29 Ekim 2011 Cumartesi

TİRE / ESKİOBA - TEKELİDERE GEZİ NOTLARI



29 Ekim 2011
29 Ekim 2011 günü, ülkemizde Van depremi bahane edilerek devlet töreni ile kutlanamayan bir Cumhuriyet Bayramı’nda, Hasan Doğan ve İsmet Çallıbay hocalarla İsmet Bey’in köyü Eskioba’ya gittik. Eskioba, antik dönem yerleşimi Almıra yada Almura üzerinde kurulmuş, Osmanlı döneminde Darmara-ı Atik ismi ile bilinen bir yerleşim. Bizans sonrası Horzum Yörüklerinin gelip yerleştikleri yöredeki ilk yerleşim, bu köy yakınlarında yer alan Tekelidere köyü olarak biliniyor.

Almura Akropolünden bakış; Domuz Tokatı’na(*) doğru giden vadideki patika yol

Tekelidere köyüne Mahmutlar – Eskioba köy yoluna girildikten sonra Kavak Kırı Mevkiini geçince, Ağrı’dan gelen Kürt müteşebbislerin kurduğu geniş alana yayılmış nar bahçelerine paralel sola doğru içeri giren toprak yoldan gidiliyor. Yaklaşık 2 km. oldukça bozuk bir yolu takiben ilerlediğimizde, aslında bir vadide gittiğimizi anlıyoruz. Yol boyunca yazın sıcağının yakıp kavurduğu nebat, her yanımızda uzanıp gidiyor. Geniş alanlarda kurumuş dikenler, henüz meyvesi olgunlaşmamış ahlat ağaçları, kızarmış ve giderek yapraklarını dökmekte olan çitlembikler, hırçın böğürtlen çalıları her tarafı kaplıyor. Uzaktan seçilen dev kara servi ağacı, yanına yaklaştıkça daha bir heybetli ve yüzyıllara meydan okuyan geniş gövdesi ile gelene geçene sanki selam veriyor. Bu servinin civarında çokça defineci çukuru ile karşılaştık. Birkaç ev temeli, eski mezarlar, deşilmiş toprağın bağrından oraya buraya saçılmış vaziyette hüznün son demindeler sanki. İsmet Bey, belki 20 sene önce en son buralara uğramış. O zamanlar burada eski Türk yerleşiminden çok önemli izler varmış. Köye adını veren derenin kıyısına ulaştığımızda tabii ki su filan yoktu. İsmet Bey’in anlattığına göre bu dereyi aşan en az üç köprü varmış buralarda. Derenin yatağının oldukça derin olduğuna dikkat ediyoruz; bu da gösteriyor ki zamanında bu yatağı aşındıran ciddi ölçüde bir debiye sahipmiş zavallı derecik. Zaman zaman öbekleşmiş taş ve toprak yığınlarına rastlıyoruz. Bu da arazinin eski yerleşimin izlerini hala taşıdığının kanıtı olsa gerek. İsmet Bey’e göre, yakınlarda kurulmuş olan Atatürk Mahallesi’nin evlerinin taş malzemesi buradan traktörlerle taşınmış olmalı. Özellikle Güneydoğu’dan yoğun olarak buralara yerleşen yurttaşlar ne yazık ki bu toprağın köklerine yeterince saygı göstermemiş olmalılar besbelli. 

Kalabaktepe (Akropol)’den Eskioba köyüne bakış

Eskioba ve Yenioba, birbirlerine karşı yakın bir konumda kurulmuş iki köy. Osmanlı döneminde Eskioba, Darmara-ı Atik; Yenioba ise Darmara-ı Cedid olarak adlandırılmış. Eskioba’nın bulunduğu yerde daha önceden antik Almura yerleşimi yer alıyormuş. Büyükkale ve Küçükkale’de Hitit dönemine uzanan kaleleşmeler dikkate alındığında bu yerleşimin de o zamanlara uzanabilecek bir potansiyeli içinde taşıdığı söylenebilir. Bir başka iddiaya göre ise Almura’nın Frig dönemine ait bir kırsal yerleşim olduğu ve Frig Tanrısı Men ile Diyonisos’a adanmış tapınakların bulunduğu belirtiliyor. Tire’nin Peşrefli yönünde yer alan ve halk arasında Frik Tepesi olarak bilinen bir tepenin varlığı da bize bu toprakların kadim halklarının yaşanmışlıkları üstüne derin bir iz sürmemizi zorunlu kılıyor.

Akropol’de tünel girişinin ağzı

Bugün Eskioba köyünün hemen üstünde yer alan Kalabaktepe, sanki Almura’nın Akropol’ü gibi. Bu tepenin üstüne çıktığımızda tepede mezara benzeyen iki oluşum, batı yönünde izleri takip edilebilen bir dizi temel taşı ve en önemlisi ağzı kesme taşlarla örülü ve içine İsmet Bey’e göre merdivenlerle inilen bir tünel ağzı ile karşılaştık. Burada elbette ki, en çarpıcı olanı tünel ağzı olarak adlandırılan çukurdu. Bu çukur dikdörtgen formatlı, yüzeyleri üç-dört sıra kesme taşla örülü ve içi taşla doldurulmuş görünümdeydi. İsmet Bey, çocukluğunda arkadaşlarıyla bu tünele girip içinde belli bir mesafe yürüdüklerini anlattı. Yine bu tepenin batı yönüne bakan yamacında bir de mağara varmış. Rivayete göre merdivenle inilen tünelin ağzından bu mağara çıkışına ulaşmak mümkünmüş. Ama biz o gün mağarayı bile sık makiliklerden dolayı bulamadık. Ama geçmişe dair söylence böyle; bize de aktarmak düşer.

Tekelidere’de zamana meydan okuyan kara servi

İsmet Hoca’nın ablasının evinin de yer aldığı yüksek bir alanda, köye tepeden bakan bir konumda kentin nekropolü bulunuyor. İsmet Hoca, bu alanda çocukluğu sırasında lahitler bulunduğunu anlatıyor. Bize de ablasının evinin bahçesinde yer alan mermer parçalarını gösteriyor. Evin biraz ilerisinde kuzey yönüne bakan bir tepede; bir toplanma alanı işlevi gören tarihi bir mekân var. Bu mekânda dev bir çitlembik (melengeç) ağacı, asırların içinden burada filizlenen Yörüklerin yerleşik hayatının şifrelerini kulağımıza fısıldıyor sanki. Bu öyle bir anıtsal ağaç ki; gölgesi neredeyse yarım dönümlük bir alana yayılıyor. Küçük Menderes ovasında bir geçiş hattını belirleyen Mahmutlar – Eskioba – Yenioba – Kurşak rotası, bizi Sardes’den Efes’e uzanan tarihi Kral Yoluna ulaştırıyor. Bu anlamda tepeden Küçük Menderes Ovasına bakıldığında gerek Büyükkale ve gerekse Bayındır yönünde uzanan höyükler, bizi bu tarihsel coğrafyadaki saklı bilgiye ulaşmadaki öncelikleri işaret ediyor.

İsmet Hoca’nın ablasının evinin bahçesindeki mermer sütun parçası

Aşağıda, ovada Kavak Kırı olarak adlandırılan mevkide anıtsal bir çınar ağacı (yörede kavak deniyor) var. Köyün Mahmutlar çıkışı yönünde yer alan bu ağacın Kuvayı Milliye günlerinden kalan bir hatırası olduğu söyleniyor. O karanlık yıllarda yöredeki Yunan işgaline karşı direnen Kuvvacıların, geceleri bu asırlık çınar altında toplantı yaptıklarına dair büyüklerden işitilmiş hikâyeler anlatılıyor köyde. İsmet Hoca ile Hasan Hoca’nın kavak dibinde bir fotoğrafını çekiyorum. İsmet Hoca, yandaki turp tarlasından üç kök turp söküyor. Arabaya binip köy meydanında yer alan kahvehanede çaylarımızı içmeye gidiyoruz.
Köyde kırmızı biber üretimi önemli yer tutuyor. Sezon vakti, kahvehanenin önündeki meydan hummalı satış ve yükleme faaliyetlerine sahne oluyor. Ancak; 1935 yılında yapılan (belki de Tireli taş ustası Taşçı Rıza tarafından) ve üzerinde “Cumhuriyet için” ifadesi bulunan mermerden bir kaide üstüne oturtulmuş Atamızın büstünün bulunduğu alanda kırmızı biber torbalarının ve atıklarının saçılı durumda bulunması bizi üzüyor.

Kavak Kırında İsmet ve Hasan Hocalar

Arnavut’un Evi

Köy içinde kısa bir tur atıyoruz. Özgün mimarisi ile Arnavut’un Evi diye bilinen bir örnek ilgimizi çekiyor. Köyün sokaklarında sessizlik hâkim bugün. Bir süre ilerleyip, ıslah edilmiş, köyün sınırında yer alan dere kenarına kadar gidip geri dönüyoruz. Dere kıyısında bir büyükbaş hayvan çiftliği dikkatimizi çekiyor. Vakit epeyce ilerlediğinden, kahvehanenin önünde bıraktığımız arabaya doğru yürüyoruz. Dönüşümüzü yine Mahmutlar üzerinden yapıyoruz. Tire’de yol arkadaşlarım, İsmet ve Hasan Hocaları bırakıp tekrar İzmir yönüne doğru dönüşe geçiyorum.

(*) "Domuz Tokatı; ilk çağda bir su kaynağının bulunduğu, gelip geçenlerin mutlaka bu sudan içerek işlerinin rast gideceğine inandıkları bir toplanma alanı olarak biliniyor."

Yazan : İbrahim Fidanoğlu 
Düzenleyen: MYC                                                              

13 Ekim 2011 Perşembe

BORNOVA - EĞRİDERE SIRTLARI YÜRÜYÜŞÜ



13 Ekim 2011


Gezimizle ilgili güzergah ve fotoğraflardan bazıları...

Bornova-Eğridere yürüyüş rotası 13km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)


Sancakkale'ye bakarken

Eğridere sırtlarında yılkı atları

Bornova-Eğridere Karagöl yolunda çeşme


Düzenleyen: MYC