26 Şubat 2023
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bugün İlkçağ’da Pergamon’un limanı Elaia’nın isminde saklı zeytini, adına gömmüş bir Batı Anadolu
kasabasından söz edeceğiz. Doğudan Çandarlı
Körfezi’ne doğru eriyip akmış hissini veren volkanik Yunt Dağı dünyasının hemen batı ucunda ve içerilere nüfuz eden bir
karayolunun hemen başında yer alır Zeytindağ
kasabası. Helen dilinde zeytinlik anlamına gelen Elaia, İlkçağ’da hemen Bakırçay
(Kaikos) ırmağının Çandarlı Körfezi’ne döküldüğü yeri temsil
eden deltasının komşuluğunda önemli bir liman yerleşimi olarak bilinir. Tarihin
yıkıcı etkisi altında sahneden çekilen Elaia’nın
yerine ise zeytin ismini, sanki tarihteki kente nazire olsun diye hemen üstünde
yer alan Zeytindağ kasabası bugün
taşımayı sürdürmektedir. Bir yandan 18.yy.dan itibaren yerleşik hayata zorlanan
Yunt Dağı Yörüklerinin, diğer yandan
Balkan bozgunlarının Anadolu’ya taşıdığı muhacir akınlarının kasabanın bugünkü
demografik yapısının oluşumunda rol sahibi olduğunu söylemek mümkün.
(Eylül 2008)
Elaia
bugünkü adıyla Kazık Bağları; hemen
altında uzandığı Zeytindağ kasabası
ile modern çağda hayatiyetini bir şekilde sürdürmektedir. Osmanlı döneminde bir
ara V. Mehmet Reşat’ın tahta çıkışı
ile Reşadiye ismini alan Zeytindağ (eski Kiliseköy), şimdilerde bu ismi Şakran
yönünden Bergama’ya doğru
ilerlerken, deniz kıyısında yer alan İskele
mevkiinde yaşatmaktadır. Halk arasında Reşadiye
İskelesi olarak da bilinen bu bölgede 19.yy. Osmanlı döneminden kalma eski
bir cami kalıntısı ve kıyıdaki antrepolar dikkat çekmektedir. Her ne kadar cami
son yıllarda tuhaf bir restorasyon geçirip yenilenmiş olsa da, kıyıdaki tarihi
antrepo binalarının kaderi eski yıllarda gördüğümüz şekilde kaderine terk
edilmiş durumdadırlar. Kıyı boyunca balıkçı tekneleri, denize doğru uzanan
derme çatma ahşap iskeleler, hemen denizin dibinde konumlanmış bir dizi yazlık
benzeri tuhaf yapılar; hatta bir turistik tesise doğru evrimleşmekte olan bir
taş yapının çevresinde öbeklenmiş başka oluşumlar Reşadiye İskelesi’nde hâkim manzaranın bileşenleri gibidir.
(Ocak 2023)
(Eylül 2008)
(Şubat 2010)
Elaia'dan Kiliseköy'e; oradan da Zeytindağ'a...
Bugün Zeytindağ, Yunt Dağı’nın denize en yakın uzantıları olan alçak tepeliklerinden
Çandarlı Körfezi’ne ve İlkçağ’da bu
körfezin hemen güneydoğu kıyısındaki mitolojik Kaikos’un (yani bugünkü Bakırçay)
denizle kavuştuğu yere çok yakın bir bölgede kurulmuş Pergamon’un limanı Elaia’ya
bakar. Adı üstünde özü zeytindir ve onun bir anlamda sağlık iksiri olan
zeytinyağıdır tepeden tırnağa. Strabon’un
anlatımına göre(1); Menestheus ve onunla birlikte İlion(2) seferine katılmış olan Athenalılar tarafından kurulmuş olan ve Attaloslara(3)
ait bir limanı ve deniz merkezi bulunan Elaia,
Aioller’den Pergamon’a; oradan da
Roma dönemine dek evrilen uzak tarihinde iki mendireği ve doğal liman
özelliği nedeniyle bu önemini uzun süre korur. Bizans ile birlikte Bakırçay’ın taşıdığı alüvyonlu topraklarla
İlkçağ’daki işlevini büyük ölçüde yitiren Elaia,
giderek silikleşir ve bir anlamda tarih sahnesinden sessizce çekilir.
(Ocak 2023)
(Eylül 2008)
Ortaçağ’da
Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki
Osmanlı’nın tımarlı sipahilerini besleyen tımar
sistemine benzer thema sisteminin
giderek bozulması ve buna bağlı olarak onun desteklediği askeri yapının
zayıflaması sonucunda imparatorluk güçten düşer. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle,
Ege’de dolaşan Bizans donanmasını beslemek bile bir külfet haline dönüşür.
Donanmanın dağıtıldığı bu dönemde Bizans
açısından Ege Denizi’ndeki savunma ihtiyaçları, Doğu Ege kıyılarında ve
adalarda Cenevizlilere sağlanan kolonizasyon imkânları çerçevesinde Ceneviz donanması tarafından karşılanır.
(Mart 2018)
Cenevizliler tarafından tahkim edilen, Fetih sonrasında Osmanlı Devleti tarafından kullanılmaya devam edilen Foça-ı Atik (Eski Foça) Kalesi; son restorasyonlar sonrası...
(Mart 2023)
(Mart 2023)
(Nisan 2023)
Batı Anadolu kıyılarında
Cenevizlilerin kolonizasyonu esnasında; İzmir’den başlayarak Sakız ve Midilli adalarında, Çandarlı
(Pitane), Şakran (Gryneion) ve Dikili’ye sahilden giderken; bugünkü Denizköy’ün karşısındaki Corciyo adasında kaleleşme çabalarına
paralel olarak, Yeni Foça’da (Nea Phokaia) da bir Ceneviz kalesinin
oluşturulduğunu yazıyor kaynaklar. Ortaçağ’da Yeni Foça’da Kozbeyli’nin
arkasındaki Şap Dağı’ndan şap elde
ediliyordu. Şap, o zamanlar
dokumacılıkta boya sabitleyici olarak kullanılan stratejik bir madendi. Bu
yatakları kontrol edenlerin sahip olduğu güç emsalsizdi. Bizans ile
Cenevizliler arasında kurulan bu çıkar ilişkisi, aşağı yukarı Batı Anadolu
kıyılarının Osmanlı Dönemi’nde Fatih
Sultan Mehmet tarafından fethine dek sürer.
(Nisan 2023)
(Aralık 2019)
Reşadiye İskelesi'nde 19.yy.dan kalma antrepolar
(Şubat 2010)
Sonuç
olarak; Foça ile Çandarlı arasındaki coğrafyada yer alan Elaia da Ortaçağ’daki bu Ceneviz kolonizasyonunu yaşayan
yerleşimlerden biri olmalıdır. Her ne kadar limanı, Bakırçay’ın taşıdığı alüvyonlar nedeniyle o günlerde ekonomik
değerini yitirip balçıkla dolmuş da olsa; daha sonraki zamanlarda ya Elaia limanının rolünü üstlenecek olan Reşadiye İskelesi üzerinden ya da
yakınlardaki Çandarlı limanından, Elaia’nın arka planında yer alan Yunt Dağı’ndaki manastırlar dünyasının
bu ekonomik ilişkilerden beslenmiş olması olasıdır. Kimi kaynaklara göre Kırkkilise, kimi kaynaklara göre ise Kiliseköy adı bu zamanlardan kalmış
olmalıdır.
(Eylül 2008)
(Şubat 2023)
(Mart 2004)
Yunt Dağı’nda ve Zeytindağ’ın arka dünyasında Osmanlı
Devleti’nin Duraklama Dönemi’nden itibaren eşkıyalık hikâyeleriyle yüklü bir
tarih yatar.
“Güzelhisar kazasında eşkıyanın barındığı
arazi her zaman Yunt Dağı olmaktaydı.
Buradaki arazinin dağlık olması, dağın her yerinde yataklık yapan Yörük ve
Türkmenlerin hayvanlarıyla gezmesi, yeterli yol olmaması nedeniyle eşkıyalar
kolayca gizlenecek yatak bulmaktaydı. 1681 yılında (H.1092) Yunt Dağı halkı ve burada ticaret yapan
bazı kimseler, asayişin bozukluğundan şikâyet etmekteydiler. Bu şikâyetleri
soruşturmak üzere Saruhan Mütesellimi Ahmed Ağa, vekil olarak yerine Mustafa
Bey’i gönderdi. Mahkeme de Manisa kadılarından Sanizade Abdullah Efendi’yi bu
işe memur etti. Abdullah Efendi de beraberindeki heyet ile Güzelhisar’ın Tavukçukuru,
Seklik ve Özlüce köylerinde
soruşturma yaptı. Tavukçukuru’nda
Abdullah Beşe, Peymanoğlu Kara Veli ve Kavakçı isimli kimseler ile Balabanlı köyünde köy imamı Mustafa
Halife’nin eşkıyalık yaptıkları, yol kestikleri, yolcuların eşyalarını
yağmaladıkları saptandı.
Yunt Dağı'nda Kocaçay'ın kollarından birinin üzerinde; Pelitalan yolunda volkanik andezit taşından yapılmış Osmanlı Döneminden kalma eski bir köprü
(Mart 2008)
Yunt Dağı'nda Karakuzu sırtlarından Güzelhisar baraj gölüne bakış
(Mart 2008)
(Ekim 2022)
Görüldüğü
gibi Güzelhisar kazasının birçok köyü
de Yunt Dağı içinde yer almaktaydı. Kilise, Dereköy, Tavukçukuru, Özlüce, Seklik
gibi köyler eşkıyanın kol gezdiği bölgelerdi. 19 Mart 1685 tarihinde Mübaşir
Musa Ağa, Kilise köyünden Küçük
Hatip, Münevveroğlu ve Bayraktar İmam’ın da aralarında bulunduğu zincire
vurulmuş on eşkıyayı götürürken, Yunt
Dağı’nın Dereköyü’nde Hacı
Süleyman, elli kadar adamı ile uçluları kurtarmış, Ağa ve yardımcılarını soyup
iki kişiyi yaralamışlar ve birini de alıp götürmüşlerdi. Yine aynı yıl görevli
Seyyid İbrahim, toplanan vergileri İstanbul’a götürürken, Kilise köyü yakınlarındaki Zeytinbel’de
eşkıya tarafından soyulmuştu.”(4)
…
“1722
yılında başkentten Abdullah Paşa’ya gönderilen ve Manisa Şeriye Sicilleri’nde
korunan bir hükme göre; Güzelhisar
kazasının Şakran köyünden Mustafa,
Hacı Süleyman ve Hacı İsmail halktan ucuz fiyatla zahire toplayıp yasalara
aykırı bir şekilde limanda yabancılara sattıkları için hazineye 15 kese akçe
tazminat ödemeye mahkûm olurlar. Söz konusu faaliyete devam ettikleri için
sürgün edilmelerine ve tazminatın halk tarafından ödenmesine karar verilir.
Bergama Voyvodası ve yanındaki kuvvetler, emri yerine getirmek üzere bölgeye
vardıklarında direnişle karşılaşırlar. Şakran,
Kırkkilise (Zeytindağ), Teke, Bozköy, Eğriköy, Kolanlar, Çalbahçe, Miratlar ve Koyuneli gibi köyler de direnişe
katılırlar. Hükme göre, bu eşkıyanın 1500 kadarı iyi atıcı olup, köylerin
ortasında Demirci Konağı olarak adlandırılan yerde toplanıp, Bergama
Voyvodası’nı istemediklerini bildirirler. Görevli padişahın hükmünü yüzlerine
karşı okuduğunda ise “Mustafa, Süleyman
ve İsmail’e tazminat verdirmeyiz, sürgüne göndermeyiz” diyerek hükme itiraz
ederler. Olayların daha sonra da sürdüğü ve bölgenin değişik yerlerinde
eşkıyalık yapan bazı kimselerin yukarıda olaylara sebep olan Şakran köyünden Mustafa, Hacı İsmail ve
Hacı Süleyman tarafından korundukları anlaşılmaktadır. Bu olay aslında sıradan
bir şekavet olayından çok, korumacı toprak üretimi ve tüketim kontrolü
sisteminin çöküşündeki dış etkileri göstermesi bakımından önemlidir. Üreticinin
tahıl üretimine devletin dışında da yabancı alıcı çıkmış, üretime daha fazla
fiyat vermiş ve yüksek fiyat peşindeki üreticilerin haklı olarak sistemin dışın
çıkmasına yol açmıştır.”(5)
(Ekim 2022)
(Ocak 2023)
(Mart 2017)
Yunt Dağı'nda, Koyuneli köyünde bir su kuyusunun başındayız. Su, Yunt Dağı için her zaman hayati bir sorundur.
(Mart 2017)
Aynı Bizans’da olduğu gibi tımarlı sipahileri
besleyen miri toprak sisteminin (has-zeamet-tımar)
bozulması ile ortaya çıkan ekonomik kriz ve gerileme sürecinde (18.yy.dan
sonra) merkezi yönetim, asker ve vergi toplama ile asayişi sağlama gibi
devletin birtakım görevlerini yerel otorite olarak öne çıkan ayanlar eliyle
sağlama yoluna gider. Bu ise, eşkıyalığın ve zorbalığın köylere indiği bir zaman
dilimine denk düşmektedir. Yunt Dağı,
o yıllarda bölgede eşkıyaların ve yerel zorbaların yuvalandığı bir mekân olarak
dikkat çekmektedir. Bir önceki yüzyılın (17.yy) örgütlü ve yaygın Celali
ayaklanmalarının yerine, bu yüzyılda küçük sayıdaki çeteler tarafından
gerçekleştirilen asayiş ihlalleri daha kolaylıkla engellenmekteydi. Bu dönemde
de eşkıya, en fazla Yunt Dağı
bölgesinde barınmaktaydı. Burası sarp ve dağlıktı. Bundan dolayı Yunt Dağı, gelecek yüzyılın ortasına
kadar harap ve ıssız kalmış, bu bölgede sükûn ve hayat, ancak 19. yüzyılda
kalabalık aşiretlerin yerleştirilmesinden sonra başlamış olmalıdır.
(Ocak 2023)
Karaahmetli-Köseler köyleri arasında; asfalt yolun kıyısından Karaahmetli yönüne doğru izlenebilen İlkçağ'dan kalma Yunt Dağı yol şebekesinin bir bölümü; iri döşeme taşlarla yapılmış olan bölümünün İlkçağ'dan, moloz taş ile eklenen sağdaki şeritin ise Ortaçağ'dan günümüze kaldığı düşüncesindeyiz.
(Ocak 2023)
“…1864
yılından itibaren Saruhan Sancağı’nda
bulunan aşiret ve cemaatler kalıcı olarak yerleştirilmeye başlandı. Özellikle Yunt Dağı, bu tür bir yerleştirme deneyi
için oldukça önemli bir alan olarak dikkati çekmekteydi. 1864-1873 yılları
arasında bölgeye yerleşmiş ve yerleşmek üzere olan konargöçer oymakların sayısı
otuz iki idi. 1863-1873 yıllarına sicil defterlerine göre Çaparlı Yörükleri, Güzelhisar’ın
Kilise köyünde (Zeytindağ), Sırtlanda
Yörükleri, Kilimalanı mevkisinde
ve Çalbahçe civarında, Derici aşireti Güzelhisar, Uzunhasanlı (Uzunhasanlar-İF)
ve Mamaklı köyleri civarında, Karayağcı aşireti ise Belen, Durasıllı ve Kalabak köylerine yerleşmişlerdi. Daha sonra Karakuzulu köyü tümüyle Derici
aşireti tarafından kurulacaktı.”(6)
Dumanlı Dağ'ın sularını toplayarak Turgutlar köyü yönünden Güzelhisar çayına karışan İbrim Dere ve üzerindeki köprü
(Eylül 2020)
(Eylül 2020)
Karakuzu yakınlarında yeni hayata merhaba diyen bir melengeç ağacı; yeni filizleri yeşermiş durumda...
(Nisan 2011)
(Nisan 2011)
18. ve
19.yy.da Avrupalı seyyahların İzmir’den Bergama’ya doğru yaptıkları yolculukları
konu alan gezi notlarında da yer yer Zeytindağ
ya da o zamanki ismiyle Kiliseköy’ün
ismine rastlanır. Bunlardan birinde 1795 yılında İngiliz elçilik görevlisi James Dallaway şöyle anlatıyor:
“Güzelhisar’a doğru yol alırken
yıldırımlı şimşekli bir fırtınadan bir koruluğa sığındık. Kiliseköy (Zeytindağ)
yoluna çıktıktan sonra Ağa’nın oğlunun misafirperverliğine sığındık.
Konforluydu. Babası isyancı Hacı Muratoğlu’na karşı Kara Osman’a yardım ettiği
için bir tımara sahip olmuştu. … Kiliseköy’e
bir mil uzaklıkta deniz kıyısında Maltepe’de
(Elaia kast ediliyor) bazı antik
kalıntıların varlığını işittik. … Geniş bir bağın içinde bir kuyunun çevresinde
İon tarzında mermer sütun parçaları ve adaleli bir vücuda sahip sakallı bir
erkek heykeli vardı.
Genellikle
bu bölgede Herakles’e tapılmıştı. … Kiliseköy yolu üzerinde oradan taşınmış
yazıtlar bulduk. Çevredeki her köy antik dönemden kalma, değişik amaçlarla
kullanılan mimari parçalar barındırmaktaydı.”(7)
(Ocak 2023)
(Mart 2004)
(Mart 2008)
2 Temmuz
1830’da bu kez başka bir İngiliz gezgin Arundell
ve yanındakiler, Menemen ve Güzelhisar yoluyla Bergama ve Ayvalık’a
gitmek üzere yola çıkarlar. Güzelhisar’da
kısa bir mola verdikten sonra Aliağa üzerinden sulak alanlarla kaplı Aliağa ve Çaltıdere tuzlalarını arkalarında bırakarak Kiliseköy’e ulaşırlar.
“Kesilköy veya Kiliseköy’de (Zeytindağ) uyumaya karar verdik. Bağların olduğu yerdeki
kalıntıları (Kazıkbağları ve Elaia kast ediliyor. Demek ki o yıllarda
denize yakın alanlarda yaygın olarak bağcılık yapılmaktaymış. İF) özellikle
Herakles torsosunu incelemeye ikna edildik ama oraya vardığımızda saat 7’e 10
kala olmasına karşın hiçbir hazırlık bulamadık. Milcom, bize köyde bu tür
kalıntıların daha çok olduğu güvencesini verince, köye doğru ilerledik.
Kahvehanenin arkasında yol boyunca uzanan önemli antik duvar kalıntıları vardı.
Köy yolu yaz kış yaprağını dökmeyen bodur ağaçlarla çevrili bir yokuştu. Saat
7.30’da Kiliseköy’e vardık.
Burada
Tackvore, bize başka bir Ermeni arkadaşının yanında iyi bir ikamet
sağlayacağına söz vermişti ama zorluklardan dolayı bir Türk evinde kaldık.
Kaldığımız yer çok korkunçtu ve açık havada uyumaya karar verdik. Ama rüzgâr
soğuk esiyordu. Mecburen tabandan 4 feet yükselen tahta şiltedeki
yataklarımızda yattık. Türkler bizi yemek için saat 3’de uyandırdılar. 3 Temmuz
Perşembe günü saat 6.30’dan önce köyden ayrıldık. İlerleyip büyük Smyrna-Pergamon yoluna katıldık.
Çekirgeler dünkü gibiydi, yağmur zaman zaman yağıyordu.”(8)
(Şubat 2023)
Zeytindağ’da dolaşırken
Bugün Zeytindağ’a, Şakran’ı ve kıyıdaki Kazık
Bağları’nı geçtikten hemen sonra; Çandarlı
kavşağına varmadan doğuya ve Yunt Dağı’na
doğru kıvrılan bir asfalt yolla ulaşılır. İzmir-Çanakkale
otoyolunun Çandarlı’ya kadar olan
bölümünün trafiğe açılması sonrasında kasabanın esas girişi, otoyola yakın bir
konumda ve daha kuzeye kaydırılmış olsa da eski yol hala varlığını sürdürmektedir.
Bugün İlkçağ’daki Aiol coğrafyasının
bir parçası olarak zengin bir tarihi arka plana sahip olsa da, modern Zeytindağ kasabasında Osmanlı’nın son
döneminden kalma bir cami, birkaç çeşme ve 19.yy. Rum mirasını temsil eden
birkaç kırık dökük ev dışında pek bir şey kalmamış durumda. Bugün gelinen nokta
itibariyle; Yörüklerin ve Balkan göçmenlerinin bileşkesinden oluşan demografik
yapının, Cumhuriyet dönemindeki gelgitlere uyarak bu tarihi mirasa pek de fazla
sahip çıktığı söylenemez. Geçmişten günümüze kala kala sadece beyaz badanalı
göçmen evlerinin esintisi kalmış sokaklarda.
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Ahşap
koca kapılar açılırdı büyük avlulara. Belki zenginlik günleriydi Zeytindağ’ın o günlerinde. Dağlarda
zeytin, ovada pamuk; Bergama’ya doğru
çırçır fabrikaları sıra sıra… Kurfallı,
Yeniköy, Süleymanlı ve diğerleri… Zeytindağ
da zamanında bu zenginlikten nasibini almış olmalı. Tek tük sokak
aralarında rastladığımız konak benzeri, şimdi oldukça yorgun durumda birkaç
eski yapıdan bunu anlamak gayet mümkün.
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Kasabanın
meydanından Yunt Dağı’na doğru
ilerleyen ana arteri, yine Yunt Dağı
Caddesi ismini taşıyor. Bu caddeden ayrılan bir sürü sokak artık kimlik
değiştirmiş. Yukarı doğru yürüdükçe karşımıza çıkan birkaç eski kerpiç duvar,
bir evin taş duvarına gömülü bir ay-yıldız kabartması; bunlar günün sürprizleri
gibi.
Camiönü sokağında Koca Cami
(Şubat 2023)
(Mart 2004)
(Mart 2004)
Kentin
en eski camisi olan Camii Kebir, yani
Koca Cami, Camiönü sokağında yer alıyor. Gösterişli mermer giriş kapısının
üzerinde, her ne kadar tarihin Hicri ya da Miladi olduğu belirtilmemiş de olsa,
caminin mimari yapısı ve giriş kapısındaki ay-yıldız motifleri açısından yapım
tarihi bize göre Hicri 1309 olmalı. Bu da Miladi olarak 1893 tarihine karşılık
gelmekte. Caminin son cemaat yerinin giriş cephesinde, 5 adet kemerli büyük
pencereyi birbirlerinden birer ince sütun ayırıyor. Caminin diğer cephelerinde
yer alan kemerli ve büyük pencereler de harimin aydınlatılması açısından, gün
ışığının girişine yeterince izin veriyorlar. Harim bölümü ise, zaman içinde
gerçekleştirilen restorasyonlarda tamamen yenilenmiş durumda ve geçmişten gelen
hiçbir dikkate değer mimari parça yer almıyor. Caminin karşısında suyu akmayan
bir eski çeşme var. Büyük olasılıkla 19.yy.dan kalma…
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Camiönü sokağında, hemen camiye
yakın konumda cumbalı bir 19.yy. Türk evi bulunmakta. Aslında sokağa doğru
uzanan ahşap cumba oldukça iyi korunmuş denilebilir. Cumbanın üzerinde yer alan
ve üç tarafını tamamen dönen ahşap saçaklar, yapıya ayrı bir zerafet katıyor.
Ancak evde yaşandığına dair bir emare görünmüyor ortalıkta. Sokağa bakan cephedeki
mahremiyeti garanti altına alan ve göğüs seviyesine dek ızgaralı ahşap
perdeleriyle dikkat çeken cumbanın camları kırık, bazı pencerelerdeki yeşil
renkli ahşap panjurların kimisi harap olmuş durumda. Yani ev ağlıyor; ama
gördüğümüz kadarıyla bakanı yok.
(Şubat 2023)
(Mart 2004)
Koca Cami'nin avlusunun hemen sol yanında yer alan ve taş söveli pencereleri ile dikkat çeken 19.yy.yapısı bir başka ev
(Mart 2004)
Yunt Dağı Caddesi’nde
yine beyaz kireç badanalı bir çeşmenin bulunduğu küçük bir konfor alanında
soluklanabilir insan. Bir çınar, bir zeytin ve bir çeşme; hoşumuza giden küçük
bir ayrıntı ama güzel… Buradan biraz daha yukarı doğru yürüdüğümüzde caddenin
ismi Başöğretmen Atatürk Caddesi’ne
evriliyor. Bu caddeden güneye doğru bir sapakla ayrılan Mithat Paşa Caddesi’nin köşesinde bir evin önüne bırakılmış eski
bir kayık, buralardan görünmese de insanı alıp götürüveriyor maviliklere…
(Şubat 2023)
Bir çınar, bir zeytin ve bir çeşme; Yunt Dağı Caddesi'nde bir konfor alanı; sıcak bir yaz günü ne ister başka insan? En arkada Mescit Camii'nin minaresi görünüyor.
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Mithat Paşa Caddesi’ni
takiben ilerlediğimizde jandarma karakoluna yakın konumda, pek bir özelliği
olmayan ve yakın zamanda yapılmış bulunan Mescit
Camisi’nin karşı köşesinde yine harap vaziyette, ama oldukça güzel iki
katlı eski bir Türk evi daha var. Yüksek duvarlarla çevrili bir avlunun içinde
yer alan evin, bir bölümü tahrip olsa da, çatısını çeviren alçı silmelerden
oluşan saçakları ve pencereler üzerinde yer alan saçaklı ahşap lentoları en
dikkati çeken unsurları. Ama o da metruk halde ve koruyanı yok.
Mescit Camii yakınlarında yüksek duvarlarla çevrili bir avlunun arkasında rastladık o eve; 19.yy.dan kalmıştı, güzeldi ama perişandı.
(Şubat 2023)
Evin en dikkat çeken kısmı çatının alçı silmelerle çevrilmiş saçağı ile saçaklı ahşap pencereleriydi.
(Şubat 2023)
(Mart 2004)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Mescit Camisi’nin karşısındaki
sokaktan meydana doğru yöneldiğimizde, birkaç eski Rum yapısı ile
karşılaşıyoruz. Bunlar da kapalı ve harap vaziyetteler. Bunlardan biri demir
kepenleriyle dikkat çeken bir dükkân; Yazıcı
sokağının köşesinde yer alıyor. Meydana doğru; duvarları tuğladan bir iki ev
daha var. Ama hepsi bu kadar… Henüz uyanmamış bir büyük çınarın altında; bir
kahvehanenin avlusunda soluklanıyoruz; kasaba çayları eşliğinde, hem de bardağı
2,5 liradan…
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Çarşıda 19.yy.dan kalma eski yapı; kahvehane...
(Mart 2004)(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Kasabanın
meydanının bir köşesinde eski İzmir valilerinden Kemal Nehrozoğlu’nun ismini taşıyan tuhaf anıtsal kapısı ile sanki Aiol geçmişine bir gönderme yaparcasına
küçük bir park yer alıyor; tam ortadaki yuvarlak da ise, Atatürk’ün beceriksizce yapılmış bir heykeli; polyesterden ve ben
yaptım oldu türünden; yapay ve tutuk bir formatta… Bir de sarı yaldız boyayla
tuğ dikilmiş adeta. İnsan bu heykeli yaparken, aynı bölgede, bir başka kasabada,
Kırkağaç’ta yer alan, Cumhuriyetin erken zamanlarından kalma; tepeden tırnağa
mütevazı, ama bakanda bir o kadar da estetik duygular uyandıran mermerden
yapılmış Atatürk heykeline bakmaz mı? İki adım ötede; heykel yapmasını
bilmiyorsan ve yaratıcılığın sıfırsa; hiç olmazsa git onun kopyasını yap… Onu
da beceremiyorsan git başka iş yap. O güzelim insana hakarettir; şaşarım böyle
tuhaf ürünleri, heykel diye şehirlerin ve kasabaların meydanlarına koyanlara…
(Şubat 2023)
(Mayıs 2018)
Heykelde Atatürk, bir takım elbise içinde betimlenmiş. Sağ eli cebinde, sol eli ise ceketinin içinde göğüs hizasında tutulu pozisyonda, kumaşın bütün kıvrımları ayrıntısıyla mermere sabırla yontulmuş. Gözler, ileri doğru; çakmak çakmak, ciddi bir eda ile bakıyor. Demek istediğimiz bu; benziyor mu Zeytindağ'daki Atatürk heykeline?
(Mayıs 2018)
İşte Zeytindağ bu kadar; kasabanın kuzeyinde
yer alan Yunt Dağı yoluna doğru
yerleşimin mezarlığı bulunuyor. Oradan kıvrılarak Yunt Dağı’na İkiz Meşeler
Zeus’unun(9)
dünyasına doğru yola koyuluyoruz. Anıt meşeler; çileli ağaçları Anadolu’nun… İsmailli köyü yakınlarında bir meşe
ağacının altında verilen molaya, topraktan yeni baş vermiş sapsarı çiğdemler eşlik
ediyor. Keyfimize değme gitsin; ama vakit neredeyse akşam…
(Mart 2004)
(Mart 2004)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
(Şubat 2023)
Volkanik
Yunt Dağı’nın köylerini birer birer
geçiyoruz. Kocaçay’ın kemerli
köprüleri; kimi yeni kimisi çok eski; belki Osmanlı’dan kalma… Yalnız meşelerin
kadim dostu köprüler; bize yol veriyor; Manisa’ya
doğru… Günün kapanışı Manisa’da Gülcemal’de benzersiz Manisa kebabıyla… Haydi, uğurlar olsun.
Dipnotlar
(1)
Strabon; Geographika; Arkeoloji
ve Sanat Yayınları; C622, paragraf 5; sayfa 127-128
(2)
İlion: Troia
(3)
Attaloslar: Bergama Krallığı’nın en önemli hanedanı
(4) Ersin
Doğer, Aliağa Tarihi; İlkçağ’dan 21.Yüzyıla; 2017,
Aliağa Kent Kitapları Dizisi; sayfa: 156
(5)
Ersin Doğer; a.g.e.;
sayfa: 158-159
(6) Ersin
Doğer; a.g.e.; sayfa: 183-184
(7)
Ersin Doğer; a.g.e.;
sayfa: 170
(8) Ersin
Doğer; a.g.e.; sayfa: 170
(9) İlkçağ’da Lidya’da; Batı Anadolu’da Salihli civarındaki
dağlarda ve bilhassa Yunt dağı ve Dumanlı Dağ gibi volkanik özellikteki dağlarda
hakim bitki örtüsü olarak dikkat çeken meşelere hükmeden (kırsaldaki Roma
yerleşimi Sidaskale’nin
üzerinde yer aldığı tepeler) İkiz Meşeler Zeus Tanrısı’dır.
Çevredeki kazılarda ve tarla çalışmalarında mezarlardan çok miktarda stel ve
yazıtlar çıkarılmıştır. Bunlar kefaret (adak) yazıtları olarak
adlandırılmaktadır. Genellikle yazıtlarda meşe ağaçlarına verilen zararlar
(Kutsal alandaki meşe ağaçlarını kesip odun diye satmak; meşe ağaçlarının
dallarını kırmak v.b.) neticesinde Tanrı Zeus tarafından uğranılan bir
hastalık, ölüm (ölünün arkasından yakınları tarafından ölenin bağışlanması
amacıyla) ya da felaket sonucunda bağışlanma arzusu ile af dilenmektedir.
(10) Fotoğraflar, yazıda
belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC