İnebahtı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnebahtı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Şubat 2013 Salı

PATRAS’DAN PARGA’YA



12-19 Eylül 2012
İbrahim Fidanoğlu

Patras’a doğru

Korint kanalı kıyısında yediğimiz öğle yemeği sonrası Patras’a doğru hareket ettik. Zaman zaman Korint Körfezi’nin güney kıyısı boyunca sıralanmış turistik kıyı kasabalarından geçtik. Yolda Kalavrita kasabasının sapak levhasına rastladık. Güneye, Peloponnes yarımadasının içlerine doğru inen yol, dağlar arasında yer alan bu kasabaya uzanıyordu. Kalavrita, Yunanistan’ın bağımsızlık savaşının başlangıcı kabul edilen 21 Mart 1821’de bu süreci tetikleyen olaylardan birisi olan Aya Lavra Manastırı’na Yunan bayrağının çekildiği gün ile ün salmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise Nazilerin gerçekleştirdiği büyük bir katliam ve bu manastırın yakılışı, bu kasabanın hafızasındaki en dramatik olaylardan biri olarak biliniyordu.

Patras Kalesi’den Patras’a bakarken
Patras Kalesi’den Patras’a bakarken

Panachaiko Dağı’nın eteklerinde kurulu Yunanistan’ın üçüncü büyük kenti Patras’a akşamüstü girdik. Yunanistan’ın Batı’ya açılan kapısı olarak da adlandırılan Patras, kendi adıyla anılan Ortaçağ’dan kalma kalenin eteklerinden limana doğru uzanan ızgara planlı; birbirine dik ve paralel caddelerden oluşan bir yeni şehir görünümünde. Aziz Nikola ve bağımsızlık savaşının liderlerinden Kolokotroni caddeleri limana dik olarak uzanıyor. Bu caddeleri dik olarak kesen ve limana paralel uzanan Mezonos Caddesi üzerinde ise, büyük bir Katolik Kilisesi bulunuyor. Bu caddeler ve onların kavuştuğu Liman’daki caddenin üstünde capcanlı bir hayat göze çarpıyor. Şehrin önemli buluşma mekânları da bu caddeler üzerinde yer alıyor.

Patras Kalesi’nin girişindeyiz
Patras Kalesi’nin girişindeyiz

Kolokotroni Caddesi’nin sonunda Ortaçağdan kalma Patras Kalesi’ne çıkan merdivenlere ulaşılır. Merdivenleri kullanmak istemeyenler, kaleye yönelen sokakları tırmanarak hedefe arabayla da ulaşabilirler. Depremde yıkılan kale, M.S. 6.yy.da Bizans İmparatoru Justinyanus tarafından yeniden yapılmış. Kale surlarının dibinden kentin limana doğru uzanan mahallelerine ve Patras Körfezi’ne doğru bakmak, hele gün batımı da varsa oldukça keyiflidir.

Patras; Kalenin iç surları
Patras; Kalenin iç surları

Limandan kaleye doğru çıkarken, kentin yukarı bölümünde M.S. 2.yy.dan kalma kırmızı tuğlalarıyla hemen dikkat çeken Roma dönemi Odeon yapısı yer alır. Restorasyon sonrası açık hava tiyatrosu şeklinde düzenlenen yapıda kentin önemli kültürel etkinlikleri gerçekleştiriliyormuş.

Kentin merkezi sayılabilecek, Apollon Tiyatrosu ve ortasında bir çeşmenin de yer aldığı Kral Yorgo (Georgiou) Meydanı, kentin en hareketli mekânlarından birisi olarak dikkat çekmektedir. Kentin koruyucusu kabul edilen Aziz Yorgo (St. George), her Şubat ayında bir yortuyla anılır.

Kentin en önemli kilisesi kendine ait (X) şeklinde bir haçın da bulunduğu Hz. İsa’nın on iki havarisinden biri olan Aziz Andreas’a adanmış 16 kubbeli Agios. Andreas Katedralidir. Kentin doğu yakasında, deniz kıyısına yakın bir konumda yer alan katedral, bugün Yunanistan’ın en büyük dini yapısı olarak biliniyor. Aynı anda 5000 kişinin bu kilisede düzenlenen dini törenlere katılması mümkünmüş. Esas ilginç olan ise; 1908 yılında yapımına başlanan kilisenin, 1974 yılında ibadete açılmış olması. Bu açıdan hikâyesi, biraz Barcelona’daki La Sagrada Familia Kilisesi’ni andırıyor. Atina’daki 1896 Yaz Olimpiyatları’nın açılış törenlerinin yapıldığı Panathinaiko Stadyumu’nun restorasyonunu gerçekleştiren Yunan Mimar Anastasio Metaxas bu yapının ilk mimarı olarak biliniyor. Ancak, mimarın ömrü vefa etmemiş ve katedral, daha sonraki yıllarda ardılları tarafından tamamlanmış.

Agios Andreas Katedrali
Agios Andreas Katedrali

Patras, yukarıda da belirttiğimiz gibi tarih boyunca Yunanistan’ın Batı Avrupa’ya açılan kapısı olarak tanınmış. Kent, aynı işlevi bugün de sürdürüyor. Hem İtalya’ya yönelik gemi trafiği, hem de kentin hemen yakınlarında bulunan Korint Körfezi’nin iki yakasını birleştiren, 2004 Atina Olimpiyatları öncesi Yunanistan’ın hayata geçirdiği en prestijli projelerinden birisi Rio-Antirio Köprüsü ile önemli bir kavşak noktasında yer alan Patras, bunun dezavantajlarını da yaşıyor.

Son yıllarda Patras, Avrupa’nın içlerine yönelik mülteci akınlarının mutlak uğrak noktası haline gelmiş. 2008’den beri dünyayı kasıp kavuran ekonomik krizin pençesinden bir türlü kurtulamayan Yunanistan’da, son yıllarda bu kitle aşırı sağcı politik güçlerin de hedefi olmuş. Özellikle son seçimlerde ciddi bir başarı elde ederek parlamentoda hatırı sayılır bir milletvekili sayısına ulaşan aşırı sağcı Altın Şafak Partisi’nin militanlarının, sokak gösterilerinde esmer derili bu mültecilere acımasızca saldırıp, Patras sokaklarından ayaklarını kestiğine dair hikâyeler dinledik. Her şeye rağmen, Patras’da ve özellikle Atina’da; sokak aralarında dolaşırken, mültecileri yere açtıkları tezgâhlarında bir şeyler satmaya çalışırken gördüğümüzü de söylemeliyiz. Atina’da mülteciler, genellikle kentin önemli meydanlarından biri olan Omonia Meydanı civarında üstlenmişler.

Agios Andreas Katedrali’nin kubbe altındayız.
Agios Andreas Katedrali’nin kubbe altındayız.

Yerel rehberimizin anlattığına göre; Altın Şafak militanlarının mültecilere yönelik saldırılarını yoğunlaştırmadan önceleri, Yunanlar için mültecilerin varlığı giderek rahatsız edici olmaya başlamış. Atina’da Omonia Meydanı gibi mültecilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde dolaşmak, yerli halk için giderek daha riskli hale gelmiş. Ne zaman ki; aşırı sağcı militanların mültecilere yönelik ölümlü toplu saldırıları yoğunlaşmış; o andan itibaren Asya’nın ve Afrika’nın sorunlu coğrafyalarından Avrupa’nın zengin çekirdeğine yönelik bu yasa dışı göçün mağdurları olan mülteciler, meydanlardan ve ana caddelerden çekilerek, daha kuytu köşelerde ve mülteci kamplarında hayatta kalma savaşını sürdürmeye başlamışlar.