Yaklaşık 10 yıldır İzmir’de görülmemiş
soğuk havaların ve alçak basıncın baskısı altında geçen iki haftadan sonra
İzmir’i çepeçevre saran karlı tepelerden birine; Kemalpaşa’nın vakur başlı
zirvesi Mahmut Dağı’na doğru harekete geçtik. İzmir’in her yanından ve
özellikle güney ve güney batı yönünden ihtişamlı görünüşü ile olduğundan daha
heybetli görünen büyüleyici Mahmut Dağı daha önceden güney yönünden deneyip de
vaktimizin sınırlı olması nedeniyle yaklaşamadığımız bir ilk göz ağrımızdı.
Sabah saat 11 gibi Kemalpaşa üzerinden Dereköy’e ulaştık. Güney ilçelerinde
filizlenen bahar daha buralara pek uğramamıştı. Hele karlı zirvesi ile Mahmut
Dağı, insanın içini ürperten bir havadaydı. Sabah açık ve az bulutlu, kısmen
güneşli bir havada yürüyüşe başladık. Sıcaklık köye vardığımızda 6 derece
civarındaydı. Gün içinde köyde sıcaklık 14 dereceye kadar yükseldi; ancak
Mahmut Dağı’nın zirvesinin hemen altındaki düzlükte (Kocaçam Düzlüğü) azığımızı
yediğimiz alan karla kaplıydı ve ayaz vardı.
Dereköy’ün doğu sınırlarında son evleri ve
havlayan köpekleri ardımızda bırakarak orman yoluna girdik. Ağaç tomruklarından
oyularak yapılmış çeşme yalaklarını geçtik; bu kez doğuya ve soldaki; sürekli
yukarı doğru tırmanan yolu takip ederek ilerledik. Yol boyunca uzun süre Mahmut
Dağı’ndaki erimekte olan kar sularını Dereköy’e taşıyan derecik, bize
çağıldayan akışıyla yoldaşlık etti. Doğanın sessizliğini sadece ve sadece ispinozların
arka arkaya saydırdığı çılgın ötüşleri bozuyordu. Dere, dört kez yolumuzu
kesti; son yağışlarla artan debisi nedeniyle ancak suyun içine bırakılmış
taşların üstünden atlayarak dereyi geçebildik. Daha sonra dere bizden
uzaklaşarak sağda ilerleyen ve Mahmut Dağı’nın eteklerinde sonlanan bir başka
vadinin içinde kayboldu gitti; tabii sesi de…
Derecik ve gezgin |
Biz sürekli tırmanmaya devam ettik;
Kızılçam ormanı içinde 550 metrelerden sonra zaman zaman kar birikintileri ve
onun erimesi ile oluşmuş yoğun çamurla karşılaştık. 800 metrede iki yıl önce
bir başka Dereköy yürüyüşümüzde, dönüşümüzü yaptığımız ve Dereköy’e doğru
içinden geçtiğimiz derin vadinin etrafında bir yay gibi dönen yolun kesiştiği
çatıya geldik. Bu kez amacımız daha yukarılara; Mahmut Dağı’na doğru idi.
Doğuya dönerek Mahmut Dağı’na doğru devam ettik.
Bu sapaktan yaklaşık 1 km. kadar sonra
Yukarı Kızılca yönüne doğru dönen bir başka sapağa geldik. Buralarda kar
zeminden kalkmamıştı ve yer yer balçık çamurla boğuşmak zorunda kaldık. Yukarı
Kızılca yönüne giden toprak yolu sol ardımızda bırakarak, karlı tepeye doğru
devam ettik. Biraz yükselince ayaklarımızın altında uzanıp giden Kemalpaşa ve
havalisine hâkim müthiş bir manzarayla karşılaştık. Solda karlı zirvesiyle Nif
Dağı; hemen önünde bir ragbi kalesini andıran hörgüçleriyle ben buradayım diyen
Savanda Kız Kalesi; biraz solunda Vişneli’nin üstünde yer alan karlı tepeler;
tam karşımızda karlı Spilos Dağı ve eteklerinden itibaren bize kadar uzanan
Kemalpaşa Ovası yer alıyordu. Ovada yer alan Kemalpaşa Organize Sanayi
Bölgesinin İzmir – Ankara yolunun iki yakasına saçılmış fabrika binaları, bir
haritanın ana unsurları olarak çıplak gözle seçilebiliyordu. En yakın planda
ise Kurudere köyü civarındaki villalar ile Örnekköy’ün hemen üstünde, Yukarı
Kızılca yolundan ayrılarak ulaşılabilen dağ evlerinin yer aldığı siteler bulunuyordu.
Manzarayı doya doya seyrettik; fotoğrafladık ve yola devam ettik.
Bu noktadan itibaren yaklaşık 40 dakikalık
bir yürüyüş sonrası, Dereköylülerin yaşlı ve dev bir çam ağacından dolayı
Kocaçam Düzlüğü dedikleri karla kaplı düzlük bir alana geldik. Zirvenin hemen
altında yer alan bu noktaya kadar çıkıştan itibaren yaklaşık 10 km.lik yolu 2,5
saatte aldık.
Bu noktaya vardığımızda saat 13.30
civarıydı. Zamanı da göz önüne alarak yemeğimizi bu alanda yemeğe karar verdik.
(yaklaşık 1200 metrede) Mahmut Dağı’nın tam zirvesinin üstünde yer alan kara
bulut yüzünden güneşin buluta girdiği ve nispeten soğuk bir havada, karlar
üzerinde; helva, peynir, zeytin ve simit ekmeğinden oluşan azığımızı Mahmut
Dağı’nın karlı zirvesini seyrede seyrede yedik. Bir piramit düzlemini andıran
ve bıçakla kesilmiş algısını yaratan kuzey yüzü tamamen karla kaplıydı.
Özellikle kuzey yamaçları neredeyse zirvesine yakın noktalara kadar
kızılçamlarla örtülüydü. Bu zirvenin (1310 metre) hemen sol yanında Ormancıların
Mayıs ayı başından itibaren ikamet ettikleri (iki kişi) yangın gözetleme
kulesinin yer aldığı bir diğer tepesi yer alıyordu. Buraya kadar bulunduğumuz
noktadan kıvrılarak dağı saran ve zigzaglarla ilerleyen yol, gözetleme kulesine
kadar ulaşıyordu. 45 dakika süren mola sonrası saat 14.15’de Mahmut Dağı’nı
arkamızda bırakarak zirveden aşağıya doğru inişe geçtik.
Aynı yolu takiben 800 metrede yer alan
sapaktan; geldiğimiz vadiye inmeden, vadiyi üstten dolaşan ve Dereköy’e doğru
inen yola devam ettik. Kar ve yağmurun etkisiyle yola düşmüş kayaları ve
birbirinin üstünde kayarak oluşmuş dev kaya kütlelerinden meydana gelen kayma
düzlemlerini izleyerek yine yaklaşık 10 km.lik bir güzergâhı tamamladık. Saat
16.30’da Dereköy’ün meydanındaki kahveye ulaştık.
Karlı yolda gezgin
Kahvede yıllarca bu havalide çobanlık ve
arıcılık yapmış 67 yaşındaki pos bıyıklı Halil Amca ile yaptığımız sohbet
eşliğinde yorgunluk çaylarımızı içtik. Halil Amca, bize 22 Ağustos 1994 tarihinde
geceleyin Karabel’den başlayıp Mahmut Dağı’nın eteklerindeki ve çevresindeki
ormanlık alanları tutuşturarak Bayındır’a kadar ulaşan o büyük yangını anlattı.
İçimiz cız etti. Halil Amca, bize yazın Mahmut Dağı’nın zirvesinde Kocaçam
Düzlüğü’nde çevirdikleri oğlakları ballandıra ballandıra anlattı; bir de buralara
yazın gelin de esas o zaman keyfini çıkarın diyerek bizi imrendirdi. Kahvenin
avlusunda, zirvedeki yemekten artan ekmeklerimizi av köpeği kırması yavrularla
paylaştık; tek gözü olan bir kediyi kurabiye ile besledik. Vakit akşama
yaklaşmıştı; kahvedekilere veda edip saat 17.15’de Dereköy’den İzmir’e doğru
yola çıktık.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC