08 Mayıs 2013
Daha önce iki kez etrafında dolaşıp da zirvesine ulaşamadığımız Metropolis'in kutsal dağı Gallesion'a (bugün Alaman Dağı), bu kez daha kısa ama çok eğimli zor bir rotayı izleyerek ulaşmayı hedefledik.
Önceki yürüyüşlerimizin ilkinde; Ahmetli Köyü'nden başladığımız yürüyüşümüzü, zirvenin altındaki çam ağaçları ve makilerden oluşan sık ormanlık alanı aşamayarak sonlandırmak ve geri dönmek zorunda kalmıştık.(1)
İkincisinde ise; yine Ahmetli Köyü'nden başladığımız yürüyüşümüzü, Manastır Mevkii'ne ulaşıp, Gallesion'un zirvesi yönünde bir süre ilerledikten sonra, önümüze çıkan uçurumu geçemeyerek geri dönmüştük.(2)
Önceki yürüyüşlerimizin ilkinde; Ahmetli Köyü'nden başladığımız yürüyüşümüzü, zirvenin altındaki çam ağaçları ve makilerden oluşan sık ormanlık alanı aşamayarak sonlandırmak ve geri dönmek zorunda kalmıştık.(1)
İkincisinde ise; yine Ahmetli Köyü'nden başladığımız yürüyüşümüzü, Manastır Mevkii'ne ulaşıp, Gallesion'un zirvesi yönünde bir süre ilerledikten sonra, önümüze çıkan uçurumu geçemeyerek geri dönmüştük.(2)
Gallesion rotaları
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Bu amaçla, sabah adet olduğu üzere Belevi'de kahvaltımızı yaptıktan sonra, saat 10 gibi Aydın-İzmir Otoyolu'nu takip edip, Belevi-Torbalı arasındaki dinlenme tesisine vardık. Alttaki tünelden yolun karşı tarafına geçerek aracımızı park ettik. Önce tesisi çevreleyen tel çitleri, ardından su kanalını ve son olarak da ot ve çalılardan oluşan alanı aşarak ormanlık alana ulaştık. Orman sonradan dikilmiş, sağlıklı ve düzenli çam fidanlarından oluşmuş, etrafı da tel örgüyle çevrilmişti. Yönümüzü Gallesion'a çevirip eteklerindeki ormanlık alana doğru oldukça sıcak bir havada yola koyulduk.
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Bir süre orman kenarındaki yolu takip ettikten sonra, tel örgünün açık olduğu bir yerden ormanlık alana girdik. Yönümüzü kestirebilmek için olabildiğince yukarılara tırmanmamız gerekiyordu. Bu nedenle dikili fidanların arasından, önümüze çıkan çalıları ve zaman zaman 70 dereceye yakın eğime sahip tehlikeli kayalıkları tırmanarak, etrafı rahatça görebileceğimiz yüksekçe bir alana ulaştık. Bir süre soluklandıktan sonra rotamızı belirledik: Karşıdan yumuşak eğimli ve rahat yürünebilecek gibi görünen yangın yolunu takip ederek önce Gallesion eteklerine varacak, orada mola verip ardından zirveye tırmanacaktık.
Yangın yolunun başlangıcı
Plan iyi güzeldi ama uygulama hiç de öyle olmadı. İki tarafı kara servilerle çevrili yangın yolunda yürümeye başladıktan birkaç dakika sonra, yolun taşlık, kayalık ve oldukça dik bir yokuş olduğunu gördük; oflaya-puflaya yola devam ettik, tabir yerindeyse yürümedik tırmandık.
Yokuş tırmanırken, arkada altta otoyol
Bu şekilde, kâh yürüyerek kâh tırmanarak ama su kaynatmamak için sıklıkla dinlenme molaları vererek, yaklaşık 2,5 saatlik bir yürüyüş-tırmanıştan sonra, sisler altındaki Gallesion'un zirvesini gören yamaca vardık, Çok terleyip yorulmuştuk, terden sırılsıklam olan giysilerimizi çıkarıp ağaçlara astık ve bir süre dinlendik.
Gallesion'un zirvesini sisler basmış
Mola verdiğimiz yerden zirve çok dik görünüyor, sık orman ve makilikten oluşan bitki örtüsü bizi zorlayacağa benziyordu. Zirveye çıkabileceğimiz patikaları tespit edebilmek için kısa bir ön keşif yaptıktan sonra, henüz kurumamış olan giysilerimizi ağaçlara asılı olarak ardımızda bırakarak yola koyulduk.
Mola yerinden zirveye giden patikayı keşfe çıkan gezgin
Zirveye çıkmadan önce son dinlenmeler
Bir kaç yüz metre kısmen rahat yol aldıktan sonra topografya birden sertleşti, önümüzde dik bir yokuş vardı, artık tırmanma zamanı ... Bitki örtüsünün sıklığı ve eğimin 70 dereceye yaklaşması nedeniyle oldukça zor anlar yaşadık, yürüyüşe başladığımızdaki sıcak hava, zirveye yaklaştıkça sisin de etkisiyle soğumaya başladı. Bir ara geri dönmeyi düşündük ancak bu üçüncü seferimizdi, daha kaç kez Gallesion'a gelecektik? Tırmanmaya devam ettik.
Yaklaşık 1 saatlik bir tırmanıştan sonra zirvenin hemen altındaki kısmen düz sayılabilecek ağaçsız alanda son molamızı verdik.
Zirveden önce son mola
Bir süre daha dinlendikten sonra tekrar tırmanışa geçerek birkaç yüz metre ötedeki zirveye ulaştık. Havanın sisli olması nedeniyle Gallesion'un zirvesinden görmeyi umduğumuz manzaraların hiçbirini görememenin hayal kırıklığı ile "Ama olsun, Gallesion'u fethettik ya" deyip dönüşe geçtik.
Zirvede sisler altında
Çıktığımız yollardan bu kez daha dikkatli, ama bir o kadar da yorgun olarak dönmeye başladık. Çevrede görebildiğimiz nadir çiçekleri fotoğraflayarak giysilerimizi bıraktığımız mola yerine kadar geldik. Üzerimizi yeniden değiştirip karnımızı doyurduktan sonra yürüyüşümüze başladığımız yere doğru harekete geçtik.
Gallesion'un çiçekleri
Yol boyunca tahminimizden fazla su kaybettiğimiz için yanımızdaki suları tükettik, bu nedenle yürüyüş bittiğinde dinlenme tesisinde kana kana su içtik, iki-üç bardak çay takviyesinden sonra da; adale ağrılarıyla beraber, yorgun ama Gallesion'u fethetmenin huzuruyla eve doğru yola koyulduk. Öyle ya İlkçağ'da Ana Tanrıça Meter'in adıyla anılan Metropolis Antik Kenti'nin kutsal dağı Gallesion bizim için bilinmez değildi artık.
(1) Yürüyüşümüz ile ilgili yazımıza ulaşmak için: http://dagakactim.blogspot.com/2012/05/metropolisin-kutsal-dagi-gallesion.html
(2) Yürüyüşümüz ile ilgili yazımıza ulaşmak için: http://dagakactim.blogspot.com/2013/01/ahmetli-koyu-gallesion-alaman-dag.html
Yazan/düzenleyen: MYC
Edit: İF