KAYSTROS OVASI’NDAN MEANDROS’A DOĞRU
“ESKİ YOLCULUKLARIN HATIRASINA”
ROMALI MENDEGÜME VE KARYALI ORTHOSİA
31 Ocak 2014
İbrahim Fidanoğlu
Bahar bu yıl erken geldi Ege Dağlarına… Erkenci bademler patladı bile.
Biz de bugün yürüyüşü hafif; hikâyesi bol bir rota seçtik kendimize. Aslında
amacımız; Aydın Dağları’nı Ödemiş – Köşk yönünde aşarak Büyük Menderes Ovası’na
inmekti. Bu niyetle, sabah Tire’den; Gökçen üzerinden Ödemiş yönüne doğru yola
çıktık. Geçen yıl Manastır Mevkii’ne dek yürüdüğümüz Eğridere Vadisi’ni
geçtikten sonra Sarılar Köyü levhasından Aydın Dağları’na doğru saptık.
Aydın Dağları; iki yüzü arasında sayısız geçişe sahip bir dağ sırası.
İlkçağ kaynaklarında Mesogis adıyla anılan sıra dağları,
bugün sırasıyla Küçük Menderes yönünden şu geçişlerle aşmak mümkün.
- Selçuk üzerinden çalışan İzmir Aydın Karayolu geçişi,
- Selçuk-Tire yolunda Belevi’yi geçince Mehmetler Köyü’nden başlayıp Selatin Köyü’ne uzanan, kilit taşı döşeli geçiş,
- Selçuk-Tire asfaltı üzerinde yer alan Akmescit-Başköy sapağından itibaren Habibler-Dampınar-Hıdırbeyli-Germencik geçişi,
- Tire-Cambazlı-Güme-Kömürcü Gediği üzerinden İkizdere Baraj Gölü’nü sağınızda bırakan İncirliova geçişi,
- Tire-Ödemiş yolu üzerinden Sarılar-Çamlıca-Küre Gediği-Mendegüme (Hamamköy)-Köşk geçişi (bugünkü rotamız olan bu geçişe Adagüme yada Konaklı üzerinden de ulaşmak mümkün),
- Beydağ-Nazilli geçişi…
Bütün bu geçişlere bu dağ sırasını Selatin Köyü altından tünelle geçen
İzmir-Aydın Otoyolu geçişini de eklersek, bugün için seyri kolay geçişleri 7’ye
çıkarmak mümkün. Elbette ki, dağ sırtlarından ve derin vadi geçişlerinden
çalışan bir dizi başka rotadan da söz etmek mümkün. Ancak bunların çoğu, daha
ıssız ve tamamen toprak yada patika geçişleri içeriyor.
Örneğin; Eğridere Vadisi’nden başlayarak İzmir Valisi Kazım Dirik
zamanından kalma; bozulmuş bir Paşa Çeşmesi ayrımından Paşa Yaylası’na giden
yol, yine Eğridere’nin üstündeki Kara Çamur Yaylası’nın devamında toprak şose
şeklinde devam eden ve Çaldede Zirvesi’nden de izlenebilen Paşa Yaylası geçişi
bu rotalardan ikisini tanımlar. Bir diğeri ise; yine Beydağ üzerindeki bal gibi
su kaynakları arasından seyrederek Nazilli’ye doğru derin uçurumlar arasından
bir yılan gibi uzanan Kuvayı Milliye Yolu’dur.
Söylenecek bir şey varsa bu rotaların tümünün de emek harcanarak keyifle
yapılası geçişler olduğudur.
Mendegüme'den Köşk'e inerken bir değirmen eskisi
Ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçinen ve biraz da umarsızca bunun
sonuçlarına razı gibi görünen; pespaye bir manzara içindeki Sarılar Köyü’nü
arkamızda bırakarak Konaklı (Adagüme)-Mendegüme asfaltına doğru yol aldık. Bahar,
dağlara göz kırpıyordu; yeni yeni yeşermekte olan yamaçlara yayılmış koyun
sürüleri içinde yeni doğmuş kuzular seçilebiliyordu. Virajlı yolu tırmanarak Mendegüme asfaltına kavuştuk.
Kavşaktan sağa dönerek önce Çamlıca’ya,
daha sonra ise vadinin dibine gizlenmiş; yüzlerce yılın yükünü taşımaktan
yorgun evleriyle sanki dokunsan yıkılacakmış hissini yaratan Güre yada Küre Köyü’ne ulaştık. Yolun iki yanında yer alan kahvehanelerden
meraklı gözlerle yoldan geçen arabayı takip eden gözler, daha sonra umarsızca
oyun masalarına dönüyordu. Köylülerin bazıları ise elleri cebinde uyuşuk bir
aylaklık içinde yol kenarlarında ağırdan ağıra bekleşiyorlardı. Çakıcı Efe’nin geçiş güzergâhı
üzerindeki Küre Köyü, dağların
arasına sıkışmış derin bir vadinin dibindeki yalnızlığı içinde, o günlerin
karanlıkları içinden bize bir şeyleri anlatır gibiydi.