voyvoda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
voyvoda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2017 Pazar

SAFURA’NIN ÖYKÜSÜ



KENDİNİ ANLATAN TÜRKÜ
04 Mayıs 2017
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Dağa Kaçtım ekibinden Tireli dostumuz Hasan Doğan’ın sevgili annesi Fatma Doğan, 3 Mayıs 2017 günü yağmura gebe bir akşamüstü; Tire Devlet Hastanesi’nin başı dumanlı Bozdağlar’a bakan bir odasında, evladı Hasan Hoca’nın ellerinden sonsuzluğa doğru kayıp gitti; isimsiz bir yıldız gibi. Yüzlerce yıl önce; uzaklardan gelip bu güzelim toprakları yurt edinmiş Yörüklerin sessiz ve çalışkan bir bireyiydi; Peşrefli köyünden Fatma Doğan. 90’a dayanmış ömründe güçlü hafızasıyla öne çıkan Fatma Nine, Hasan Hoca’ya en son Safura’nın hikâyesini anlattı; biz de size… Nur içinde yatsın Fatma Nine…

 
Peşreflili Fatma Doğan
(Hasan Doğan Arşivi)

 
Fatma Doğan ve oğlu Hasan Doğan; evlerinin önünde...
(Hasan Doğan Arşivi)

Tire Voyvodası Yetim Ahmet Ağa döneminde Tire

Karaosmanoğlu Ailesi’nin Manisa, İzmir ve Aydın civarında etkin olduğu bir dönemde Aydın Vilayetinde Atçalı Kel Mehmet İsyanı patlar (1829-1830). Tam bu sıralarda; Padişah II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla sonuçlanan Alemdar Vakası ile birlikte devleti yeniden yapılandırmaya dönük bir reform sürecinde merkezi iktidarın yerel ortağı görünümündeki ayanlık kurumuna karşı bir hamle arifesinde iken, ayaklanma nedeniyle süreç kesikliğe uğrar. Çünkü Aydın İsyanı’nın bastırılması sırasında Karaosmanoğlu Ailesi anahtar bir rol oynayacaktır.

 
Bir İzmir karpostalında zeybekler...
(https://www.pinterest.com) 

Tire’de bu isyan sırasında yönetimde bulunan Karaosmanoğlu Hacı Mehmet Ağa’nın halkın da çağrısıyla şehre davet edilen Atçalı Kel Mehmet zeybekleri tarafından 15 Ekim 1829 tarihinde Tire’den kovulması ve Tire’nin Atçalı Kel Mehmet’in eline geçmesi dönemin Osmanlı kayıtlarında şöyle anlatılmaktadır:

“Zeybek haşarat Aydın Güzelhisarı’ını istila eyledikten sonra Tire kazasına dahi âdemler irsaliyle (göndererek) geleceklerini ihbar eylediklerinden kaza-i mezkur vücuh-ı ahaliyi cem ederek (kazanın ileri gelenlerini toplayarak) haşarat-ı merkumeyi (işsiz güçsüz haşarat) uğratmamak için müzakere ve ittifak esbabının istihsaline (gerekli birliği sağlanmasına) dikkat eylemişlerse ise de ahali-i mezkure (adı geçen halk) esnaf ve rençber makulesi (kesimi) olduklarından bahisle muharebeye kıyam edemeyeceklerini izhar etmiş (savaşa girişemeyeceklerini açıklamış) ve belki gelmelerini dahi temenni eylemiş olduklarından tarihi arizeden iki gün mukaddem (13 Ekim 1829) altıyüz mikdarı haşarat, iki kol olarak kasaba-i mezkure duhul eylemeleriyle (adı geçen kasabaya girmeleriyle) hâkimi, müftüsü ve voyvoda ve vücuhu (ileri gelenleri) firar ederek İzmir’e vürud (kaçarak) ve Tire’ye civar olan Bayındır kasabasının ahalisi dahi hâkim ve müftü ve voyvodasıyla ittifak edüb (birleşerek) muharebe etmeyeceklerine cevab verdiklerinden onlar dahi kasabadan çıkar çıkmaz haşarat-ı mezkurenin (adı geçen haşaratın) bir bölüğü kasaba-i mezkureye dühul (adı geçen kasabaya-Bayındır-girerek) ve istila eylediklerini (ele geçirdiklerini), birtakım sebükmagzan (akılsız) ve bi-idrak (anlayışı yetersiz) ancam-i karı (işin sonunu) mülahaza etmeyerek (iyice düşünmeyerek) haşarat-ı mezkureye (adı geçen haşarata) meyil ve rağbet etmekte oldukları anlaşılmış olduğuna binaen… şimdiye kadar taraf-ı Devlet-i Aliyye’den bu maddenin tedabir-i hasenesi (yeterli ve sağlam önlemler) buyrulmuş olduğu meczum ise de (kesin olsa da) fesat saat be saat büyümekte olduğundan, etrafıyla tutulması vacibat-ı umurdan (gerekli bir iş) olmağla haricden bir muktedir (becerikli) zatın sürat-i (acilen) ta’yini…”(1)

 
Derekahve'nin üst düzleminden Tire'ye bakış

Tire kazasındaki gelişmeler, Tire Voyvodası Hacı Mehmet Ağa’nın İzmir İhtisab Nazırı’na gönderdiği 18 Ekim 1829 tarihli mektubunda ve Tire voyvodasının yardımcılarından olan ve Atçalı’nın Tire’yi ele geçirmesi sonrası İstanbul’a giden ve yönetimi bilgilendiren Ali Ağa’nın konuyla ilgili anlatımında olay şöyle anlatılmaktadır.

“Arzuhal-i kullarıdır ki, zeybek eşkıyaları bundan mukaddem (önce) Güzelhisar’dan Aydın Mütesellimi kullarıyla ihraç (kaçırıp) ve şehri zapteyledikten sonra Tire’den dahi bazı mefsedetpişe (bozgunculuk taraftarı) kimseler eşkıya-yı mezburlara hafiyyeten tahrir ve ademler irsal (adı geçen eşkıyaya gizlice yazı ve haberciler gönderip) ve Tire’ye davet etmiş olduklarından Rebiülahirin onaltıncı (15 Ekim 1829) Salı günü müfsid-i mezburların ianeleriyle (adı geçen bozguncuların yardımlarıyla) Tire’ye dühul etmiş (girmiş) ve mukabele (karşı koyma) mümkün olmadığından kulları bizzarur (çaresiz) İzmir’de bir çaresi bulunur mülahazasıyla (düşüncesiyle) İzmir’e gelmiş olduğum (Tire’den kaçmış) beyan tahrir-i arz-ı ubudiyet-i iştimale vesile-i cesaret olundu.

Bende Mehmet Voyvoda-i Tire Hala”(2)

 
Kaziroğlu Camisi'ne doğru; Tire'nin eski zamanları ve ne sırlar saklıdır sessiz sokaklarında. 


Osmanlı kayıtlarına da yansıdığı üzere Tire halkının daveti üzere Tire’ye giren Atçalı Kel Mehmet şehre gelmeden şehrin ileri gelenlerinin Tire’yi terk ettiği anlaşılmaktadır.

Sarayın; durumun ciddiyetini anlamasını takiben ilk yapılan, Karaosmanoğlu Ailesi’ne gücün yeniden teslimi ve Atçalı’nın halledilmesi işinin başına getirilmesi olacaktır. Bu kapsamda Tire voyvodalığına; yetim olduğu için ninesi tarafından yetiştirilen ve aynı aileye mensup olan Karaosmanoğlu Yetim Ahmet Ağa getirilir. Tabii ki bu sırada Tire, Atçalı Kel Mehmet’e bağlı zeybeklerin yönetimindedir.

 
19.yy.da orijinal kıyafetleri içinde bir zeybek
(https://www.pinterest.com)

Atçalı Kel Mehmet ve zeybekleri kayıtlara göre Aydın’ı 22 Aralık 1829 gece yarısı karanlıktan faydalanarak terk eder. Bu duruma göre Tire’den de ayrılışı, bu tarihe yakın ve Aralık ayı içinde olmalıdır. Demek ki, Tire kasabası, yaklaşık 2-2,5 ay kadar; Atçalı Kel Mehmet’in zeybeklerinin yönetiminde kalmış anlamına gelmektedir.

Atçalı’nın Aydın, Tire ve Bayındır’ı terk edilişleri yine Osmanlı kayıtlarında şu şekilde aktarılmaktadır:

“Ber mucib-i emr-i şerif (verilen şerefli emirler gereğince) Kara Osmanzade utufetlu (saygıdeğer) Yetim Ahmet Ağa kulları, refakat-ı Tevfik-i samedani (Allah yolunda olanlarla uyumlu ve birlik) ile hareket ve bundan akdem (önce) Aydın sancağı kazalarını istila etmiş (ele geçirmiş) olan sergerde-i eşkıya (eşkıyaların başı) Atçalı Kel Mehmet’in Bayındır ve Tire ve Ödemiş ve Birgi ve Sard kazalarında olan asakir-i menhusesı (uğursuz askerleri) avn-i inayeti perverdigari (koruyucunun ihsanı ve yardımıyla) ve kuvvet-i kudsiye-i mehabet-i padişahı üzere (ulu padişahımızın kutsal kuvveti üzerine) cümlesi firar edüb kazaha-i mezburdan (adı geçen kazalardan) mumaileyh (yukarıda adı anılan) Yetim Ahmet Ağa kullarının asakiri (askerleri) gereği gibi zabt u rabt (ele geçirip) ve derununda (içeride) bulunan zeybek eşkıyasının ceza-i sezalarını (hakkettikleri cezaları) icra (uygulayıp) ve badehu (daha sonra) Tire tarafından maiyetinde (emri altında) olan asakir-i külliye (yüksek miktarda asker) ile utufetlu (saygıdeğer) Elhaç İlyas Ağa tarafına dahil olarak bilittifak (işbirliği ederek) makarr-ı eşkıya (isyancıların merkezi) olan Güzelhisar-ı Aydın kalbine (merkezine) müteveccih olduklarında (gitmeye yöneldiklerinde) merkum (konu edilen) Kel Mehmet asakir-i nusret meserin (üstün yetenekli askerlerin) şirane (aslan gibi) hücumuna tab-ı aver olamayacağını (saldırısı karşısında dayanamayacağını)...” anladığı ve Atçalı Kel Mehmet’in zeybekleriyle birlikte bir gece vakti bölgeden hızla uzaklaştığı belirtilmektedir.(3)

 
Derekahve üstündeki sokaklardan biri; 1.Karakurna Sokak

Safura’nın Öyküsü

Tireli dostumuz Hasan Doğan’ın rahmetli annesinden bu sonbaharda sağlığında dinlediğimiz bir türkünün sözleri, bizi bu yazıyı yazmaya itti bir anlamda. Yazmasak olmazdı; çünkü bu hazin öykü, zamanın girdabında kaybolur giderdi şüphesiz. Türkünün sözleri, olayın kendisini gayet açık bir şekilde anlatıyor aslında. Ancak; müphem nokta; dönemin varlıklı ve güç sahibi kişisinin Voyvoda Yetim Ahmet Ağa olup olmadığı konusunda. Çünkü 19.yy.ın sonlarına doğru bir başka Yetim Ahmet Ağa’dan daha söz ediliyor Tire’de. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle Voyvoda Yetim Ahmet Ağa’dan daha sonra yaşayan ve Yetim Hacı Ahmet Ağa diye bilinen diğer kişinin Tire’deki ailesinden bireylerin ifadesine göre hem türküde tanımlanan iri yarı ve yağız görünümlü bir fiziğe sahip olmaması, hem de eşraftan bir kişi olarak tanınması nedeniyle bu olayda sözü edilen kişi olmadığı; esas aktörün Voyvoda Yetim Ahmet Ağa olma olasılığının daha yüksek olduğu kanaatindeyiz.

 
Tire'deki sivil mimari yapılarına bir örnek; Ahmet Karcı Evi

 
Kaziroğlu Camisi ve Bayraktaroğlu (Sancaktaroğlu) Konağı'nın yanmadan önceki yeri

 
Bayraktaroğlu (Sancaktaroğlu) Konağı
(Seha Gidel Gravürü)

 
Kaziroğlu Camisi

 
Kaziroğlu Camisi'nin haziresinde yer alan mezar taşlarından biri

 
Kaziroğlu Camisi'nin avlusuna bitişik bir eski ev

 
Eski Yeni Hamam

Atçalı Kel Mehmet’i Tire’den çıkaran Tire’nin yeni voyvodası Karaosmanoğlu Yetim Ahmet Ağa, Tire’de bulunduğu süre zarfında; bugün Tire’nin Kaziroğlu Camisi’nin ve yakın geçmişte yanan Bayraktaroğlu (Sancaktaroğlu) Konağı’nın hemen altında; Eski Yeni Hamam’ın ise biraz üstünde konumlanmış büyük bir konakta yaşamış. Konağın yakınlarında yer alan ve şimdi bir yıkıklık görünümdeki bir başka evde; 1830’lar Tire’sinin kaymakamının kızı yaşarmış. Kızın adı Safura imiş. Safura, o yıllarda 13-14 yaşlarında, çok güzel bir kız imiş. Herhalde Tire’ye voyvoda olarak atanan Yetim Ahmet Ağa da o yıllarda yakışlı ve yağız bir delikanlı olmalı. Çünkü 13-14 yaşlarındaki Safura, evinin hemen yakınlarında at üstünde gördüğü bu gösterişli delikanlıya gel zaman git zaman vurulmuş. Arkasından yakılan türkünün sözlerine bakılırsa Yetim Ahmet Ağa’nın da beyaz tenli Safura’ya bakışı karşılıksız değildir. Ancak bu aşkın, bu noktadan daha ileriye gitmesine; Yetim Ahmet Ağa’yı büyütüp yetiştiren ninesi engel çıkarır. Ninesinin Yetim Ahmet’e “Biz mazbutuz; onlar bize hizmet edemez” şeklindeki karşı koyuşuyla ümitsiz bir aşka dönüşen Safura’nın sevdası, giderek bir kara sevdaya ve sonunda da ince hastalığa dönüşür. Ninesinin sözünden çıkamayan Yetim Ahmet Ağa ile Safura’nın bir araya gelmesi asla mümkün olamaz ve bu karşılık bulmayan aşk sonunda Safura’nın ölümüne yol açar. Bu arada ninesi de Yetim Ahmet’i bir başkasıyla evlendirmiştir zaten. Türkünün sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla Safura Hanım, o günlerde Tire’nin ileri gelenlerinin yakınlarının gömüldüğü Yeni Cami’nin avlusuna defnedilir. Ayanlar döneminin; sevdası uğruna eriyip biten bu biçare aşığı, şimdi Tire’de Yeni Cami’nin haziresinde yatmaktadır.

 
Tire Merkez Yeni Cami; son cemaat yeri

 
Safura'nın da gömülü olduğu Yeni Cami'nin haziresinden bir görünüm

 
Yeni Cami Haziresi; bir başka açıdan...

Türkünün günümüze aktarımı ise ayrı bir hikâyedir. Tireli dostumuz Hasan Doğan’ın büyük ninesi Aşçı Emine, 1880’lerde yukarıda sözü edilen Yetim Ahmet Ağa’nın konağında aşçı olarak çalışmaktadır. Yukarıda anlatılan olayı ve onların ardından yakılan türküyü Aşçı Emine, o konağın mutfağında duymuş olmalıdır. Türküyü ninesinden 12 yaşında dinleyen Hasan Doğan’ın 87 yaşındaki annesi Fatma Doğan ise, bugün bize bu olayı aktararak bir anlamda kaynaklık etmektedir.

 
Fatma Doğan'ın konuğuyduk o gün.
(Fotoğraf: Hasan Doğan)

Türkünün sözleri şu şekildedir:

Al kurebi başında
Telleri var taşında
Safura Hanım’ı sorarsan
Yeni Cami başında

Mavi kurep başında
Safura okunur taşında
Safura Hanım’ı sorarsan
On üç, on dört yaşında

İzmir’in çarşısına
Gün doğar karşısına
İnsan kötülük mü eder
Kapı bir komşusuna

Potinim cici bici
Bastığım çimen içi
Safura Hanım’ı sorarsan
Soyulmuş badem içi

Şemsiyesi sırmadan
Aç kız kapıyı kırmadan
Gel sarılıp yatalım
Hanım ninem duymadan

Lamba şişesiz yanmaz mı?
Ah, bana yar bulunmaz mı?
Ben bu dertten ölürsem
Namazım kılınmaz mı?

Bülbüller ötüşüyor
Ciğerim tutuşuyor
Yetim Ahmet evleniyor
Bana da yazık oluyor

Kaynak: Fatma Doğan

 
Fatma Doğan sağlığında; evinde...
(Fotoğraf: Hasan Doğan) 


Türkünün sözlerine bakıldığında, yaşananlar anlaşılır bir şekilde ifade edilmiş bulunmaktadır. Aslında Yetim Ahmet Ağa ile Safura Hanım’ın aşkının ileri boyutlara taşındığı, ancak ninesinin engellemeleri ve Yetim Ahmet Ağa’nın ninesine karşı koyamayışı nedeniyle bir kara sevdaya dönüştüğü ve sonunda da Safura Hanım’ın hayatına mal olduğu türkünün sözlerinden anlaşılmaktadır.

Son Söz

Atçalı Kel Mehmet Efe’nin uğruna dağlara çıktığı, dağlarda dolaşıp düğün dernek yapmadan asla evlenmeye cesaret edemediği Fatma’sı, Aydın’ı terk etmeden biraz önce evlenip de Aydın’dan birlikte kaçmak zorunda kaldığı Fatma’sı; bunun yanında kapı bir komşusuna sevdalanıp ona kavuşamamış Tire Voyvodası Yetim Ahmet Ağa’nın Safura Hanım’ı; işte size ayanlık ve eşkıyalık zamanlarının doyulamamış, yarım kalmış ve heder olmuş sevdaları…

Bir de bu açıdan bakmalı; Osmanlı’nın taşrada bıraktığı insanların hayatlarına…

Dipnotlar
(1)    İzmir İhtisab Nazırı Ömer Lütfi’nin 15 Ekim 1829 tarihli kaimesi; bkz. Ali Haydar Avcı; Atçalı Kel Mehmet İsyanı, e yayınları, Mayıs-2004; sayfa:89-90
(2)   Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:94
(3)   Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:99-100
(4)  Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında İF tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

8 Kasım 2016 Salı

KARAOSMANOĞLU TİRESİ; ATÇALI KEL MEHMET ve TİRE VOYVODASI YETİM AHMET AĞA


01 Kasım 2016
İbrahim Fidanoğlu

Osmanlı Devleti’nde; 18. ve 19. yy.larda giderek zayıflayan ve güçten düşen merkezi otorite, birçok yürütme görevini yerel güç odaklarına terk ederek devlet yönetimini bir anlamda bu yerel derebeyleri aracılığıyla sürdürmeye çalışmıştır. Ayan adı verilen bu yerel otoriteler, genellikle tarım ve ticaret ile bölgede zenginleşen ailelere mensuptu. Yaygın olarak Balkanlar ve Ege’de ortaya çıkan bu müessese, bir açıklamaya göre; Batı Avrupa’da hububata karşı oluşan talep artışı ile güçlenmiş; Batı Anadolu’dan Batı Avrupa’ya yapılan hububat ihracatının artmasına ve yerel zenginlerin güçlenmesine yol açmıştır. Ayanlar; temel olarak; vergi, asker ve zahire toplamak ve bölgedeki asayişi sağlamak gibi fonksiyonlara sahiptiler. Ülkede giderek artan yoksulluk ve yerel derebeylerin zulmü altında ezilen yoksul köylüler, kurtuluşu dağlara çıkarak eşkıyalık yapmakta buldular. Atçalı Kel Mehmet veyahut Aydın İhtilali de Batı Anadolu’da baş veren bu isyan geleneğinin ilk ve en büyük temsilcilerindendir.

 
Atça kasabası girişinde yer alan ve 1970 yılında Kemal Başoğlu tarafından yapılan Atçalı Kel Mehmet heykeli
(Wikipedia'dan alınmıştır.)

Tarihçi Çağatay Uluçay, Atçalı Kel Mehmet’i şu şekilde tanımlıyor:

“Kel Mehmet, fakir bir zeybektir. Genç yaşında dağa çıkmış, daha sonra bir ihtilalin lideri olmuştur... İhtilal diyorum, daha doğrusu ben demiyorum da ona ait vesikalar Kel Mehmet’in liderlik ettiği Aydın ayaklanmasına "Aydın İhtilali" adını veriyorlar... Bu, Osmanlı tarihlerinde bilhassa şehirlerde ve kasabalarda ayaklananlar ve idarecileri kaçıranlar veya karışıklığa meydan verenler için kullanılan bir terimdir. (...)

Kel Mehmet'in liderliğinde meydana çıkan Aydın ayaklanması tam manasıyla bir halk ihtilali karakterini taşır görünmektedir.

Çünkü Kel Mehmet, şimdiye kadar gelmiş geçmiş eşkıyaların yapamadığı bir işi başarmıştır. Aydın İhtilali’ne lider olan Mehmet, ilk olarak savaş vergilerinden bunalan Aydınlılara bu vergiyi kaldırdığını ilan etti. Daha sonraları mültezimlerin, voyvodaların ve zabitlerin halktan keyfi olarak topladıkları vergileri kaldırdı.

 
Karacasu kasabasında 19.yy.dan kalma bir konak
(Fotoğraf: İF; Nisan-2004)

Kel Mehmet bunlarla da yetinmedi, hükümetten serbest ticaret ve tarımın korunmasını, kanunların değiştirilmesini, daha eşit kanunlar yapılmasını ve askerliğin yeni esaslara bağlanmasını istedi. Aydınlılar, Kütahya, Manisa ve Denizli'nin bazı kazaları, onun ileri sürdüğü fikirleri sevinçle karşıladılar, ona kapılarını açtılar ve kendilerine efendi yaptılar.

Kel Mehmet'in ilk ayaklanmasında yalnız Aydın mütesellimi ve yanındaki adamları hariç, diğer kasabalarının hiç birisinde ona karşı silah atılmadı. Aksine, adamlarıyla birlikte bu kasabalara birer kurtarıcı gibi girdi.

Halk, Kel Mehmet'in ileri sürdüğü fikirleri samimi, ciddi ve adil buldu. Onun etrafında toplanıverdi... Böylece Aydın İhtilali dediğimiz ihtilal başladı...

 
 19.yy.da zeybekleri gösteren bir İzmir kartpostalı
(https://www.pinterest.com/pin/453878468672578453/)

Aydın'a bir vali gibi yerleşen Kel Mehmet, eski düzeni kökünden yıktı. Kötü idareciler ve ayanlar, bulundukları yerlerden kaçtılar. Onların yerlerine adamlarını koydu, ileri sürdüğü esaslara göre hâkim olduğu bölgeyi idareye başladı.

Kel Mehmet, idaresi altında bulunan yerlerde halkının malına, canına ve ırzına saygı gösterdi. Gezi hürriyetine engel olmadı. Üstelik padişahı da efendi ve halife olarak tanıdı, ahlaksız, zalim ve hırsız memurların amansız bir düşmanı oldu. Ağır vergiler altında inleyen, dövülen, hapsedilen ve sürgüne gönderilen halkın koruyuculuğunu yaptı. Çilelerle dolu bu halkı, zalim memurların pençesinden kurtarmak için elinden gelen her şeyi yaptı.

Kel Mehmet'ten önce gelen şakiler, astılar, kestiler, soydular, halkın kızlarını, oğullarını dağlara kaçırdılar, kanunları çiğnediler düzenleri bozdular. Hâlbuki Kel Mehmet, onların aksine zulmü ve adaletsizliği ortadan kaldırmak, yeni bir düzen kurmak için çalıştı. O bu idealleri uğruna fermanlı oldu ve baş verdi... Fakat onun ileri sürdüğü fikirler, İkinci Mahmut'un yaptığı yenilik hareketinde, Tanzimat’ın ve Birinci Meşrutiyet’in ilanında önemli rol oynadı.

Kel Mehmet'in liderliğindeki Aydın İhtilali, bize yeni bir şey daha öğretmiş oldu. Eski tarihlere ve klasik tarihi görüşlere göre Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bütün ihtilalleri, yeniçeriler ve âlimler yapmışlardır. Halk ihtilali olmamıştır. Hâlbuki Kel Mehmet'in Aydın'da uyguladığı, gerçekten de bugünkü manada bir halk ihtilali idi. Bu ihtilale, onunla aynı hizada yürüyenler, zeybekler, yörükler, şehrin esnafıyla alt tabakadan olan halk katıldı.”(1)

 
 Atçalı Kel Mehmet Efe'yi köpeği ile birlikte betimleyen heykelin yandan görünüşü
(Wikipedia'dan alınmıştır.) 

Sabri Yetkin, Batı Anadolu’da 19.yy.da eşkıyalığın ivme kazanmasını aşağıdaki tarihsel ve sosyal koşullarla açıklıyor:

“19.yy.a gelindiğinde imparatorluk, her açıdan “en uzun yüzyılına” giriyordu. Yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti, çok önemli olaylar yaşadı. II. Mahmut’un saltanatının ilk yıllarında, Osmanlı-Rus Savaşı’nın bitmesinden sonra, 1821’de Mora İhtilalı başladı. Bu ihtilal, 1830 yılına kadar sürdü. Bu arada 1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırıldı. 1827’de Navarin’de Osmanlı Donanması yakıldı. 1828-1829 yıllarında Osmanlı-Rus Savaşı oldu ve hemen ardından Fransa, Cezayir’i işgal etti. Bu olaylar imparatorluğun ekonomik ve mali bünyesini sarstığı gibi, Batı Anadolu’da eşkıyalık hareketlerini oluşturan önemli nedenleri de gündeme getirdi.

 
1964 yılında çekilen Atçalı Kel Mehmet filminin afişi

Örneğin 1829-30 yıllarında Aydın İhtilalı olarak adlandırılan hareket ortaya çıktı. Bu hareketin önderi Atçalı Kel Mehmet’in, bir anlamda kendisini sınırsız bir gücün sahibi olarak görüp mührüne “Hademe-yi devlet, Vali-yi vilayet, Atçalı Kel Mehmet” yazısını kazıtarak devlet kurmuş gibi hareket etmeye başlaması, eşkıyalık bölgesi olan Atça ve Aydın civarında, korumasız insanları ezen, sömüren ayan ve eşrafa karşı mücadeleye girişerek adaleti sağlamaya çalışması, zenginden alıp fakire vermesi, onbinlerce insanı peşinden sürüklemesi, ölümüne inanmayan halk için tükenmeyen bir umut olması ve benzeri olgular, onun bu eyleminin “sosyal eşkıyalık” tanımına girmesini gerektirmektedir. Bu hareket, sosyal eşkıyalığın belki de ilk örneğidir.”(2)

 
Hademe-yi devlet, Vali-yi vilayet, Atçalı Kel Mehmet; Atçalı'nın Aydın'ı ele geçirdikten sonra adına yaptırdığı mührün kopyası
(http://www.aydinatca.com/atcali-kel-mehmet-efe.html)

Rivayet odur ki; Atçalı Kel Mehmet’in dağa çıkış nedeni bir aşk hikâyesidir. Atça’nın da içinde yer aldığı bölgenin hâkimi ve zengini Arpaz Beyleri’nin yanında kır bekçiliği yapan Atçalı Kel Mehmet, Atça köyünün ağası ve muhtarı Hacı Hüseyinoğlu Şerif Hüseyin’in kızı Fatma’ya sevdalanır. Ağa’dan annesini göndererek kızını istetir. Ağa, yanında çalışan bu yoksul ve kimsesiz insanların ne cüretle bu işe kalkıştıklarına şaşar ve çok kızar. Köylük yerde ağır baskı ve eziyetlerle karşı karşıya kalan Atçalı Kel Mehmet, bir gün köyün kahvehanesinde karşılaştığı ağanın adamlarıyla giriştiği kavgada onları yaralar. Bu onun artık yüzde duramayacağı anlamına gelmektedir. Sevdiğine güzellikle kavuşamayacağını anlayan Atçalı Kel Mehmet, için tek çıkış yolu dağlardır. Kendisine karşı yapılan eziyetlerin ve haksızlıkların hesabını sormak uğruna dağlarda sürecek bir mücadeleye girişir. Zenginden alıp fakire veren, yeri geldiğinde adalet dağıtan ve yoksul halka eziyet edenlerden hesap soran bir Robin Hood gibidir artık. Ama onu asıl öne çıkaran ve Osmanlı’nın başına bela eden mesele ise, gelişen isyan süreci içinde Atçalı Kel Mehmet’in ele geçirdiği köy ve kasabalarda tesis ettiği yeni düzendir.

 
Ayanlar döneminin baş yapıtı; Nazilli yakınlarındaki Arpaz'da (Esenköy) bulunan Arpaz beylerinin kulesi ve konağı
(Fotoğraf:İF; Nisan-2011)

“Atçalı Kel Mehmet Efe ve zeybekleri, vardığı ya da davet edildiği her şehirde, kazada ve diğer yerleşim birimlerinde bir kurtarıcı olarak karşılanmıştır. Yönetimi ele geçirdiği yerlerde zorbalar, soyguncular, ağa ve tefeci takımı, yerel egemenlerin işbirlikçisi olan ve halka zulmeden kötü yöneticiler kaçacak delik aramıştır.”(3)

Hareketin lideri konumundaki Atçalı Kel Mehmet’in en yakın yardımcıları, Ali Haydar Avcı’ya göre Çakmakoğlu Mehmet, Çakmakoğlu Şecereli, Yörük Ahmet, Turnalı Ali, Palabıyıkoğlu gibi zeybeklerdir. Atçalı Kel Mehmet, ele geçirilen tüm köy ya da kasabalarda yardımcısı olan bu zeybekler aracılığıyla kendine bağlı bir düzen tesis etmekte, etkinliği altındaki tüm yerleşimlerde herhangi bir karışıklığa, yağma ya da çapulculuğa asla izin vermemektedir. İsyan sürecinde Batı Anadolu’da geniş bir coğrafyada etkinlik sağlayan Atçalı Kel Mehmet’in egemenlik alanında Aydın’ın tümü, İzmir’in Tire, Bayındır, Ödemiş, Birgi, Beydağ yerleşimleri, Manisa’nın Turgutlu, Sart, Salihli, Kula, Alaşehir; Denizli’nin Buldan ve Uşak’ın Eşme kazaları yer almaktadır.(4)


Birgi sokaklarında...
(Fotoğraf:İF; Haziran-2008)

Tire, Aydın İhtilali öncesinde Karaosmanoğlu Ailesi’ne mensup Voyvoda Hacı Mehmet Ağa tarafından yönetilmektedir. Atçalı Kel Mehmet, 4000 kişiye varan zeybekleriyle Nazilli ve Aydın’ı ele geçirir. 15 Ekim 1829 tarihinde Tire halkının daveti üzerine baş kızanlarından Çakmakoğlu Mehmet kumandasındaki birkaç yüz zeybek şehri teslim alır. Tire voyvodası, müftü ve şehrin yönetiminde söz sahibi ileri gelenler, Saruhan Sancağı’na çekilirler. Peşinden Çakmakoğlu Şecereli, Saruhan sancağına bağlı Turgutlu kazasını ele geçirir. Bunu yukarıda sayılan diğer Ege kasabaları takip eder. Batı Anadolu’nun önemli bir bölümü, Atçalı Kel Mehmet’in liderliğindeki zeybeklerin elindedir artık.

