büyük taarruz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
büyük taarruz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2020 Pazar

ÇOCUKLUĞUMUN 30 AĞUSTOS’U…



30 Ağustos 2020
İbrahim Fidanoğlu

Bir çocukluk rüyası gibiydi bizim evde 30 Ağustos... Babam askerdi; 30 Ağustos onlar için her zaman ayrı bir anlam ifade ederdi. Bir kere ülkenin tapusunu aldığımız savaşların kazanılmasında en büyük pay sahibiydiler. Bunu iliklerinde hissederlerdi şüphesiz. Yıllar geçse de aradan; aynı gelenekten geliyorlardı. Kurtuluş’un ve Kuruluş’un, onlar için her zaman ayrı bir anlamı vardı. Bizi de öyle yetiştirdiler.

30 Ağustos'a doğru; daha 26 Ağustos'tan itibaren bir heyecan sarardı bizi. Babam Büyük Taarruz sabahını şu mısralarla aktarırdı bize çocukken;

"26 Ağustos gece sabaha karşı
topların çelik ağzı
çaldı bir hücum marşı"

Çocuk kafamızda o cehennemi canlandırmaya çalışır, İzmir’e doğru dörtnala koşturan süvarilerimizi gözlerimizin önüne getirmeye çabalardık o günlerde.

 
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; silah arkadaşları ile Büyük Taarruz öncesinde... 

Atatürk, Kocatepe'de...

30 Ağustos'un, askerler için ayrı bir anlamı daha vardı. O gün yeni rütbe ya da terfi aldıkları gündü askerlerin. Yeni kokart ve yıldızlar, şapkadaki sarı renkli sakındırak şeritleri pırıl pırıl parlardı o gün. Kısacası her bakımdan bizi sarıp sarmalayan bir heyecan olurdu 30 Ağustos sabahlarında... 

İzmir’de bayram Gümrük’te kutlanırdı her 30 Ağustos'da. O zamanlar özel araçlar daha yaygın değildi. Belediye otobüsleri, vapur ya da taksi dolmuşlarla gidilirdi Gümrük'e.

 
Sisli hatıralar; Konak'ta eski bir bayramdan kalan...

Erkenden kalkılan bir sabahtı 30 Ağustos... Gümrük’ten askerlerin resmî geçidini izlemek için iyi bir yer kapmak amacıyla erkenden çıkmak gerekirdi yollara.

Sabah radyoyu açmak adettendi bizim evde. Ulusal bayram sabahlarında ise Harbiye Marşı ya da davul-zurna havaları ile uyanmak olmazsa olmazımızdı sanki. Evin içinde yankılanırdı kahramanlık ezgileri... Bir ritüeldi marşla uyanmak bayram sabahlarında…

Annem en güzel elbiselerimizi giydirirdi törene giderken; bana ve kız kardeşime. Hatay’dan otobüsle, Karşıyaka'dan ise vapurla ulaşırdık Gümrük'e. Araçların içinde başlardı bayramın coşkusu. Karşıda Kadifekale, önümüzde uzanan Akdeniz’in mavi suları ve vapurun güvertesinde esen püfür püfür bir rüzgâr... Nasıl bir andı çocukluk düşümde o gün?

 
Körfez vapurlarından; Hasköy...
(https://www.izmirdergisi.com/tr/dergi-arsivi/60-36inci-sayi/171-korfez-sularinda-ilk-vapurlar)

Konak'ta iskeleye yanaşırken vapur; ortalık mahşer kalabalığı gibiydi sanki. Ege'de Kurtuluş günlerinin her zaman ayrı bir anlamı ve tadı vardı o eski zamanlarda. 30 Ağustos'a yaklaşan günler Ege kasabalarında ve köylerinde hasat günleriydi aynı zamanda. İnsanlar aynı 26 Ağustos 1922'de olduğu gibi; kör şafaklarda dökülürdü tarla yollarına. Üzümdü, incirdi, tütündü derken bir yılın emeği ve alın teri sarı sıcak tarlalardan kaldırılırdı o günlerde. Kızgın güneşin altında bütün gün durmaksızın çalışmak çok zordu şüphesiz. Ancak o günlerde en büyük motivasyon kaynağı, 30 Ağustos ve 9 Eylül törenleri için İzmir'e gitmek ve o günlerde açık olan İzmir Enternasyonal Fuarı’nı gezmekti. Bu Egeli köylülerin benzersiz bir hayalî idi o günlerde.

 
19.yy.da İzmir Panoraması
(http://www.levantineheritage.com/panaroma.htm)

 
Gümrük; 1940'lı yıllar...

Gümrük'e ulaştığımızda ortalık gerçek bir bayram yeriydi. Yolun iki yanında yer alan kaldırımların üzeri sıkış tepiş insan kalabalıkları ile doluydu. Bir panayır gibiydi ortalık. Çevre köy ve kasabalar dâhil olmak üzere farklı yerlerden gelen insanlar; kucaklarında bebeleri, önlerinde çocuklar; pür neşe ve ellerinde kâğıttan bayraklarıyla resmî geçidi beklemekteydiler.

Önümüzden askeri birliklerin resmigeçidi esnasında askerlerin postallarının yere vuruşlarındaki çıkardıkları uyumlu sesler, çok hoşuma giderdi. Kulakları çınlatırdı bando mızıkaları. Kızılca kıyamet alkış sesleri, eşlik ederdi postal seslerine… Her kuvvetin ayrı bandosu olurdu askerlerin önünde. Birisinin geçişi bittiğinde, diğeri başlardı boruları öttürmeye. Gerçekten görülmeye değer bir şenlik havasıydı o yaşadıklarımız.

Bir zeybek seslenişi; "Ah bir ataş ver"
(https://www.youtube.com/watch?v=Hy_SYIV88NI)

Ve zeybekler geçerdi önümüzden; burma bıyıklı, cepkenleri savrularak takılan körfez rüzgârlarına. Davulcu tokmağını indirirken ardı ardına; kös dinlermiş bu kalabalıklar sanki bu günleri görünce gayrı. Harmandalı oynarken döne döne genç zeybek önümüzde; bir şahinin kanatlarını andıran kollarını açarken iki yana doğru; ayaklarından biri kalkar usulca yerden havaya; diğeri güm diye iniverirdi aniden Arnavut kaldırımların üstüne.

Son gazilerin geçişi ise bir başkaydı; savaşın ateşini ve acımasızlığını yaşayan son gaziler… Başlarında kalpaklar, göğüslerinde İstiklal Madalyaları ve vakur duruşlarıyla biz çocuklara başka bir âlemden gelmiş gibi gelirlerdi bu “dede”ler. Ama anlardık ki sonradan; bize bu hayatı onlar armağan etmişlerdi; Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün benzersiz liderliğinde ve “hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin”…

 
İzmir'de 19 Mayıs'ın 100.yılında düzenlenen fener alaylarından biri...
(https://www.haberturk.com/izmir-haberleri/69178948-izmirde-100-yila-yakisan-kutlamalar) 

Akşam ise ayrı bir şenlik havası olurdu İzmir sokaklarında. Fener alayları; unutulmaz. Çocukluk yıllarında Konak’ta düzenlenirdi diye hatırlıyorum fener alaylarını. Askerlerin ellerindeki ahşap bir sopanın üstüne monte edilmiş birer teneke kutunun içinde yanan alevler karşıdan göründüğünde, büyülü bir âleme doğru yolculuğu çıkardık sanki bize yaklaşana dek. Tabii ki önde yine askeri bando olurdu hep. Önümüzden gelip geçerlerdi. Ben isterdim ki onlarla beraber yürüyeyim; ben taşıyayım alevden fenerleri. Ama yetişmezdi küçük adımlarım askerlerinkine.

 
İzmir Enternasyonal Fuarı, 9 Eylül Kapısı; 60'lı yıllar...  

 
İzmir Fuarı; Kaskatlı Havuz ve arkası; 1960'lı yıllar... 

 
İzmir Fuarı; Göl ve Ada Gazinoları...

