kozluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kozluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2014 Cuma

ORTA ANADOLU NOTLARI-3




BOZKIRDA BİR FIRÇA DARBESİ
AH ARAPGİR ARAPGİR
24-29 Eylül 2013
İbrahim Fidanoğlu

Bir Orta Anadolu seyahati sırasında düştü yolumuz Arapgir’e. Keban üzerinden; Elazığ’dan Kemaliye’ye doğru giderken, yemyeşil kavaklıklar içinde, doğu batı eksenindeki bir vadiye saklanmış bu güzelim kasabaya rastladık ansızın. Sanıyorum Kozluk Çayı’ydı adı; vadinin dibinde akıp giden; belki de ilerde Fırat’a kavuşmak için acelesi olan bu bozkırın hayat kaynağı suyun kıyıcığında kurulmuştu Arapgir. İçinde sakladığı eşsiz değerlerini, hüznünü ve kadim tarihini bağrına gömmüş bu kasabaya kısa zaman diliminde uğramak için şeytan dürttü bizi. Ne iyi de etmişiz; güzel insanları, Kemaliye’yi andıran sessiz ve dingin atmosferi, çoğu yok olsa da, bugüne kalanlarla; ben buradayım diyen kültürel derinliğiyle dikkat çeken bu güzelim kasabayı görmekle…

Orgeneral Cevat Çobanlı Konağı'ndan Arapgir'in görünüşü

Zamana direnen bir eski Arapgir Konağı

Pazarıydı o gün kasabanın. Karasu’ya doğru ilerleyen asfalttan aşağı doğru sarkıverince, hemen Arapgir’in canlı hayatına dalıverdik. Belediye’nin önündeki mütevazı parkına yayıldı kimimiz; kimimiz ise yerel ürünlerin peşinde kasabanın pazarında aldı soluğu. Arapgir’in dillere destan küçük siyah üzümü, sert ve sulu kırmızı elmaları ve kuru dut; pazardaki dikkatimizi çeken en gözde ürünlerdi. Pazar için kasabaya inen köylüler, küçücük kasabayı panayır yerine çevirmişlerdi. Bütün bunların üstüne, meydanda Kaymakamlık ve Belediye ilgililerinin gerçekleştirdikleri yangın tatbikatı ise, bütün bu hareketliliğin orta yerinde taşradaki “neme lazımcılık” dersi gibiydi. 

Arapgir'in elması

Çevredeki özenden yoksun kimi kamu binaları ve onların arasında kendine yer bulmaya çalışan derme çatma bugünün sivil yapıları içinde boğulmuş sokaklar, bu kalabalık günde sıradan bir taşra kasabasından farklı manzaralar sunmamıştı ilk bakışta. Ama ne bilirdik; zenginlik ve Arapgir’i Arapgir yapan değerlerden bugüne ulaşan izler aşağılarda; vadiye doğruydu.

 Restorasyonu süren Ulu Cami

Ulu Cami'ye doğru inen sokak

Ulu Cami'nin mihrabı

İlk önce restorasyonu devam eden bir eski hamam ve hemen ilerisinde ise Ulu Cami çıktı karşımıza. Küçük şirin bir yokuşun iki yanındaki sivil mimari örneği güzelim evler de harap vaziyetteydi. Herhalde bu restorasyon sürecinde bir gün onlara da belki sıra gelecekti. Bu arada, Ulu Cami’nin de restorasyonu halen devam etmekteydi. Bizi gören çalışan ustalardan biri, Arapgir Belediyesi’ne haber vermeye gitti. Biraz sonra yanımızda upuzun boylu bir zabıta bitiverdi hemen. Güleç yüzlü, konuksever zabıtanın isminin Mustafa Bulut olduğunu sonradan öğrendik. Bize Arapgir’in sevimli mekânlarını tanıtan ve yemyeşil bahçeler içindeki güzelim sokaklarda dolaştıran O oldu. 

Millet Hanı'nın da bulunduğu Arapgir'de sağlıklılaştırma çalışmalarının sürdüğü sokak

O sokakta bakım geçirmiş evlerden biri

 Sokaktan bir başka görünüm

Konukevi olarak kullanılmak üzere restorasyonu yeni tamamlanmış ve yakınlarda TRT-6’da gösterimi gerçekleştirilen Mem-u Zin dizisinin çekiminin yapıldığı Millet Hanı, ilk ziyaret ettiğimiz mekân oldu. İç avlusuna bakan odaların yer aldığı iki katlı binanın kimi odalarında Arapgirli ailelerin yadigârları arasından seçilmiş etnografik malzemeler, daha henüz tam yerleştirilmemişti bile. Atmosfere açık iç avlunun ortasında yer alan küçük şadırvandan sürekli akan su ve suyun akışına göre üstünde dönüp duran bir küçük küre, Millet Hanı’ndaki bir konfor alanını işaret ediyordu. Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Cevat Çobanlı Paşa’nın bazı özel eşyalarını da burada görmek fırsatını elde ettik. Rehberimizin anlattığına göre kısa süre içinde burası konaklama mekânı olarak hizmet verecekti.

 Millet Hanı, iç avlu

Millet Hanı, avluya bakan odalar

Millet Hanı, avlunun ortasındaki şadırvan

Millet Hanı; odalardan birinde eski bir konsol

Millet Hanı’nın köşesinde yer aldığı sokak son yıllarda sokak sağlıklılaştırma çalışmalarının uygulandığı bir pilot bölge imiş. Sokağın iki yanında yer alan evlerin bu çalışmalar sırasında ötesi berisi toparlanmış; girişim, biraz Kemaliye deneyimini hatırlattı bize. Bu arada Arapgir’in, Tarihi Kentler Birliği üyesi olduğunu ve ÇEKÜL Vakfı ve benzeri sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’nin birçok kasabasında olduğu gibi buradaki iyileştirme çalışmalarında da katkısı olduğunu öğrendik. Bütün bunların hepsi, aslında bozkıra atılmış birer fırça darbesi gibiydi ve ümitlendirici idi.

Bahçeler arasında bir Arapgir sokağı 

 Arapgir evi

Sırtta kalmış bir eski ev daha; bu da boş

Ama sokaklarda dolaştıkça anladık ki; Arapgir’in sırları vardı; yorgun taş(bazen kerpiç)-ahşap kardeşliği konakların ardında. Çürümüş tahtaların içine sinmişti sanki gizler. Ermeniler diye fısıldadı zaman kulağımıza; burada çoktular bir zaman. 10 civarı kiliseleri vardı; bir de Arapgir Katedrali… Şimdi Malatya’dan Ermenistan’a göçüp yerleşen Ermenilerin çocukları orada Arapkir diye bir yerleşim kurmuşlar, orada yaşarlarmış; içlerinde hala o büyük acıyı, hüznü ve yok oluşu içlerinde taşıyarak.

 Arapgir'in çanları
Arapgir Katedrali’nin hikâyesi ise başka bir hazin öykü; 13.yy.dan kalma bir yapı olarak, Batı’da yaşayan Ermeniler için en gösterişli ibadethanelerden biriymiş zamanında. 3000 kişilik bir kapasitesi olduğundan söz ediyor kaynaklar. 1915 Ermeni Tehciri sırasındaki olaylarda kilise; saldırıya uğramış, yağma edilmiş ve yakılmış. Ermeniler bu toprakları terk ettikten sonra ise, bina yeniden onarılarak 1950 yılına kadar okul olarak hizmet vermiş. 1950 Eylül’ünde ise idarenin aldığı bir karar çerçevesinde bina yıkılarak ortadan kaldırılmış ve boş bir arazi haline dönüştürülmüş.

 Arapgir Katedrali; 19.yy.sonları(1)