dağa kaçtım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dağa kaçtım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Şubat 2017 Pazartesi

DAMLACIK'tan ÇÖRÇÖR KULE'ye doğru

16 Şubat 2017
Mehmet Yavuzcezzar

Önceki yürüyüşlerimizde Kemalpaşa'nın; özellikle güneyindeki köylerini, vadilerini ve zirvelerini sıkça ziyaret etmiştik. Bu kez kuzeyindeki Damlacık'tan, Spil'in alt düzleminde bulunan ve İzmir-Manisa yolu ile Kemalpaşa Ovası'nın neredeyse tümüne hakim bir noktadaki orman yangın gözetleme kulesi; Çörçör Kule'ye ulaşmayı hedefledik.

Gecenin soğuğu biraz olsun etkisini kaybetsin diye geç başladık güne. İzmir'den doğuya doğru; Kemalpaşa yönüne yaptığımız yolculuğumuzda, Ulucak Köyü sapağından sola - kuzeye yöneldik. Yeni yapılmakta olan İzmir-İstanbul otoyolu inşaatından dolayı bir hayli karışık ve bozulmuş yollardan geçerek Ulucak merkezine ulaştıktan sonra, yine kuzeye sapıp saat 10 gibi Damlacık Köyü'ne vardığımızda, yer yer buz tutmuş bir zeminle karşılaştık. Köyün görünüşü pek de hoşumuza gitmedi, Kemalpaşa'nın güneyindeki köylerle kıyasladığımızda oldukça dağınık ve pis göründü bize. Neyse, köyün dağa doğru giden yoluna saparak köy mezarlığına ulaştık ve aracımızı park ettik.

 Kütüklerle çamların birlikteliği

Spil eteklerine doğru

(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Damlacık'tan kuzeye, bağ ve bahçelerle Spil'in yamaçlarına, oradan da Atalanı ve Manisa'ya kadar ulaşabilen bu yol; önceki yıllarda şose ve toprak iken, bu kez asfaltlanmıştı. Yürüyüş için konforlu olmasa da “ne yapalım kısmetimize bu çıktı” deyip, köyün merkezinden mezarlığa ulaşan bu yoldan başladık rotamıza.

1,5 km kadar kuzeye ilerledikten sonra asfalt bitti ve toprak yola dönüştü. Bu iyiydi.

Kuzeye doğru kıvrıla kıvrıla giden yol

Yaklaşık 4-5 derece civarında seyreden hava sıcaklığı; Damlacık’tan Çörçör Kule'nin konuşlandığı yaklaşık 1100 metre rakımlı Büyükkır Tepesi'ne doğru yaklaştıkça azaldı ve zaman zaman eksi değerlere ulaşarak özellikle parmak uçlarımızı oldukça fazla etkiledi.

Yol kenarında bağ ve kirazlık içiçe...

Yol boyunca kiraz bahçeleri, bağlar, zaman zaman kızılçamlardan oluşan koruluk alanlar ve bunların bir bölümü açılarak oluşturulmuş tarım işletmelerine rastladık. Bağ, bahçe ve kızılçamlar dışında; böğürtlenler, Girit ladeni, pırnar meşesi, makilikler hakim bitki örtüsünü oluşturmaktaydı. Geçmiş yıllardaki orman yangınları nedeniyle açılmış alanların bir bölümünün, genç çam fidanları ile yeniden ağaçlandırıldığını gördük.

Orman yolunda, uzaklarda Çörçör Kule...

 Gezgin yolda...

 Gezgin, buz tutmuş karın üzerinde...

Damlacık’tan çıkışımızdan Çörçör Kule'ye kadar durmaksızın ve tırmanarak yürüdük. Toprak yolun başladığı sapaktan 500 m. kadar batıya doğru yol aldıktan sonra kuzeye döndük ve rotamızın yaklaşık 5. km'sinde bir yol sapağına geldik; sapaktan sağa - doğuya yönelerek bu kez 700 m kadar yürüdük ve solda - kuzeye doğru yönelen yol ağzında bir kapıya vardık. İşte bu kapı, bizi kuleye götürecek yolun giriş kapısıydı. Nitekim buradan itibaren hedefe kadar hep kuzeye doğru yürüdük.

 Kuleye giden yol ve kapı

Spil'in başı dumanlı, sağ yukarıda Çörçör Kule...
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)

Sabah 10,30 civarı Damlacık'ın sırtlarından başladığımız yürüyüşümüzün ilk etabı, yaklaşık 7 km sonra, saat 13.00 gibi Çörçör Kule'de sonlandı. Ancak hava çok soğuk olduğundan, orada fazla oyalanmadan; yemeğimizi yiyebileceğimiz kuytu bir yer bulmak üzere dönüşe geçtik.

Orman yangın gözetleme kulesi: Çörçör Kule

Kule'den Manisa civarı

Kule özçekimi...

Eriyen karlarda ıslanan toprak yol; çıkış sırasında soğuk hava nedeniyle donmuşken, dönüşte zaman zaman bulutların arkasından çıkan güneşin kısmen ısıttığı hava sayesinde buzların çözülmesi sonucu yer yer çamura dönüştü.
 
Dönüşe geçip bir süre yürüdükten sonra, çıkış yolundaki kapıyı da geçtik ve yol sapağına geldiğimizde, yılkı atlarının mesken tuttukları kuytu bir alanda mola verdik. Civardaki eski bir hayvan ağılından kalan tahta parçalarından yaptığımız masamızda yemeğimizi yiyip, çayımızı da yudumladıktan sonra yolumuza devam ettik. Spil’in eteğinde yer alan bu coğrafyada, baharın ön habercisi çiğdemler, çiçek açmıştı.

Bahçeler arasında yalnız bir çam

 Çiğdemler açmış.

Aracımızı bıraktığımız mezarlığa vardığımızda saat 16 olmuştu. Sabahleyin soğuktan yer yer donmuş olan mezarlık çeşmesinden dökülen sular, günün bu saatlerinde çözülmüştü...

Artık evlere dönme zamanıydı.

Dipnot
Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında MYC tarafından çekilmiştir.


Yazan / Düzenleyen: MYC
Edit: İF


3 Şubat 2014 Pazartesi

KEMALPAŞA NİF DAĞI ALABALIK ÇİFTLİĞİ - NİF ZİRVE YÜRÜYÜŞÜ

23 Ocak 2014
Mehmet Yavuzcezzar

İzmir'in tarihi ve doğal güzelliklerini keşfetmek amacıyla yaptığımız gezilerde; Kemalpaşa'ya hakim ve Bozdağlar'ın batıya uzanan ucunda yer alan, antik çağlarda Olimpos adını almış zirvelerden birisi Nif Dağı civarında epey dolaştık. Bu yılın ilk doğa yürüyüşünü de Kaynaklar'dan Nif'in zirvesine doğru yapmıştık; Çocuktumarı Mevkii'ne kadar yürümüş, ancak zamanın darlığı nedeniyle zirveye; 1506 metre rakımlı Kemalpaşa Karlığı'na çıkmak bir türlü nasip olmamıştı. 

Kemalpaşa
Alabalık Çiftliğine çıkarken Kemalpaşa

Daha önce 2011 yılının Nisan ayında, Kurudere'den (Nazarköy)  Nif eteklerindeki Alabalık yetiştirme çiftliğine yaklaşık 16 km yürüyerek ulaşmış, yıllar önce de aracımızla Kemalpaşa'dan Alabalık Çiftliği'ne giderek piknik yapmıştık. Bu kez de aracımızı çiftlikte emniyetli bir şekilde bırakıp, Nif'in zirvesine yürümeye karar verdik ve bu sabah bunu gerçekleştirmek için yola çıktık. 



(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Kemalpaşa şehir merkezine girdiğimizde, hemen birkaç yüz metre ileride yolun soluna yerleştirilmiş ama sağını işaretleyen "Nif Dağı Alabalık Üretme ve Yetiştirme İstasyonu" levhasını gördük ve sağdaki sokağa girerek yolu takip ederek şehre yukarıdan bakacak kadar yükseldik. Yerleşim yerleri bitip dağ yoluna saptığımızda, solumuzda Kemalpaşa Nif Kalesi'ni gördük. Kentin güneyinde ve Nif'in eteklerinde bir tepe üzerindeki Kale'ye halk arasında Hamamlı Kale de dendiğini öğrendik. Yapısal formlara bakarak Bizans dönemine tarihleyebileceğimiz kaleyi ileride daha geniş bir zamanda gezmek üzere solumuza alıp kendimizi Nif'in şefkatli kollarına bıraktık. 

Kemalpaşa
Kale'ye ve Kemalpaşa'ya bakış

Yaklaşık 10 kilometrelik dağ yolundaki araç yolculuğumuzun ilk 5 kilometresini sorunsuzca katettik. Doğu Karadeniz yaylalarındaki köyleri andıran Kapaklıpınar ve Kozludere Küme Evleri'ne ulaşımı sağladığından olsa gerek, asfalt yol fazla tahrip olmamıştı. Evlere giden yoldan ayrılıp sağa yukarı saptığımızda, yolumuzun bundan sonraki 5 kilometresini zaman zaman aracımızın zorlandığı taşlı topraklı orman yolunda tamamladık. 



Kemalpaşa
Yangın söndürme havuzu

Son günlerde olduğu gibi bu sabah da 5 derece civarında olan hava sıcaklığı, gün içinde 14-15 derecelere kadar yükseldi. Alabalık Çiftliği'ne vardığımızda 3 yıl önceki yürüyüşümüzde gördüğümüz, toprağın kazılmasıyla oluşturulan Yangın Göleti'nin biraz ötesine bu kez betonarme bir havuz yapılmış olduğunu gördük. Çiftliğe girişte geçmişte olduğu gibi çiftliğin kadim bekçisi Kangal kırması "Konteskarşıladı. Ardından çiftlik çalışanı, eski tanış Yaşar göründü. Bir süre; İZSU'nun civardaki sulara gem vurmasından sonra, çiftliğe gelen suların azaldığını, bu nedenle eskisi gibi çok balık üretilemediğinden söz etti. Zirve güzergahı ile ilgili tarifi de aldıktan sonra, aracımızı oraya bırakıp zirveye doğru yola çıktık.   

Kemalpaşa
Zirveye doğru selam durmuş çınar ağacı


Gezgin tırmanışta, solda İZSU deposu

Nif Dağı'nın eteklerinde genellikle kızılçam ağaçlarından oluşan bitki örtüsü, yükseklere çıktıkça karaçamlarla yer değiştirdi. Dere ve su kenarlarında çınar ağaçları, bazı tepelerde de meşe ağaçları yoğunluk kazanıyordu. Zirveye kadar hep tırmandığımız yürüyüşüm esnasında, zaman zaman güneş yüzünü gösterse de genellikle bulutlu bir hava hakimdi.  

Kemalpaşa
Çiftlik ve havuz

Yükseldikçe altımızda uzanıp giden kıvrım kıvrım yollar ve Kemalpaşa'nın arka dünyasına hakim eşsiz manzaralar sunan yeşil doğayı seyrederken, bazen yeni açmış bir çiğdeme, bazen de oluşumu sırasında eriyip akmış kayalara rastladık. Doğu yönündeki Savanda Kız Kalesi bize eski yürüyüşlerimizi anımsatıyordu. Güneş yüzünü gösterdiğinde bir tek uzun kollu tişort yeterken, hava bulutlandığında polar bile az geliyordu. Nitekim yukarılara çıktıkça tepelerdeki bulut hareketleri arttı ve her yeri sis bastı. Kısa süre sonra dağılan sis, zirvede tekrar yakınımıza gelecekti.

Gezgin ulu bir çam ağacına yaslanmış

Bir vadiden diğerine geçiş


Ne kadar uzaklaşsakta Çiftlik bizi bırakmıyor


Kemalpaşa, Nif
Erimiş kayalar

Bir saatlik bir yürüyüşten sonra, Nif'in zirvesindeki "Nif Dağı Yangın Gözetleme Kulesi" seçilmeye başladı. Yaklaşık 6 kilometrelik bir yürüyüşten sonra, Kızıloluk Mevkii'ni geçip Şekeroluk Mevkii'ne vardığımızda, aşağılarda; daha önce Kaynaklar'dan yürüdüğümüz ve yemek molası verdiğimiz Çocuktumarı Mevkii'ni tepeden gördük. 

27 Ocak 2014 Pazartesi

KEMALPAŞA BAYRAMLI - KAMBERLER YÜRÜYÜŞÜ

16 Ocak 2014
Mehmet Yavuzcezzar

Perşembe sabahı yola biraz geç koyulduk. Bu haftaki yürüyüşümüzü havanın yağışlı olmasına karşın gerçekleştirmeye karar vermiştik, daha doğrusu yürüyüş için gezginler ancak bu gün uygun idi. Meteoroloji raporlarına da güvenerek yağışın kesildiği saat 9.30 gibi hareket ettik. Kemalpaşa'da fırından taze çıkmış ekmeklerimizi aldıktan sonra Armutlu yolunu takiple yönümüzü yukarıya Bayramlı köyüne çevirdik. Hemen her mevsim çok güzel görüntüler veren ve vadiler arasında kıvrım kıvrım yükselen bu yolda; meşe ve çam ormanlarının yanı sıra, çınar ve kavak ağaçları ile bezenmiş dereleri geçerek yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra köye ulaştık.
 
Bayramlı Köyü, Kemalpaşa'nın merkezine 22 km uzaklıkta ve Bayındır sınırında yer alan küçük bir dağ köyü. 


Bayramlı

Sabah çayımızı köyün açık olan tek kahvehanesinde yudumlarken, bir taraftan da misafirperver köylülerle sohbet ederek köy ve yaşayanları hakkında bilgiler aldık. 60-70 haneden oluşan köy, yaklaşık 120 yıl önce Bulgaristan'dan göçen Pomaklar tarafından kurulmuş ve hala bu homojen yapısının korunduğu söyleniyor. Üzüm ve kirazın yetiştirildiği köyde hayvancılık da yapıldığını öğreniyoruz. Çaylarımızı ve sohbetimizi sonlandırdıktan sonra, yağmur baskısının azaldığı saat 11 gibi, yürüyüşümüze başladık.


(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Hemen köy meydanının karşısında; kuzeydoğu yönündeki parke taş sokağa girdik ve birkaç yüz metre yükselerek yürüdükten sonra toprak orman yoluna ulaştık. Sağımıza ormanı, solumuza da üzüm bağları ile kiraz bahçelerini alarak yarım saat kadar yürüdüğümüzde orman yangınlarına müdahale göletine vardık, yolu ve göleti fotoğrafladıktan sonra yolumuza devam ettik.


Yangın söndürme göleti

Dağlar, ormanlar, vadiler ve derelerle çevrili bu coğrafya; Akdeniz ikliminin tipik bitki örtüsü olan makiliklerin yanı sıra, alçaklarda meşe ve kızılçam, yükseklerde karaçam orman ağaçlarından oluşmakta. Yol boyunca kestane, vişne ve çınar ağaçlarına da rastladık.



Vadiye bakış

Sürekli yükselen yolun yaklaşık 3. kilometresinde 960 m rakımda, dağın sırtına yaslanmış küçük bir düzlükte 8-10 evden oluşan Bayramlı köylülerinin "yayla evleri"ne vardık. Bir taraftan Bayramlı'yı gören diğer taraftan Armutlu'ya kadar tüm vadi manzarasına hakim bu evleri geçip, önce kuzeye sonra da doğuya Kamberler yönüne doğru yürüyüşümüze devam ettik. 



Gezginler Kamberler'e doğru iniş yolunda

15-20 dakikalık yürüyüşten sonra "Tombak Tepe" mevkiine ulaştık. Tepe ve civarının keşfini dönüşe bırakarak yolumuza devam ettik. Gökyüzü bulutlu, yağmur yağacak gibiydi.

Oldukça rahat ve keyifli geçen yaklaşık bir saatlik yürüyüşten sonra, ağaçların arasından uzaktaki Kamberler Köyü'nün silüeti göründü. 


Uzakta ağaçların arkasında Kamberler

Kamberler'e yaklaştığımızda solumuzda; orman içinde yamaçta kale duvarını andıran güzel ve düzenli işlenmiş bir taş duvar gördük. Yanına çıktığımızda ana kayadan da yararlanılarak çevresi taşlarla örülmüş, oldukça büyük bir hayvan ağılıyla karşılaştık. 


Kayalar arasına örülmüş taş duvar

Taş ağılın içi

Taş ağılda birkaç dakika mola verip inceleme yaptığımız sırada yağmur çiselemeye başladı; biz de zaman kaybetmeden tekrar orman yoluna inip yürüyüşümüzü sürdürdük. Kamberler Köyü uzaktan görünmesine karşın kıvrım kıvrım inen yolda köye varmamız 45 dakikayı buldu.


Kamberler


Kamberler Köyü'ne ulaştığımızda hemen tüm köylerde gördüğümüz gibi parke taşlarla döşenmiş yollara rastladık. Köyün girişinde kayrak taşlarla ustaca işlenerek yapılmış evleri gördük; saat 14.30 idi. Kemalpaşa'ya 29 km uzaklıktaki Kamberler de tıpkı Bayramlı gibi küçük bir Pomak köyü ve yine diğer dağ köyleri gibi gençlerini kente göç veren köylerden birisi. Köyün işlenebilir arazisi Bayramlı Köyü'ne göre bir hayli fazla, burada da kiraz ve üzüm ana geçim kaynağı. 



Kayrak taşlarla kaplı evler


Kamberler Camisi ve köy meydanında oynayan çocuklar

200 civarındaki nüfusuyla yörenin küçük köylerinden olan Kamberler'in içimi çok hoş bir suya sahip olan çeşmesi pek meşhurmuş. Bazı kentliler, sırf bu çeşmeden su doldurmak için buraya gelirlermiş. Biz de daha önceki gelişlerimizde olduğu gibi suyundan içtik. İki yıl önce Kamberler-Osmanlar yürüyüşünü yapmak üzere geldiğimizde köylülerin misafirperverliği bizi pek mutlu etmişti, bu kez de oldukça memnun olduk. Yürüyüşümüzün ilk etabını tamamladığımız bu durakta köy meydanındaki kahvehanede yanımızdaki nevaleleri bir masaya serip taze çaylar eşliğinde bir güzel karnımızı doyurduktan ve bir süre dinlendikten sonra saat 15.30 gibi dönüş yoluna koyulduk.


Köy Çeşmesi


Meydandaki diğer çeşme

Geldiğimiz rotayı takiple; Köy mezarlığının hemen yanından doğuya yönelip önce köy okulunu, sonra da bağ ve bahçeleri geçip, çalışanları selamlayarak orman yoluna saptık. Hava hep bulutlu ve yağmur yağacak gibi görünüyordu, ama bu ana kadar öyle pek fazla yağmamıştı. 1 saati biraz aşan yürüyüşle rotamızın en yüksek rakımlı noktası olan Tombak Tepe mevkiine vardık. 


Tepeye doğru taş ağıl

Akşam karanlığı baskısı nedeniyle tepeye çıkıp inmek için zamanımız yeterli değildi, ancak merakımızı gidermek için kuzeyimizdeki zirveye doğru 15 dakika kadar yürüyüp geri dönmeye karar verdik. Burada da bir taş ağıla rastladık, zirveye yakın bir düzlükte terden ıslanan çamaşırlarımızı değiştirip biraz da dinlendik. 


Gezgin Tombak Tepe yolunda

Diğer gezgin de orada

Bulunduğumuz yerden Armutlu ve Yukarı Kızılca Köyü'nü görebiliyorduk. Vadileri ve ormanları seyredip, kuşları dinledikten sonra tekrar yola koyulduk. Geldiğimiz yolu takip ederek, yaklaşık 16 kilometrelik yürüyüşümüzü sonlandırırken Bayramlı Köyü'ne ulaştığımızda akşam ezanı okunuyordu. Sabah çayını içtiğimiz kahvehanede akşam çaylarını da yudumladık. İzmir ve civarının sağanak yağış etkisinde kaldığı bu günde; hemen hiç ıslanmadan yürüyüşümüzü tamamlamak, bizi oldukça mutlu ettiği gibi meteoroloji raporlarına olan güvenimizi de arttırmıştı. Kaslarımız ne kadar yorulduysa, kafamız da bir o kadar dingindi. Akşam karanlığı çökerken,  Armutlu asfaltında yol alıyorduk, Kemalpaşa üzerinden İzmir'e yöneldiğimizde şehrin gürültüsü ve keşmekeşliği kafamızdaki dinginliğin birazını alıp götürmüştü bile...




Yazan ve düzenleyen: M.YC

Edit: İF









10 Ocak 2014 Cuma

ORTA ANADOLU NOTLARI-3




BOZKIRDA BİR FIRÇA DARBESİ
AH ARAPGİR ARAPGİR
24-29 Eylül 2013
İbrahim Fidanoğlu

Bir Orta Anadolu seyahati sırasında düştü yolumuz Arapgir’e. Keban üzerinden; Elazığ’dan Kemaliye’ye doğru giderken, yemyeşil kavaklıklar içinde, doğu batı eksenindeki bir vadiye saklanmış bu güzelim kasabaya rastladık ansızın. Sanıyorum Kozluk Çayı’ydı adı; vadinin dibinde akıp giden; belki de ilerde Fırat’a kavuşmak için acelesi olan bu bozkırın hayat kaynağı suyun kıyıcığında kurulmuştu Arapgir. İçinde sakladığı eşsiz değerlerini, hüznünü ve kadim tarihini bağrına gömmüş bu kasabaya kısa zaman diliminde uğramak için şeytan dürttü bizi. Ne iyi de etmişiz; güzel insanları, Kemaliye’yi andıran sessiz ve dingin atmosferi, çoğu yok olsa da, bugüne kalanlarla; ben buradayım diyen kültürel derinliğiyle dikkat çeken bu güzelim kasabayı görmekle…

Orgeneral Cevat Çobanlı Konağı'ndan Arapgir'in görünüşü

Zamana direnen bir eski Arapgir Konağı

Pazarıydı o gün kasabanın. Karasu’ya doğru ilerleyen asfalttan aşağı doğru sarkıverince, hemen Arapgir’in canlı hayatına dalıverdik. Belediye’nin önündeki mütevazı parkına yayıldı kimimiz; kimimiz ise yerel ürünlerin peşinde kasabanın pazarında aldı soluğu. Arapgir’in dillere destan küçük siyah üzümü, sert ve sulu kırmızı elmaları ve kuru dut; pazardaki dikkatimizi çeken en gözde ürünlerdi. Pazar için kasabaya inen köylüler, küçücük kasabayı panayır yerine çevirmişlerdi. Bütün bunların üstüne, meydanda Kaymakamlık ve Belediye ilgililerinin gerçekleştirdikleri yangın tatbikatı ise, bütün bu hareketliliğin orta yerinde taşradaki “neme lazımcılık” dersi gibiydi. 

Arapgir'in elması

Çevredeki özenden yoksun kimi kamu binaları ve onların arasında kendine yer bulmaya çalışan derme çatma bugünün sivil yapıları içinde boğulmuş sokaklar, bu kalabalık günde sıradan bir taşra kasabasından farklı manzaralar sunmamıştı ilk bakışta. Ama ne bilirdik; zenginlik ve Arapgir’i Arapgir yapan değerlerden bugüne ulaşan izler aşağılarda; vadiye doğruydu.

 Restorasyonu süren Ulu Cami

Ulu Cami'ye doğru inen sokak

Ulu Cami'nin mihrabı

İlk önce restorasyonu devam eden bir eski hamam ve hemen ilerisinde ise Ulu Cami çıktı karşımıza. Küçük şirin bir yokuşun iki yanındaki sivil mimari örneği güzelim evler de harap vaziyetteydi. Herhalde bu restorasyon sürecinde bir gün onlara da belki sıra gelecekti. Bu arada, Ulu Cami’nin de restorasyonu halen devam etmekteydi. Bizi gören çalışan ustalardan biri, Arapgir Belediyesi’ne haber vermeye gitti. Biraz sonra yanımızda upuzun boylu bir zabıta bitiverdi hemen. Güleç yüzlü, konuksever zabıtanın isminin Mustafa Bulut olduğunu sonradan öğrendik. Bize Arapgir’in sevimli mekânlarını tanıtan ve yemyeşil bahçeler içindeki güzelim sokaklarda dolaştıran O oldu. 

Millet Hanı'nın da bulunduğu Arapgir'de sağlıklılaştırma çalışmalarının sürdüğü sokak

O sokakta bakım geçirmiş evlerden biri

 Sokaktan bir başka görünüm

Konukevi olarak kullanılmak üzere restorasyonu yeni tamamlanmış ve yakınlarda TRT-6’da gösterimi gerçekleştirilen Mem-u Zin dizisinin çekiminin yapıldığı Millet Hanı, ilk ziyaret ettiğimiz mekân oldu. İç avlusuna bakan odaların yer aldığı iki katlı binanın kimi odalarında Arapgirli ailelerin yadigârları arasından seçilmiş etnografik malzemeler, daha henüz tam yerleştirilmemişti bile. Atmosfere açık iç avlunun ortasında yer alan küçük şadırvandan sürekli akan su ve suyun akışına göre üstünde dönüp duran bir küçük küre, Millet Hanı’ndaki bir konfor alanını işaret ediyordu. Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Cevat Çobanlı Paşa’nın bazı özel eşyalarını da burada görmek fırsatını elde ettik. Rehberimizin anlattığına göre kısa süre içinde burası konaklama mekânı olarak hizmet verecekti.

 Millet Hanı, iç avlu

Millet Hanı, avluya bakan odalar

Millet Hanı, avlunun ortasındaki şadırvan

Millet Hanı; odalardan birinde eski bir konsol

Millet Hanı’nın köşesinde yer aldığı sokak son yıllarda sokak sağlıklılaştırma çalışmalarının uygulandığı bir pilot bölge imiş. Sokağın iki yanında yer alan evlerin bu çalışmalar sırasında ötesi berisi toparlanmış; girişim, biraz Kemaliye deneyimini hatırlattı bize. Bu arada Arapgir’in, Tarihi Kentler Birliği üyesi olduğunu ve ÇEKÜL Vakfı ve benzeri sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’nin birçok kasabasında olduğu gibi buradaki iyileştirme çalışmalarında da katkısı olduğunu öğrendik. Bütün bunların hepsi, aslında bozkıra atılmış birer fırça darbesi gibiydi ve ümitlendirici idi.

Bahçeler arasında bir Arapgir sokağı 

 Arapgir evi

Sırtta kalmış bir eski ev daha; bu da boş

Ama sokaklarda dolaştıkça anladık ki; Arapgir’in sırları vardı; yorgun taş(bazen kerpiç)-ahşap kardeşliği konakların ardında. Çürümüş tahtaların içine sinmişti sanki gizler. Ermeniler diye fısıldadı zaman kulağımıza; burada çoktular bir zaman. 10 civarı kiliseleri vardı; bir de Arapgir Katedrali… Şimdi Malatya’dan Ermenistan’a göçüp yerleşen Ermenilerin çocukları orada Arapkir diye bir yerleşim kurmuşlar, orada yaşarlarmış; içlerinde hala o büyük acıyı, hüznü ve yok oluşu içlerinde taşıyarak.

 Arapgir'in çanları
Arapgir Katedrali’nin hikâyesi ise başka bir hazin öykü; 13.yy.dan kalma bir yapı olarak, Batı’da yaşayan Ermeniler için en gösterişli ibadethanelerden biriymiş zamanında. 3000 kişilik bir kapasitesi olduğundan söz ediyor kaynaklar. 1915 Ermeni Tehciri sırasındaki olaylarda kilise; saldırıya uğramış, yağma edilmiş ve yakılmış. Ermeniler bu toprakları terk ettikten sonra ise, bina yeniden onarılarak 1950 yılına kadar okul olarak hizmet vermiş. 1950 Eylül’ünde ise idarenin aldığı bir karar çerçevesinde bina yıkılarak ortadan kaldırılmış ve boş bir arazi haline dönüştürülmüş.

 Arapgir Katedrali; 19.yy.sonları(1)