 
Birgi'deki Çakırağa Konağı
(Fotoğraf:İF; Haziran-2008) 

II. Mahmut’un emriyle payitaht için bir tehlike niteliğine erişen ayaklanmanın bastırılması için eski Halep Beylerbeyi İbrahim Paşa geniş yetkilerle görevlendirilir. Bunun yanında kaldırmaya yeltendiği ayanlık mekanizmasına yeniden başvurur ve yörenin güçlü ayan ailelerinden yardım talep eder. 10 Aralık 1829 tarihinde İbrahim Paşa, yüksek miktarda asker, silah ve cephaneyle Manisa’ya gelir. Burada yapılan görüşmeler sonrasında Tire Voyvodası Hacı Mehmet Ağa’nın vekili Karaosmanoğlu ailesinden Yetim Ahmet Ağa, Çeşme Muhafızı Tavaslı Osman Ağa ve Aydın Mütesellimi İlyas Ağa, isyanı bastırmak üzere Aydın’a gönderilir.

 
Birgi'nin genel görünümü
(Fotoğraf:İF; Ocak-2012)


Atçalı Kel Mehmet, Osmanlı’nın büyük bir kuvvetle üstüne gelmekte olduğu haberini aldıktan sonra, Aydın’da bu güçlü orduya karşı direnemeyeceğini düşünerek 22 Aralık 1829 günü Aydın’dan, öncesinde de Tire ve Bayındır’dan çekilir. Bu arada büyük çatışmalardan biri Turgutlu’da yaşanır. Turgutlu halkının zeybeklere geniş destek vermesi nedeniyle bu yörede Karaosmanoğlu Yetim Ahmet Ağa’nın yönetimindeki Osmanlı kuvvetlerine karşı direniş büyük olur. Ancak sonuçta Yetim Ahmet Ağa, Turgutlu’yu ele geçirir ve yakaladığı zeybeklerin altısını asarak, on ikisinin başlarını vurdurtarak idam ettirir. Yakalanan 30 kadar zeybek ise, ömür boyu kürek mahkûmu olarak cezalandırılacakları İstanbul’a gönderilir.

Tire’nin arkasında yükselen Aydın Dağları’nda bir sürek avına dönüşen Osmanlı’nın kırımından sağ kutulan Atçalı’nın baş kızanlarından Çakmakoğlu Şecereli, Tire’nin arka dünyasındaki bu dağlık alanda çıkan bir çatışmada öldürülür.(5)

 
Aydın dağları'nın geçişlerinden biri; Mendegüme-Köşk yolu
(Fotoğraf:İF; Ocak-2014)

Aydın ve çevresindeki Atçalı zeybeklerinin bölgeden çekilmesi sonrasında onlara yardım ve yataklık eden birçok kişi de yakalanarak cezalandırılır. Osmanlı’nın bu sindirme harekâtı sonrasında bu başarının arkasındaki Karaosmanoğlu ailesinin temsilcileri birer birer ödüllendirilir. Harekâtın başındaki İbrahim Paşa, Saruhan Mütesellimi Karaosmanoğlu Hacı Mehmet Ağa ile arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle bölgeden uzaklaştırılır; Teke ve Hamit sancaklarının başına gönderilir. Aydın Mütesellimi İlyas Ağa, bu görevden alınır; yerine ayaklamanın bastırılmasında önemli roller üstlenen Tire Voyvodası Karaosmanoğlu Yetim Ağa atanır. Yine aynı aileden Karaosmanoğlu Eyüp Ağa, Yetim Ahmet Ağa’nın boşalttığı Tire’ye voyvoda olarak gönderilir. Bu durum, bölgede Karaosmanoğlu ailesinin yeniden güç kazandığının göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Bu durum; 20.yy.ın başlarına dek sürer.(6)

 
Paşa Yaylası'ndan Aydın'a bakış
(Fotoğraf:A.Aydemir; Haziran-2014)

Aydın’dan çekilen Atçalı’nın bundan sonraki mekânı yeniden dağlardır. Zeybeklerini dağlardaki konargöçer Yörükler, içinde dağıtıp kaybeden Atçalı Kel Mehmet, yanına aldığı on kadar zeybeğiyle Uşak civarında halkın arasına karışıp tebdili kıyafet dolaşarak kendini otoritenin takibinden uzak tutmaya ve unutturmaya çalışır. 6 ay kadar Denizli ve Uşak’ın köylerinde dolaşır. Zaman zaman kendisini fark eden yerel otoritenin temsilcileriyle çatışmalara girer. (Denizli’ye bağlı Çivril kasabasında olduğu gibi) Ancak; yaralarını sarıp gücünü toparlamaya çalıştığı bu ricat döneminde mümkün olduğunca kayba uğramamaya dikkat eder.

 
 Aydın Dağları'ndan Bozdağ'a bakış
(Fotoğraf:İF; Şubat-2014) 

Aydın’dan ayrıldıkları 6 aylık süre içinde zeybeklerini yeniden toparlayan Atçalı Kel Mehmet’in kızanlarıyla Nazilli civarındaki dağlarda dolaştığı haberini alan Aydın Mütesellimi Karaosmanoğlu Yetim Ahmet Ağa, Tire Voyvodası Karaosmanoğlu Eyüp Ağa ile birlikte takibe başlar. Nazilli yakınlarında Yetim Ahmet Ağa’nın tüfekçibaşıyla karşılaşan Atçalı’nın zeybekleri, Nazilli’den yetişen Nazilli zeybeklerinin de desteğiyle Yetim Ahmet Ağa’nın kuvvetlerini geri püskürtürler. 8 Haziran 1830’da Nazilli’yi yeniden ele geçiren Atçalı Kel Mehmet ve adamları, bir gece kaldıkları kasabadan Atça üzerine yürürler.