Son durak Fuar’dı o gece. Kaskatlı Havuz’un önünde askeri bandonun verdiği 30 Ağustos konseri ile mola verirdik dolaşmalarımıza. Sosisli sandviç, ayran, Tariş pavyonunda üzüm şırası; paraşüt kulesi çevresindeki incik boncukçular, Sütsan dondurmaları, Manolya’da Zeki Müren, Göl Gazinosu’nda Gönül Yazar ve diğerleri, SSCB, ABD, “Alamanya”; pavyonlardan topladığımız broşürler, alamadığımız otomobiller derken; bitmek bilmeyen pavyon gezmeleri; ayaklarda ne derman bırakırdı ne de hal.

Akşam otobüs ya da trenle eve dönüş faslı ise tam bir eziyetti aslında. Kucaklarda bebeler uyumuş artık; çocuklar mahzun ve yorgun. Ama olsun kutladık ya 30 Ağustos’u… Ne gam; vız gelir, tırıs gider.

30 Ağustos Zafer Bayramı herkese kutlu olsun. Tabii ki sadece kıymet bilenler için…

Dipnotlar:
(1)     Fotoğraflar, belirtilenler dışında internet ortamından derlenmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

27 Ağustos 2015 Perşembe

YILDIRIM KEMAL’İ HATIRLIYOR MUSUNUZ?



26 Ağustos 2015
İbrahim Fidanoğlu
Giriş

Balık hafızalı bir toplum olmakla suçlarız çoğu kez birbirimizi. Yakın tarihimizdeki çok önemli olayları dahi çarçabuk unutur çoğumuz. Önümüze altın tepsi içinde sunulan Cumhuriyet ve kazanımlarını da çoğu kez bu yüzden toplumun belli bir kesimi dudak büküp küçümser. Oysaki bugün üzerinde vatan diyerek her gün çiğnediğimiz bu topraklar, bize kolay yurt olmamıştır. Aslında; tarihimizde bu gerçeği, yakın ve uzak geçmişte bize hatırlatacak nice hazin olay saklıdır. Bugün artık içi boşaltılmış ve sadece bir görevi yerine getirircesine; kutlamış olmak için kutlanan kurtuluş günlerine doğru gitmekte olduğumuz şu günlerde sizlere sorumuz işte o isimsiz ve unutulmuş kahramanlardan biriyle ilgilidir:

 Namazgahlı Yıldırım Kemal Bey

Yıldırım Kemal’i hatırlıyor musunuz?


Yıldırım Kemal Tren İstasyonu

Afyon’dan Uşak’a doğru giderken ıssız bir köyden geçer trenler… Belki durur belki durmaz artık. Tarihi istasyon binasının hemen yanındaki bir şehitlik, size Kurtuluş Savaşı’nın son demlerinde yaşananlarla ilgili hazin bir hatırayı anlatır gibidir. 1966 yılında konulmuş bir dikilitaş ve altında savaşın ardından konulduğu anlaşılan (büyük ihtimalle Harf Devrimi’nden hemen sonra) bir kitabede yazılı şu ifadeler dikkat çekicidir:

“27 Ağustos 1338 tarihinde süvari hücumunda Yunanlılar tarafından şehit edilen İhtiyat ikinci mülazım Kemal Efendi’nin tezkiri namı içün konulmuştur.”

 Yıldırım Kemal Şehitliği'ndeki eski kitabe

Değerli edebiyatçımız Attila İlhan’ın bir zamanlar TRT-2’de “Attila İlhan’la Zaman’da Yolculuk” isimli; son derece yararlı, insanlara tarih bilinci aşılamaya çalışan, Cumhuriyeti ve Atatürk Devrimleri’ni benimsetmeye yönelik bir söyleşi programı vardı. Önündeki küçücük hatırlatma notlarına arada bir bakarak anlattığı hatıralar, eninde sonunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet ve çağdaşlık projesi ile buluşurdu. İşte Yıldırım Kemal’i de ilk oradan öğrenmiş ve hüzünlü hikâyesini ondan dinlemiştim. Sanıyorum, 2005 yazı idi; 26 Ağustos’ta düzenlenen Dumlupınar’daki Büyük Taarruz’un yıldönümü törenlerini izlemek amacıyla Kütahya ve civarına gitmiştik. Hem çevrede Kurtuluş Savaşı’nda Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin izlerini görebilmek, hem de çevredeki şehitlikleri ziyaret etmek için de bir fırsattı bizim için. Dumlupınar Kasabası’na yakın; Afyon-Uşak karayolundan kısa bir sapakla ulaşılabilen Yıldırım Kemal Köyü ve Şehitliği’ni de o yıl ziyaret etme şansını elde edebildik.



 Yıldırım Kemal'in kabri

Yıldırım Kemal, aslında Namazgâh doğumlu bir hemşerimiz... Yüreği vatan aşkı ile çarpan, bu ülkü uğruna yerinde duramayan, haksızlığa ve ülkesinin işgalci çizmesi altında ezilmesine asla tahammül edemeyen bir civanmert delikanlı. Eski adı Küçükköy yeni adı Yıldırım Kemal olan Anadolu bozkırındaki küçücük bir köyde sonlanan hayatı, nasıl bir çizgi izledi? Onu diğerlerinden farklı kılan neydi?

 İzmir'in Namazgah semtindeki Yıldırım Kemal Bey'in isminin verilmiş olduğu ilkokulun kapısı

Namazgah'daki Emir Sultan Türbesi

 Emir Sultan Türbesi'nin avlusunda yer alan tarihi Osmanlı mezarları

Kemal Bey, 1898 İzmir-Namazgâh doğumlu… Şimdi doğduğu semtte kendi adıyla anılan bir ilkokul var. Hemen Emir Sultan Türbesi’nin üst düzleminde yer alıyor bu ilkokul… Şehitlikteki kitabede yazılanlara göre babası, aynı zaman da eski bir zabit olan, İzmir Nüfus Müdürlüğü’nden emekli Hasan Askeri Bey... 

Bazı kaynaklara göre genç Kemal, İzmir’de başladığı eğitim hayatını tamamladıktan sonra İstanbul Yüksek Baytar Okulu’ndan mezun olur. Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı yıllardır o yıllar. Kemal Bey, bu politik ve askeri kargaşanın ortasında 1916'da Yedek Subay Talimgâhı'na girerek 1917'de yedek subay olur. Diğer bir kaynak; Yıldırım Kemal Şehitliği’ndeki kitabede hayatı ile ilgili yazılanlara bakılırsa; Kemal Bey, ilk ve orta tahsilini İzmir’de tamamladıktan sonra Askeri İdadi’yi bitirip Harbiye’ye girer ve 1919 yılında Harp Okulu’ndan süvari subayı olarak mezun olur.

Yıldırım Kemal Tren İstasyonu

Batı Anadolu’da Yunanlılar’ın İzmir’i işgali ile başlayan direniş süreci, önce çete savaşlarıyla kendini belli eder. Celal Bayar’ın Galip Hoca kılığında Aydın Dağları’nın iki yakasında yürüttüğü Kuvayı Milliye örgütlenmesini oluşturma çabaları, Çerkez Ethem’in; savaşın ileriki aşamalarında giderek açığa çıkan başka bir inisiyatif çerçevesinde gelişse de Anadolu’daki padişah yanlısı ayaklanmaların bastırılmasındaki rolü, Yörük Ali Efe’nin 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Aker ve yine Celal Bayar’ın çabalarıyla direniş hareketine katılmaya ikna edilmeleri sonucunda Aydın civarında gerçekleştirdiği vur-kaç eylemleri (Nazilli yakınlarında Malgaça Köprüsü başındaki Yunan Karakolu ve Aydın baskınları) bu sürecin önemli kilometre taşlarını temsil eder.

 Yıldırım Kemal Köyü'nden bir görünüm

Tabii ki; bu süreçte esas olan 23 Nisan 1920’de kurulan ve İstanbul Hükümeti’ne karşı yeni bir alternatif olarak ortaya çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve onun başkanı konumundaki Gazi Mustafa Kemal’in koyduğu iradedir. Savaşın zaferle sonuçlanması için çete savaşları elbette yeterli olmamakla birlikte başlangıçta bir direniş hareketinin ortaya çıkartılması ve Osmanlı’nın çöküş dönemlerinde savaşlarla yorgun düşen halkın, bu küçük kazanımlarla yeniden ayağa kaldırılmasında önemli bir rol oynadığı da göz ardı edilmemelidir.

 Afyon-Yıldırım Kemal Şehitliği'nde yer alan Yıldırım Kemal bilgi panosu

İşte böyle bir aşamada; henüz daha düzenli orduya geçilmeden Yunan kuvvetlerinin geri hatlarına sarkarak onlara büyük zararlar veren, gece baskınları sonucu düşmanın silah ve mühimmatını ele geçirip taşıyabildiği kadarını yanına alan, geri kalanı da imha ederek düşman hatlarında büyük şaşkınlığa ve tedirginliğe yol açan süvari akıncıları ortaya çıkar. 30 civarı savaşçının kotardığı bu vur-kaç eylemleri, 5. Kolordu Komutanı Fahrettin (Altay) Paşa’nın bilgisi ve izni dâhilinde yapılmaktadır. Bu küçük ölçekli ve son derece hızlı yer değiştiren “çete”nin lideri ise, bizim hemşerimiz; İzmirli Yıldırım Kemal’dir. Rivayet odur ki; çete savaşlarında göstermiş olduğu üstün yetenek ve hız nedeniyle “Yıldırım” unvanı, kendisine; komutanı Fahrettin Paşa tarafından layık görülmüştür.

 Yıldırım Kemal Şehitliği

Zaman içinde Türk kuvvetlerinin ve yerel halkın moraline de olumlu bir etki yapan Yıldırım Kemal akınları, çevre köylerde dilden dile anlatıla anlatıla neredeyse bir efsaneye dönüşür. Yunan kuvvetlerine karşı sayısız akın düzenleyen Yıldırım Kemal, bu uğurda Akhisar, Balıkesir ve Bursa cephelerinde kahramanca mücadele eder. Düzenli orduya geçiş sonrası ise İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz muharebelerine katılır. Bu baskınlar sırasında defalarca yaralanır, tedavi olur; yeniden cepheye dönerek düşmana karşı savaşımını sürdürür.

Yıldırım Kemal Köyü

Büyük Taarruz’a doğru; son kez yaralandığında; yaralarında oluşan enfeksiyon nedeniyle yüksek ateş ve takip eden bayılmalar sonucu Konya’daki Askeri Hastane’ye tedaviye gönderilir. Bundan sonrasını 5. Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa’nın anılarında yer alan şu bölümden aktaralım:

“Savaşın en şiddetli anı idi. İzmirli genç Teğmen Yıldırım Kemal'i karşımda buluverdim. Kendisi benim karargâh subaylarımdandı. Hastalandığı için Konya Hastanesi’ne göndermiştik. Her zaman arkadaşlarına neşe saçan, sevimli, kabına sığmaz, vatansever bir subaydı. Karşımda heyecanla selâm verdikten sonra konuşmaya başladı:

-Taarruzun başladığını hastanede haber aldım. Hemen çıktım, trene atlayıp geldim. Emrinizdeyim, dedi.

Bu davranışını beğendim, sevindim:

-Eski görevinize devam ediniz, dedim.

Yıldırım Kemal bir an durdu. Sonra gene o coşku ve heyecan ile:

-Ben bir Türk askeriyim paşam! Kanımın son damlasına kadar vatanımı korumak isterim. Kılıcımı sallayarak İzmir'e en önde girmek istiyorum. Beni en önde bir alaya göndermenizi rica ediyorum, dedi.

Bu sevimli ve heyecanlı genci kırmak istemedim. Onu ikinci tümenin ikinci alayına gönderdim. Göreve başlamasından iki saat sonra şehit olduğu haberini aldım. Vatansever subayımın arkasından gözlerim dolu dolu oldu.
İzmir'e girdiğimiz zaman, Yıldırım Kemal'in babası, subaylarımızdan oğlunu soruyormuş. Arkadaşları anlattılar. Ne hazin...

Uşak'a yakın Küçükköy İstasyonu'na "Yıldırım Kemal İstasyonu" adını verdik. Böylece, vatansever ve kahraman subayımızın adını yaşatarak, hem babasını teselli ettik, hem de biz teselli bulduk.” (Fahrettin Altay Paşa’nın Anıları)


Büyük Taarruz’dan önceki son gece; 26 Ağustos 1922 gecesi Fahrettin Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu, Ahır Dağları’nı aşarak Sincanlı Ovası’na; Yunan Kuvvetleri’nin geri hatlarına indiler. Bütün mesele, Yunan Ordusu’nun İzmir’e doğru uzanan bütün ikmal hatlarını kesebilmek ve onların arkasına sarkarak bir anlamda iki ateş arasında bırakmaktı. Bu dâhice planın sahadaki uygulayıcıları ise savaşın bir anlamda kaderini belirleyen Türk süvarileri oldu. Bütün demiryolu hatları, tren istasyonları ve diğer ikmal noktaları tahrip edilip ele geçirilmeliydi. Bir an önce İzmir’e ilk girenler arasında olmak düşüncesiyle yanıp tutuşan Yıldırım Kemal de Küçükköy’deki tren istasyonundaki Yunan kuvvetlerini etkisiz hale getirmek için görevlendirilmiş süvari birliğinin başında; Sincanlı Ovası’na sızan bu kahraman süvariler içindeydi.
 

Yıldırım Kemal, 27 Ağustos 1922 tarihinde; kendisine verilen son görev olan o günkü ismiyle Küçükköy Tren İstasyonu’nun ele geçirilmesi uğruna canını vermişti. Bugün Yıldırım Kemal ve silah arkadaşları, artık kendi adıyla anılan o istasyonun hemen yanında 1966 yılında tesis edilmiş şehitlikte yatmaktadırlar.

 Yıldırım Kemal Bey'le birlikte şehit olanların hatırası için...

Anıt mezar taşı kitabesinde, "Bu taş 26-27 Ağustos 1922 muharebesinde Yunan ordusunun hatt-ı ric'atini kesen Türk süvari kolordusunun bu civarda verdiği şehitler namına dikilmiştir. Kendilerine Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti niyaz olunur. Birinci ve İkinci ve On dördüncü Süvari Fırkalarından

Şehit Zabitler

11.Alay’dan Ayaşlı Rauf Efendi, 2. Alay’dan Mülazım İzmirli Yıldırım Kemal Efendi, 3.Alay’dan Mülazım İstanbullu Selahattin Efendi, 5. Kolordu’dan Muhafız Mülazım Bayramiçli Lütfi Efendi, 5.Alay'dan Zabit Vekili Kırklarelili Azmi Efendi.

Şehit Erler:

5 nci Kolordu Muhafızından Amasyalı Kamil, Kasım Çavuş, Keskinli Nur Ali, Kayserili Osman Avcı, 3.Alay’dan Vanlı Şaban Mustafa, Mehmet, Beyşehirli Sadık İbrahim, 5.Alay’dan Dinarlı Ahmet Ali, Keçiborunlu Rıza Mehmet, 11.Alay’dan Sungurlulu Mehmet Osman, Taşköprülü Şükrü Süleyman, Bolvadinli İbrahim Ahmet, Aziziyeli Mustafa Ali, Ayancıklı Mehmet Şaban, Çankırılı Ahmet Bayram, Ahmet Ömer, Geyveli Ali Mustafa, Sungurlulu Abidin Beşir, Niğdeli Şükrü Ömer, 14.Alay’dan Taşköprülü Hüseyin İbrahim, Koçhisarlı Niyazi Murat, Kemahlı Hasan Mevlüt, Mihalçıklı Kamil Ahmet, Çankırılı Mehmet Ahmet, 21.Alay’dan Çerkeşli Ömer Mustafa, Yozgatlı Kadir Abdurrahman, Kayserili Ahmet Sadık, 54.Alay’dan Konyalı Rıfat Hasan, Muğlalı İsmail Milli, Osmanoğlu Hüsnü, Beyşehirli Mehmet, Küttap Kamil" yazılıdır.
 

Kurtuluş Savaşı’nda zaferin belirleyicisi nihai muharebe; Büyük Taarruz’un kazanılmasında ve bunu takiben Yunan Kuvvetleri’nin Batı Anadolu’dan sürülüp çıkarılmasında önemli rol oynayan süvari birliklerinin ve onun isimsiz kahramanlarının hatırası önünde saygıyla eğiliyor; 93.yıldönümünde Büyük Zafer’in ve devrimin değerini biliyoruz.

Ne mutlu farkında olanlara; ne mutlu unutmayanlara…


Dipnotlar
(1)    Fotoğraflar, Yıldırım Kemal Bey portresi dışında İ. Fidanoğlu tarafından 2005 yılında çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe