15 Eylül 2024 Pazar

MILETUS İLE DIDYMA ARASINDA; AKKÖY’DE BİR SOKAĞIN HATIRLATTIKLARI...

9 Eylül 2024
İbrahim Fidanoğlu
 
“Ve o gün, Miletus, o günde
Sen; kötü örgütlenen şehir,
Düşmana bereketli av olacaksın.
Sürülere ve insan sürülerine kurulmuş bir şenlik masası,
Kadının ayaklarını yıkayacak
Uzun saçlı ve sakallı savaşçıların
Ve yabancılar, Ah Didyma,
Tapınağın üzerine ellerini uzat diyecek.”
 
Delphi kâhininin kehaneti
 
Akköy; Miletus ile Didyma arasında…
 
İlkçağ’ın doğa gözlemcisi bilgeleriyle öne çıkan liman kenti ve 12 İyon yerleşiminden belki de en önemlisi olan Miletus ile onun kutsal alanı Didyma’nın ortalarında bir yerdedir Akköy… Köyün ismi, Türkçe ve büyük olasılıkla geleneksel yapı malzemesi olan ve çevredeki ocaklardan çıkarılıp kullanılan beyaz renkli kireç taşından geliyor olmalı. Akköy ve biraz berideki Yeniköy, Balkan muhacirleri ve Lozan Mübadillerinin torunlarının yaşadığı iki ayrı yerleşim aslında… Bir başka muhacir yerleşimi olan Akyeniköy ise, Akköy’den biraz beride ve Didim-Milas kavşağının yakınlarında yer alıyor. Selanik ve Kavala’dan gelen Lozan Mübadillerinin yerleştirildiği Yeniköy’ün ismine daha sonraki zamanlarda Ak sözcüğü de eklenerek yerleşim Akyeniköy olarak anılmaya başlanmış. Batı Anadolu’daki Yeniköyler, aslında 19.yy sonu-20.yy. başlarında Balkan bozgunları sonrasında perişan halde Anadolu’ya yönelen muhacirlerin yerleştirildiği yeni yerleşimlere işaret ediyor. Batı Anadolu’da dolaşırken, bir Yeniköy levhası ile karşılaşırsanız eğer, tarihimizdeki bu çileli günleri hatırlayın.
 
Yoran'dan (Yenihisar) Apollon Tapınağı'na bakış
(Ekim 2010)

Miletus Tiyatrosu
(Ekim 2005)

Akköy; Şükran Güngör Sokağı'nın batı girişi
(Mart 2023)
 
Köyün içinden geçen Didim karayolu, köyün merkezinde kahvelerin olduğu meydandan sola doğru kıvrılarak, deniz kıyısına; oradan da Didim’e yöneliyor. Köyün içinde pazaryeri ile kahvelerin bulunduğu meydanı birbirine bağlayan ve şimdi Şükran Güngör Sokağı ismini taşıyan 19.yy.dan kalma döşeme yol, bize Akköy’ün eski sakinleriyle ilgi hala ayakta olan yaşanmışlıkları sergiliyor.
 
Şükran Güngör Sokağı'nın girişindeki ev
(Mart 2023)

Akköy'ün Milet yönündeki çıkışına yakın konumda eski bir Rum evi
(Mart 2023)

Milet-Balat arasında Menteşe Beyleri'nden İlyas Bey'in ismini taşıyan İlyas Bey Camii
(Ekim 2005)

Köyün ilk kuruluşu, Menteşe Beyleri’nin yöreye ulaşmasıyla (13-14.yüzyıllar) gerçekleşmiş olmalı. Miletus’a giden yol üzerindeki bir zamanlar Menteşe Beyliği’nin limanı ve başkenti olarak işlev görmüş olan Balat ve yakınlarındaki İlyas Bey Camii, bugün bu muhtemel gerçeğin delili gibi duruyor. Bu anlamda Akköy aslında bir Yörük köyü… Ama zaman içinde gelişen tarihsel olaylar, Akköy’ü de farklı bir demografik yapıya doğru sürüklemiş.
 
İlyas Bey Camii'nin girişi; restorasyon öncesi...
(Ekim 2005)
 
Giriş kapısı üzerindeki kitabe
(Ekim 2005)
 
Caminin devşirme malzemeden sütunlu giriş kapısı
(Ekim 2005)
 
İlyas Bey Camii; mukarnaslı mihrap...
(Ekim 2005)
 
Osmanlı Yönetimi sırasında 18.yy.dan başlayarak köyde hastalıklar ve deprem nedeniyle azalan nüfusu takviye etmek için; adalardan ve Girit’ten getirtilen Rumlar, Akköy’e yerleştirilmişler. 4 tepenin arasına kurulmuş Akköy’de 19.yy.da 400 civarında Rum ailenin yaşadığı belirtiliyor. “Tütün ve hububat ekilen köyde balıkçılık ve civardaki Yörüklerle yapılan ticaret en önemli ekonomik etkinliklerdendi. Köyde Ayios İoannis (İlahiyatçı Yahya-İF) Kilisesi ve bir okul vardı. Akköy’ün batısındaki küçük balıkçı köyü Plaka’da, Milet’te arkeolojik kazılar yapan Almanlar modern bir liman kurmuştu. Buradan arkeolojik eser ve tütün kaçakçılığı yapılıyordu.”(1) 
 
Bölgede ayakta kalan Rum kiliselerinden biri; Güllübahçe yakınlarındaki Gelebeç köyünde Rumlardan kalma Aya Nikola Kilisesi'nin çan kulesi
(Ocak 2007)
 
Aya Nikola Kilisesi; Gelebeç...
(Ocak 2007)
 
İlahiyatçı Yahya (Aziz Ioannis) Kilisesi; Yoran ya da Yenihisar...
(Ekim 2010)
 
İlahiyatçı Yahya 
(Aziz Ioannis) Kilisesi; Yoran ya da Hieronda...
(Ekim 2010)
 
Akköy’de tütün ekimi, uzun yıllar boyunca sürmüş; ancak Tekel’in özelleştirilmesi sonrasında, yabancı yatırımcıların eline geçen ülkedeki sigara fabrikalarının Amerika’dan ithal edilen Virginia tütününü tercih etmeleri nedeniyle, Türk tütünü giderek önemini kaybetmiş ve tütün tarımı da ülke genelinde olduğu gibi Akköy’de de tarih olmuş.
 
Akköy'de eski bir sokak daha...
(Mart 2023)
 
Avluya açılan bir koca kapı; yorgun ama direniyor.
(Mart 2023)
 
Akköy çıkışında eski bir çiftlik evi; şimdi satılık...
(Mart 2023)
 
İlkçağ’ın Kutsal Yolu
 
Akköy, aynı zamanda İlkçağ’da Miletus ve onun kutsal alnı olan Didyma (bugünkü Didim) arasındaki hac yolu üzerinde bulunuyor. İlkçağ’da Miletus’dan başlayıp, Didyma’nın limanı konumundaki Panormos’a (Didim’den önce Mavişehir kıyısında yer alan ve eskiden Kovela olarak bilinen liman) yönelen ve oradan da yaklaşık 3,5 km.lik ve iki yanında heykel ve anıtların bulunduğu bir döşeme yolla Apollon Tapınağı’na bağlanan yaklaşık 17 km uzunluğundaki bu kutsal yolu yürüyen Miletuslu hacılar, yol boyunca çeşitli ritüelleri gerçekleştiriyorlardı. Bunlardan belki de en önemlisi İlkçağ’da bir bilicilik merkezi olan Apollon Tapınağı’nda adaklarını yerine getirmekti. Pagan dönemde baharı karşılamak adına Miletus’tan Didyma’daki Apollon Tapınağı’na dek uzanan bu çileli yolculuklar, her yıl tekrarlanırdı. Bugün bu döşeme yolun bir kısmı açığa çıkarılmış olup, 19.yy.da Rumların yaşadığı Yoran köyündeki İlahiyatçı Yahya Kilisesi’nin hemen arkasında sonlanmaktadır. Döşeme yolun iki yanında yer alan ve alandaki ilk kazıları yapan İngiliz arkeolog Sir Charles Newton’un bulduğu heykel ve anıtların çoğu ise, zamanında ülkemizden kaçırıldığı için bugün British Museum’da sergileniyor.
 
Didymaion; Apollon Tapınağı, Anadolu'daki Apollon'a adanmış kehanet merkezlerinden...
(Ekim 2005)

Eski bir hatıra; rahmetli hocamız Arkeolog Şükrü Tül, Didyma'yı anlatıyor.
(Ekim 2005)

Kutsal Yol'un tapınak yakınlarındaki açılan döşeme bölümü; İlkçağ'da Panormos'tan Apollon Tapınağı'nın girişine dek ulaşan bu yolun iki yanında Branchidlerin (tapınağa bağlı rahip ve rahibelerin), oturan aslanların heykelleri ve sfenksler vardı.
(Ekim 2010)

“Delphinion (Kehanet Merkezi), Miletus ve Didyma’yı bağlayan Kutsal Yol’un başlangıç noktası olarak kabul edilir. Miletos’un Kutsal Kapısı’ndan Panormos Limanı (Akköy’ün yukarısında) kıyısı yönünde güneye giden ve limandan güneydoğuya dönen yol, Didymaion’a çıkardı. Yenihisar sınırları içinde Kutsal Yol, asfalt ana yolun kenarına yakın olarak, yol boyunca uzanırdı. Kazılarda Kutsal Yol’un bir kısmı ortaya çıkarılmıştır ve son yıllarda araştırma çukurları kazılmıştır. Yine de, belirli bir takım bürokratik engeller nedeniyle, Kutsal Yol’un tapınakla olan bağlantısını ortaya çıkarmak henüz mümkün olmamıştır. Yolun her iki tarafında, yola etkileyici bir görüntü veren, Branchidlerin (tapınağa bağlı rahip ve rahibelerin) ve oturan aslanların heykelleri ve sfenksler vardı. Önemli kişilere ait anıt mezarlar ve lahitler de yol boyunca yayılmıştı. 1858’de Kutsal Yol’da Newton tarafından yürütülen çalışmalarda ortaya çıkartılan Branchidlerin heykelleri British Museum’a götürülmüştür. Heykellere ait bazı parçalar Didyma’da (Didim) kazı evindeki depoda tutulmaktadır. Hitit etkisinin gözle görünür olduğu ve tarihi M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzanan Branchid heykellerinden dört tanesi, Miletus’taki (Milet’teki) müzede sergilenmektedir. M.S. 100 ve 101 yıllarında İmparator Trajan, Kutsal Yol’u restore etmiştir. Yolun çöken bölümleri doldurularak yükseltilmiştir ve diğer bölümleri de onarılmıştır. Yazıtlar, restorasyon işinin çok kısa bir süre içinde tamamlandığını belirtir.
 
Kutsal Yol; İlahiyatçı Yahya Kilisesi'nin hemen arkası...
(Ekim 2010)
 
 Kutsal Yol'un iki yakasında yer alan Branchid (Apollon Tapınağı'nın rahip ve rahibeleri) heykelleri; şimdi British Museum'da...
(https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/arkeoloji/tapinaklar-arasinda-kutsal-bir-yolculuk#google_vignette)
 
 
Kutsal Yol'un kıyısındaki sütun kaidelerinden biri
(Ekim 2010)
 
Kutsal Yol'un her iki yanında sıra sıra dükkanlar, sebiller, anıt mezarlar, lahitler, hamamlar ve Artemis kültü vardı.
(Ekim 2010)
   
Kazılarda ortaya çıkartılan bir kilometre taşından, yolun 16,6 km. uzunluğunda olduğu anlaşılmıştır. Meydana çıkartılan parçalara göre; taş bloklardan yapılan yolun genişliği beş metre ve yedi metre arasında değişmektedir. Yolun her iki tarafında sıra sıra dükkânlar, sebiller, anıt mezarlar, hamamlar ve Artemis kültü için alan vardır. Bulgular bu bölgede yoğun bir yerleşimin olduğunu gösterir. Her ilkbaharda Didymaion’da düzenlenen yıllık kutlamalara ve festivallere katılmak için Miletus’tan yola çıkan insan grupları, uzun bir yürüyüşten sonra tapınağa ulaşırlardı. Bu yüzden, Kutsal Yol’un kenarında dinlenme alanları bulunmaktadır. 1985’te Akköy’ün 4 km. güneyinde yapılan kazılarda bulunan Sfenksli Taraça’nın dinlenme amaçlı inşa edilen bir mola yeri olduğu anlaşılmıştır.”(2)
 
Kutsal Yol yürüyüşlerinden...
(https://www.guneyegeturkiye.net/mekan/kutsal-yol-yuruyusu)
 
Kutsal Yol'un başlangıcında; Akköy'den çıkış...
(https://www.didimguide.com/akkoy/)
 
Kutsal Yol'da yürüyüş...
(https://www.didimguide.com/akkoy/)

Bugün Akköy’ün eski Rum mahallesinin bulunduğu sokağın ucunda meydanlık alandaki pazar yerinden başlayan Kutsal Yol yürüyüşleri, İlkçağ’daki hac rotasını izleyerek önce Panormos’a, daha sonra da döşeme yolun bulunduğu Yenihisar’daki İlahiyatçı Yahya Kilisesi’ne dek sürüyor. Bu yürüyüş rotası, toplamda yaklaşık 13 km civarında bir mesafeye karşılık geliyor.
 
İlahiyatçı Yahya Kilisesi ve Didim Apollon Tapınağı; bir arada...
(Ekim 2010)

Yoran güvercinleri; barışın elçileri...
(Ekim 2010)
 
Bir eski Yoran evi; içinde yaşam var.
(Ekim 2010)
 
Evin saçak detayı
(Ekim 2010)
 
Yoran-Akköy havalisinde eski hatıralar üstüne…
 
Küçük Asya Felaketi sonrasında diğer kıyı Anadolu kasaba ya da köylerinde yaşayan Rum ahali gibi Akköy ve Yoran’daki Rumlar da 5 Eylül 1922’de bir akşam vakti Didim açıklarında bekleyen Yunan gemilerine ya da Dilek Yarımadası’nın dağlık geçitlerinden kıyıya ulaşıp, Sisam’a ve diğer adalara kaçarak belki de doğdukları bu toprakları terk etmek zorunda kaldılar.
 
Kalamaki sahilinden Sisam'a doğru bakarken...
(A.Aydemir; Ekim 2015)
 
Samsun Dağları'nda, Dilek Yarımadası'nda...
(A.Aydemir; Kasım 2014)
 
Samsun Dağları'ndan Büyük Menderes'in deltasına ve Sisam Adası'na bakış
(A.Aydemir; Kasım 2014)
 
Dilek Yarımadası'nda; kanyon geçişinde...
(Nisan 2008)
 
O insanlar, karşı kıyıya sadece hatıralarını götürdüler yanlarında; acılarıyla birlikte. İçlerinde ihanetin sancısı, tam Megali İdea’yı hayata geçirdik derken, Küçük Asya Felaketi’nin şok dalgaları eşliğinde; beyinlerinde yurt bildikleri topraklardan koparılmış olmanın şaşkınlığıyla nasıl vardılar Gâvur Çamlı’dan, Yoran’dan, Akköy’den Samos’a 7-8 Eylül 1922 sabahlarında; kim bilir?
 
Söke, Güllübahçe; Gelebeç köyündeki Aya Nikola Kilisesi'nin neflerinden biri
(Mart 2019)

Aya Nikola Kilisesi; doğudan bakış...
(Mart 2019)

Karşı yakada Samos Adası'nda Spiliani Manastırı ve arkada Aya Yorgi Kilisesi ile Çan Kulesi
(Mayıs 2017)

Onların torunlarından biri olan ve şimdilerde Samos’da yaşayan Elsa Hiu, ninesinden ona kalan hikâyeleri bir kitapta topladı ve İzmirli Nine ismiyle her iki yakada da yayınlandı. Kitap, iki yakada yaşayan halkların kardeşliğine adanmıştı ve 1997 yılında Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’nü kazandı.
 
Ataları Yoran'dan karşı yakaya; Samos'a giden Elsa Hiu'nun 1997 yılında Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü'nü kazanan İzmirli Nine isimli kitabının kapağı
 
Didim’de Apollon Tapınağı’nın hemen yanında; şimdi yıkıntılar içindeki Hieronda ya da Yoran(3)(4) köyünün sakinleriydi onlar. Köyde o günden bugüne kalan en önemli yapı İlahiyatçı Yahya Kilisesi, Apollon Tapınağı’nın tam karşısında; şimdi bir cami olarak işlev görüyor. Kilisenin hemen arkasında ise, Miletos’dan Didyma Kutsal Alanı’na uzanan yaklaşık 17 km.lik döşeme hac yolunun izleri sonlanıyor. Yoran’ın yıkık kulübelerinin arasındaki daracık sokaklarında dolaşırken insan, bin yıllar ötesinden gelen bir kültürün çağrısına uyarak sadece anlamaya çalışıyor olanları ve olacak olanları...
 
Eski Rum köyü Yoran'da; Apollon Tapınağı'nın karşısısnda yer alan İlahiyatçı Yahya (Aziz Ioannis) Kilisesi
(Ekim 2010)

Kilisenin üst kata (kadınlar mahfili) çıkan merdiveni
(Ekim 2010)

Kemerli geçişin üzerinde yer alan mermer kitabe; tarih Mart 1830...
(Ekim 2010)
 
Elsa Hiu anlatıyor:
 
“Alman arkeologlar Apollon Tapınağı'nı yeni kazmaya başlamıştı. İşçilerin başında, eli kırbaçlı Rum bir kâhya vardı. Tapınağın karşısındaki kilisenin papazı Yorgi’nin kapısı çaldı bir gece. Gelen eli kırbaçlı Rum kâhyaydı. Anlattığına göre; bir Rum asilzadeyi karşıdaki büyük adadan getirip dağların tepesindeki bir kulübeye tek başına kapatmışlar. İhtiyaçlarını karşılasın diye bir çobanın karısını hizmetçi tutmuşlar. Asilzadenin yüzü hep kapalıymış. Çünkü o lanet olası hastalık bütün suratını sarmış. Soylu aile, çocuklarının cüzamlı olduğunu ada halkından gizlemek istemiş, ailenin adı kirlenmesin diye. İşte o asilzade, dün sabah ölmüş. Öyküsünü bitirdikten sonra istediğini dile getiriyor Rum kâhya: “Ailesi, ölü duasını senin okumanı istiyor Peder Yorgi. Türklerle sorun çıkmasın diye naaşın buradan başka bir kayıkla açık denize çıkarılmasını istiyorlar. Bakıcı kadın kefenleyecek. Önce kireç kuyusuna atıldı mikrop saçmasın diye. Heykele döndü talihsiz delikanlı.”
 
Yoran ile Apollon Tapınağı iç içe...
(Ekim 2010)
 
Yoran'da yıkılmak üzere olan bir Rum evi
(Ekim 2010)
 
Yoran sokaklarında dolaşırken...
(Ekim 2010)
 
Restorasyon görmüş Yoran evlerinden biri
(Ekim 2010)
 
Kulübeden cenazeyi almışlar. Önde dört kişi; mumya gibi sarılmış cesedi taşıyor, arkada Peder Yorgi dua ediyormuş. Rum kâhya pedere dönmüş bir ara. “Önümüze gece zaptiyeleri çıkarsa sen konuş. Cüzzamlı ölüyü anlat.”
 
Sonunda kıyıya varmışlar. Hep beraber binmişler tekneye. Rum kâhya küçücük kumsalı olan kayalıklara gelince, “İndirin” demiş. Pederin şaşkın bakışları arasında kefeni açmaya başlamışlar. Peder Yorgi, dehşetle görmüş taşıdıkları cenazenin, aslında yekpare mermerden bir Artemis heykeli olduğunu. Beddualar etmeye başlamış. Arkasından gümüş buhurdanlığını öne arkaya doğru sallamaya başlamış. “Papaz aklını oynattı” demiş adamlardan biri; “Heykeli tütsülüyor.””(5)
 
Yoran'da yıkık dökük evler arasında..
(Ekim 2010)
 
Bir evin kemerli kapısının üzerindeki tarih; 1874 Mart 20...
(Ekim 2010)

Yoran'dan Apollon Tapınağı'na bakış...
(Ekim 2010)

Yıkık evlerin birinde sönmüş bir ocak...
(Ekim 2010)

Peder Yorgi, bu öyküyü anlatan Elsa Hiu'nun ninesinin babası. Şimdiki adı Didim olan Hieronda köyünün de mübadeleden önceki son papazıymış. Yıl 1913 ve henüz sonlanmamış hayat Yoran’da.
 
Bir kemerli geçişin ardından Yoran'a bakmak...
(Ekim 2010)
 
Şükran Güngör Sokağı; Rumlardan Kalan…
 
Cumhuriyetin ilk yıllarında Nahiye Müdürlüğü'nün bulunduğu bir zamanlar çevre köylerin öğrencilerinin de geldiği okulun ve jandarma karakolunun (köyün Didim çıkışında) yer aldığı Akköy, bugün itibarı ile 450 hane ve 1.400 nüfusa sahip bulunuyor. Jandarma karakolunun bulunduğu meydanda iki gölgeli kahve ve meyve – sebze satıcıları yer alıyor. Meydanda İzmir yönüne dönüldüğünde kahvenin solundan İzmir yoluna paralel, aşağıya doğru inen, ortası arıklı taştan yolun her iki yanında özgün köy mimarisine sahip Rumların yaşadığı evler harap ve metruk vaziyette duruyorlar. Ama görmek isteyene, yine estetik inceliklerini sunuyor hala bugüne kalanlar.
 
Şükran Güngör Sokağı'nın girişi; Rum Mahallesi...
(Mart 2023)

Döşeme yolun güzelliği
(Mart 2023)

Zamana direnen kırık dökük ahşap pencere kanatları
(Mart 2023)

Şükran Güngör Sokağı'nda; bir Akköy hatırası...
(Mart 2023)

Sokağın kendisi, başlı başına insanı alıp götürüyor başka yerlere. Ortada bir su arığını andıran ve sokağın iki yanındaki evlere dek uzanan döşeme yoldan daha düşük bir koda sahip kanal oldukça dikkat çekici. Döşeme yolun iki yanında yıkık dökük evlerin kemerli pencereleri, ahşap pencere doğramalarından bugüne kalanlar; kanatların çoğu kopuk… Bir tek edilmişlik iklimi var sokakta. Hüzün ve acılar yıkık duvarların arkasına saklanmış sanki.
 
Akköy; Rum Mahallesi ve döşeme yol; sokakta bir terk edilmişlik iklimi var.
(Mart 2023)
 
Kemerli bir kapı ve üzerinde bir mermer yazıt...
(Mart 2024)

Kemerli kapının üzerindeki yazıtta Beta ve Sigma harfleri ile 1858 tarihi seçilebiliyor.
(Mart 2023)

Bir tanesinin ön cephesinde ve kemerli bir giriş kapısının hemen üzerinde 1858 tarihi ile Beta ve Sigma harflerini taşıyan bir mermer yazıt var. Belki evin eski sahiplerini tanımlıyor bu harfler. Diğer ifade ise okunmuyor. Bina tek katlı olduğundan ve sokağın girişine yakın bulunduğundan, kahve ya da meyhane gibi ortak amaçlı kullanılan bir mekânı andırıyor. Sokağa bakan pencerelerinden birinde; devrilmek üzere olan bir demir parmaklık, belki de zamanında içerdeki bir şeyleri koruma telaşında… Yine aynı cephedeki ayakta kalan tek duvarın arkasında belki bir mutfaktan geriye kalanlar var; duvara gömülü bir ocak, ahşap bir tabaklık, yanında bir pencere; yandaki komşunun bacasına bakıyor.
 
Evin sadece sokağa bakan ön cephesi ayakta...
(Mart 2023)
 
Mavi gök altında bir yaşam mekanı; sönmüş ocak ve duvarda asılı bir ahşap tabaklık...
(Mart 2023)

Duvarın ardındaki hayat
(Mart 2024)
 
Biraz ileride bir başka evin temelinden fışkıran bir incir ağacı her şeyi özetler gibi; ocağına dikilmiş bu eski evin. Yine karşıdaki bir sokağın başlangıcında yer alan taş evin köşe duvarında ise, dönüşte binek hayvanlarının duvara çarpmamaları için duvarın keskin köşesinin nasıl yumuşatıldığını (pah kırma) görüyoruz. Köyün pazaryeri olarak kullanılan sokağın aşağıdaki girişine doğru; restore edilmiş ve şimdi köyün kütüphanesi ve etnoğrafik arşivinin bulunduğu, kapısı mavi boyalı bir başka yapı bulunuyor. Üzerindeki levhada Didim Belediyesi Güven Pamukçu Halk Kütüphanesi, Sanat Galerisi ve Etnoğrafya Arşivi yazıyor. Kemerli giriş kapısı saçtan ve mavi boyalı… Meydanda ise, güzelim zeytin ağaçları ve onların gölgesinde bir kahvehane mevcut. Kutsal Yol’un Akköy başlangıcı da bu meydanda bulunuyor.
 
Şükran Güngör Sokağı'na açılan tali bir sokağın köşesindeyiz. Binanın köşe duvarındaki pah kırma detayı ne kadar değerli...
(Mart 2023)
 
Sokağın batı köşesindeki oldukça iyi durumdaki Rum evi; arkadan görünüşü...
(Mart 2023)
 
Şükran Güngör Sokağı'na aşağıdan bakış
(Mart 2023)

Ocağına incir ağacı dikilmiş bir Rum evi (solda)
(Mart 2024)
 
Sokağın batı yönündeki girişinde ise, iki katlı ve oldukça iyi durumda taştan bir ev hemen dikkati çekiyor. Didim – Milet sapağına gelirken karşıdan hemen seçilen ve bahçesi kır kahvesi olarak kullanılan oldukça iyi durumdaki zamanın konağı; güzel bir ev daha var. İstikamet sağa Milet, sola ise Didim...
 
Duvar örgü detayı
(Mart 2023)

Bir başka Rum evi; kepenkleri hala hayatta...
(Mart 2024)
 
Akköy Kütüphanesi
(Mart 2023)
 
Bir kuyu bileziği
(Mart 2023)
 
Gerek Didim'e, gerekse Milet harabelerine yakın olmasına rağmen, tarıma dayalı ekonomisi nedeniyle turistik açıdan gölgede kalmış bulunan Akköy, ülkemizin örnek köylerinden biri olmasının yanında, doğal güzellikleri, avcılığa müsait koyları, ağırlıklı olarak Şükran Güngör Sokağı’ndaki yıkık dökük de olsa sivil mimari örneği Rum kültürel mirasıyla dikkat çeken ve mütevazı bölge yaşamını halen eski yıllarda olduğu gibi sürdüren şirin bir Ege köyü. Ayrıca Türkiye'nin en büyük köy kütüphanelerinden birisi de yine aynı sokağın ucundaki bir Rum yapısının restore edilmesiyle oluşturulan mekânda; Akköy’de yer alıyor.
 
Üzeri rölyefli bir mermer mimari parça; Akköy
(Mart 2023)

Şükran Güngör Sokağı'nın pazaryerine ulaşan doğu ucu
(Mart 2023)

Zeytin ağaçları gölgesinde kahveler ve meydan...
(Mart 2023)
  
Dünden Bugüne Bakarken...
 
Bugünkü Didim’den Milet’e; oradan da Samsun Dağı ya da Dilek Yarımadası’na dek uzanan coğrafyanın karşısında; ana karadan en yakın yeri birkaç mil uzaklıkta bulunan Yunanistan’ın Samos ya da Osmanlı’da anılan ismiyle Sisam Adası bulunuyor. Geceleri bizim yakadan; İyonya’nın doğacı filozoflarından Miletuslu Thales’in öğrencisi olan Pisagor’un (Pythagoras) memleketi Samos’un yanıp sönen ışıkları seçilir uzaktan. Ataları 1922’deki Küçük Asya Felaketi sonrasında bir gece vakti karşıdaki Samos’a geçen; şimdilerde ise hayatını bu adada sürdüren barış elçisi ve edebiyatçı Elsa Hiu, 6-8 Eylül 2009 tarihinde İzmir’de düzenlenen Kuvayı Milliye’nin 90.yılı ve İzmir başlıklı sempozyumda katılımcılara şöyle sesleniyordu:
 
Samos Adası; Tepeden Pythagoreion rıhtımına bakış
(Mayıs 2017)

Pythagoreion'a ismini veren adam; Pisagor'un rıhtımdaki heykeli
(Mayıs 2017)
 
Samos Adası; Spiliani Manastırı'nın altında yer alan mağaradaki Bakire Meryem Kilisesi ve Ayazma
(Mayıs 2017)
 
Samos; Spiliani Manastırı, Bakire Meryem Kilisesi
(Mayıs 2017)
 
“Bellek, anılar hayattır. Sadece yaşamış insanların eserlerini taşımakla kalmaz; varlığımızı derinden etkileyerek hayatımızı da belirler. Sözlü belleğin tanıklıkları beni 1919-1922 döneminin ilk araştırmalarına götürdü. Nüfusların mübadelesi olmasaydı, belki bugün İzmir’in nüfus dairelerinde bu güzel şehrin bir sakini olarak kayıtlı olacaktım ve eğer 7 Şubat 1954’te Sisam Adasının 1,5 mil doğusunda doğmuş olsaydım bu ülkenin vatandaşı olurdum.
 
Didyma Apollon Tapınağı'nda sütun kaidesi detayı
(Ekim 2005)
 
Onların bırktıkları; Gelebeç'de Aya Nikola Kilisesi'nde ispitalya çukuru (kemik deposu)
(Mart 2019)
 
Yoran; İlahiyatçı Yahya Kilisesi
(Ekim 2010)
 
Yoran; Kutsal Yol'un başı; Didyma'dan Miletus'a...
(Ekim 2010)
  
Geçmişi öğrendim, tüm insanlık medeniyetinin ilk doğum yeri olan Ege’nin topraklarına ve denizine böyle saygısızlık edilmemesi için, bunun tekrar olmaması için mücadele veriyorum. Geçmiş en büyük sağduyu dersini verebilir, bu yüzden öğrenmeye değer, dokümanterleri derlemeye, olanlarla ilgili malzemeleri toplamaya değer. Şiddetin ve katliamın anısı, kaybolmuş vatanlar ve iki taraftan dehşet olaylara olan tanıklıkları, düşmanlık uçurumları da yaratabilir; dostluk ve karşılıklı anlayış köprüleri de kurabilir. Her zaman geleceğe bakarak anılarımızı, belleğimizi yönetmemiz gerekiyor. Ne anılarımız, ne unuttuklarımız masum; çünkü diğer çıkar ve güç unsurlarının saptadığı stratejilerle, propagandalarla, organize düşüncelerle biçimlendiriliyorlar.”(6) 

Dipnotlar:
(1)   Ari Çokona, 20.Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri; Literatür Yayıncılık, 1.Basım, Kasım 2016; sayfa: 302
(2)  Bu sayfalar, Keskin Color A.Ş. tarafından yayımlanan Suzan Bayhan’ın “Priene- Miletus – Didyma” isimli kitabındaki bilgilerden hazırlanmıştır. Kültür Bakanlığı Web Sitesi’nden alınmıştır.
(3)  Yoran ya da eski ismiyle Hieronda, Didim’deki Apollon Tapınağı’nın karşısında Yenihisar’ın üst bölgesinde yer alıyor. Tapınağın hemen karşısında Rumlardan kalan İlahiyatçı Yahya Kilisesi, bugün camiye dönüştürülmüş durumda. İlahiyatçı Yahya’nın Didim’in tam karşısında yer alan Patmos adasında bir süre yaşadığı ve buraya gömüldüğüne dair bir inanış var.
(4)  Yoran ile ilgili bir bilgi de Halikarnas Balıkçısı’nın Necati Cumalı’ya yazdığı bir mektupta yer alıyor. Mektup, Halikarnas Balıkçısı’nın bölgeye yaptığı bir gezideki izlenimlerini içeriyor: “Sana cevap yazmakta geciktim. Çünkü Istanbul Üniversitesi’ne mensup iki Fransız profesörü geldi. Sanki çuvalmışım gibi beni palas pandıras bir otomobilin içine aldılar. Yallah Bodrum! Oradan gerisin geriye Aydın. Aydın'dan Söke. Söke'den Menderes’i geçmek şartıyle Yoran. Menderes geçit vermedi. Otomobili bırakıp bir sala bindik. Bafa gölü tarafında tam derebeylik zamanının derebeyi bir bay bulduk. Beli tabancalı fakat Amerika'da tahsil görmüş. Onun kamyonu varmış, bindik kamyona, gittik Yoran'a! Yollar berbat! Ne başta boynuz ne kıçta pantolon kaldı. Fakat Didim mabedi müthiş. Oradan dahettik Balat Ovası'na. Ovada Millet mi bizi buldu biz mi Millet'e uğradık farkında olmadım. Fakat orada gördüğüm amfiteatır Londra'nın, Paris'in, Roma ve Milano'nun opera binalarını tatar ağası gibi yolda bırakır. Avrupa medeniyetinin bu yoldaki binası işporta malı çocuk oyuncağı kalır. Efendime söyleyim, oradan vardık Priyen'e. Şehri deniz kenarında set set yapmışlar. Şehir yukarıda vakur bir uçuruma varıyor. Bu setlerden aşağı sete ve ondan da daha aşağısına her on metrede bir şelâleler akıyormuş. Beyaz mermerler üzerinden şarıl şarıl akan sular ta aşağıya mavi Arşipel'e atılıyor. Hey gidi tarihi kadim hey! Neyse arada da bir de gripe yakalandık. Buraları 39 derece hararetle gezmişim. Fakat gebe kadınlarda, gebelik sırasında verem hastalığının durduğu gibi hararetin farkında olmamışım. Buraya varınca cumburlop yatağa. Dört gün dört gece, Millet amfiteatrosunda Sophocles'in eserlerini oynadım, Priyen belediyesinin toplantı yerinde dört lisandan nutuk irad ettim ve oralara uğrayan yollara sövüp saydım. Eğer beşinci gün ateş yakamı salıvermemiş olsaydı galiba çoluk çocuk beni tımarhaneye tıkacaktı. Neyse bunlar olup bitti. Şimdi mektubunu önüme koyarak, cevap veriyorum.” (Halikarnas Balıkçısı’nın 1948 yılında Necati Cumalı’ya yazdığı mektuptan) 
(5)  Bkz. Radikal / Celal Başlangıç yazısı;  http://www.radikal.com.tr/hayat/koklerinin-pesindeler-757135/
(6)  Elsa Hiu; Tarihsel Bellek isimli bildirisi; Kuvayı Milliye’nin 90.yılında İzmir ve Batı Anadolu; Uluslar arası Sempozyum Bildirileri, 6-8 Eylül 2009; 1.Kitap, Yayına Hazırlayan: Oktay Gökdemir; sayfa: 115
(7)   Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC