KARADAĞ’IN KALBİNDE; KRATER GÖLÜ KARAGÖL’ÜN KIYISINDA…
25 Ocak 2024
İbrahim
Fidanoğlu
Giriş
Bugün
iki hafta aradan sonra güneşli, ama biraz soğuk bir havada; Çandarlı ile Dikili arasındaki bir zamanların şirin mi şirin balıkçı köyü Denizköy’ün şimdilerde yazlık sayfiye
evleriyle kaplı sırtlarından başlayarak, Çandarlı’nın
kuzeyindeki volkanik kütle Karadağ’a
ve onun batı yakasındaki bir çukurlukta yer alan volkan konisinin üzerindeki Karagöl’e doğru yürüdük. Yıllar önce
buraya Bademli’nin üst düzlemindeki Merdivenli köyünden yürümüştük.(1)
Bu kez Denizköy’ün sırtlarındaki
yazlık evlerin arkalarından başladık yürüyüşümüze.
(MYC; Ocak 2024)
(Ocak 2024)
12.yy.dan
itibaren Batı Anadolu kıyılarında kolonize olan Cenevizlilerin Sakız Adası ile Anadolu anakarası
arasındaki deniz trafiğini denetlemek için kullandığı Denizköy’ün hemen karşısındaki Corciyo
Adası ve üzerindeki gözetleme kulesi, bizi yürüyüş boyunca neredeyse hiç
yalnız bırakmadı. Arkamızda derin mavilikler, Midilli’nin silueti ve uzaklardaki Çandarlı kasabasının hayali zaman zaman göründü, kayboldu.
(MYC; Ocak 2024)
(Ocak 2023)
Tırmanış
yolunda rastladığımız Denizköylü Yörük Ali ve onun traktör üzerindeki akrabası
dağda rastladığımız yegâne insanlardı. Yukarıdaki otlaklarda serbestçe otlayan
ineklerine bakmaya gidiyorlardı. Memleketin pür-i melali hakkında kısa bir
sohbet yaptık Yörük Ali ile. Bizi o kadar sevdi ki; “n’olur, gene gelin mutlaka”
dedi.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Hedefimiz,
Karadağ volkan konisinin üzerindeki Karagöl idi. Gölün kıyısına vardığımızda,
hemen kıyıdaki yeşil çimenlerin üzerinde miskin miskin otlayan birkaç inek,
günün sürprizi; gölde aheste yüzen bir çift angut
ördeği ve alabildiğine sessizlik dışında hiçbir şey yoktu çevremizde. Göldeki
su seviyesi oldukça azalmıştı. Ama yine de güzeldi her şey. Bir ibadet gibi
gölün ve doğanın farkındalığı içinde; yanımızdaki azıkları yedik sessizce.
Dönüş yolunda aşağıda büyük ve küçükbaş hayvan otlakları, karşımızda yine Corciyo Adası ve Ege’nin mavilikleri arasında Denizköy
yazlıklarına kısa sürede ulaştık. Toplamda 10,5 kilometre ve 3,5 saatlik bir
yürüyüş yapmıştık gün boyu. Doğada avarelik güzeldi; her şeyden uzaktan ve
bütün kaygılardan azade…
Dağa Kaçtım gezginleri, Denizköy meralarının üst düzleminden Corciyo Adası'na ve Ege'nin maviliklerine bakarken...
(MYC; Ocak 2024)
(Nisan 2022)
Karadağ’ın Karagöl’üne
doğru…
Sabah
Karşıyaka’dan yaklaşık 9.30 gibi
kuzeye doğru; Aliağa yönünde hareket
ettik. Geceden kalan ayaz, sabah vakti hala etkisini sürdürmekteydi. Çanakkale
otoyolunu takiben, Çandarlı üzerinden
Denizköy’ün üstündeki sayfiye
evlerinin bulunduğu bölgeye ulaştığımızda, saat 10.30 civarındaydı. Arabayı
uygun bir yere bırakıp Karadağ’dan
inen ve çınar ağaçları içinde bir dere yatağının kıyısından yukarı doğru çıkan
düzgün bir patikayı takiben Karadağ’a
doğru tırmanmaya başladık.
(Ocak 2024)
(MYC; Ocak 2024)
Karadağ,
kuzeyde Dikili, batıda ve güneyde Ege Denizi, güney doğuda Çandarlı ve Bakırçay’ın deltası, doğuda ise Bakırçay
ovası ile sınırlandırılmış; en yüksek yeri 772 metre olan bir volkanik
kütle... Karadağ’ın volkan konisi
ise, dağ kütlesinin güneybatısına doğru ve Denizköy’ün
üst düzleminde; yaklaşık 450 metre yükseklikteki bir çukurlukta yer alıyor. Karadağ’ın volkan ağzı, bugün yörede Karagöl adıyla bir krater gölü ile
kaplıdır.
(Şubat 2010)
Strabon,
Çandarlı’nın sırtını dayadığı bugünkü
volkanik Karadağ’ı şöyle anlatıyor:
“Şimdi
Kane ya da Kanai denen dağın tümüne eskiden Aiga denirdi. Dağ, güney ve batıda
denizle, doğusunda daha aşağıda Kaikos (Bakırçay) ovası ile ve kuzeyde Elaia
(şimdiki Kazıkbağları) topraklarıyla kuşatılmıştır. Bu dağlar, kitle halinde
Aigaion (Ege) Denizi’ne doğru meylettiklerinden, onun adını almışlardır. Daha
sonra Sappho’da(2) geçtiği gibi burnun kendisine Aiga denmiş,
geri kalan kısım Kane veya Kanai olarak adlandırılmıştır.”(3)
(Ocak 2024)
Yolun her iki yanı genç fıstık çamlarıyla kaplıydı. En arkada Corciyo Adası'nın bir kısmı görünüyor.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
İki
yanında; insan eliyle yetiştirilmiş genç fıstık çamlarının bulunduğu, tatlı
meyille yükselen bir toprak yoldan bir sırta doğru yürüdük. Biraz yükselince arkamızda
Corciyo Adası’nın görüntüsü belirdi
hemen. Bu görüntü zaman zaman kaybolsa da, neredeyse tüm yürüyüş boyunca bizi
hiç yalnız bırakmadı. Adanın kuzeydoğu kıyısındaki yay şeklindeki küçük koyun
içinde ve çevresinde balık havuzlarını bile fark edebiliyorduk.
(Ocak 2024)
Yukarıdaki meralarda otlayan hayvanlarına bakmaya giden Denizköylü Yörük Ali ile burada karşılaştık.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Yoldan
yukarılarda; büyükbaş hayvanların aheste aheste otladıkları yemyeşil meralara
yöneldiğini, oralara varınca anladık. Yolun sathı, dağa doğru çıkan motosiklet
ya da traktör gibi araçların kaymaması açısından, yer yer asfalt artığı curuflarla
kaplanmıştı. Bir süre sonra arkamızdan bize doğru yaklaşmakta olan bir
motosiklet sesi, bu yargımızı doğruladı. Gelen Denizköylü Yörük Ali idi. Ali,
yukarıdaki meralarda otlayan ineklerine bakmaya gidiyordu. Ayaküstü epeyce
söyleştik karşılıklı. Hayvancılıkla ilgili sıkıntılardan, memleketin ahval-i
şeraitinden söz etti kendince. Bir yandan dağdaki zeytinlikleri ve
hayvanlarıyla ilgilenirken, diğer yandan da Denizköy
kıyısındaki balık çiftliğinde çalışıyordu. Çocukluğundan beri Corciyo Adası’na gidip geldiğini,
adadaki kulenin tavanının çökmüş halde olduğunu, bir keresinde kuleye tırmanıp,
inemediğini anlattı bize. Sohbet bitince vedalaşıp ayrıldık yanından. Meralara
yaklaşıyor olmalıydık. Birkaç bağ damının yıkıntısıyla karşılaştık
tırmandığımız yolun kıyısında. Yörüklerin hayatı bu dağlarda geçmişti uzun
yıllardan beri. Ama şimdi dağlarda hayvanlarının peşinde yaşam süren tek tük
aileler kalmıştı içlerinde. Çoğu Denizköylü Yörük Ali gibi ihtiyaç olduğunda motosikletiyle
ya da traktörüyle kıyıdaki evinden gidip geliyordu dağlara doğru.
(Ocak 2024)
(MYC; Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Corciyo
Adası
Çandarlı’dan Denizköy’e doğru kıyıdan karayolunu
takip ederken, Çandarlı Körfezi
girişinde, şimdiki Bimeyko kooperatif arsalarının bulunduğu mevkide;
solda denizde, üzerinde bir gözetleme kulesinin de yer aldığı bir adalar kümesi
ile karşılaşılır. Bunlardan en büyüğü yerel halk dilinde Corciyo adası ya da üzerinde
yer alan Ceneviz kulesinden ötürü Kız
Kulesi Adası olarak adlandırılmaktadır. Piri Reis, üzerinde yer alan
kaleden dolayı aynı adayı Burgazlı /
Bergazlı Ada olarak anmaktadır. 19.yy.da birkaç çiftçi, adaya çıkarak
yamaçlara teraslar yapmışlar ve adanın ortasındaki düzlemde tarla açmışlar ve
hububat tarımı yapmışlar. Şu anda adada herhangi bir tarımsal faaliyet
bulunmamakta… Ancak adanın ana karaya bakan kıyılarında bir balık çiftliği
ekonomik faaliyetini sürdürüyor.
(Nisan 2022)
(Ocak 2024)
Ada, uzun yıllar boyunca Çandarlı körfezinin ağzında, Ege denizindeki deniz trafiğini
kontrol eden bir konumda olduğundan, stratejik öneme sahipti. Ada; bir yandan Aliağa, Yeni Foça ve Karaburun yarımadasının kıyılarını ve Sakız adasını görürken, diğer yandan Midilli adası ve Edremit körfezini
gözetleyebilecek bir pozisyonda konumlanmıştı. Bugün bile yüksek kulesi
körfezin birçok yerinden fark edilebilmektedir. Yeni Foça’daki Cenevizlilerin pamuklu kumaşların boyanmasında son
derece önemli bir hammadde olan şapın üretimini ve şap madenlerini güven
altında tutabilmek kaygısı ile o dönemde İlkçağ’da Apollon’a adanmış bir tapınağın da yer aldığı Şakran’daki Temaşalık Mevkii’nde
Çıfıtkale (Gryneion), Çandarlı’daki Çandarlı Kalesi ile Yeni Foça
ve Karaburun yarımadasında da bu
amaçla kaleler ve gözetleme kuleleri yaptırdıkları biliniyor. Andreola
Caattaneo döneminde Yeni Foça’ya
yerleşerek bir kale inşa eden, Eski Foça
ve Çandarlı’da da hatırı sayılı savunma
hisarları yaptırtan Cenevizliler, dış sulardan gelecek akınlara karşı böyle bir
savunma düzeni oluşturmuşlardı.
(Ocak 2024)
(Nisan 2022)
“Bu adadaki kule de bu dönemde aynı
amaçla Cenevizliler tarafından yapılmıştır. Kule, kare planlı ve 15,70*14,90
mt. (Rahmetli Şükrü TÜL Hoca, Ege
TV çekimleri sırasında ölçmüş) ölçülerinde bir yapıdır. Devşirme taşlar ve
tuğla ile yapılmış. Tuğlaları düzgün görünümlerine bakılırsa, yapı inşası
sırasında üretilmiş olabilirler. Devşirme malzeme içinde lahit kapakları gibi
kızıl renkli trahitten örneklere rastlanıyor. Kulenin dıştan girişi asma
merdivenle sağlanıyordu. Tepe noktasındaki çapraz tonozlu odalarda gözetleme
işiyle görevli askerler kısıtlı bir yaşam sürmüş olmalılar. Tonozlu üst kat
günümüzde yıkılma sürecinde. Defineciler kuzey yüzde hatırı sayılır bir oyuk
açmışlar. Güney sırtlara düşmüş bir mermer üstündeki yazıt, Bizans karakterli.
Yapıya ilişkin olup olmadığı belli değil. 5,5 cm. yüksekliğinde harflerden
oluşan iki satırdan arta kalanlarla anlam çıkarmak olanaksız.” (Arkeolog Şükrü TÜL anlatımı)
(Nisan 2024)
Bu adanın konumlanması bahsinde Midilli’de saltanat süren Cenevizli Gattilusio
hanedanından da söz etmek gerek. Ege adalarını ve Anadolu’nun kıyı kentlerini
Venediklilere ve Türklere karşı koruyamayan, artık bir donanma yaşatacak gücü de
bulunmayan Bizans İmparatorluğu bölgenin güvenliğini sağlamak amacıyla bu
yerleri Cenevizlilere emanet ediyor. Ceneviz derebeyleri, bu dönemde Amasra, Enez ve Foça limanlarına
hâkim oluyorlar. Midilli adası da
İmparator İoannes Palaiologos tarafından 1355 yılında kızkardeşi Maria’nın çeyizi olarak, Ceneviz
soylusu Francesco Gattilusio’ya veriliyor. Gattilusio
hanedanının Midilli adasındaki
egemenliği 1462 yılında Fatih
Sultan Mehmet’in adayı fethine kadar devam ediyor. Hanedan, Fatih zamanında
donanma komutanı Mahmut Paşa’nın 1456’daki adayı almak için çıktığı
seferde Osmanlı’ya vermekte oldukları 3000 Duka altını tutarındaki haracı
arttırarak kurtuluyor ancak, bu geçici kurtuluş 1462’de Fatih’in adayı fethi
ile son buluyor. Bu hanedanın adada hüküm sürdüğü dönem, alt alta ikişerli dört
adet “B” harfinden oluşan bir amblemle temsil ediliyor. Bu dört “B”
harfinin anlamı ise şu: “Krallara
hükmeden Kralların Kralı” (Basilleus)
Corciyo ya da Kızkulesi Adası
(Youtube'dan alınmıştır; kaynak: Türker Yeşil)
Bugün
Corciyo Adası’nı balık çiftlikleri
ele geçirmiş durumda. Ana karadan adaya gelip giden çiftliğe ait tekneleri
gözlemlemek mümkün. Adaya gençlik yıllarından beri defalarca gidip geldiğini
aktaran Denizköylü Yörük Ali’nin anlattığına göre kulenin çatısı çökmüş
durumda. Bir doğal liman görümündeki koylarıyla dikkat çeken adanın bu hali,
bugün balık çiftliklerine mekân olmuş durumda.
Meşe ağaçları hakim bitki örtüsünü oluşturmaktaydı. Topraktan ise baharın habercisi çiriş otları fışkırmaya başlamıştı bile.
(Ocak 2024)
Karadağ’ın eteklerinde;
meralara ve lav tepelerine doğru…
Volkanik
topografyaya uygun bitki örtüsü çoğunlukla meşelerdi; bir de bodur pırnar
meşeleri. Çevremizdeki hâkim bitki örtüsü bunlardan ibaretti. Sağa sola
saçılmış Karadağ’ın püskürtü ürünü
volkanik kayaç parçaları (çoğunlukla andezit, trahit ya da bazalt yapıda) bazen
yürümemizi güçleştirse de renklerine ve şekillerine göre anlamlar yüklemek yol
boyunca eğlenceli oluyordu doğrusu. Hele çam ağaçlarının arasında rastladığımız
ve bir mezar taşını andıran dikey konumundaki bir taş oldukça ilginçti; üzerinde doğanın kazıdığı bir ağaç deseni vardı sanki. Taşları ve ufka doğru uzanan
denizi seyrede seyrede hayal dünyasında gezindik durduk.
Genç çamların altında bir mezar taşına benzettiğimiz bir kaya parçası; üzerinde sanki doğanın fırçasıyla resmedilmiş bir ağaç deseni var.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Bir
süredir havalar soğumuş olsa da, genel olarak ılık bir kış geçirdiğimizden olsa
gerek; sağda solda, her yerde baharın ilk müjdecileri olan yemyeşil çiriş
otları topraktan sıyrılıp baş vermişlerdi bile. Kokularıyla uzaktan haberdar
etmekteydiler varlıklarını. Yol boyunca çok sayıda çit kapısından geçtik; hayvanların
geçişini engellemek için yapılmış bu kapıların bir kısmı makilik çalılardan ya
da derme çatma ağaç dallarından/yuvarlak demirden meydana getirilmiş eğreti
kapılardı. Küçük tepeler halinde yığılmış çalı öbeklerini aşmak daha sıkıntılı
olabiliyordu çoğu kez. Ama kırsalda temel kural, hayvan geçişlerini engellemek
için, bu çit kapılarını asla açık bırakmamak ve arkamızdan örtmekti. Biz de
öyle yaptık.
Ve
gevenler; uykuya yatmış gevenler, her yerde onlar vardı sırtlara doğru.
Dirençli ve yukarıdan baktığınızda; alt alta, üst üste; iç içe geçmiş, altıgeni
andıran incecik dikenleriyle mucizevî bir geometriye sahiptiler. Bir gün gelip
onlar da uyanacaktılar. Sapsarı ve kupkuru görünümdeki, birbirinin içine girmiş
dikenlerin arasında saklı; yeşil-kırmızı tomurcuklarıyla o anı bekler gibiydi
gevenler.
Tırmandığımız sırtın düzleşip soluklandığı bir yerdeydik. Ardımızda yine Corciyo Adası ve Karaada'nın silueti...
(Ocak 2024)
Muntazam kesme taşlarla örülü duvarlarıyla dikkat çeken bir kulübenin yanından geçtik. Aralarındaki tuğla kırıklarıyla yapılmış dolgular, bize Rum duvarcı ustalarını hatırlattı.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Meralara
doğru yol kıyısında sırtı bize dönük, düzgün kesme taşlardan örülü duvarlarıyla
dikkat çeken bir kulübenin yanından geçtik. Bu kadar muntazam taşlar yeni
olamazdı; en azından 19.yy.dan kalma yapı malzemesiydi bunlar. Tırmandığımız
sırtın düzleşip mola verdiği bir noktada Corciyo
Adası’nın ve hemen onun daha güneyindeki küçücük Karaada’nın silueti bütün güzelliğiyle yeniden belirdi ardımızda. Yol
kıyısındaki bir andezit kaya kütlesinin üzerinden doya doya seyrettik adaları; Midilli’yi ve Ege’nin masmavi derinliklerini.
(Ocak 2024)
Denizköy'ün meraları, arkada Corciyo Adası ve Ege Denizi...
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Yörük
Ali’nin merası, oldukça geniş bir düzlükteydi ve inekleri, kaygısızca
bu düzlükte otlamaktaydı. Aşağılardan Ali’nin ineklerini çağıran sesi duyuluyordu
zaman zaman. Biz ise, meraları ve denizi bir üst düzlemden izleyen toprak yolu
takip ederek kuzeye ve Hayıtlı Göleti’ne
doğru yürümekteydik. Yol kıyısı boyunca, Karadağ
yönünden; belki de on binlerce yıl önce akıp gelmiş lavların katılaşıp
kaldıkları yamaçlarla karşılaştık. Daha ileride ise, Hayıtlı Göleti vardı; ama yeniden düzenlenmiş ve neredeyse suyu
dibi vurmuş gölet çukurunu görünce anladık ki; dağ, fare doğurmuştu. Ayrıca
gölete adını veren hayıtlar da, belki dozerlerin göletin çevresini yeniden
düzenleyip, hafriyat toprağını gölet civarına yığdıkları sırada sıyrılıp
atılmıştı. Gitmişti hayıtlar… Hayıtlı Göleti
bizim için bir hayal kırıklığı olmuştu kısacası.
(MYC; Ocak 2024)
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Karadağ’ın krateri; Karagöl…
Göletin
yanından ayrıldıktan sonra geldiğimiz yoldan biraz geriye yürüdükten sonra Karadağ’a doğru çıkan oldukça dik bir
patikaya yöneldik. Uzun zamandır kimsenin geçmediği patikayı otlar ve
makilikler sarmıştı yer yer. Yükselirken sol yanımızda bize, giderek derinleşen
bir vadi eşlik etti uzun süre; arkamızda ise yemyeşil otlaklar, ardında bulutla
denizin birbirine karıştığı bir fonda öne çıkan Corciyo, Midilli ve diğer adaların siluetleri…
(MYC; Ocak 2024)
Yanımızdaki dere yatağı aslında yürüyüşe ilk başladığımız yerdeki çınarlı dere yatağının üst bölümüydü. Vadinin öte yakasında yükselen tepe de volkanik malzeme ile kaplıydı.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Tepeye
doğru patika iyice daraldı; yuvarlanmış büyük ölçekli kayalar, yolu kaplamış
maki örtüsü yürüyüş konforumuzu yer yer sekteye uğratsa da, sonuç değişmedi; yürümeye
devam ettik. Tepeye vardıktan bir süre sonra ise, kuzeydeki Merdivenli’den gelen toprak yola kavuşmuştuk.
İleride birkaç hayvan damı, taş duvarlarla çevrili hayvanlar için bir açık ağıl
ve iki evden oluşan Karadağ’ın son
Yörüklerinin bir yaşam mekânı vardı. Yıllar önce evin sakinlerinden Denizköylü
Kadir ile karşılaşmış ve bizi mekânına buyur edip çay ikram etmişlerdi. Şimdi
ise, ortalıkta çitlerin arkasındaki birkaç tavuk, inekler ve havlayan bir küçük
kopaydan (bir tür av köpeği) başka kimsecikler
yoktu. Karagöl’e doğru yürümeye devam
ettik.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Denizköylü Yörük Kadir'in mekanı; 14 sene önce yine uğramıştık. Konuksever Kadir'in çayından içmiştik. Ama bugün kimseyi göremedik ortalıkta.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Uzaktan
yapraklarını dökmüş kavak ağaçlarını görünce, Karagöl’e geldiğimizi anladık. Önümüzdeki hafif meyilli sırtı çıkıp
indikten sonra, suyu oldukça çekilmiş krater gölü Karagöl’ün kıyısına dek ulaşmıştık. Gölün kuzey kıyısındaki
yemyeşil çimenlerin üzerinde pinekleyen birkaç inek, suyun ortasında usul usul
yüzmekte olan bir çift angut ördeği ve
onlarca kupkuru hayıt gövdesi bizim yegâne yoldaşlarımızdı. Angutlar, gerçekten
bugünün sürpriziydiler.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Tek
eşli olarak bilinen angut ördeği,
kızıla çalan kahverengi tüyleri, siyah renkli kuyruğu ve beyaz tepesi ile dikkat
çeken ve sadakatin simgesi olarak kabul edilen bir kuş türü… Aynı zamanda
evcilleştirilebilen özellikteki angut
ördekleri, bizim göl kıyısına gelişimizle birlikte ürküp huzursuzlanarak,
karşı kıyıdaki kayaların ardına sindiler. Yakından fotoğrafını çekebilir miyiz
diye yanaşalım dedik; ama mümkün olmadı. Sadece gölü çekerken, bir ara uzaktan kareye
girmişler; o kadar…
(internet ortamından alınmıştır.)
(Nisan 2010)
(MYC; Ocak 2024)
Gölün
kıyısında yanımızda getirdiğimiz azığımızı keyifle yedik; Karadağ’ın suya yansıyan aksinin eşliğinde… Angutlar, hareket
olmayınca, arada bir gölde süzülüp, yeniden kayaların ardına saklanıyorlardı.
İnekler de bizim gelişimizden rahatsız olup kıyıdan uzaklaşmışlardı. Hayvanları
daha fazla doğal ortamlarından uzaklaştırmamak düşüncesiyle, yaklaşık yarım
saat içinde yemek molamızı tamamlayarak dönüş yoluna vasıl olduk.
(Ocak 2024)
(Ocak 2024)
Yönümüz
güneye ve batıya; Denizköy’ün üst
düzleminde yer alan yazlık sitelere doğruydu. Yemek molası sırasında hava
birden bulutlandı ve güneş kayboldu ortalıktan. Bu kez denize doğru dönmüştük
yüzümüzü. Karşımızda yine Corciyo Adası
ve diğerleri; sol yanımızda ise sırtı sarmış Denizköy’ün sayfiyeleri… Bozuk bir traktör yolunu takip ederek,
aşağı doğru inmeye devam ettik. Yol kıyısında rastladığımız ayı fındıkları
çiçekteydi. Sitelere doğru zeytinlikler başladı; giderek daralıyordu yaşam
alanları. Bir süre sonra sırta yaslanmış yazlık evlerin arasındaki sokakları
takip ederek Çandarlı-Denizköy-Dikili
asfaltına ulaştık.
(Ocak 2024)
(A.Çini; Ocak 2024)
Çoğunlukla
güneşli, ama oldukça soğuk bir havada Denizköy’ün
üstünden Karadağ’ın krater gölü Karagöl’ün kıyısına kadar yürümüş,
doğanın kalbine doğru sessiz bir yolculuk yapmıştık bugün de. Artık İzmir’e dönme zamanıydı. Çandarlı’da deniz kıyısında kumrularla
paylaştığımız son yiyecekler, can dostlarımızla günün son yarenliğine vesile
oldular. Çandarlı’nın tekinsiz denizine
veda ederken, kumrular da yanımızdan uçup gittiler. Çünkü yiyecek başka bir şeyleri
kalmamıştı artık. Akşam böyle yanaştı Çandarlı
kıyısına…
Dipnotlar:
(1) Merdivenli-Karadağ yürüyüşü için bk.
https://dagakactim.blogspot.com/2011/04/candarli-karadag-karagol-yuruyusu.html
(2) Sappho: İlkçağ’da Midillili kadın
ozan
(3) Strabon; Antik Anadolu
Coğrafyası(Geographika:XII-XIII-XIV); çeviren: Prof.Dr.Adnan Pekman; Arkeoloji
ve Sanat Yayınları, 3.Baskı; İstanbul-1993; sayfa: 118; paragraf: 68
(4) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder