18-20 Temmuz 2015
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Uçağımız Litvanya’nın başkenti Vilnius’a doğru alçalırken dikkatimizi
ilk çeken, ülkenin; yemyeşil çayırlar ve ormanlarla kaplı bir bitki örtüsünün
arkasına saklanmış; irili ufaklı yüzlerce göl ve ırmaktan oluşan sulak
alanlarıyla bezenmiş coğrafyasıydı. Ülkemizde bıraktığımız yazın kavurucu
sıcaklarıyla hiç de benzeşmeyen bu iklim ve bitki örtüsü, bizi ilk anda oldukça
şaşırttı. Yemyeşil çayırlar, ormanlar, irili ufaklı bir sürü göl ve ırmak ve
bunların arasına serpilmiş; dik çatılı masalsı güzelim evler… Bambaşka bir
diyara gelmiştik; coğrafyasından iklimine, alabildiğine sakin gelişen toplumsal
hayatından, uzak ve yakın tarihine kadar; anlaşılması gereken bir o kadar konu
başlığı vardı; daldık konuya hemen…
Vilnius yakınlarındaki Trakai, Büyük Vytautas zamanında Litvanya'nın yönetim merkezi işlevini de gören Galve Gölü'nün ortasındaki bu Ortaçağ kalesini Vytautas yaptırmıştı.
Baltık Kıyılarında
coğrafyadan insana
Sovyetler Birliği dağılmadan önce Litvanya, Letonya ve Estonya’dan
oluşan Baltık ülkelerinin her biri, 15 Sovyet cumhuriyetinden biriydi bir
zamanlar. Amerika ile kafa kafaya çekiştikleri basketbol maçlarındaki Sabonis’ler,
Chomicius’lar, Kurtiniatis’lerle hatırladığımız soğuk savaş döneminin o donuk
suratlı insanlarının ülkesine bir gün gideceğimiz o günlerde geçmezdi
aklımızdan. Ama oldu.
Kaunas yolundaki Kernaves'de nilüfer çiçeklerinin güzelliği
Baltık Denizi kıyısında yer alan Baltık ülkeleri, Polonya ve Rusya’nın
bir parçası olan Kaliningrad, jeolojik zamanlar boyunca Baltık Denizi’nin
çürüttüğü reçinelerin ambere dönüşmesi sürecinde neler yaşadı bilinmez, ama
bugün için bu denize kıyısı olan Petersburg dâhil yukarıda saydığımız hangi
ülkenin hangi şehrine giderseniz gidin mutlaka bir amber muhabbeti ile karşı
karşıya kalıyorsunuz. Su içinde yüzeye yükselmesiyle doğalını yapayından ayırt
etme imkânının olduğu bu değerli taş, bu coğrafyada bir turizm enstrümanına
dönüşmüş durumda. Biz de Litvanya’nın dolaştığımız şehirlerinde bu manzarayla
sıkça karşılaştık.
Kernaves'de bir kilise önündeki güzelim peyzaj
Yazın; sıcaklığı 20-25 derece arasında dolaşan serin havası ve zaman
zaman yağışlı iklimiyle, Litvanya; geride bıraktığımız kavurucu sıcaklardan
sonra bizim için ilaç gibi geldi desek yeridir. Buralarda kışın, oldukça sert
bir iklime sahip olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Ancak yine de Baltık
kıyısında olmanın avantajıyla iklimin, göreceli olarak iç bölgelerdeki karasal
koşullara göre daha ılıman olduğu söylenebilir.
Kernaves çayırları; aslında bir milli park...
Litvanya; genel olarak fazla dağlık alanlara sahip olmayan, geniş
düzlüklerle kaplı, çok sayıda irili ufaklı göl ve ırmağın yer aldığı, yağışlı
iklim rejimine uygun şekilde gelişmiş sık ormanlar ve çayırlarla örtülü
yemyeşil bir Baltık ülkesi olarak dikkat çekiyor. Ülkenin en yüksek tepesi bile
ancak 300 metre yüksekliğinde(1)…
İşte göz alabildiğine uzanan düzlüklerde, ırmaklarla yarılmış belki de bir
plato görünümündeki bu güzel ülkenin en ilgi çekici coğrafik oluşumlardan biri
de Baltık kıyısındaki tek limanı ve üçüncü büyük şehri Klaipeda’dan feribotlarla ulaşılan ve karayla bağlantısı olan diğer
ucu da Kaliningrad’a kadar uzanan Kuronya
kumulları…
Baltık Denizi kıyısındaki Kuronya Kumulları; Neringa Milli Parkı
Baltık denizinin yüzlerce yıldır taşıyıp uç uca eklediği ve neredeyse
kilometrelerce uzanan bir kumdan yarımadaya dönüştürdüğü bu kumullar, zaman
içinde insan eliyle de yetiştirilen bitki örtüsüyle birlikte; bir ormanlık
alana ve milli parka dönüşmüş durumda. Şimdi bu bölge; tatil zamanlarında
Litvanyalıların ve çevre ülkelerden gelen turistlerin en çok ziyaret ettikleri
bir alan haline gelmiş. Neringa Milli
Parkı’nda Cadılar Tepesi gibi
Litvanya’nın pagan geçmişinden gelen esintilerle zenginleştirilmiş; ahşap
heykellerle kaplı bir tepe, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi karşıtı Alman yazar Thomas Mann’ın bir süre yaşadığı ev gibi
birtakım başka kültürel öğeler, sakin ve sessiz bir tatilin insan eliyle yaratılmış alt
yapısı; yaklaşık 90 km uzunluğundaki bu kumdan yarımadaya ve onunla ana kara
arasında sıkışıp kalmış lagüne bambaşka bir kimlik kazandırıyor. Bazen ana
karaya 400 metre kadar yaklaşan kumul tepeleri, bazen de 4 km açıklara kadar
uzaklaşabiliyor. Bu yarımadanın bir kısmı da Rusya’ya ve Kaliningrad’a ait.
Nida'da; Thomas Mann'ın bir süre yaşadığı Baltık kıyısındaki evin bahçesindeyiz.
Litvanya, bize göre çok küçük de olsa; 65.300 km2’lik
yüzölçümü ile Baltık ülkeleri içinde en geniş toprağa sahip bulunuyor. Nüfusu
ise 3,2 milyon civarı. Başkent Vilnius’ta
ise yaklaşık 550 bin insan yaşıyor. Diğer önemli şehirleri ise bir zamanlar
başkentliğini yapmış Kaunas, tek
liman kenti olan Klaipeda ve Šiauliai… Bunların nüfusları ise Vilnius’a göre oldukça az ve birkaç yüz bin mertebesinde. Baltık
kıyısında yer alan Palanga da bir
sayfiye kenti olarak Baltık kıyısındaki plajlarıyla dikkat çekiyor. Ortaçağ’da
bir dönem Litvanya Düklüğü’nün önemli
yönetim merkezlerinden biri olan Trakai
de hafta sonlarında ve yaz tatillerinde Litvanya’nın tarihinde önemli bir yeri
olan Vytautas’dan kalan kale ve
içinde yer aldığı Galve Gölü ile
birlikte ayrı bir çekim merkezini oluşturuyor.
Nida'da, Cadılar Tepesi'nde; Litvanyalı sanatçılar tarafından pagan geçmişten esinlenerek yapılan onlarca ahşap heykelden biri
Kuzeylilerin haçları da bir tuhaf...
Klaipeda'da burnu okşandığında okşayana şans geitrdiğine inanılan bir fare heykeli
Klaipeda limanında denizden çıkan cadı heykeli
Litvanca, Hint-Avrupa dil grubuna dâhil ve Avrupa’daki en az bozulmuş
bir dil olarak öne çıkıyor. Hristiyanlığın Avrupa’da en geç kabul edildiği ülke
olarak bilinen Litvanya, pagan kültürün izlerini bugün dahi gündelik yaşamın
içinde yaşatıyor. Bir kültürel çeşitlilik mi dersiniz, yoksa eski köklere
duyulan bir saygının ifadesi mi; bilinmez ama bugün dahi bu pagan dönemin izleri,
Litvanya’yı dolaşırken dahi ziyaretçilere zaman zaman göz kırpıyor. Kaunas ve Klaipeda’da şehir içinde dolaşırken rastladığımız bir dizi kötülük
veya iyilik getireceğine inanılan obje ya da hayvan heykelcikleri, haçların
bile yerelleşmiş halleri, Nida’da Cadılar Tepesi’nde gördüğümüz onlarca;
gerçeküstü cadılık günlerine dair hikâyelerin temsil edildiği ahşap heykeller
bunun aklımızda kalan birkaç örneği olarak sıralanabilir.
Nida'nın çiçekleriyle bezenmiş kuzey bahçeleri
Litvanya’da nüfusun çoğunluğu Katolik Hristiyan (yaklaşık % 80); geri
kalanlar ise Ortodoks ve Protestan Hristiyan inançlara mensup. Etnik çeşitlilik
açısından Polonyalı ve Rus azınlığın toplam nüfus içindeki payı %6 civarında…
Az sayıda da olsa Karaimlerin ve Tatarların da Litvanya’nın etnik
renklerinden olduğunu belirtmeliyiz. Özellikle Trakai’da 20 civarı Karaim Türkü kalmış durumda. Zamanında
Rusların baskısından kaçarak Kırım Yarımadası’ndan göç eden ve o zamanki Litvanya Düklüğü tarafından Litvanya
topraklarına davet edilen Karaimler,
bugün için giderek asimile olmuşlar ve kaybolmak üzereler. Tatarlar ise, daha fazla bir nüfusa sahip olsalar da, onlar da
benzer bir kadere doğru yürüyorlar.
Karaimlerin Trakai'deki sinagogları
Sakin şehir unvanını birçok kente göre daha çok hak ettiğini
düşündüğümüz Vilnius (özellikle Eski
Şehir) ve diğer Litvanya şehirlerinde bu atmosferi yaratan belki de kuzeyin
iklimsel özellikleridir. Ama bunun yanında eski bir Sovyet cumhuriyeti olarak
yaşanan yılların toplumda bıraktığı tortular ya da çok eski zamanlardan beri
taşınan kültürel özellikler de bu sonuç üzerinde etkili olmuş olabilir. Ama
nihayetinde Litvanya Düklüğü’nün
tutkulu dönemlerinden kalma barok yapılarına sinmiş böyle bir atmosfer var Vilnius’da.
Vilnius; Şafak Kapısı'ndan Ausros Vartu Caddesi'nin görünümü
Irksal özellikleriyle kuzeyli nitelikte; renkli gözlü, sarışın ve beyaz
tenli; oldukça uzun boylu, özellikle basketbola yatkın; sağlıklı ve güzel bir
neslin temsilcileri olarak dikkat çeken Litvanya Halkı’nın; İkinci Dünya Savaşı
ile kesikliğe uğramış tarihi sürecin 1991’de yeniden başlayışının yarattığı
sonuçları yeni yeni algılamaya başladıklarını söyleyebiliriz. Dünyada Soğuk
Savaş sonrasında gelişen yeni koşullar, blokların ortadan kalkışı, NATO ve
Avrupa Birliği’ne kabul ediliş süreçleriyle Litvanya, bu yeni evrede, kendine;
sahip olduğu entelektüel sermayesi ve Avrupalılık potansiyeliyle bir yer
açabilmenin mücadelesini veriyor.
Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi tavanının alçı süslemeleri
Tarihte Litvanya
Litvanya’da tarih 1009 yılında Alman kaynaklı kroniklerde Litvanya
adının geçmesiyle başlatılıyor. Hatta bu o kadar önemsenmiş ki, 2009 yılında
ülkede bu tarihsel kilometre taşının 1000.yıldönümü törenlerle kutsanmış.
Avrupa’da pagan inançların en son terk edildiği yerlerden biri Litvanya. Belki
bu nedenledir bilinmez, ama bugün dahi kuzeyin bu küçük ve sevimli ülkesinde
pagan ritüeller, bir şekilde Hristiyanlık inanışının içine gömülmüş gibi
duruyor. Ülkede bir zamanlar ortak tarihte kader birliği yapmış oldukları
Polonya’nın da etkisiyle Katolik mezhebi zaman içinde güç kazanmış ve bugün de
nüfusun büyük çoğunluğu Katolik Hristiyan…
Vilnius'da üniversitenin arkasındaki çan kulesi; Polonya Elçiliği önünden...
Litvanyalıların bugün dahi sürekli olarak hatırasını yaşattıkları bir
dönem var ki; çağının yumuşak bir gücü olarak; salt savaşla değil, ama daha çok
diplomatik ve politik hamlelerle ülkenin sınırlarının Baltık Denizi’nden
Karadeniz kıyılarına dek genişletildiği ve koca bir imparatorluk kimliğine
dönüştüğü Litvanya Düklüğü’nün o
egemenlik yılları, altın bir çağ olarak hatırlanıyor.
Vilnius, kentin nefes alıp verdiği parklardan biri
Litvanya’nın hangi şehrine giderseniz gidin; mutlaka şu üç eski kralın
heykelleri ile karşılaşabilirsiniz. Bunlar; Litvanya Düklüğü’nün kurucu Kralı
olan Mindaugas (13.yy), Litvanya
Devleti’nin kökleşmesini ve Beyaz Rusya, Macaristan ve Polonya topraklarına
genişlemesini sağlayan Gediminas
(14.yy) ve en son olarak da bugünkü Polonya, bütün Baltık ülkeleri, Beyaz
Rusya, Ukrayna ve Karadeniz kıyılarınsa kadar uzanan geniş Rusya topraklarında
egemenlik tesis eden büyük kral Vytautas…
Vilnius; Belediye Binası ve meydandaki kafeteryalar
Polonyalılar, Alman Töton
Şövalyeleri ve Litvanya egemenlerinin giriştiği iktidar savaşlarında
kardeşi Jogaila ile bazen karşı
karşıya gelen bazen barışan Vytautas’ın
(1350-1430) bu iktidar savaşımı şimdi bir gölün ortasındaki; kendisinin inşa
ettirdiği Trakai Kalesi’nin
duvarlarını süsleyen bir resimde anlatılıyor.
Trakai Kalesi'ndeki müzede yer alan ve Gediminas ile Jogaila arasındaki iktidar çekişmesini konu alan resim
1795 yılına kadar Polonya ile oluşturdukları Lublin Birliği içinde kalan Litvanya, bu tarihten Birinci Dünya
Savaşı yıllarına dek (1915) Rus Çarlığı’nın egemenlik sınırları içine dâhil
edilir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Rusya’da gerçekleştirilen Büyük Ekim
Devrimi’nin yarattığı yeni koşullar içinde Litvanya 16 Şubat 1918’de
bağımsızlığını ilan eder.
Vilnius Yahudi Gettosu
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hitler Almanyası’nın işgaline uğrayan
Litvanya, savaş sonrasında bu kez 1990’a dek sürecek Sovyetler Birliği’nin bir
üyesi olarak 15 cumhuriyetinden biri haline gelir. Ama burada söz sahibi olan,
elbette ki büyük ağabey Rusya’dır.
Aziz Anna Kilisesi yakınlarındaki bir parkta yer alan Polonyalı milliyetçi şair Adam Mickiewicz'in heykeli; şair 1855 yılında İstanbul'da hastalanarak ölür.
1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben, Litvanya; diğer
Baltık ülkeleriyle birlikte 11 Mart 1990’da yeniden bağımsızlığını ilan eder.
Takip eden yıllarda Batı’ya entegre olma sürecinin önemli adımları olarak; 2004
yılında NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne; 2007 yılında Schengen Bölgesi ülkeleri
arasına dâhil edilir. 1 Ocak 2015’te ise, Euro; Litvanya’nın resmi parası
haline gelir.
Vilnius'da yürürken rastladığımız bir dükkanın vitrini önündeki çiçekler
Bugün ise, krizlerle beslenen Doğu-Batı arasındaki bir coğrafyada yer
alan Litvanya’nın, özellikle Ukrayna krizi ve Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi
sonrasında bölgede ortaya çıkabilecek yeni riskleri, tarihsel bir perspektiften
bakarak değerlendirmekte olduğundan hiç şüphe duyulmamalıdır.
Kernaves Kilisesi
Vilnius
Litvanya’nın başkenti Vilnius,
550.000 kişi civarındaki nüfusuyla Baltık ülkeleri içinde Riga’dan sonra en kalabalık şehir olarak dikkat çeker. Oldukça
kozmopolit bir yapıya sahip olan Vilnius’un
nüfusunun % 63’ünü Litvanyalılar, % 16,5’unu Polonyalılar, %12’sini Ruslar, % 4
civarını Beyaz Ruslar, % 0,5’ini Litvanya Yahudileri ve geriye kalan % 4’ünü
ise muhtelif etnik gruplardan insanlar oluşturmaktadır. Vilnius’da İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından 75.000
civarındaki Yahudi’ye yönelik gerçekleştirilen katliam, şehrin demografisini
değiştirecek boyuttadır.
Vilnius estetiği; doğal gaz bacasında çiçek saksıları...
Şehir; içinde yer alan parkları, düzenlenmiş bahçeleri ve yeşil
alanlarıyla sanki nefes alıp veren bir canlı gibidir. Hele içinden ve
yakınlarından geçen 16 irili ufaklı ırmak ve 30 civarı göl ile bu canlı habitat
mükemmel bir şekilde tamamlanır. Şehre adını veren Vilnia Irmağı ile onun karıştığı Neris Irmağı, Vilnius’da
birleşirler ve Nemunas Irmağı’na
karışacakları Kaunas’a doğru akarlar.
Onların ulaştıkları son nokta ise, kuzeydeki Baltık Denizi’dir.
Vilnius; Katedral Meydanı ve Vilnius Katedrali
Vilnius’un elbette ki en önemli bölgesi, Ortaçağ’dan kalma benzersiz mimari
yapılarıyla bir mücevheri andıran Eski Şehir’dir. 1994 yılında
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilen Eski Vilnius, Ortaçağ’dan
başlayarak Litvanya Düklüğü’nün neredeyse
Doğu Avrupa’da bir imparatorluk boyutlarına eriştiği sonraki yüzyıllarda göstermiş
olduğu gelişme ile bir Barok kent hüviyetine bürünmüştür.
Vilnius, Katedral Meydanı'nda yer alan Çan Kulesi
Vilnius, buralara yazın geldiğimiz için midir bilinmez, ama Türkiye’de
rastlamadığımız çeşitlilikte rengârenk çiçeklerin evlerden ya da dükkânların
vitrinlerinden sokaklara taştığı, benzersiz güzellikte sokak peyzajına sahip
bir şehir olarak da nitelendirilebilir. Kemerli kapılardan geçilerek bir evin
avlusuna açılan geçitler boyunca uzayıp giden ferforjeli saksılarda dile gelmiş
çiçeklerin güzelliği, o kadar etkileyici ki; anlatmakla bitmez…
Vilnius çiçekleri
Vilnius'da renk cümbüşü
Vilnius, 1579’da Cizvit papazları tarafından kurulan ve Doğu Avrupa’nın en eski
üniversitesi olarak dikkat çeken Vilnius Üniversitesi’ne de ev
sahipliği yapar. Üniversiteden daha çok bronzdan kapılarına varıncaya dek,
damgasını vurmuş mütedeyyin atmosferiyle bir manastırı andıran; Eski Şehrin içindeki bir kilise ve
kütüphaneyi de kapsayan tarihi yapılar kompleksi, bugün bir restorasyon
sürecinden geçmektedir.
Vilnius Üniversitesi
Vilnius Üniversitesi'nin kapılarından bir detay
Eski Şehri dolaşırken en dikkati çeken noktalar olarak; zamanında Karmelit
rahibelerinin yaşadığı mekân olan Aziz
Teresa Kilisesi ile bütünleşik yapıdaki; kente giriş kapılarından biri olan
Şafak
Kapısı, Aziz Stanislaus ve Aziz Vladislaus’ya adanmış Vilnius
Katedrali, çan kulesi ve ortasında Grand
Dük Gediminas’ı atının yanında betimleyen heykelinin yer aldığı Katedral
Meydanı; yakınlarındaki Büyük Dükler Sarayı, hemen arkasında
Ortaçağ’dan kalma Gediminas Kalesi ve kenti seyretmek için iyi bir nokta olan Gediminas
Kulesi, İkinci Dünya Savaşı sırasında kentte yaşayan Yahudilerin
hüzünlü hatıralarıyla dolu Pylimo Caddesi
civarındaki Yahudi Gettosu; Vilnius Üniversitesi, Aziz
Peter ve Aziz Paul Kilisesi, Gediminas’ın
ilk karısı Düşeş Anna’ya adanmış Azize
Anna ve hemen arkasındaki Bernardine Kiliseleri sayılabilir.
Vilnius Katedrali; ön cephe
Katedral Meydanı, kentin en önemli caddelerinden
biri olan Gedimino Bulvarı ile Eski Şehrin kesiştiği bir bölgede yer
alır. Meydandaki en önemli yapı, şüphesiz daha önceden aynı yerde bir pagan
tapınağının bulunduğu düşünülen Vilnius Katedrali’dir. İlk olarak
13.yy.da Kral Mindaugas tarafından
yaptırılan katedral, kralın ölümünden sonra yeniden pagan tapınağına
dönüştürülmüş. 15.yy.da yeniden bir katedral olarak düzenlenen yapı, yangınlar
ve doğal etkiler nedeniyle harap olması nedeniyle, birçok kez onarım görmüş ya da
yeniden inşa edilmiş. Neo klasik bir yapı görünümü arz eden katedralin son hali,
18.yy.da bir Letonyalı mimar tarafından inşa edilmiş.
Vilnius Katedrali; alınlığın üstünde solda Aziz Stanislaus, ortada İmparator Konstantin'in annesi Azize Helena ve en sağda Aziz Kazimierz
Sovyetler döneminde; 1950 yılından itibaren sanat galerisi ve konser
amaçlı toplantılar için kullanılan katedralin girişinden kaldırılan özgün
figürler, bugün reprodüksiyonlarıyla yer alıyor. 6 adet Toscana sütununun
arkasında 4 İncil yazarı ile boynuzlarıyla tasvir edilen Musa; alınlığın sol
üstünde Polonya’nın koruyucusu Aziz
Stanislaus, ortada Roma İmparatoru Konstantin’in
annesi Azize Helena ve sağda ise
Litvanya’nın koruyucusu kabul edilen Aziz
Kazimierz yerleştirilmiş.
Vilnius; Katedral Meydanı'nda yer alan Grand Dük Gediminas'ın atı ile yan yana betimlenmiş heykeli
Katedralin içinde yer alan 0n adet şapelden biri olan Aziz Kazimierz Şapeli, soyluların gömülü
olduğu yer altındaki kripta bölümüyle
birlikte katedraldeki Barok özellikleri korunmuş en eski ve en kutsal mekân
olarak niteleniyor. Şapele ismini veren; Litvanya Düklerinden Vytautas ile iktidar mücadelesine
tutuşan kardeşi Jogaila’nın genç
yaşta veremden ölen oğlu olan Aziz
Kazimierz’e zaman içinde türlü mucizeler atfedilmiş ve bir aziz olarak
kutsanmış. Katedral Meydanı’nda kurucu kral Mindaugas’dan
sonra yeniden pagan geleneklere dönen Grand
Dük Gediminas’ı bir podyumun
üstünde atıyla yan yana betimleyen bir heykel yer alıyor. Dükün; atın üstünde
temsil edilmemesi ise, onun diplomasiye verdiği önemi vurguluyormuş.
Vilnius, Katedral Meydanı'na çıkan ana yollardan biri
Meydanda Çan Kulesi’nin hemen
yakınlarında üzerinde dilek tutulduğunda yerine geleceğine inanılan bir mucize taşı var. Bu taşın bir önemi de;
Baltık Cumhuriyetleri’nin Sovyetler’den kopuş sürecinde bu noktadan başlayarak Vilnius’dan Estonya’nın başkenti Tallin’e kadar uzayan bir insan
zincirinin oluşturulmuş olması imiş.
Vilnius Üniversitesi
Katedral Meydanı’nın arka planında alçak bir tepenin üzerinde yer alan Gediminas
Kalesi, kırmızı renkli tuğlalarıyla uzaklardan hemen fark edilen bir
Ortaçağ yapısı görünümünde. Restore edilerek bir kuleye dönüştüren kalenin
14.yy.dan kalma Batı Burcu, bugün Vilnius’u
temaşa etmek için iyi bir mekân sayılabilir.
Vilnius Tabyası'ndan Gediminas Kalesi'ne ve Batı Burcu'na bakış; önde Ortodoks Kutsal Ruh Kilisesi
Vilnius’da farklı temalar üzerine geliştirilmiş çok sayıda müze var. Baltık
bölgesinin değerli malzemesi amberin öyküsünün de anlatıldığı; içinde fosilleri
de içeren farklı amberlerin ve süs eşyasının sergilendiği amber müzesi,
Litvanyalı Yahudilerin 2.Dünya Savaşı’nda uğradıkları katliamları anlatan Vilna
Gaon Yahudi Müzesi, sanat galerileri ve kalenin hemen altındaki Litvanya Ulusal
Müzesi bunlardan bir kaçı…
Litvanya'nın simgesi diyebileceğimiz amber
Vilnius; Amber Müzesi, içinde fosil barındıran amber örneği
Vilnius; bir sokağın duvarından sanat manzaraları
Vilnius; duvardaki sanat
Eski Şehrin biraz da kasvetli ve ıssız sokakları kentin nefes alıp
verdiği yemyeşil koruluklara, mütevazı peyzajlarıyla dikkat çeken şirin
parklara ya da meydanlara açılır. Bir köşe başında dikili sütunun tepesinden
size doğru bir komiklik peşindeki; pagan günlere selam gönderen acayip
heykeller, el sallar sanki. Simsiyah bronz eller ya da bacaklar birbirine
karışmış gibidir ve hepsinin bir hikâyesi vardır.
Vilnius; bir sokağın köşesinde karşılar ziyaretçisini bronzdan heykeller...
Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi
Vilnius’un önemli dini yapılarından biri de bir Katolik kilisesi olan Aziz
Peter ve Aziz Paul Kilisesi’dir. Neris
Irmağı’nın kıyısındaki küçük bir yükseltideki eski bir pagan tapınağının
üstüne; 17.yy.da Polonya-Litvanya bağlaşık güçlerinin Ruslara karşı
kazandıkları bir zaferi taçlandırmak için, o zamanın kralı Michael Kazimir Pac tarafından yaptırılan kilisenin son halini
görmek, ne yazık ki kralın sağlığında nasip olmamış. Kilisenin en dikkati çeken
yönü, duvar ve tavanlardaki 2000 civarındaki dinsel ve mitolojik sahneyi
betimleyen alçı süslemeleridir. Hatta rivayet odur ki; kilisenin en yüksek ve
ortasındaki kubbesinin tavanından aşağıya doğru bakan; uzun saçları ve
sakallarıyla elini aşağıya uzatarak; biraz da korkutucu bir kompozisyonu
çizilmiş figür, tanrının kendisidir. Kilisenin duvarlarını ve tavanını bezeyen
alçı süslemeler sayesinde, yapının içinde beyazın egemenliği hemen hissedilir.
Tavandan aşağı doğru sarkan gümüş telden örgülü bir balıkçı yelkenlisi ise, Aziz Petrus’un Galile’deki balıkçılık yaptığı günlere bir gönderme gibidir.
Aziz Peter ve Aziz Pul Kilisesi'nin altarı
Vilnius; Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi'nin tavanında tanrı detaydadır.
Balıkçı Petrus'un kilisenin tavanından sarkan gümüşten kayığı; Galile günlerine gönderme...
Vilnius; kilisenin küçük şapellerinden biri; alçı süslemelerin yoğunluğu dikkat çekici
Vilnius; Aziz Peter ve Aziz Paul Katolik Kilisesi'nin tavan süslemelerine bir örnek...
Kentin diğer iki önemli dini yapısı, Eski
Şehrin doğusunda; Maironio Caddesi
üzerinde yer alır. Aziz Anna Kilisesi, uzaktan kırmızı renkli tuğlalarla kaplı ön
cephesiyle sıra dışı bir görünüme sahiptir. Doğu Seferi sırasında buralara
uğrayan Napolyon, rivayet odur ki, kiliseye hayran kalır ve onu dönüş yolunda
Paris’e götürmeyi bile düşünür. Gotik tarzda inşa edilmiş kilisenin içi ise
oldukça sadedir. 16.yy.da yaptırılan kilise, Litvanya Düklüğü’nün en büyük hükümdarlarından olan Büyük Vytautas’ın eşi olan Anna’ya
adanmıştır.
Önde Aziz Anna ve arkada Bernadine Kiliseleri
Bu kilisenin hemen arkasında yer alan Bernadine Kilisesi de
Gotik tarzda olup 16.yy.da yaptırılmıştır. İç mekânı ise, Aziz Anna Kilisesi’nin aksine, Barok çizgilere sahiptir. 1863’de
Polonya-Litvanya isyanı sırasında; bir isyan odağı olarak görülüp Çarlık
Rusya’sının gazabına uğrayan kilise, uzun süre kışla olarak işlev görmüş,
Sovyetler döneminde ise sanat amaçlı olarak kullanılmıştır.
Gotik tarzda inşa edilmiş Aziz Anna Kilisesi
Yahudilerin Vilna dedikleri Vilnius’un hüzünlü mekânlarından birisi
de 2.Dünya Savaşı sırasında yaklaşık 60.000 Yahudi’nin yaşadığı Yahudi
Gettosu’nun yer aldığı Pylimo Caddesi’nin
iki yakasında yer alan sokaklardır. Bunlardan birinin, Vilnius Belediyesi’nin de bulunduğu meydana açılan köşesinde, bu
hatırayı anan bir plaket yer almaktadır. Bugün Pylimo Caddesi’nin üstünde ise, şehrin tek sinagogu bulunmaktadır.
Vilnius; Yahudi Gettosu'nda şimdi kahvehanelerin kaynaştığı bir köşe başı
Vilnius; Yahudi Gettosu'nda 2.Dünya Savaşı'nın çileli günlerini hatırlatan ölümün kol gezdiği o dar sokaklardan biri; şimdi başka bir havayı solumakta...
Nazilerin buralara eriştikleri 1941 Haziran’ından 1944 Temmuzu’na kadar,
Vilnius’un yakınlarında yer alan Ponary
Ormanları’nda Vilnius’da yaşayan
Yahudi nüfusa yönelik büyük bir katliam gerçekleştirilir. Katliamlar sırasında
civardan bölgeye taşınan başka Yahudilerin de bu bu ölüm sürecine dâhil
edilmesiyle insan kayıpları 75.000 rakamını bulur.(2)
Vilnius; Yahudi Gettosu; Vilnius Belediye Meydanı'na açılan bir sokağın başındaki 2.Dünya Savaşı'ndaki acılı günlerin hatırasını anan plaket
Eski Şehrin sur duvarlarının, şehre giriş için izin verdiği geçişlerden bugüne
ulaşan tek kapısı, Şafak Kapısı olarak biliniyor. 1522 yılında tamamlanan kapının
üstünde şehri koruması için Bakire Meryem’in
bir ikonası yerleştirilmiş. Bu mekân, Litvanya ve çevresinde o kadar kutsal kabul
ediliyor ki; şehri ve insanları koruduğuna ve hastalıkları iyi ettiğine
inanılıyor. (Hem Katolikler, hem de Ortodokslar için kutsal bir mekân olarak
kabul ediliyor.) Bu nedenle de bu resmin bulunduğu Şafak Kapısı, neredeyse hem ziyaretçilerin akın akın geldiği bir
hac mekânına dönüşmüş, hem de bu yüzden Vilnius’ta
dilencilerin en çok rastlandığı bir yer haline… Burası bölgede o kadar önemli
bir yer olarak görülüyor ki; Sovyetler döneminde bile sürekli olarak ziyarete
açıkmış. Kapının üstündeki; sokağa açılan bir küçük bir salonda yer alan Bakire Meryem Tablosu, altın levhalardan oluşan elbiseler giydirilerek süslenmiş
durumda. Resim ise, 17.yy.da ismi belirsiz bir ressam tarafından 8 adet meşe
levhasının üstüne yapılmış.
Vilnius; Şafak Kapısı
Vilnius; Şafak Kapısı'nda yer alan kutsal Bakire Meryem Tablosu
Vilnius; Şafak Kapısı'ndaki Bakire Meryem Tablosu karşısında dua eden insanlar
Kentin sokaklarında yürürken, bazen duvarları resimler ve küçük
heykellerle süslenmiş sanat mekânlarına rastlıyorsunuz. Özellikle Vilnia Irmağı ile Eski Şehir’den ayrılan Uzupis,
böyle bir bölge… Bu anlamda kent, özgür ve özgün sanatla nefes alıp veren, oldukça
kültür yoğun bir yerleşim olarak dikkat çekiyor. Her gece sahnelerini açan
onlarca tiyatrosu, konser salonları, sanat galerileriyle de bunu doğrulayan bir
hali var kentin.
Vilnius; Şafak Kapısı ile bütünleşik yapıda Karmelit rahibelerin mekanı Azize Teresa Kilisesi
Eski Şehrin, sakinliği sokaklarına sinmiş sanki. Ausros Vartu Caddesi’nden Şafak
Kapısı’na doğru yürürken, aslında belki de kentin en kalabalık yerlerinden
birindesiniz. Ancak, bu kalabalığın çıkardığı sesler bile, Ortaçağ’dan kalma
binaların duvarlarına çarpıp yeniden kulaklarınızda yankılanıyor. Ortaçağ’dan
kalma bu yapılar, saygıdeğer bir çabayla ve AB fonlarının desteğinde hala
yaşatılmaya çalışılıyor. Bir kısmı onarılıp restore edilmiş; şimdilerde butik
otel olarak hizmet veriyor birçoğu. Velhasıl, uzun yıllar Sovyetler yönetiminde
başka türlü bir yaşamın içine sürüklenmiş de olsa; Litvanya’nın ve Vilnius’un
uygarlığın çemberinden(!) geçtiği her halinden belli.
Vilnius; Şafak Kapısı'nın alınlığının üstündeki detay
Vilnius; bir küçük Litvanyalı sokak çalgıcısı, Litvanya'nın milli çalgısı "zither"i çalıyor.
Geceleri hava serinlese de yine de beyaz gecelerin yüzü suyu hürmetine
olsa gerek, insanlar sokaklardan çekilmiyorlar. Sokaklarda, meydanlarda; barlar
ve kafeteryaların önleri kalabalık. Sokağa taşmış mekânlar oldukça canlı ve
turistlerin sefası var Vilnius
sokaklarında…
Dipnotlar:
(2) Vilnius’taki Yahudi soykırımı
hakkında bkz. http://www.yadvashem.org/yv/en/exhibitions/vilna/during/ponary.asp
(3) Fotoğraflar, gezi sırasında
İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
(DEVAM EDECEK)
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC