15 Haziran 2024
Hasan Doğan
TİRE’DE BİR GARİP;
FUAT MENSİ DİLEKSİZ
Yukarıdaki başlığı
oluştururken Yunus Emre’nin o meşhur
dizilerini hatırladım birden. O dizeleri aşağıya ekliyorum. Yaklaşık 750 yıl
önce Dünyamızdan ayrılan halk şairi Yunus
Emre meşhur şiirinde şöyle diyordu;
“Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin”
(İ. Fidanoğlu; Ekim 2010)
Şimdi de gelin XIX. yüzyılın
son çeyreğinde İzmir’de doğmuş,
yaşadığı onca maceralardan sonra en sonunda yolu bir şekilde Tire’mize düşmüş ve ölünceye kadar
zamanını Tire’de geçirmiş ressam ve
aynı zamanda heykeltıraş olan bir garip adamın öyküsünü anlatmaya anlamaya
çalışalım. Bu garip adam, tek başına ve de tek odalı bir evin divanında
yıllarca yatmış kalkmış. Evini gören nadir sayıda insan, divanda bir minderin
bile olmadığını söylerdi. Elektriğin henüz o yıllarda olmadığı, dolayısı ile
bir sıcak çorbanın dahi kaynamadığı bir evde, bir insan tek başına ve artık 80
yaşını çoktan geçmiş haliyle nasıl yaşayabilir? Bu sorular beynimi kurcalarken,
birden tasavvuf felsefesinin temelini teşkil eden “bir lokma bir hırka”
sözcüğünde anlatılmak istenen yaşam felsefesi aklıma takıldı. Zira o yıllarda Tire, özellikle de Dere Mahallesi tasavvuf erbabının yoğun olarak yaşadığı bir bölge
olarak bilinir. Mevlevilik, Melamilik,
Halvetilik, Nakşibendîlik gibi çeşitli tarikatların bu bölgede etkin olduğunu
ben de biliyorum.
Tire'de önemli bir ziyaretgah; Hisarlık köyü altında yer alan Balım Sultan Türbesi
(İ.Fidanoğlu; Mart 2007)
(İ.Fidanoğlu; Mart 2007)
Bu yönü ile bu kişi de
sufi yaşamda anlatılan yaşam tarzına uyan bir adam olarak anlatılır hep Tire’de. Yaşamının son yıllarında Tire’de tek başına bir yaşamı sürdüren
bu kişi, Seha Gidel Hocamızın
aktarımına göre “Benim ölen vücudumun
kokusu cenazemi kaldırır” dermiş. Nitekim Yunus’un dizelerinde anlattığı gibi üç gün sonra yaşadığı evden
koku gelmeye başlayınca, belediyeye haber verilmiş. Oldukça az sayıda kişi ile
kokan cenaze hortum ile yıkanarak Tire
Asri Mezarlığı’na defnedilmiş.
Fuat Mensi Dileksiz'e ait bir manzara resmi; Ayvalık olma olasılığı bir hayli yüksek; Tire Kent Müzesi'nden...
(i.Fidanoğlu; Ocak 2004)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://www.artiummodern.com/urun/5142665/fuat-mensi-dileksiz-1880-1965-buyukada-dan-peyzaj-imzali-duralit-uzerine-yag)
Yıllar sonra Tire’de bir avuç duyarlı insan kendi
aralarında para toplayıp, önce mezarı bulup sonra da yaptırmışlar. Bu konuda en
çok emeği geçen emekli öğretmen Yılmaz
Göçmen’i de hatırlamakta ve teşekkür etmekte yarar var.
TİRE’DE BİR KONFOR
MEKÂNI; DEREKAHVE
Fuat Mensi Dileksiz, esasen bir ressam ve heykeltıraş olarak bir
sanatçıdır. Böyle bir sanatçı, son yıllarını niye Tire’de geçirmek ister? Üstelik bu sanat insanı neden Derekahve’yi tercih etmiş olabilir? Bu
soruları yanıtlamadan önce, onun tercih ettiği Tire kasabasını ve bu kasabanın nadide mekânlarından olan Derekahve’yi kısaca anlatmak gerekir
diye düşündüm. O halde gelin Tire’yi
biraz daha yakından tanıyalım.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
Tire, dereleri ile ünlü bir yerleşimdir. Bu derelerin en meşhuru
Tire’yi tam ortadan bölen deredir. Tire’de Derekahve’den inen dere, Taphane
Deresi olarak bilinir. Bu dere, yakın zamanlara kadar üzeri açık olarak Tire’nin tam ortasından akar ve ileride Küçük Menderes ırmağına karışırdı. Eğer Tire’ye yukarıdan bakarsanız, bu
kasabada tüm tarihi yapıların bu dere etrafında konumlandığını görürsünüz.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
Derekahve, zamanında bu gürül gürül akan suyu ile hem
değirmenleri döndürmüş ve hem de her türlü meyvenin yetiştiği çok zengin bitki
örtüsü sayesinde dışarıdan gelen misafirler için bir konfor alanı olmuş
yıllarca. Derekahve’nin bu çekiciliği
yanında aynı zamanda o yıllarda Tire ekonomisinin can damarı olma özelliğine de
sahiptir. En başta keçecilik olmak
üzere tapacılık, dericilik (debbağlık) ve urgancılık doğası gereği suya ihtiyaç duyardı. Tire, daha geçen yüzyılın sonlarına kadar bu mesleklerin merkezi
olmuştur. Dere Mahallesi de bu derenin
çevresinde konumlanmış Tire’nin en
eski yerleşim yerlerindendir. Bu bölgedeki tarihi camiler, hamamlar; yine bu
meslekleri yürüten ailelerin lakapları ile anılan sivil mimari örneği o
muhteşem yapılar hala ayaktadır.
(Hasan Doğan Arşivi)
Tire ustalarından; Urgancı Şükrü Amca, Tahtakale Kutu Han'ın ikinci katında urgan işliyor. O da öldü.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Örneğin Gülcüoğlu Konakları, Yörükoğlu Evi, Helvacızadeler
Konağı, Hattatoğlu Evi, Urgancıoğlu Evi gibi eski konaklar hala ayaktadır.
Buraları dolaşan bir yabancı yakın geçmişte ticaretin ve sosyal yaşamın bu
bölgede yoğunlaştığını hemen anlar. Dere
Mahallesi, bu konumu ile yıllarca üretimin içinde bulunmuş ve binlerce
insana da iş ve aş kapısı olmuştur. Ayrıca bu bölge hafta sonları İzmir’den trenler dolusu gelen Levanten aileleri de kendine çekmiştir.
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2005)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2005)
Gülcüoğlu Konakları'ndan birindeki merdiven başında yer alan ters lale detayı
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2005)
TİRE’DE DERELERİN
UYGARLIĞA KATKISI
Tire, coğrafi konumundan dolayı hem sırtını dayadığı Aydın Dağları’nın (Tireli, sıradağların
bu bölümünü Güme Dağı ismiyle anar) nimetlerinden
beslenmiş, hem de yüzünü döndüğü Küçük
Menderes ırmağının suladığı verimli ovanın imkânlarından yararlanmıştır. Aydın Dağları’ndan süzülüp gelen suların
oluşturduğu dereler, Tire’de belirli
üretim faaliyetlerinin gelişmesine neden olmuştur. En batıdan itibaren Beyler Deresi, Kalamos Deresi, Taphane Deresi,
Çöplen Deresi ve Değirmen Deresi bu
derelerin bazılarıdır. Bu arada hatırlatayım; Canbazlı köyünden tanıdığım bir dede, Değirmendere üzerinde tam 39 değirmenin olduğunu söylerdi. Güme Dağı’ndan kopup gelen suyun gücüdür
bu değirmenleri döndüren. Coğrafi konumu gereği bunca zenginliğin ortasında
olan Tire, tarih boyunca elbette
içeriden ve dışarıdan pek çok kesimin ilgisini çekmiştir. Örneğin Tire’de Mısırlı Mahallesi dendiğinde, akla Yahudiler gelir. O yıllarda Tahtakale
ve çevresinde, ticari aktiviteye tamamen Yahudiler
egemendir. Buna karşın Tire’de Akyol Caddesi deyince de, ilk Rumlar akla gelir. Her türlü üretim
faaliyetini sürdüren kasabanın Rum sakinleri de, Tire’nin bir başka yüzüdür. Tire,
o yıllarda farklı etnisite ve kültürden insanların kardeşçe birlikte yaşadığı,
ticaretin ve sosyal yaşamın canlı olduğu kozmopolit, ama oldukça uygar bir
yerleşim olarak dikkat çeker.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
Bu farklı cemaat
yapıları ile birlikte Tire’de geniş
bir esnaf teşkilatı yapısı da oluşmuştur. Tire için bir ahi kenti desek
yanılmayız. Bu arada kendir lonca ile zahire lonca teşkilatları, son yıllara dek;
Tire gibi toprağı zengin, suyu bol
bir bölgede faaliyetlerini sürdürdüler.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Ağustos 2006)
(İ.Fidanoğlu; Ağustos 2006)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2006)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2006)
BİR ELİNDE ASA,
DİĞERİNDE ZEMBİL; AKSAKALLI HAFİF KAMBUR BİR DEDE; BEYBABA
Emekli öğretmen arkadaşım
Salih Önal, aynen yukarıdaki gibi
tanımlıyor Beybaba’yı. “Dedenin evi bize çok yakın idi. Çocukluk
yıllarımda Derekahve’deki Şeyh Camii altında toprak damlı ve tek katlı küçük
bir evde yaşardı” dediği Beybaba’dan
çocukken korktuklarını aktarıyor Salih
Önal. Demek ki oldukça uzun ve beyaz sakalıyla bu yaşlı adam çocuk
zihinlerinde korkuyu çağrıştırıyormuş. Oysa Tire’nin
o yıllardaki bir avuç entelektüel insanları arasında, oldukça saygınlık
kazanmış bir adamdı Fuat Mensi Dileksiz.
Yine kendisi gibi İzmir’den gelip Tire’ye yerleşen Altınuç Sineması’nın
işletmecisi Selahattin Altınuç ile
kurduğu yakın dostluğu, en azından sinemaya hediye ettiği resimlerden
anlıyoruz. Aydın’ın Köşk ilçesinde yaptığı Atatürk heykelini
de ilçeye hediye ettiğini duymuştum.
(i.Fidanoğlu; Kasım 2005)
(i.Fidanoğlu; Ocak 2007)
(İ.Fidanoğlu; Ocak 2007)
Şimdi gelin Salih Önal’ın çocukluğuna; yani 1965
yıllarına doğru gidelim. Benim de çocukluk yıllarıma rast gelen bu yıllarda,
çarşımızda her gün bir adam gözükür ve her esnafa selam vererek geçer giderdi.
Bu kişi çocuk halimle benim de ilgimi çekmişti. Zira adam, bembeyaz takım
elbiseli, beyaz ve uzun sakalı, başında fötr şapkası ve kolunda bir zembil ile
görünürdü. Bu temiz giyimli yaşlı adam, çarşımızda Beybaba olarak bilinir ve sevilirdi. Çarşıdaki esnaf büyüklerim ona
Beybaba diye hitap ederdi. Çarşının
tüm esnafının onu kabullenmiş gibi bir durumu seziyordum. Bu yaşlı adam,
çarşıya Derekahve yönünden gelirdi.
Sonraları öğrendiğime göre aşağıdaki Kartal
Fırını’ndan ekmek almaya gelirmiş. Yıllar sonra fırın sahibi ile
görüştüğümde her gün bir adet ekmek alıp dönermiş. Bir de fırıncı büyüğüme “Ben üç gün üst üste gelmez isem, bil ki ben
ölmüşümdür” tembihinde bulunurmuş. Sonraları öğrendim ki; bu yaşlı adam Derekahve’deki bir küçük evde tek başına
yaşıyormuş. O yıllarda çocukluk halimle bu Beybaba
beni hayli derinden etkilemişti.
(İ.Fidanoğlu; Ekim 2010)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Fuat Mensi Dileksiz'in Ayvalık tablosu
(https://www.istanbulantiksanat.com/urun/4040672/fuat-mensi-dileksiz-1880-1965-ayvalik-imzali-29x47-cm-cerceveli-47x65-cm)
(https://www.istanbulantiksanat.com/urun/4040672/fuat-mensi-dileksiz-1880-1965-ayvalik-imzali-29x47-cm-cerceveli-47x65-cm)
TİRE’DEKİ ESNAF
TEŞKİLATLARI
Tire, esnaf teşkilatları ile tanınmış önemli bir yerleşim. Bunun
nedenlerinin başında Tire’nin tarihi
ve coğrafi konumu geliyor. O yıllarda keçecilik, semercilik, deri tabaklama,
kendir tarımı ve ona bağlı urgancılık Tire
ekonomisinde yer tutan önemli iş alanlarındandı. İlginçtir; Tire, yukarıda sözünü ettiğimiz beyaz
sakallı Beybaba gibi binlerce insana ev sahipliği yapmış ve onları bağrında
korumuş kollamış, o kimsesiz insanları sahiplenmiştir.
(İ.Fİdanoğlu; Şubat 2013)
Tire-Değirmendere kıyısındaki bir tabakhanede tabaklanmış deriler kururken...
(İ.Fidanoğlu; Şubat 2013)
(İ.Fidanoğlu; Şubat 2013)
Rahmetli Şemsiyeci Raşit Taşer ağabeyimiz de Beybaba’nın kolunda taşıdığı sepet için
ilginç şeyler söylemişti. Onu hiç unutmadım. Raşit Ağabey’e göre; kolda taşınan o kulplu sepet, zembil idi. Kulplu
sepetin içinde ne olduğunu, taşıyandan başka kimse bilmezdi. Tire’de o yıllarda meraklıları
tarafından uydurulan “sepette yılan
besleme” hikâyesi de tamamen tevatürdü. Sufilere göre hayat basitti; “İstemeyiz. Verilince de reddetmeyiz ve
elimizdekini de depolayıp biriktirmeyiz”.
(İ.Fidanoğlu; Aralık 2022)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2008)
Benim de içinde
bulunduğum çarşıda; kahve işleten rahmetli babam da bu çarşının yazılmamış
kurallarına uyuyordu. Kahvemize gelip oturan; uzun kış günlerinde ve sabahın erken
vakitlerinde sobanın etrafına doluşan bu kimsesiz insanlara her türlü yardımın
yapıldığını ben hatırlıyorum. Özellikle bu tür yardımlar yapılırken, mümkün
olduğu kadar, başka insanların görmemesine azami özen gösteriliyordu. Sonraları
bu konuları büyüklerimle konuştuğumda, gerçekten çarşımızda yıllardır pek çok
insanın aç ve açıkta bırakılmadığını onlardan da işittim. Bu, Tire’de yüzlerce yıldır olagelen bir
davranıştı. Beybaba da işte böyle
birisi idi ve bu lakabı bizzat çarşımız takmıştı o muhterem kişiye. Eğer bizler
Beybaba’yı tekrar hatırlayıp hakkında
pek çok olumlu noktalar bulup yazabiliyorsak, bilinsin ki Tire o yıllarda örgütlü bir toplumdu. Esnaf teşkilatları ile fakiri
doyuran, kimsesizi sahiplenen bu yapı sayesinde pek çok insan yaşamını sürdürebilmiştir.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
SEHA GİDEL, SIR
PERDESİNİ ARALIYOR
Yıllar sonra ben
öğretmen oluyorum ve tayin ile doğduğum bu topraklara dönüyorum. Mezun olduğum
lisedeki öğretmenim Seha Gidel ile bu
kez beraber öğretmen olarak çalışıyorum. Seha
Gidel resim öğretmenliğinin yanında, Tire’de
yaptığı heykeller, çeşmeler ve de resmî kurumlardaki özellikle kurtuluş savaşı temalı
resimleri ile tanınır. Eşi Jale Gidel
ise, Tire’mizin ilk diplomalı
eczacılarındandır. Seha Gidel
öğretmenimiz ile sohbetlerimizde, beyaz sakallı, beyaz giyimli, tertemiz
görünümlü bu adamın öncelikle bir kurtuluş savaşı kahramanı olduğunu öğrendim.
1880 yılında İzmir’de doğmuş olan Fuat
Mensi, önce Osmanlı İmparatorluğu’nun
çöküşüne tanık olacaktı. Nitekim Trablusgarp
Savaşı’nda Mustafa Kemal ile birlikte savaşmış ve Suriye’de ise, İngilizlere esir düşmüştür. Hatta bu savaşlar
sırasında Enver Paşa’nın ona bir
tabanca hediye ettiği söylenir. Tire’de
Bu tabancanın öldüğü gün evinden yok olduğu anlatılır. Bu konuyu rahmetli Seha Gidel
Hocamız da doğrulamıştı.
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Ocak 2004)
(İ.Fidanoğlu; Ocak 2004)
Fuat Mensi, bir süre sonra esaretten kurtulur ve uzun
yıllar Avrupa’da çeşitli atölyelerde çalışır. Sonra ülkesine döner, önce Aydın
sonra da yolu Tire’ye düşer. Seha Gidel Hocam, onun iyi bir ressam
olduğunu söylerdi daima. Fransa’da, İtalya’da hatta Yunanistan’daki çeşitli
atölyelerde dünyaca ünlü ressam ve heykeltıraşların yanında çalıştığını
anlatırdı. Seha Gidel’in anlatımına
göre; geçmişte ressamlar eşeklerine binip İstanbul’da
Çamlıca sırtlarına giderek oralarda
resim yaparlarmış. Yine onun anlatımına göre; Fuat Mensi de Derekahve’ye
yerleştikten sonra o küçücük evinin alt katında beslediği eşeği ile Güme Dağı’na çıkıp manzara resimleri
yaparmış.
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2016)
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2016)
(İ.Fidanoğlu; Nisan 2016)
Fuat Mensi, Soyadı Kanunu
çıktığında Dileksiz soyadını alır. Seha Gidel’in aktarımına göre; aldığı bu
soyadı bile onun yaşam felsefesini yansıtır; kimseden hiçbir şey dilemeden, beklemeden
tek başına yaşamayı tercih eden bir adam…
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2008)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Tire’nin yaşayan önemli simalarından emekli öğretmen ve edebiyatçı-yazar
İsmet Çallıbay’ın da Fuat Mensi ile ilgili bir hatırası var. Tire’de meslek lisesinde okurken bir gün
onun zembilini Derekahve’deki evine
kadar taşımış. Fuat Mensi, normalde kolundaki
o sepeti kimseye göstermezmiş. Nedense ilk defa İsmet Çallıbay’ın okuduğu okuldaki müdürün Fuat Mensi’ye tavsiyesiyle onun güvenini kazanmış ve sepetini Atatürk Caddesi’nin ucundaki Çatal Çeşme üzerinden Derekahve’deki evine kadar götürmüş. O
gün Fuat Mensi’nin evinde gördüğü
manzara, İsmet Çallıbay’ı o çocuk
haliyle bile derinden etkilemiş. Evde sadece bir hasır seriliymiş ve bu hasırın
üzerinde de bir divandan başka hiçbir eşya yokmuş.
(İ.Fidanoğlu; Ocak 2007)
(İ.Fidanoğlu; Kasım 2008)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
(İ.Fidanoğlu; Mayıs 2016)
Ben bu konuyu daha önce
de duymuştum. Tire’de bu beyaz
sakallı ve yaşlı adamla ilgili olarak, boş bir divanın üzerinde yatarmış diye
konuşulurdu. Tire’de başlamayan, ama Tire’de sonlanan bir uzun yaşam
öyküsünden bize kalanlardır sözünü ettiğimiz. Aynı zamanda bir heykeltraş olan
bu değerli adamın İzmir’de çalışmaları ve ürünleri olduğunu hep söylerdi Seha Gidel. Fransa’daki sanat
atölyelerinde yetişen bu garip adam Tire’ye
geldiğinde, özellikle Altınuç Sineması
sahibi Selahattin Altınuç’a yaptığı
resimler ile de tanınır. Bu arada ona yaptığı resimler ile onu iflas etmekten
kurtardığı söylenir. Bizler sinemanın o loş ışıkları altında büyük çerçevelerin
içindeki bu resimleri gözlerdik çocukluk hallerimizle. Şu anda Tire’de bir adet resminin belediyeye ait
cep sinemasının salonunda asılı olduğunu biliyorum. Bana göre, tuvaletlere inen
merdivenin başındaki duvara asılan bu resim oradan kurtarılıp layık olduğu yere
asılmalıdır.
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://www.artiummodern.com/urun/3998381/fuat-mensi-direksiz-ayvalik-zeytinyagi-fabrikasi-imzasiz-27-kasim-1944-tarihl)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Seha Gidel, Beybaba’nın
son günlerinde ilerleyen hastalığından (prostat kanseri) dolayı okula kadar
ziyarete geldiğini, bir miktar para vererek onu tedavi olması için gönderdiğini
anlatmıştı. Daha önce de değindiğim gibi hiç kimseden bir şey dilemeyen, ama
sunulanı da geri çevirmeyen bir felsefenin adamı olan Fuat Mensi Dileksiz bir müddet sonra evinde ölmüş olarak ölümünden
üç gün sonra bulunur. Anlatılanlara göre pilot olan oğlu, ölümü sonrasında gelip
babasının evdeki eserlerini toplayıp götürür. Sonraki yıllarda Fuat Mensi Dileksiz’in resimleri
muhtelif müzayedelerde satılır.
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
FUAT MENSİ’NİN KISA
YAŞAM ÖYKÜSÜ
Fuat Mensi Dileksiz, 1880 yılında İzmir’de doğdu. İdadi ve rüştiyedeki öğrenimini tamamladıktan sonra
Fransa’ya gitti. Paris’te Charles Despiau’nun atölyesinde çalıştı. Hocasının ölümü üzerine V.Marcuchi’nin atölyesine geçti. Almanya, İtalya ve Yunanistan’da
serbest sanatçı olarak yaşamını sürdürdü.
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Fransız heykeltraş Rodin'in asistanı Charles Despiau (1875-1946); Fuat Mensi, bir süre Paris'te onun atölyesinde çalışır.
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Makedonya ve Batı
Trakya’da vatani görevler üstlendi. Trablusgarp’ta
milis kuvvetleri kurarak düşmana karşı savaştı. Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde, Mısır çöllerinden kaçırdığı çok miktarda altın varlığını ve
belgeleri hükümete teslim etti. Dönüşte İngilizlere tutsak oldu, tutsaklıktan
kurtulunca da Avrupa’ya geçti. Daha sonra İzmir’e
yerleşti.
Fuat Mensi Dileksiz (1880-1965); Dükkanlar ve Figürlerle Sokak Manzarası; kağıt üzerine suluboya; 14*20 cm...
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Çanakkale Zaferi’ni simgeleyen İzmir Poligon’a diktiği ilk heykel, 1919‘da Yunanların İzmir’i işgali sırasında tahrip edildi.
Kurtuluştan sonra İzmir’deki Atatürk
heykelinin yapımı sırasında İtalya heykeltıraş Canonica ile çalıştı. Bu çalışma, İtalyan sanatçının Avrupa’da
oluşturduğu heykel çalışmaları sırasında da sürdü. Yurda dönüşün-de, İzmir ve yöresinin (Tire, Aydın, Bergama, Dikili, Ayvalık) doğal güzelliklerini
tuvallerine yansıttı. Yaşamının son döneminde Tire’de yalnız bir yaşam sürdü.
İzlenimci anlayışta çalıştığı peyzaj ve ölü doğa resimlerinin yanında, Heykel
sanatıyla yoğun biçimde ilgilendi. İzmir’de Çanakkale
Zaferi’ni temsil eden Mehmetçik
Heykeli, İzmir Milli Kütüphane’deVali
Rahmi Bey ve Vidinli Tevfik Paşa
büstü, İzmir Fuar alanındaki anıt bu dalda gerçekleştirdiği başlıca
yapıtlarıdır. Fuat Mensi Dileksiz 1965
yılında Tire’de vefat etti.(1)
Vidinli Tevfik Paşa büstü, Fuat Mensi eseri; İzmir Milli Kütüphane'de...
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Osmanlı'nın son İzmir Valilerinden Rahmi Bey'in (Arslan) büstü, Fuat Mensi eseri; İzmir Milli Kütüphane'de...
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Mensi'nin Hisarönü'nde
atölyesi olduğu, hatta burada dersler verdiği bilinmektedir. Mensi, 1938 yılında Aydın'da yaşamaya başlamıştır. Aydın
Gazetesi'ne verdiği söyleşide, "Üç
aydır Aydın'da bulunuyorum. Fakat burada asıl gaye ve hedef revaç bulmuş
olmadığından levha yazmakla iştigal mecburiyetinde kaldım. Bu da çok kötü şey
oluyor" diyerek, parasal sorunlarını anlatmaktadır. Yazı, "55'ini dolduran değerli adam, İzmir'deki
Gazi heykelinde de parmaklarının rol oynadığından kısaca ve mütevaziane
bahsederek, "Maddi hiç bir gaye taşımıyorum, yalnız içimde estetik
sanatlara karşı olan arzuyu henüz tatmin edemediğime esef ediyorum. İstiyorum
ki, memleket nam hesabına bana yalnız masrafı verilen birçok şeyler yapayım"
satırlarıyla devam eder.(2)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
Zahir Güvemli onu, "Fuat
'kalp' demek. Mensi ise 'unutulmuş'. Soyadı Kanunu ile aldığı isim olan
'Dileksiz'i de hesaba katarsanız, Fuat Mensi'nin adeta isteyerek zorla kendini
unutturduğuna hükmedersiniz" sözleriyle tanımlar. "1880'de doğmuş, 1965'de ölmüş olan Fuat
Mensi, Frenklerin tabiriyle tam bir avanturier (maceracı) idi. Seksen beş
yıllık ömründe girmediği kalıp, boyamadığı boya hemen hemen kalmamıştır. Çok
çeşitli istidatları vardı, heykeltıraşlık, ressamlık gibi meşguliyetlerinden
başka seyahat ve macera zevki onu daima takibetmiştir. Fuat Mensi'nin son
yılları gözlerine inen perde (katarakt) dolayısıyla gerçekten münzevi
geçmiştir. Dünyadan elini, eteğini çekmiş adeta unutulmuştur" der.(2)
Fuat Mensi Dileksiz (1880-1965), natürmort; mukavva üzerine yağlı boya; 30*47 cm; Hayati Görkey koleksiyonu...
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/)
FUAT MENSİ DİLEKSİZ;
KALBİMİZDESİN.
85 yıl yaşanmış kocaman
bir hayat. Doğum yeri Tire değil, ama
yaşamının noktalandığı yer Tire.
Sonsuzluk uykusunun adresi de Tire. Beybaba artık Tireli kardeşleri ile
koyun koyuna. Onu Tire’de önemli bir
kuşak çok iyi tanıyor. Onun yaşadığı onca sıkıntılı hayatı biliyor. Onun
yaşamı, bütün dünyanın felakete doğru hızla sürüklendiği yıllara denk gelen bir
yaşam. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına giden sürece ve üç padişahın tahta
çıkışına tanıklık etmiş birisi o. Sonra da imparatorluğun küllerinden doğan bir
yeni cumhuriyet. Kuruluşunda da emeği olan bir kahraman... Cepheden cepheye koşturan
yılmaz bir savaşçı. Sonra da yeni cumhuriyetin gölgesinde yepyeni bir dünya...
Onu derinden sarıp sarmalayan sanata olan tutkusunun peşinde bu kez kendi
istikbaline yönelik bir hayat mücadelesi... Kurtuluş’ta verdiği mücadele kadar,
bu kez de ideallerinin peşinde yürümüş, derken en sonunda yılların yorgunluğu sinmiştir
içine.
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/ )
Fuat Mensi Dileksiz (1880-1965); Tarihi Kapı...
(https://kentstratejileri.com/2023/09/05/izmirin-unutulan-sanatcilari-8-fuad-fuat-mensi-dileksiz/ )
Tireli küçük bir çocuğa Fuat Mensi Dileksiz'in hediyesidir. Şimdi onun evinin duvarında asılı... (3)
Tire’de oldukça yalın ve mütevazı bir yaşamı sürdürerek geçer
bundan sonraki zamanları. Koluna taktığı sepeti ile Tire’nin dar koridorlarında sakince süzülerek yürümeyi yeğler o
anlarda. Üstelik anılarını da yüklenmiştir sırtına. O sepete konulan bir kaç
maddiyatı umursamayan, ondan öte kendi ruh dünyasında her yönü ile doygun.
Kolundaki sepete birilerinin koyduğu bir parça dünya nimeti onu akşam rahat
uyutur. Koyan olmadı ise hiç fark etmez. O zaten aç değil ki. Sanatçı kimliği
ile ürettiği eserleri alan birisi çıkarsa, cebi üç kuruş para gördü demek ki. Derekahve’nin mistik görüntüsüne tam
uyan ve kimseye muhtaç olmadan noktalanan bir yaşam. Oysa senin çok önemli bir ressam
ve heykeltıraş olduğunu, saymakla bitmez eserlerinin varlığını yıllar sonra
öğrendik; ama sen hala bizim çarşımızın Beybabası
idin. Yine de öylesin. Seni rahmetle anıyoruz Beybaba.
Dipnotlar:
(1) Kaynak: Tire Kent Müzesi
(2) Zahir Güvenli,
Unutulmaya yüz tutmuş bir ressam Fuat Mensi Dileksiz, Türkiyemiz, sayı 44, Ekim
1984; bkz. Uzman Doktor Metin Özer-İzmirli
kahraman heykeltıraş Fuat Mensi Dileksiz unutulmasın.
https://kentyasam.com.tr/haber_detay.php?id=109053
(3) Tire'mizin çok renkli simalarından olan ve Marangoz Şakir olarak bilinen Şakir Değirmancioğlu'nun kızı; emekli öğretmen Neval Değirmencioğlu'na ressam Fuat Mensi Dileksiz tarafından hediye edilmiş bu tablonun önemli bir özelliği söz
konusu imiş. Resme baktığınızda; vaktin sabah ya da akşam olduğu belli
değilmiş. Neval öğretmenin çocukluk yıllarında "Ressam Dede" dediği Fuat
Mensi, zaman zaman Marangoz Şakir'in evinde akşam yemeklerine gelirmiş.
Özellikle yaprak sarmayı çok severmiş. Marangoz Şakir'in evi, Bedesten
altında olup, Neval öğretmen çocukluğunda bu Ressam Dede'sini evine
kadar götürürmüş. Ressam Dede de bir gün kendisine bir resim
yapacağını;hangi tür resim istersin diye sormuş. O da çocuk haliyle
manzara demiş. Şu anda bu resim, Neval öğretmenin odasında asılı...
Kendisine katkısı nedeniyle teşekkürler...
Yazan: Hasan Doğan
Fotoğraflayan ve Düzenleyen: İbrahim Fidanoğlu