KERTİL BOĞAZI YOLUYLA YAMANDERE VADİSİ’NDEN DİBEKÇİLER YAYLASI’NA
15 Mayıs 2014
İbrahim Fidanoğlu
Aydın Dağları’nın kuzey yüzü, Tire’ye ve biraz daha ötede göz alabildiğine uzanan
Küçük Menderes Ovası’na bakar. Doğudan batıya; Ege Denizi’ne dik olarak uzanan
bu dağ sırası, her iki yakasında yer alan iki büyük ovanın tarih boyunca sahip
olduğu bereketinin de kaynağıdır. Dağın saklı dünyasında vücut bulmuş derin
vadilerden beslenen bu bereket, binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmış bu
toprağın insanlarının yarattığı mitolojiyi, destanları ve hayatın ta kendisi
olan tarihini beslemiştir. Dağı aşan onlarca geçidin bir kaçı da Tire’nin
sırtlarından başlar. Bugünkü yolculuğumuzun konusu olan güzergâh da böyle bir
geçidi içinde barındırmaktadır.
Tire-Karaca Ali Mahallesi'ndeki Karacaali Hasan Efendi Camisi'nin avlusundaki Aydınoğulları zamanından kalma yaklaşık 700 yaşındaki anıt kara servi
Anıt serviye alttan bakış; yıldırımla yaralanmış kolları
Tire’nin en eski mahallelerinden birisi olan Karaca Ali Mahallesi’nin hemen altından geçip Aydın Dağları’na doğru tırmanan yol, bir süre sonra baharla beraber
yeniden yeşile bürünmüş yüksek yamaçlarda asılı bir tablo gibi karşımızda duran
Dallık Köyü’ne ulaşır. Köyü biraz
geçince, dağın arka yüzüne doğru sarktığınızda; bazen birbirine paralel uzanan,
bazen de daha ileride birbirini kesen derin vadiler karşılar sizi. Bu
vadilerden birisi Peşrefli’nin
üstünde yükselen Karakaya’nın hemen
arkasından İncirliova yönünde derinleşen ve sonunda İkizdere Vadisi’ne kavuşan Yamandere
Vadisi’dir. Bu vadiden bir sıra dağ yükseltisi ile ayrılan diğer vadi ise Dibekçiler Vadisi’dir. Hemen üst
düzleminde Aydın Dağları’nın en
yüksek tepelerinden olan Çaldede Zirvesi’nin yükseldiği bu vadinin
yamaçları, kuzey doğu yönünde Ovacık
Yaylası’na doğru yükselerek Tire Yörüklerinin büyük göç sonunda
yerleştikleri yeni yurtları Dibekçiler
Yaylası’nı oluşturur.
Dallık Köyü
Yamandere Vadisi'nde zeytin terasları
Yamandere Vadisi
Dibekçiler, bugün Küçük Menderes Ovası’na bakan Aydın Dağları’nın eteklerine saçılmış onlarca köyün de çıkış
noktasını oluşturmaktadır. Yöreye dair daha önceki yazılarımızda(1) da belirttiğimiz gibi;
Orta Asya’dan Anadolu’ya yönelen ve türlü serüvenlerle yüzlerce yıllık bir
zaman dilimine yayılan Türkmenlerin büyük göçünün şifrelerini de bu toprakların
barındırdığını söylemek yanlış olmaz. Örneğin her yıl Eylül ayının ilk Pazar
günü Dibekçiler Yaylası’nın
üzerindeki Çaldede Zirvesi’nde
bulunan bir eren babanın mezarı başında; Aydın
Dağları’nın iki yakasındaki köylerden sökün edip gelen binlerce Yörük’ün
katılımıyla gerçekleştirilen Çaldede
Mahyası, böyle bir toplumsal belleğin dışa vurumu gibidir.
Çaldede'nin başında tüter bir ocak...
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Yürüyüş rotası 14 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Yürüyüş rotası 14 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Çaldede'nin eteklerindeki yegane yeşillik; Çaldede Mahyası'nın gölgesinde düzenlendiği asırlık çınarlar
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
2006 yılında Dibekçiler Yaylası'nda Çaldede Mahyası; mutfakta telaş var.
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Aydın Dağları'nın iki yakasından Çaldede Mahyası'na gelen Yörükler
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
20.yy.ın ikinci yarısına kadar uzanan Yörüklerin dağdan düze iniş
serüvenleri, aslında biraz da acılıdır; Osmanlı’dan başlayarak, yerleşik hayata
zorlanan göçerlerin Tire özelinde de benzer sancıları yaşamış olmaları kuvvetle
muhtemeldir. Bugün Tire’nin sırtını yasladığı Güme Dağı’nın yamaçlarında yer alan Canbazlı Köyü’ndeki köylülerden yıllarca önce dinlediğimiz şu
söylence de Tire’nin temsil ettiği yerleşik hayatla Dibekçiler Yaylası’nın ve Aydın
Dağları’nın saklı dünyasının temsil ettiği çileli göçerliğin çatışmasını
anlatmaktadır.
Çaldede Mahyası'nda Dibekçiler Yörükleri'nin canlanan kutsal hatırası
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Çaldede Zirvesi'nden Aydın Dağları'na bakış
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Bu mahşeri kalabalık nereye gider?
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Çaldede'nin başında; Aydın Dağları'na ve derin vadilere karşı...
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Çaldede'den talep edilen varidat; "Başımı sokacak bir evim olsun!"
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
“Çaldede,
dağlardaki Yörüklerin koruyucusu ve önderidir. Onun mekânı dağların
zirveleridir. Bir de Tire’de yaşayan Eskici
Baba vardır. Zaman zaman bu iki eren birbirlerine birtakım hediyeler
gönderirlermiş. Çaldede, Eskici Baba’ya sepetin içinde dağların
şerbet suyunu, buna karşılık Eskici Baba
da Tire’den pamuk içinde ateş gönderirmiş. Bir gün Çaldede, Eskici Baba’yı
mekânında ziyaret etmek için Tire’ye inmiş. Büyük ihtimalle Eskici Baba, ticaretle uğraşan çarşı
eşrafını temsil etmektedir. Çaldede
de; davarlarının ardından bir türlü göçmekten vazgeçmeyen ve yerleşik hayata
karşı direnen dağlı Yörükleri… Çaldede,
Eskici Baba’nın dükkânına girdiğinde
yanında götürdüğü su dolu sepeti duvara asmış. Hoş beş hasbıhalden sonra bir
ara Çaldede başını çevirip dükkânın
önünden geçen bir kadına doğru bakmış, tam o sırada duvardaki sepetten su
damlamaya başlamış. Eskici Baba,
kaldırmış kafasını işinden ve Çaldede’ye
“kendine gel” diye seslenmiş…
Çaldede'nin makamı
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Çaldede'nin makamı başında kutsal ibadet
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Bu söylence, dağların saf ve temiz
Yörüklerine yerleşik şehirli hayatın ve onun bağrında yeşeren ve “rızkın onda dokuzu ticaretin” yarattığı
zenginliği muhafaza etmeye yönelik şehirli kültürün eleştirel bir bakışıdır.
Dağa karşı şehirliyi, göçerliğe karşı ticareti ve yerleşik hayatı, Horasan
Erenlerinin doğadan beslenen naif inanç sistemine karşı dogmaları savunan bir
inanç sistemi… Aslında bu söylence açıkça, Çaldede’ye
karşı Eskici Baba’yı tutmakta, Çaldede’yi nefsine sahip olamayan ve Eskici Baba’nın yanında ondan laf
yiyecek bir düzeye indirgeyen yanlı bir bakışa sahip bulunmaktadır. Bu da;
Osmanlı’nın, özellikle beylikler dönemi sonrası Anadolu birliğini sağladıktan
sonraki devlete giderek hâkim olan muhafazakâr bakışın yansımasından başka bir
şey değildir.”(2)
Yamandere Vadisi'nin kıyısında Küçükburun Köyü'ne ilerleyen yol
Tepenin arkası, Dibekçiler Yaylası
İncirliova yönünde derinleşen Yamandere Vadisi
Yüzlerce yıl Aydın Dağları’nın
zirvelerinden aşağıdaki ovaya uzanan bu çekişmenin beslendiği bir koridor
vardır; Dibekçiler Yaylası’ndan Yamandere Vadisi’ne inen. Dibekçiler
Yörüklerinin Kertil Boğazı adını
verdikleri bu dar geçit, Yamandere Köyü’nün biraz ilerisinden güney yönünde
yükselen tepelerin sırtlarına doğru çıkan bir toprak yolla başlar şimdi. Bu
yolun açılış amacı, bugün Yamandere
Vadisi’ne bakan sırtlara saçılmış birbirinden uzak konumdaki Yörük evlerine
(sanki eski Yörük çadırları gibi) ulaşmak için olmalıdır. Ama yolun bittiği
yerden İncirliova yönünde derinleşen vadinin bir yamacına yaslanmış gösterişli
bir kaya, sanki bu boğaz üzerinde bir denetleme noktası gibidir. Çünkü sanki
bir gemi pruvası gibi aşağıdaki uçuruma doğru uzanan bu dev kaya kütlesinin
hemen yanında başlayan bu sevimli patika, yolcuyu Dibekçiler Yaylası’nın
uzandığı bir diğer vadinin kuzey doğu yamaçlarına taşır.
Gezginler, Kertil Boğazı'nda
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Kertil Boğazı'nda bir patikadan yürüyoruz.
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Dibekçiler'e tırmanırken Yamandere Vadisi'ne bakış
Bu boğazdan aşağılara sanki bir sel gibi akarak inen Dibekçiler
Köylüleri için bu zahmetli yolculuklar acaba kaç saat, kaç gün sürerdi o
günlerde? Bir günde varıp dönebilirler miydi Dibekçiler’deki yurtlarına?
Dağlarda hayvanlarının peşinden göçerlik hayatının çileleri ile yoğrulan bu
güzel insanlar, aşağılara doğru yaptıkları bu yolculuklarda gün geldi ticaret
denilen o al-ver dünyasının girdabına sürüklendiler ve yukarıda sözü geçen
lakırdılar türedi bu toplumun belleğinde… İronik olan bir şey varsa; o da bizim
bu hikâyeyi Canbazlılı köylülerden dinlediğimiz yerin Çaldede Mahyası’nın düzenlenmiş olduğu Aydın Dağları’nın Çaldede
Zirvesi’nde dinlediğimizdir.
Yamandere Vadisi'nde köfün lalesi (tulipa armena var.lyca)
Gezgin, Kertil Boğazı'ndaki muhteşem kayadan vadinin derinliklerine bakıyor.
Kertil Boğazı'ndaki uçuruma doğru uzanmış o muhteşem kaya
Kertil Boğazı, Dibekçiler Yörüklerinin anlattığına göre; her yılın Ekim ayında daha
sıcak bölgelere ulaşmak için güneye doğru göçen göçmen kuşlarının da göç
yollarına paralel bir rotada yer almaktadır. Yörüklerin Tire rotası ile
kuşların göç yolunun çakışması da ayrı bir güzellik olsa gerek.
Kertil Boğazı'ndan gezginlerin geçişi
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Yüzlerce yıl Yörüklerin takip ettiği bu rotayı bir kez de biz Yamandere Vadisi’nin dibinden Kertil Boğazı yoluyla Dibekçiler’e tırmanmak için kullandık. Yamandere Vadisi’ne Dallık Köyü üzerinden ulaştık. Dallık yolundan dağın arka yüzüne
döndüğümüzde hava birden değişti. Hava sıcaklığı Tire’de 26-27 derece
civarındayken tırmandıkça hızla düştü; sıcaklık, Yamandere Vadisi’nde 16, Dibekçiler
Yaylası’nda ise 12 derece civarındaydı.
Kertil Boğazı'ndan Yamandere'den Küçükburun Köyü'ne doğru kıvrım kıvrım ilerleyen yol
Yamandere Vadisi boyunca devam eden asfalt yolu takip ederek önce Tire’nin en küçük köyü
diye bilinen ve vadinin ucundaki kör bir noktada konumlanmış Küçükburun Köyü’ne uğradık. Dallık’tan
itibaren yol kenarına bırakılmış boş plastik bidonlar dikkatimizi çekmişti. Bu
bidonlarla yol kenarına vadinin uzak köşelerinden bırakılan sabaha karşı
sağılmış sütler, erkenden süt toplama merkezleri tarafından alınıp
boşaltıldıktan sonra yine aynı noktaya bırakılırmış. Vadinin sütünün bu şekilde
toplandığına da bu şekilde tanıklık etmiş olduk.
Yamandere Köyü'nde küçük bir mezarlık; evler gibi mezarlıklar da birbirinden uzakta...
Yamandere düzlemi
Küçükburun Köyü’nde kısa bir süre oyalandıktan sonra, yeniden Yamandere Köyü’nün bulunduğu üç yol ağzına geldik ve arabamızı
biraz yukarıda; Çeriközü Yayla Mevkii’nde
bıraktık. Çeriközü Köyü, Yamandere Vadisi’nin kuzey yakasında ve
aşağı yukarı Küçükburun Köyü’nün
karşısına denk gelen bir konumda yer alan bir başka yayla köyü idi.
Gezginler, Kertil Boğazı'nda bir geçiş noktasında
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Yamandere Vadisi’nin iki yakası kestane ve özellikle ceviz ağaçlarıyla kaplıydı. Suyu
seven ceviz için buradan daha iyi bir yer olabilir miydi? Vadinin derinlerinden
akan iki ayrı derecik, vadinin bütün sularını toplayarak Yamandere Köyü’nün hemen ilerisinde birleşip İkizdere Vadisi’ne doğru usul usul akıyordu.
Kertil Boğazı'nda bodur porutlar (katırtırnakları)
Yamandere Vadisi'nde ağaç çilekleri çiçekte...
Yamaçları sarmış sapsarı katırtırnakları (porutlar) ve gevenleri andıran
boyutta onlarla akraba bodur porutlar, ovadakilerin aksine hala çiçekleri
geçmemiş erguvanlar, siyah dilimli kırmızı gelincikler, bembeyaz çiçekleriyle
ağaç çilekleri, papatyaların türlüsü binbir çeşit nebat vadiye ulaşan baharın
alametleriydi. Yamandere Vadisi’nde
cevizler, çiçekte iken; daha yükseklerdeki Dibekçiler
Yaylası’nda daha uyanmamışlardı bile. İşte bugünkü kat ettiğimiz yükseklik,
bitki örtüsüyle ilgili bu faz farkının nedeniydi. Yamandere’de 825 metre olan rakım, Dibekçiler Yaylası’nda 1350 metreye ulaşıyordu.
Dibekçiler Yaylası'nda bodur katırtırnaklarının güzelliği
ve Dibekçiler Yaylası'nda papatyalar
Dibekçiler Yaylası'nda bahar
Kertil Boğazı’ndan ilerleyen patika, bizi Dibekçiler
yönüne giden şoseye kadar taşıdı. Tırmandığımız tepeye vardığımızda, aslında
bir başka vadinin içine girmiştik bile. Dibekçiler
Yaylası’nda; bulunduğumuz kottan (yaklaşık 1250 metre) İncirliova yönünde alçalan yayla formatı, İkizdere Vadisi’ne doğru; giderek derinleşerek bir vadiye
dönüşüyordu. Tepede oldukça şiddetli bir rüzgâr vardı. Sıcaklık da yukarıda
belirttiğimiz gibi 12 derecelere düşmüştü.
Dibekçiler Yaylası
Dibekçiler Vadisi ve sonu bir kör nokta olan karayolu
Dibekçiler Yaylası
Dibekçiler Köyü, bugün yaklaşık 10 km.yi bulan vadinin iki yamacına yayılmış
birbirinden uzak konumda onlarca evden oluşuyor. Bu nedenle de ilk bakışta
köyün varlığı ve nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılamıyor. Dibekçiler’e inen yamaçlardaki bütün
dere yataklarına son yıllarda ceviz fidanları dikilmiş. Ayrıca yaylanın her
tarafında da ceviz ve kestane ağaçları hâkim bitki örtüsünü oluşturuyor.
Yaylada yeni yeni uyanmakta olan doğanın bu hali, vadinin sessizliğine de yansımış
gibi. Yayla sakinleri, aşağılardan buralara çıkmamışlar daha. Yamaçlara
saçılmış evlerin çoğunda henüz hayat belirtisi yok gibi. Olanlar ise, tütmekte
olan bacalarından anlaşılıyor.
Dibekçiler'den Yamandere'ye inerken; arı, diken ve morun çekiciliği
Dibekçiler Yaylası
Dibekçiler Yaylası’nda; iki yıl önce Eğridere Vadisi’nin
üstünde yer alan Karaçamur Yaylası’na
yaptığımız yürüyüşte, başlangıç noktamız olan Söğüt Gediği’ne kadar yürüdük. Söğüt
Gediği, bu kez yürüyüş parkurumuzda dönüşün başladığı nokta olmuştu. Bir
süre yürüyüşümüzü Karakaya Tepesi’ne
paralel, asfalt yoldan sürdürdük. Yamandere
Vadisi, yolun hemen altından aşağılara doğru uzanıp gidiyordu. Amacımız, Yamandere Vadisi’ne inen bir patika
bularak, asfalttan ayrılmaktı. Kısa süre sonra dereye doğru inen yamaçta bazen
toprak bir yol, bazen patika şeklinde devam eden bir yol gördük. Uygun bir
yerden vadinin yamaçlarına doğru alçaldık. Ancak toprak yola ulaşmak, tarla
sınırlarını korumak amacıyla konulmuş dikenli çalılar nedeniyle oldukça zor
oldu. Bir süre sonra yamacın aşağılarında köpek sesleriyle birlikte evler
başladı. Zaten biraz daha ilerleyince toprak yola vardık. Bu yolu takiben bir
süre sonra Yamandere Köyü’ne inen
asfalta yeniden ulaştık. Köşede suyu akmayan bir çeşmenin başında bir an için
soluklandık. Önümüzdeki evin bacasından duman tütüyordu. Demek ki evde soba
yanıyordu hala…
Yamandere Vadisi ve evler
Yaklaşık 3 km.lik bir yürüyüş sonrası Yamandere Köyü’ne yakın bir konumda bıraktığımız arabamıza ulaştık.
Toplamda ise 14 km yürümüştük. Dağları ve dereleri aşmış, yemek zamanını bir
hayli geçirmiştik. Yemek için daha önceleri birkaç kez uğradığımız Büyükkemerdere Köyü’nün kahvehanesini
seçtik. Yamandere Vadisi’ni
Dallık-Büyükkemerdere-Dibekçiler üç yol ağzına kadar yeniden kat ettik. Üç yol
ağzından; Horasan Erenlerinden Sarı
İsmail Dede’nin makamının da bulunduğu Büyükkemerdere
Köyü’ne doğru saptık. Köyün kahvehanesine ulaştığımızda, Hasan Hoca’nın
tanıdıkları karşıladı bizi. Kısa bir muhabbetten sonra; yeni demlenen tazecik
çayların eşliğinde yanımızdaki yiyeceklerimizi gecikmiş de olsak afiyetle
yedik. Üstüne içtiğimiz yorgunluk çayları ise, vadinin yamacına yaslanmış Büyükkemerdere Köyü’nün evlerinin
manzarası eşliğinde günün ödülü gibiydi.
Büyükkemerdere Köyü
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Büyükkemerdere Köyü kahvehanesi
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Köyün kahvehanesinden Büyükkemerdere Köyü'ne bakış
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Büyükkemerdere Köyü, Yamandere Vadisi’nin kuzey
batısında yine İncirliova yönünde
alçalan bir başka vadinin hemen başında yer alıyor. Yörenin eski yerleşimlerinden
olan köy, özellikle Horasan Erenlerinden Sarı
İsmail Dede’nin yakın zamana kadar başında mahya düzenlenen kabri (ya da
makam mezarı) ile öne çıkıyor. Yaşlı serviler altında büyük bir sessizliğin
hâkim olduğu mekân, son zamanlarda elden geçirilmiş ve şükür yemekleri için
kapalı bir ortam oluşturulmuş. Yalnız garip olan kabir başında yüzlerce yıldır düzenlenen
kadim ritüel, yüzyıllardır Türkmenlerin büyük göçünün toplumsal belleğe
kazınmış olan izlerinin üstüne bina edilmiş olan mahyaların anlamını yok
edercesine, Kutlu Doğum Haftası bilmecesine(3)
kurban edilmiş gibi. Bunu da belki; ülkedeki toplumsal belleğin yaşadığı büyük “şizofreni”ye bağlamak gerek.
Büyükkemerdere Köyü'nde Sarı İsmail Dede'nin makamı
(Şubat 2004'te İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Büyükkemerdere Köyü'nde Sarı İsmail Dede'nin makamı
(Şubat 2004'te İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Sarı İsmail Dede'nin makamında yer alan sarı su
(Şubat 2004'te İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Sarı İsmail Dede, bir ucu Hünkâr Hacı Bektaş Veli
‘ye kadar dayandırılan bir kutsal silsilenin inanç erlerinden biri aslında. Bu
anlamda Anadolu’nun derin tarihinde önemli bir yeri olan bir kimlik olarak öne
çıkıyor. Yaşam pratiği ile Türkmenlerin Anadolu’da kök salmasına ve kadim bir
halkın kimlik savaşında ayakta kalmasına ön ayak olmuş bu isimli-isimsiz
kahramanlar, bugün Anadolu’nun yüksek zirvelerinde gerçek yada makam
mezarlarında(4)
hatırlanmaya devam ediyor. Ne mutlu onlara; ne mutlu onları unutmayanlara…
Dipnotlar
(1)
Tire’de
Çaldede Mahya Şenlikleri http://dagakactim.blogspot.com/2012/07/tirede-caldede-mahya-senlikleri.html
; Eğridere Vadisi’nin üst düzleminde yer alan Karaçamur ve Ovacık Yaylaları yürüyüşleri için http://dagakactim.blogspot.com/2012/05/tirede-ovacik-ve-karacamur-yaylarina.html
adreslerine bkz.
(2)
Tire’de
Çaldede Mahya Şenlikleri http://dagakactim.blogspot.com/2012/07/tirede-caldede-mahya-senlikleri.html
;
(3)
Özgen Acar’ın Cumhuriyet’teki
konuyla ilgili yazısı; bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/60703/Kutlu_Dogum_Haftasi_.html
(4) Sarı İsmail Dede’nin mezarlarından birisi, bugün
Tavas-Denizli karayolu üzerinde bulunan Tekke Köyü’nde bulunmaktadır.
(5)
Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında; yürüyüş
esnasında A.Aydemir tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC