BÖLÜM-3
KORFU
12-19 Eylül
2012
İbrahim Fidanoğlu
Igumenitsa’dan
Korfu’ya
Igumenitsa, Korfu’ya işleyen feribotların kalktığı liman. Ayrıca bu
limandan İtalya’nın Bari, Ancona ve Brindisi limanlarına da gemiler çalışıyor.
Igumenitsa, yüzyıllar boyu küçük bir kasaba iken, 20.yy.da İtalya sahiline
yakınlığı nedeniyle önemli bir liman kenti haline gelmiş. Bir dönem Osmanlı
Padişahı Mehmet Reşat’ın tahtı çıkışı nedeniyle Reşadiye olarak anılan kasabaya
bu isim 20.yy.da verilmiş. Selanik – Yanya – Igumenitsa’yı birbirine bağlayan
Egnatia otobanı, bu limanda son buluyor. Buradan geçen İtalya ve Avrupa’nın
diğer ülkelerine ve adalara yönelik yoğun trafik, kenti oldukça hareketli bir
hale getirmiş.
Igumenitsa feribot iskelesinde yağmuru beklerken
Akşama doğru; saat 19’da Korfu’ya bizi götürecek bizim arabalı
vapurların bir benzeri feribotu beklerken, limanın ötesinde kıyı boyunca yer
alan kafeteryaların birinde bir şeyler içerek vakit geçirdik. Feribota
bindikten sonra, Korfu’da çok şiddetli yağış olduğu dair bir haber aldık.
Yaklaşık 2 saat süren feribot yolculuğu boyunca, Korfu’ya yaklaştıkça, gök
delindi sanki. Akşamın karanlığında Korfu üstünde çakan şimşekler, adanın
üstünü kızıla boyuyordu. Yolculuğumuz uzun süre bu şekilde devam etti.
Arkamızda Arnavutluk kıyılarının ışıkları görünüyordu.
Korfu İskelesi'ne yağmur altında yaklaşma anı
Saat 9’a doğru feribot, Korfu İskelesi’ne yanaştı. Yağmur hala devam
ediyordu. Aracımızla Korfu’nun
merkezinde, Uluslararası Korfu Havaalanı’na yakın konumdaki otelimize doğru
hareket ettik. Karanlığın ve ışığın karşıtlığında; Korfu’nun Venedik
mimarisinden izler taşıyan ve bir İtalyan kasabası görünümündeki evlerinin
üstüne düşmüş gölgelere bakarak otelimize ulaştık. Korfu’da kaldığımız süre
boyunca, bizi hiç terk etmeyecek olan yağmur hala dışarıda durmamacasına
yağıyordu.
Yağmurlu bir günde bir kapıdan geçtik Korfu'da...
Neredeyse bir orak şeklinde anakaranın karşısında Arnavutluk ve Kıta
Yunanistan’ı sahilleri boyunca Kuzey-Güney ekseninde uzanan Korfu
yada Yunan mitolojisinden beslenen ismiyle Kerykra Adası, ilk bakışta bir
İtalyan yerleşimi izlenimi verir. Kuzeyde en yüksek tepesi Pantokrator Dağı ile
(911 metre) dikkat çeken engebeli topografyası, güneye doğru giderek alçalan
düzlüklere dönüşür. Arnavutluk – Yunanistan sınır çizgisinin hemen hemen
karşısında yer alan ve adanın yönetim merkezini oluşturan Korfu, yukarı doğru kavis
yapan orağın sapının hemen başlangıcında yer alır. 1864 yılından beri Yunan
egemenliğinde olan ada, yaklaşık 400 yıl kadar Venedik – İtalyan egemenliğinde
kalmış. İmparator Napolyon döneminde Fransız, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman
işgaline uğrayan ada, 19.yy.da birer dönem de İngiliz ve Avusturya- Macaristan
yönetimlerine bağlanmış. 1943 yılında Nazilerin bombardımanına uğrayan ada, her
şeye rağmen bir uygarlık adacığı görünümünü bugün dahi koruyor. 400 yıllık
Venedik egemenliğinden kaynaklanan ada nüfusunun yaklaşık %30’unun İtalyan
kökenli olduğunu, kırsalda ve adanın merkezi sayılabilecek Kerkyra kentinde
yaşama yansımış tam bir İtalyan etkisinin hissedildiğini söylemek mümkün.
Korfu'nun sembolü Venediklilerden kalma Eski Kale; Fortezza
Korfu Kasabası
Venedik döneminden kalma iki kalenin sınırladığı bir yarımadaya yayılmış
olan Korfu (Kerkyra) Kasabası; surları, kuleleri, sarayları ve İtalyan
etkisinde yapılmış olan turuncudan pembeye; pastel renklerle boyanmış dış
cepheleriyle dikkat çeken evleriyle bir Ortaçağ yerleşimini anımsatır. Spianáda’ya (Esplanade Plaza) doğru açılan birbirine paralel daracık
sokakları, ortasında yer alan çeşmeleriyle birlikte gayet küçük ve hoş
meydanları bu tabloyu tamamlar. 30.000 civarında bir nüfusa sahip kentte İyonya
Üniversitesi’nin merkezi bulunuyor; bu da kentin demografik yapısına ayrı bir
kozmopolit görünüm kazandırıyor.
Korfu'nun insanı içine çeken daracık sokakları
Spianáda; çimenlerle kaplı, İngiliz işgal döneminden kalma
kriket sahasına nazır Napolyon Fransa’sı döneminden kalma kemerli Liston
binası; her bir kemerli sundurmanın altına konumlanmış bir dizi seçkin
kafeterya ve lokanta, biraz daha kuzeyinde 19.yy. İngiliz işgal döneminde
Maltalı taş ustaları tarafından yapılmış neoklasik saray, ortasında bir Venedik
Çeşmesi ile İngiliz Valilerin ve Yunan Milli Marşı’nın sözlerinin de yazarı
ünlü Yunan Şair Solomos’un heykellerinin bulunduğu geniş parklarıyla insanın
saatlerce dolaşıp sıkılmadan avarelik edebileceği kentin önemli bir alanıdır
aslında.
Korfu kalbi Esplanade Plaza yada Spianáda
Spianáda'da İngiliz dönemi kriket sahasından kalan...
Spianáda'ya nazır Liston kafeleri
Palaio
Anaktora yada şimdi Asya Sanatları Müzesi
Liston binasının altındaki kafeteryalarda İngiliz sömürge valileri döneminden
kalma kriket sahasına karşı yine onlardan kalma Ginger Beer’i yudumlarken, insan kendisini o kolonyal dönemlere
doğru bir yolculuğa çıkmış gibi hissedebilir. Sıcağın hala etkili olduğu; yazın
son demlerine gelen yolculuğumuzda kısa molalarda; ismiyle çocukluğumuzun
gazozu Cincibir’i hatırlatan ve taze
zencefil, limon, şeker ve maden suyundan yapılan bu soğuk içecek, Korfu’da
içimizi ferahlatan bir kurtarıcı gibi oldu.
Korfu'da Fortezza ve kanal
Venedikli General Schulenburg’un heykeli
Eski Venedik Kalesi Fortezza ve yarımadanın ucundaki Aya Yorgi Kilisesi
Yarımadanın en doğu ucunda konumlanmış eski Venedik Kalesi Palaio
Frourio yada Fortezza,
yapay bir hendek ile ayrıldığı Korfu’ya bir Ortaçağ köprüsü ile bağlanır. 1715
yılında adayı Türklere karşı savunan Venedikli General Schulenburg’un
çelenklerle süslü mermer kaidesinin üzerinde yükselen ihtişamlı bir heykeli
kalenin ön cephesinde yer almaktadır. Kale, adadan yapay bir kanalla ayrılmış
olup; zamanında ihtiyaç halinde açılır kapanır bir portatif ahşap köprü ile
adaya bağlanmaktaydı. Bugünkü durumda kaleyi, yaklaşık 60 metre uzunluğunda
modern bir köprü aynı işlevi görüyor. Kalenin konumlandığı yarımadanın ucunda
ise Dor düzenli sütunlarıyla daha çok bir antik Yunan tapınağını andıran Aziz Yorgo
Kilisesi yer alıyor.
Yunan Milli Marşı'nın şairi Solomos'un Spianáda'daki heykeli
Spianáda'da İngiliz Valilerinden Sir Thomas Maitland Anıtı
Palaio Anaktora
Palaio Anaktora'nın Dorik sütunlarla kaplı ön avlusu
Palaio Anaktora'nın stoasına ulaşan kemerli büyük kapılardan sağdaki
Kalenin girişinin karşısında yer alan büyük park alanında; eski bir
İngiliz Valisinin mezarıyla, Yunan milli marşının sözlerinin sahibi Yunan şairi
Solomos’un bir heykeli var. Meydanı kuzey yönünden sınırlayan önemli yapılardan
birisi de sarı renkli kum taşından inşa edilmiş Palaio Anaktora adıyla
anılan ve İngiliz idaresinde iken (1814-1864 yılları) İngiliz Yüksek
Komiserliği binası olarak işlev gören St. Michael ve St. George Sarayı yer
alıyor. Dışarıdan; Dor tarzı sütunları ve Roma etkisi taşıyan mimarisi ile
ilkçağ yapılarını andıran gösterişli saray, bugün Asya Sanatları Müzesi olarak kullanılıyor. Akşamdan kalma; aniden
bastıran şiddetli bir Korfu yağmurundan kaçarak sığındığımız saraydaki eşsiz
parçalardan oluşan Asya Sanatları Sergisi bizim için günün sürprizi idi.
Palaio Anaktora'nın alt katında yer alan giriş salonu
Asya Sanatları Müzesi; Japon samuray zırhlı giysisi
Asya Sanatları Müzesi; Çin porselenleri
Asya Sanatları Müzesi; Çin porselenleri
Asya Sanatları Müzesi; Çin Heykel Sanatı'nın bronz örneklerinden birkaçı
Asya Sanatları Müzesi’nin kurucusu olan
Yunan Diplomatı Gregorios Manos’un
(1850-1928) Uzak Doğu’dan topladığı Japonya, Çin, Çin Hindi ve Himalayalar
havalisi halklara ait porselen, çömlek, cam kaplar, küçük ve orta büyüklükte
heykeller ve mezar stellerinden oluşan değerli koleksiyon parçalarının yer
aldığı sergi, tematik olarak konularına uygun şekilde salonlar halinde
düzenlenmiş.
Asya Sanatları Müzesi'nin kurucusu Yunan Diplomatı Gregorios Manos
Asya Sanatları Müzesi; Çin'den bir porselen vazo
Asya Sanatları Müzesi; seramik vazolar; Çin Yuan Hanedanı; 14.yy.dan kalma; Manos Koleksiyonu
En ilgi çekici ve her şeyin biribirini etkilediğini gösterircesine;
sentezlenmesi gereken sahneler içeren salonda, Himalayalar’ın eteklerine
saçılmış Gandharan Sanatı ile ilgili
Buda motifi çevresinde geliştirilmiş mezar stelleri, Buda heykelcikleri ve
diğer sanatsal objeler sergileniyordu. Gandharan
Sanatı, Mathura Hint Okulu’nun kırmızı kum taşından yapılmış heykelleri ile
öne çıkan ve tarihi süreçte Çin Hindi’nde Budizm’in bir güç odağı haline
dönüşmesiyle bu coğrafyayı da sanatsal olarak etkisi altına alan bir akımı
temsil ediyor. Ama bir başka bakış tarzı ile sergide de izlediğimiz mezar
stellerine baktığımızda İlkçağ’da Büyük İskender ile bu coğrafyaya uzanan
Hellenistik sanat anlayışının etkilerini de sezmemek mümkün değil. Batıda; Ege
kıyılarındaki bir antik kentin mezar stellerinde karşılaşabileceğimiz bir veda
sahnesine benzer uğurlayış anlarını bu stellerde yakalamak, evrensel
etkileşimin en önemli ip uçlerını ve uygarlıkların da birbiri üstüne nasıl bina
edildiğine dair kadim bilgiyi öne çıkarıyor. (Arkeolog Şükrü Tül’ün katkılarıyla)
Asya Sanatları Müzesi; Hint tanrıları Vişnu'nun reenkarnosyanu Krişna ve fil burunlu Ganej'in bronz heykelcikleri; 14-17. yy.lar arası
Asya Sanatları Müzesi; Güney Doğu Asya'nın Gandharan Sanatı örnekleri
Asya Sanatları Müzesi; Gandharan Sanatı
Müzeden çıktığımızda yağmur yeniden şiddetini artırmıştı. Liston
binasının çevresinde birbirini dik ve paralel kesen bir dizi sokağa yerleşmiş
onlarca restorandan birine kendimizi dar attık. Restoran tıklım tıklım turist
doluydu. Boşalmakta olan bir masanın ucuna iliştik. Korfu’nun meşhur yemeklerinden
olan; sarımsaklı, domatesli bir sosla servis edilen ve makarnalı bonfileden
oluşan pastitsada, namının yürümüş
olmasından ötürü olsa gerek en çok tercih edilen yemeklerdendi.
Korfu'da yağmur altında alışveriş mekanları ve restoranlar
Korfu'da Nikiforou Thetoki sokağında Venedik nizamı
Korfu; Ayios Spyridonas Çan Kulesi
Korfu süngerleri
Korfu mu, Venedik mi? Sokak arasında köşedeki manav...
Korfu'nun hediyelikleri; kumkuat reçelleri ve incir ezmeleri
Bunun dışında benim de tercih ettiğim bol baharatlı, domates sosuyla
birlikte pişirilen, en son taze limon suyuyla servis edilen köpekbalığı
yahnisi; bourdeto, ayrıca; beyaz
şarap, biber ve maydanozlu beyaz renkli bir sosla servis edilen, ince
dilimlenerek kızartılmış büftek; sofrito,
siyah kuru üzüm, sirke, kıyılmış sarımsak ve biberiyenin karşımından oluşan bir
sosun içinde marine edilmiş küçük balıklardan oluşan savoro, gözümüze çarpan diğer ada yemekleriydi.
Meydanlara açılan sokaklar
Korfu'nun nefes alan küçük meydanları
Lokumades dedikleri; bizim lokmaya çok benzeyen ve ballı bir şerbetle
tatlandırılmış tatlıları; Uzakdoğu’dan bu topraklara gelen mandalinin minyatürü
diyebileceğimiz bir tür narenciye olan "kumkuat"tan
yapılan likörleri, aktar dükkânlarından dışarıya taşan süngerler, adada
yetiştirilen üzümlerden yapılan mükemmel şaraplar ve yine ada ürünü gravyer
peynirleri Liston binasının hinterlandında yer alan alışveriş mekânlarının ve
kafeteryaların göze çarpan malzemelerindendi.
Venedik mimarisi etkisinde Korfu apartmanları
Liston binasının arka planında yer alan restoranlar
Nikiforou Thetoki sokağının kalabalıkları arasından çan kulelerine doğru
Canlı bir kalabalık, zevkle döşenmiş mekânlar, birbirini dik ve paralel
kesen sokaklardaki alışveriş yoğunluğu arasında epey bir avarelik ettik. Arada
bir yağmur kendini gösterse de alışverişler bundan asla etkilenmedi. Zaman
zaman daracık sokaklar küçücük meydanlara açıldı aniden; nefes alan küçük
mekânlar; etrafında publar, kafeteryalar konumlanmış; ağaçlarla bezenmiş kentin
konfor alanları soluklanmak için birer fırsattı.
Korfu'nun daracık sokakları
Aziz Spyridonas Kilisesi'nin girişi
Aziz Spyridonas Kilisesi'nin içi; ikonostasis
Bazen daralan, bazen meydanlarla nefes alan bu sokaklardan birisi de Liston binasının arkasından başlayarak
bu alışveriş mekânlarının tam ortasından geçen Nikiforou Thetoki sokağıydı. Korfulu bir Yunan politikacının ismini
taşıyan sokağın en canlı mekânlarından birisi de Agios Spyridon Meydanı idi. Meydanda Korfu’nun koruyucu azizi olan Aziz Spyridonas’a adanmış 1590’lardan
kalma bir de kilise vardı. Kilisenin iç mekânlarının, İtalyan sanat geleneği ve
resimleri ile donatılmış olması ise oldukça etkileyiciydi. Son derece hareketli
ve yaşam dolu bir alan olan kilise meydanı, aynı zamanda ressam ve diğer
peformans sanatçılarının rağbet ettiği bir etkinlik merkeziydi de.
Korfu meydanları
Liston Binası önündeyiz
Zamana direnen Korfu evleri
Kentin önemli anıtsal yapılarından biri de Venedik döneminde Türk akınlarına
karşı 1570’lerde adayı tahkim etmek amacıyla yaklaşık 2000 sivil konutun
yıkılması ile ortaya çıkarılan hâkim bir mevkiye inşa edilen Yeni Kale’ydi. (Fortezza Nuova). Bizim otelin de hemen
yakınlarında yer aldığı güçlü yapı, yakın çağın büyük savaşlarında önemli
tahribatlara uğramış olsa da hala yükseklerden Eski Kale’ye doğru hâkim bir
duruşa sahipti. Yapı, Güney burcunda yer alan ihtişamlı Venedik Aslanı
kabartması ve Seramik sanatları üstüne sürekli bir sergi ile kendisini ziyaret
eden turistlerin bugün de ilgisini çekmeye devam ediyor.
Korfu Kaleleri
Kanoni
Kerkyra (Korfu) Kasabası’nın güney ucunda yer alan Kanoni Yarımadası, kentin dikkat çeken panoromik noktalarından
biridir. Yarımadanın ucunda Pontikonissi adacığının hemen
karşısında yer alan Kanoni’de son
derece eşsiz manzaraya sahip mekânlar bulunmaktadır. Bunlardan birisinde
kahvenizi yudumlayarak, Pontikonissi Adası’ndaki manastırları seyretmenin
keyfini yaşayabilirsiniz. Burasının aynı zamanda antik Korfu’nun yerleşim
izlerinin de bulunduğu bölge olduğunu da not etmeliyiz.
Kanoni'den bakış; Pontikonissi adacıkları
Pontikonissi; Meryem Ana Manastırı
Modern Korfu’nun güneyindeki Garitsa
Körfezi boyunca uzanan iki liman çevresinde kurulmuş ve M.Ö. 8.yy.a kadar
uzanan bir geçmişe sahip Antik Korfu’dan bugüne gelindiğinde; var olan manzara
bize radikal bir değişimin yaşanmış olduğunu göstermektedir. Bugün Kanoni
Yarımadası’nın batı yakasında Korfu
Uluslararası Havaalanı ve onun hemen bitişiğinde; bir kuş cenneti işlevi
gören Halkiopulos Lagünü yer
almaktadır. Havalanı yapımı sırasında pistin güneye doğru uzatılması, bu küçük
körfezin ağzının bir anlamda kapanmasına yol açmış olmalıdır. Ancak; yine de
bütün bu çevreye hâkim konumdaki; Fransız işgal döneminde savunma amaçlı bir
bataryanın da yerleştirilmiş olduğu Kanoni Tepesi’nden tüm bu topoğrafyayı izlemek
eşsizdir.
Pontikonissi; diğer adacık üzerinde Pantokrator Manastırı
Kanoni Yarımadası’ndan karaya yakın olan ilk adacığa bir yapay yolla yürüyerek ulaşmak
imkânı vardır. Karayla bağlantısı olan bu adacık üzerinde Panayia Vlaherna (Meryem Ana’ya) adanmış bir manastır; uzakta olan
diğer adacık; Pontikonissi’de ise
kara serviler içinde zor seçilen ve Pantokrator’a
(Hz. İsa’ya) adanmış bir diğer manastır yer almaktadır.
"Sisi"nin sarayı; Achilleion; yine yağmur altındayız.
Achilleion Sarayı
Korfu Adası’nın en dikkati çeken mekânlarından birisi de Korfu
Kasabası’nın hemen güneyinde; Benitses bölgesindeki adanın doğu sahillerinde
panoromik bir tepeye inşa edilmiş olan “Sisi”lakabıyla tanınan Avusturya -
Macaristan İmparatoriçesi Elizabeth’in Yunan mitolojik kahramanı Aşil’e adanmış
Achilleion
Sarayı’dır.
Achilleion; giriş avlusunda Hermes'in bronz heykeli; replika
Achilleion; saray girişi; üst kat balkonlarında heykeller
Arkeolojiye son derece meraklı bir entellektüel olan Kraliçe “Sisi”, hüzünlü hikâyelerle dolu
fırtınalı hayatını bu tür uğraşlarla renklendirmiş olmalıdır. Tek oğlu Rudolf’u
tarihteki meşhur “Mayerling Faciası”nda
kaybeden “Sisi”, bu acıyı unutmak
istercesine kendisine o dönemde imparatoluk sınırları içinde yer alan Korfu’da
şanına yakışır böyle bir yazlık saray yaptırır. Ne yazık ki, 1890 yılında
tamamlanan sarayda “Sisi”, ancak 8
yaz geçirebilir; çünkü kendisi de Cenevre’de 1898 yılında bir İtalyan
anarşistinin suikasti sonucu hayatını hazin bir şekilde sonlandırır. Sarayı
Sisi’nin ölümünden sonra, bir süre; 1907’de satın alan Alman Kayzeri II.
Willhelm kullanır. Yunanistan’ın bağımsızılığını takiben adanın Yunanistan’a
bağlanması ile saray Yunan Devleti’nin idaresine geçer.
Avusturya-Macaristan İmparatoriçesi Elizabeth yada "Sisi"(1)
Saray; mimarisi, kullanılan malzemeler, iç mekânlardaki sanatsal
tablolar, Klasik Yunan Heykel Sanatı’nın en göz kamaştırıcı düzeyine tırmanan
replikalarıyla dolu; antik Yunan mitolojisinden beslenen saray bahçesindeki
bakımlı avluları ile görülmeye değer bir aristokrasi mabedi gibidir.
Sarayın avlusundaki heykellerden örnekler
Sarayın tavan süslemeleri ve heykeller
Sarayın ikinci katına çıkan merdivenler
Saray merdivenlerinde Troya Savaşı'nı ve Aşil'i betimleyen duvar resmi
Sarayın üst kat salonlarından biri
Yağmur altında girdiğimiz sarayın bahçesinde bizi Yunan Klasik Heykel
Sanatı’nın en güzel örneklerinden olan Hermes’in bronz bir heykelinin replikası
karşıladı. Sarayın iç ve dış avluları buna benzer 19.yy.da yapılmış Yunan
heykel sanatının seçkin replikalarıyla doluydu. İç avluda sağnak halinde yağan
şiddetli yağmurun altında Yunan sanatının esin perileri “Musalar”ın heykelleri ve hemen arkalarındaki sundurmanın altında
ise, İlkçağ Antik Yunan Felsefesi’nin önde gelen filozoflarının bir dizi
büstünün bulunduğu açık alanı dolaştık.
Sarayın iç avlusundaki Yunan sanatının esin perileri Musalar
İç avludaki hemşehrimiz Ozan Homeros'un büstü
İç avludaki Musalar'dan tarihsel kahramanlık şiirlerinin esin perisi Clio
Sarayın sembolü; arka avludaki Barok Achilleus heykeli; Alman heykeltraş E. Herther'in replikası (önden)
Achilleus'un aynı heykeli; arka yüzden
Klasik Achilleus
Bu heykellerden elbette ki en önemlisi saraya adını da veren Yunan
mitoloji kahramanı Achilleus’un heykeliydi. 1884’de Berlin’de Alman heykeltıraş
E. Herther tarafından yapılan ve Achilleus’un Troya Savaşı’nda topuğundan
vurulduktan sonra acıyla oku ayağından çıkarış sahnesinin temsil edildiği
muhteşem heykel yağmurun altında “Pergamon
Baroku”nun yüzyıllar ötesinden modern çağa yansıyan bir aynasıydı sanki.
Acıyla kıvranan vücuttaki gerilim, kasların iyice kabarmış olması, damarların
fışkırırcası bir görünüme sahip olması; bütün bunlar Pergamon Baroku’nun temel
karakteristiklerini yansıtmaktaydı. Heykelin sağ ayağının parmaklarındaki
gerilim; annesi Tetis’in Aşil’i ölümsüzlük suyuna batırırken tuttuğu nokta olan
topuğundan yediği okun verdiği acıyla kıvranışının olağanüstü bir anlatımıydı.
Aşil’in suratındaki yukarıya doğru anlamsız ve boş bakış, onun ölüme doğru
giden son yolculuğunun habercisi gibiydi. Gördüğümüz bu manzara, temel olarak;
Avrupa’da arkeolojinin ne kadar popüler olduğunun ve yakından izlendiğinin;
aynı zamanda da 19.yy.da Batı Anadolu’da Almanlar tarafından yürütülen kazılar
sonucunda gerçekleştirilen arkeolojik keşiflerde elde edilen bilgilerin nasıl
birleştirildiğinin bir göstergesi olmalıdır. (Arkeolog Şükrü Tül’ün katkılarıyla)
Sarayın iç avlusu ve ortasındaki küçük havuz
Sarayın iç avlusu
Sık ağaçlarla kaplı sarayın arka avlusundan Korfu'nun batı kıyılarına bakış
Sarayın birinci katında yer alan Kraliçe Elizabeth'ın yağlı boya portresi
Saraydaki mobilyalardan birinin üstünde yer alan "Sisi"nin kabartması
Sarayın alt katında yer alan "Sisi"nin çalışma odası
Achilleion; ön avlu
Korfu’nun Kırsalında Pastoral
Bir Yolculuk; Köyler ve Manastırlar
Korfu’daki ikinci günümüzde Korfu’nun kuzeyine doğru; Angelokastro
Burnu’nun güneyinde yer alan Palaiokastritsa’ya doğru gitmek üzere, zeytinler
ve servilerle süslenmiş bir topoğrafyada tatlı meyillerle keyiflenen pastoral
bir yolculuğa çıktık. Bu amaçla Korfu Kasabası’ndan hareketle adayı doğudan
batıya doğru katetmemiz gerekti; elbette küçücük bir adada bu o kadar da uzun
bir seyahat sayılmazdı. Hele de bizi yolda bekleyen sürprizlerle, anlar daha da
renklenecekse…
Palaiokastritsa
yolunda Fundana Villaları
Bunlardan ilki Palaiokastritsa
yolunda, Korfu Kasabası’ndan 17 km uzaklıkta, rehberimiz Hristo’nun 25 yıldır
görmediği eski bir dostu; Spyros Spathas’ın işlettiği Fundana Villaları oldu. Ortalama bir butik otel düzeyinde; mütevazı
bir uğrak yeri diye beklediğimiz yer 17.yy.dan kalma bir tarımsal çiftliğin
içindeki Venedik tarzı mimarisi ile öne çıkan bir ana binanın etrafında; yüz
yılı aşkın sürede varolanın üstüne eklenerek bugünkü düzeyine ulaşan; tarih ve
doğanın kesiştiği muhteşem bir tatil cenneti çıktı.
Fundana Villaları; ön avlu ve su kuyusu
Fundana Villaları'ndan yemyeşil vadiye bakış
Restoran olarak da kullanılan alt salondaki atadan kalma antika zeytinyağı presi
Fundana Villaları; merkez binanın arka avlusu
İlk bakışta tarımsal bir çiftlik izlenimi veren Fundana Villaları, aşağıdaki zeytinliklere ve tarımsal alanlara
hâkim bir sekinin üstüne konumlanmış; yaklaşık 300 yıllık bir geçmişe sahip,
şimdi bir zeytinyağı müzesi ve bar olarak işlev gören Venedik mimarisine sahip
merkez binanın etrafında şekilleniyor. 7 bungalov, 3 stüdyo ve 2 süit villadan
oluşan kompleks; sportif imkanları, doğa dostu peyzajı, rengarenk begonviller,
asırlık zeytin ağaçları ve enfes lezzetleriyle siyah üzüm asmaları içinde
tatilcilere eksiksiz bir konfor alanı sağlıyor.
Fundana Villaları; arka avludaki asmalar
Kanakades ve Liapades köyleri arasında;
çevreye hâkim alçak bir tepelik üstünde yer alan çiftlik arazisi, turizm
faaliyeti dışında halen tarımsal uğraşısını da sürdürüyor. Hristo’nun dostu
Spyros Spathas, bizleri zeytinyağı müzesi ve restoran bar olarak kullanılan
tarihi evin alt salonunda ağırladı; kendi yaptıkları kumkuat likörünü sundu
bizlere. Bu konuksever Korfulu, heyecanla bizlere uzun uzun çiftliğin ve evin
tarihçesi hakkında bilgiler aktardı. Bina 1780’lerden kalma bir Venedik
villası; babasından kendine kalmış. Ailesi ile birlikte bu işletmeyi modern
çağın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yeniden düzenleyerek çiftliği bir tatil
cenneti haline getirmişler.
İç içe avlular ve bir küçük misafir; Fundana Villaları
Fundana Villaları
Fundana Villaları; merkez bina
Hiçbirimiz bu muhteşem ortamdan ayrılmak istemesek de Palaiokastritsa bizi bekliyordu. Yeniden
yola çıktık. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk sonrası Palaiokastritsa
Manastırı’nın bir kartal yuvası gibi burun ucuna konumlandığı muhteşem bir
coğrafyaya ulaştık. Anlatmak gerekirse, Palaiokastritsa
masmavi bir denize doğru uzanan iki burunun çevresinde yer alan beş küçük
koydan oluşuyor. Korfu Kasabası’na 25 km. uzaklıkta yer alan ve berrak,
mavi-yeşil denizi ile Akdeniz’in tipik güzelliğine sahip bu tatil beldesi de
turistlerin oldukça rağbet ettikleri yerlerden.
Palaiokastritsa koylarından biri
Palaiokastritsa Manastırı giriş kapısı
Palaiokastritsa; Manastırın iç avlusu ve çan kulesi
Palaiokastritsa; avludaki begonviller
Denize dik şekilde inen sarp kayalıklardan oluşmuş iki burundan daha
kuzeyde olanının üzerinde 19.yy.dan kalma bir manastır (Theotokos Manastırı) ve onun katolikonu (kilisesi) mevcut.
Manastırın geçmişi, aslında 13.yy.a kadar uzanıyormuş. Manastırın tek hollü
kilisesinde görülmeye değer ikonalar bulunuyor. Merdivenlerle ulaşılan
begonvillerle kaplı manastırın avlusu ve gelen ziyaretçileri tek tek
güleryüzüyle karşılayan yaşlı hizmetliden de söz etmeliyiz. Doğal bir kale
burcu görünümünde olan burunun ucunda, Fransız işgal döneminden (19.yy.başları)
kalma bir top kuzeyi işaret ediyor. Ziyaretçilerin çoğu manzaranın eşsizliği
karşısında burada fotoğraf çetrimeden edemiyor. Manastır kompleksi içinde çok
eski İnciller, ikonalar ve bir mamut iskeletinin de sergilendiği küçük bir de
müze mevcut. Manastırın bacaları ilgimizi çekiyor; bacanın üstüne monte edilmiş
ve bir kuşu andıran saç eklentiler bunlar. Siyah renge boyanmış halleri ile
uzaktan bacaya konmuş kargaları andırıyor sanki.
Palaiokastritsa; manastır kilisesinin ikonostasisi
Palaiokastritsa; Meryem ve bebek İsa
Palaiokastritsa; Kilisenin ikonostasisi; Hz. İsa'nın hayatından sahneler
Palaiokastritsa’nın biraz kuzeyinde yine bir kale yerleşimi olan Angelokastro yer alıyor. Bizans’a kadar
uzanan geçmişi, 1571’de Türk akınlarından etkileniş hikayeleri; bugünkü
pitoresk görüntüsüyle her şeyi unutturuyor sanki. Adanın kuzeyinde doğal
savunma imkânlarını barındıran topoğrafyası ile kaleleşmiş iki yerleşimden
ayrılıyoruz akşama doğru. Biraz Korfu’da vakit geçirmek gerek. Tavernadaki
müzikler, mezeler, uzo çekiyor bizi bir Korfu akşamına daha.
Palaiokastritsa; Manastır avlusundan bacalara bakış
Palaiokastritsa; kuzey yönünde uzanan 19.yy.dan kalma Fransız topu
Palaiokastritsa; koyun koyuna koylar
Korfu Adası’nın
Güney-Batı’daki köylerine doğru; Pelakas ve Sinarades
Korfu’da son günümüzdeyiz. Sabah erkenden Korfu Kasabası’ndan adanın
güney batısında yer alan birkaç köyüne uğramak üzere ayrılıyoruz. Hedefte;
panoromik manzarası ile dikkatimizi çeken Pelakas ve daha güneydeki Sinarades
var.
Sinarades; köyün evleri
Sinarades; köyün eklektik yapı taşları; merdivenler ve sokaklar
Sinarades; daracık sokaklar ve kemerli bir kapı
Topoğrafyaya hâkim bir tepenin üstüne kurulmuş Sinarades’e doğru kıvrım
kıvrım bir yoldan ilerleyerek ulaştık. Burada gördüğümüz köyler, genellikle
çevreye hâkim küçük tepecikler üzerine konumlanmıştı. Köyde kahvehanelerin
bulunduğu küçük meydanda ortalıkta kimsecikler yoktu. Yürüyerek biraz daha
yukarı doğru tırmanınca, esas meydanın köyün kilisesinin ve okulunun da
bulunduğu biraz daha ilerde olduğunu anladık. Köyün ana caddesinden ayrılan
daracık sokaklar bizi çekti. Kimisi merdivenli, kimisi hafif eğimli daracık
yokuşlarda; kaybettik kendimizi sokak aralarında. Sırt sırta vermiş, bir duvar
gibi yanımızda yükselen genelikle iki katlı köy evleri, bazen o kadar
birbirlerine yakın seyrediyorlardı ki; sanki sokağın iki yakası neredeyse
birbirine kavuşacaktı. Merakla dalıp çıktığımız sokaklar, birbirine eklendi
gitti. Arada bir köylülerle selamlaştık; arada bir beyaz badanalı bir duvarın
üstünde soluklandık. Tekrar yönümüzü aşağıya çevirdiğimizde bir başka sokaktan,
yeniden köyün Balkan Savaşları sırasında verdiği kayıpları listeleyen bir onur
yazıtının da bulunduğu meydanına ulaştık.
Sinarades; merdivenli sokaklar ve tarihe direnen taş evler
Sinarades; köyün 17.yy.dan kalma kilisenin çan kulesi
Sinarades; herkes zamana direniyor; sokaklar, merdivenler ve insan
Köyün kilisesinin 17.yy.dan kalma oldukça yüksek çan kulesi dikkat
çekiciydi. Köy, Korfu Kasabası’ndan yaklaşık 13 km. uzaklıktaydı. Çok eski
dönemlere uzanan geçmişleri (Bizans – Venedik dönemlerine kadar uzanan bir
geçmişten söz ediyorlar) ile köyün özgün evleri oldukça etkileyiciydi. Kemerli
kapıları, verandaları, yeşil boyalı kepenkleri, pastel renkli badanalarıyla
daha çok Venedik mimarisini andıran evleri; bazen merdivenli, bazen taş döşeme
daracık sokaklarıyla hoş izler bıraktı zihnimizde Sinarades Köyü.
Sinarades; köy meydanı
Sinarades; Venedik çizgileri taşıyan sokaklar ve evler
Sinarades; köyün meydanındaki Balkan Savaşları'nda ölen köylülerin anısına dikilen abide
Sinarades; yalnız bir sokak
Sinarades’ten kuzeye doğru birkaç kilometrelik bir yolculuk
sonrasında yine bir tepenin üstüne konumlanmış Pelakas’a ulaştık. Pelakas’dan
biraz öteye doğru baktığımızda denizi ve ona doğru alçalan bayırları
seyretmenin keyfi doyumsuzdu. Yaklaşık 270 metrelik bir yüksekliğe sahip
tepelik alanda kurulu köyün muhtelif noktalarından, tüm topoğrafyaya hâkim,
eşsiz bir manzarayı seyrettik doya doya. Hele ki, köyün içinden yürüyerek
ulaştığımız en tepede öyle bir nokta vardı ki; Alman Kayzeri II.Willhelm’in
bile Korfu’da bulunduğu zamanlar güneşin batışını seyrettiği nokta olarak nam
salmıştı. Merdivenle çıkılan, bir kale burcunu andıran ve tüm çevreye hâkim
konumdaki seyirlik alan, bu nedenle bugün de Kayzer’in Tahtı olarak anılıyormuş.
Pelakas; köyün girişindeki kilise ve meydan
Pelakas; begonvillerle süslü bir sokak
Pelakas; tepeye tırmanırken aşağılara doğru bakış
Pelakas; tepeden denize bakış
Pelakas; Kayzer'in Tahtı
Pelakas; Kayzer II. Willhelm tatilllerini tepedeki bu villada geçiriyor olmalıydı.
Pelakas; villa şimdi bir butik otel
Pelakas; Kayzer'in Tahtı'ndan ovaya ve denize doğru uzanan yemyeşil coğrafya
Pelakas; yeşille mavinin kardeşliği
Yaşlı zeytin ağaçlarının tutunduğu denize doğru inen bayırlardan
aşağılara bakmak, merkezde yer alan sarı boyalı köyün kilisesine şöyle bir
girip çıkmak, karşıdaki kahvehanede soluklanıp bir okkalı Grek (belki de Türk)
kahvesi içmek, evlerin balkonlarından sokağa doğru sarkan rengârenk
begonvillerin güzelliğine iç geçirmek; Kayzer Tahtı’ndan aşağıda uzanıp giden
yemyeşil vadiye doğru ufka bakmak; belki de son yaptıklarımızdı Pelakas’da… Korfu’nun en güzel
köşelerinden birinde anı yaşamıştık. Artık Yunanistan anakarasına dönüş
vaktimiz gelmişti. Feribota binmek üzere yeniden Korfu Kasabası’ndaki limana
doğru yola çıktık. Hedef yine geldiğimiz iskele; Igumenitsa, daha sonra da
hayallerimin şehri Yanya idi.
Dipnotlar:
Yazan ve fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC