taşçı rıza etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
taşçı rıza etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Nisan 2020 Pazar

ÖREN’den ARMUTLU’ya-1


BOZDAĞLAR’A DOĞRU; ÖREN’DEN GİRMEK İÇERİ…

3 Nisan 2020
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Baharı karşıladığımız şu günlerde Covid19 nedeniyle içimiz buruk da olsa, yine de yaşamın bizim irademiz dışında ve ne olursa olsun yeniden uyanışına kayıtsız kalmak ne mümkün. Her şeye rağmen bu topyekûn yaşama sevincini, içinden geçmekte olduğumuz çetin koşulların el verdiği ölçüde duyumsamak ve onun içindeki bir bileşen olarak "yaşamak" gerek. Yaptığımız da budur aslında. Bu ana hedeften yola çıkarak, Armutlu Vadisi’nin yukarılarında; Pomak köylerinden Bayramlı’ya yakın konumda suyu lezzetli bir çeşmeden su doldurma vesilesiyle yaşadığımız bahar karşılamalarının bir yansıması olacaktır bu defaki yazımız. 

 
Ören yolunda şeftali bahçeleri
(Mart 2020)

  
Hayata merhaba derken şeftali çiçekleri...
(Mart 2019)

 
Erkenci baharın habercileri; badem ağaçları, Ören'de...
(Mart 2020)

Bozdağlar’ın başlangıcında; Ören’den girmek içerilere…

Bilindiği üzere Bozdağlar; aslında hemen Kemalpaşa’nın arkasındaki sırtlardan başlayarak Bayındır, Ödemiş ve Kiraz ilçelerinin üzerinden Manisa’nın ilçeleri Turgutlu, Salihli, Alaşehir ve Sarıgöl ile Denizli’nin ilçesi Buldan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsar. İlkçağ’da Tmolos ismi ile anılan bu sıradağların İzmir sınırları içinde kalan ve yayladaki Bozdağ kasabasının hemen sırtında yükselen en yüksek zirvesi (Bozdağ) 2159 metre yüksekliğindedir.

 
Bozdağlar üzerinde...
(Eylül 2016)

Bozdağ; Lübbey üstünde Başova Yaylası
 (Eylül 2016)

 
Ören'de kiraz bahçeleri; bir sabah vakti, henüz ayaz var.
(Mart 2020)

Bu başlangıcın adı Nif Dağı ve zirvesi Nif Karlığı, devamındaki diğer zirvenin adı ise Mahmut Dağı’dır. Cumhuriyet döneminde açılan modern İzmir-Ankara asfaltına paralel olarak çalışan eski Ankara yolu ise, aslında bu dağ silsilesinin eteklerindeki bir dizi köy ve kasabanın hemen kıyısından geçerek Kemalpaşa’dan Turgutlu’ya doğru devam ederdi.

 
Ovacık Yaylası'nda üzüm bağları
(Eylül 2019)

 
Mahmut Dağı; Yukarı Kızılca'dan bakarken...
(Şubat 2020)

 
Nif Dağı; batıdan bakış
(Ekim 2010)

 
Dereler akar; dağlardan Kemalpaşa Ovası'na doğru...
(Aralık 2009)

Nif (Nymphaion) Dağı ile Mahmut (Drakon) Dağı arasındaki Karabel Geçidi ise, Bozdağlar silsilesini kuzeyden güneye doğru aşıp Nif (Kryos) Çayı’nın suladığı bereketli Kemalpaşa Ovası’nı, Kaystros (Küçük Menderes) Irmağı tarafından sulanan İlkçağ’ın Tanrıça Artemis’e adanmış kutsal toprakları Küçük Menderes (Kaystros) Ovası’na bağlar.

 
Kar topuna benzer kiraz çiçekleri
(Mart 2020)

 
Ören'de kiraz bahçeleri
(Mart 2020)

 
Bir sabah erkenden patlar çiçekleri; kiraz bahçelerinde...
(Mart 2020)

 
Şeftali bahçelerinde; Ören'de...
(Mart 2019)

Baharın başlangıcında bereketli Kemalpaşa Ovası ile Bozdağlar’ın uzantıları Kartaltepe ya da Keltepe’nin eteklerinde uzanan Ören bahçelerinden içerilere doğru nüfuz etmek, her zaman iyi bir seçenektir. Çünkü kiraz ve şeftali bahçelerinin arasından kıvrılarak ilerleyen yolda seyrederken, yeni hayatı selamlayan pespembe şeftali çiçekleriyle, birer kartopu yumağını andıran kiraz çiçekleri birlikte karşılar sizi. Bahçeler arasından kıvrıla kıvrıla ilerleyen yol, bir süre sonra yıllarca harap vaziyette ve mahzun bir bekleyiş içinde kaderine tutunmuş; Osmanlı döneminden kalma eski mezar taşlarını da içeren Ören mezarlığının tam ortasından geçip gider kasabanın kalbine doğru. Birkaç büyük adaya yayılmış bu büyük mezarlık, neyse ki son yıllarda İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin yerinde müdahaleleriyle beton bir duvarla nispeten koruma alına alınmış durumda.

  
Tarlaların sınırlarını belirler badem ağaçları.

  
"Erkenci baharın naif şövalyeleri"; badem ağaçları...
(Mart 2020)

 
Ören'de; ovada badem ağaçları
(Mart 2020)

Ankara asfaltından Ören’e doğru ilerlerken badem ağaçları da bu mevsimde bembeyaz çiçekleriyle göz kırpar yolcusuna mutlaka. Ama onların nefesleri, tarlaların sınırlarını belirlemekten öteye geçmez buralarda. Kimse elini sürmez meyvelerine, toplamazlar bile; yoldan geçen birkaç meraklısından gayrı. Şu gerçek bilinmelidir ki; zamanında toplanmayan bademler, baharda çiçek zamanı; o ağaç için büyük bir yüktür artık. Ama zavallı ve cefakâr badem ağacı, her zaman olduğu gibi genetiğinin kodlarını çalıştırır ve her yıl bütün üstündeki yüke rağmen yine de açar çiçeklerini.

 
Kasabaya doğru; kiraz bahçelerinde...
(Mart 2020)

  
Kiraz çiçekleri; Ören'den...
(Mart 2020)

  
Ören Parkı; çınar altında çay bahçeleri dizi dizi... 
(Ekim 2017)

Kasabanın kıyısından Bağyurdu ya da eski ismiyle Parsa’ya doğru ilerleyen Kemalpaşa-Turgutlu asfaltı, Ören’de; içerilere doğru giderek daralacak olan bir vadinin ağzında yer alan asırlık çınar ağaçlarının konforlu gölgesindeki Ören Parkı’nın önünden geçer. Bu park, kasabanın simgesi gibidir sanki. Yaz aylarında altından geçen Ören deresinin sularından beslenerek serpilip gelişmiş bilge çınarların gölgesinde, hala kalmışsa; bir tahta sandalyeye ilişip oturmanın ve bir yorgunluk çayı içmenin keyfi benzersizdir.

  
Ören Kurtuluş Abidesi; yapım tarihi 1935...
(Ekim 2017)

 
Her şey "Devrim için"; en altta ve sağda küçük puntolarla "Taşçı Necati -Rıza" yazmakta...
(Ekim 2017)

Parkta yorgun zamanlarını öldürmekte olan genç-yaşlı Örenlilerin kaçı farkındadır acaba; serinliğiyle içimizi bir nebze olsun ferahlatan büyük havuzun hemen arkasındaki Kurtuluş Abidesi’nin dibindeki isimleri… Hayatını Tire’de taşa şekil vererek tüketmiş; eski bir taş ustası ve heykeltıraş olan Taşçı Rıza’yı(1) ve onun arkadaşı Necati Usta’yı kim hatırlar? Düşman işgalinden kurtuluşun unutulmaması için; gelecek nesillere bırakılacak birer miras gibi birçok Ege kasabasında dikilen kurtuluş abidelerinin bir benzeri de 1935 yılında Ören’de parkın tam ortasına dikilmiştir.

 
Abidenin arka yüzünde "Devrim"in mottosu yazıyor sanki; "Bilgiye Gerçeğe"...
 (Ekim 2017)

 
Hayatının büyük bir bölümünü Tire'de geçiren taş ustası ve sanatkar Taşçı Rıza
(Hasan Doğan Arşivi)

Üç kademeli mermerden bir kaide üstünde; göğe doğru yükselen bir kamayı andıran abidenin genel görünüşü son derece sadedir. Kamanın ucu, sürdürülen kurtuluş mücadelesinin şiddetini anımsatan bir kırılganlık ve törpülenmişlik içindedir. Tümüyle beyaz mermerden yontulmuş Ören Kurtuluş Abidesi’nin kalın kaidesinin caddeye doğru bakan ön yüzünde “Devrim İçin”, arka yüzünde ise “Bilgiye Gerçeğe” ifadeleri iri puntolarla yazmaktadır. Mermer kaidenin “Devrim İçin” yazan ön yüzünde; en altta ve köşede ise, oldukça küçük ve uzaktan zor okunabilecek nitelikte abideyi yontan taşçı ustaların isimleri yer alır. “Taşçı Necati ve Rıza Usta”… 

 
Ören Merkez Çarşı Camisi; son cemaat yeri, eski bölüm...
(Kaynak:http://erolsasmaz.com/?oku=1286)

 
Son cemaat yerindeki mihrap ve iki yanındaki kalem işi süslemeler
(Kaynak:http://erolsasmaz.com/?oku=1286)

 
Kürsü ve duvardaki vazo ve çiçek desenleri
(Kaynak:http://erolsasmaz.com/?oku=1286) 

Çınar ağaçlarının ardındaki vadi boşluğuna oturmuş bir diğer önemli yapı ise, Ören Merkez Çarşı Camii’dir. Son yıllarda yeniden yapılmış ve cami mimarisiyle pek de uyuşmayan abartılı şadırvanın arkasında kalmış tarihi caminin dış duvarında yer alan Hicri 1217 (Miladi 1802) tarihi, yapım zamanı olarak kabul görmektedir. Cami iç mekân açısından oldukça ilginçtir ve iki bölümden oluşur; bugün bir son cemaat yeri işlevi gören eski bölüm ve son cemaat yerinden bir kapı ile geçilen; 20.yy.ın ortalarında (1955 yılında) inşa edilmiş yeni bölüm… 

 
Ören Merkez Çarşı Camii'nin yeni bölümü; harim...
(Kaynak:http://erolsasmaz.com/?oku=1286)

 
Harim bölümündeki tavana gömülü gizli kubbe ve ahşap sütunlar 
(Kaynak:http://erolsasmaz.com/?oku=1286) 

Yol düzleminden merdivenlerle erişilen son cemaat yeri, caminin birinci bölümünü oluşturur ve kapıyla geçilen harim bölümünden bağımsız olarak bir mihraba ve imamın vaaz verebileceği bir kürsüye sahiptir. Bu anlamda başlı başına eksiksiz bir cami gibi donanmıştır. Kemerli kirişlerle birleştirilmiş üç adet ahşap sütunun ardında kalan mihrabın üstünde ve iki yanında dört adet vazo içinde kalem işi çiçek süslemeleri resmedilmiştir. Bir camekânlı kapı ile ulaşılan ikinci bölüm ise, 20.yy.ın ortalarında yöre halkının yardımları ile yaptırılan ve şimdi harim olarak işlev gören caminin yeni bölümüdür. Bu bölümün en ilginç yönü, düz tavanın içine gömülü şekilde konumlanmış küçük ve gizli kubbesidir. Cami dıştan bakıldığında kubbesiz ve dikdörtgen planlı bir yapı olarak tasarlanmıştır. Harim bölümünde de yine ahşap sütunlar, mihrabın alçı süslemeleri ve duvarlarda yer alan kalem işi bitki desenleri dikkat çekicidir. Caminin ayrıca yan sokağa bakan dış duvarlarında da kalem işi bitki desenleri bulunmaktadır.



 
Mihrap ve minber
(Kaynak:http://erolsasmaz.com/?oku=1286)

 
Ahşap sütunlar ve üzerinde yer alan alçı süslemeler
(Kaynak:http://erolsasmaz.com/?oku=1286)  

Ören’in kalbi ve eski mahalleleri, artık bu noktadan sonra dere yatağının iki yakasına doğru kendini hissettirir. Biraz daha arkalarda ve derenin yeryüzüne çıkıp kendini gösterdiği bir noktada eski bir şaraphaneden kalanlar vardır. Şaraphanenin sağında yer alan sokaklar boyunca Rumlardan kalan ama değişikliğe uğramış birkaç eski yapı, çok sayıda beyaz badanalı kısmen kırık dökük eski köy evleri ve daha yukarılarda ise, mesire yeri olarak da bilinen ve derenin daha yukarılarına doğru uzanan bir vadinin arka dünyası yer alır.

 
Ören Deresi boyunca; mesire yerinde...
(Ekim 2015)

Ören Deresi
(Ekim 2015)

Dere yatağına paralel, Ören Kalesi’nin kalıntılarının bulunduğu Kaletepe’nin etekleri boyunca ilerlendiğinde, son yıllarda İzmir Büyük Şehir Belediyesi tarafından bir mesire yeri olarak düzenlenen yine çınar ağaçlarıyla kaplı bir konfor alanına ulaşılır. Kuşların, ovaya doğru şırıl şırıl akan bir derenin ve özellikle sonbaharda ayaklarınızın altında ezilip ufalanan çınar yapraklarının seslerinden oluşan doğanın armonisi benzersizdir.

 
Kıvrılır gider patikalar; dağlara doğru...
(Ekim 2015)

  
Çınar yapraklarına basa basa; çınarların altında yürüdük. Ören'de...
(Ekim 2015)

Ulu çınarlara saygıyla; dosta selamla...
(Aralık 2009)

Ovada kiraz, erik, şeftali ağaçları bir de göz alabildiğine üzüm bağları; dağlarda ise zeytin, ceviz ve kestane; doğanın sunduğu bu zengin ürün çeşitliliği; hasat mevsimlerinin hareketliliğinde görmelisiniz Kemalpaşa’nın köy ve kasabalarını… Durup dinlenmeden akıp gider dağlardan ovalara doğru; sepetli motosikletlerin üzerinde telaşlı köylüler, kamyonlar dolusu ürün sevk edilir dağlardan ve ovadan; İstanbul’a ve Anadolu’ya… Bitmeyen bir trafik, bitmeyen bir çaba ve bir yıllık emeğin, alın terinin ürünü bir bereket… Bizim yolumuz ise, Ören’den Armutlu’ya doğru…

Dipnotlar:
(2)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

28 Aralık 2017 Perşembe

TİRE'DEN UNUTULMUŞ SİMALAR...



Ruhunu taşa kazıyan adam;
Taşçı Rıza Usta
27 Aralık 2017
Hasan Doğan-İbrahim Fidanoğlu

Batı Anadolu’da dolaştığımız kasabalarda rastlarız onun yontularına. Belki bir parkta veya meydanda; Cumhuriyet’in erdemli sözleriyle kutsanmış Gazi’nin büstlerinde ya da kurtuluş abidelerinde, dağ başında utkuyla açılmış bir yolun kıyısında; bu işin hatırasını anmaya adanmış çeşmelerde, mezarlarda; mermer sandukalara kazınmış nakış nakış işlemelerde… Anıtın ya da çeşmenin en görünmez yerine imzasını atmıştır usta; en mütevazı tavrıyla Taşçı Rıza Saygın

 
Taşçı Rıza Saygın
(1890-1973)
(Kaynak: Tire'de İz Bırakanlar-Yılmaz Göçmen)

Bu yazı, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde ardında bıraktığı eserleriyle Batı Anadolu’da iz bırakan bir taş ustasının hüzünlü, ama bize göre değerli yaşamından derlenmiş bölük pörçük hikâyelerden oluşmaktadır. Aslında onun yaşamına dair çok az şey bilmekteyiz. Eserlerine Batı Anadolu’nun birçok kasabasında rastlansa da onun yaşamı bizim için sisler ardında kalmış gibi. Onunla vakit geçirmiş, onun meşk ortamlarında bulunmuş insanlar dahi çok az şey aktarıyor günümüze. Anlatılanların çoğu yanında çıraklık yapan; birlikte çalıştığı mermer ustalarına ait… Bunların arasında mermer işlemeciliğini onun yanında öğrenen Tireli mermer ustaları İbrahim Şimşek ve Mehmet Şevket Öztürk var. Tire’deki yaşamı boyunca sıkça yanına uğradığı Saatçi Şemsi Usta’nın o yıllardaki çırağı Saatçi Mehmet (Devrimci) Tire’nin Cumhuriyet dönemindeki yaşamına tanıklık etmiş; herkesin öğretmeni Seha Gidel Hoca ve onun öğrencisi biyoloji öğretmeni Hasan Doğan da onun hakkındaki bazı bilgileri aktaran kişiler arasında yer alıyor. Tireli araştırmacı yazar Yılmaz Göçmen’in Tire’de İz Bırakanlar isimli kitabında da Taşçı Rıza Usta’ya ayrı bir bölüm ayrılmış. Sonuçta anlatılanların hepsinin belli bir öznelliği mevcut belki; ama istedik ki bir taşra kasabasında hayatını geçirmiş bu değerli insanı sözünü ettiğimiz kaynaklardan derleyebildiğimiz bilgilerle bir şekilde anlatalım. Bu gök kubbede bir tını kalsın ondan…

 
Taşçı Rıza'nın eseri; Tire-İncirliova yolunun açılışı hatırasına yaptırılan Paşa Çeşmesi

 
Kemalpaşa Ovacık Yaylası'nda bulunan Paşa çeşmesi
 (Kasım-2012)

Cumhuriyet’in ilk yılları; İzmir’den taşrada bir kasabaya bir adam gelir; yalnız; yapayalnız… Geldiği kasaba İzmir’in ilçesi Tire’dir. Aslında o bir muhacir ailesine mensuptur. Ailesi Selanik’ten İzmir’e göçmüştür. 19.yy. sonlarına doğru (bir rivayete göre 1890’da) İzmir’de dünyaya gelir Taşçı Rıza. İlkokulu ve rüştiyeyi İzmir’de bitirir. Yaz tatillerinde İzmir’de bir mermer atölyesinde çıraklık yapar. Büyük olasılıkla taşa ve mermere şekil veren el yatkınlığını o yıllarda kazanmış olmalıdır. Taşa şekil vermedeki yetkinliği yanında, sesinin güzelliği nedeniyle diğer bir uğraşı alanı ise mevlithanlıktır. O yıllarda çoğu mevlithanın izlediği yolu takip ederek aynı zamanda bir gazelhan olarak da yetiştirir kendini. İzmir’den neden Tire gibi küçük bir kasabaya gelip yerleştiğine dair net bir bilgi yok elimizde. Selanik’e çok benzeyen İzmir’de yaşamaktansa, Taşçı Rıza bir şekilde Tire’de yaşamayı yeğlemiş. Kendisinin yonttuğu ve Güme Dağı’ndan getirilmiş bir taşın üzerindeki yazıya bakılırsa; ana dedesi Baladur İzmirli Ahmet Ağa’nın mezarını sağlığında İzmir’den Tire’ye taşımasının da bir anlamı olmalı. Tireli araştırmacı yazar Yılmaz Göçmen’in Tire’de İz Bırakanlar isimli kitabındaki anlatıma göre ise “arkadaşlarının tavsiyesiyle camisi çok olan tarihi Tire’ye gelir.” Bir başka yaklaşıma göre ise; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Tire’de bir yandan azınlıkların (Rumlar ve Yahudiler) varlığı hala sürmektedir. Ayrıca Tire’nin mütedeyyin atmosferi ve türlü tarikatın (Mevlevilikten Halvetiliğe kadar uzanan geniş bir yelpaze) kök salmasıyla pekişen çok katmanlı bir kültürün varlığı da bu derinlikli adamı Tire’ye çekmiş olabilir.

 
Ula'da Belediye Meydanı'nda yer alan Taşçı Rıza'nın yaptığı Atatürk büstü ve mermer kaidesi (Üzerinde Taşçı Rıza'nın ismi ve 1933 tarihi yer alıyor.)
(Eylül-2015)

 
Aynı büstün yandan görünüşü; Tire Rıza ismi rahatlıkla okunuyor.
(Eylül-2015)

Taşçı Rıza’nın Ege kasabalarının parklarında ve meydanlarında ya da dağ yollarındaki çeşmelerinde gözlediğimiz ortak bir taraf var; hemen hemen hepsi Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki halka ulaşmaya çalışan o büyük kampanya zamanlarına denk geliyor. 1930’lu-1940’lı yıllardan söz ediyoruz. Devrimin ruhunun yukarıdan aşağıya doğru yansıtılmaya çalışıldığı dönemler o yıllar. Bir yandan mermere kattığı sanatçı ruhuyla; diğer yandan güzel sesinde hayat bulan mevlithan ve gazelhan kimliğiyle Cumhuriyet Tire’sinde yer açar kendine Taşçı Rıza.

 
Ali Efe Hanı
(Kasım-2005)

  
Ali Efe Hanı
(Aralık-2017)

 
Taşçı Rıza, Tire'de uzun yıllar Ali Efe Hanı'nda üst kattaki bu odalardan birinde kalmıştı.
(Aralık-2017)

 
Ali Efe Hanı'nın iç avlusundan genel görünüş
(Aralık-2017)  

 
Tire Çıra Pazarı ya da eski Tavuk Pazarı
(Fotoğraf: Hasan Doğan; Aralık-2017) 

Taşçı Rıza Usta’nın dükkânı, şu anda Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nun kuzey batı kesiminde Çıra Pazarı (eski Tavuk Pazarı) olarak bilinen yerde, Eskici Haluk Çavaş’ın dükkânının karşısında bulunmaktaydı. O yıllarda Taşçı Rıza, Tire Arastası’nın kalbi niteliğindeki Bedesten’in hemen üstünde yer alan Ali Efe Hanı’nda 7-8 metrekarelik küçücük bir odada kalmaktadır. Saatçi Mehmet Devrimci, yanında çırak durduğu ustası Saatçi Şemsi’nin eşinin hazırladığı ve ustanın çok sevdiği turp otu haşlamasını sık sık Taşçı Rıza’ya götürdüğünü anlatmaktadır. Taşçı Rıza, Tire’de o yıllarda kasabanın entelektüel diye bilinen bir çevresinin içindedir. Tire’nin yakın tarihinde kalmış önemli simalarından Behçet Kadı, Edip Adanalı, Meddah Gani, Gamar Sabri gibi isimler onun yakın ilişkide olduğu kişilerdendir. O yıllarda; restorasyonu yakınlarda biten Bedesten’in önlerinde yer alan ve Ramazanlarda meddah anlatımlarıyla ün salmış Gamar Sabri’nin kahvehanesi, akşamları en önemli uğrak mekânlarındandır. Özellikle Ramazan akşamlarında burası Tire için vazgeçilmez bir yerdir.

  
Tire'de Arasta'da kurulan Salı Pazarı
(Aralık-2015)

  
Kemalpaşa Ovacık Yaylası'nda Paşa Çeşmesi ve çevresindeki çınarlarla süslü mekan
(Kasım-2012)

 
Kemalpaşa Ören'de bir parkta yer alan Taşçı Rıza'nın eseri "Devrim İçin" abidesi
(Ekim-2017)

 Kemalpaşa-Ören abidesinin arka yüzü
(Ekim-2017)

Taşçı Rıza ve Necati ustaların kaidenin dibinde yer alan isimleri
(Ekim-2017)

Taşçı Rıza Usta’nın kimliğinin bir önemli yönü de mevlithan ve gazelhan özelliğidir. Kendisi bu konuda oldukça iyi bir öğretmendir. Yılmaz Göçmen’in Tire’de İz Bırakanlar isimli kitabında yetiştirdiği mevlithanlar arasında Fikret Karahan, Ali Sertdemir, Hafız Vasıf ve Ulvi Pazaroğlu sayılmaktadır. Yine aynı kaynağa göre; ünü Tire sınırlarını aşan Taşçı Rıza ve öğrencisi mevlithanlarla İstanbul’dan tanışmaya gelen ülkenin ünlü mevlithanlarından Hafız Mecit Efendi, onu ve öğrencilerini dinledikten sonra onlara hayran olur ve kendilerini İstanbul’a davet eder.

 
Yalınayak Hamamı'nın yukarılarında yer alan Küçük Havuzlu Kahve
(Fotoğraf: Hasan Doğan; Aralık-2017)

 
Büyük Havuzlu Kahveden bugüne kalan; bir kara servi ve dibindeki  büyük havuzun kalıntıları
(Fotoğraf:Hasan Doğan; Aralık-2017)

 
Aynı dere yatağına bakan bir başka kahveden görünüm
(Fotoğraf: Hasan Doğan; Aralık-2017)

O yıllarda mevlithanların aynı zamanda iyi bir gazelhan olduğu bilinen bir gerçektir. Bu durum Tire’de yaşayan Taşçı Rıza ve öğrencileri için de geçerlidir. Yalınayak Hamamı’nın yukarılarında bulunan Küçük ve Büyük Havuzlu Kahveler, onların meşk akşamlarının en önemli mekânlarıdır. Bugün her ne kadar yerlerinde yeller esse de bu mekânların hatıraları ve söylenen gazeller, hatırlayanlar için bu kubbede birer hoş tını olarak kalmış gibidir. Tire’nin yaşlıları, İzmir’den gelen ünlü bestekâr ve Hisar Camii Vaizi Rakım Erkutlu ile ses sanatçısı Perihan Altındağ Sözeri’nin Havuzlu Kahveler’de verdiği konseri hala hatırlamaktadırlar.

 
Tire'de eski bir sokak; sağda bir tulumba...
(Hasan Doğan Arşivi)

 
Lütfi Paşa Hanı
(Kasım-2007)

  
Tire Bedesteni, ön cephe; restorasyon sonrası
(Aralık-2017)

Tire’de herkesin öğretmeni olarak bilinen Seha Gidel Hocamızın anlattığı bir diğer hatıraya göre ise; Tire’ye bir gün ülke çapında tanınmış; meşhur gazelhan Hafız Burhan konser vermeye gelir. Konser, bugün Tire Kız Meslek Lisesi’nin bahçesi olan Belediye Parkı’nda gerçekleştirilir. Bundan sonrasını Yılmaz Göçmen’in Tire’de İz Bırakanlar isimli kitabından aktaralım:

 
Yıldız Çeşmesi'nin önünde bir geçit töreni 
(Hasan Doğan Arşivi)

 
Tire Belediye Parkı
(Hasan Doğan Arşivi)

 
Eski bir Tire fotoğrafı; Toptepe'ye bakış
(Hasan Doğan Arşivi)

“O gün bahçeye bir sahne kurulur. Sahnenin etrafına dörder kişilik masalar yerleştirilir. Yine o yıllarda Belediye Parkı olarak işletilen bahçenin işletmecisi Nizamettin Güner, akşama hazırlıklar yapar; masalarda neler yoktur ki? O devrin meşhur Bomonti Birası ile Tirelilere ilk sosis ve salamın ikram olarak o gece sunulduğu anlatılmaktadır.

Akşam olur, herkes bahçede yerini alır. Dinleyicilerin arasında kaymakam, belediye başkanı ve şehrin ileri gelenleri ile (…) Taşçı Rıza ve kemancı Fikret Karahan da vardır. Önce bir ut, bir kanun, bir keman ve bir darbukadan oluşan saz heyeti yerini alır. Saz heyetinin giriş faslını tamamlamasından sonra o muazzam gövdesiyle Hafız Burhan Efendi özel arabasıyla gelerek sahneye çıkar ve sahnede yerini alır. Göbeği çok büyük olduğu için önüne koyduğu tahta sandalyenin arkalığına göbeğini dayayarak (…) her zaman yaptığı gibi meşhur giriş parçasıyla konserine başlar.

Kuş sesleri ovalara yayılır.
İnsan buna hayran olur bayılır.
Yeşillenmiş ağaçlarda yapraklar,
Mis kokuyor amber gibi topraklar.”(1)

 
Tire-Eski Belediye önü park alanı; 980'lı yıllar
(Hasan Doğan Arşivi)

Konserin ilerleyen ilk bölümünde; konsere bir süre sonra ara verilir. Hafız Burhan, dinleyicilere dönerek, konsere verilen arada “yetenekli gençlerden isteyen varsa buyursun bir gazel de o söylesin” diyerek onları sahneye davet eder. Bunun üzerine tanıyanların da teşviki ve alkışlarıyla Taşçı Rıza sahneye çıkarak Hafız Burhan’ın “Müptela-i dert olup derdime biri çare bulundu mu?” isimli meşhur gazelini söyler (1). Gazelin bitiminde dinleyicilerin alkışları arasında Hafız Burhan, Taşçı Rıza’dan sahnede övgüyle bahseder ve Taşçı Rıza’yı, sesinin güzelliği ve onu kullanmasındaki ustalığı nedeniyle tebrik eder. Bu sahne, yaşayanlar için Taşçı Rıza’nın artık unutulmaz bir hatıraya dönüştüğü andır.

 
Taşçı Rıza'nın bir dönem yaşadığı Abalı Çıkmazı
(Fotoğraf: Hasan Doğan; Aralık-2017)

 
Abalı Mescidi'nin avlusu; merdivenle çıkılan ezanın okunduğu yer
(Fotoğraf:Hasan Doğan; Aralık-2017)

Bu arada Ali Efe Hanı’nda geçirilen yalnız geceler birbirine eklenir. Onu bu yalnızlığa ve kendine mahkûm eden; gerçekte nedir, bilinmez; ama günün birinde ona piyangodan 1000 TL ikramiye çıkar. Mor binliklerin saltanatının olduğu zamanlardır o günler. Büyük paradır kısacası bin lira. Taşçı Rıza, paranın 500 lirasını ihtiyaç sahiplerine dağıtır; kalan 500 lirasıyla ise, bugün Atatürk İlkokulu’nun arkasında; Abalı Çıkmazı’nda yer alan Abalı Mescidi yakınlarında mütevazı bir ev satın alır. Bu mekân, artık onun ölümüne dek yaşadığı yer olacaktır.

 
Gökçen Kasabası'nda bulunan Taşçı Rıza'nın Kurtuluş Abidesi
(Mayıs-2008)

 
Abidenin bir başka görünüşü
(Mayıs-2008)

  
Abidenin kaidesinde yer alan "Tire Taşçı Rıza" yazısı
(Mayıs-2008)

 
Hasan Hoca; Taşçı Rıza'nın ilk eseri olan ve şu anda Tire Lisesi'nde bulunan Atatürk büstü önünde...
(Fotoğraf:Hacı Sezen; Aralık-2017)

 
Büstün yandan görünüşü
(Fotoğraf: Hasan Doğan; Aralık-2017)

Bu arada Taşçı Rıza’nın Çıra Pazarı’ndaki (Eski Tavuk Pazarı) dükkânında; mermer üzerine yürüyen uğraşıları da giderek zenginleşmekte; Ege kasabalarının meydanlarına büst ve abidelerin yapım işlerini ardı ardına üstlenmektedir. Bu konuda ilk aldığı iş ise Ortapark’a bakan tarihi belediye binasının bahçesine konulan Atatürk büstüdür. Bugün bu büst, Tire Lisesi’nin bahçesinde bulunmaktadır. Mermeri bir çekiç ve kalıpla yontarak yaklaşık 8 günde Atatürk büstünü tamamlar. Eseri Tire’de çok beğenilir ve ününün çevre il ve ilçelere yayılmasına neden olur. Taşçı Rıza, sadece büst ve Cumhuriyet abideleri ile yetinmez. Özellikle İzmir Valisi Kazım Dirik zamanında hız kazanan dağ geçitlerini aşan yolların yapımı sırasında; bu yolların hatırası için dikilen çeşmelerin bir kısmı da onun eseridir. Tire-İncirliova; Kemalpaşa-Ovacık-Kızıloba-Dereköy geçişi, Ödemiş-Birgi-Bozdağ yolu, Foça ve Karaburun yolları üzerindeki Paşa Çeşmeleri yine onun mermere dokunuşunu temsil etmektedir. Ula’da, Alaçatı’da, Kemalpaşa Ören’deki büst ve abideler, Bayındır’da Arıkbaşı tren istasyonundaki Şehitler Abidesi, Gökçen kasabasındaki 4 Eylül Kurtuluş Abidesi, Selçuk-Efes arasında ağaçlıklı yolda ve Kuşadası polis karakolu bahçesinde bulunan Atatürk büstleri ve daha niceleri hep onun eseridir. Kendisi, Tire'deki Yıldız Çeşmesi'nin yeni yerine taşınması işinde de yer almıştır. Söylenen Ege kasabalarında 35-40 civarı büst ve abidenin Taşçı Rıza’nın eseri olduğudur.

 
Tire Yıldız Çeşmesi; eski yerinde...
(Hasan Doğan Arşivi)


Tire Yıldız Çeşmesi
(Hasan Doğan Arşivi)


İzmir-Karaburun yolu üzerindeki Paşa Çeşmesi
(Kasım-2009)


Selçuk-Efes arasındaki ağaçlı yolda yer alan Atatürk Abidesi
(Ocak-2010)

Selçuk'taki Atatürk büstü; yakından...
(Ocak-2010)


Büstün yan tarafındaki Taşçı Rıza imzası
(Ocak-2010)

Taşçı Rıza’nın mermer işlemeciliği üstüne uğraş verdiği alanlardan birisi de mezar yapımıdır. Bunlardan biri de şu anda İzmir’de Kokluca mezarlığında yer alan bir mermer lahittir. Kendi kalfası Tireli İbrahim Şimşek’in oğlu mermerci Hasan Şimşek’in anlatımına göre bu lahdin öyküsü şöyle gelişir:

 
Taşçı Rıza ve kalfası İbrahim Şimşek Hamalbaşı Lahdi üzerinde çalışırken...
(Fotoğraf, oğlu Hasan Şimşek'ten alınmıştır.)


Taşçı Rıza'nın eseri; Hamalbaşı'nın lahdi
(Fotoğraf, oğlu Hasan Şimşek'ten alınmıştır.)

“Bir gün İzmir’in çok zengin ailelerinden birine mensup olan Hamalbaşı ölür. Oğulları da ona mermerden lahit yaptırmak ister. Marmara adasından gemi ile getirilen mermer blok İzmir’e indirilir. Oradan da Tire’ye getirilir. Mermer blok en az 3 ton ağırlığındadır. Taşçı Rıza Usta, İbrahim Şimşek Usta, bir de şu anda hayatta olan, ama arıcılıkla geçimini sürdüren Mehmet Usta aylarca çalışarak antik dönem lahitlerine taş çıkartacak eseri bitirirler. Hasan Şimşek, bu çalışmanın karşılığı olarak Rıza Usta ve arkadaşlarının 16 000 lira aldıklarını ve babasının bu parayla en az dört evin alınabileceğini anlattığını, şu anda sözü geçen lahdin İzmir’de, Altındağ’daki Kokluca mezarlığında olduğunu, hatta antika sanılarak hırsızlar tarafından çalınmak istendiğini, ancak suçluların suçüstü yakalandığını belirtmiştir. Mermere şekil verme sanatının çok ince bir iş olduğunu söyleyen Hasan Şimşek şu anda böyle bir ustalığın kalmadığını söylemektedir.”(2)

 
Bayındır-Arıkbaşı tren istasyonunda yer alan Şehitler Abidesi; kaidenin en altında Necati-Taşçı Rıza yazıyor.
(Fotoğraf: M.Yavuzcezzar; Mart-2017) 


 
Arıkbaşı Şehitler Abidesi'nin parktaki konumu
(Fotoğraf: M.Yavuzcezzar; Mart-2017)  

Mezar yapımı ile ilgili bir başka anekdot ise Yılmaz Göçmen’in Tire’de İz Bırakanlar isimli kitabında yer almaktadır. Taşçı Rıza Usta’nın yetiştirdiği öğrencilerden birisi olan mermerci Mehmet Şevket Öztürk’ün anlatımına göre hikâye şöyle gelişir:

“1965 senesinde İzmir Devlet Hastanesi baştabibi ölmüştür. Ailesi ona özel bir mezar taşı yaptırmak istemektedir. Yuvarlak kalın bir mermerin üzerine birbirine dolanmış iki yılan figürü yapılacaktır. Aile İzmir’de araştırma yapar. Bütün mermerci ve heykeltıraşlar böyle bir şeyi yapamayacaklarını söylerler. Bunun üzerine doktorun yakınları, Tire’de olduğunu duydukları mermer ustası Taşçı Rıza’ya gelirler. Taşçı Rıza sadece çekiç ve keski ile mermer üzerindeki yılan motiflerini on günde yapar.”(3)

Bu da onun ustalığının bir başka örneği olmalıdır.

Taşçı Rıza’nın Tire’de oldukça geniş bir sosyal çevre içinde; ama yapayalnız geçen hayatı 83 yaşına dek sürer. Hüzün dolu hayatının 1973 yılındaki son durağı Manisa Akıl Hastanesi’dir. Esas mesleği terzilik olan; ama mevlithanlık konusunda Taşçı Rıza’nın öğrencisi olarak yetişen Ali Sertdemir, oğlu Süleyman ile birlikte Manisa Akıl Hastanesi’nin bir odasında tükenmiş ve yapayalnız bir şekilde hayatını kaybeden Taşçı Rıza’nın cenazesini almaya Manisa’ya giderler. Yanlarında başka kimsecik yoktur. Kendi anlatımına göre; defin işlemleri az kişiyle gerçekleştirilir. Vasiyeti gereği ölmeden önce Güme Dağı’ndan getirtilip kendisinin işlediği bir kaya konur üstüne. Tire Asri Mezarlığı’nda; daha önce İzmir’den naklettiği ana dedesinin mezarının üzerine gömülür Taşçı Rıza Usta.

 
Taşçı Rıza'nın Tire Asri Mezarlığı'ndaki mezarı
(Ocak-2004)

Yalınayak Hamamı’ndan Hacı Kalfa’ya çıkan bayırın bir yerinde Küçük ve Büyük Havuzlu Kahvelerden ne kaldıysa bugüne; bir kara servinin dibinde kırık dökük bir havuz, hemen yakınında yapraklarını dökmüş bir çınarın (Tire’de kavak derler) sahanlığında bir başka yuvarlak ama küçük bir havuz. Suya yansıyan silik simalar ve o gazeller burada söylendi mi hiç? Yaz akşamlarının bitmeyen terennümleri; uzaklarda Tire’nin kırpışıp duran ışıkları, şimdi kim hatırlar elleri patlayıncaya kadar alkışladıkları o güzelim gazelleri söyleyenleri… İşte yok oldu gitti hayat.

Dipnotlar:
(1)     Yılmaz Göçmen, Tire’de İz Bırakanlar; sayfa: 354-355
(2)    Tireli mermer ustası Hasan Şimşek’in Dağa Kaçtım gezgini Hasan Doğan’a anlatımından alınmıştır.
(3)    Yılmaz Göçmen, Tire’de İz Bırakanlar; sayfa: 357
(4)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.



Yazan: Hasan Doğan - İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC