ÖLÜLER ÜLKESİ’NE AÇILAN KAPI;
PLUTON ve KORE TAPINAĞI
6 Kasım 2015
İbrahim Fidanoğlu
İnsan hayatında yaşanılan yerin; coğrafyanın ve iklimsel koşulların
önemi ne kadar büyüktür. Bütün insanlık öyküsü ve insanlığın doğayla olan
mücadelesinin hikâyesini oluşturan kültürel yaşamlar, hep bu temel üzerine inşa
edile gelmiştir. İşte bugünkü hedef noktalarımızdan biri olan Aydın’ın Salavatlı
Köyü yakınlarındaki Akharaka Kutsal Alanı ve oradan Sultanhisar’ının sırtlarında
yer alan Nysa Antik Kenti’ne kadar uzanan kutsal hac yolu üzerinde
gördüklerimiz bunun özeti gibidir.
Aydın Dağları’nın güney eteklerinde uzanan Nysa ve Akharaka, fay
kırıklarıyla kaplı bir zeminin hemen üzerinde yer alır. Yeraltından fay
kırıklarının zayıflattığı zeminin belli noktalarından yeryüzüne ulaşan kükürtlü
sıcak su ve buhar, bu yörede tarih boyunca yaşayan ahalinin gündelik yaşamına,
inanç dünyasına ve sağlık arayışlarına karışarak bölgedeki yaşamı
zenginleştirmiştir. Dini ritüeller, derman arayışları, tanrılara adanmış törensel
zenginlikler bu merkez etrafında gelişerek şekillenmiştir. Biraz ilerideki
Sultanhisar Kasabası’nın hemen üstünde yer alan İlkçağ yerleşimi Nysa’nın
kutsal alanı olarak Akharaka bu çerçevede incelenmeye değer; Yer Altı Tanrısı
Hades’e yada Pluton’a adanmış bir kült merkezidir. Yeraltından kaynayıp
fışkırarak gelen; görünüşü ve kullanımıyla insan bedeninde sağlık yönünden
yaratmış olduğu şaşırtıcı sonuçları nedeniyle tapınak alanının Yeraltı Tanrısı
Pluton’dan başkasına adanması da düşünülemezdi zaten. Çünkü bütün bu jeolojik
oluşumlar çerçevesinde insanların dertlerine derman olma özelliğine sahip bu
kaynağın doğaüstü güçlerle ilişkilendirilmesi, İlkçağ’daki inanç yaklaşımları
açısından da son derece normal olmalıdır.
Akharaka Pluton ve Kore Tapınak Alanı; kuzey yönünden bakış
Tapınağın adandığı Ölüler Ülkesi’nin Tanrısı Hades üstüne anlatılan efsaneye
göre, Hades, Tanrıça Demeter’in Zeus’tan olma kızı Persephone’yi kaçırarak
kendine eş yapar. “Mevsimlerin dönümünü, toprağın ve bitkisel doğanın yazın
canlanmasını kışın ise ölmesini simgeleyen bu efsanede; Hades’in rolü, âşık
olduğu Persephone’yi kaçırdıktan sonra bir daha yeryüzüne çıkmasını önlemek
için bir nar tanesi yedirmesinden ileri gitmez. İnanışa göre, Hades Ülkesi’nde
bir şey ağzına koyan bir daha oradan ayrılamazdı. Kızının kaçırılmasında payı
olan Zeus, Demeter’in yalvarmaları üzerine; kızın altı ay yeraltında, altı ay
yeryüzünde kalmasını buyurur.
Hemen tapınak alanının yakınında bulunan ve bazı kazı buluntularının konduğu tonoz kemerli yapı kalıntıları
Hades ve karısı Persephone; amansız, insafsız, yürekleri hiçbir sunu
yada kurbanla yumuşamayan korkunç tanrılar sayılırlar. Kendilerinden de
ülkelerinden de tanrılar ve insanlar nefret eder.
“Tanrılar sevmez o küflü puslu yerleri” der Hesiodos, Homeros da “tanrıların
bile tiksindiği çirkef dolu ülke” diye tanımlar Hades’i. Tanrı Hades ise, gün
ışığının sızmadığı karanlık ülkesinden hiç ayrılmaz, Olympos’lu tanrılar
kuşağından olduğu halde, onların arasına karışmaz, şölenlerine katılmaz.”(1)
Akharaka Kutsal Alanı'nın güneye bakan yüzü
İşte Akharaka jeolojisi, bu inanç kültünü merkeze oturtmaya uygun
elverişli bir mekândır.
MÖ 3. yüzyılda bir Selevkos yerleşmesi olarak kurulan Nysa Antik Kenti,
ününü ve zenginliğini bir eğitim kenti olmasının yanı sıra, üzerinde bulunduğu
Büyük Menderes Ovası’nın tarımı ile yakınındaki kutsal yeri olan Pluton (Hades)
- Persephone (Kore) Tapınağı’nın bulunduğu Akharaka’daki (bugün Salâvatlı)
gizemli kültle ilgili tedavi merkezine borçludur. Akharaka (Salâvatlı) eski
çağlarda bir termal tedavi merkezi olarak kullanılmış olmasıyla da ünlüdür.
Bugün buradaki Sarısu olarak adlandırılan derenin suyunun içerdiği kükürt ile
yeraltındaki kükürtlü gazın varlığı, eski çağlarda bu antik yerleşimin çok
önemli ve gizemli bir tedavi merkezi olmasını sağlamıştır. Bütün bunların
sonucunda dinsel bir kimlik de kazanan Akharaka, tanrılara şükran için yapılan
çeşitli dinsel törenlerin de yeri olmuştur.
Tapınağın doğu kenarında bulunan tek sıra Dor tarzı sütunlardan oluşan sıra (8 adet seçilebiliyor)
Salavatlı, bu jeotermal ve dinsel özellikleri nedeniyle, özellikle
Hellenistik Dönem’den (yaklaşık MÖ 330-30) Roma İmparatorluk Dönemi ve onu
takip eden yıllardaki Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri’nde hastane, büyük
küçük havuzlar ve şifa hamamlarına gelen konuklar için yapılan evlerle iskân
edilmiştir. Böylece önemli bir sağlık merkezi olan ören yeri, ayrıca buradaki
Pluton (Hades) – Persephone (Kore) Tapınağı ile de Hellenistik ve Roma
dönemlerinde bu antik yerleşimdeki tedavi merkezinin yanı sıra, onunla ilişkili
olan dinsel merkez olarak da gelişmiş ve kente sosyal ve eğitim alanında büyük
katkılarda bulunmuştur. Ayrıca Nysa Antik Kenti’nin önemli yöneticilerinin Roma
ile iyi ilişkileri ve prokonsülde olan kişilerin zenginlikleri de kentin
ünlenmesinde büyük rol oynamıştır. Büyük Menderes Nysası’nın en parlak dönemi,
MS 1. ve 2. yüzyıllar olmuştur. Bizans Dönemi’nden sonra Nysa’nın 1402 yılında
Timurlenk tarafından ele geçirilişi de, kentin yavaş yavaş gerilemesine neden
olmuştur.(2)
Tralleis-Nysa yolunun günümüze ulaşan bir bölümü
Zeytin ağaçlarıyla kaplı; Aydın-Denizli karayolunun üstünde yer alan bir
sekide kurulu Akharaka ören yeri, bugün Salavatlı Köyü’nün Sultanhisar çıkışına
doğru yerleşimlerin bittiği bir noktada yer alır. Kutsal alanın Nysa Antik
Kenti’ne uzaklığı yaklaşık 4 km. kadardır. Bugün zeytinlikler arasından
Eskihisar Köyü’ne çıkan yola kavuşan bir toprak yolun her iki yanında yer alan
tonozlu yapı kalıntıları, bu topraklarda yaşam süren uygarlıkların neredeyse
tümünün bu toprağın jeolojisini bir fırsata dönüştürdüğünün bir delili gibidir.
Çünkü bu yapıların birçoğu kaplıca, hastane ve konaklama tesisi gibi hastaların
iyileştirilmesi amacıyla kullanılmış termal tedavi tesisleri olmalıdır.
Akharaka Tapınağı'nın batı kenarındaki sütun dizisi
Yukarıda sözü edilen tapınaklarla Nysa’yı birbirine bağlayan toprak
yol, aslında İlkçağ’daki Nysa ile Tralleis arasındaki ana yolun da bir
parçasını oluşturmaktaydı. Tapınaktan Nysa’ya doğru yönelen bu toprak yol, aynı
zamanda bu tılsımlı bölgeye atfedilen kutsallıkla bütünleştirilmiş bir hac yolu
işlevi de görmekteydi.
Akharaka'dan Nysa'ya uzanan hac yolu üzerindeki tonoz kemerli yapılardan bazıları
Eski çağlardaki dinsel yaklaşımlara göre; bu türlü sıcak su ve zehirli
gaz çıkışlarına izin veren jeolojik oluşumların bulunduğu bölgeler, yer altı
dünyası yada öteki dünya ile bir iletişim noktası olarak kabul edilmiş ve bu
mekanlara kutsallık atfedilerek genellikle bir kült merkezi olarak
benimsenmekteydi. Batı Anadolu’daki konumuz olan Akharaka (Salavatlı),
Denizli-Pamukkale’deki Hierapolis ve Aydın-Ortaklar yakınlarındaki Menderes
Magnesia’sı da bu türlü merkezler olarak dikkat çekmektedir. Zamanla bu gibi
yerlerle ilgili olan tanrısal güçler, ölülerin ve yer altı dünyasının efendisi
olan Hades yada Pluton ve karısı Persephone (Kore) ile ilişkilendirilmişti ve
buralardaki tapınak alanlarına Plutonion veya Cehennem Kayıkçısı Kharon’dan
dolayı Kharonion adı verilmekteydi.
Eskihisar'a doğru tonoz kemerli yapılardan biri daha
Bu gerçeği, zamanının önemli eğitim merkezlerinden biri olan Nysa’da
kendisi de bir süre eğitim gören İlkçağ’ın ünlü Coğrafyacısı Amasyalı Strabon
şu şekilde ifade etmektedir:
“Maiandros dolaylarındaki bütün toprakların depremin etkisi altında
olduğunu ve iç kısımlara kadar hem ateş hem de su tarafından oyulduğunu, bu
nedenle ovalarda başlayan bu durumun, Kharonionlar ülkesine kadar uzandığını
söyleyebilirim. Bundan Hierapolis’deki, Nysa yöresindeki Akharaka’daki ve
Magnesia ile Myus yakınındaki Kharonionları kastediyorum. Gerçekten, toprak
gevrek ve kolay ufalanabilen cinstendi.”(3)
Tapınak alanında bulunan akanthus yaprakları, lotus çiçekleri ve yumurta desenleriyle bezenmiş kiriş parçaları
Yine Strabon, Akharaka’daki İlkçağ tapınak alanını ve sahip olduğu
gizemi şu şekilde ifade etmektedir:
“Tralleis ile Nysa arasında, Akharaka kentinden çok uzak olmayan,
Nysalılara ait bir köy vardır. Burada çok kıymetli kutsal bir bölgeyle birlikte
Plutonion ve Pluton ile Kore’nin şapelleri bulunur. Keza kutsal bölgenin daha
yukarısında uzanan, doğa bakımından olağanüstü olan, Kharonion denen bir mağara
vardır. Burası için şöyle denir: Hastalar ve buradaki tanrılar tarafından
tedavisi emredilenler oraya başvurur ve köyde deneyimli rahipler arasında
yaşar. Rahipler, mağarada hastaların uyudukları sırada gördükleri rüyalara göre
tedavi şekilleri saptarlar. Bu rahipler, aynı zamanda tanrılardan şifa niyaz
eden kudretli kimselerdir. Onlar, sık sık hastayı mağaraya götürerek,
hayvanların inlerinde yaptıkları gibi, birkaç gün yiyecek vermeden yalnız
başlarına sükûnette bırakırlar. Bazı zamanlar, hasta kendi rüyalarını da
dikkate alır, fakat genellikle hastaları ayinlere sokan ve onlara öğütler veren
rahiplerdir. Onlardan başka herkese bu yer, yasak ve öldürücüdür. Akharaka’da
her yıl bir festival düzenlenir ve bu sırada özellikle bu festivali
kutlayanlar, bütün bu şeyleri duyup görebilirler. Festivalde bir de öğleye
doğru “gymnasion”un erkek çocukları ve gençleri çıplak ve yağlanmış olarak, bir
boğayı aceleyle mağaranın içine sürüklerler ve başıboş bırakıldıkta boğa ileri
doğru kısa bir mesafe gider ve son nefesini verir.”(4)
Tapınağın güney-batı köşesi
Nysa kazılarının uzun süre başkanlığını yürüten Prof. Dr. Vedat İdil’in
anlatımına göre bugün söz konusu yerde mağaraya benzer bir girintiye
rastlanmamaktadır. Bununla birlikte, biraz batıda oldukça derin ve sarp bir
vadinin dibinden akan Sarısu adlı dere kükürt içermektedir. Ayrıca bu vadinin
yamaçlarında da Nysa’ya özgü tonoz kemerli yapıların varlığı büyük olasılıkla
İlkçağ’da Kharonion olarak adlandırılan yerin burası olması olasılığını
güçlendirmektedir.(5)
Akharaka'dan Nysa'ya giden yol üzerindeki bir tonoz kemerli bir başka yapı örneği
Bugün Akharaka Kutsal Alanı’ndan Aydın Dağları’nın eteklerindeki
Eskihisar Köyü’ne çıkan asfalt yola doğru ilerlerken bu yola kavuştuğumuz
noktadaki Karayolları tarafından yakın zamanda restore edilip ayağa kaldırılan
dev boyutlardaki iki taş köprünün genişlikleri, Nysa’dan Akharaka’ya doğru bu
festival zamanlarında bir tür hac yürüyüşüne çıkan kalabalıkların büyüklüğünü
anlatmak açısından çarpıcıdır.
