photooftheday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
photooftheday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Şubat 2017 Pazartesi

DAMLACIK'tan ÇÖRÇÖR KULE'ye doğru

16 Şubat 2017
Mehmet Yavuzcezzar

Önceki yürüyüşlerimizde Kemalpaşa'nın; özellikle güneyindeki köylerini, vadilerini ve zirvelerini sıkça ziyaret etmiştik. Bu kez kuzeyindeki Damlacık'tan, Spil'in alt düzleminde bulunan ve İzmir-Manisa yolu ile Kemalpaşa Ovası'nın neredeyse tümüne hakim bir noktadaki orman yangın gözetleme kulesi; Çörçör Kule'ye ulaşmayı hedefledik.

Gecenin soğuğu biraz olsun etkisini kaybetsin diye geç başladık güne. İzmir'den doğuya doğru; Kemalpaşa yönüne yaptığımız yolculuğumuzda, Ulucak Köyü sapağından sola - kuzeye yöneldik. Yeni yapılmakta olan İzmir-İstanbul otoyolu inşaatından dolayı bir hayli karışık ve bozulmuş yollardan geçerek Ulucak merkezine ulaştıktan sonra, yine kuzeye sapıp saat 10 gibi Damlacık Köyü'ne vardığımızda, yer yer buz tutmuş bir zeminle karşılaştık. Köyün görünüşü pek de hoşumuza gitmedi, Kemalpaşa'nın güneyindeki köylerle kıyasladığımızda oldukça dağınık ve pis göründü bize. Neyse, köyün dağa doğru giden yoluna saparak köy mezarlığına ulaştık ve aracımızı park ettik.

 Kütüklerle çamların birlikteliği

Spil eteklerine doğru

(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Damlacık'tan kuzeye, bağ ve bahçelerle Spil'in yamaçlarına, oradan da Atalanı ve Manisa'ya kadar ulaşabilen bu yol; önceki yıllarda şose ve toprak iken, bu kez asfaltlanmıştı. Yürüyüş için konforlu olmasa da “ne yapalım kısmetimize bu çıktı” deyip, köyün merkezinden mezarlığa ulaşan bu yoldan başladık rotamıza.

1,5 km kadar kuzeye ilerledikten sonra asfalt bitti ve toprak yola dönüştü. Bu iyiydi.

Kuzeye doğru kıvrıla kıvrıla giden yol

Yaklaşık 4-5 derece civarında seyreden hava sıcaklığı; Damlacık’tan Çörçör Kule'nin konuşlandığı yaklaşık 1100 metre rakımlı Büyükkır Tepesi'ne doğru yaklaştıkça azaldı ve zaman zaman eksi değerlere ulaşarak özellikle parmak uçlarımızı oldukça fazla etkiledi.

Yol kenarında bağ ve kirazlık içiçe...

Yol boyunca kiraz bahçeleri, bağlar, zaman zaman kızılçamlardan oluşan koruluk alanlar ve bunların bir bölümü açılarak oluşturulmuş tarım işletmelerine rastladık. Bağ, bahçe ve kızılçamlar dışında; böğürtlenler, Girit ladeni, pırnar meşesi, makilikler hakim bitki örtüsünü oluşturmaktaydı. Geçmiş yıllardaki orman yangınları nedeniyle açılmış alanların bir bölümünün, genç çam fidanları ile yeniden ağaçlandırıldığını gördük.

Orman yolunda, uzaklarda Çörçör Kule...

 Gezgin yolda...

 Gezgin, buz tutmuş karın üzerinde...

Damlacık’tan çıkışımızdan Çörçör Kule'ye kadar durmaksızın ve tırmanarak yürüdük. Toprak yolun başladığı sapaktan 500 m. kadar batıya doğru yol aldıktan sonra kuzeye döndük ve rotamızın yaklaşık 5. km'sinde bir yol sapağına geldik; sapaktan sağa - doğuya yönelerek bu kez 700 m kadar yürüdük ve solda - kuzeye doğru yönelen yol ağzında bir kapıya vardık. İşte bu kapı, bizi kuleye götürecek yolun giriş kapısıydı. Nitekim buradan itibaren hedefe kadar hep kuzeye doğru yürüdük.

 Kuleye giden yol ve kapı

Spil'in başı dumanlı, sağ yukarıda Çörçör Kule...
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)

Sabah 10,30 civarı Damlacık'ın sırtlarından başladığımız yürüyüşümüzün ilk etabı, yaklaşık 7 km sonra, saat 13.00 gibi Çörçör Kule'de sonlandı. Ancak hava çok soğuk olduğundan, orada fazla oyalanmadan; yemeğimizi yiyebileceğimiz kuytu bir yer bulmak üzere dönüşe geçtik.

Orman yangın gözetleme kulesi: Çörçör Kule

Kule'den Manisa civarı

Kule özçekimi...

Eriyen karlarda ıslanan toprak yol; çıkış sırasında soğuk hava nedeniyle donmuşken, dönüşte zaman zaman bulutların arkasından çıkan güneşin kısmen ısıttığı hava sayesinde buzların çözülmesi sonucu yer yer çamura dönüştü.
 
Dönüşe geçip bir süre yürüdükten sonra, çıkış yolundaki kapıyı da geçtik ve yol sapağına geldiğimizde, yılkı atlarının mesken tuttukları kuytu bir alanda mola verdik. Civardaki eski bir hayvan ağılından kalan tahta parçalarından yaptığımız masamızda yemeğimizi yiyip, çayımızı da yudumladıktan sonra yolumuza devam ettik. Spil’in eteğinde yer alan bu coğrafyada, baharın ön habercisi çiğdemler, çiçek açmıştı.

Bahçeler arasında yalnız bir çam

 Çiğdemler açmış.

Aracımızı bıraktığımız mezarlığa vardığımızda saat 16 olmuştu. Sabahleyin soğuktan yer yer donmuş olan mezarlık çeşmesinden dökülen sular, günün bu saatlerinde çözülmüştü...

Artık evlere dönme zamanıydı.

Dipnot
Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında MYC tarafından çekilmiştir.


Yazan / Düzenleyen: MYC
Edit: İF


6 Şubat 2017 Pazartesi

KAMBERLER - KANDİLTEPE (ÖREN TEPE / KELTEPE / KARTALTEPE) ZİRVE YÜRÜYÜŞÜ

3 Şubat 2017
Aybey Çini /Mehmet Yavuzcezzar


Ekip olarak alışık olduğumuz üzere, bu hafta yürüyeceğimiz bölgeyi tespit etmek ve harita üzerinde rotamızı belirlemek amacıyla bir araştırma yaptık. Bu ön çalışmada amaç, Kemalpaşa'nın Armutlu Beldesi'nin sırtını yasladığı, Kandiltepe, Örentepe, Keltepe yada Kartaltepe diye anılan zirveye ulaşmaktı. Rota haritalarında yaptığımız incelemede; bazı yürüyüş gruplarının bu tepeye hem Armutlu'dan, hem de Ören'den farklı rotalarla ulaştıklarını gördük. Biz de bölgeyi iyi tanıdığımızdan, bu dağın güneyinde kalan Kamberler Köyü'nden ulaşmaya karar vererek taslak rota oluşturduk.

Kamberler Köy Meydanı
(Fotoğraf: A.Aydemir; Ocak-2014

Kapalı bir havada ulaştığımız köy meydanındaki kahve başlangıç noktasıydı. Kemalpaşa'ya 29 km uzaklıkta ve yaklaşık 700 m rakımlı Kamberler küçük bir Pomak köyü ve yine diğer dağ köyleri gibi gençlerini kente göç veren köylerden birisi, burada kiraz ve üzüm ana geçim kaynağı. Kamberler Köyü ve burada yaşayan Pomaklar hakkında daha önceki yazılarımızda epey bilgi aktarmıştık. Meraklılar bununla ilgili yazımızı  buradan okuyabilirler. Yürüyüşümüze saat 10.20 gibi başladık. Köy mezarlığının hemen yanından doğuya yönelip önce köy okulunu, kayrak taşlarla ustaca işlenerek yapılmış evleri ve sonra da bağ ve bahçeleri geçip, orman yoluna saptık. Bu yol aynı zamanda Bayramlı Köyü'ne giden yoldu.

Kayrak taşlı Kamberler Köyü evleri

Dağlar, ormanlar, vadiler ve derelerle çevrili bu coğrafya; Akdeniz ikliminin tipik bitki örtüsü olan makiliklerin yanı sıra, alçaklarda meşe ve kızılçam, yükseklerde karaçam örtüsünden oluşmakta. Yol boyunca kestane, vişne ve çınar ağaçlarına da rastladık. Hava hep bulutlu ve yağmur yağacak gibi görünüyordu, ama bu ana kadar yağmamıştı. Yukarılar sisle kaplıydı. 700 metre kadar yürüdüğümüzde daha önce Kamberler- Osmanlar yürüyüşünde gördüğümüz sapağa vardık. Buradan yukarıya doğru yönelen orman yolundan ilerledik, yine yaklaşık 1 km sonra yol üçe bölündü, biz yürüyüşümüze; ortada batı yönündeki, oldukça dik yoldan devam ettik. Yaklaşık 3. km.de Bayramlı ile hedef zirve sapağına geldik. 


Yürüyüş rotası 10 km (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Orman yolu üçe bölündü


Gezgin zirve yolunda
(Fotoğraf: A.Aydemir; Ocak-2014



Zirve yolu karlı ve sisli

Buradan yönümüzü sağa, kuzeye çevirerek yürüyüşümüzü sürdürdük. Orman yolu ile başlayan ve daha sonra patikaya dönüşen güzergâh; bir ara kaybolur gibi olsa da, keçi ve koyunların bıraktıkları izler sayesinde, her defasında yeniden önümüze çıktı. Patikanın bittiğini sandığımızda önümüze bir kaya kütlesi çıktı ve kayaların arası bize zirve yolunda geçit izni verdi.


Sisler içerisindeki geçit

Yaklaşık 2,5 saat süren 5 kilometrelik yolculuğumuz sonunda zirveye vardık. Zirve, sisler içerisindeydi. Oraya ulaştığımızda; engin bir coğrafyaya sahip tepede, etrafı görememenin endişesi duygularımıza hakim oldu.

Yürüyüşümüzün başlarında 3-4 derece olan hava sıcaklığı, tepeye ulaştığımızda eksi değerlerdeydi. Kamberler'den başlayarak, ara vermeden zirveye kadar olan bölüm, nefes aldırmayan sürekli ve dik bir çıkış olmasına rağmen yine de motivasyonumuzu bozamadı. Yaptığımız ön çalışma sayesinde parkurun yaklaşık 10 kilometre olacağı belliydi ve bu çalışma sisler içinde de olsa hedefimize ulaşmamızı sağladı. Yakında baharın yaklaşmakta olduğunu haber veren, sevimli kuş seslerinden başka yalnızlığımızı hatırlatan hiç bir şey yoktu. Bu sessizliğin ve sislerin içinde yukarılara doğru kaybolup gittik.

Zirve yolunda gezgin

Hiç bir olumsuzluk bizi takip edemedi. Yükseldikçe her adımda daha da özgürleştik. Zirveye yaklaştıkça; karaçamlar, meşeler, mazılar; kâh birbirine karışıyor, kâh bir diğeri hakim bitki örtüsü oluyordu. O kadar yoğun sisin içinde kalmış bir karaçamın kalın sivri yapraklarında yoğunlaşan su buharı, damlalar halinde birikiyor, ağırlaşan damlalar ağacın yapraklarından aşağıya doğru süzülüyordu. Giysilerimiz de bu durumdan etkilenmiş, sanki çiseleyen bir yağmurda ıslanmış gibiydi. 

Zirve yolunda doğal kayalardan yapılmış bir ağıl

Gezgin sisler içinde

Adıyla müsemma 1250 metre rakımlı zirveye ulaştığımızda saat 13 civarıydı. Zirve; ağaçsız ve çıplak bir görüntü sergiliyordu. Rüzgârlı ve iliklere kadar işleyen donduran soğukta, yer yer karlar ve buzlar üzerine basarak ulaştığımız zirve noktası işte burasıydı.

Gezgin taşları dizerek imzamızı atıyor

Gezgin zirvede

Bu gururu yaşarken, gördüğümüz olumsuzluklar, bizleri fazla etkilemedi. Yoğun sis nedeniyle çevreyi tahmin ettiğimiz gibi göremedik. Ama bu masalsı atmosferde olmak ve bu anı yaşamak çok hoşumuza gitmişti. Dağa Kaçtım ekibi olarak bu noktayı, taşlardan küçük bir kule yaparak işaretleyip imzamızı attık. Vakit kaybetmeden dönüşe geçtik. Daha önce çıkarken, bir alt düzlemde gördüğümüz sık ağaçlardan oluşan kuytu bir köşede öğle yemeği molası verdik. Islak olan üstümüzü aceleyle değiştirip yemeğimizi yedik. Bu günkü yürüyüşümüze gelemeyen arkadaşımızın eksikliği, hem menüyü, hem de iştahımızı ziyadesiyle etkiledi. Umduğumuzdan konforlu bu alandaki kısa moladan sonra, dinlenmiş olarak dönüş yoluna koyulduk. 


Gezginler mola yerinde

Kamberler 

Oldukça güzel ve keyifli geçen yaklaşık bir saatlik yürüyüşten sonra, ağaçların arasından uzaktaki Kamberler Köyü'nün silüeti göründü.

Kamberler'e yaklaştığımızda, solumuzda orman içinde yamaçta kale duvarını andıran güzel ve düzenli işlenmiş bir taş duvar gördük. Yanına çıktığımızda ana kayadan da yararlanılarak çevresi taşlarla örülmüş, oldukça büyük bir hayvan ağılıyla karşılaştık.


Taş ağıl
(Fotoğraf: A.Aydemir; Ocak-2014


Bir ara güneş yüzünü gösterdiğinde zirve

Bir ara aşağılardan dönüp baktığımız zirve, çıkan güneşe ve bize göz kırpar gibiydi. Fakat az sonra tepelerden esen güçlü rüzgârın savurarak yukarılara yönelttiği sislerle zirve yine görünmez ve seçilmez oldu. Bu kısa sürede hedefe varmanın mutluluğuyla; köy kahvesinde yudumlanan sıcak çaylarla içimizi ısıtırken, az önce yaşadığımız bütün imgeler gözlerimizin önünde uçuşur gibiydi.

Biraz yorgun ama mutlu bir şekilde İzmir'e doğru yola koyulduğumuzda akşam olmak üzereydi.


Not: Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında MYC tarafından çekilmiştir.


Yazan: A.Çini / MYC
Düzenleyen: MYC
Edit:İF




19 Mayıs 2015 Salı

MORMONDA'DAN DOĞANÇAY'A



DOĞANÇAY’IN SIRTLARINDA; YAMANLAR’IN ETEKLERİNDE

3 Nisan 2015
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Bahar çabuk geçer buralarda. Bu sene vurgun gibi gelen ağır kış koşulları Ege’yi de hırpaladı. Kar, fırtına düzeyinde bir lodos rüzgârı, don ve şiddetli yağmurlar kışın bütün hallerini bize de yaşattı denilebilir. Tam bitti derken, yeniden Sibirya’dan yada Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgalarıyla bütün meyve ağaçları, begonviller, kauçuklar, melisalar ve dahi niceleri yandı kavruldu. Şimdi onların dirilme ve hayata olabildiğince yeniden merhaba deme zamanıdır. Biz de işte böyle bir günde Karşıyaka’nın hemen kuzey doğu sırtlarındaki bir Alevi Türkmen yerleşimi olan Doğançay civarında dolaştık.

Doğançay Yürüyüş Rotası 9,5 km.
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)


Mormonda’dan Doğançay’a

Doğançay, Karşıyaka’yı kuzey ve doğudan saran volkanik dağ kütlesi Yamanlar’ın hemen eteklerinde uzanıyor. Tertemiz sokakları, beyaz badanalı bahçe duvarlarıyla şirin ve bakımlı evleri hemen göze çarpıyor. 80’lerden sonra İzmir’e yönelen yoğun göç dalgasından burası da nasibini almış durumda. Konya ve Erzurum’dan buralara ulaşanlar, bugün köyü neredeyse ikiye bölen dere yatağının güney yakasında öbeklenmiş durumda… Gecekondudan, çok katlı düzensiz apartman irisi çarpık yapılaşmanın her türlüsünün yer aldığı bu yakadaki mahalle, Doğançay’ın tarihsel derinlikteki geleneğinden ve kültüründen uzak bir şekilde giderek köyün yukarılardaki kalbine doğru nüfuz etmeye ve köyü sırtlardan aşağılara doğru ağır bir baskı altına alma telaşında gibi görünüyor. Köyün esas kalbi; Yamanlar’a doğru yaslanırken, göçerlerin yaşadığı mahalle ise Doğançay Deresi’nin yatağına doğru yönelmiş durumda. Ama bir yandan da yukarıda belirtildiği gibi, bu çabanın Doğançay’ı bir kuşatma refleksi içinde olduğu da söylense yanlış olmaz.

 Doğançay sırtlarında

Doğançay Köyü, Barış Anıtı ve ötesi

Doğançay, 13.yy.dan itibaren Batı Anadolu’ya göç eden Alevi Türkmenlerin Batı’da tutundukları noktalardan biri olmalı. Körfeze ve İzmir-Menemen geçişine hâkim bir noktada konumlanan köyün bu anlamda stratejik bir noktada olduğu da söylenebilir. M.Ö. 7.yy. civarında Yamanlar sırtlarında barınan Aiol yerleşimleri, Yamanlar Dağı’nın Körfez’e egemen; bir anlamda bu stratejik konumu itibariyle hafızalarda yer etmiş Kimmer akınlarının kötücül etkisine karşı Smryna’yı kollayan birer ileri karakol durumundaydılar. M.Ö.6.yy.da Tepekule Smyrna’sının yakılıp yıkılmasıyla sonlanan Pers istilası sonrasında Yamanlar Dağı’nın iki yakasında yine savunma ve gözetleme amaçlı küçük kaleler ve yerleşimler bulunmaktaydı. Dağın Kuzey yüzündeki Emiralem’e (Herakleia) bakan Gökkaya’daki Melanpagos, güney yüzüne bakan Mormonda köyleri, Sancaklı Köyü’nün üstünde yer alan Adatepe yada Sancaklı Kalesi(1), şimdi Karşıyaka’ya tepeden bakan İzmir’in Akropolü Büyük Kale(2), Doğançay’ın yukarılarında Çobanpınarı, Yamanlar-Karagöl yolunda gömüye kaplı Örnekköy Mezarlığı’nın hemen alt düzleminde yer alan Yamanlar Yolu Kalesi ve bugünkü Gümüşpala-Bayraklı geçişinde kıyıdaki İzmir-Çanakkale karayolunu tarayan Felswarte (Nezaret Yeri)(2) bunların bazılarını oluşturuyor.

Cecil John Cadoux'un kitabından (İlkçağ'da İzmir) İzmir Körfezi ve Yamanlar coğrafyası 
 
  Doğançay sırtlarında Yamanlar'ın volkanik yapısına dair görüntüler

Ekin Gediği Mevkii'nde düzgün kesme taşların bulunduğu bölge

22 Mart 2015 Pazar

ÇATALKAYA CIVARINDA DOLAŞMALAR

13 Şubat 2015
Mehmet Yavuzcezzar

Çatalkaya


Bir araçla İzmir-Çeşme otoyolundan geçerken veya İzmir Körfezi'nde gemi ile ilerlerken; güneye doğru baktığınızda, Güzelbahçe ve Narlıdere'nin arkasında yükselen; birbirine benzeyen ikiz tepeler görürsünüz: Halk arasında yan yana yükselen ve uzaktan bakıldığında bir çatalı andıran silüetinden dolayı Çatalkaya olarak anılan dağın asıl ismi Kızıldağ'dır. 19.yy.daki Levanten söyleminde "iki erkek kardeşleranlamına gelen "due fratelliismiyle de tanınan bu dağ kütlesi, İzmir için karakteristik bir dağ sırasını oluşturur. Yağmur, hep buradan gelir İzmir'e. Sabah İzmirliler uyandıklarında; Çatalkaya'nın zirveleri üstünde gördükleri kara bulutları, yağmurun habercisi sayarlar. 


 Narlıdere köy içi

Dağ kütlesinin arka dünyasındaki saklı derin vadiler, dereler, küçük şelaleler ve dar geçitler sizi içine çeker; özellikle de baharları... "Kardeş" tepelerden denize yakın olanı 800, diğeri 850 metre yüksekliğindedir ve İzmirli delikanlılar arasında, Brigitte Bardot'un dillere destan göğüslerine benzetildiği de vakidir. Adını; Ali Onbaşı Deresi'nin bir zamanlar kıyısında yetişen nar ağaçlarının çokluğundan alan Narlıdere'nin sırtını dayadığı Çatalkaya zirvesine, uzun süredir yapmayı düşündüğümüz yürüyüş bu güne kısmetmiş. Sabah saatlerinde aracımızı Narlı Mahallesi'nin üst kotlarında inşa edilmiş; Narlıdere'nin neredeyse en tepesindeki bir  sitenin otoparkına bırakıp, ormana açılan kapısından geçerek yürüyüşümüze başladık. 
Birkaç yüz metrelik tırmanıştan sonra Çatalkaya'ya kadar uzanan orman yoluna ulaştığımızda; hava 14-15 derece ve açık, yol da oldukça konforluydu. Planımız; ilkin üzerinde yangın gözlem kulesi bulunan birinci tepenin zirvesine ulaşmak, ardından da ikinci tepenin yamaçlarında dolaşıp geri dönmekti. 

Yürüyüş rotası 18.5 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Narlıdere İstihkam Okulu'nda eğitim gören yedeksubay adayları arasında "Asteğmen Çatlatan Tepesi" olarak da adlandırılan bu coğrafyadaki orman yolunda, solumuza Narlıdere Vadisi'ni alarak, hep yükselen tarafa doğru yönlenip yürüyüşümüzü sürdürdük. Vadinin sırtında yükseldikçe; çam ağaçları ile kaplı orman alanında yer yer kar birikintileri görmeye başladık ve bu arada hava da soğumaya başladı. Yürüyüşümüz sırasında askeri bölge civarında olduğumuzdan; bir kısmı eskiden kaldığı ve uzun süredir açık olduğu anlaşılan; bariyerler ile kontrol noktası olarak kullanıldığını sandığımız metruk binaya rastladık. 

Gezgin karda hedefe doğru ilerliyor
Yaklaşık 6 km yürüdükten sonra Çatalkaya'nın üzerinde kule olan tepeye doğru yönelen yol sapağına ulaştık. Sağa doğru devam edip bir tarafımızda sonradan dikilen genç ormanı alarak, karla kaplı yolda ilerleyerek zirveye doğru ilerledik. İzmir'de kar pek sık görülmez bilirsiniz, biz de hazır karı bulmuşken doyasıya tadını çıkartalım dedik. 7. km'de Yangın Gözlem Kulesi'ne ulaştığımızda öğle vakti olmuştu. Yukarıda hava sıcaklığı yaklaşık 1 derece gibi hissediliyordu.

Çatalkaya zirvede Orman Yangın Gözlem Kulesi
Kuleden; İzmir Körfezi'nin hemen tamamı; doğuda Bornova'dan, kuzeyde Karşıyaka ve Çiğli'ye, batıda Urla ve Karaburun'a kadar gözlemlenebiliyordu.
Kule'de yemek molası vermeyi düşünüyorduk, ancak soğuk ve rüzgârlı hava nedeniyle vazgeçtik. Kısa bir dinlenmenin ardından çevreyi fotoğrafladık ve dönüşe geçtik. İniş oldukça kolay gibi görünmesine karşın, yer yer buz tutmuş yol nedeniyle birkaç kez düşme tehlikesi geçirdik. 

Adımızı karlara yazdık

Aşağı inerken İzmir Körfezi
Kule yolu ile orman yolu sapağına vardığımızda bu kez sağa-güneye diğer tepenin yamacına doğru yöneldik. Tepenin altından batıya doğru bir süre gittikten sonra kestirme olsun diye bir patikaya saptık. Her kestirme bir sürprize gebedir. Nitekim oldu; çalılar arasında, belki 150-200 metrelik kestirme yolu aşmamız yarım saati buldu. 
Sonunda orman yoluna kavuştuk ve yönümüzü denize çevirip başladığımız noktaya ulaşmak üzere yürüyüşümüze devam ettik. 
Yangın Gözlem Kulesi
Sağımıza dağı, solumuza denizi alıp; kâh orman içinden, kâh akan dereciklerden geçtik. Orman yolu; körfez yönünden dağa doğru bir çok yerde, orman yangınlarının sıçramasını önlemek için açılan şeritleri keserek ilerliyordu. Yolumuzun üzerinde rüzgârdan korunmuş ve körfez manzaralı bir bölümde yemek molası verdik. Yürüyüşümüzün yaklaşık 14.km'sinde; körfeze hakim, denizden 530 metre yükseklikteki mesire yerinde soluklandık. Akşamüstü saat 4 civarı; 18.5 km'lik parkuru tamamlayıp, günün tatlı yorgunluğunu atmak için Sahilevleri'ne doğru uzandık... 


Yazan/Düzenleyen: M.YC 
Fotoğraflar: A.Aydemir
Edit: İF



Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe



8 Şubat 2015 Pazar

BERGAMA’DA SUYUN İZİNDE



BERGAMA SU KEMERLERİ VE SELİNUS ÖYKÜLERİ

17 Ocak 2015
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Bugün modern Bergama’nın içinden kirli paslı bir çay akar ovaya doğru. Kimi zaman akar, kimi zaman cılız mı cılız bir sızıntı şeklinde sürünür Bakırçay’a doğru. İlkçağ’dan kalma iki dev tünelle aşılan Bergama’nın iki yakasındaki hikâyeler canlanır bir bir puslu sabahların ardından. Bu tarihsel serüvenin bir bölümü, bu suyun kaynağının da bulunduğu Madra Dağı’ndaki gözelerin beslediği yaklaşık 45 km.lik tarihi bir suyolunun Akropol yakınlarında bir vadiye doğru alçalan sırtlarında; uzaktan bir kervanı andıran Roma Döneminden kalma bir dizi su kemerinin Akropol’e doğru yönelişine tanıklık eder. Bergama’daki su ile ilgili anlatmaya değer diğer bir hikâye ise, Kozak Yaylası’ndan başlayarak Bergama’ya doğru akmakta olan ve iki yakasına konumlanmış yaşam alanlarıyla tarihsel bir derinliğe sahip bulunan Bergama Çayı’nın öyküsüdür.


 Bergama Su Kemerleri

Su kemerlerinin Akropol’e doğru alçaldığı vadiyle Kozak Yaylası’ndan gelen Bergama Çayı’nın oyduğu dere yatağı, Bergama girişinde birleşir. 19.yy.ın Bergama’sının sosyal yaşamının yükseldiği topografyanın tam ortasından geçen Bergama Çayı’nın (İlk Çağ’daki ismiyle Selinus) bu noktasında bütün artıklarıyla yer alan deri tabaklama atölyeleri, o günlerin en karakteristik görüntüsünü oluşturmaktaydı.