siklamen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siklamen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2023 Çarşamba

“ASLAN GAVAĞI” YA DA YOLDAN ÇIKMAK…

12 Ekim  2023
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş
 
Yıllar önce Bayındır-Dereköy-Ergenli ılıcalarından başlayarak Ilıca Vadisi’nden Ovacık Yaylası’na doğru yürümüştük.(1) Kızıloba köyü ile Ovacık Yaylası arasında yer alan ve Ege Bölgesi’nin en yaşlı ve en muhteşem çınar ağacına da vadiye doğru inen bir yamaçta ve bahçeler arasında tanıklık etmiştik. Yıllar sonra bugün Bayındırlı eski bir dostumuzun çocukken dolaştığı yerleri bir anlamda ona yeniden hatırlatmak adına Aslan Kavağı’na doğru bir yürüyüş gerçekleştirdik. Yürüyüşün ilk bölümünde Aslan Kavağı’na uğradıktan sonra, Ovacık Yaylası’na doğru çıktık. Arabayı Ovacık Yaylası’nın girişindeki Karakol Mevkii’nde bırakıp, bu yılın bahar aylarında Karakol Mevkii-Erenköy civarında yaptığımız yürüyüşün(2) bazı bölümlerini değiştirerek benzer bir rotayı yeniden gerçekleştirmiş olduk.
 
Aslan Kavağı; Kızıloba'ya 3 km uzaklıktaki bir dere yatağının içinde; 1300 yıldır.
(Ekim 2023)

Kızıloba sırtlarından Ilıca Vadisi'ne doğru bakış
(Ekim 2023)
 
Sabah vakti Aslan Kavağı’nda…
 
İzmir’in kasabalarında, Aydın ve Denizli civarında çınar ağacına kavak derler. Kavak ağacı ise, olur size servi; mezarlıklarda yoğun olarak dikilen servi de kara serviye dönüşüverir İzmir diyarlarında… Her yörenin yerel ağızları ve deyişleri vardır aslında; örneğin İzmirli; simide gevrek, ay çekirdeğine çiğdem der. Kavak da öyle bir şey yani… Bu da bu yörelerin güzelliğidir bir anlamda.
 
Aslan Kavağı; ışığı örten yapraklarıyla...
(Ekim 2023)

Kızıloba-Ovacık tali asfaltında yer alan Aslan Kavağı sapağını işaretleyen levha
(Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı, Bayındır’ın Kızıloba köyü ile Ovacık Yaylası arasında Sarı Kavak Mevkii’nin hemen altında, kendi adı ile anılan Aslan Kavağı Mevkii’nde bulunuyor. Kızıloba’dan Ovacık Yaylası’na doğru ilerleyen tali asfalt yol üzerinde her iki yeri tanımlayan yol levhaları mevcut. Yani bulması kolay…
 
Bütün ihtişamıyla Aslan Kavağı ve biz
(Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı yolundayız.
(MYC; Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı'nın gölgesinde; Dağa Kaçtım gezginleri...
(MYC; Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı, deniz seviyesinden yaklaşık 625 metre yükseklikte, Ovacık’a giden yol ayrımından birkaç yüz metre içeride, bahçeler arasındaki patikalar üzerinden ulaşılan bir dere yatağının içinde yer alıyor. Son derece zengin bir taban suyundan beslenen yüzlerce yıllık bu anıt ağacın zaman içinde oluşan kovukları, böcek ve haşerata karşı sıvanıp kapatılarak koruma altına alınmış. Bu bizim için sevindirici bir durum idi. Çünkü ağaç; yıllar önce geldiğimizde, bu kovuklar açık ve ağaç tehlikelere karşı savunmasız durumdaydı.
 
Aslan Kavağı'nın gölgesinde...
(Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı'nın bulunduğu düzlükte yenilenen çeşme
(Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı yolunda vadiye nazır bir çardak altındayız.
(Ekim 2023)
 
Ağaç yaşı, boyu, dip çevresi ve gövdesinin çapı açısından benzerlerine göre emsalsiz nitelikte. Ege Bölgesi’nin en büyük çınar (kavak) ağacı olduğu kesin. Belki de bu ihtişamı ile ülkenin bile en büyük ağacı olabilir. Platanus orientalis (doğu çınarı) türü bir çınar ağacı olan Aslan Kavağı’nın yaşı kaynaklarda yaklaşık olarak 1300, dip çevresi 21 metre, gövde çapı 5,22 metre, yüksekliği ise yaklaşık 40 metre olarak veriliyor.(3)
 
Kızıloba sırtlarındaki Aslan Kavağı; görkemli çınar...
(MYC; Ekim 2023)

Aslan Kavağı yakınlarında; tali asfaltın kıyısında bir geriz
(H.Biriz; Ekim 2023)

Sonbaharın çiçeklerinden; yapışkan andız otları
(Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı’na ulaştığımızda ortalık ıpıssızdı. Ağacın her yeri kaplayan muhteşem gölgesi altında yenilenmiş bir çeşme, aşağıdaki derme çatma havuz ve ağaca yukarıdan ulaşan patika varlığını koruyordu. Aşağılarda Ilıca Vadisi’ne doğru alçalan topografya, bahçeler arasından en arkadaki Aydın Dağları’na kadar benzersiz bir manzara sunmaktaydı.
 

Aslan Kavağı
(Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı'ndan sonra Sarı Kavak Mevkii'ne doğru yürürken...
(MYC; Ekim 2023)
 
Dallarda domuz erikleri; acı mı, ekşi mi?
(Ekim 2023)

Yıllar önce Aslan Kavağı’na Sarı Kavak Mevkii’nden bahçeler arasından aşağıya doğru yürüyerek ulaşmıştık. Bu kez arabayı Aslan Kavağı’nın yaklaşık 1 km kadar aşağısında, hemen yol kıyısındaki Kızıloba köyünden sonraki ikinci çeşmenin yanına bıraktık. Bu güzergâhtaki yaptığımız iki yürüyüşte de güzel bir sulama havuzu, çeşme ve ihtişamlı bir kavak (çınar) ağacının bulunduğu bu konforlu alanda yemeğimizi yemiştik. Bu kez aynı mekânda Aslan Kavağı’ndan dönüşümüzde çaylarımızı yudumladık havuz başında.
 
Kızıloba yakınlarında arabayı bıraktığımız çeşme başı
(Ekim 2023)
 
Kızıloba sırtlarından Sarıyurt köyünün bulunduğu karşı yamaçlara doğru bakarken...
(Ekim 2023)

Yol kıyısındaki sırtta yer alan geriz
(H.Biriz; Ekim 2023)

Aslan Kavağı’nın altında huzur vardı; yüzlerce yıldır aynı yerde doğanın ve insanın bin bir tahribatına karşı yorgun da olsa, hala dimdik ayakta kalabilmiş bu muhteşem hayatın önünde saygıyla eğildik bir kez daha; ona dokunduk, sarıp sarmaladık çevresini. Gerçekten anlatılmaz andı. Çünkü o da bir candı.
 
Aslan Kavağı'ndan ötede; bahçeler arasında...
(MYC; Ekim 2023)
 
Sağda solda kara mürver üzümleri
(Ekim 2023)
 
Bu kez Aslan Kavağı’na, kendi adını taşıyan yönlendirici levhanın bulunduğu noktadan sapıp, bahçelerden arasından ilerleyen bir toprak yolu takip ederek aşağıdan ulaşmıştık. Aslan Kavağı’yla vedalaştıktan sonra bu kez yukarıya bahçeler arasındaki patikalara doğru vurduk kendimizi. Bahçelerin içinde bulunan evlerden yer yer insan sesleri geliyordu. Kayrak taşlarla örülü iki bahçe duvarının arasından yol düzlemine doğru ilerleyen hoş bir patika bizi yer yer Kavacık üzüm salkımlarının hala üzerinde bulunduğu bir bağa ulaştırdı. Patikanın kıyısındaki kara mürverler üzüme dönmüş ve iyice büyüyerek kararmıştı. Bu mevsimin sapsarı çiçekleriyle dikkat çeken yapışkan andız otları da her yerde boy vermişti topraktan.
 
Patikalarda kara mürverler
(Ekim 2023)
 
Aşağılarda Ilıca Vadisi; önümüzde süklüm püklüm kirazlıklar
(Ekim 2023)
 
 Bahçeler arasında; Aslan Kavağı'ndan Sarı Kavak Mevkii'ne doğru...
(Ekim 2023)

Patikadan biraz daha ilerleyince bir evin bahçesinin içine düştük. İleride evin sahibi olduğunu düşündüğümüz bir kadın bizi izliyordu. Selam verdik. Daha bahçelerden el ayak çekilmemişti. Tarlalarda kaldırılacak ürün vardı daha. Ceviz, üzüm ve kestane… Bu yıl iklimsel problemler nedeniyle yağışlar hem az, hem de gecikerek gelmişti. Bundan dolayı verimlilik düşmüş, rekolte azalmıştı. Köylü kadın da benzer şeyler anlattı bize. Kısa bir sohbetten sonra veda ederek yanından ayrıldık. Bir süre sonra Sarı Kavak yol çatısına ulaşmıştık bile. Tali asfaltı takip ederek arabaları bıraktığımız havuz başına döndük ve çaylarımızı içerek, günün birinci etabını bu şekilde sonlandırdık.
 
 Uzaklardan geldiler; Aslan Kavağı'na yürüdüler.
(MYC; Ekim 2023)
 
Aslan Kavağı'ndan dönerken...
(MYC; Ekim 2023)

Havuz başında çay keyfi
(MYC; Ekim 2023)

Ovacık Yaylasında
 
Bağyurdu’nun ya da eski ismi ile Parsa’nın üzerinde yer alan Ovacık Yaylası, kuzey-güney eksenli bir hatta Kemalpaşa’dan Bayındır’a doğru alçalır. Kiraz, kestane, ceviz, kızılcık, böğürtlen gibi orman meyveleri, son yıllarda Kavacık üzümü, geç eren yayla domatesi, sebzeler, hatta çilek bu yaylanın eşsiz ürünlerindendir. 15 Haziran’dan sonra başlar kiraz hasadı bu yaylalarda. Kızıloba’dan ve Ovacık’tan kirazlarını toplayıp üçer beşer kasa sepetli motorlarına yükleyip, yaylanın Kızıloba’ya doğru alçalmaya başladığı noktadaki eski Karakol Mevkii’ne taşıyan köylüler, her yıl; kiraz zamanı burayı sanki bir mahşer yerine çevirirler. Türkiye’nin dört bir yanına buradan sarılan kamyonlar, ağır ağır yola çıkar yayladan Kemalpaşa’ya doğru… 
 
Ovacık Yaylası; Karakol Mevkii
(Mayıs 2023)
 
Ovacık kestaneleri; henüz dallarda duruyor.
(Ekim 2023)
 
Bugün şimdi ortada izi olmayan eski bir jandarma karakolundan ismini alan Karakol Mevkii’ne ulaştığımızda yukarıda kiraz zamanı sözünü ettiğimiz hengâmeden eser yoktu. Kiraz sezonu, İzmir çevresinde her yerde olduğu gibi bu yıl iklimsel problemlerden dolayı zamanlı zamansız yağan baskın yağmurlar nedeniyle arzulanan düzeyde geçmedi. Şimdi artık sonbahar günlerindeyiz; Ovacık’ın kestanesi ve cevizi meşhurdur. Kestaneler, henüz ağaçlarda ve hasat için olgunlaşmayı bekliyorlar. Ceviz ise çoğunlukla toplandı buralarda. Dolayısıyla şimdi sadece yaylada sessizlik ve hüzün hâkim; biten bir yazın ardından.
 
Dağa Kaçtım gezginleri; patika ararken...
(Ekim 2023)

Kestaneler; yakından...
(Ekim 2023)

Kuytularda siklamenler
(Ekim 2023)
 
Yol boyunca karşılaştığımız kiraz bahçeleri ve üzüm bağlarında yapraklar kızarmaya ve sonbaharın türlü renkleriyle donanmaya başlamışlardı. Sanki bir tek kestaneler ve meşe ağaçları hala yemyeşildi. Yaban gülleri (kuşburnu ya da rosa canina’lar) meyveye durmuş; böğürtlen üzümleri ardı ardına olgunlaşıp kararmaya başlamışlardı. İçine girdiğimiz ormanda kızılçamların dibinde ya da çalılıkların kuytu gölgeliklerinde sonbaharın vazgeçilmezleri; siklamen kolonileri, koyu pembeden açığa doğru türlü tonda her tarafta baş vermişlerdi.
 
 Bağların ötesinde; Ovacık yaylasından dağlara bakış
(Ekim 2023)
 
Siklamenler; her yerde...
(Ekim 2023)
 
Vadiye bakan yamaçlardan yine dağ sıralarının birbirinin ardı sıra dizilişlerini seyretmek bize düştü doğrusu. Erenköy’e varmadan yukarı doğru dönen bir toprak yola saptık. Bu sapak, bizi yaz başında kullandığımız üst düzlemden Karakol Mevkii’ne dönen yola ulaştıracak ara geçişlerden biri olabilirdi. Bir süre yürüdükten sonra toprak yol, bir kestaneliğin dibinde son buldu. Bir köylü, kestane ağaçlarını silkmekle meşguldü. Kısa süre onunla söyleştik ve ne amaçla buralarda olduğumuzu anlattık kendisine. Bulunduğu yerden “dikkat edin; kaybolmayın” diye seslendi bize.
 
Sonbaharın renkleri; Ovacık Yaylası'nda...
(MYC; Ekim 2023)
 

 
Bundan sonra sık çalılıklar ve kızılçamlara yakın makilik taban örtüsü içinde yolumuzu bulmaya çalıştık. Biraz ileride; kızılçamların arasında bir ara çınarları fark ettik; daha sonra da kirazlıkları… Bu bizim için iyi bir haberdi. Medeniyet yakınlarımızdaydı. Sağa mı, sola mı gitsek diye aranırken, sağda bizi yeniden bir toprak yol düzlemine ulaştıracak geçişi yakalamıştık. Buradan küçük bir tırmanışla yaz başında Erenköy’den Karakol Mevkii’ne dönüş yolu olarak kullandığımız toprak orman yoluna ulaşmıştık. Bundan sonrası kolaydı gayri.
 
Çıkış yolunu ararken...
(MYC; Ekim 2023)
 
Yemek molası verdiğimiz yerdeyiz; kızılçamların altında...
(Ekim 2023)
 
Sabahtan beri sırtımızda taşımaktan omuzlarımızı çökertmiş sırt çantalarımızın içindeki nevaleleri mideye indirmenin zamanı gelip de geçmişti bile. Artık bu bizim için akşam yemeği yerine geçecekti. Vadinin göz alıcı derinliklerine nazır ve kızılçamların altındaki bir gölgelik alanda yemek molası verdik. Bizden başka çıt yoktu çevremizde. Kuşlar bile gitmişti uzaklara. Ormanın içinde yapayalnızdık resmen. Öyle bir bahtiyarlık ki; anlatılmaz. Karşımızda meşelerle kaplı vadinin karşı yamaçları, masmavi bir gök ve yukarılara doğru uzayıp giden filinta gibi kızılçam gövdeleri… Sadece doğanın öz sesi vardı çevremizde…
 
Bağlara veda zamanı; Ovacık Yaylası'nda...
(Ekim 2023)

Bahçelerin sınırlarını çizer, kayrak taştan duvarlar; Ovacık Yaylası'nda...
(Mayıs 2023)

Yemek molasından sonra Karakol Mevkii’ne doğru yeniden yürümeye başladık. Birbirlerinden kayrak taşlardan oluşmuş çit duvarlarıyla ayrılan ve kızıla çalan yapraklarıyla bizleri bir anlamda selamlayan bağların ve kirazlıkların yanından geçtik. Yaklaştıkça virajlar başladı yeniden. Döne döne ilerliyordu orman yolu. Biraz sonra Karakol Mevkii göründü uzaktan. Akşama yaklaşan bir vakitte Ovacık Yaylası’nda 6,5 km; sabahtan Aslan Kavağı civarında ise yaklaşık 2 km kadar yürümüş; toplamda 8,5 km.lik bir rota gerçekleştirmiştik. Elbette mesafeden daha önemli şeyler vardı yaşadıklarımız arasında; dostlar arasındaydık her şeyden önce ve çocukluk hatıralarına bir selam göndermiştik Kızıloba sırtlarından; Aslan Kavağı’nın koyu gölgesinden. Üzümünden, elmasından, böğürtlen üzümünden; Ovacık Yaylası’nın nimetlerinden tadımlık anlar yaşamıştık. Derin derin çekmiştik kızılçamların reçine kokulu havasını içimize. Kıyıda köşede saklı siklamenlere selam verip hatır sormuştuk. Daha ne olsundu ki?
 
Bahçeler arasında; Ovacık Yaylası'nda...
(Ekim 2023)

Ovacık Yaylası'nda; Halil'in Kahvesi'nde...
(Eylül 2019)

Ovacık Yaylası'nda; havuz başında...
(Eylül 2019)

Günü Ovacık Yaylası’nda; Paşa Çeşmesi’nin yanındaki Halil’in kır kahvesinde arka arkaya içtiğimiz yorgunluk çaylarıyla sonlandırdık bir anlamda. Yayla domatesleri, kilo kilo cevizler son yüklerimiz oldu Ovacık’tan aldığımız. Bizim için yeni sezonun ilk yürüyüşü idi bu. Ilımlı ama keyifli bir başlangıçtı bizim için. İstanbul’dan aramıza katılan dostlarımızla paylamıştık anı. Artık ayrılma vakti gelmişti dostlardan; onlar Bayındır yönüne; biz ise İzmir’e doğru koyulduk yollara. Kırlardan şehre doğru…
 
Dipnotlar:
(1)   Bayındır Ilıca Vadisi; Kızıloba ve Sarıyurt, Aslan Kavağı yürüyüşü; bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2014/11/bayindir-ilica-vadisi.html
(2)  Ovacık-Karakol Mevkii-Erenköy yürüyüşü için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2023/06
/kemalpasa-yaylalarinda-ovaciktan.html
(3)  Aslan Kavağı ile ilgili bkz. https://www.visitizmir.org/tr/Destinasyon/8570
(4)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC 

26 Ekim 2019 Cumartesi

SİNANCILAR’DAN OVACIK YAYLASI’NA


17 Ekim 2019
İbrahim Fidanoğlu
Giriş

Geçen hafta Ovacık Yaylası’nda Sinancılar Kanyonu’na doğru inen Cevizlidere Vadisi’nde dolaşmış; o vadinin doğu yamacı boyunca yürüyüp dağın arka yüzüne geçmiştik. Burası; geçen kış karlı bir havada yürüdüğümüz Zeamet, Hamzababa ve Turgutlu dünyasına açılan, Bozdağlar’ın doğudan batıya doğru uzanan yükseltileri ve derin vadileriyle kaplıydı. Dolayısıyla bu coğrafya geçen haftadan aklımızda yer etmişti; bu hafta gereğini yaptık. Ovadaki Sinancılar köyünden başlayıp Ovacık Yaylası’na bu kez doğu yönünden yürüdük. Yürüyüşümüz yaklaşık 600 metrelik bir yüksekliğe karşılık gelirken, parkurun uzunluğu ise Cevizlidere Vadisi’ne kadar yaklaşık 5 km kadar sürdü. Toplam yürüyüş miktarımız ise, bu hesaba göre 11,5 km kadardı. Hava açık, sıcaklık 27 derece civarındaydı.

 
Sinancılar köy meydanında ulu çınarlar

 
Sinancılar köyü camisi; pencereleri mavi kemerli...

 
Köy meydanına bakan evler; onların dış cephelerinde de hakim renk mavi...

Sinancılar’da sabah vakti

Sinancılar, Bağyurdu ya da Rumlardan kalan eski ismiyle Parsa kasabasından sonra Ovacık Yaylası’na çıkan Sarılar sapağını geçtikten sonra içeri doğru giren bir tali asfalt yolla ulaşılan, doğudan batıya doğru uzanan Bozdağlar’ın eteklerinde kurulmuş, Kemalpaşa’nın oldukça büyük ve eski bir Yörük yerleşimi… “Sinan’dan yana olanlar” ya da “Sinan’ın yanında yer alanlar” anlamına gelebilecek Sinancılar ismiyle anılan köy, büyük olasılıkla kurucu atasının ismini taşıyor olmalı. Yaklaşık 4 yıl önce Sinancılar Kanyonu’na doğru yaptığımız bir başka yürüyüşte bu meseleye şöyle değinmişiz:

 
Sinancılar köy meydanı

 
Sinancılar deresi kıyısında "kurtarılmış" bir çınar ağacı

“İsmiyle dikkat çeken ve Türkçe’nin anlam yüküyle; sanki Sinan’dan yana olanların yerleştiği bir yeri anımsatan köy, ismini hemen doğu yönündeki kızılçamlarla kaplı bir sırtta yatan Sinan Dede’den almış. Sinan Dede kimmiş diye soracak olursanız; rivayet muhtelif… Bir anlatı, Bayındır’daki Hacı Sinan Külliyesi’ni de yaptıran ve uzun yıllar Bayındır’da yaşadıktan sonra Bayındırlılara kızarak yaşamının sonuna kadar bu bölgede yaşayan Hacı Sinan’a ait olduğunu söylerken, bizim daha aklımıza yatkın olan diğeri ise, Türkmenlerin Beydağlar ve Denizli üzerinden Batı Anadolu’ya doğru göçlerine önderlik eden ve bu bölgeye yerleşmelerini sağlayan bir dini-askeri önder olabileceğinden söz ediyor. Köyün isminin de Sinancılar olması; yani “Sinan Dede’nin peşinden gelip bu yöreye yerleşenler, onun takipçileri” anlamında kullanılmış olmasını daha olası kılıyor.”(1)

 
Dağa Kaçtım gezginlerinin Sinancılar köy meydanında kahve molası

 
Köy meydanındaki ay-yıldız kabartması ve Atatürk büstü

 
Sinancılar'da Kazım Dirik zamanında yaptırılan çeşmeden kalan kitabe; ne çeşme orjinal ve ne de bulunduğu yer... 

Sabah 10 civarında Sinancılar köy meydanına bakan kahvehanelerden birinde sabah kahvelerini yudumlayarak başladık güne. Köy meydanının tam ortasında yer alan kocaman ay-yıldız kabartması üstünde yükselen Atatürk büstü, İzmir Valisi Kazım Dirik zamanında açılan Sinancılar dağ yolunun hatırasına yaptırılan ve bugün meydanın ortasındaki orijinal yerinde değil, ama yol kıyısına taşınmış mütevazı Paşa Çeşmesi’nin kitabesi, yaklaşık 4 yıl önceki Sinancılar yürüyüşü sırasında gördüğümüz hallerini korumaktaydılar. Meydana bakan kahvehanelerde hayat çoktan uyanmıştı. Biz de köy meydanındaki kahve molası sonrasında köyün doğu çıkışındaki bir patikaya doğru yürüyüşümüze başladık.

 
Köyün doğu yönündeki çıkışına doğru yürüdük.

 
Tırmandığımız sırttan Sinancılar köyünün görünümü

Yürüyüşün Hikâyesi

İlk dikkatimizi çeken çiçekler oldu; uzun zamandan beri devam eden sıcaklar nedeniyle olsa gerek, İlkbahar’ın erkenci habercileri İzmir papatyaları ve sarı hindiba çiçekleri toprak altından baş vermişti yeniden. Bir süre köyün çıkışındaki patikaları deneyerek ulaşmaya çalıştığımız toprak yola, köyün kurucu atası Sinan Dede’nin kızılçamlar arasındaki türbesini geçtikten sonra tırmandığımız dik bir sırtı aşarak eriştik. Bundan sonra oldukça dik bir eğimle tırmandığımız bu yoldan Ovacık Yaylası’na dek hiç ayrılmadık.
 
Yol boyunca gördüğümüz papatyagillerden hindiba çiçekleri

 
İlkbaharın erkenci habercileri; İzmir papatyaları...

 
Köyden sonra girdiğimiz orman yolu

Tırmandıkça çevremizdeki topografya ortaya çıkmaya başladı. Dört bir yanımız kızılçam ormanlarıyla kaplıydı. Doğu yönünde orman içi toprak yollar Zeamet’e doğru bir yay çizmekteydi. Kuytu köşelerde sonbaharda açan pembe renkli siklamenler, doğru zamanda çiçek açmanın keyfiyle sağda solda; serin gölgeliklerde geniş koloniler oluşturmuştu.

  
Kızılçamlar arasında...

 
Bizi Ovacık Yaylası'na götürecek toprak yola kavuştuğumuz sırt

 
Kuytu gölgeliklerde sonbaharın vazgeçilmezleri; siklamenler

 
Bir ara gök gürlemeye ve hava kararmaya başladı. Ama arkası gelmedi.

Kızılçamlar yanında meşelikler, kesme çalıları, kırmızıya çalan meyveleriyle menengiçler, yer yer yabani kızılcık ağaçları ve eğreltiotu örtüleri ile türlü türlü mantarlar yürüdüğümüz anın bitki örtüsü açısından tanıklık ettiğimiz önemli unsurlarındandı. Dönüş yolunda farklı bir yoldan inerken boğuştuğumuz meşelikler arasında karşılaştığımız Sinancılar köyünden Altan’ın anlattığına göre şemsiyeyi andıran beyaz renkli bu mantarlar, bir süre sonra çevresi boyunca kıvrılıp sapıp üstünde yükselen bir koniye dönüşüyor ve olgunlaşıyordu. Olgunlaştığında külaha benzer bir şekle büründüklerinden olsa gerek, bu civarda bu mantarlara “külahman” adı verilmekteydi. Mantarların kaynatılıp suyunu (o bize anlatırken zehrini demişti) süzdükten sonra yeniden kavurup yediklerini söyledi Altan. Çiftçilik ve besicilik yapan Altan, yukarılarda otlayan keçilerinin peşindeydi. Yakınlarından geçerken çıngırak seslerini işitmiştik zaten.

 
Gezginler, Ovacık yolunda...

 
Sinancılar-Ovacık orman yolu

  
Karşımızdaki sırtlarda geçen haftaki gibi otlayan sürüler vardı.

 
Sinacılar-Ovacık Yaylası yolunda; üç yol ağzına doğru...

Yaklaşık 3 saat sonra Sinancılar’dan yürüyüp geldiğimiz yol, Ovacık yönüne; dağa doğru ve vadinin içine; doğuya doğru inen yollarla kesişti. Geçen hafta Ovacık’tan Cevizlidere Vadisi’ni aşarak eriştiğimiz üç yol ağzına, bu kez Sinancılar yönünden yaklaşık 4 km.lik bir yolu; yüksek bir eğimle kat ederek ulaşmıştık. Gerek doğuya Zeamet yönüne ve gerekse önümüzde mutedil bir eğimle yükselen ve dağın çevresini dolaşarak Ovacık’a ulaşan diğer iki yolu başka zamanlarda gerçekleştirmek üzere, Cevizlidere Vadisi’ne doğru yöneldik.

 
Gezginler, Cevizlidere patikalarına yaklaşırken; arkada meşelikler...

 
Kızılçamlar altında eğreltiotu örtüsü

 
Yosunlu ağaçlar bölgesi; oldukça karanlık... 
(Fotoğraf: MYC)

  
Cevizlidere yoluna girdik.

Çoğunlukla meşe ağaçlarının yer aldığı bu bölgede ağaç gövdeleri yoğun şekilde yosun kaplıydı. Yer yer meşe örtüsüyle ışığın önünün kesildiği bölgede, sanki erkenci bir akşam atmosferi hüküm sürmekteydi. Geçen hafta izlediğimiz patikanın üstünde yer alan; daha kestirme bir başka patikayı izleyerek, Ovacık Yaylası’nın Cevizlidere Vadisi’ne bakan doğu yamacına doğru yürüdük. Kızılçamlar ve meşe ağaçlarının altından ilerleyen konforlu patika, bir süre sonra bizi derin vadinin bir uçurumla sonlanan doğu yamaçlarına ulaştırdı.

 
Cevizlidere patikası

 
Patikadan bir başka görünüm

 
Öğle yemeği yediğimiz kayalıklara doğru...

Uzun bir süredir yüksek basıncın etkisi altındaki meteorolojik şartlar ve sisli hava nedeniyle görüş kalitesi geçen haftaya göre daha kötüydü. Ama yine de bulunduğumuz noktadan kuzeydoğudaki Spil, Bozdağlar’ın Kemalpaşa yönünde devam eden uzantıları ve yoğun sis altında fabrikaların bacalarından çıkan dumanlarıyla seçilebilen ovadaki hareketlilik, hayal meyal karşımızdaydı.

 
Cevizlidere'nin üstündeki kayalıklardan ovaya bakış

 
Aynı yönde başka bir bakış açısı; Kemalpaşa Ovası'na doğru...

 
Külahman mantarı; henüz bir tepsi gibi...

 
Üstten görünümü

 
Külah şeklini aldıktan sonra...

Öğle yemeğimizi uçurumun kıyısında; yukarıda tanımlamaya çalıştığımız hayale karşı yedik. Tepemizde dönüp duran kuzgun, arada bir alçalıp aşağıda neler olduğunu kavramaya çalıştı, bağırdı çağırdı ve daha sonra arkamızdaki dağın sırtlarına doğru uzaklaştı. Yemeği takip eden uzun bir dinlenme anı, doğanın kucağında; onun içindeki hayatın seslerini dinleyerek geldi geçti. Bu mükemmel huzur anı, keşke daha fazla sürseydi; ama dönüş yoluna çıkma zamanıydı. Ovacık Yaylası’na veda ederek geldiğimiz yönde Sinancılar yönüne doğru yürümeye başladık.

 
Meşelikler ve yer yer kızılçamlar arasında...

 
Gezginlerin bozuk orman içinde yol bulma uğraşısı

 
Mücadele sürüyor.

Gelirken meşeliklerin kıyısında, Cevizlidere Vadisi’ne paralel kuzeydoğu yönünde bir patika dikkatimizi çekmişti. Denemesek olmazdı; biz de öyle yaptık. Girdiğimiz patika, ne yazık ki bir süre sonra bozuldu ve biraz ileride tamamen kayboldu. Vardığımız nokta, kesimle ortalığa saçılmış ve yürümeyi oldukça zorlaştırmış durumdaki meşeliklerin budama artıklarıyla kaplı, karma karışık bir alandı. Sık meşe ağaçlarının arasından yeni patikalar bulma umuduyla, dik bir sırta ve doğuya doğru yöneldik. Bir süre sonra meşelikler arasında otlamakta olan keçilerini aramaya çıkmış Sinancılar’dan Altan ile karşılaştık. Sayesinde ormanda çok miktarda gördüğümüz farklı mantar türleri hakkında bilgilendik. Altan'dan; Sinancılar yol tarifini aldıktan sonra vedalaşarak ayrıldık.

Yolu bulmak için boğuştuğumuz meşelikten sonra ulaştığımız patika ve yol kıyısında Altan'ın sepetli motoru

 
 Doğru yolu bulmanın keyfi


Önümüzdeki bir sel yatağını aşıp, doğu yönündeki bir sırtı tırmanarak bozuk orman içindeki geniş bir patikaya çıktık. Ağaçların altındaki sepetli motor, belli ki Altan’ındı. Bir süre yürüdükten sonra, bizi Sinancılar’a götürecek olan ve çıkışımızda kullandığımız toprak yola ulaştık. Bundan sonrası kolaydı.

 
Dönüş yolunda; yol kıyısında rastladığımız dev mantar

 
Gezginin mantarı fotoğraflama çabası
(Fotoğraf: MYC)

 
Sinancılar'a yaklaşırken...

Epeyce yürüdükten sonra Sinancılar’a iniş sırasında yol kıyısında dev gibi bir mantara rastladık. Böylesini hiç görmemiştik. Kesim yapılan bir ağaç kökünün çevresinde gelişmiş; kahverengi ve dalgalı bir yüzeye sahip mantar uzaktan sanki kadife kaplı gibiydi. Fotoğrafladık ve yola devam ettik.

 
Sinancılar köyü çevresinde ve kızılçamlarla kaplı bir yolda bir yay çizdik.

Sinancılar’a Dönüş

Köyün çevresini doğu ve kuzeydoğu yönünden bir yay çizerek dolaşan orman yolu, yüksekçe bir tepenin ardında köyün ilk evlerinin başladığı noktada son buldu. Daracık sokaklardan geçerek Sinancılar köyünü ikiye bölen ve yine aynı adla anılan dereye doğru indik. Köylülerin bir kısmı, evlerin önünde akşamüstü muhabbetine dalmışken, bir kısmı ise sepetli motorlarının içindeki selelerde saklı; tarlalarından taşıdıkları öteberiyi eve taşıma telaşındaydılar.

 
Sonbahar çiçekleri; yapışkan andız otu (inula viscosa)...

 
Gezginler, akşama doğru Sinancılar köyüne girerken...
(Fotoğraf: MYC)

 
Köy meydanında yorgunluk çaylarını içerken, önümüzden bir güreş devesi geçti.

Meydana ulaştığımızda, kahvehaneler nispeten tenhalaşmıştı. Akşam vakti yaklaşmaktaydı artık. Yorgunluk çaylarımızı sabah uğradığımız meydana bakan kahvehanelerden birinde içtik. Günün muhasebesi, gördüklerimiz ve göremediklerimiz arasında gitti geldi zaman. Yolun aşağısından meydana doğru ilerleyen bir güreş devesi, kaykıla kaykıla önümüzden geçip gitti. Mavi pervazlı pencereleriyle köyün meydanına bakan evlere önce çöktü akşam. Kamyonetinin arkasındaki malı satma telaşındaki bir manav, o anlarda sanki köyün en zinde insanıydı. Gün ışığı, yüksek dağların ardından devrilip giden güneşle birlikte terk edip gitti Sinancılar köy meydanını. Şimdi artık İzmir’e dönme zamanıydı.



Dipnotlar:
(1)     Sinancılar Kanyonu yürüyüşü için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/03/sinancilar-yuruyusu.html
(2)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında yürüyüş sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC