15.Mayıs 2013
İbrahim Fidanoğlu
2012
güzünde Girit’e gitmiştik. Herakleion’da Müze’yi gezerken galerilerden bir
tanesinin iki köşesinde çift başlı baltalar (labrys) dikkatimizi çekmişti. Kadim Minos uygarlığının Knossoss
gibi saray kentlerinde öne çıkan en önemli dinsel simgelerinden çift başlı
baltanın yaygın olarak bir tapım unsuru olarak en çok karşımıza çıktığı yerlerden
biri de İlkçağ’da Anadolu’nun Karya bölgesi idi.
Girit'te Heraklion Arkeoloji Müzesi'nde "Labrys" Zeus'un çift ağızlı baltası; 2012 Ekim
Bugün
İlkçağ’daki Karya coğrafyasının kalbi sayılabilecek Milas ile çevresinde ve
onun inanç merkezi sayılabilecek dağların üstündeki Labraunda’da dolaştık. Son
yıllarda 2008 yılından beri pek de sessiz sedasız denilemeyecek bir şekilde
yağmalanan ve Perslerin ilk Karya Satrabı Hekatomnos’a ait olduğu söylenen
anıt mezarla da gündeme oturan bu İlkçağ uygarlığının kalbinde dolaşmak her
zamanki gibi heyecan vericiydi.
Labraunda'nın genel görünüşü
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Labraunda önlerinde bizim gezginler
Sabah
geleneksel Belevi kahvaltımızdan sonra bahardan yaza dönen bir havada Bafa Gölü
kıyısını takiben, yıllardır sürüp giden bölünmüş yol çalışmaları nedeniyle
sıkıntılı bir güzergâhtan Milas’a doğru yöneldik. Saat 11 civarı Karya
Ülkesi’nin Bodrum’dan önceki başkenti Milas’a girdik. Milas içindeki
planladığımız gezintimizi öğleden sonraya bırakarak kentten 14 km. uzaklıkta ve
Aydın’ın Karpuzlu ilçesi (eski Alinda antik kenti) yolu üzerinde yer alan
Karya’nın kutsal alanı Labranda’ya yöneldik.
Labraunda Kutsal Alanı'ndan Gökova üstündeki Kıran Dağları'na doğru bakış
Milas
– Bodrum yolu üzerindeki “şehir merkezi” girişini sağımızda bırakıp döner
kavşaktan İzmir yönüne tekrar döndükten sonra, Labranda levhasından Doğu yönüne doğru saptık. Yargının üstünlüğünü
(?) vurgulamak için olsa gerek 11 yıllık icraat döneminde Roma döneminin
ahalide korku ve eziklik yaratmaya matuf kamu binalarını andıran taşra
kasabalarının dev adliye binalarından birini solumuzda bırakarak, Anadolu’daki
İlk Çağ’ın kadim inanç merkezlerinden birine doğru; dağa sarmaya başladık. Çift
yönlü ve bulvar görünümlü kaliteli bir yol, bir süre sonra Beşparmaklar’dan yakınlardaki
Güllük Limanı’na feldispat madeni taşıyan yük kamyonlarının hayli hırpaladığı
daracık bir tali asfalta ve ören yerine 1-2 km. kala da yine aynı tahribat
sonucu asfaltın kaybolarak engebelerle dolu berbat bir şoseye dönüşüyordu.
Akropol'den Labraunda Kutsal Alanı ve topoğrafyanın görünüşü
Perslerin
Karya Satrapı Maussollos tarafından ören yeri yakınlarındaki Kargıcak
Köyü üzerinden yapılan bir döşeme yolla ulaşılan kutsal alan, aslında
buluntu çömleklerin yaşları itibariyle M.Ö. 7 yüzyıla kadar dayandırılan bir
inanç merkezi olarak kayıtlara geçmiş. Ören yerini 19.yy.da yeniden bulan
Avrupalı gezginler de aynı rotayı izlemişler. Bugün bile Kargıcak yönünden yapılacak yürüyüşle bu döşeme yolun günümüze
kalan bazı parçalarına rastlamak mümkün.
Ören yerinin bekçi köpeği ile hasbıhaldeyiz
Beşparmakların
uzantıları üzerinde bir kartal yuvası gibi göğe yükselen Labraunda Kutsal
Alanı, açık ve temiz bir havada ufka doğru bakıldığında, oldukça geniş bir
görüş açısına sahip bir yükseltide ve son derece etkileyici bir konumda yer
alıyor. Gözlerimiz ufka doğru etkileyici topografyayı tarıyor. Uzaklarda;
Bodrum’un üstünde Torba çöküntüsünü ve Türkbükü’nün arkasındaki Kaplan Dağı’nı,
daha da ötelerde Ege Denizi’nde Bodrum yarımadasının hemen dibindeki İstanköy
Adası’nın hörgücünü ve en önde uzayıp giden Gökova’nın Kıran Dağları’nın
uzantısı Kuru Kümes Dağları’nı bir silsile şeklinde seçmeye çalışıyoruz. Kutsal
alan, binlerce yıllık kadim geçmişinde saklı kutsallığını borçlu olduğu ve
sanki yıldırımlı yağmurlarla ikiye ayrılmak üzereymiş hissini veren dev bir
yarık kaya çekirdeği ile onun dibindeki pınarın altından itibaren geniş bir
yaylakta aşağılara doğru uzanıp gidiyor.
Labraunda'nın kutsal kayası; Yarıkkaya
Dağların
tepesinde, ıssız bir yaylada İlkçağın hac edilen bir kutsal alanı ve Batı
Anadolu’nun eski zaman sakinleri Karyalıların kutsal merkezi olan Labraunda’ya
Mylasa’dan, Alinda ve Alabanda’dan gelen ziyaretçiler tanrılarının onuruna
yapılan ve muhtemelen beş gün süren şenlikler için buraya yılda bir kez
yürüyerek gelirmiş. , Tapınağa Milas yönünden gelenler, Güney Kapısı’ndan
(Güney Propylonu); Alinda yönünden gelenler ise Doğu Kapısı’ndan (Doğu
Propylonu) ulaşırlarmış. Bu kapılardan girmeden önce temizlenmek, arınmak ve bu
kutsal mekâna bir anlamda her türlü “kirinden” arınarak girmek esasmış. Bu
amaçla kutsal alanın Kargıcak
yönündeki güzergâhında; aşağılarda var olan pınarlardan söz ediliyor.
Yarıkkaya'nın Labraunda'nın kutsal pınarı
Labranda’yı
eşsiz kılan en önemli özelliklerden biri de, Zeus’a adanmış tapınağın hemen
altında ve aynı hizada yer alan iki Andron’u barındırıyor olması. Andronlar
yada “erkek meclisleri”, kutsal törenlerde sadece Karyalı halkların ileri gelen
soylu temsilcilerinin katılabildiği kurban şölenlerinin düzenlendiği
mekanlardı. Güneye doğru uzayıp giden derin vadiye bakan; son derece kalın
duvarlara açılmış pencerelerden giren denizden gelen meltem rüzgârı, bu
yükseltilere dahi ulaşan Milas’ın yaz aylarındaki kavurucu sıcağına çare olarak
düşünülmüş olmalı.
Labraunda Kutsal Alanı'nın andronları; alt düzlemde Maussollos, üst düzlemde İdrieus'un Andronları
“Andronlarda
duvarlar boyunca yer alan sedirlere oturan 40 civarı konuk, bu şölenlere
katılır, yer içer ve geceleyin de uyur kalırdı. Önemli katılımcılardan belki
yüzden fazlası da kutsal alanın doğu kısmındaki stoada yer alan altı yemek
salonunda ağırlanırdı. Katılımcıların büyük çoğunluğu, muhtemelen çeşitli
teraslar üzerinde kurulan geçici barınak veya çadırlarda yerde yiyip içmek ve
yatıp uyumak durumunda olmasına karşın Labranda’daki bu sıra dışı ziyafet
tesislerinin benzerleri çoğu antik kutsal alanda bulunmaz.”(1)
Maussollos Andronu'nun şölen odası
Ören
yerinin önündeki düzlüğe geldiğimizde yaylada hafif bir esinti vardı. Yol
çatısından itibaren bizi takip eden tasmalı (büyük ihtimalle bekçilerin) iki
kurt köpeği arabayı bıraktığımız vadiye nazır düzlükte bizi koklayarak teftiş
ettiler. Kutsal alana girmemize bir engel olmadığına karar veren bu hınzırları
bir süre sevdik. Hala ötemizde berimizde dolaşan köpeklere bir şeyler vermek
için bakındık, ama onlara layık bir şey bulamadık yanımızda. Bir süre
Gökova’nın üzerinde yükselen ve uzaktan bir siluet olarak fark edilen Kıran
Dağları’nın sırtlarını seyrettik. Arkamızı döndüğümüzde, yamaçta mitolojik hikâyelerin
kaynağı Yarıkkaya bütün haşmeti ile
karşımızda duruyordu. Hemen sol yanında ise günümüze oldukça sağlam bir şekilde
ulaşabilmiş bir mezar yapısı vardı. Rivayetlerden birisi üç sedirli bu mezar
anıtının Mausollos’un kardeşi İdrieus’a ve onun ailesine ait
olabileceği doğrultusundaydı. Ne olursa olsun içine de girdiğimiz bu yapı
günümüze ulaşan sağlamlığı ve kalın duvarları ile eşsiz güzellikteydi.
Maussollos'un Andronu; şölen odasının girişindeki hayat ve sütunlar
Yarıkkaya’nın üstünde yer alan nişler büyük
olasılıkla kült heykelciklerin konulduğu kutsal bölümlerdi. M.Ö. 7.yy. kadar
uzanan bir geçmişe sahip kutsal alanın bütün sihri bu kayadan kaynaklanıyor
olsa gerekti.