21 Nisan 2021
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bozdağlar’ın batıya doğru son
uzantıları olan Nif Dağı ile Mahmut Dağı’nı birbirinden ayıran Karabel Geçidi, tarih boyunca kuzeyden
ya da doğudan gelerek denize ya da güneye doğru ulaşmayı hedefleyenlerin geçiş
yolu olmuştur. Hitit Kralı II. Murşili’nin,
Puranda (bir yaklaşıma göre bugünkü Bademgediği Kalesi’nin bulunduğu yer)
önlerinde Arzawa Krallığı ile yaptığı
savaşı kazanarak, Arzawa Krallığı’nın
bugünkü Selçuk Kalesi’nin bulunduğu
tepede bulunan başkenti Aphasa’yı ele
geçirmesi sonrasında; bölgede oluşturduğu Hattuşaş’a
bağımlı vasal beylikler eliyle Batı Anadolu’yu yönetmeye başlar. İşte o dönemde
bölgede Hititler adına egemenlik tesis
eden Mira-Kuwaliya Beyliği’nin bir
anlamda sınırlarını belirleyen bir kaya kabartması da, bu geçide bakan bir kaya
kütlesinin üzerinde kendisine yönelik tahribatlar nedeniyle sancılı bir şekilde
de olsa, günümüze dek varlığını sürdürebilmiştir.
(Aralık 2009)
(Ocak 2012)
Prof. Dr. Ersin Doğer, İzmir’in
Smyrna’sı isimli kitabında İzmir’in savunması açısından son derece önemli
bir yere sahip Karabel Geçidi ve
çevre topografya hakkında şu bilgileri aktarıyor:
“Belkahve
eşiği, aynı zamanda Bozdağ’ın (Tmolos) batı uzantısı Mahmut Dağı (Drakon) ile Nif Dağı (Olympos) arasında, Gediz (Hermos) ile Küçük Menderes (Kaystros) çöküntü ovalarını bağlayan Karabel Geçidi’ne de çok yakın konumdadır. Karabel Geçidi ise, Hermos
(Gediz) Vadisi’nden gelip Kaystros
(Küçük Menderes) Vadisi’ne ve hatta Belkahve
Geçidi’ni zorlamadan İzmir’e güneyden sarkmak isteyenlere Tahtalı Dağı üzerinden geçit veren
vadilere de hâkimdir. Bu nedenle de Karabel
Geçidi, Belkahve Geçidi’nin yanında,
barındırdığı Hitit üslubundaki savaşçı kabartması ve Luvi dilindeki sınır
yazıtlarının da göstermiş olduğu gibi İzmir’in çevre savunması için oldukça
önemli bir konumdadır.”(1)
(Kasım 2006)
(Nisan 2021)
Karabel Kabartması ya da Hitit Baba Anıtı
II. Hattuşili döneminde (İ.Ö. 1400-1380) zayıflayan Hitit Devleti’nin bu güç kaybından Arzawa Krallığı yararlanır ve en parlak
dönemini yaşar. Prof. Dr. Ersin Döğer’in
İzmir’in Smyrna’sı isimli kitabında
bu dönemdeki gelişen olaylar şu şekilde aktarılmaktadır:
(Ocak 2021)
“Bir Arzawa
ordusu Alçak Ülke’yi (Batı Anadolu-İF) geçip Hatti Ülkesi’ne (Anadolu Platosu-İF) girer ve sınırını Hitit Devleti aleyhine genişletir. Bu saldırının başında
muhtemelen, Mısır Kralı III. Amenophis
ile mektuplaşan ve firavuna kızını veren Kral
Tarhundaradus olmalıdır. Bu ilişkiler Mısır’da bulunmuş ve Arzawa Mektupları olarak bilinen çivi
yazılı tabletlerde ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.
Büyük
Hitit İmparatorluğu’nun
kurucusu Şuppililuma I’in henüz
prensliği sırasında ve ardından tahta geçtiğinde (İ.Ö. 1380-1340) Hititler
yeniden harekete geçerek daha önce kaybetmiş oldukları Alçak Ülke’yi geri alırlar ve Arzawa
Krallığı’nı yeniden vasal
konumuna getirirler. Şuppililuma I’in
oğlu Kral II. Murşili (İ.Ö.
1339-1306) ise tüm Arzawa Krallığı’nı
işgal eder ve ortadan kaldırır. Arzawa
Krallığı ile bizzat Murşili
komutasındaki Hitit ordusunun Arzawa’nın
kalbinde yaptığı savaşlar, başkent Apasas’ın
(bugünkü Efes-İF) ele geçirilmesi, Arzawa Kralı yaşlı Uhhazitis’in
denizdeki bir adaya sığınması ve ölümü, Murşili’nin
önünden Arinnanda Dağı’na (bugünkü Dilek Yarımadası’ndaki Samson Dağı-İF) ve Puranda
Kalesi’ne (Bugünkü İzmir-Aydın
otoyolunun ikiye böldüğü; Torbalı yakınlarındaki Bademgediği Kalesi-İF) sığınanların geri getirilmesi Murşili’nin Yıllıkları’nda canlı bir
şekilde tasvir edilmektedir. Aslında savaş, Murşili’nin
iktidarının üçüncü yılında Hitit ordusunun Arzawa
ile işbirliği yapan Milawanda’yı (Miletos) ele geçirip yağma ve tahrip
etmesi ile başlamaktadır. Arzawa Krallığı’nın
fethi, kralın oğullarının direnişleri nedeniyle kolay olmamış, Murşili ve Hitit ordusu en azından iki
yıl Batı Anadolu’da oyalanmıştır. Buna rağmen II. Murşili sonunda Arzawa
Krallığı’nı ve konfederasyonunu ortadan kaldırmış, topraklarını daha önce
konfederasyonun üyeleri olan ve son anda Hititler’e
katılan Mira, Seha Nehri Ülkesi ve Hapalla beylikleri arasında
paylaştırmıştır.”(2)
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Arzawa Krallığı’nın II.
Murşili tarafından ortadan kaldırılması sonrasında bölgenin yeni hâkimi
olarak İ.Ö. 13. ve 12. yy.larda Mira
Beyliği ortaya çıkar. Mira Beyliği,
II. Murşili’nin Batı Anadolu’da Arzawa Krallığı’nın ortadan kaldırılması
sonrasında oluşturduğu üç bağlı beylikten birisidir. Bugünkü Milas’a dek uzanan
Kuwaliya topraklarının da
katılmasıyla ismi Mira-Kuwaliya Krallığı
olarak anılır. Güneybatıda Bafa Gölü
civarında; Beşparmaklar’a doğru
tırmanan yılan gibi bir yolla ulaşılan Sakarkaya’daki
Kral Kupanta Kurinta’nın mührünün
bulunduğu bir sınır taşıyla belirlenen bu beyliğin güney sınırı; Bafa Gölü’nü doğu yönünden sınırlayan Beşparmak Dağları’dır. Kuzey sınırı ise,
yine Ayrancılar’a oldukça yakın bir
konumda; Torbalı-Kemalpaşa arasındaki
Karabel Geçidi’nde yer alan ve halk
arasında Hitit Baba Kabartması olarak
da bilinen Karabel Hitit Savaşçısı Kabartmasıdır. Bu da beyliğin Bozdağlar tarafından sınırlanan kuzey sınırını
işaretlemektedir.
(Aralık 2020)
Prof. Dr. Ersin Doğer, yine aynı kitapta J.D. Hawkins’in çözümlemelerine göre; Karabel Geçidi’nde yer alan Hitit
Savaşçısı Kabartması’nın yanında Luvi
dilindeki yazıtın, Mira Kralı Targasnawa’ya
ait olduğunu söyler. Aynı yazıtta şifre edilemeyen iki isimle ilgili olarak
ise, yine aynı bilim adamına göre Targasnawa’nın
babası Alantalli ve dedesi Kupanta-Kal’a ait olduğu yargısını
belirtir.
Ersin Doğer; aynı kitabın Ekler bölümünde yer alan Karabel
Geçidi’ndeki anıt ile ilgili olarak resim altı yazısında ise, söz konusu Hitit Kabartması ile ilgili olarak şu
bilgileri vermektedir:
(Kaynak: https://www.arkeolojikhaber.com/haber-uc-bin-yillik-hitit-aniti-karabel-kaya-kabartmasi-boyle parcaladi-20066/)
“Bozdağlar’ın
batı uzantısı Mahmut Dağı ile Nif Dağı arasında, Gediz Vadisi’ni Küçük
Menderes Vadisi’ne bağlayan Karabel
Geçidi, Antikçağ’da da bölgenin en önemli stratejik noktası olarak kabul
edilmekteydi. Büyük İskender’in
ordusu da Sardeis’ten Ephesos’a giderken buradan geçmiş
olmalıdır. Geçidin her iki yanında bulunan sınır yazıtları ve anıtlar, Herodotos (İ.Ö. 5. yüzyıl) döneminden
beri bilinmektedir. Tarihçi, o günkü bilgileri ile anıtın Mısır Kralı Sesotris tarafından bölgenin fethi
sırasında yapıldığını zannetmekteydi ve “anıt,
Ethiopia Kralı Memnon’a aittir” diyenleri de küçümsemekteydi. Son yıllarda
karayolunun genişletilmesi sırasında Hititlerin
de kullandığı hiyeroglifle Luvi
dilinde yazılmış sınır taşlarını ve diğer kabartmayı kaybeden geçitte tek
korunan anıt, doğu yamaçtaki Hitit üslubunda
savaşçı kabartmasıdır. Son yıllarda savaşçının başı ve mızrağı arasında oldukça
silik olan hiyeroglif yazıtı okumayı başaran J.D.Hawkins’e göre anıt, Hititlerin bölgedeki vasalı (uydusu-İF)
Mira Beyliği’nin kralı Targasnawa’ya aittir. Kral, Mira Beyliği ile Seha Nehri Beyliği (Gediz Vadisi’nden
Bakırçay Vadisi’ne ve onun arka alanına dek uzanan topraklar; eski Assuwa
Ülkesi toprakları-İF)
arasında sınır oluşturan Karabel Geçidi’ne
oydurduğu bu anıt ile tüm geçidin kendisi tarafından korunduğunu anlatmış
olmalıdır. (İ.Ö. 13. yüzyıl) Mira
Krallığı, Kral Targasnawa’dan üç
kuşak önce Hitit Kralı II. Murşili’nin
Batı Anadolu’daki Arzawa Krallığı’nı
yenip ortadan kaldırmasından sonra Arzawa’nın
topraklarına (Büyük ve Küçük Menderes Vadileri) yayılmış bir beylik olarak Hititlerin desteği ile varlığını
sürdürmüştü.”(3)
(Ocak 2021)
Tarihi
arka planı yukarıda ifade edildiği şekilde gelişen Karabel Kaya Kabartması, ne yazık ki günümüzde define avcılarının
hedefi haline gelmiş durumda. İnsanlık mirası bu değerli kültür varlığı bugüne
dek sayısız saldırıya uğradı; patlayıcılarla orası burası tahrip edildi. Ne
yazık ki bugünkü sistem, bu insanlık mirası değerli kültür varlıklarını
koruyamıyor. Sesi sedası çıkmayan bu biçare varlıklar, defineci kılığındaki bir
takım vandalların acımasız saldırılarına maruz kalıyor yıllardır. Bu kültür
varlıklarının korunmasından sorumlu ilgili devlet kurumları da iş işten
geçtikten ve saldırılar gerçekleştikten sonra müdahale etmeye çalışıyorlar. Elbette
bunların hepsi birer beyhude çaba olmaktan öteye gitmiyor. Çünkü defineciler ne
yazık ki yine bildiğini okuyor.
Karabel’den Mahmut Dağı’na
Batı
yönünden Mahmut Dağı’na doğru yönelen
en iyi güzergâhlardan birisidir bugün bir kısmını yürüdüğümüz yol. Yakın
geçmişte Orman Genel Müdürlüğü tarafından bir eko-turizm alanı olarak
tanımlanan rota, yaklaşık 3300 yıllık bir tarihsel arka plana sahip Karabel Hitit Anıtı’nın bulunduğu
noktayı Torbalı yönünde yaklaşık 200
metre geçtikten sonra, Mahmut Dağı’na
doğru yönelen bir orman yolunun başından başlıyor. Yolun hemen başlangıcında
yer alan haritada rota boyunca yer alan işaretlerin anlamları, çeşme ve seyir
terasları ile dinlenme alanlarının yerleri işaretlenmiş. Ayrıca yol boyunca yol
uzaklık ve yönlendirme levhaları ile bölgenin florası ve faunası ile ilgili
tanıtım panoları da yer alıyor. Bunlardan bir tanesi de; yaklaşık olarak Karabel Hitit Baba Anıtı’nı kızılçamlar
arasından en iyi gören bir noktada, anıt ile ilgili bilgilerin ve anıtın
tıpkıbasımının bulunduğu tanıtım panoları…
Karabel-Mahmut Dağı rotasını ve diğer yan güzergahları gösteren başlangıç noktasındaki bilgilendirme levhası
(Nisan 2021)
Yürüyüşün başlarında; yükselirken ağır ağır, kuzeyde Spil başını gösterdi hemen.
(Nisan 2021)
Önümüzde sanki bir pamuk yığını, solda erguvan ağaçları henüz çiçeklenmek üzere; Karabel'den Mahmut Dağı'na doğru...
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Rota
başlangıcında hava oldukça ısınmıştı. Armutlu
Vadisi’nde mutat kaynak suyu ikmali işini bitirdikten sonra uğramıştık Karabel’e… Vakit öğle üzeriydi. Daha
önceki yıllardan bir kez Dereköy
üzerinden, diğerinde de Yukarı Kızılca’dan
başlayarak Mahmut Dağı’nın zirvesine
dek yürümüştük. Sözünü ettiğimiz yürüyüşlerin ikisi de kış aylarındaydı. Oysa
bugün zaman darlığı nedeniyle her ne kadar zirvesine dek çıkamasak da; Mahmut Dağı’na doğru, bu kez güzel bir
bahar günü tırmanmak nasip oldu.
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Yolun
başlangıcında yer alan km levhasında; Mahmut
Dağı 11 km; Yukarı Kızılca 10,4
km yazmaktaydı. Buradan da anlaşıldığı gibi yol ileride çatallanarak Yukarı Kızılca’ya doğru ayrılıyordu. Yukarı Kızılca’ya güzergâh boyunca iki
sapak vardı; erkenci sapak yolun başlangıcından yaklaşık 2 km kadar sonra idi.
Diğer sapak ise, bölgenin karakteristik yekpare kaya kütlesi Akkaya’nın yakınlarındaydı. Daha önceki
yürüyüşlerimizden biri olan Yukarı
Kızılca-Mahmut Dağı rotasını, bu ikinci sapak aracılığı ile bugünkü
rotamıza Akkaya yakınlarında
bağlanacak olan orman yolunu takip ederek gerçekleştirmiştik. Bugün o günkü
yürüyüşümüzün bir kısmını bu şekilde yinelemiş olduk.
Giderek yükseliyoruz; arkamızda Nif Dağı ve Savanda kayalıkları
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Yürüyüş
yukarıya doğru sürekli tırmanış şeklinde devam etti. Buna rağmen güzergâhın
oldukça kaliteli ve eğimin ılımlı bir şekilde artması nedeniyle asla yorucu
değildi. Bahar alametleri ve manzarayı seyretmeyi de üstüne eklersek oldukça
keyifli oldu.
Solumuzda Kemalpaşa ovasına doğru uzanan topografyada sırayla; Yukarı Kızılca, Aşağı Kızılca ve Armutlu yerleşimleri
(Nisan 2021)
Yürüdükçe
yükseldik. Karabel Hitit Baba Anıtı’nı
geçtikten sonra kızılçamların görüşümüzü engelleyen görüntüleri ortadan
kalkmıştı. Çünkü hem çevremizdeki topografyayı görebilmek için yeterince
yükselmiş, hem de Mahmut Dağı’na
doğru yükselmekte olan sağımızdaki sırtlarda bir orman kesim alanına gelmiştik.
Kuzeyde bütün heybetiyle koca Spil
kütlesi, arkamızda Nif Dağı ve Savanda kayalıkları, sol yanımızda ise Kemalpaşa ovasına doğru alçalan
topografyada Turgutlu’ya doğru
sırasıyla Yukarı Kızılca, Aşağı Kızılca
ve Armutlu yerleşimleri uzanmaktaydı.
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Ovaya
hâkim bir şekilde seyreden yolun kıyısından başlayarak aşağılara dek; envai
çeşit nebat, sırtlarda baharın gelişi ile birlikte yeniden çiçeklenerek hayat
bulmuşlardı. Bembeyaz çiçekleriyle hemen yol kıyısında kızlar elması (ya da
üvez), kahverengi-yeşil arası taptaze yapraklarıyla pırnar meşeleri, ahlatlar, çiçekleri
henüz tomurcuk halinde sandal ağaçları, karşıdan bakıldığında sırtlarda yeşermekte
olan doğanın üstüne vurulmuş birer ilahi fırça darbeleri gibi duran erguvanlar,
topla beni diye bas bas bağıran taze filizleriyle melengiçler ve ağırlıklı
olarak kızılçamlar bölgedeki ağaç örtüsünün dikkati çeken unsurlarıydı.
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Sarı renkli çiçekleriyle kaplan otları (doronicum orientale)
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Bunun
yanı sıra henüz yeni açmış kedi otları, Akkaya
civarında koloniler halinde İzmir papatyaları, sarı, geniş ve papatyadan
ayrıksı çiçek yapılarıyla kaplan otları, koyu pembe renkli dağ
karanfilleri, bir tür çiğdemi andıran ak yıldız çiçekleri, yer yer gölgelerde
Arap sümbülleri, sarı renkli hindiba çiçekleri ve bol miktarda gülü andıran
pembe ve beyaz renkli çiçekleriyle bayır gülleri (Girit ladenleri) gözümüze
çarpan bitki örtüsünün diğer bileşenleriydi. Bütün nebat, üremek ve yeni hayata
eklemlenmek derdindeydi. Yanlarından saygıyla geçip gittik yukarılara doğru.
(Nisan 2021)
Aşağılarda Yukarı Kızılca göletleri
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Bir süre
sonra Yukarı Kızılca’nın hemen
arkasından yükselen yekpare kireçtaşından dev kaya kütlesi ve buraların
alâmetifarikası; Akkaya civarına
geldik. Daha önceki yürüyüşlerimizden birinde Yukarı Kızılca’dan bugün yürüdüğümüz rotaya kavuşan bir başka yolu
takip etmiştik. Akkaya’nın batı
yüzünden dolaşarak eriştiğimiz söz konusu sapağa, biraz ileride biz de ulaştık.
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Bir süre
sonra kızılçamlar yeniden başladı ve giderek ağaç örtüsü, sık bir ormana
dönüştü yeniden. Akkaya’nın
yükseklerindeydik artık. Aşağıda Akkaya’nın
hemen güneyinde yer alan yangın göleti uzaktan seçilebiliyordu; ancak suyu
hemen hemen hiç yoktu. Yürümeye devam ettik. Havadaki hareketlilik giderek
artmaktaydı. Daha yukarılardan bir koyun sürüsünün çan sesleri duyuluyordu
zaman zaman. Biraz sonra solumuzda uzanan hoş bir düzlüğe geldik. Ormancıların
levhasında işaretlenmiş ikinci çeşme burası olmalıydı. Çamların altında kalmış;
suyu gürül gürül akan bir çeşme ve hayvanların rahatlıkla su içebilmesi için
oldukça uzun bir yalağı vardı. Çeşmenin oluğundan gelen su, yalağından taşarak
düzlükteki nebata can veriyordu. Her yer İzmir papatyaları ile kaplıydı.
(Nisan 2021)
Mahmut Dağı'nın buz gibi kaynak sularından içtik.
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Burası
mola ve dönüş noktamızdı; sokağa çıkma yasağının başlama zamanına
yaklaşmaktaydık. Bir şeyler yemek ve dinlenmek için burası idealdi. Biz sıcacık
kahvelerimizi içerken, yukardan yaklaşmakta olan sürünün çıngırak sesleri yeniden
duyulmaya başladı. Seslerin yoğunluğundan anlaşıldığı kadarıyla sürü oldukça
büyüktü. Köpek var mıydı? Çobanın bağırışları da duyuluyordu arada bir ama. Kısa
bir dinlenme molasından sonra, Mahmut
Dağı’na yaklaşık 6 km kala geri dönmeye karar verdik. Üzerimizdeki
bulutların da iyice karardığı bir andı bu. Geldiğimiz yoldan hızlı bir şekilde
inmeye başladık. Korkumuz şiddetli bir bahar sağanağına yakalanmaktı. Çünkü
yağmurluklarımızı bile arabada bırakmıştık. Oysaki pırıl pırıl bir havada
başlamıştık yürüyüşümüze.
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Biraz
sonra yağmur, hafif hafif ıslatmaya başladı. Ama beklediğimiz gibi olmadı;
çıkarken sürekli tırmanışın da etkisiyle bizi bunaltan havanın yerini, yağmurla
birlikte tatlı bir serinlik almıştı. Spil’e
doğru uzanan görüş alanımızda ovaya ve daha ilerilere yağmur yağmaktaydı şimdi.
Islansak da doğrusu, bu görüntüsü de güzeldi doğanın. Yaklaşık üç saatlik
yürüyüş boyunca baharın türlü hallerine tanıklık etmiştik gün boyunca.
Dönüş yolunda bir küçük dereciğin sesini dinledik.
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
İnişte
dikkatimizi çeken küçük bir sel yatağından akan suyun şırıltısını dinledik bir
süre. Ne güzel akmaktaydı sırtlardan aşağıya; buralardaki hayatın kaynağı su.
Toprak yolu; altındaki menfez kanalıyla aşan küçük derecik, alçalan vadiye doğru
akışını sürdürmekteydi. Biraz ileride yol kıyısındaki erguvanların da bu
kaynaktan beslendiği aşikârdı; erguvani renkleriyle göz alıcıydılar doğrusu.
Hindibalar
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
(Nisan 2021)
Yağmur
bir süre sonra durdu; Nisan yağmuruydu sonuçta yağan. Başlangıç noktamıza
oldukça yaklaşmıştık. Zaman kısıtı nedeniyle tam tekmil bir yürüyüş yapamasak
da, bu bile bize oldukça iyi gelmişti. Yaklaşık olarak üç saat boyunca; dik bir
güzergâhta, 10 km kadar yürümüştük. Mahmut
Dağı’nın zirvesine çıkamasak da, pandemi ortamında; kısa günün karı olarak
heybemize attık yaşadıklarımızı. Şimdi artık İzmir’e dönüş zamanıydı.
Dipnotlar:
1. Prof. Dr. Ersin Doğer, İzmir’in Smyrna’sı; İletişim Yayınları, 1.Baskı,
2006-İstanbul; Sayfa: 15
2. Prof. Dr. Ersin Doğer, a.g.e; sayfa:42
3. Prof. Dr. Ersin Doğer, a.g.e; Ekler bölümü; sayfa:168
4. Fotoğraflar, belirtilenler
dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC