Küçük
Menderes Ovası’nda İlk Kurşun’u kim attı?
Zincirlikuyu’nun Hikayesi
Hasan
Doğan – İbrahim Fidanoğlu
25
Ağustos 2013
ZincirliKuyu, Tire – Ödemiş karayolu
üzerinde Çiniyeri Köyü altında bir mevkiin adıdır. Burası meydanlık bir
alandır. Tam orta yerinde bir kuyu bulunmaktadır. Bu alanda Kurtuluş Savaşı’nın
tarihimizde pek az bilinen olaylarından biri meydana gelmiştir. Civarda kime
sorsanız, bu alanın Yunan işgal kuvvetlerine karşı ilk direniş alanı olduğunu
söylerler. Ancak ne yazık ki, tarihimizdeki bu önemli olay, hemen hemen hiç
bilinmemektedir.
Zincirlikuyu Mevkii'ne adını veren kuyu ve zincirinin bıraktığı asırlık izleri
Tireli değerli hocamız Seha Gidel’e göre; kendisinin yıllarca önce Tire’deki evlerine
ziyaretleri sırasında, o çarpışmada bulunmuş ve Cumhuriyet’in ilanından sonra emniyet
müdürü olarak görev yapmış olan Ahmet Rifat Kemerdere’nin bizzat kendisinden olayı
dinlediğini ve Rifat Bey’in son defa ölmeden o alanı görmek istediğini aktardı.
Bu isim, buralarda direniş hareketini anlatan birçok kitapta geçmektedir. Ancak
bunlardan en önemlisi Celal Bayar’ın “Ben de Yazdım” eseridir.
Seha Gidel Hoca ve öğrencisi Ahmet Tamer Tire çevresinde dostlarıyla birlikte bir keşif gezisinde
Seha Gidel Hocamızın aktardığına göre Celal
Bayar, dedesi Derviş Mehmet’i çok iyi
tanımaktadır. Derviş Paşa, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün daima yanında
olmuş, Konya ve Kastamonu isyanlarının bastırılmasında görev almış bir
komutandır. Hocamızın anlattığına göre; 30 Ağustos Zaferi’nin kazanılmasında da
onun katkısı büyüktür. Celal Bayar, Tire’yi
ziyareti sırasında hocamızın ailesini sormuştur. Tire ziyaretinde ilk kurşun
konusu gündeme getirildiğinde; Celal
Bayar da olayı doğrulamış ve Jandarma Teğmeni Ahmet Rifat Kemerdere’nin
Yunan işgaline karşı bölgede ilk kıvılcımı çaktığını anlatmıştır.
Seha Gidel Hocamızın dedesi Derviş Mehmet Paşa (Kaynak: Ahmet Tamer)
Seha Gidel Hocamızın 4 Kasım 2008 tarihinde Zincirlikuyu
başında anlattıklarına göre olay şöyle gelişmiştir:
15 Mayıs 1919’da İzmir, Yunanlar tarafından
işgal edilmiştir. O günlerde Celal Bayar ise, Batı Anadolu’da Kuvayı
Milliye direnişini örgütlemek amacıyla Tire’nin Fata köyünde Gökçen Efe ve
arkadaşlarıyla işbirliği içinde faaliyetlerde bulunmaktadır. İşgalci kuvvetler
İzmir’e girdiğinde oradan yaklaşık 80 kişilik bir askeri kuvvet, Torbalı
üzerinden Tire’ye doğru harekete geçer. Önce Tire’ye gelirler, ama burada
savunma hattının gerçekleşemeyeceğini anlayınca Aydın’a geçerler. Amaç
arkalarına dağları ve halk gücünü alarak yurdu savunmaktır. Bu gruptan iki
subay da özel bir görevi yerine getirmek üzere Tire’den Ödemiş’e hareket
ederler. Ödemiş’e gitmelerindeki amaç garnizonun elinde bulunan silahları halka
dağıtmak ve halkı örgütlemektir. Bu arada işgalciler Tire’ye doğru yol alırken,
bu iki asker Zincirlikuyu mevkiinde düşmana pusu kurarlar. İlk defa bu yerde
silahlar patlar. Ama düşman sayıca çok güçlü olduğu için Kemerdere’den gelen
gençler bu iki subayı düşmandan kaçırırlar ve dağın arka yüzündeki Kemerdere
Köyü’ne ulaştırırlar.
Celal Bayar ve Gökçen Efe’nin ailesi bir arada
(Kaynak: Sabahattin Burhan)
Kemerdere Köyü, yapısı itibariyle
bir Türkmen köyüdür. Köy, geçmişte de efelere yataklık yapmış, bağrından efeler
çıkarmış bir köydür. Nitekim yurtlarının işgal edileceğini anlayan gençler,
derhal Zincirli kuyuya gelip bu iki subayı yalnız bırakmamışlar ve üstelik onları
bağırlarına basmışlardır. Seha Gidel
Hocamızın anlatımına göre, genç jandarma teğmeni Ahmet Rıfat Bey de köylülerin
göstermiş olduğu bu vatanseverlikten dolayı, Cumhuriyet kurulduktan sonra Soyadı
Kanunu çıktığında, Kemerdereli soyadını
almıştır.
Batı Cephesi'nin teşkilinde öne çıkan isimlerden; Gökçen Efe kızıyla birlikte (Kaynak: Sabahattin Burhan)
İşgalci kuvvetler Tire’den Ödemiş’e doğru yol
alırlarken önlerine kim çıktıysa öldürmüşlerdir. Hatta Peşrefli altına
geldiklerinde burada ekin biçen kırlı
dediğimiz, buralara ekmek parası için gelen Denizlili gurbetçilerin bile ekin
tarlasında boğazlarını kesmişlerdir. İşgalci kuvvetler yollarına devam ederek Hacı İlyas’a (Şimdiki İlkkurşun köyü) vardıklarında ilk güçlü
direniş hareketi ile karşılaşırlar. Resmi tarih, örgütlü bir güç tarafından ilk
kurşunun burada atıldığını belirtmektedir. Oysa Zincirlikuyu olayı bu bilgileri
doğrulamamaktadır.
Zeybek giysileri içinde Kuvayı Milliye'nin önde gelen isimlerinden Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu (Kaynak: Sabahattin Burhan)
Aynı olay; Celal Bayar’ın anılarını yazdığı Ben de Yazdım adlı eserinin 6.cildinin
120, 121 ve 122.sayfalarında şöyle anlatılmaktadır:
“30 Mayıs 1919 sabahı Ali Orhan İlkkurşun’un
kumandasında yedek subaylardan Ahmet Şükrü, Salih Vecdi, Selim Örsel, Selim
Kayalar, Hamit, Aziz, Şeref Osman, Öğretmen Faik, Nuri, Remzi Bey’lerle 10
kadar jandarmadan ibaret küçük bir kuvvet şafakla beraber Hacı İlyas Tepesi’ni
tutarak müdafaa tedbiri aldı. Öğle vakti, tren telgraf hattının kesilmesi
üzerine keşif için yola çıkan Derebaşı istasyon makas memuru Rum yakalandı ve
trenle Yunan askerinin gelmekte olduğunu söyledi, akabinde Yunan bayraklarıyla
donatılmış trenin ilerlediği görüldü.
Trene yapılacak ateş baskını ile sivil halkın,
çoluk çocuğun kırılacağı düşüncesi, gönüllülerin vicdanını ezmekte idi. Müdafaa
kuvvetlerinin pek az olmasına rağmen, istila kuvvetleri kumandanına, makasçı
Rum ile şu haber gönderildi:
“Kendilerini tren içinde kıstırmak bizim için
daha faydalıdır. Fakat bu arada masum kanı da akacaktır. Kumandan askerini
indirsin, bir meydan harbi yapalım. Askerce dövüşelim” denildi.
Kuvayı Milliye'nin onurlu efesi; Yörük Hacı Halil Efe (Halil Çöp) (Kaynak: Sabahattin Burhan)
Makasçı memur yanlarından uzaklaşırken, tren de
istasyona yaklaşıyordu. İstasyonda memur ile evvela birkaç Yunan subayı
konuştu. Az sonra orası kalabalıklaştı. Asker de trenden indirildi, fakat
akabinde, tekrar trene bindirildi. Katar geri geriye hareket etti. Mücahitler,
düşmanla ilk karşılaşmanın bu suretle neticelenmesini “fal-ı hayır” addettiler.
Aynı günün akşamı “otodrezin” ile Ödemiş’den bir
heyet, Bayındır’a geçti. Heyeti; müftü, Rum ve Ermeni papazlarıyla Tahsin
Efendi adında bir jandarma subayı teşkil ediyordu. Ödemiş’de Milli Mücadele
için ön ayak olanlardan umumi bir şura mahiyetinde bir toplantı yapılmış:
Bugün Gökçen Efe'nin adıyla anılan Gökçen'de (eski Fata) Tireli taş ustası Taşçı Rıza'nın kurtuluş anısına yaptığı abide
“Tire ve Bayındır’da bulunan düşmanın 48 saat
içinde buralardan çekilmesinin, olmadığı takdirde Ödemiş Milli Kuvvetlerinin
zorla bu yerleri geriye almaya çalışacağının Yunan kumandanına ihtarına” karar
verilmişti. Heyet vazifesini yaptı. Netice olarak, Yunan kuvvetleri İzmir’den
gönderilen inzibat taburu ile takviye edildi. Yunanlar için hücum ve müsademe
daha elverişli bir hale gelmiş oldu.
Seha Gidel ve öğrencisi Hasan Doğan Tire Toptepe'de sohbet anında
31 Mayıs 1919 günü, başta Kumandan Yüzbaşı Tahir
Özerk, sağında Hamit Şevket İnce, solunda Jandarma Teğmeni Ahmet Rifat
Kemerdereli, arasında birkaç öğretmen, bunların arkasında zeybekler ve
gönüllüler, bir kafile halinde, merasimle Hacı İlyas Tepesi’ne doğru yol almaya
başladılar; halk, mücahitleri heyecan ve sevinçle uğurladı.
Boynuyoğun Köyü'ndeki abide çınar da o günleri görmüştü.
31 Mayıs 1919 akşamı, müdafaa yerinde toplanan
kuvvetler, 300 kişiyi bulmuştu. Poslu Mestan Efe kumandasındaki 100 kadar atlı,
cephede bir geçit resmi yaptıktan sonra, Ödemiş’e döndü. Bunlar, Salihli’de
teşkilat yapacaklar ve bu istikametten gelecek düşmanı karşılayacaklardı.
Kayıkçının Molla Hüseyin Efe kumandasındaki kuvvetlerle, zeybeklerden
Ketendereli Mustafa çetesi keşif hizmetinde kullanıldı. Cephede herkesin yeri
ve görevi tayin olundu. Bu arada Çerkes Hasan adında, henüz yüze çıkmış bir
şakinin itaatsızlığı baş gösterdi. Avenesiyle beraber cepheden çekildi. Yalnız
iki arkadaşı “Efe, müsaade et, biz beylerle beraber düşmana karşı koyacağız”
diyerek vatan hizmetinde kaldı ve fedakârlık gösterdi. Bir kısım zeybeklerin
cepheden ayrılmaları, zaten az olan kuvvetleri zaafa uğratmıştı. Ahmet Rifat
Kemerdereli diyor ki:
Kuvayı Milliye zeybeklerinden Danişmentli İsmail Efe (Kaynak: Sabahattin Burhan)
“Zeybekler iştirak etmeyince, ertesi sabah için
kararlaşan Tire baskını geri mi bırakılacaktı? Yoksa Yunan kumandanına söylenen
sözün bir blöf olmadığını göstermek için eldeki kuvvetlerle hücum mu edecekti? Zihnimden
geçen, bir sel uğultusu halinde akıp giden bu düşünceler Tahir Özerk’i de
meşgul etmiş olacak ki birdenbire aklına Gökçen Efe gelmiş ve Hamit Şevket’e:
“O halde Gökçen’i alır, yarın Tire’ye baskın
yapmak kararımızı tatbik ederiz” dedi ve ilaveten “Şimdi Gökçen’e gidiniz, o
bana, aralarındaki husumet yüzünden Çerkes Hasan ile beraber çalışamayacağını
söylemişti. Yeni vaziyeti kendisine anlatır, yarın şafak zamanı yapacağımız
Tire baskınına iştirak etmesini rica edersin” emrini verdi.
Aydın Dağları'nın üstündeki Dallık Mevkiinden Gökçen'e doğru bakarken
Teğmen Ahmet Rifat, bu tehlike dolu gece
yolculuğunda, yanına bir süvari jandarma eri alarak Hamit’i yalnız bırakmadı.
Fakat bu vefalı hareketi, kendisine çoğa mal oldu. Gökçen’i gece vakti Kahrat
Köyü’nde buldular. Uzun görüşmelerden sonra Gökçen kendileriyle mutabık
göründü; “pekiyi” dedi. Fakat ani kararlaşan bu maceraya atılmadı. Sabaha karşı
kızanlarıyla Kadife köyüne çekilip intizar halinde kaldı.
Ovaya hakim konumdaki Dallık'da sonbaharın renkleri
Tire kazası sınırı içindeki Zincirlikuyu
mevkiine, Hacı İlyas cephesinden, Ahmet Şükrü Bey kumandasında 87 kişilik bir
kuvvet gönderilmiş, Tire’ye yapılacak baskın da ertesi güne bırakılmıştı.
Düşman daha evvel davranarak, 1919 senesi Haziran’ının birinci günü saat 8.00
sıralarında Tire’den yola çıkardığı 2 bölük efzun ve 200’den fazla atlara
bindirilmiş yerli Rum kuvvetleriyle, müfrezemize taarruz etti. Müsademe bir
saat kadar sürdü Gönüllüler soldaki tepelere ve Ödemiş istikametine doğru
çekildi. Düşman bu hareketi, kendisini yan ateşine almak için tertip edilmiş
bir manevra sandı, takip etmedi.” Celal Bayar; Ben de Yazdım; 6 Cilt; Sayfa: 120-121-122
Yazan : Hasan Doğan - İbrahim Fidanoğlu
Fotoğraflayan : S. Burhan ve A. Tamer kaynaklı fotoğraflar dışındakiler İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.Düzenleyen: M.YC