anadolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anadolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2015 Pazar

AYDIN DAĞLARI'NDA EREN BABALARIN İZİNDE-4



ÇALDEDE ve OVACIK YAYLASI YÜRÜYÜŞÜ

22 Mayıs 2015
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Çaldede(1), Batı Anadolu’nun yüksek zirvelerinde kendine yer açmış; Türkmenlerin 11.yy.dan başlayarak Anadolu’daki çalkantılı bir dönemin tarihine ait sırlarını barındıran o büyük göçün bugüne ulaşan tanıklarından biri gibidir. Denizli’de, İzmir Kemalpaşa Ovacık Yaylası’nda ve Tire’nin sırtını dayadığı Aydın Dağları’nın kendi adıyla anılan kayrak taşlarla kaplı bir zirvesindeki makamları, bunlardan bizim bilebildiğimiz sadece üçüdür. Tire’de Çaldede Zirvesi’nde her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü Aydın Dağları’nın iki yakasından sökün eden Yörüklerin torunları, sanki o büyük göçün halkın hafızasında yer etmiş silinmez hatırasını anmak için Çaldede Mahya Şenlikleri’nde buluşurlar. Zirveden izlenebilen onlarca kıvrım kıvrım yol, yolcularını dağa ve onun eteğindeki çınarın dibinde yer alan suyun başına taşır. İşte o zaman “ayin” başlar. Siz ister bunu insanlığın ortak bilinci olan ve yine bu topraklarda yaşanmış; İlkçağ’daki çileli hac yolculukları ile karşılaştırın; isterseniz Tibet’te Lhasa’daki Bargkhor Tapınağı’na kilometrelerce uzaktan yatıp kalkıp; yerde bir tür secde ederek ilerleyen ve tapınağın çevresini Müslümanların Kâbe’de gerçekleştirdiklerine benzer tarzda defalarca tavaf eden Budist hacıların ritüeliyle boy ölçüştürün; mutlaka bu tılsımın ortak bir noktasını yakalayacaksınız. Ama bunu yaşamak için mekâna gitmeniz gerek. Her yıl Eylül’ün ilk Pazarı’nda Çaldede Zirvesi’ne yani…

 Çaldede Zirvesi ve Çaldede'nin makam mezarı

Bizim bugün yaptığımız ise bu göçün hatırasını anarak baharda Çaldede Zirvesi’nde günümüzü anlamlandırmak…

Çaldede:

Çaldede, Anadolu’nun dört bir yanında “Gök Tengri”ye en yakın noktada zirvelere konumlanmış zamanının önemli halk önderlerinden biri olmalıdır. 11. yy.dan başlayarak; bir yandan Şaman geleneklerin içinden geçerek bu topraklara savrulan büyük kalabalıkların İslam dinini kabul sürecinde yaşadıkları çileli zamanlar, diğer yandan çalkantılı iktidar kavgalarının ve kimlik bunalımlarının yaşandığı büyük bir coğrafyaya yayılan göç hikâyeleri, tarih boyunca sonraki nesillere nasıl aktarılmıştır? İşte Türkmenlerin Anadolu’ya kadar uzanan bu destansı göç tarihinin şifreleri, belki de bu dağların zirvelerinde hala soluk alabilen bu hatırada saklıdır. Tire coğrafyası da bu göç hatırasının her yıl yeniden hatırlandığı Batı Anadolu’daki önemli noktalarından biridir.

 Çaldede ve eteklerindeki çınarlarla kaplı su kaynağı

1980’lere kadar Tire’nin Güme Dağı yamaçlarına serpilmiş Cambazlı ve Büyük Kemerdere gibi birkaç köyünde de hayat bulabilen bu Mahya Şenlikleri, ülkeye giderek hâkim olan “aynilik” kültürünün etkisiyle daha yükseklere doğru çekildi ve Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yüzünde sadece Çaldede Zirvesi’nde günümüze ulaşabildi. Bugün İslam ile harmanlanmış binlerce yıllık Şamanlık günlerinden kalma inanç ritüelleri, her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü bu zirvede tekrarlanır durur.

 Çınarlar altında Çaldede Mahyası
 (Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

O gün, Dibekçiler Yaylası’nda Çaldede’nin (büyük ihtimalle) makam mezarının bulunduğu tepenin eteklerinde yer alan su kaynağının etrafında hayat bulmuş çınar ağaçlarının gölgesinde, mahşeri bir kalabalık toplanır. Yolu alabildiğine zorlu, binbir virajla kıvrılarak tırmanılan bu kutsal mekâna Aydın Dağları’nın iki yakasından; İncirliova’nın ve Tire’nin köylerinden binlerce insan akın eder. Yüzyıllardır devam ede gelen bu geleneğin sırrı, Horasan Erenleri’nin Orta Asya bozkırlarından başlayıp Batı’da denizin kıyısında sonlandığı an’a kadar doğudan batıya doğru sürüp giden yüzlerce yıllık bir göç öyküsünün girdabındadır. Yakın geçmişe kadar Çaldede’ye yapılan bu yolculuk, yaya olarak gerçekleştirilirmiş. Sanki antik çağda bölgedeki kentlerin kutsal tapınaklarına doğru kilometrelerce süren çileli hac yürüyüşleri gibi…

 Aydın Dağları'nın iki yakasından binlerce insan Eylül'ün ilk Pazar günü Mahya için Çaldede'ye akar.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Dağın zirvesinde tek bir ağaç ve doğru dürüst bir bitki örtüsü yoktur. Tırmanırken sürekli ayaklarınızın altından kayrak taşlar kayıp gidiverir aşağılara doğru. Dağın yamaçları oldukça dik ve tamamen irili ufaklı şist yapıda taşlarla doludur. Güneşte pırıl pırıl parlar dağ… Dağın eteğindeki çınar ağaçlarının dibinden kaynayan suyun başında, yine bu yörenin malzemesi olan kayrak taşlarla yapılan kulübeden mutfaklarda pişen yemek, imece usulü bir organizasyonla derme çatma masalar üzerinde, ayakta ya da çömelerek bulunmuş köşelerde çala kaşık yenir. Önce şehriye çorbası, arkasından nohutlu salçalı et yemeği, yanında salata, daha sonra keşkek ve en arkadan irmik helvası ile tamamlanan yemek sonrası genci yaşlısı dağa doğru tırmanışa geçer. İki büklüm 80’lik ihtiyar nineler, yüzyılların içinden süzülüp gelen bir inanç sistemine dayanarak dura kalka tırmanırlar dağa. Dağın tepesine yaklaştığınızı sandığınız an, aslında zirveye daha epey yolunuz vardır. Tırmanışta arkanıza dönüp baktığınızda kendinizi sanki bir anfi tiyatroda sanırsınız; hele bir de aşağıda Karakucak güreşleri başlamışsa. Tepeden seyrine doyum olmaz o mahşeri kalabalığın. İnsanlar; genci yaşlısı, biraz önce topluca yemek yenilen çınar ağaçlarının bulunduğu gölgelik alanın biraz ilerisindeki düzlükte birbirleri ile güreşe tutuşmuş çevre köylerin gençlerinin mücadelesini ve onları güreşe çağıran cazgırın manilerini izler. 2000 metreye yaklaşan bir rakımda tutulan güreş de bu ritüelin bir parçasıdır.