Artemisia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Artemisia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2013 Perşembe

KARYA’NIN GÖĞE UZANMIŞ KUTSAL TAHTI; LABRAUNDA yada LABRANDA


15.Mayıs 2013
İbrahim Fidanoğlu

2012 güzünde Girit’e gitmiştik. Herakleion’da Müze’yi gezerken galerilerden bir tanesinin iki köşesinde çift başlı baltalar (labrys) dikkatimizi çekmişti. Kadim Minos uygarlığının Knossoss gibi saray kentlerinde öne çıkan en önemli dinsel simgelerinden çift başlı baltanın yaygın olarak bir tapım unsuru olarak en çok karşımıza çıktığı yerlerden biri de İlkçağ’da Anadolu’nun Karya bölgesi idi. 

 Girit'te Heraklion Arkeoloji Müzesi'nde "Labrys" Zeus'un çift ağızlı baltası; 2012 Ekim

Bugün İlkçağ’daki Karya coğrafyasının kalbi sayılabilecek Milas ile çevresinde ve onun inanç merkezi sayılabilecek dağların üstündeki Labraunda’da dolaştık. Son yıllarda 2008 yılından beri pek de sessiz sedasız denilemeyecek bir şekilde yağmalanan ve Perslerin ilk Karya Satrabı Hekatomnos’a ait olduğu söylenen anıt mezarla da gündeme oturan bu İlkçağ uygarlığının kalbinde dolaşmak her zamanki gibi heyecan vericiydi.

Labraunda'nın genel görünüşü
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)


Labraunda önlerinde bizim gezginler

Sabah geleneksel Belevi kahvaltımızdan sonra bahardan yaza dönen bir havada Bafa Gölü kıyısını takiben, yıllardır sürüp giden bölünmüş yol çalışmaları nedeniyle sıkıntılı bir güzergâhtan Milas’a doğru yöneldik. Saat 11 civarı Karya Ülkesi’nin Bodrum’dan önceki başkenti Milas’a girdik. Milas içindeki planladığımız gezintimizi öğleden sonraya bırakarak kentten 14 km. uzaklıkta ve Aydın’ın Karpuzlu ilçesi (eski Alinda antik kenti) yolu üzerinde yer alan Karya’nın kutsal alanı Labranda’ya yöneldik. 

 Labraunda Kutsal Alanı'ndan Gökova üstündeki Kıran Dağları'na doğru bakış

Milas – Bodrum yolu üzerindeki “şehir merkezi” girişini sağımızda bırakıp döner kavşaktan İzmir yönüne tekrar döndükten sonra, Labranda levhasından Doğu yönüne doğru saptık. Yargının üstünlüğünü (?) vurgulamak için olsa gerek 11 yıllık icraat döneminde Roma döneminin ahalide korku ve eziklik yaratmaya matuf kamu binalarını andıran taşra kasabalarının dev adliye binalarından birini solumuzda bırakarak, Anadolu’daki İlk Çağ’ın kadim inanç merkezlerinden birine doğru; dağa sarmaya başladık. Çift yönlü ve bulvar görünümlü kaliteli bir yol, bir süre sonra Beşparmaklar’dan yakınlardaki Güllük Limanı’na feldispat madeni taşıyan yük kamyonlarının hayli hırpaladığı daracık bir tali asfalta ve ören yerine 1-2 km. kala da yine aynı tahribat sonucu asfaltın kaybolarak engebelerle dolu berbat bir şoseye dönüşüyordu.


 Akropol'den Labraunda Kutsal Alanı ve topoğrafyanın görünüşü

Perslerin Karya Satrapı Maussollos tarafından ören yeri yakınlarındaki Kargıcak Köyü üzerinden yapılan bir döşeme yolla ulaşılan kutsal alan, aslında buluntu çömleklerin yaşları itibariyle M.Ö. 7 yüzyıla kadar dayandırılan bir inanç merkezi olarak kayıtlara geçmiş. Ören yerini 19.yy.da yeniden bulan Avrupalı gezginler de aynı rotayı izlemişler. Bugün bile Kargıcak yönünden yapılacak yürüyüşle bu döşeme yolun günümüze kalan bazı parçalarına rastlamak mümkün.

 Ören yerinin bekçi köpeği ile hasbıhaldeyiz

Beşparmakların uzantıları üzerinde bir kartal yuvası gibi göğe yükselen Labraunda Kutsal Alanı, açık ve temiz bir havada ufka doğru bakıldığında, oldukça geniş bir görüş açısına sahip bir yükseltide ve son derece etkileyici bir konumda yer alıyor. Gözlerimiz ufka doğru etkileyici topografyayı tarıyor. Uzaklarda; Bodrum’un üstünde Torba çöküntüsünü ve Türkbükü’nün arkasındaki Kaplan Dağı’nı, daha da ötelerde Ege Denizi’nde Bodrum yarımadasının hemen dibindeki İstanköy Adası’nın hörgücünü ve en önde uzayıp giden Gökova’nın Kıran Dağları’nın uzantısı Kuru Kümes Dağları’nı bir silsile şeklinde seçmeye çalışıyoruz. Kutsal alan, binlerce yıllık kadim geçmişinde saklı kutsallığını borçlu olduğu ve sanki yıldırımlı yağmurlarla ikiye ayrılmak üzereymiş hissini veren dev bir yarık kaya çekirdeği ile onun dibindeki pınarın altından itibaren geniş bir yaylakta aşağılara doğru uzanıp gidiyor.


Labraunda'nın kutsal kayası; Yarıkkaya

Dağların tepesinde, ıssız bir yaylada İlkçağın hac edilen bir kutsal alanı ve Batı Anadolu’nun eski zaman sakinleri Karyalıların kutsal merkezi olan Labraunda’ya Mylasa’dan, Alinda ve Alabanda’dan gelen ziyaretçiler tanrılarının onuruna yapılan ve muhtemelen beş gün süren şenlikler için buraya yılda bir kez yürüyerek gelirmiş. , Tapınağa Milas yönünden gelenler, Güney Kapısı’ndan (Güney Propylonu); Alinda yönünden gelenler ise Doğu Kapısı’ndan (Doğu Propylonu) ulaşırlarmış. Bu kapılardan girmeden önce temizlenmek, arınmak ve bu kutsal mekâna bir anlamda her türlü “kirinden” arınarak girmek esasmış. Bu amaçla kutsal alanın Kargıcak yönündeki güzergâhında; aşağılarda var olan pınarlardan söz ediliyor. 

 Yarıkkaya'nın Labraunda'nın kutsal pınarı

Labranda’yı eşsiz kılan en önemli özelliklerden biri de, Zeus’a adanmış tapınağın hemen altında ve aynı hizada yer alan iki Andron’u barındırıyor olması. Andronlar yada “erkek meclisleri”, kutsal törenlerde sadece Karyalı halkların ileri gelen soylu temsilcilerinin katılabildiği kurban şölenlerinin düzenlendiği mekanlardı. Güneye doğru uzayıp giden derin vadiye bakan; son derece kalın duvarlara açılmış pencerelerden giren denizden gelen meltem rüzgârı, bu yükseltilere dahi ulaşan Milas’ın yaz aylarındaki kavurucu sıcağına çare olarak düşünülmüş olmalı. 

 Labraunda Kutsal Alanı'nın andronları; alt düzlemde Maussollos, üst düzlemde İdrieus'un Andronları 

“Andronlarda duvarlar boyunca yer alan sedirlere oturan 40 civarı konuk, bu şölenlere katılır, yer içer ve geceleyin de uyur kalırdı. Önemli katılımcılardan belki yüzden fazlası da kutsal alanın doğu kısmındaki stoada yer alan altı yemek salonunda ağırlanırdı. Katılımcıların büyük çoğunluğu, muhtemelen çeşitli teraslar üzerinde kurulan geçici barınak veya çadırlarda yerde yiyip içmek ve yatıp uyumak durumunda olmasına karşın Labranda’daki bu sıra dışı ziyafet tesislerinin benzerleri çoğu antik kutsal alanda bulunmaz.”(1)

  Maussollos Andronu'nun şölen odası

Ören yerinin önündeki düzlüğe geldiğimizde yaylada hafif bir esinti vardı. Yol çatısından itibaren bizi takip eden tasmalı (büyük ihtimalle bekçilerin) iki kurt köpeği arabayı bıraktığımız vadiye nazır düzlükte bizi koklayarak teftiş ettiler. Kutsal alana girmemize bir engel olmadığına karar veren bu hınzırları bir süre sevdik. Hala ötemizde berimizde dolaşan köpeklere bir şeyler vermek için bakındık, ama onlara layık bir şey bulamadık yanımızda. Bir süre Gökova’nın üzerinde yükselen ve uzaktan bir siluet olarak fark edilen Kıran Dağları’nın sırtlarını seyrettik. Arkamızı döndüğümüzde, yamaçta mitolojik hikâyelerin kaynağı Yarıkkaya bütün haşmeti ile karşımızda duruyordu. Hemen sol yanında ise günümüze oldukça sağlam bir şekilde ulaşabilmiş bir mezar yapısı vardı. Rivayetlerden birisi üç sedirli bu mezar anıtının Mausollos’un kardeşi İdrieus’a ve onun ailesine ait olabileceği doğrultusundaydı. Ne olursa olsun içine de girdiğimiz bu yapı günümüze ulaşan sağlamlığı ve kalın duvarları ile eşsiz güzellikteydi.

 Maussollos'un Andronu; şölen odasının girişindeki hayat ve sütunlar

Yarıkkaya’nın üstünde yer alan nişler büyük olasılıkla kült heykelciklerin konulduğu kutsal bölümlerdi. M.Ö. 7.yy. kadar uzanan bir geçmişe sahip kutsal alanın bütün sihri bu kayadan kaynaklanıyor olsa gerekti.