keçi boynuzu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
keçi boynuzu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2017 Cumartesi

URLA ZEYTİNELİ KOYLARINDA…



13 Ocak 2017
İbrahim Fidanoğlu

Zeytineli, Urla’nın güneyinde; diğerlerine göre daha az bilinen ve biraz sapada kalmış uzak köylerinden biridir. Birbirinden benzersiz masmavi bakir koylarıyla Demircili ayarında bir yer olarak dikkat çeker. Zeytineli köyünden sahile doğru inen asfalt yol, DHMİ tesislerinin de bulunduğu Zeytineli koyunda son bulur. Zeytineli koyunun Alaçatı ve Urla Demircili yönünde uzanan kıyı hattı boyunca bir dizi benzersiz güzellikteki koy, karadan ve denizden ziyaretçilerine bütün bakirliğiyle güzelliklerini sunar. Üzücü olan ise, bu cennet koyların; insanın dahi girişini engelleyecek derecede bir kıyı yağmacılığının hedefi haline gelmiş olmasıdır.

 
Zeytineli Koyu

Hafta başından beri devam eden ve İzmir yöresinde pek de rastlanmayacak ölçüde soğuk ve hatta kar yağışlı meteorolojik şartlar, Çeşme ve Urla kırsalında da etkisini göstermiş durumdaydı. Kar örtüsünün takip eden yağmurlarla balçığa çevirdiği toprak zeminde, dönüş yolunda yemek molası verdiğimiz İmece koyundan Zeytineli koyuna doğru yürürken epey zorlandık. Amacımız koydan koya geçerek, bir yapı topluluğunun yer aldığı Sarpdere koyunun arkasındaki Nergis koyuna dek sırtlardan denizi seyrede seyrede yürümekti. Ancak Sarpdere koyundan Nergis koyuna doğru bütün geçişlerin önünün kesilmiş olması nedeniyle, bu yöne doğru yürüyüşün mümkün olmadığını anladık. Nergis koyuna, başka bir zaman; kuzeyden yaklaşarak yürümek daha sorunsuz olacaktı. Bu nedenle yürüyüş rotamız, Zeytineli koyundan kıyı hattı boyunca Sarpdere’ye kadar yürümek; oradan kuzeye yönelerek Zeytineli köyü yönünde kireç taşı tepeler arasından daralarak ilerleyen bir vadiyi kısmen tanımak; daha sonra geri dönerek Zeytineli koyunun en yakınındaki İmece koyu üzerinden yeniden Zeytineli’ne dönmek şeklinde olgunlaştı.

 
Zeytineli koyları; toplam rota: 11,1 km (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

 
Zeytineli köyünün sahile doğru uzantıları; sayfiyeler...

Sabah ekmek almak için Urla İçmeler’de yol üstündeki fırına uğradık. İçmeler’deki kıyı şeridinde bulunan bütün derme çatma yapıların hepsi, fırın dışında yıkılmıştı. Fırıncının anlatımına göre belediye bir kıyı düzenlemesi yürütüyordu. Fırından yeni çıkmış tam buğday ekmeğimizin arabanın içini ele geçiren mis gibi kokusu eşliğinde yola devam ettik.

  
Uzunkuyu köy kahvehanesinde akşam

Eski Çeşme yolunu takip ederek, Uzunkuyu’yu geçtikten sonra güneye doğru Zeytineli yönüne saptık. Otoyolun altından devam eden yolun her iki yanı kızılçamlarla kaplıydı. Yol boyunca güneye doğru İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin Rotamız Yarımada projesi kapsamında işaretlenmiş yürüyüş rotalarının levhaları dikkatimizi çekti. Çeşme asfaltından yaklaşık 6 km uzaklıktaki Zeytineli’ne vardığımızda bacalardan tüten dumanların dışında neredeyse hayat belirtisi yoktu köyde. Eski bir zeytinyağı işliği, eski köy camisi ve yıkık dökük birkaç taş evin dışında dikkat çekici bir yapının bulunmadığı köyün içinden durmadan geçtik. Zeytineli koyu, köyün içinden geçen asfaltı takiben yaklaşık 4 km kadar güneydeydi. Kısa bir süre içinde oraya ulaştık.

 
Zeytineli Koyu ve Yalıazmak Deresi

Koyun batı ucuna doğru; bazen denizin, bazen küçük bir dereciğin hareketinin gözlendiği Yalıazmak Deresi’nin küçük menderesler çizerek denize doğru ilerleyişini tepeye tırmandığımızda daha iyi gözlemledik. Derenin karşı kıyısına geçmek için yapılmış derme çatma köprüler, oradan Zeytineli yönüne doğru devam eden paralel bir asfalt yol; biraz daha geride; açıklardaki balık çiftliklerinin lojistik ihtiyacının karşılandığı ikmal istasyonları ve bir dizi sayfiye evi koyun dikkat çeken diğer unsurlarını oluşturuyordu. Biz, DHMİ tesislerinin hemen yakınlarından bozuk yoldan arkadaki Sarpdere koyuna doğru yürüdük.

 
Zeytineli açıklarında balık çiftlikleri

İlk rastladığımız, tepeye doğru karşımıza çıkan; çalılıktan artık bir ağaç mertebesine yükselmiş, yaşlı ve saygıdeğer bir bodur ardıçtı. O ne güzel, o ne mübarek bir duruştu yarabbi; lif lif gövdesinden taşıp burulan; dikenleri ve meyveleriyle tepenin rüzgâra açık bir noktasında, kim bilir ne zamandan beri dimdik ayaktaydı. Masmavi denize karşı, bilge bir ardıcın yanından geçerken aklımıza düştü İrlandalı Ross Daly; ona ait Hatif isimli o müthiş ezgiyi hatırladık ve sonra; bu sessiz mucizeyi selamlayıp yanından geçtik.

 
O muhteşem ardıç

Ross Daly ve Hatif
(Youtube'dan alınmıştır.) 

Tepedeki antenlerin bulunduğu noktaya geldiğimizde sağımızda beliren kayalık dikkatimizi çekti. Buradan koyları seyretmek ilginç olmalıydı. Kırmızıya çalan andezit özellikli kayaların üstüne tırmandık. Zeytineli ve İmece koyu, hemen altımızda ve iki yanımızdaydı. Ne yazık ki, çevreye saçılmış aşağıdaki evlerin çöplüğü bütün bu güzelliği berbat edecek nitelikteydi. Bir süre burada zaman geçirdikten sonra Sarpdere koyuna doğru inen asfaltın kıyısından koya doğru inmeye başladık.

 
Kayaların üstünden Zeytineli düzlüğüne bakış

 
Sarpdere Koyu

Asfalt yolun ortalarına gelmiştik ki, önce uzaktan bir köpeğin havlamaları ve arkasından bir keçi sürüsünün çan sesleri duyuldu. İmece koyundan solumuzdaki tepeye doğru asfaltı geçen sürüyü bir süre bekledik. Tek bir köpeğin sürüyü yönlendirdiği ve tepeye doğru sürdüğü manzara karşısında hayranlığımızı gizleyemedik. Çobansız bir sürüyü, köpek tek başına idare edecek ustalıktaydı. Sırta doğru çıkardığı sürünün ardından, bir süre bizim asfalt yoldan geçişimizi sessizce takip etti ve sonra o da sürünün arkasından tepeye doğru ilerledi.

 
Kışın sürprizi; ismini bilemedik.

 
Yolun kıyısında asfaltı patlatıp çıkmış bir ada soğanı

Koya doğru kıvrılarak inen yol, bir süre sonra bizi Sarpdere’ye ulaştırdı. Biz, özel mülk ve koruma alanı olarak tanımlanan ve içinde gösterişli minaresiyle uzaklardan dahi dikkati çeken camisinin de bulunduğu yazlık sitenin arkasındaki toprak yolu takip ederek, Sarpdere koyunun arkasındaki düzlüğe ve vadi girişine vardık. Bulunduğumuz sekiden düzlüğü incelediğimizde; solumuzda bir keçi ağılı, çok yaşlı zeytin ve keçi boynuzu ağaçları, hemen altımızda ise günün sürprizi olarak değerlendirdiğimiz bir kilise yıkıntısı ve çok eski bir su kuyusu vardı.

 
Sarpdere'deki Rum kilisesi

 
Kilisenin apsisi

 
Kiliseye batı yönünden bakış

Kilise; belirgin ve kısmen sıvayla kaplı doğuya yönelik apsisiyle, tek nefli bir Rum kilisesiydi. Büyük olasılıkla 19.yy.dan kalma bu kır kilisesinin iki duvarında ikişer adet pencere ya da kapı geçişi bulunmaktaydı. Yapının kuzey yönünde ve ona bitişik vaziyette; daha dar bir hol vardı. Çatısı ve duvarlarının yarısı tamamen çökmüş durumdaki kilisenin tarihlemesini yapacak bir ize ise ne yazık ki rastlayamadık.

  
Sarpdere Kilisesi; yapının sıvalı duvarları ve pencere konumları

 
Sarpdere Kilisesi; yandaki holün sıvasız oluşu, sonradan yapılmış olabileceğini düşündürtüyor.

Dikkat çekici diğer bir unsur ise, kilisenin hemen yakınında bulunan; ağzı örgülü ve çapı ise yaklaşık 2 metre genişliğinde olan bir su kuyusu idi. Düzgün kesme taşlardan örgülü kuyunun ağzı dikkat çekiciydi. Zeytin ağaçlarının yaşları ve bu iki yapının varlığı dikkate alındığında, Sarpdere Mevkii’nin yüzlerce yıllık yerleşim izlerini taşıdığı söylenebilirdi. Kiliseye baktıktan sonra vadinin kuzeyine doğru yürümeye devam ettik.

 
Sarpdere koyu, kilise ve kuyu aynı karede...

Ağıl boştu ve köpek yoktu. Bu durum, yukarıda rastladığımız sürünün bu ağıla ait olabileceğini düşündürttü. Sadece solumuzdaki kayalıklarla çevrili bir alanın içinde 20-30 civarı keçi yavrusu vardı. Yazlık sitenin yakınlarında karşılaştığımız ilgilinin tembihleri uyarınca, onları ürkütmeden keçi boynuzu ve zeytin ağaçlarının altından usulca ilerleyerek dere yatağını takip ettik. Dere yatağı, bir süre sonra çatallaştı, biz zamanın darlığını dikkate alarak Zeytineli koyu yönündeki patikaya saptık. Adı üstünde; sarp kireç taşı kayalıklarla kaplı Sarpdere Vadisi’nin başlangıcına doğru yürümek, daha geniş bir zamanda yapılabilecek bir rotaya benziyordu.

 
Sarpdere Vadisi'nde kilisenin altındaki zeytinlikler ve keçi boynuzları

 
Toprağın dışına taşmış yumru kökleriyle ada soğanları

Sabahtan beri yürüdüğümüz her yerde ada soğanları vardı. Bu bölgede topraktan fışkırırcasına ada soğanı bitmişti. Hatta bazılarını domuzlar zorlamış olacak ki; kocaman yumrularıyla toprağın dışına taşmış vaziyette idiler. Sarpdere Vadisi’nin batıya yönelen kolunda bir süre ilerledik. Zaman zaman kaybolan, sonra yeniden ortaya çıkan küçük bir sel yatağından ilerleyerek tepeye doğru tırmanmaya çalıştık. Ama bir süre sonra sel yatağı tamamen kayboldu ve makiler geçit vermez bir hale dönüştü. Bundan sonra verilecek uğraş, uzun bir zaman gerektiriyordu. Bu nedenle dönmeye ve gelirken yukarıdan gördüğümüz İmece koyuna inmeye karar verdik.

 
Sarpdere'ye son bakış

Geldiğimiz yoldan geçerek Sarpdere Vadisi’nden ayrıldık. Dönüş yolunda kısa bir süre sonra İmece koyuna yöneldiğini düşündüğümüz bir patikadan koya doğru inmeye başladık. Gevenler, bayır gülleri, dikenli kesmik ve sakız çalıları, bodur ardıçlar ve pırnarlar arasında sürüp giden bir tatlı mücadele sonrası, koya doğru ilerleyen bir dere yatağına (Çakmak Deresi) inebildik. İmece koyunun batı sırtının önü ve arkası (Zeytineli koyuna bakan yüzü) büyük olasılıkla geçtiğimiz yaz bir yangın geçirmişti. Simsiyah sırt, bu anlamda tatsızdı. Ancak dönüşümüzü önceden kestirdiğimiz bir patika yol nedeniyle o sırttan yaptık.

 
İmece Koyu

İmece koyuna yukarıda sözünü ettiğimiz dere yatağını izleyerek kısa sürede ulaştık. Koy, diğer komşu koylara göre oldukça dardı ve bu yüzden henüz ele geçirilmemişti. Sadece; çevreye saçılmış turuncu renkli can yeleklerinden Suriyeli kaçakların bu koya da uğradıklarını anladık.

 
İmece Koyu

 
İmece Koyu'nda Suriyeli mültecilerden kalanlar...

Güneye bakan koyun, kayalar tarafından rüzgârdan korunan batı tarafındaki kuytu bir köşesinde ve hemen denizin dibinde öğle yemeğimizi yedik. Suyun durmaksızın kayalara çarpan sesiyle bir doğal terapiye dönüşen bu anlar benzersizdi.

 
İmece koyunda gezginlerin yemek molası

 
İmece Koyu'ndan Zeytineli yönünde yanık sırta doğru tırmanırken...

Yemek molası sonrası yanık sırta doğru tırmanışa geçtik. Yangın, koya inen alt kodlara kadar ulaşmamıştı. Bu bölgede bir süre daha maki örtüsü ile boğuşmamız gerekti. Bir süre sonra belki de yangına müdahale etmek amacıyla açılmış olan bozuk bir orman yoluna ulaştık. Toprak yol boyunca eriyen karın cıvıklaştırdığı zemin üstünde zaman zaman zorlansak da, bir süre sonra Sarpdere koyunu Zeytineli’ne bağlayan asfalt yola ulaştık.

 
Hayata selam; bu yılın ilk İzmir papatyalarını Zeytineli sırtlarında gördük.

 
Zeytineli Plajı'ndayız.

Son olarak; aşağıdaki düzlükte Yalıazmak Deresi’nin denizle buluştuğu noktadaki kumsala doğru yürüdük. Sabah azmakta gördüğümüz pelikanlar, balıkçıllar koydan ayrılmıştı. Amacımız, onları yakından fotoğraflamaktı; ama olmadı. Bir süre plajdaki denizin kustuğu pisliğe baktık; içimiz acıdı, ama yapacak bir şey yoktu. Yazlıkçılar gelinceye kadar deniz, içine atılan her şeyi karaya kusmaya devam edecekti.

 
Yalıazmak Deresi

 
Yalıazmak Deresi'nin denize kavuştuğu yer

 
Yalıazmak 

Gün boyu; Zeytineli koylarında yaklaşık 11 km kadar yürümüş, doğayı anlamak adına onunla zamanı paylaşmıştık. Ama artık dönme vaktiydi. Kimi gördüklerimizi unutarak ve insanın bu güzelim koylarda doğaya yaptığına bir kez daha şaşarak İzmir’e doğru yola çıktık.

Dipnotlar
(1)       Fotoğraflar MYC tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

15 Kasım 2015 Pazar

DİLEK YARIMADASI’NDA DOLAŞIRKEN-3



PANIONION, GÜZELÇAMLI, KALAMAKİ KOYLARI VE 
OLUKLU KANYON

30 Ekim 2015
İbrahim Fidanoğlu

Son yıllarda yürüyüş günlerimizin en az birini Dilek Yarımadası’na ayırıyoruz. Bu yıl da yeni sezonun ilk yürüyüşünü Dilek Yarımadası’nda gerçekleştirdik. Biraz eklektik bir gezi olsa da; günümüz doğa ve tarih birlikteliğinde yine oldukça keyifli geçti. Hava sıcaklığı 25 derece civarında, deniz sütliman, doğa benzersizdi. Sezona biraz hafif bir giriş yapalım derken, neredeyse gün boyunca 15 km kadar yürümüştük. Ne diyelim; bu da bu günün kazancıdır diyelim.

Belevi Kasabası'nın meydanında bir 29 Ekim Gecesi'nden ertesi sabaha kalanlar

Sabah Tire yolcularıyla buluştuğumuz Belevi’de yaptığımız sabah kahvaltısı sonrası, Dağa Kaçtım Ekibi olarak yönümüzü Kuşadası üzerinden Dilek Yarımadası’nın kuzey yüzüne doğru çevirdik. Hedef Güzelçamlı Kasabasıydı.

Kurşunlu Manastırı'ndan Güzelçamlı'ya bakış (2015 Mayıs)

Batı Anadolu’da burnunun dibindeki Sisam (Samos) Adası’na doğru sivri bir kama gibi uzanan Dilek Yarımadası’nın kuzey yüzündeki Güzelçamlı, 19.yy.da Rum sakinlerinden ötürü Gavurçamlı diye anılırmış. Şimdi neredeyse yüzerek geçilebilecek uzaklıktaki Sisam bu kıyılardan ölüm yolculuklarına çıkan Suriyeli mültecilerin ulaşmak istedikleri bir önemli hedef noktası haline gelmiş durumda. Bugün siyasi coğrafya açısından her ne kadar ayrı düşmüş de olsa, Batı Anadolu kıyılarından yaklaşık 7 km. uzaklıktaki Sisam Adası’nın tarihi kaderi de ana karayla biçilmiş gibi. Karina sırtlarında kızılçamlar içinde şimdi kaybolmuş bir küçük bir yerleşim olan Thebai’yi de İlkçağ’da Samoslular kurmuştu.

 Dilek Yarımadası Milli Parkı (Zeus Mağarası girişi)

Panionion; İonların tarihteki ikinci toplanma yeri

Sabahın erken saatlerinde Davutlar Kasabası üzerinden ulaştığımız Güzelçamlı girişinde Panionion levhasından Samson Dağı’na doğru ilerleyen bir toprak yola girdik. Yaklaşık 1 km. kadar sonra İonların tarihte ikinci toplanma yeri ve kutsal alanı olan Panionion’a gelmiştik bile. Samson Dağı’nın ta tepesinde; Söke’ye bakan yüzündeki bir düzlükte yer alan İ.Ö.7.yy.dan kalma ilk toplanma yeri Poseidon Helike Tapınağı ve kutsal alanı ise, belki de Anadolu’daki bütün Yunan tapınaklarının ilk esin kaynağı olarak bugün bile önemini korumaktadır.

Panionion Toplanma Yeri - İ.Ö. 5.yy.lar; Güzelçamlı

Oturma sıraları ana kayaya oyularak yapılmış İonia’nın toplanma yeri, bugün arkasındaki sırta doğru yükselen 11 sıradan oluşuyor. Toplanma yeri, İonlar için neden önemliydi? İ.Ö. 11.yy.dan başlayarak Ege adaları üzerinden Batı Anadolu’ya doğru yönelen ve bu kıyılarda tutunarak koloniler oluşturan İonlar, kurdukları şehir devletlerini bir federatif birlik içinde birleştirdiler. Bu birliği temsil eden yer de bugünkü Panionion olarak bilinen Güzelçamlı sırtlarındaki kızılçamlar arasındaki bir düzlükte yer almaktaydı. Burası, İonialılar döneminde; İonia şehir devletlerinin toplantı yeriydi. Ege Denizi’ndeki Kiklad Adaları üzerinden Batı Anadolu’ya geçen bu denizci halkın kendilerine deniz tanrısı Poseidon’u bir anlamda rehber ve inanç odağı olarak seçmeleri de rastlantı olmamalıdır. Bugün Samson Dağı’nın yüksek zirvelerinde yer alan ilk Panionion Tapınağı’nın Poseidon Heliconios kültü merkezli gelişimi bu açıdan da ayrı bir anlam taşımaktadır.

 Panionion; ana kayaya oyulmuş oturma sıraları

Panionion, Panionium ve İonia Birliği olarak geçen bu birlik, on iki İon kentini içinde toplamıştır. Epigrafik malzeme, birliğin adının en eski şekliyle Panionion olarak vermektedir. Panionia Birliği, Mykale Dağı’nın (bugünkü Samson yada Samsun Dağı) kuzey sahilinde Poseidon Heliconios tapınımında merkezlenmiştir ve birliğe katılan her kent tamamen otonomdur.”(2)

Panionion

Herodotos, Apaturia festivalinin(3) ve Poseidon Helikonios kültünün hem Atina’da hem de İonia toprakları üzerinde olduğunu ifade etmiştir. Yerleşimcilerin etnik şuurlarını korumayı başardıklarına ve ulus bilincinin Poseidon Heliconios (Helike) kültünde dinsel bir ifade bulunduğuna hiç şüphe yoktur. Bu bilincin zaman içinde varlığını koruyarak, daha geniş bir alana yayılmış olması ise, İonların Mykale bölgesindeki üstünlüğünü koruduğunu ve politik bir kararlılığa sahip olduğunu göstermektedir.”(4)

Panionion'da karınca kaleleri

Herodotos, üye kentlerin Panionia Festivali’ni kutlamak amacıyla Panionion’da bir araya geldiklerinden bahsetmektedir. Herodotos’un; bu etkinliği, birliğin kuruluş amacı ve temel görevi olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Birliğe üye kentlerin vatandaşlarının ulusal tanrıları Poseidon Helikonios onuruna bir festival kutlamak amacıyla düzenli olarak toplandıklarını düşünmek mümkündür. Festival kendilerini İon olarak adlandıran grupların dini bir çatı altında toplandığı bir etkinlik olmuştur.”(5)

 Panionion; genel görünüş

İ.Ö.7.yy.da Poseidon Helike Tapınağı’nın ilk kurulduğu yer olan Arkaik Panionion’da ilk kez oluşturulan bu toplantı mekanizması çerçevesinde, İon şehir devletlerinin temsilcileri, Panionion’da belirli zamanlarda toplanarak önemli siyasi ve askeri kararları almaktaydılar. Federasyonun geleceğini ve gücünü artırması bakımından, bazı önemli savaş kararları da tarihte burada alınmıştır. Perslerin Anadolu’yu işgal ettikleri ve bir silindir gibi ezip geçtikleri dönemde Panioion Birliği, Batı Anadolu’daki direnişin örgütlenmesinde de önemli yer tutar. Perslerin Batı Anadolu’dan çıkarılmasında önemli kilometre taşlarından olan İ.Ö. 479 yılındaki Mykale Deniz Savaşı da; tarihte bugünkü Güzelçamlı önlerinde gerçekleşmiş ve İonların zaferiyle sonuçlanmıştı. Son savaş ise, bugün artık karayla bitişmiş vaziyetteki; Balat önlerinde bulunan Lade Adası açıklarında gerçekleşen İ.Ö.494 yılındaki Lade Deniz Savaşı’dır.


Panionion'a arka sırttan bakış


İlkçağ’ın önemli gezginlerinden Coğrafyacı Strabon ise Panionion’dan şöyle söz etmektedir:

Mykale Dağı’nın yakınından, Samos boğazından geçerek Ephesos’a deniz yoluyla giderken; sağda, Ephesosluların kıyısına gelinir. Bu deniz kıyısının bir kısmı, Samosluların elindedir. Kıyıda önce, denizden üç stadia içerde olan Panionion bulunur. Burası, Pan-İonia denen birliğin bulunduğu yerdir ve burada her yıl, İonialıların geleneksel festivali yapılır. Helikonia Poseidon’un onuruna kurbanlar sunarlar ve Prieneliler bu törenlerde rahip olarak hizmet ederler.”(6)

 Panionion'da İon kolonilerinden sonra daha büyük bir karınca kolonisi

Bugün gezdiğimiz toplanma alanında Poseidon kültünü M.Ö. 5.yy.da yaşanan büyük bir yangın sonrası Otomatik Tepe’de yer alan Arkaik Panionion’dan Güzelçamlı sırtlarına taşıyan iradenin bu toplanma yeri çevresinde bir tapınağı da oluşturmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Ne yazık ki, kızılçamlar arasında yaptığımız kısa yürüyüşte bunu belgeleyecek bir ize rastlayamadık.