Tapınak alanının sütunlarla çevrili kenarına komşu duvar izleri
Tapınak alanındaki Dor tipi sütunlar
Akharaka tapınak alanına batı yönünden bakış
Tapınak alanında ilk olarak 20.yy.ın başında Almanlar, kazı
çalışmalarını başlatmışlar. 1909’da Alman kazı ekibinden H.Pringsheim’in
yürüttüğü kısa dönemli kazı çalışmaları sırasında tapınağın planı hakkında ilk
bilgiler elde edilmiş. Daha sonrasında işgal yıllarında ise, 1921’de Yunanlılar
bölgede bir takım kazılar yapmışlar. Cumhuriyet dönemindeki kazılar ise, Kültür
Bakanlığı’nın denetiminde 1990 yılından beri sürdürülmekte. Bir dönem Yaşar
Holding’in desteğinde Prof. Dr. Vedat İdil’in başkanlığında yürütülen Nysa
kazılarını, günümüzde Ankara Üniversitesi DTCF’den Doç Dr. Serdar Hakan ÖZTANER
yönetiyor.
Akharaka Pluto ve Kore Kutsal Alanı
Tapınak alanı, kuzey-güney yönünde uzanan ve Dor düzeninde inşa edilmiş;
kısa kenarında 6, uzun kenarında ise 12 adet tek sıralı sütunla çevrilmiş bir
plana sahip bulunmaktaydı. İlkçağ’da bu tür tek sıralı tapınaklara peripteros ismi verilmekteydi. Bugün bu
sütun parçalarını bulundukları yerde izlemek mümkün...
Gezginler, Akharaka'dan Nysa'ya giden kutsal yol üzerindeki zeytinlikler arasında...
Yapının cella’sı, özenle işlenmiş beyaz kireç taşından bloklardan
oluşuyordu. Prof. Dr. Vedat İdil’e göre, tapınağın girişi büyük olasılıkla
kuzeydendi. Nysa’dan gelen kutsal yol, tapınağın güneyinden geçtikten sonra
batıya kıvrılıyor ve oradan da yapının kuzeyindeki Pluton ve Kore’nin sunağının
bulunduğu geniş bir alana açılıyordu. Tapınağın hangi dönemden kalma olduğuna
dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte, yapı kalıntıları içinde bulunan Roma
Dönemi’ne ait iki başlık, İ.S. 4.yy.ın sonlarını işaret etmektedir. Tapınak
alanı, daha sonraki zamanlarda çevresi bir duvarla çevrilerek bir kilise haline
dönüştürülmüş.
Zeytin ağaçlarının altından fışkıran; köylülerin nergis dediği zambağı andıran sarı çiçekler
Sordum sarı çiçeğe; adın nedir?
Tapınak alanının üst düzlemine kadar çıktık. Dağın eteklerinde dolaştık.
Çevrede yer alan tonozlu yapıların çoğu toprağa gömülü vaziyette idi. Yaşlı
zeytin ağaçlarıyla kaplı alanda yer yer hasat başlamıştı bile. Uzaklardan
traktörlerin ve zeytin silken köylülerin sesleri duyuluyordu. Biraz ilerde bizi
hoş bir sürpriz karşıladı. Toprak yolun üst yanında ve zeytin ağaçlarının
çevirdiği bir düzlükte, topraktan fışkırırcasına bir yoğunlukta zambağa benzer
sapsarı çiçekler vardı. Sabah sabah inanılmaz bir güzellik sundu bize doğa.
Biraz ileride çilek tarlasına dereden su basmaya gelmiş; yukarıdaki Eskihisar
Köyü’nün muhtarının söylediğine göre, bu çiçeğe yörede nergis derlermiş. Ama bu
çiçeğin soğanlı bir bitki olması dışında bildiğimiz nergisle pek de ilgisi
yoktu. Muhtarla ayaküstü yol boyunca rastladığımız tonoz kemerli yıkıntılar
hakkında konuştuk. Onun da belirttiği üzere bu yapıların tümü Roma’dan Bizans
ve Osmanlı’ya kadar sağlık amaçlı kullanılmış; havuz, kaplıca ve dinlenme
mekânlarıydı.
Nysa yolunda sarı çiçeklere son bakış
Eskihisar Köyü Muhtarı, yukarıdaki köy kahvesinde bizi çay içmeye davet
etti. Çayları içerken muhtardan Eskihisar’ın aslında Sultanhisar’dan daha eski
bir yerleşim olduğunu, “hisar” sözcüğü ile de Nysa yerleşiminin kast edildiğini
belirtti. Ama zaman içinde Eskihisar’ın giderek içine kapandığını;
Sultanhisar’ın ise daha çok önem kazanarak ilçe merkezi haline geldiğini
söyledi. Kahveden ayrılırken, muhtardan Nysa-Akharaka hac rotası üzerinde yer
alan iki dev köprünün yakın zamanda Karayolları 2.Bölge Müdürlüğü tarafından
restore edildiği bilgisini öğrendik ve Aydın-Denizli yoluna doğru inerken her
iki köprüye de uğradık.
Eskihisar Köyü meydanındaki kahvehanenin önü
Tek kemerli Eskihisar-2 Köprüsü
Eskihisar-2 Köprüsü; genişliği 11,45 metre...
Köprülerden Aydın-Denizli yoluna daha yakın olanı; iki gözlü; diğeri ise
tek ve oldukça büyük kemerli bir taş köprü. Aşağıdaki Eskihisar Tarihi Köprüsü-1; diğeri ise Eskihisar Tarihi Köprüsü-2 ismi ile anılıyor. Birinci köprü 2013,
2.köprü ise 2015 yılında Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü tarafından restore
edilmiş. Her iki köprünün büyüklüğü ve genişliği o çağlardaki insan nüfusu dikkate
alındığında olağandışı olarak kabul edilebilir.
Daha küçük çaplı ve iki kemerli Eskihisar-1 Köprüsü
Eskihisar Köprüsü-1; genişliği 14,88 metre...
Köprünün kemerlerine yakından bakış
Eskihisar-1 Köprüsü yakınlarındaki tarihi çeşme
Köprüler; üzerinde yer alan bilgilere göre, Geç Roma ve Erken Bizans
dönemine tarihleniyor. Yukarıdaki tek kemerli köprünün (Eskihisar-2) genişliği 11,45 metre; boyu ise 45,80 metre olarak
belirtilmiş. Aşağıdaki iki kemerli köprünün (Eskihisar-1) genişliği ise yukarıdakinden daha fazla olup 14,88
metre; genişliği ise 44 metre olarak köprülerin üzerindeki Karayolları
tarafından konulan kitabelerde belirtiliyor. Bütün boyutlar, İlkçağ’daki
festival ve hac yolculuklarının ne kadar dramatik boyutta bir katılıma işaret
etmesi ve bölgenin sağlık nedenli geçişlere ne kadar açık olduğunu göstermesi
açısından dikkate değer.
Akharaka-Nysa kutsal yolu üzerindeki ölmez ağacı; zeytin
Akharaka ve Nysa’yı ona bağlayan hac yolu üzerindeki dolaşmalarımız çay
molası ile epey uzadı. Çünkü esas hedef Büyük Menderes’in güneyinde yer alan ve
tüm zamanlar boyunca başka anlatılmaya değer hikâyeleri olan Arpaz Kulesi ve
sırtında yer alan İlkçağ Karya yerleşimi Harpasa
idi. Artık rotayı güneye doğru çevirmenin vakti gelmişti.
Dipnotlar
(1)
Hades için; bkz. Mitoloji Sözlüğü, Azra ERHAT, Remzi Kitabevi-11.Basım; sayfa:120-Hades maddesi
(3) Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika:
XII-XIII-XIV); Arkeoloji ve Sanat Yayınları; Çev. Prof.Dr. Adnan Pekman,
3.Baskı-1993; sayfa: 65
(4) a.g.e. sayfa: 170-171
(5) Nysa ve Akharaka, Prof.Dr. Vedat
İDİL; Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı; İstanbul-199;
sayfa:81
(6) Fotoğraflar, yürüyüş sırasında Aydın Aydemir tarafından çekilmiştir.
(DEVAMI VAR )
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC