8 Ocak 2016
İbrahim Fidanoğlu
2015’in son günlerinde aniden bastıran Sibirya soğuklarını
savuşturduktan sonra, 2016’nın bu ilk haftasında Bornova-Manisa arasında yakın
bir çevrede yürümekti amacımız. Bu nedenle bu haftaki rotamızı, nadiren
yürüdüğümüz Manisa havalisinden seçtik. İzmir – Manisa arasındaki Sabuncubeli
Vadisi’ne paralel diyebileceğimiz bir güzergâhtaki yürüyüşümüz, gidiş dönüş
toplamı olarak yaklaşık 16 km kadar sürdü. Sabah 10 civarı Yakaköy’ün
sırtlarından başladığımız yürüyüşümüzün ilk etabı, yaklaşık 8,5 km sonra saat
12.30 gibi Manisa’nın Karakoca köyünün meydanında sonlandı. Köy kahvehanesinde
verdiğimiz öğle yemeği molası sonrasında yaklaşık 1 civarında yeniden başlayan
dönüş yolculuğumuz ise, Çatal Çeşme’deki çay molası dâhil 15.30 gibi Yakaköy’de
bitti.
Bir gün önce; bütün gün ve gece devam eden şiddetli yağmur nedeniyle
toprak zemin oldukça yumuşaktı. Yeni güne uyandığımızda karşılaştığımız pırıl
pırıl bir hava, bütün bu çamur faktörünün üstesinden gelmemize neden oldu.
Yağmur sonrasının atmosferik ortamda yarattığı temizlik ve görüş mesafesindeki
berraklık, yürüyüş boyunca etkili oldu. Yaklaşık 14-15 derece civarında
seyreden hava sıcaklığı ve Yakaköy’den Karakoca’nın sırtını dayadığı yaklaşık
750 metre yüksekliğindeki Adatepe’ye doğru tedricen yükselen topografya
sayesinde, bugün fazla yorulmadan oldukça konforlu bir yürüyüşü gerçekleştirmiş
olduk.
Yakaköy sırtları
Yakaköy, yakınındaki Çiçekliköy ile birlikte son yıllarda artan bir
şekilde kahvaltı evleri ve kır lokantalarıyla esir alınmış durumda. Eskiden
şehirdeki insanların, doğada bir parça nefes almak adına uğradığı yerlerdi
buralar. Ama 80’li yıllardan sonra toplumda bir eğilim olarak yaygınlaşan kır
lokantalarında kahvaltı yapma alışkanlığı, kır düğünü salgınıyla da birleşince,
şehrin doğaya açılan pencereleri diyebileceğimiz yakın kırsalında bir patlamaya
dönüştü. Bu da Çiçekliköy-Yakaköy arasında görülebileceği gibi ormanın ve
yeşilliğin ortasında çığ gibi büyüyen bir yapılaşmanın fitilini ateşledi. Aynı
durum, bugün şehrin dışa açılan bütün çıkış noktalarına hâkim olmuş durumda.
Tüketme alışkanlıklarıyla da paralellik arz eden bu yeni statüko, bir şekilde
toplum tarafından kabul görüyor ve destekleniyor. Ama hiç durmayacakmış gibi;
şehrin en yakınındaki ormanın ve yeşilin içine doğru nüfuz eden bu sızma
hareketi, ne yazık ki; birçoğumuzun farkına bile varmadan doğanın kalbine
saplanan bir bıçak gibi ilerliyor. Bir sarmalı andıran bu süreçler, belli bir
süre sonra ise, biteviye kentleri kuşatan bir canavara dönüşüyor. Ama kime ne?
Yakaköy-Beşyol arasındaki kır evleri
Yakaköy çıkışındaki güzergahımız
Köyün merkezine ulaştığımızda, bu kasvetli muhabbetleri ardımızda bırakarak köyün sırtlarındaki Beşyol ve Karakoca yönüne doğru ilerleyen asfalt yoldan yürüyüşe başladık. Kemalpaşa - Ulucak yönüne doğru dönen bir sapağı ve küçük bir yangın havuzunu geçtikten kısa süre sonra asfalt bitti ve toprak yola dönüştü. Gece boyu devam eden şiddetli yağmur, doğadaki canlı cansız tüm varlıkları yıkamıştı sanki. Pırıl pırıl bir güneşin eşliğinde yağmurla yumuşayan ıslak toprağın üzerinde keyifle ilerledik.
Eski ormandan kalan tek tük kızılçamlardan örnekler