 
Tire-Ödemiş arasında Aydın Dağları üzerindeki Yenişehir vadileri
 (Fotoğraf:İF; Mayıs-2016)

Osmanlı güçlerini peşpeşe yenilgiye uğratan Atçalı Kel Mehmet ve zeybekleri, yol üstündeki Arpaz ve Karahayıt’ı ele geçirerek 10 Haziran 1830 tarihinde Aydın’a doğru yürüyüşe geçerler. Durumu endişeyle izleyen Aydın Mütesellimi Karaosmanoğlu Yetim Ahmet Ağa, Tire Voyvodası Karaosmanoğlu Eyüp Ağa ve Saruhan Sancağı’ndan gelen Saruhan Mütesellimi Hacı Mehmet Ağa’nın tüfekçibaşı Ali Ağa ile birlikte Atçalı kuvvetlerini Aydın’a iki saat uzaklıktaki Tepecik köyü yakınlarında karşılarlar. İki taraf arasında yaşanan çok şiddetli bir çarpışma esnasında, geceye doğru Atçalı Kel Mehmet ve onun baş kızanlarından Turnalı Ali ile Palabıyıkoğlu vurulur. Liderlerinin vurulduğunu gören zeybekler paniğe kapılarak hızla dağılırlar ve dağlara doğru kaçarlar. Bu Aydın İhtilali diye tarihe geçen bir zeybek ayaklanmasının sonu anlamına gelmektedir. Ayaklanma sonrasında Osmanlı nezdinde zeybeklere karşı duyulan öfke o kadar büyüktür ki; II. Mahmut’un emriyle Batı Anadolu’da zeybek kıyafetiyle dolaşmak bile yasaklanır.(7)

 
 19.yy.da Batı Anadolu'da özgün kıyafetleri içinde zeybekler
(https://www.pinterest.com)

Tire Voyvodası Yetim Ahmet Ağa döneminde Tire

Karaosmanoğlu Ailesi, II. Mahmut döneminin başlangıcında gücünün doruğundaydı. Ancak, II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla sonuçlanan Alemdar Vakası’yla birlikte ateşlenen devletin yeniden yapılandırılması sürecinde; ayanlık kurumunun gözden düşmesi ve neredeyse ortadan kaldırılması noktasına gelmesi bölgede ayanlar açısından önemli bir kilometre taşını temsil eder. 1829-1830 yıllarında Aydın ve civarında patlayan Atçalı Kel Mehmet İsyanı, bu süreci kesikliğe uğratmıştır.

 
Karaosmanoğlu Tire'sinin yapılarına bir örnek; Bayraktarağa (Sancaktarağa)  Konağı
(Seha Gidel Hoca'nın gravürü; konak şimdi yerinde mevcut değildir. Önce yanmış, sonra da enkazı kaldırılarak yok edilmiştir.)

Tire’de bu isyan sırasında yönetimde bulunan Karaosmanoğlu Hacı Mehmet Ağa’nın halkın da çağrısıyla şehre davet edilen Atçalı Kel Mehmet zeybekleri tarafından 15 Ekim 1829 tarihinde Tire’den kovulması ve Tire’nin Atçalı Kel Mehmet’in eline geçmesi dönemin Osmanlı kayıtlarında şöyle anlatılmaktadır:

“Zeybek haşarat Aydın Güzelhisarı’ını istila eyledikten sonra Tire kazasına dahi âdemler irsaliyle (göndererek) geleceklerini ihbar eylediklerinden kaza-i mezkur vücuh-ı ahaliyi cem ederek (kazanın ileri gelenlerini toplayarak) haşarat-ı merkumeyi (işsiz güçsüz haşarat) uğratmamak için müzakere ve ittifak esbabının istihsaline (gerekli birliği sağlanmasına) dikkat eylemişlerse ise de ahali-i mezkure (adı geçen halk) esnaf ve rençber makulesi (kesimi) olduklarından bahisle muharebeye kıyam edemeyeceklerini izhar etmiş (savaşa girişemeyeceklerini açıklamış) ve belki gelmelerini dahi temenni eylemiş olduklarından tarihi arizeden iki gün mukaddem (13 Ekim 1829) altıyüz mikdarı haşarat, iki kol olarak kasaba-i mezkure duhul eylemeleriyle (adı geçen kasabaya girmeleriyle) hâkimi, müftüsü ve voyvoda ve vücuhu (ileri gelenleri) firar ederek İzmir’e vürud (kaçarak) ve Tire’ye civar olan Bayındır kasabasının ahalisi dahi hâkim ve müftü ve voyvodasıyla ittifak edüb (birleşerek) muharebe etmeyeceklerine cevab verdiklerinden onlar dahi kasabadan çıkar çıkmaz haşarat-ı mezkurenin (adı geçen haşaratın) bir bölüğü kasaba-i mezkureye dühul (adı geçen kasabaya-Bayındır-girerek) ve istila eylediklerini (ele geçirdiklerini), birtakım sebükmagzan (akılsız) ve bi-idrak (anlayışı yetersiz) ancam-i karı (işin sonunu) mülahaza etmeyerek (iyice düşünmeyerek) haşarat-ı mezkureye (adı geçen haşarata) meyil ve rağbet etmekte oldukları anlaşılmış olduğuna binaen… şimdiye kadar taraf-ı Devlet-i Aliyye’den bu maddenin tedabir-i hasenesi (yeterli ve sağlam önlemler) buyrulmuş olduğu meczum ise de (kesin olsa da) fesat saat be saat büyümekte olduğundan, etrafıyla tutulması vacibat-ı umurdan (gerekli bir iş) olmağla haricden bir muktedir (becerikli) zatın sürat-i (acilen) ta’yini…”(8)

 
 Zamana direnen 19.yy.dan kalma bir Tire konağı; Ahmet Karcı Evi
(Fotoğraf: İF; Şubat-2004)

Tire kazasındaki gelişmeler, Tire Voyvodası Hacı Mehmet Ağa’nın İzmir İhtisab Nazırı’na gönderdiği 18 Ekim 1829 tarihli mektubunda ve Tire voyvodasının yardımcılarından olan ve Atçalı’nın Tire’yi ele geçirmesi sonrası İstanbul’a giden ve yönetimi bilgilendiren Ali Ağa’nın konuyla ilgili anlatımında olay şöyle anlatılmaktadır.

“Arzuhal-i kullarıdır ki, zeybek eşkıyaları bundan mukaddem (önce) Güzelhisar’dan Aydın Mütesellimi kullarıyla ihraç (kaçırıp) ve şehri zapteyledikten sonra Tire’den dahi bazı mefsedetpişe (bozgunculuk taraftarı) kimseler eşkıya-yı mezburlara hafiyyeten tahrir ve ademler irsal (adı geçen eşkıyaya gizlice yazı ve haberciler gönderip) ve Tire’ye davet etmiş olduklarından Rebiülahirin onaltıncı (15 Ekim 1829) Salı günü müfsid-i mezburların ianeleriyle (adı geçen bozguncuların yardımlarıyla) Tire’ye dühul etmiş (girmiş) ve mukabele (karşı koyma) mümkün olmadığından kulları bizzarur (çaresiz) İzmir’de bir çaresi bulunur mülahazasıyla (düşüncesiyle) İzmir’e gelmiş olduğum (Tire’den kaçmış) beyan tahrir-i arz-ı ubudiyet-i iştimale vesile-i cesaret olundu.

Bende Mehmet Voyvoda-i Tire Hala”(9)
 
 
 Eski ama; yine de Cumhuriyet Tire'si
(Hasan Doğan Arşivi) 

Osmanlı kayıtlarına da yansıdığı üzere Tire halkının daveti üzere Tire’ye giren Atçalı Kel Mehmet şehre gelmeden şehrin ileri gelenlerinin Tire’yi terk ettiği anlaşılmaktadır.

Sarayın; durumun ciddiyetini anlamasını takiben ilk yapılan, Karaosmanoğlu Ailesi’ne gücün yeniden teslimi ve Atçalı’nın halledilmesi işinin başına getirilmesi olacaktır. Bu kapsamda Tire voyvodalığına; yetim olduğu için ninesi tarafından yetiştirilen ve aynı aileye mensup olan Karaosmanoğlu Yetim Ahmet Ağa getirilir. Tabii ki bu sırada Tire, Atçalı Kel Mehmet’e bağlı zeybeklerin yönetimindedir.

 
 Tire'de Eski Yeni Hamam

Atçalı Kel Mehmet ve zeybekleri kayıtlara göre Aydın’ı 22 Aralık 1829 gece yarısı karanlıktan faydalanarak terk eder. Bu duruma göre Tire’den de ayrılışı, bu tarihe yakın ve Aralık ayı içinde olmalıdır. Demek ki, Tire kasabası, yaklaşık 2-2,5 ay kadar; Atçalı Kel Mehmet’in zeybeklerinin yönetiminde kalmış anlamına gelmektedir.
 
Atçalı’nın Aydın, Tire ve Bayındır’ı terk edilişleri yine Osmanlı kayıtlarında şu şekilde aktarılmaktadır:

“Ber mucib-i emr-i şerif (verilen şerefli emirler gereğince) Kara Osmanzade utufetlu (saygıdeğer) Yetim Ahmet Ağa kulları, refakat-ı Tevfik-i samedani (Allah yolunda olanlarla uyumlu ve birlik) ile hareket ve bundan akdem (önce) Aydın sancağı kazalarını istila etmiş (ele geçirmiş) olan sergerde-i eşkıya (eşkıyaların başı) Atçalı Kel Mehmet’in Bayındır ve Tire ve Ödemiş ve Birgi ve Sard kazalarında olan asakir-i menhusesı (uğursuz askerleri) avn-i inayeti perverdigari (koruyucunun ihsanı ve yardımıyla) ve kuvvet-i kudsiye-i mehabet-i padişahı üzere (ulu padişahımızın kutsal kuvveti üzerine) cümlesi firar edüb kazaha-i mezburdan (adı geçen kazalardan) mumaileyh (yukarıda adı anılan) Yetim Ahmet Ağa kullarının asakiri (askerleri) gereği gibi zabt u rabt (ele geçirip) ve derununda (içeride) bulunan zeybek eşkıyasının ceza-i sezalarını (hakkettikleri cezaları) icra (uygulayıp) ve badehu (daha sonra) Tire tarafından maiyetinde (emri altında) olan asakir-i külliye (yüksek miktarda asker) ile utufetlu (saygıdeğer) Elhaç İlyas Ağa tarafına dahil olarak bilittifak (işbirliği ederek) makarr-ı eşkıya (isyancıların merkezi) olan Güzelhisar-ı Aydın kalbine (merkezine) müteveccih olduklarında (gitmeye yöneldiklerinde) merkum (konu edilen) Kel Mehmet asakir-i nusret meserin (üstün yetenekli askerlerin) şirane (aslan gibi) hücumuna tab-ı aver olamayacağını (saldırısı karşısında dayanamayacağını)...” anladığı ve Atçalı Kel Mehmet’in zeybekleriyle birlikte bir gece vakti bölgeden hızla uzaklaştığı belirtilmektedir.(10)

Dipnotlar
(1)    Çağatay Uluçay, Atçalı Kel Mehmet, As Matbaası, İstanbul 1968, sayfa:6-8
(2)   Ege’de Eşkiyalar, Sabri YETKİN; Tarih Vakfı Yurt Yayınları; 2.Basım-Mayıs 1997; Sayfa:9
(3)   Ali Haydar Avcı; Atçalı Kel Mehmet İsyanı, e yayınları, Mayıs 2004; sayfa:67
(4)  Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:82
(5)   Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:101
(6)  Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:103
(7)   Ali Haydar Avcı; a.g.e; Zeybeklerin Ortaya Çıkışı, Tepecik Köyü Çatışması ve Atçalı’nın Sonu; sayfa:110-120
(8)  İzmir İhtisab Nazırı Ömer Lütfi’nin 15 Ekim 1829 tarihli kaimesi; bkz. Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:89-90
(9)  Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:94
(10) Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:99-100
(11)Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında gezi sırasında İF tarafından çekilmiştir.



Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Bumerang - Yazarkafe