24 Ocak 2024 Çarşamba

YUKARI MEZOPOTAMYA’DA ROMA’NIN GARNİZON YERLEŞİMLERİ-2

NİSİBİS (NUSAYBİN) ve DARA
30 Mayıs 2023
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş
 
Roma ve bu topraklardaki halefi Bizans İmparatorluğu’nun Pers-Sasani İmparatorlukları ile doğu sınırını oluşturan yerleşimlerden bazıları bugünkü Mardin ilinin sınırları içinde yer alır. Bunlardan günümüze en iyi durumda ulaşmış olanlardan biri Nusaybin’in kuzey batısındaki Dara garnizon yerleşimidir. Aynı bölgede yer alan Marin (Marde), Ğurs ve Nisibis de bu yerleşimlerden diğer dikkati çekenleridir. Ğurs Vadisi’nden ve bu cennet vadide yer alan yerleşimlerden bir önceki yazımızda söz etmiştik. Bugünkü diğer uğrak yerlerimiz ise, hemen Suriye sınırında yer alan ve bugün de Roma ve Bizans dönemindeki fonksiyonunu aynen üstlenmiş görünen Nusaybin (Nisibis) ve onun kuzey batısında bulunan Dara (Anastasiapolis) yerleşimleri oldu.
 
Nusaybin'de Mor Yakup Kilisesi ve karşıda Zeynel Abidin Camii'nin minaresi
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Ebruli gezginleri, Dara'da Nekropolis girişinde...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Dara'da Zindan adıyla bilinen sarnıç
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Roma’nın garnizon yerleşimleri; Nisibis ve Dara - kısa tarihçe… 
 
Nisibis ya da Nusaybin
 
Nusaybin (Nisibis), bölgesindeki tek ana ticaret merkezini oluşturduğundan, jeostratejik öneminden dolayı döneminin iki büyük gücü olan Roma ve Sasani devletlerinin sınırda karşı karşıya geldikleri bir kent olma özelliğine sahiptir. Kent sağlam bir şekilde tahkim edilmesine rağmen, zaman zaman iki taraf arasında el değiştirir. Romalılar, sınırlarını Yukarı Dicle Vadisi ve Mezopotamya’ya kadar genişlettikten sonra, bu sefer Sasanilere karşı Doğu-Batı çatışmasının da ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Bir sınır kenti olarak Nusaybin, sadece ekonomik ve sosyo-kültürel değil, askeri açıdan da önemli bir bağlantı noktası olmuştur. İ.S. 363 yılında Sasanilere teslim oluncaya kadar, sadece Kuzey Mezopotamya’daki Roma liderliğinin karargâh merkezi olmakla kalmamış, aynı zamanda Doğu Orduları Komutanlığı’nın hareketli güçlerinin ileri toplanma noktası işlevini de üstlenmiştir.
 
Nusaybin; Mor Yakup Katedrali'nin vaftizhanesi, bugün Mor Yakup Kilisesi olarak işlev görüyor.
(Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Kilisesi'nin avlusunda Ebruli gezginleri...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Kilisesi; eski vaftizhane; 1700 yıllık vaftiz masası
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
  
Mor Yakup Kİlisesi; sütunların birinde akanthus (enginar) yaprağı süslemeleri
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Parthlar, İ.S. 224 yılında Sasanilerin ortaya çıkışına kadar, Doğu gücünü temsil etmişlerdir. I. Ardaşhir veya I. Şhapur, Sasani hanedanlığının taze enerjisiyle birlikte, Nisibis’i İ.S. 238 veya 241 yılında fethetmiştir. Bir süre sonra III.Gordianus, burayı ele geçirmiş; ancak İ.S. 244 yılında tekrar Sasanilerin kontrolü altına girmiştir. Nisibis ve bölgesi, İ.S. 298 yılında Narseh ile yapılan anlaşma sonucunda Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Özellikle II. Constantinus döneminde İ.S. 337, 346 ve 357 yıllarında üç defa kuşatılmış, ancak II. Shapur burayı ele geçirmeyi başaramamıştır. İ.S. 363 yılındaki Julianus’un yenilgisinden sonra tekrar Sasanilere geri verilmiştir.(1)
 
Mor Yakup Kilisesi; apsis
(Mayıs 2023)

Mor Yakup Kilisesi; pencere üstü lento rölyefleri
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Mor Yakup Kilisesi; eski vaftizhane, pencere sövesinde yer alan süsleme örneği
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
  
Modern Nusaybin, antik Nisibis’in üzerine kurulu olduğundan dolayı şimdiye kadar Mor Yakup Kilisesi dışında arkeolojik kazılar yapılamamış durumda. Bu da antik çağlardaki yaşamın ve olayların aydınlatılması anlamda büyük bilgi eksikliklerini barındırıyor içinde. Nisibis, coğrafik konum itibariyle Mezopotamya ile Anadolu arasında tarih boyunca önemli bir kavşak noktasında yer almış hep. Bu konumu nedeniyle Roma ve Sasani İmparatorluğu arasında sınır ticaretinin yoğunlaştığı bir ticari merkez olmasının yanında, aynı zamanda askeri anlamda da oldukça stratejik konumdaydı. Bir başka deyişle, Nisibis’i elinde tutan Yukarı Mezopotamya’yı da kontrol edebiliyordu. Bu nedenle, bölgenin ve zamanının iki büyük gücü olan Romalılar ve Sasaniler, bu şehri kontrol etmek için büyük çaba harcadılar. Romalıların İ.S.165 yılında Nisibis’i Sasanilerden ele geçirmesinden sonra, şehir Suriye kökenli İmparator Severus Alexander yönetiminde metropolis statüsüne yükseltildi.
 
Mor Yakup Kilisesi; iç mekan tonoz kemerlerinden biri
(Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Kilisesi; bir başka açıdan apsis...
(Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Kilisesi; duvar üstünde kemerler...
(Mayıs 2023)

Şehir Roma yönetimindeyken, İ.S. 238 veya 242 yıllarında 1. Ardashir tarafından Sasani topraklarını katılmış. Ama bu durum fazla uzun sürmemiş; III. Gordianus zamanında İ.S. 244 yılında Romalılar yerleşimi geri almışlar. İ.S. 298’de Sasani Narseh ve Romalı Diocletian arasında gerçekleştirilen bir barış antlaşması ile kent, sınırda Romalılar tarafından kontrol edilen bir ticari merkeze dönüştürülmüş.
 
12 yy.yapısı olan Zeynel Abidin Camii; minare...
(Ebruli Arşivi)

Zeynel Abidin Camii; harim...
(Mayıs 2023)
 
Zeynel Abidin Camii; mihrap ve fil ayakları
(Mayıs 2023)
 
Romalılar, Nisibis üzerindeki denetimlerini tüm Yukarı Mezopotamya’ya doğru genişletmişler bu dönemde. Ancak Sasani İmparatoru II. Shapur zamanında Nisibis, İ.S. 337, 346 ve 357 yıllarında tam üç kez Sasaniler tarafından kuşatılır. Ama kuzeyden gelen Avrasyalı kavimlerin tehdidi karşısında Sasaniler, bu kuşatmayı daha fazla sürdüremezler ve Nisibis’den geri çekilmek zorunda kalırlar. Nisibis, Sasani kuşatmalarını bu şekilde savuştururken, daha kuzeyde bir başka Roma garnizonu Amida (bugünkü Diyarbakır) ise, Sasaniler tarafından ele geçirilir.
 
 
Mor Yakup Kilisesi; bir kemer süslemesinin ayrıntıları; inanılmaz taş işçiliği...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Kilisesi ile cadde arasındaki kazı alanı; Katedral ve Nusaybin Okulu'ndan kalanlar...
(Mayıs 2023)
 
Eski vaftizhane; şimdi Mor Yakup Kilisesi'nin yan cephesi
(Mayıs 2023)
 
Bu sırada iktidara gelen ve bir pagan olan Julianus ile bölgedeki Hıristiyan halklar arasındaki fay hattını sezen II. Shapur bu durumdan faydalanmak ister; İ.S. 361 yılında, Bağdat’ın 35 km güneyinde bulunan ve 800 yıl Parthlar ve Sasaniler’in başkentliğini yapan Tizpon (ya da Ktesifon) yakınlarındaki Sasani ve Roma orduları arasındaki savaşta İmparator Julianus yenilir ve savaş alanından geri çekilirken hayatını kaybeder. Yerine gelen yeni Roma imparatoru Jovian, İ.S. 363 yılında yapılan barış antlaşmasına göre şehri Sasanilere teslim eder. Hıristiyan cemaatin çoğunluğu, bu yeni durumu utanç verici bir hal olarak niteleyerek, önemli bir Hıristiyan nüfusun bulunduğu Edessa’ya (Urfa) göç eder.
 
Mor Yakup Kilisesi; akanthus yapraklarıyla başlık süslemesi
(Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Kilisesi; Süryanice yazıt
(Mayıs 2023)
 
Nisibis Akademisi; belgesel...
(Kaynak: Youtube)
 
Sonuç olarak; Nisibis’i Sasanilerin ele geçirmesiyle, Roma’nın Yukarı Mezopotamya’daki savunma sistemi zayıf düşer, sınır boyunca sürdürülen ticari faaliyetler, tamamen Sasanilerin denetimine girer. Roma’nın buna karşı İ.S. 395’te Doğu ve Batı Roma imparatorlukları olarak ikiye bölünmesinden sonra, askeri ve ticari güvenliğini garanti altına almak amacıyla geliştirdiği çözümü ise, bugünkü Nusaybin’den yaklaşık 18 km uzaklıktaki bugünkü Oğuz köyü yakınlarındaki Dara’da yeni bir Roma garnizon yerleşimi oluşturmak olur.
 
 Mor Yakup Kilisesi; tromplu kubbe
(Mayıs 2023)
  
Dara
 
İlkçağ’da Parthlar zamanında bir köy yerleşimi düzeyinde olan Dara’nın Nisibis’in (Nusaybin) Sasanilere İ.S. 363 yılında teslim edilmesi sonrasında, Roma-Sasani sınır hattında ikinci bir garnizon kenti olarak kurulması kararının; İ.S. 395 yılındaki Batı ve Doğu Roma İmparatorlukları’nın ayrışması sonrasında, Arnavut asıllı Bizans İmparatoru I.Anastasius’un İ.S. 440 yıllarında Sasaniler ile yaptığı Anastasya Savaşı’nda karşılaşılan güçlükler ve elde edilemeyen tatminkâr sonuçlar nedeniyle Doğu Roma’nın Sasanilerle sınırının tahkim edilmesi ve yeniden Roma garnizon kentlerinin oluşturulmasına karar vermesiyle ortaya çıktığı sanılmaktadır.(2)
 
Dara; nekropol alanından bir görünüm
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Zindan üzerinde konumlanmış büyük kilise civarında; önde bir sütun başlığı, arkada ise Dara'nın şimdiki sahiplerinin evleri...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Ebruli gezginleri Zindan/Sarnıçta...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Dara, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından garnizon kent olarak seçilir, İ.S. 503-507 yılları arasında burada inşa faaliyetlerine başlanır. Anastasius, kurduğu bu şehre kendi ismini (Anastasiopolis) vererek, kenti “metropolis” statüsü ile onurlandırır ve Yukarı Mezopotamya bölgesinin yönetim merkezi yapar. Anastasius döneminde küçük bir köy yerleşkesi üzerine kurulan kentin bu alana kurulmasında; bölgenin stratejik ve korunmaya müsait konumda olması, su kaynaklarına yakın ve ovaya hâkim bir noktada bulunması etkili olmuştur. Bizans İmparatoru Anastasius’un kente kendi ismini vererek kenti onurlandırmasına rağmen, bölge halkının Dara ismini hiçbir zaman unutmayıp, günümüze kadar bu ismi yaşatmış olması da halkın yaşayan belleği açısından ayrıca ilginç bir noktayı oluşturmaktadır.
 
Dara Deresi ve kapılar...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
  
Dara; nekropolis girişi
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Modern Dara ya da Oğuz köyü
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Sasaniler, kendi sınırlarında yeni bir garnizon kurulmasına tepki gösterirler. Bizans İmparatoru II.Theodosius (İ.S.408-450) ile Sasani Kralı II.Yezdigirt (İ.S.438-447) arasında İ.S. 441 yılında yapılan anlaşmaya göre, her iki devlet de sınır bölgesinde askeri amaçlı istihkâmlar yapmama kararı almıştır. Anastasius’un sınır garnizonları kurması anlaşmanın ihlali anlamına gelse de, bu dönemde Akhunların tehdidiyle karşı karşıya olan Sasaniler, Dara’da bir askeri garnizonun kurulmasına bu nedenle engel olamazlar.
 
Dara zeytinlikleri
(Mayıs 2023)

Dara Deresi üzerindeki köprü ve zeytin ağaçları
(Mayıs 2023)

Dara; nekropol alanı kuzey yamacı
(Mayıs 2023)

Dara ya da Anastasiopolis, I Justinianus (İ.S.527-565) döneminde Sasaniler tarafından birkaç kez kuşatılmıştır. İ.S.530’da, Bizans generali Belisarius’un Sasanilere karşı kazandığı zafere sahne olur. İ.S.540’da Sasaniler yeniden saldırıya geçer, ancak Bizans’ın İtalyan asıllı komutanı Martin’in savunduğu kenti yine ele geçiremezler. Karşılıklı mücadelelerle geçen bu süreçte, İmparator I.Justinianus (İ.S.527-565) ve II.Justinus (İ.S. 565-578) dönemlerinde kentin güçlendirme ve geliştirme faaliyetleri sürdürülür.
 
Dara; nekropol girişi
(Mayıs 2023)
 
Dara; Zindan üzerinde yer alan Büyük Kilise'nin ayakta kalan duvarı ve onun üzerinde yükselen bir Dara köy evi...
(Mayıs 2023)

Ebruli gezginleri; Zindan'a inerken...
(Mayıs 2023)

Coğrafik açıdan önemli ve stratejik bir konuma sahip kent, Romalılar için önemli askeri bir garnizon olmasının yanı sıra, kuzeyde Karadeniz kıyılarından Kafkasya’ya, güneyde Basra Körfezi’nden Doğu Akdeniz kıyılarına uzanan ticaret yolları ile kültürler arası alışverişin bağlantı noktasında yer alması nedeniyle de önemli bir yerleşim olma özelliğin taşır.
 
Dara; tarihsel coğrafya...
(kaynak: internet ortamı)
 
Nusaybin yakınlarındaki Dara ve Kızıltepe yakınlarındaki Ğurs Vadisi garnizonları, İ.S. 530 yılında Sasani ordusu tarafından kuşatılmış, ancak ele geçirilememiş. Sonraki dönemlerde Sasani ve Doğu Roma güçleri arasında el değiştiren kent, İ.S. 639’da Arap egemenliğine girdikten sonra askeri önemini yitirmiş. 13. yüzyıl ortalarına kadar dini bir merkez olarak varlığını sürdüren kent, bu tarihten sonra küçülerek kırsal bir yerleşim haline gelmiştir.
 
Mevcut Dara köyü yerleşimi ise, 18. yüzyılın sonlarına dayanmakta olup, görkemli Roma kentinin üzerinde halen varlığını sürdürmektedir.
 
 Dara yolunda göz alabildiğine sararmış başaklar
(Mayıs 2023)

Ebruli gezginleri, üç kemerli köprü üzerinde...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Dara Antik Kenti girişindeki bilgi panoları
(Mayıs 2023)

Dara’yı gezerken…
 
Yukarı Mezopotamya’nın bu mevsimde olgunluk rengi olan sarıya boyanmış göz alabildiğine uzanan ekin tarlaları arasından ilerleyerek Doğu Roma’nın Sasanilere karşı tesis ettiği garnizon metropolü Dara’ya ulaştık. Dara, İ.Ö. 3. yüzyıl ortalarından İ.Ö. 1. yüzyıl ortalarına kadar Parth ve Seleukos Krallıkları arasında el değiştirmiş. 6. yüzyıl başlarında köy ölçeğinde küçük bir yerleşim olan Dara, Doğu Roma İmparatoru Anastasius (491-518) tarafından garnizon yerleşimi olarak seçilmiş ve İ.S. 503-507 yılları arasında bu kentin inşa faaliyetleri sürdürülmüş. Anastasius, kurduğu kente adını (Anastasiopolis) vermiş ve Dara’yı Kuzey Mezopotamya bölgesinin idari ve askeri merkez üssü haline getirmiş.
 
Dara Antik Kenti yerleşim planı
(https://www.tmmob.org.tr/icerik/tmmob-mardin-ikk-koruma-ve-dirimsellik-arasinda-dara-antik-kenti)
 
Dara Antik Kenti'nin kuşbakışı görünümü
(https://www.arkeolojisanat.com/shop/blog/dara-antik-kentinde-kesfedilen-agora-gun-yuzune-cikariliyor_3_1385327.html)
 
Dara; nekropolis alanında üç katlı büyük mezar galerisi
(Ebruli Arşivi)
 
Araç park alanından ören yerinin girişine doğru uzanan geçidin ucu, Dara Nekropolisi’nin başlangıcında sonlanıyor. 1986 yılından beri Mardin Müzesi Müdürlüğü tarafından yürütülen Dara arkeolojik kazıları, antik kent yerleşiminin özel mülkiyet alanının altında kalması nedeniyle ağırlıklı olarak kentin batısında bulunan mezarlık (nekropolis) alanında ve köy içindeki hazine arazileri üzerinde bulunan agora, sarnıç gibi yapılarda yoğunlaştırılmış.(3)
 
Dara; Zindan/Sarnıç
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Dara; Agora ve Agora Caddesi
(https://www.arkeolojisanat.com/shop/blog/dara-antik-kentinde-kesfedilen-agora-gun-yuzune-cikariliyor_3_1385327.html)
 
Ebruli gezginleri; nekropolise doğru...
(Mayıs 2023)
 
Kentin batısındaki geniş tepeler, 6.yüzyıl başında kentin inşası için taş ocakları olarak kullanılmış. Taş kesimi ile oluşan düzgün cepheler, daha sonra mezarlık alanına dönüştürülmüş. Nekropolis alanı, Dara’nın en etkileyici yapı gruplarından biri olarak öne çıkıyor.
 
Önce taş ocağı olarak kullanılmış, daha sonra kaya kütlelerinin oyulması ile elde edilmiş olan Nekropolis alanı
(Mayıs 2023)
 
Bir oda mezarının içi
(Mayıs 2023)

Oda tipi mezarın içinden bir başka görünüm
(Mayıs 2023)
 
Nekropolis
Mezarlık alanındaki doğal kaya kütlesi oyularak geniş ve derin vadiler biçiminde kaya mezarlarına dönüştürülmüş. Dara Nekropolisi’nde kaya mezarları (6.yüzyıl), lahit tipi mezarlar (6.- 8.yüzyıllar arası) ve sanduka tipi mezarlar (8. - 14.yüzyıllar arası) olmak üzere üç farklı tipte mezarlara rastlanıyor.
 
Oda tipi mezar duvarının üst bölümündeki pagan inançların etkisini gösteren ve güneş ışığının girişine izin veren dairesel delikler
(Mayıs 2023)
 
Oda mezarında ölülerin bırakıldığı bölümler
(Mayıs 2023)
 
Oda mezarın girişinin önünde yer alan sanduka tipi mezarlar
(Mayıs 2023)
 
Bu dönemde ölüler, Pagan ve Mitra kültünde kayadan doğduğuna inanılan Tanrı Mitra’ya (kayadan gelen tanrı) ithafen, yeniden doğuş inancı ile kayaya oyulan mekânlara gömülürmüş. Daha sonraki zaman diliminde Dara’daki halk, Hıristiyanlığa geçmesine rağmen, bu oda mezarlara çoklu ölü gömme geleneğini bir süre daha sürdürmüş.
 
Dara; oda mezarın genel görünümü
(Mayıs 2023)
 
Dara nekropol alanı büyük galeri önünde yer alan sanduka tipi mezarlar
(Mayıs 2023)
 
Dara; nekropol alanı
(Mayıs 2023)
 
Paganizm, ister insan, ister hayvan, toprak, bitki ya da kaya olsun; yaşayan her ruhun kutsallığına ve doğaya duyulan saygıya dayanan çok eski bir inanç sistemidir. Romalı için bu mezarlar, ruhların öteki dünyadaki mekânlarıdır. Ölen kişinin ruhu, bu mekânda oturacak ve korunacaktır. Roma dönemi mezarları bu anlayış ile şekillenmiştir. Hıristiyanlığın yaygınlaşması ile basit sanduka mezarlara gömü geleneği başlar.
 

Dara Nekropol alanında yer alan üç katlı büyük mezar galerisi
(Mayıs 2023)
 
Büyük Galeri
(Mayıs 2023)
 
İkinci katın zemininde yer alan mezarlar
(Mayıs 2023)
 
Nekropol alanında en dikkat çeken yapı, ana kayaya oyulmuş üç katlı mezar galerisidir. Bu yapı ile ilgili olarak şöyle bir söylence anlatılıyor:Sasani ordusu ve Roma ordusu arasında İ.S. 573 yılında büyük bir savaş yaşanır ve bu savaşta 3000 Roma askeri ölür. Savaştan yaklaşık 10 yıl sonra sürgünden dönen Romalı askerler, savaşta ölen 3000 askerin kemiklerini savaş meydanından tek tek toplayıp bu galeri mezarlara gömerler. Hikâyenin ilginç tarafı şudur: Bu askerler için yeniden diriliş törenleri düzenlenir. Süryaniler ise bu törenleri, kutsal kabul ettikleri cumartesi günleri, kiliselerinde Eski Ahit’ten “yeniden diriliş” ile ilgili bölümleri okuyarak hala yaşatmaya devam ediyorlar.
 
Büyük Galeri'nin girişinin üzerinde yer alan "ruhlara nefes verilmesi ve yeniden diriliş" sahnesinin bulunduğu kabartma
(Mayıs 2023)

Aynı kabartmaya yakından bakış
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Büyük Galeri; genel görünüm
(Mayıs 2023)

Kayaların oyulmasıyla elde edilmiş nekropol alanında, boyutları, planı ve iç düzenlemesiyle en dikkat çeken yapı, tamamen ana kayaya oyularak düzenlenmiş olan üç katlı mezar yapısıdır. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgene yakın planlı yapının üst katı; batı, güney ve doğu kenarlarda devam eden bir koridor/balkon şeklinde düzenlenmiştir. Yapının kuzeyindeki anıtsal girişin alınlığında bitkisel süslemeler ile birlikte dinsel sahneler işlenmiştir. Kutsal kitaplarda “ruhlara nefes verilmesi ve yeniden dirilişin” canlandırıldığı Ezekiel (ölüleri dirilten peygamber) sahnesinin işlendiği bu galeri mezarın, İ.S. 573 istilasından sonra Sasaniler tarafından savaşta öldürülen Doğu Roma halkına ithafen, İ.S. 591’de sürgünden dönen Doğu Romalılarca yapıldığı düşünülmektedir. 2009 yılında yapılan kazılarda, yapının alt katında yüzlerce insana ait kemikler açığa çıkarılmış ve bu insanların Ezekiel’in mucizesindeki gibi yeniden dirilecekleri gün için bu mezarda toplandıkları belirlenmiştir.
 
Büyük Galeri; giriş cephesinin içerden görünümü
(Mayıs 2023)
 
Büyük Galeri'nin içinden atmosfere açılan ve güneş ışığının girişine izin veren  baca
(Mayıs 2023)

Büyük Galeri; üçüncü kat balkonu
(Mayıs 2023)
 
Surlar 
Kentin, üzerine kurulduğu üç büyük tepeyi çevreleyen yaklaşık 4 km uzunluğundaki sur duvarlarının 2,8 km.lik kısmı izlenebilmektedir. Dara’da iç sur ve dış sur olmak üzere iki sur sistemi üzerinde 28 kule ve hendekler bulunmaktadır. Dara’nın görkemli sur kalıntıları, I. Anastasius (İ.S. 491–518) ve I. Justinianus (İ.S. 527–565) dönemlerine aittir. İ.S. 530 yılında İmparator Justinianus döneminde duvarların yüksekliği yaklaşık 20 metreye yükseltilmiş, ikinci bir kat oluşturularak mazgallara ve okçu pencerelerine yer verilmiştir.
 
Kapılar
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Agora Caddesi ve şehir kapısı
(Mayıs 2023)
 
Kapılar
Şehrin sur sistemi üzerinde dört yönde ana kapılar bulunmaktadır. Ayrıca güneyde ve kuzeyde nehrin, sur altından geçtiği kemerli bölümler içinde kuzey ve güney su kapıları bulunmaktadır. Su, kente kuzey sur duvarlarına açılan kemerli açıklıklardan girer. Çift sıra demir parmaklıkla örülen bu açıklıklar büyük ölçüde sağlamdır. Suyun kenti terk ettiği güney su kapısında da benzer mimari form görülmektedir.
 
Dara'da Agora Caddesi'nde yürüyoruz.
(Mayıs 2023)
 
Agora Caddesi
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Agora Caddesi
Kentin güney kapısından itibaren, kent içinde kuzeye doğru, Dara Deresi kıyısı boyunca uzanan geniş bir cadde bulunmaktadır. Büyük blok taşlarla döşenmiş olan yaklaşık 5,5 m. genişliğindeki caddenin doğu kenarı dereye bakarken batı kenarı boyunca bir portiko ve arkasında dükkânların/atölyelerin bulunması, bu alanın, kentin, alışverişi için ayrılan, kamusal bir alan olduğunu göstermektedir.
 
Zeytin ağaçlarının arasından Agora'ya ve caddeye bakış; en arkada solda şehir kapısı
(Mayıs 2023)
  
Dara Deresi üzerindeki üç kemerli köprü
(Mayıs 2023)
 
Köprüler
Dara’da, kentin içinden geçen Dara Deresi üzerinde 4 köprü bulunmaktadır. Bunlardan 3’ü şehrin içinde, birisi de güney kapısının dışında, Nusaybin yönünden gelenlerin kapıya ulaşabilmeleri için yapılmıştır. Köprüler, benzer biçimde, kesme taş örgülü ve yuvarlak kemerli inşa edilmiştir. Surlar içinde en güneyde bulunan doğu – batı yönlü köprü halen sağlamlığını korumakta olup, 3 kemeri de görülebilmektedir.
 
Dara Deresi ve üç kemerli köprü
(Mayıs 2023)

Dara Deresi üzerindeki üç kemerli köprünün iki kemeri toprakla dolu durumdaydı.
(Mayıs 2023)
 
Maksem
Maksem (üstü örtülü su deposu), kentin akropolünün güney yamaçlarına, ana kaya içine oyularak yapılmıştır. Makseme su 4 km mesafeden kanallarla kuzeydeki tepelerin üzerinden getirilmiştir. Toplanan su, kanallar vasıtasıyla kentin yapılarına ve diğer sarnıçlara dağıtılmıştır. Bu yapı, birbirine paralel, üstü beşik tonozla örtülmüş, doğu-batı yönünde uzanan on adet hücre-odadan oluşmaktadır. Her bir hücre 50 m uzunlukta, 4 m genişlikte ve 18 m yüksekliğinde olup, yaklaşık 14.500 metre küp kapasitelidir.
 
Ana kayaya oyulmuş dağıtım sarnıcı; Maksem
(Mayıs 2023)

Maksem sarnıcı; bir başka açıdan...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)

Sarnıçlar 
Yüksek dağlardan gelerek depolanan ve su ihtiyacını karşılamak üzere kanallarla tüm kente dağılan su sistemleri ve sarnıçların kentin savunmasında da önemli bir yeri olmuştur. Kent, özellikle Sasani orduları tarafından kuşatıldığı ve dışarıyla irtibatının kesildiği dönemlerde, bu su kaynakları sayesinde uzun süre direnebilmiştir.
 
Zindan/Sarnıç; yukarıdan bakış
(Mayıs 2023)
 
Zindan/Sarnıç; alt zemin
(Mayıs 2023)
 
Batı Sarnıcı-Sur içi 
Bu sarnıç, kentin batı surlarının bitişiğinde yer almakta ve yakın çevresindeki yapıların su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir.
 
Batı Sarnıcı-Sur Dışı
Batı sarnıcının güneybatısında, ana sur duvarının dışında yapılmıştır. Bu sarnıcın, şehrin içine alınmayan ticari kervanlara ve nekropol alanına hizmet verdiği düşünülmektedir. 1500 metre küp su alma kapasitesine sahiptir. Ana kayanın oyulması ve üstünün çapraz tonozlu tavanla kapatılmasıyla örtülen yapı, iki adet dikdörtgen taş paye ile taşınmaktadır.
 
Zindan/Sarnıç
(Mayıs 2023)

Zindan'da bacayı andıran bir oluk
(Mayıs 2023)
 
Kilise ve altındaki Sarnıç/Zindan
Agora caddesinin yaklaşık 100 m. kuzeybatısında, kalan büyük sarnıçtır. Düzgün kesme taş duvarlı sarnıcın orijinal girişi doğu cephesindedir. Bağlantılı yapıların ve yan mekânların hala toprak altında olmasına ve yapının üstünde sonradan bir ev inşa edilmiş olmasına rağmen, yapı görkemini hala korumaktadır. İki katlı yapının üzerinde şehrin katedrali (büyük kilise) bulunmakta olup, bugün sadece batı kısmında bir duvarı ayaktadır. Tarihçi Prokopius’a göre, Dara’da 2 tane önemli kilise vardır. Bunlardan birisi Büyük Kilise diğeri ise, Bartholomew Kilisesi’dir. Tarihçi Theodora Lector’a göre; Aziz Bartholomew, Anastasius’un rüyasına girmiş ve şehrin korunmasını istemiştir. Bunun üzerine Anastasius, Bartholomew’un kemiklerini Kıbrıs’tan Dara’ya getirtmiştir. Dara’da 14. yüzyıla kadar Süryani Metropolitliği bulunmaktaydı.
 
Büyük Kilise'den kalan duvar
(Mayıs 2023)

Büyük Kilise'nin duvarı; Zindan'ın üstünde...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
 
Vaftiz Teknesi
Büyük Kilise’nin kuzeydoğusunda iyi korunmuş bir vaftiz havuzu vardır. Yetişkinlerin Hıristiyanlığa geçişi için yapılan Vaftiz havuzunun her iki tarafında basamaklar bulunmaktadır. Havuzun içine giren yetişkinin, havuzun içinde bekleyip arınmasından sonra diğer tarafında bulunan basamaklardan çıkmasıyla tören tamamlanırdı.
 
Dara; vaftiz teknesi
(https://www.facebook.com/441702245965126/photos/a.749666055168742/1104383456363665/?type=3)
 
Barajlar
Şehrin kuzeyinde nehrin üzerinde 250 metre uzunlukta bir barajla birlikte, bir de küçük baraj kalıntısı bulunmaktadır. Tarihçi John of Ephesus, büyük barajın İ.S. 573’deki kuşatma sırasında, kentin su kaynaklarını kesmek isteyen Sasani ordusu tarafından yapıldığından bahsetmektedir.
 
Zindan'dan Agora'ya doğru...
(Mayıs 2023)
 
Agora caddesi yakınlarında...
(Mayıs 2023)

Bahçe duvarları arasından geçtik.
(Mayıs 2023)
 
Zindan’dan, üst üste konulmuş taşlardan oluşan bahçe duvarları arasından ilerleyerek Dara Deresi kıyısı boyunca yürüdük. Eski ve yeni hayatın izleri iç içeydi. Ama zeytinlikler hep vardı burada. Son yıllarda burada yürütülen kazı çalışmalarıyla agoranın dükkânları, şehrin kapısına doğru ilerleyen agora caddesi ortaya çıkarılmıştı. Suyu kaybolmuş Dara Deresi’nin üzerindeki üç kemerli köprü, bazı gözleri toprakla kapanmış olsa da halen ayaktaydı. Çevremize doluşan Dara’nın yeni sakinlerinin her yaştan çocukları etrafımızı çevirerek bizi bilgi bombardımanına tutmuşlardı bu arada. Hepsi birer turizm elçisi gibiydiler. Dara’nın kapanışı ise, bir aile işletmesi görünümündeki; ören yerinin girişindeki Darius isimli pizza lokantasında yediğimiz Dara pizzalarıyla son buldu; fena değildi.
 
Dara Ören Yeri'nde kent yerleşim planı levhası
(Mayıs 2023)

Zindan'dan Agora'ya...
(Mayıs 2023)

Dara Deresi boyunca yapı taşları
(Mayıs 2023)

Duvarlar, aralarda kesme taşlar ve kapılar...
(Mayıs 2023)
 
Nisibis’ten Nusaybin’e; Süryanilerin izleri
 
Büyük İskender’in ölümü sonrasında; İskenderiye’nin Araplar tarafından ele geçirilişine dek bu kentte varlığını sürdüren İskenderiye Felsefe Okulu’nun sürdürücüsü konumundaki bir diğer felsefe okulu, İ.S.326 yıllarında Mor (Aziz) Yakup’un önderliğinde Zerdüştlerden kalan bir tapınağın temelleri üzerinde Süryaniler tarafından Nusaybin’de (Nisibis) kurulur. Bu felsefe okulunda o yıllarda Mor Yakup’un liderliğinde başta Süryanice olmak üzere, felsefe, mantık, geometri, teoloji, edebiyat, astronomi, tıp ve hukuk dersleri verilmekteydi. Hıristiyanlığın erken dönemlerinde bölgede gelişen manastırlar ve kiliseler dünyasında Nusaybin Piskoposu olarak görev yapan Mor Yakup’un izleri, bugüne Nusaybin’de Suriye sınırına yakın konumdaki; yine kendi adıyla anılan katedralin temel kalıntıları ile halen ayaktaki vaftizhane yapısı ile taşınmıştır.
 
Vaftizhane'nin altında yer alan Mor Yakup'un lahti
(Zekai Erdal; https://kulturenvanteri.com/tr/yer/mor-yakup-kilisesi-nusaybin-mardin/#17.1/37.06691/41.215115)
 
Mor Yakup Kilisesi; pencerelerden birinin süslemeleri
(Mayıs 2023)
 
Bir diğer pencere sövelerinde yer alan süslemeler; hepsi birbirinden farklı motifler taşımakta...
(Mayıs 2023)
 
Süryanilerin tarihinde 8 farklı Mor Yakup’tan söz ediliyor. Burada sözü edilen ise, Nusaybinli Mor Yakupİ.S. 338 yılında ölen Mor Yakup’un yerine aynı zamanda öğrencisi olan Mor Efrem geçer ve Nusaybin’in Sasanilerin eline geçtiği İ.S. 363 yılına dek Nusaybin Okulu’nun başında görev alır. Daha sonra Süryanilerin Nusaybin’in Sasanilerin eline geçmesi nedeniyle, Hıristiyanların yoğun olarak yaşadığı Edessa’ya (bugünkü Urfa) göçleri sonrasında, Mor Efrem, burada da Edessa Okulu’nu 18 yıl yönetir. Süryaniler, Sasanilerin Nusaybin’i terk etmesi sonrası, yaklaşık 140 yıl sonra yeniden Urfa’dan Nusaybin’e geri dönerler.
 
Mor Yakup Kilisesi; pencere süslemelerinden bir diğeri
(Mayıs 2023)
 
Kazı alanından bir görünüm; katedralin temelleri
(Mayıs 2023)
 
Pencere üstü kemerleri ve süslemeleri
(Mayıs 2023)
 
Nusaybin Okulu, bugünkü Mor Yakup Kilisesi’nden Suriye sınırına dek uzanan yaklaşık 800 metre uzunluğundaki bir geniş alan üzerinde kurulu dünyanın ilk üniversitesi ve kampus öğrenim alanı olarak İ.S. 3.yy.dan yaklaşık olarak 1300 yıllarına dek varlığını sürdürür. 2002 yılında katedral alanında sürdürülen kazılarda bulunan Süryanice bir yazıt, bu üniversitenin yaklaşık 1000 yıllık hayatiyetine kanıt teşkil eder.
 
Mor Yakup Kilisesi; eski vaftizhane
(Mayıs 2023)

Mor Yakup Kilisesi; apsisin solunda kalan köşe duvarlar; köşedeki tromplar kubbeden kareye  geçişi sağlıyor.
(Mayıs 2023)

Mor Yakup Kilisesi; apsisin sağında kalan köşe duvarlar
(Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Katedrali ve vaftizhanenin bulunduğu alanda 2000-2014 yılları arasında Nusaybin Belediyesi, Çekül Vakfı ve Süryani Vakfı’nın katkılarıyla kapsamlı kazı çalışmaları yürütülür. Bugün kurucusu Mor Yakup’un altında gömülü olduğu vaftizhanenin ve kilisenin bulunduğu Süryanilerin bu kadim mabedi, hemen yanı başında varlığını koruyan Zeynel Abidin Camii ve Külliyesi ile birlikte 2014 yılında UNESCO Dünya Geçici Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilir; 2019 yılında da restorasyonu tamamlanan vaftizhane binası Mor Yakup Kilisesi olarak ibadete ve ziyarete açılır.
 
Zeynel Abidin Camii; harim
(Mayıs 2023)

Zeynel Abidin Camii minaresi
(Mayıs 2023)
 
Mor Yakup Kilisesi; açıklama panosu
(Mayıs 2023)
 
Ebruli gezginleri, Mor Yakup Kilisesi'nin görevlisi Daniel Çepe'yi dinlerken...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
    
Nisibis sokaklarında dolaşırken…
 
Gerçeküstü bir “tünel”den geçiyoruz sanki Nusaybin sokaklarından süzülürken Mor Yakup’a doğru... Yaşanmamış gibi görünse de her şey ve sanki yeni bir yüz yaratma çabasında olunsa da yeni baştan; yorgun ve ateşe düşmüş evlerin duvarlarına sinmiş gibi gördüklerimiz ve görmediklerimiz. İnsanların yüreklerine saklanmış seslerini duyar gibi oluyorsunuz orada burada; ama hiç konuşmadan ve sessizcesine… Esmeyen rüzgârlar fısıldıyor bir Mayıs ikindisi zamanı; Nisibis sokaklarında… Binlerce yıldır Dicle ve Fırat’ın suladığı bu verimli topraklarda; acıyla yoğrulmuş Mezopotamya’nın kadim geçmişi sanki yeniden ve yeniden dirilip dirilip giriyor kanlı topraklara. Ege’nin öte yakasından bir Anadolulu Rum’un haykırışını hatırlatıyor bize sanki.
 
Ne diyordu Aydınlı Dido Sotiriyu Teyze; doğduğu topraklardan koparılışını ve Yunanların İngiliz’in gazına gelerek hadsizce işgal etmeye kalkıp sonra da mavi gözlü, sarı saçlı bir Selanikli’nin tokadını yiyerek geldikleri yere dönmeleri sürecini ya da onların deyimiyle Küçük Asya Felaketi’ni anlatırken; Ölüler Bekler romanında…
 
“Peş peşe gemiler ve rıhtıma tımarhanelerden, hastanelerden, mezarlıklardan kaçmışa benzeyen insanlıktan çıkmış, başkalaşmış ve tuhaflaşmış hasta ve huzursuz bir insan selini boşaltıyordu. Sokaklar, liman, kiliseler, okullar, kamu ortak alanları dolup tıkanmıştı. Yol kaldırımlarında bebekler dünyaya geliyor, yaşlılar ölüyordu.
 
Bir anda, bir buçuk milyon kişi, kendilerini baba topraklarının dışında buldu. Öldürülmüş çocukları ile gömülmemiş atalarını arkalarında bırakıp kaçmışlar. Mal mülklerini, ağaçlar ile tarlalarda meyveyi, ocakta yemeği, ambarda alın terini, çıkını çekmecede ve ata resimlerini duvarlarda bırakıp kaçmışlar. Ve onları kovalayan savaş ateşi ile ölümün korkusu altında kaçmışlar, kaçmışlar. Hayatta öylesine trajik anlar oluyor ki, insan, vatanı ile geçmişini ve de varını yoğunu terk edebilip kaçtığı ve güvenceyi bulabilme umudu ile yabancı yerlere sığınabildiği için de kendini mutlu görüyor. İlk rastladıkları kayığa, sandala, gemiye, sala kendilerini atıp bilmedikleri yabana doğru genel, korkunç bir kaçışa koyuldular. Bir gün önce kendi topraklarında ev bark sahibi olarak yatmışlar ve ertesi gün uyandıklarında kendilerini Pire, Selanik, Kavala, Volos ve Patras limanlarında kaçak, evsiz, fakir, serseri ve dilenci olarak bulmuşlar. Göğüslerinde o kahredici “sığınmacı” tabelası asılmış bulunan bir buçuk milyon heyecan ve parasal güçlük, Yunanistan’ın sırtına binmiş oldu. Sığınmacılar nerede kalsınlar? Ne düşünsünler? Neyi unutsunlar? Ne yapsınlar? Nerede çalışsınlar? Nasıl yaşasınlar?
 
Hala korkudan titriyorlardı. İçinden çıkıp geldikleri cehennemin o kanlı deresinin etkisiyle gözleri kıpkızıldı. Ve, karaya ayak baktıklarında da, arkalarına dönüp kaçı gelip kaçının eksik olduğunu saymaya koyuldular. Canlı kalanlar da canlılıklarına inanmıyor ve elleri ile vücutlarını yoklayarak, kendilerini, kendilerinin hortlak olmadıklarına inandırmaya çalışıyorlardı. Ve de, yerinde olup olmadığına emin olmaları için kendi ruhlarını arıyorlardı. Ne var ki, o kaybolmuştu. O, geride kalan memlekette aziz ölüler ile esirlerin, sevgili evler ile tarlalar ve de işler ile kazançların yanında kalmıştı.
 
Ve, geçici bir durumdur... Şimdilik nasıl olsa idare edelim, her ne halse yazın yerlerimize dönmüş olacağız, dediler. Ve bu umudu, tıpkı ekmek, su, tuz arar gibi aramaya koyuldular. Bu kadardılar. Yunanistan’ın kabuğunda bir yandan öbür yana sürüklenen, memleketlerinden kovulmuş ve de kaçmış bir buçuk milyon Küçük Asyalı Rum... Vatansız, işsiz, evsiz bavulsuz… Ve dün, daha henüz dün, senin her şeyi tamam bir ev bark sahibi olduğunu bilirsen...
 
Tüm bunlara sebep olanı arıyor ve göğe, toprağa, yazgıya, Venizelos’a, Konstantinos’a, Müttefikler’e, savaşa küfrediyorlardı; ama, her şeyden önce de o sinsi İngilize, o iki yüzlü, menfaatçi, dolandırıcı, bir halkın kanı ve mutsuzluğu ile iş çevirip imparatorluk politikasını yürüten İngilize!”(4) 
 
Şimdi yine Roma’nın Sasanilerle sınırını teşkil eden bir garnizon yerleşiminden izler var sokaklarda. Her yerde bir teyakkuz iklimi; Roma’dan kalan bir esinti gibi; Parthlar ya da Sasaniler yine gelecekler eski yuvalarından çıkarak yeryüzüne; Mezopotamya için savaşa... Tereddütler, korkular ve ayrılıklar iklimi var sokaklarda; Mayıs ama yakıcı bir sıcak, Nisibis’i gene ele geçirmiş gibi.
 
Ama Dido Teyze’nin hatırlayıp yazdıklarını biz de unutmayalım; Nisibis’i, Amedi’yi, Mor Yakup’u, Mor Efrem’i ya da Zeynel Abidin’i, Sitti Zeynep’i; bu toprağa karışıp harman olanları unutmayalım. Katman katman kaldırıp baktığında altına; insanı göreceksin yarattığı kültürüyle, yaşanmışlıklarıyla; ama sadece acı çeken, kıyım kıyım kıyılan Mezopotamya’nın insanını. O kadar; başka da bir şey değil…
 
Eskinin İngilizi, Bugünün Amerikanı, yarının bilmemnesi; geçip karşıdan seyredecekler. Olan bu topraklarda yüzlerce yıldır hemhal olup karışmış, Beyaz Su’da yıkanmış; Mor Yakup’ta kendi içindeki bilinmezliklere doğru çileli yolculuklara çıkmış; yediğiyle içtiğiyle, acısıyla sevinciyle yüzlerce yıldır iç içe geçmiş bu toprağın insancıklarına olacak; daha önceden defalarca olduğu gibi…
 
Beyaz Su
(Mayıs 2023)
 
Zaman Dido Teyze’den, Balkan bozgunlarından, komitacı kışkırtmalarının arkalarında bıraktığı kan ve gözyaşından ders alma zamanıdır. Bu toprağın insanı iyidir, güzeldir, çalışkandır ve hatta elin gâvuru gibi hayatların en güzelini yaşamaya bin kez layıktır. Haydi o zaman; sevgiye, dostluğa ve kardeşliğe doğru…
 
O zaman son sözler de yine Dido Teyze’den; Matomena Hatome (Kanlı Topraklar) ya da bizim tanıdığımız adıyla “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” romanının son sayfasından olsun; bu bapta yeniden:
 
“Gölgeler gidip geliyor gecenin içinde. Saldırmalar, bir vuruşta bir kelle uçuruyor. Ter içinde vücutlar, kudurgan bir hınçla aralıyor genç kız bacaklarını ve bu lanetli aşkı tamamlamak için de lekesiz göğüslere bir bıçak saplıyorlar… İnsanlar! Siz bu dünyadan değil misiniz? Hangi şeytan teslim alıp öldürdü ruhumuzu?
 
Karşıda… Küçük Asya kıyılarında… Minicik ışıklar yanıp sönüyor. Ve kocaman gözler var, yanıp sönen karşıda. Ve tertemiz evler var… Gizli deliklerde paralar yanıp sönüyor, ikonostazda gelin güvey taçları. Mezarlarda atalar yanıp sönüyor. Göz kırpıyorlar sırayla karşıdan. Küçük Asya kıyılarında evet, karşıda; çocuklar, akrabalar, dostlar bıraktık. Gömülmemiş ölüler, barınaksız diriler bıraktık ve şimdi hayaletler misali, oradan oraya savrulan düşler… Küçük Asya kıyılarında evet! Daha dün yurdumuz olan karşıda…
 
Dipsiz gecenin içinden, tanıdık gölgeler kayıp geliyor… Kirliceliler ve Şevket… İsmail Bey, Kerim Efendi, Şükrü Bey ve Ali Dayıyla kızı… Boşuna! Hiç biri imdada koşamaz artık… Yıkılıp gitti her şey!
 
Yeknesak çan sesleri işitiyorum. Devenin o yumuşak, o edalı yürüyüşüne işarettir bu çan sesleri! Hörgücünde üzüm küfeleri, kuru incir sandıkları ve zeytin çuvalları, pamuk ve ipek balyaları ve gül suyu küpleri ve şarap fıçıları taşıyıp gelen devenin!
 
Deveci heyy! Kulağında karanfil, nereye gidiyorsun? Beni de al yanına! Geliyorum işte, bekle! Ve boşu boşuna haykırıp durma o güzel türküyü: Yüreğini sımsıkı kapamış herkes, işitmiyorlar!
 
Şevket! Tanımadın mı yoksa beni? Ben, senin dostun… Ben, senin arkadaşın! Yıllarca birlikte gülüp, beraber ağladık… Ne yapıyor Şevket? Ah Şevket! Vahşi birer hayvan kesildik! Karşılıklı hançerledik, paramparça ettik yüreğimizi! Durup dururken!
 
Ve sen… Kör Mehmet’in damadı... Hele sen! Neye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmuş? Ve işte ağlıyorum… Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşeriler… Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendi kendini!
 
Bütün bu çekilen acı, bir kötü rüya olsaydı ah! Ve yan yana, omuz omuza verip yürüseydik tarlalara doğru yeniden! Saka kuşlarının türküsüyle şenlenen ormanlara doğru yürüyebilseydik! Ve her birimizin sevdiceği kendi kolunda, çiçeklere bürünmüş kiraz bahçelerinden gülümseyerek çıkıp yan yana eğlenmek üzere, şenlik meydanlarının yolunu tutabilseydik!
 
Ana yurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya… Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin. Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellâtların Allah bin belasını versin!”(5)

Dipnotlar:
(2)  Anastasya Savaşı ve sonuçları hk.da bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Anastasya_Sava%C5%9F%C4%B1
(3)  Dara kalıntılarıyla ilgili bilgiler için Dara Ören Yeri’ndeki açıklama levhalarından yararlanılmıştır.
(4)  Dido Sotiriyu, Ölüler Bekler, Yunanca’dan çeviren: Kriton Dinçmen; Arion Yayınevi, 3.Basım, Şubat-2003; İstanbul; Sayfa: 172-173
(5)  Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Fransızcadan çeviren: Attila Tokatlı; Alan Yayıncılık, 2.Baskı; Ocak 1986; sayfa: 228-229
(6)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

 

5 yorum:

  1. Oldukça kapsamlı ve bilgilendirici bir çalışma, eline emeğine sağlık arkadaşım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlgine ve geri bildirimine teşekkürler...İF

      Sil
  2. Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  3. “...kardeşi kardeşe kırdıran cellatların bin belasını versin Allah.”

    YanıtlaSil