13 Ocak 2017
İbrahim Fidanoğlu
Zeytineli, Urla’nın güneyinde; diğerlerine göre daha az
bilinen ve biraz sapada kalmış uzak köylerinden biridir. Birbirinden benzersiz
masmavi bakir koylarıyla Demircili
ayarında bir yer olarak dikkat çeker. Zeytineli
köyünden sahile doğru inen asfalt yol, DHMİ tesislerinin de bulunduğu Zeytineli koyunda son bulur. Zeytineli koyunun Alaçatı ve Urla Demircili
yönünde uzanan kıyı hattı boyunca bir dizi benzersiz güzellikteki koy, karadan
ve denizden ziyaretçilerine bütün bakirliğiyle güzelliklerini sunar. Üzücü olan
ise, bu cennet koyların; insanın dahi girişini engelleyecek derecede bir kıyı
yağmacılığının hedefi haline gelmiş olmasıdır.
Zeytineli Koyu
Hafta
başından beri devam eden ve İzmir yöresinde pek de rastlanmayacak ölçüde soğuk
ve hatta kar yağışlı meteorolojik şartlar, Çeşme ve Urla kırsalında da etkisini
göstermiş durumdaydı. Kar örtüsünün takip eden yağmurlarla balçığa çevirdiği
toprak zeminde, dönüş yolunda yemek molası verdiğimiz İmece koyundan Zeytineli koyuna doğru yürürken epey
zorlandık. Amacımız koydan koya geçerek, bir yapı topluluğunun yer aldığı Sarpdere koyunun arkasındaki Nergis koyuna dek sırtlardan denizi
seyrede seyrede yürümekti. Ancak Sarpdere
koyundan Nergis koyuna doğru bütün geçişlerin
önünün kesilmiş olması nedeniyle, bu yöne doğru yürüyüşün mümkün olmadığını
anladık. Nergis koyuna, başka bir
zaman; kuzeyden yaklaşarak yürümek daha sorunsuz olacaktı. Bu nedenle yürüyüş
rotamız, Zeytineli koyundan kıyı
hattı boyunca Sarpdere’ye kadar
yürümek; oradan kuzeye yönelerek Zeytineli
köyü yönünde kireç taşı tepeler arasından daralarak ilerleyen bir vadiyi
kısmen tanımak; daha sonra geri dönerek Zeytineli
koyunun en yakınındaki İmece koyu
üzerinden yeniden Zeytineli’ne dönmek
şeklinde olgunlaştı.
Zeytineli koyları; toplam rota: 11,1 km (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Zeytineli köyünün sahile doğru uzantıları; sayfiyeler...
Sabah
ekmek almak için Urla İçmeler’de yol
üstündeki fırına uğradık. İçmeler’deki
kıyı şeridinde bulunan bütün derme çatma yapıların hepsi, fırın dışında
yıkılmıştı. Fırıncının anlatımına göre belediye bir kıyı düzenlemesi
yürütüyordu. Fırından yeni çıkmış tam buğday ekmeğimizin arabanın içini ele
geçiren mis gibi kokusu eşliğinde yola devam ettik.
Uzunkuyu köy kahvehanesinde akşam
Eski
Çeşme yolunu takip ederek, Uzunkuyu’yu
geçtikten sonra güneye doğru Zeytineli
yönüne saptık. Otoyolun altından devam eden yolun her iki yanı kızılçamlarla
kaplıydı. Yol boyunca güneye doğru İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin Rotamız Yarımada projesi kapsamında
işaretlenmiş yürüyüş rotalarının levhaları dikkatimizi çekti. Çeşme asfaltından
yaklaşık 6 km uzaklıktaki Zeytineli’ne
vardığımızda bacalardan tüten dumanların dışında neredeyse hayat belirtisi
yoktu köyde. Eski bir zeytinyağı işliği, eski köy camisi ve yıkık dökük birkaç
taş evin dışında dikkat çekici bir yapının bulunmadığı köyün içinden durmadan
geçtik. Zeytineli koyu, köyün içinden
geçen asfaltı takiben yaklaşık 4 km kadar güneydeydi. Kısa bir süre içinde
oraya ulaştık.
Zeytineli Koyu ve Yalıazmak Deresi
Koyun
batı ucuna doğru; bazen denizin, bazen küçük bir dereciğin hareketinin
gözlendiği Yalıazmak Deresi’nin küçük
menderesler çizerek denize doğru ilerleyişini tepeye tırmandığımızda daha iyi
gözlemledik. Derenin karşı kıyısına geçmek için yapılmış derme çatma köprüler,
oradan Zeytineli yönüne doğru devam
eden paralel bir asfalt yol; biraz daha geride; açıklardaki balık
çiftliklerinin lojistik ihtiyacının karşılandığı ikmal istasyonları ve bir dizi
sayfiye evi koyun dikkat çeken diğer unsurlarını oluşturuyordu. Biz, DHMİ
tesislerinin hemen yakınlarından bozuk yoldan arkadaki Sarpdere koyuna doğru yürüdük.
Zeytineli açıklarında balık çiftlikleri
İlk
rastladığımız, tepeye doğru karşımıza çıkan; çalılıktan artık bir ağaç
mertebesine yükselmiş, yaşlı ve saygıdeğer bir bodur ardıçtı. O ne güzel, o ne
mübarek bir duruştu yarabbi; lif lif gövdesinden taşıp burulan; dikenleri ve
meyveleriyle tepenin rüzgâra açık bir noktasında, kim bilir ne zamandan beri
dimdik ayaktaydı. Masmavi denize karşı, bilge bir ardıcın yanından geçerken
aklımıza düştü İrlandalı Ross Daly; ona
ait Hatif isimli o müthiş ezgiyi
hatırladık ve sonra; bu sessiz mucizeyi selamlayıp yanından geçtik.
O muhteşem ardıç
Ross Daly ve Hatif
(Youtube'dan alınmıştır.)
Tepedeki
antenlerin bulunduğu noktaya geldiğimizde sağımızda beliren kayalık dikkatimizi
çekti. Buradan koyları seyretmek ilginç olmalıydı. Kırmızıya çalan andezit
özellikli kayaların üstüne tırmandık. Zeytineli
ve İmece koyu, hemen altımızda ve iki
yanımızdaydı. Ne yazık ki, çevreye saçılmış aşağıdaki evlerin çöplüğü bütün bu
güzelliği berbat edecek nitelikteydi. Bir süre burada zaman geçirdikten sonra Sarpdere koyuna doğru inen asfaltın
kıyısından koya doğru inmeye başladık.
Kayaların üstünden Zeytineli düzlüğüne bakış
Sarpdere Koyu
Asfalt
yolun ortalarına gelmiştik ki, önce uzaktan bir köpeğin havlamaları ve
arkasından bir keçi sürüsünün çan sesleri duyuldu. İmece koyundan solumuzdaki tepeye doğru asfaltı geçen sürüyü bir
süre bekledik. Tek bir köpeğin sürüyü yönlendirdiği ve tepeye doğru sürdüğü
manzara karşısında hayranlığımızı gizleyemedik. Çobansız bir sürüyü, köpek tek
başına idare edecek ustalıktaydı. Sırta doğru çıkardığı sürünün ardından, bir
süre bizim asfalt yoldan geçişimizi sessizce takip etti ve sonra o da sürünün
arkasından tepeye doğru ilerledi.
Kışın sürprizi; ismini bilemedik.
Yolun kıyısında asfaltı patlatıp çıkmış bir ada soğanı
Koya
doğru kıvrılarak inen yol, bir süre sonra bizi Sarpdere’ye ulaştırdı. Biz, özel mülk ve koruma alanı olarak
tanımlanan ve içinde gösterişli minaresiyle uzaklardan dahi dikkati çeken
camisinin de bulunduğu yazlık sitenin arkasındaki toprak yolu takip ederek, Sarpdere koyunun arkasındaki düzlüğe ve
vadi girişine vardık. Bulunduğumuz sekiden düzlüğü incelediğimizde; solumuzda
bir keçi ağılı, çok yaşlı zeytin ve keçi boynuzu ağaçları, hemen altımızda ise
günün sürprizi olarak değerlendirdiğimiz bir kilise yıkıntısı ve çok eski bir
su kuyusu vardı.
Sarpdere'deki Rum kilisesi
Kilisenin apsisi
Kiliseye batı yönünden bakış
Kilise;
belirgin ve kısmen sıvayla kaplı doğuya yönelik apsisiyle, tek nefli bir Rum
kilisesiydi. Büyük olasılıkla 19.yy.dan kalma bu kır kilisesinin iki duvarında
ikişer adet pencere ya da kapı geçişi bulunmaktaydı. Yapının kuzey yönünde ve
ona bitişik vaziyette; daha dar bir hol vardı. Çatısı ve duvarlarının yarısı
tamamen çökmüş durumdaki kilisenin tarihlemesini yapacak bir ize ise ne yazık
ki rastlayamadık.
Sarpdere Kilisesi; yapının sıvalı duvarları ve pencere konumları
Sarpdere Kilisesi; yandaki holün sıvasız oluşu, sonradan yapılmış olabileceğini düşündürtüyor.
Dikkat
çekici diğer bir unsur ise, kilisenin hemen yakınında bulunan; ağzı örgülü ve
çapı ise yaklaşık 2 metre genişliğinde olan bir su kuyusu idi. Düzgün kesme
taşlardan örgülü kuyunun ağzı dikkat çekiciydi. Zeytin ağaçlarının yaşları ve
bu iki yapının varlığı dikkate alındığında, Sarpdere
Mevkii’nin yüzlerce yıllık yerleşim izlerini taşıdığı söylenebilirdi.
Kiliseye baktıktan sonra vadinin kuzeyine doğru yürümeye devam ettik.
Sarpdere koyu, kilise ve kuyu aynı karede...
Ağıl
boştu ve köpek yoktu. Bu durum, yukarıda rastladığımız sürünün bu ağıla ait
olabileceğini düşündürttü. Sadece solumuzdaki kayalıklarla çevrili bir alanın
içinde 20-30 civarı keçi yavrusu vardı. Yazlık sitenin yakınlarında
karşılaştığımız ilgilinin tembihleri uyarınca, onları ürkütmeden keçi boynuzu
ve zeytin ağaçlarının altından usulca ilerleyerek dere yatağını takip ettik.
Dere yatağı, bir süre sonra çatallaştı, biz zamanın darlığını dikkate alarak Zeytineli koyu yönündeki patikaya
saptık. Adı üstünde; sarp kireç taşı kayalıklarla kaplı Sarpdere Vadisi’nin başlangıcına doğru yürümek, daha geniş bir
zamanda yapılabilecek bir rotaya benziyordu.
Sarpdere Vadisi'nde kilisenin altındaki zeytinlikler ve keçi boynuzları
Toprağın dışına taşmış yumru kökleriyle ada soğanları
Sabahtan
beri yürüdüğümüz her yerde ada soğanları vardı. Bu bölgede topraktan
fışkırırcasına ada soğanı bitmişti. Hatta bazılarını domuzlar zorlamış olacak
ki; kocaman yumrularıyla toprağın dışına taşmış vaziyette idiler. Sarpdere Vadisi’nin batıya yönelen
kolunda bir süre ilerledik. Zaman zaman kaybolan, sonra yeniden ortaya çıkan
küçük bir sel yatağından ilerleyerek tepeye doğru tırmanmaya çalıştık. Ama bir
süre sonra sel yatağı tamamen kayboldu ve makiler geçit vermez bir hale
dönüştü. Bundan sonra verilecek uğraş, uzun bir zaman gerektiriyordu. Bu
nedenle dönmeye ve gelirken yukarıdan gördüğümüz İmece koyuna inmeye karar verdik.
Sarpdere'ye son bakış
Geldiğimiz
yoldan geçerek Sarpdere Vadisi’nden
ayrıldık. Dönüş yolunda kısa bir süre sonra İmece
koyuna yöneldiğini düşündüğümüz bir patikadan koya doğru inmeye başladık.
Gevenler, bayır gülleri, dikenli kesmik ve sakız çalıları, bodur ardıçlar ve
pırnarlar arasında sürüp giden bir tatlı mücadele sonrası, koya doğru ilerleyen
bir dere yatağına (Çakmak Deresi)
inebildik. İmece koyunun batı
sırtının önü ve arkası (Zeytineli
koyuna bakan yüzü) büyük olasılıkla geçtiğimiz yaz bir yangın geçirmişti.
Simsiyah sırt, bu anlamda tatsızdı. Ancak dönüşümüzü önceden kestirdiğimiz bir
patika yol nedeniyle o sırttan yaptık.
İmece Koyu
İmece koyuna yukarıda sözünü
ettiğimiz dere yatağını izleyerek kısa sürede ulaştık. Koy, diğer komşu koylara
göre oldukça dardı ve bu yüzden henüz ele geçirilmemişti. Sadece; çevreye
saçılmış turuncu renkli can yeleklerinden Suriyeli kaçakların bu koya da
uğradıklarını anladık.
İmece Koyu
İmece Koyu'nda Suriyeli mültecilerden kalanlar...
Güneye
bakan koyun, kayalar tarafından rüzgârdan korunan batı tarafındaki kuytu bir
köşesinde ve hemen denizin dibinde öğle yemeğimizi yedik. Suyun durmaksızın kayalara
çarpan sesiyle bir doğal terapiye dönüşen bu anlar benzersizdi.
İmece koyunda gezginlerin yemek molası
İmece Koyu'ndan Zeytineli yönünde yanık sırta doğru tırmanırken...
Yemek
molası sonrası yanık sırta doğru tırmanışa geçtik. Yangın, koya inen alt
kodlara kadar ulaşmamıştı. Bu bölgede bir süre daha maki örtüsü ile boğuşmamız
gerekti. Bir süre sonra belki de yangına müdahale etmek amacıyla açılmış olan
bozuk bir orman yoluna ulaştık. Toprak yol boyunca eriyen karın cıvıklaştırdığı
zemin üstünde zaman zaman zorlansak da, bir süre sonra Sarpdere koyunu Zeytineli’ne
bağlayan asfalt yola ulaştık.
Hayata selam; bu yılın ilk İzmir papatyalarını Zeytineli sırtlarında gördük.
Zeytineli Plajı'ndayız.
Son
olarak; aşağıdaki düzlükte Yalıazmak
Deresi’nin denizle buluştuğu noktadaki kumsala doğru yürüdük. Sabah azmakta
gördüğümüz pelikanlar, balıkçıllar koydan ayrılmıştı. Amacımız, onları yakından
fotoğraflamaktı; ama olmadı. Bir süre plajdaki denizin kustuğu pisliğe baktık;
içimiz acıdı, ama yapacak bir şey yoktu. Yazlıkçılar gelinceye kadar deniz,
içine atılan her şeyi karaya kusmaya devam edecekti.
Yalıazmak Deresi
Yalıazmak Deresi'nin denize kavuştuğu yer
Yalıazmak
Gün
boyu; Zeytineli koylarında yaklaşık
11 km kadar yürümüş, doğayı anlamak adına onunla zamanı paylaşmıştık. Ama artık
dönme vaktiydi. Kimi gördüklerimizi unutarak ve insanın bu güzelim koylarda
doğaya yaptığına bir kez daha şaşarak İzmir’e doğru yola çıktık.
Dipnotlar
(1)
Fotoğraflar MYC
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC