18 Temmuz 2024
Hasan Doğan-İbrahim
Fidanoğlu
Öyle bir cadde ki; Tire’yi kuzey-güney doğrultusunda tam
ikiye bölüyor. İzmir’den gelenler
kente mecburen bu caddeden girerler. İzmir
treni de bu caddenin devamından kalkar. Kenti tam ortadan bölen Atatürk Caddesi’nden söz ediyoruz. İşte
böyle önemli bir caddenin bir kıyısından Tire’ye
bakarak kentin bugünü ile dününü anlamaya çalışalım.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2015)
Bu gün günlerden 21 Mart
2023 Salı. Aynı zamanda Tire’de özel
olarak kutlanan Sultan Nevruz zamanı...
Yani Tire’ye özgü baharı karşılama ritüeli. Yaygın olan söylenceye göre Sultan
Nevruz kutlamaları, 1402’deki Ankara
Savaşı sonrasında Tire’ye gelen Timur ve askerlerinden devralınan tarihi
bir gelenek olarak hatırlanıyor. Bu özel gün için aynı haftanın Pazar gününde Tire boşalır. O gün yağmur da yağsa,
çamur da olsa fark etmez. Bu gün ise, Ramazan’ın yaklaştığı ve Tire’nin Salı Pazarı’nın kurulduğu gün… O yüzden çarşının kalabalık olacağına
dair bir öngörüye sahibim. Bu gerçeği gözlerimle görmek istedim. Kahvaltıdan sonra
bu amaçla İstasyon Caddesi’nden
güneye; Orta Park’a doğru hafif
adımlarla yürüyüşe geçtim. Hedefim, çarşıya ulaşmaktı.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
İstasyon Caddesi, son zamanlarda üst gelir gruplarının yaşadığı
evlerle donatıldı. Cumhuriyet’in erken dönemlerinde Tire’mize özgü iki katlı bahçeli binalarımız yaygındı buralarda.
Sonraları bu binalar yıkılıp çok katlı apartmanlara dönüştürüldü. Bir
zamanların Tire’sinde, sonra da tüm
ülkenin gündeminde olan rahmetli Sadık
Giz’in evinin önünden (Ev, yukarıdan bakıldığında D.P harflerinden oluşuyordu) bu düşüncelerle geçtim.
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Mart 2023)
(Hasan Doğan Arşivi)
O yıllarda Sadık Giz Evi’nin karşı köşesinde Doktor Hadi Menzilcioğlu Evi ve
muayenehanesi vardı. Hadi Bey’i
Tireliler çok severdi. Pek çok insana dokunmuş ve şifa vermiş olan Doktor Hadi Bey’i elim bir trafik kazası
sonucu kaybettik. Tire için büyük bir
kayıptı. Daha sonraları oğullarının Amerika’da ve bilişim sektöründe büyük bir şirket
kurduklarını duymuştum. Rahmetli Seha
Gidel Hocam ona çok değer verirdi.
(İ.Fidanoğlu; Mart 2023)
(Hasan Doğan; Mart 2023)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Bu karşılıklı iki evden
sonra, bu kez tam güneyde Dr. Mustafa
Kentli’nin evinin önünden geçtim. Mustafa
Kentli kimdi derseniz; Attila İlhan’ın
şu satırlarına kulak verelim o zaman:
”…oysa ben, ‘Doğu (Şarkî) Türkistan’
sözünü duyar duymaz; yedi sekiz yaşlarında bir çocuğum; bu kelimeler, evin
içinde dolaşıp duruyor; hele Vesil’ânım Teyze’ler misafirliğe gelince, annemle
konuştukları hep bu; Şarki Türkistan‘da müsteşar filân olan Dr. Mustafa Bey
(Kentli), İzmir‘e haber uçurmuş; ülkenin yönetiminde görevlendirmek için, Türk
aydınlarını oraya bekliyormuş! Vesil’ânım, İzmir‘de ‘münteşir’ ‘Hizmet’
gazetesinin, sahibi ve başmuharriri Zeynel Besim Bey‘in (Sun), ‘refika-i
muhteremesi’; Zeynel Besim, bir zamanlar mapushanelerin elinden düşürmediği
‘Çakıcı Efe’ romanının ‘müellifi’; ‘Serbest Fırka’cı bir zat; babam, aynı
gazetenin ‘müdir-i mes’ûl’ü; zaten bu yüzden, ‘fırka’ kapatılınca, her ikisi
de, cezaevini boyluyor…”
”… ‘Şarkî Türkistan Efsanesi’, bu olaydan
önce miydi, sonra mı; orasını hatırlamıyorum; hatırladığım, Vesil’ânım
Teyze‘nin, muhtemel Türkistan macerasında, neler giyip neler yiyeceğimiz
hakkındaki tahminleri; şen şakrak kahkahaları!.. Belki bu hatıra, o ülkenin
işgali üzerine; Dr. Mustafa Kentli‘nin bilâhara, İzmir‘e dönerek; DP (Demokrat
Parti-İF)/MP (Millet Partisi-İF) serencamına iştirak etmesi yüzünden!.. ‘Şarkî
Türkistan’, belki de bu yüzden, hafızamda zamanla adeta bir çağrışım
tetikleyicisine dönüşmüştür.”(1)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Aşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Bunları düşünerek
yürürken, ben de Orta Park’a
ulaşmıştım. Burada şunu söylemeliyim ki; ne yazık ki sözünü ettiğim bu iki
katlı güzelim Tire evlerinin
yerlerinde şimdi yeller esiyor. Hepsi çok katlı apartmanlara dönüştürülmüş
durumdalar. Tarihe tanıklık eden ve kendilerine özgü mimarileri olan bu üç adet
yapı keşke korunabilseydi.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2023)
Orta Park; Atatürk Heykeli ve en ucunda Mimar Can Egeli'nin isminin baş harfini betimleyen Kurtuluş Anıtı
(Hasan Doğan Arşivi)
İstasyon Caddesi’nin sonunda sizi Orta Park ve bu parktaki Atatürk
Heykeli karşılar. Bu park, Cumhuriyet
Meydanı olarak bilinir. Bu meydanın bana göre en anlamlı yapıtı, Belediye Mimarı
Can Egeli tarafından tasarlanmış
olan, Kurtuluş Anıtı’dır. 20 metre
yüksekliğindeki beyaz mermerden yapılmış bu anıt, en yukarıda; eseri tasarlayan
Mimar Can Egeli’nin isminin birinci
harfi ile sonlanır. Mimar Can Egeli,
1952-1956 döneminde Belediye Başkanı Sabri
Kurdoğlu’nun teklifi ile belediyeye girmiş ve Tire’de özellikle Zahire
Loncası, Belediye Binası ve Tire Asri Mezarlığı’nın girişine
diktirdiği anıtlarla bilinir.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Cumhuriyet Meydanı’ndan doğuya doğru, Gökçen ve Ödemiş’e
gidebilirsiniz. Yine batıya doğru ise, Selçuk
ve Aydın’a gidilebilir. Atatürk ve Aydınoğlu Caddelerini kullanarak kentin merkezine ulaşılabilinir. Hükümet
binası ve eski belediye binası da bu meydana bakan özgün yapılardandır. Eski belediye
binasının önü son yıllarda iyi niyetli bir çalışmayla düzenlenerek Türk
tarihinin önemli kişiliklerinin büstleri konulmuş durumda. Ayrıca çok sayıda oturma
yerleri sayesinde insanlar için bir konfor alanı yaratılmış.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Eskiden bu meydanda
yazlık Şehir Sineması vardı. Şehir Sineması, konforlu oturakları ve
localarıyla mükemmel bir mekândı. Konserler başta olmak üzere; her türlü etkinlik
düzenlenirdi burada. Dışarıdan şarkıcılar, türkücüler gelirdi. Yazlık sinema,
her gece dolardı. Sade ve meyveli yerel gazozlar, biz çocuklar için vazgeçilmezdiler.
Tire, o yıllarda Başargan gazozları ile anılırdı. Ne yazık ki yazlık sinema yerine
kocaman bir beton yığını dikildi.
(Hasan Doğan Arşivi)
Kışlık Küçük Sinema; İtfaiye Meydanı'ndan Akyol Caddesi'ne girişte; sağda yer alıyordu. Şimdi depo olarak kullanılıyor.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Yine bu meydanda ve
meydan ile özdeşleşmiş Çavuşun Kahvesi
vardı. Tire’nin en güzel ve gözde mekânı
idi. Pek çok insanın buluşma yeriydi burası. Nargilecilerin, tavla ve dama
oyuncularının da mekânıydı aynı zamanda. Kahvenin doğusunda postane ve onun bitişiğinde ise Tekel Binası vardı. Bu iki yapı arasında
ise, Atatürk Parkı olarak da bilinen tarihi
Havuzlu Park bulunuyordu. Burası, özellikle
yukarı mahallelerin Pazar günleri koşarak geldikleri bir mekândı. Havuzlu Park’ın etrafında oturup, fıstık
çekirdek yerler ve çaylarını içerlerdi. Ayrıca bu güzel meydanda milli
bayramlar da kutlanırdı. Tütün satım günlerinde bu meydandaki Tekel Binası’nın önü insan kalabalıklarıyla
dolardı. Bu satırları karalarken nasıl içimden bazen bir ah çekmek geliyorsa,
bu satırları okuyan kardeşlerimin de aynı ruh hali içinde olduğundan eminim.
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2024)
(Nisan 2024)
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2024)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Bu güzelliklerin
yaşandığı meydanı terk edip, Eski
Belediye Binası önüne geldiğimde bir bank üzerine oturdum. Yönüm de zaten
doğuya bakıyordu. Yani Atatürk Caddesi’ne…
Bu caddenin en yukarıdaki bitim noktasından sola doğru dönülürse Derekahve’ye, sağa doğru dönülürse uzun İrim Sokak ile Havuzlu Kahveler’e ulaşılır. Ayrıca bu caddenin tam karşısında tarihi
bir yapı olan Çatal Çeşme bulunur. Yıllarca
suyu akmış olan Çatal Çeşme’nin
altında yalak olarak İlkçağ’dan kalma bir lahit devşirme malzeme olarak
kullanılmış. Özellikle Aydın yönüne doğru
giden yüklü katırların su içtiği son noktadır burası.
(İ.Fidanoğlu; Ocak 2007)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2005)
Yine bu caddenin bitim
noktasına yakın bir yerde; caddenin solunda Ulu
Cami vardır. Ulu Cami’nin halk
arasında kiliseden camiye dönüştürüldüğüne dair yaygın bir inanış olsa da, bunu
doğrulayan izler ve kayıtlar mevcut değildir. Kitabesinin günümüze ulaşamamış
olması nedeniyle, caminin ne zaman yapıldığına dair kesin bir bilgi
bulunmamakla birlikte, kaynaklar Aydınoğulları’ndan
Cüneyd Bey zamanında; 15.yy.da
yapılmış olabileceğini belirtiyorlar. Evliya
Çelebi’ye göre Ulu Cami, Birgili Derviş Ağa tarafından onartılmış
ve kubbesi kurşunla kaplanmış. 1677 yılına ait caminin onarım kitabesinde şu
ifadeler yer alıyor:
“İnayet
irdi çün min indi Bâri
İdüp
tamirini bir Pirî fâni
Ana
Derviş Ağa hemnam olupdur
Bilâd
içinde Bikri hem mekânı
Duası
düştü şeyhin ana tarih
Ana
tamir iden emri ilâhi”
(Hicri
1088 / Miladi 1677)(2)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=525)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=525)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=525)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=525)
Ulu Cami’ye varmadan önce Terziler
Hamamı yer alır. İbni Melek
vakıfları içinde gözüken bu hamam, benim çocukluğumda faaldi. Kadınlar ve
erkekler bölümü vardı. Özellikle köy düğünleri öncesinde; düğün sahipleri
topluca gelirler ve hamam sefası yaparlardı. Bu ritüel, köy düğünlerinin
vazgeçilmezi idi. Ne yazık ki bugün için bu gelenek de kalmadı. Hamam da zaten
şu anda harap ve kurtarılmayı bekliyor.
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1028)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1028)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1028)
Hamama gelmeden önce;
hemen altında Bedesten bulunuyor. Son
yıllarda oldukça iyi bir restorasyon süreci geçiren yapının dış çevresinde
muhtelif dükkanlar yer alıyor. İçi ise, genellikle sergi ve benzeri kültürel
faaliyetler için kullanılıyor. Bu yapının doğusunda Ali Efe Hanı ile Gazazhane Camii
ve Yeni Cami görülmeye değer
camilerden. İki cami de tarihi camilerimizdendir. Bu camilerin hafif
kuzeyindeki Tahtakale Camii ve Tahtakale Meydanı ile bitişiğindeki Kutu Hanı ve Kapalı Çarşı tarihi yapılar ve mekânlardandır. Bu yapılar restore
edilerek yeniden hayata kazandırıldı.
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2005)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2005)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2005)
(Hasan Doğan Arşivi)
Bu bölge yakın zamanlara
kadar Tire eşrafından tüccarların, Tahtakale esnafının ve geniş toprak
sahiplerinin oturduğu bir muhit olarak bilinirdi. Bu yüzden bu bölgenin evleri
de oldukça gösterişlidir. İki katlı ve en alt katı bodrum olan bu evlere;
caddeden geniş bir merdiven ve görkemli bir kapı ile girilir. Merdiven sayısı
oldukça fazla olan bu girişten sonra sizleri geniş bir salon karşılar. Bu salon,
sağa ve sola doğru odalara açılır. Bu odalar, misafir odalarıdır. Ayrıca
kayınvalide ile kayınpederin yatak odaları da olabilir. Üst katta gelin-damat
ve çocuk odaları vardır. Salondan; girişin tam karşısından ise, evin arka
bahçesine geçilir. Genelde Tire’nin
bu eski evlerinin bahçelerinde asma, erik, yenidünya ve portakal ağaçları
bulunur. Aynı zamanda, evin bahçeye çıkış kapısının tam karşısında da evin
mutfağı vardır. Evin hanımı, burada yemeklerini hazırlar ve yemekler bu
mutfakta yenilir. Bütün bu tarihi yapılar ile sözünü ettiğimiz gösterişli evler
niye bu bölgede konuşlandırılmış; bakın sizlere anlatayım.
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2006)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2006)
(İ.Fidanoğlu; Temmuz 2018)
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Şubat 2023)
(İ.Fidanoğlu; Şubat 2023)
(İ.Fidanoğlu; Şubat 2023)
(İ.Fidanoğlu; Ocak 2004)
Yukarıdan, yani Derekahve’den aşağıya doğru gürül gürül
akan derenin kenarında kurulmuştur bu tarihi yapılar ve güzel evler. Bu suyun
sayesinde Tire yıllarca ekonomisini
döndürmüş. Bilirsiniz Tire’de keçecilik ve tabakçılık çok meşhurdur. Özellikle tabakhaneler için akan su gerekir. Keçecilik ve tabakçılık,
eskiden beri yakın zamanlara dek; Tire’de
ekonominin bel kemiğini oluştururdu. Yüzlerce işçi bu zanaat için yıllarca bu
yokuşta emek harcamış, çalışmış ve ekmeğini kazanmış. Ticari canlılık da bu
kurumlar üzerinden dönmüş. Tarihi camilerin, Bedesten’in ve de hanların bu bölgede olması başka türlü nasıl açıklanabilir?
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
Yularcı ustası; saraç Emin Akkuş anlatıyor.
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
Keçe Ustası İlyas Yeşilbal anlatıyor.
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
Keçe yapımı
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2011)
Rahmetli Seha Gidel Hocamız anlatmıştı; bir
zamanlar belediye mühendisi (Erzin Bey
derdi) bu caddeyi, kuzey-güney doğrultusunda açarken bazı tarihi yapıları da ortadan
kaldırmış. Örneğin İş Bankası
karşısındaki Bakır Han’ın (Kurşunlu Han) yarısı bu yüzden
kaybedilmiş. Yine İş Bankası’nın
yerinde de eskiden Yüksek Kahve
vardı. Zamanında bu kahvenin solunda yer alan Hafız Osman Hanı ile Çıra Pazarı’na
doğru Zeynel’in Hanı maalesef
şimdilerde yerlerinde yoklar. Hatta Tire’nin ilk şiş köftecilerinden rahmetli Öncel Öğretmen’in babası (Hazır bu) Mehmet Amca da tarih sahnesinden silinip gittiler. Yine bu meydanda
Ali Ulvi Selek, herkesin beyninde yer
etmiş bir kırtasiyecidir. Tire’de
adeta tek başına çalışmış ve fakir öğrencileri koruyup kollamış önemli
esnaflardandı.
Atatürk Caddesi üzerinde Yüksek Kahve; şimdi yerinde İş Bankası var.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Ocak 2004)
Yazının başında
amacımızın çarşıya kadar uzanıp bugünkü Tire
sosyolojisine dair bir kesit vermek ve çarşıdaki canlılığı yansıtabilmek
olduğunu belirtmiştik. Tahminimizde yanılmamışız. Ortalık insan seli adeta…
Ramazan’a artık sayılı günler kaldı. Herkes kendi bütçesine göre hazırlık
yapıyor. Hızlı adımlarla; koşarcasına insanlar çarşıya giriyor ve işlerini
bitirenler de iki tekerlekli arabalarını veya torbalarını doldurmuş halde
çarşıdan uzaklaşıyorlar. Oturduğum banktan 1540 yılında Lütfi Paşa tarafından yaptırılan Paşa Camii’ni görebiliyorum. Avlusu, şadırvanı ve son cemaat yeri
ile Paşa Camii tarih kokuyor adeta.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Tire’nin imarında büyük katkısı olan Sadrazam Lütfi Paşa, 1522-1529 tarihleri arasında Aydın Güzelhisarı’nda sancak beyliği yapmış. Sonraları; kendisi hem
saraya damat, hem de Osmanlı’ya sadrazam olmuş. 1.Viyana Kuşatması’na katılmış. Lütfi
Paşa sancak beyliği döneminde Tire’de
binin üzerinde dükkân ve hanlar yaptırmış. Örneğin Yeni Han (Matyas Hanı), Bakır
Hanı (Kurşunlu Han), Baltalı Han, Ali
Emiri Hanı, Eski Yeni Hamamı ve Pembe
(Pamuk Han) Hanı gibi çok önemli eserler onun döneminde yapılmış ya da
restore edilmiş. Bu yüzden Lütfi Paşa’nın
Tire’de bugün bile birçok vakıf eseri
bulunuyor. Kendisi saraydan kovulduktan sonra, Balkanlar’da bir çiftlikte
inzivaya çekilmiş. Ama Tire’de çok
derin izler bırakmış; o yüzden Tire
onu asla unutmuyor.
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Şubat 2004)
(Hasan Doğan Arşivi)
İsmini bir zamanlar çalıştıran Rum işletmecisinden alan Matyas Hanı'nın eski bir fotoğrafı; solda Leyse Camii...
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Ağustos 2006)
Bizi bugün çarşıya
yönelten nedenlerden biri Ramazan önü hareketliliğine tanıklık etmekse, diğeri
de günün özelliğinden kaynaklanan Sultan
Nevruz idi. Tireli Şair Salih Gözek’in
ifadesiyle “Tireliler konuklarıyla beraber Nevruz’u sevgi ve hoşgörü içinde
doğada bayram olarak kutlarlar”. Gerçekten Tire’de
herkes Nevruz’u iliklerine kadar
ezbere bilir ve yaşar. Nevruz, Tire’de Mart ayının üçüncü Pazar’ı;
mutlaka, ama mutlaka kutlanır. Yağmur yağsa da, soğuk olsa da fark etmez. Tire’de sabahın erken saatlerinde
hazırlıklarını yapan Tireliler, ailecek şehrin dışına çıkarlar. Kırlara,
bayırlara doğru yönelirler. Balım Sultan,
Tirelilerin en çok tercih ettiği yerlerdendir. Yine Toptepe, Taştepe, Kazan Tepe,
doğuda Gökçen’ e giden yol üzerindeki
tepeler en çok tercih edilen mekânlardır. Baharın gelmesiyle yeşeren doğa,
insanlara kucak açar. O gün çocuklar, hatta büyükler uçurtmalarını uçururlar.
Gök, tamamen çeşitli renklerdeki uçurtmalarla dolar. Bu arada hanımlar ön
hazırlık olarak yaptıkları sarmalarını,
avukmalarını ortaya yayarlar, ayrıca kuru patlıcan ve biber dolmaları, bolca pişi
ve kol börekleri, kırmızıya boyanmış
kaynamış yumurtalar, kurabiyeler ile çok zengin sofralar
kurulur. Erkekler de bu arada içerler. Genelde bu sofralar aile sofraları
olduğu için, pek problem de yaşanmaz. Tire
halkı, o gün gönlünce eğlenir. Genç kızlar, ip atlarlar. Erkekler, top
oynarlar.
(İ.Fidanoğlu; Mart 2007)
(İ.Fidanoğlu; Mart 2007)
(İ.Fidanoğlu; Mart 2007)
(İ.Fidanoğlu; Mart 2007)
Tire’deki bu Nevruz
kutlamasının üzerine çeşitli söylemler dolanır, durur. Asyanik kökenli olan bu baharı karşılama şöleni için; Moğol hükümdarı Timur’dan kalma bir davranış olduğu en çok söylenenidir. Rahmetli Seha Gidel Hocamız söylerdi; Timur, Tire’mizde ordusu ile kışı geçirir. Dönüşte de; ordusunda bu uzun
yolculuğa dayanamayacak olan yaşlıları Tire’de
bırakır. Bunların içinde inşaat ustaları bile vardır. Bu nedenle; özellikle dağ
köylerinde yaşayan kısa boylu, çevik insanlar için, o zamanlardan kalan
insanların torunları derdi Seha Hocamız.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Baharın müjdecisi olan Sultan Nevruz kutlamaları ile çakışan Salı Pazarı’nın yanında, yaklaşan
Ramazan ayı nedeniyle kalabalıklaşan çarşıdan söz ediyorduk yukarılarda. Her yerden
pek çok insanın alış veriş için geldiği bu çarşının, dünyanın sayılı
çarşılarından biri olduğu söylenir. Sabah 8.30’da dua ile açılan pazarda
yüzlerce satıcı günlük rızıklarını çıkarma mücadelesine girmişlerdir. Bazen bu
çarşıda tezgâh sayısı kaç tanedir diye merak ederim. Bir bilgiye göre bu rakam
bin civarındadır. Pazar tezgâhlarında iğneden ipliğe kadar her şeyi bulmak
mümkündür. Özellikle çarşının çeperlerinde köylülerin sergilerini görürsünüz.
Son yıllarda köylü kadınlar, köşeli
dediğimiz nohut mayası ekmekleri,
evlerindeki fırınlarında pişirip satmaya başladılar. Zaman içinde Cambazlı köylüleri karadut ürünlerini pazarlamasını öğrendiler. Reçelini, pekmezini,
köy tarhanasını; mevsimine göre her türlü sebzeyi de pazarda satmaya
başladılar. Yeni Cami çevresinde tezgâh
açan bu köylülerin ürünlerini bolca ve çok uygun fiyatlara bulabilirsiniz.
Ayrıca dağın arka yüzündeki köylerden gelen köylülerin tezgâhları da mevsimine
göre pazarda yerlerini alıyorlar. Dağın çeşit çeşit geleneksel elmaları,
armutları, ayvaları da aynı şekilde bu tezgâhlarda sergilenir. Dağın
incirlerinin yeri, Ali Efe Hanı’nın
batısındadır.
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2022)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2015)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2006)
Pazarlardan söz
ediyorduk, örneğin; incir pazarı, Bedesten’in
batı yakasında kuruluyor. Özellikle Başköy,
Musalar, Somak, Dağdere köylerinin nefis incirleri burada satılır. İncir, Latince adından gelen bir
tanımlama ile (Ficus Caria) bu
bölgeye ait bir yemiştir. Tüm dünyada Karya’nın
yemişi olarak bilinir. Salı günü sabahı İzmir’den
gelen trenler ve otobüsler dolusu insanlar, koşarcasına çarşıya gelirler. Bir
yakın dostum anlatmıştı; incir ve ceviz için alıcılar gece yarısında buralarda
hazır bulunurlarmış. Dağın mükemmel cevizlerini de aynı adreslerde
bulabilirsiniz. Pazarın güney tarafları dağ köylülerinin, kuzey tarafları ise ova
köylülerinin ürünlerini sergiledikleri alanlardır.
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2015)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2015)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2015)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2015)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2015)
Yakın tarihlere kadar
kentin içinde bir sürü han vardı. Bu hanlar da oldukça faal mekânlardı. Pembe Hanı, Çöplüce Hanı, Kutu Hanı, Ali Efe
Hanı bunlarda sadece bir kaçıdır. Henüz daha arabaların çalışmadığı
yıllarda bütün köylüler kente hayvanları ile gelir ve bu hayvanlarını bu
hanlara bağlayıp işlerini görürlerdi. Genelde bu hanlar iki katlıdır. Hayvanı
ile gelen yolcu, alt katta hayvanını bağlar, üst katta da kendisi kalırdı.
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2022)
(İ.Fidanoğlu; Haziran 2013)
(İ.Fidanoğlu; Haziran 2013)
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2023)
(İ.Fidanoğlu; Ekim 2011)
(İ.Fidanoğlu; Ekim 2011)
(https://tire.bel.tr/tr/IlcemizTire/Bedesten)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1050)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1050)
Çarşıdan bir sima; rahmetli terzi Sadık Akıner, çırağı İsmail Bayhan ve oğlu Erdoğan Akıner...
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Sevgili okuyucu; ben
hala eski belediyenin önündeki bankta oturuyorum. Yüzüm de Lütfi Paşa Camii’ne dönük. Yoldan geçen insanlara bakıyorum.
Bendeniz elli yıldır bu kentin belleğinde varım. Gerek öğretmen, gerekse
değişik iş kollarında uğraş vererek… Oturduğum bankın üzerinde bir an
yabancılaştığımı hissettim. Gerçekten geçen insanlardan kimseyi tanımıyorum.
Çok nadir olarak bir iki tanıdık yüz görüyorum ve onlarla selamlaşıyorum. Çok
çeşitli insan tipleri görüyorum. Hatta gözümün aşina olmadığı tipler de
çoğunlukta gibi geliyor bana. Bunların bazıları, hatta çoğu dışarıdan gelen
insan tipleri...
(İ.Fidanoğlu; Şubat 2004)
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2016)
(Foto: Cengiz Sarsın)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Komşum Ahmet Tamer söylemişti; Binlerce yıl
önce Efes kenti de böyle imiş. Antik Çağ’ın
Bergama’sı, Efes’i de ticaretin yoğun yaşandığı kentlermiş. Dünyanın pek çok
yerinden ticaret için insanlar gelirmiş bu kentlere. Hatta Bergama uygarlığı Mısır’dan
gelenler için Serapis Tapınağı’nı bile inşa ettirmişler.
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2022)
(Hasan Doğan Arşivi)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2023)
Ahmet Tamer, doğru söylüyordu; Tire arka planı güçlü olan bir kent ve hala bu yoğunluğu
yaşayabiliyor. Daha yakın tarihlerde, kentin orta yerlerinde onlarca hamal
kardeşim olurdu. Bizler de çarşıda esnaf olduğumuz için hepsini tanırdık.
Genellikle Orta Anadolu taraflarından gelen bu vatandaşlar hanlarda kalırlar ve
tek başlarına yaşarlardı. Ben çoğunun derin ve dramatik hikâyelerini
kendilerinden dinlerdim. Çarşıda babamın kahvesi çok erken açılırdı ve sobası
da güçlü yanardı. Sabahın erken saatinde kentin garibanları doluşurlardı
sobanın başına. Kentin belli noktalarında çorbacılar vardı. Çorbacı Halit Usta bunların en meşhuru
idi. Dükkânı Yeni Cami’nin
batısındaydı. İşte bu hamallar, sabahları bir ekmekle çorbalarını içerler ve
kendilerini bir kahve köşesine atarlardı. Sonraları bunlar yok oldu gitti. Belki
de iki tekerlekli el arabaları çıkınca, herhalde hamallara da ihtiyaç da
kalmadı. Ancak o yıllarda bütün imkânsızlıklara rağmen, bir esnaf kenti olan Tire’de getir götür işleri ile birlikte
bu insancıklar da bir şekilde korunur kollanırlardı.
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2023)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Kendirler hasat sonrası Küçük Menderes'in suyuna (kendirleri limana yatırmak denirdi bu işleme) yatırılırdı.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Foto: Ahmet Tamer)
(Foto: Ahmet Tamer)
Bu kent, yakın tarihe
kadar bir urgan kentiydi aynı zamanda. Adının anlamı da ona
yorulurdu. Tire, anlam olarak ip demek, urgan demek gibi... Artık urganlar da kayboldu gitti. Dolayısı ile urganın
hammaddesi olan kendir tarımı da
ortadan kalktı. Kentin özellikle güney yamaçlarında, yüzlerce tezgâhta üretilen
çeşitli tipte ve özellikte urganlar, çarşıda alıcı beklerdi o günlerde. Urgan
1960, hatta 1970 yıllarında bile Tire
ekonomisinin en can alıcı unsurlarındandı. Önce Küçük Menderes kurudu. Bu arada hatırlatalım tarlalarda biçilen
kendirler Menderes’te suya yatırılırdı.
Bu duruma bizler kendirleri limana
yatırmak derdik. Bir müddet suda bekleyen kendirler, develerle işlenecek
yerlere taşınırdı. Oralardaki evlerin önünde soyulup lifleri ayrılır, sonra bu
lifler kendir işliklerinde (kârhanelerde)
urgan, sicim, halat gibi ürünlere dönüştürülürdü. Bütün ülkeye pazarlanırdı bu
urganlar. Ama sonraları naylon ve plastiklerden urgan üretimine geçilince; kent,
kendir gibi çok stratejik bir ürününü
maalesef kaybetti.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Bakın bir başka ürün; tütün de kentin geçmişinde uzun dönem varlığını
sürdürmüştür. Tütün satım günleri, Tire
başka bir renge bürünürdü. Köyler tamamen boşalır ve çoluk çocuk kente akın
ederdi. Gerek Tekel, gerekse
tüccardan fiyat alırlardı. Yıllar içinde tütün
de Tire’nin ekonomik ve sosyal
yaşamından sessizce çekilip gitti. Oysa tütün,
Tire’nin sosyal hayatını da etkilemiş; ekonomik döngüsü ile pek çok insanın
gelir kapısı olmuştur. Orta Park’ta Tekel Binası önü ve Yıldız Meydanı’ndaki
meyhanelerin dolup taştığı günlerdi o günler. Tire, görüldüğü gibi mevcut tarihsel birikimleri ve verimli
toprakları sayesinde kazanmış olduğu bölgesel önemini, son yıllarda maalesef
kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Tarımın makineleşmesi ile birlikte,
plansız, programsız ve denetimsiz ekim ve dikim işleri, önce yer altı sularını
bitirdi, arkasından da ovayı…
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Buna karşılık bölgede
son yıllarda hayvancılığa doğru geçiş yapılmış ve buna bağlı olarak da ovada
yaygınlaşan mısır üretimi nedeniyle su tüketimi daha da artmıştır. Bu
hoyratlığın sonucu ovanın can suyu olan Menderes
kurutulmuş, ovanın taban suyu da kazınmıştır. Geçmişte doğa ile iç içe
yaşamasını becermiş insan tipi, nedense yeni yüzyılda başkalaştırılmış ve
paranın esiri hale getirilerek vermeden almayı öğrenen ve mevcut kaynakları
sorumsuzca tüketen adeta robot insan tiplerinden ibaret bir nesil türemiştir.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2017)
(İ.Fidanoğlu; Mart 2023)
Değerli okuyucu; kentin
tarihi derken, bu kez de tarımına dek uzandık. Oysa ben hala bankta
oturmaktayım ve Atatürk Caddesi’nde
kuzeyden güneye doğru sıralanmış birçok tarihi yapıyı ve bunların bana
anımsattıklarını aktarmaya çalışıyorum. Cadde bu; yüzlerce, hatta binlerce
yıllık bir birikimi taşımasıyla, Tire’nin
en önemli akslarından birisi olarak hala ayakta duruyor. Bunlardan bazıları
şöyle; İlk yapı Paşa Camii ile
birlikte güneye doğru konumlanmış olan Matyas
Hanı hala ayakta… Yeni Han olarak
da bilinen bu han iki katlıdır. Doğu tarafında muhteşem bir girişe sahip olan han,
Matyas adlı Rum işletmecisinden
dolayı bu adla anılır. Hanın doğusunda ise, tarihi Leyse Camii ile bu caminin çevresindeki el sanatları çarşısı bulunmaktadır.
Çarşıda keçeciler, semerciler, yularcılar hala faaldir.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Devam edelim; bu caddeden
yukarı çıkarken bu kez sağda Pembe Han’a
gelinir; bir başka deyişle Pamuk Han…
Bu han, zaman içinde önce perakendeci haline dönüştürüldü. Yakın zamanlarda ise,
yıkılarak alışveriş merkezine çevrildi. Oysa bu han, içinde kasaplar ve orta
yerde manavları ile mükemmel bir mekândı. Tire’nin
tüm kasapları, tek tekçileri ve manavları bu perakende halinin içinde idi. Tek tekçilik çok ayrı bir kültürdü Tire’de. Tek Tekçi Osman ve Alaylılı
İsmail hemen aklıma geliverenlerden. Özellikle dükkânından et şiş, küçük
bir kargıda verilirdi. Müşteri servis aldığı bu bankonun gerisinde uzun süre
oturmazdı. Genelde hamalların da uğrak yeriydi bu mekânlar. Dükkânından uzun
süre ayrılamayan esnaf da ayaküstü uğrar, bir tek atar ve işine devam ederdi.
Tek tekçide bir banko ve özel sandalye ile geride bir perde, onun da gerisinde bir
ocak ve bu ocakta Küçük Menderes’ten tutulmuş çay balığı; iki
tane ve küçük bir kâsede bir avuç tuzlu leblebi… İşte bu güzel halin özellikle
doğu girişi çok estetik bir örtü ile örtülü idi. Ayni halin birde batı girişi
vardı. Bu halin dışarısı da tamamen dükkânlar ile çevrili idi. Göz göre göre bu
muhteşem yapılar bugün bütünüyle bir beton yığınına çevrildi. Güya alışveriş
merkeziydi yapılan. Şehrin ağırlık merkezi ovaya doğru kayarken, buraya bu
yapının kondurulması büyük hataydı. Buradaki hal binası, aslında tarih kokan
yapısıyla turizme pekâlâ hizmet verebilirdi.
(Saygın Kütahyalı Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Tire'de bir efsane; Ratip Usta (sağ başta, ayakta) ve meyhanesi...
(Hasan Doğan Arşivi)
Evet; güneş çoktan
kayboldu. Ortalık kararmak üzere, ben de artık bu konuyu sonlandırayım. Oysa
daha sağımdaki; Tire’de bir sembol yapı; Eski
Belediye Binası’ndan söz edecektim. Seha Gidel Hocamıza atfedilen salonu ile
Etnografya Müzesi (Tire Kent Müzesi olarak da biliniyor) bu
güzel yapıya uymuş. Mimar Can Egeli’nin
eseri olan Eski Belediye Binası’nın
girişi de usta işi bir mimarlık örneği… Mimar, kendi adının orta harfini anıta
kazıyarak unutulmaz bir iz bırakmış Tire’de.
Zahire Loncası’ndaki adının son harfi
de benzer bir yaklaşımı sergiliyor.
Tire Çarşısı'ndan; 90'lı yıllar...
(Hasan Doğan Arşivi)
Tire Salı Pazarı'nda sabah duası; "kaynaşma" birazdan başlar.
(İ.Fidanoğlu; Haziran 2013)
Ne demiştim; artık hava
karardı ve iyice de serinledi. Oturduğum banktan tam kalkmayı düşünürken,
birden aklıma Başköy’den rahmetli Hasan Amca geliverdi. O bilge kişiliği
ile bana “oğlum kaynaşma var mı, kaynaşma”
diye hep sorardı. Yani alışveriş oluyor mu? Para dönüyor mu demek istiyordu.
Binlerce yıldır süregelen toprakların bu kadim yerleşiminde, yine bir
akşamüzeri; sanki geçmişteki herhangi bir gün gibi tezgâhlarında ter döken
esnafın bol bol kaynaştığından eminim artık.
(İ.Fidanoğlu; Ekim 2010)
Demek ki hayat, olanca
hızı ile devam ediyor. Gönlüm o insanların adına huzur içinde; ancak bu noktada
Seha Gidel Öğretmenimizin o meşhur
sözünü yeniden gündeme getirmeliyim. O derdi ki; “Eskiyi yok ederek ilerleyemezsiniz. Eskiyi koruyup onun üzerine
yapacağınız yeni ile ilerleyebilirsiniz.” O halde şimdi haykırmalıyım; Pembe Hanı geri istiyorum. Onu
veremiyorsanız, Perakende Hali'ni geri verin o zaman. Onu da veremiyorsanız,
lütfen Terziler Hamamı’nı restore
ediniz. Bu caddede daha nice değerler var olmuştur geçmişte. Rum işletmeci Matyas, ileride caddenin Tahtakale girişinde şaraphanesi ile hatırlanan
Yahudi Solomon ve onun elinde
yetişmiş; meyhaneciliğinin kurallarını müşterilerine öğretmiş ve o müşteriyi “kuzu”laştırmış
Ratıp Usta gibiler, kentin yaşamsal
değerlerini sırtlanarak günümüze taşıdılar. Yeter ki eskiyi koruyun ve yeniyi
de ona göre yaratın.
Ne caddeymiş be;
yüzlerce, hatta binlerce yıllık bir tarihi sırtlanarak siz gelenlere selam
duruyor. Ben de artık gün batımı sonrası; çöken alaca karanlıkta, evime huzur
içinde dönmeliyim.
Dipnotlar:
(1) Mustafa Kentli ile ilgili olarak Attila İlhan’ın
yazısı için bkz. https://tilahan.org/turkistan-deyince-baslayan-film/
(3) Tarihi Tire fotoğrafları ve kara kalem çalışmaları için Fadiye Albeyoğlu Özçivici, Aynur Altınel, Mehmet Ali Soylu ve İsmail Oral Cön'e teşekkür ederiz.
Yazan: Hasan Doğan-İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: İbrahim Fidanoğlu