Selçuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Selçuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2019 Pazartesi

GALLESION (ALAMAN) DAĞI’NIN MANASTIRLARI


KEÇİ KALESİ ya da LAZARUS MANASTIRI

26 Nisan 2019
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

İzmir’den Selçuk’a doğru ilerlerken, Belevi yakınlarında yolun sağında ağırlıklı olarak kireç taşı oluşumlu bir dağ kütlesi ve onun yalçın kayalıkları üzerinde yükselen bir Ortaçağ kalesi dikkat çeker. Sözünü ettiğimiz; Alaman Dağı ve onun doğuya bakan bir tepesinde Bizans’ın Laskarisler Dönemi’ne tarihlenen Keçi Kalesi’dir. Aslında geçmişin izleri salt bunlarla da sınırlı değildir ve hikâye bu kale ile başlamaz. Arkasında; Hıristiyan keşişlerin Sina Çölü’nden başlayarak manastırlarda sürdürdükleri münzevi yaşamların vardığı; dayanma, sabır ve adanmışlığın uç (aşırı) örnekleri olan ve benliği inkâr etme ve ona karşı koyma yolunda, hayatlarını yüksek bir sütunun tepesinde sürdüren sütun azizlerinden (Stylites) birinin hikâyesi saklıdır.

Alaman Dağı'ndan Keçi Kalesi'ne doğru...

Son düzlükten Alaman Dağı'na bakış

Alaman Dağı florasından; peygamber çiçeği ya da dağ karanfili

Keçi Kalesi'ne kuzeybatıdan bakış

 Keçi Kalesi-Gallesion yürüyüş rotası
(Google Earth'de çizilmiştir. Çizen: MYC) 

Defalarca çıktığımız, ama bir türlü yayla formatındaki arka yüzüne doğru sarkıp da oralarda neler var diye bakamadığımız Alaman Dağı’nın başka köşelerinde dolaştık bugün. Bu haftaya sığdırdığımız iki yürüyüş etkinliği, bahardaki artan verimliliğimizin bir göstergesi gibiydi bizim için. Hatundere vadilerinden sonra, yüzeyde hala belirgin kültür yapıları, bereketli hikâyeler ve baharla birlikte coşmuş Alaman Dağı’nın zengin florası, gün boyu yürüyüşü tatmin edici bir çizgide tuttu hep. Oldukça sıcak bir havada başladığımız tırmanışımız, yukarılara çıktıkça esen serin rüzgârlarla hayat buldu.

17 Eylül 2015 Perşembe

DİLEK YARIMADASI’NDA DOLAŞIRKEN-2



PANAGİA KURSUNNİATİSSA (KURŞUNİYOTİS / KURŞUNLU) MANASTIRI

5 Haziran 2015
İbrahim Fidanoğlu

Dilek Yarımadası Hakkında

Dilek Yarımadası, gerek topografik özellikleri, gerek bitki örtüsü ve gerekse tarihsel arka planında saklı kültürel değerleriyle son derece özgün bir coğrafyadır. Menderes Masifi’nin Arabistan ve Afrika tektonik levhalarının Anadolu’ya doğru milyonlarca yıldan beridir devam eden hareketi sonrasında giderek sıkışması sonucunda ortaya çıkan jeolojik mekanizma, Batı Anadolu’da bugün Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes Vadileriyle temsil edilen graben sistemlerinin arasından yükselerek denize dik olarak uzanan bir dizi dağ sırasının oluşumuna neden olmuştur. Bu jeolojik süreç, halen sürmekte ve Batı Anadolu’da yoğunlaşan fay hatları ve depremselliklerle temsil edilmektedir. Dilek Yarımadası ve Samson(1) (İlkçağ’daki adıyla Mykale) Dağı da Ege Denizi’nin içinde Samos Adası ile devam eden bir sistemin parçası olarak; böyle bir sürecin içinde bugünkü jeolojik aşamasına ulaşmış bir fiziksel yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.

 Sığır kuyruklarının ardında Fındık Kale

 Samson Dağı

 Samson Dağı'ndan Körfez'e bakış

1237 metrelik bir yüksekliğe sahip, doğu-batı ekseninde Ege Denizi’nin içine doğru uzanan kireç taşı ağırlıklı, yer yer şist ve konglemera oluşumların da görüldüğü bir yapıya sahip bu kütle, İlkçağ tarihinde Batı Anadolu’da İonların bölgeye gelişleri ve kolonizasyon sürecinde önemli bir coğrafyayı tanımlar. Bugün Priene Antik Kenti’nin kuzeyinde, ama Samson Dağı’nın ta tepesinde İ.Ö. 7.yy. civarında kurulmuş Panionion Helike Tapınağı, bu İon Birliği’nin dinsel temelini temsil eden ve İonların toplanma yeri olarak bu bölgede tanımlanabilecek ilk kutsal alandır.(2) Bu coğrafyadaki diğer bütün İon tapınakları, bundan sonra ortaya çıkacaktır. İ.Ö. 540 civarında geçirdiği bir yangın sonucu yok olan tapınak, İ.Ö. 5.yy.da bugünkü Güzelçamlı sırtlarında yeniden inşa edilmiş.


Güzelçamlı sırtlarındaki 9 basamaklı toplanma yeri, İon Birliği’ni temsil açısından son derece önemliydi. Anadolu’nun İ.Ö. 6.yy. sonlarında Persler tarafından işgali sonrasında Lade Savaşı’nda vücut bulan bir direnişin ortaya çıkarılmasında da önemli bir rolü bulunmaktadır. Ama bizim bugünkü konumuz tamamen bunların ötesinde; bir zaman sıçramasıyla Batı Anadolu’da Ortaçağ’daki Bizans Dünyası’nda ortaya çıkan manastırlardan biri olan Panagia Kursunniatissa (Kurşunlu) Manastırı ile ilgili olacaktır.

Samson Dağı'nın içlerine doğru

Kurşunlu (Kursunniatissa / Kurşuniyotis) Manastırı

Hristiyanlığın ilk gelişim yıllarında, Roma’nın zulmünden kaçarak çöle sığınan ve inançlarını buralarda yaşatmaya ve yaymaya çalışan keşişler, Arapların istilacı akınları ile Sina Yarımadası’ndan kuzeye, Anadolu’ya doğru harekete geçerler. Devletin resmi dini olarak Hristiyanlığı benimseyen Bizans İmparatorluğu da 7.yy. civarında Arap istilalarından kaçan bu keşişlere bazı bölgelerde yerleşim hakkı tanır. Batı Anadolu’da Bafa Gölü’nün arka dünyasında; Beşparmaklar coğrafyası bu manastırlara kucak açmış önemli bir havza olarak dikkat çeker. Gallesionlu Lazarus, Latmoslu Paulos bu manastırlar dünyasının Bizans döneminde öne çıkmış ve daha sonraları aziz mertebesine yükseltilmiş önemli keşişlerindendir. Dilek Yarımadası’nın bu saklı dünyasında 11-13.yy.larda önem kazanan Kurşunlu Manastırı da böyle bir akımın etkisiyle filizlenmiş olmalıdır.

5 Ocak 2015 Pazartesi

ÇAMLIK –ŞİRİNCE YÜRÜYÜŞÜ



23 Aralık 2014
İbrahim Fidanoğlu

Şirince, daha önceki yıllarda; gerek kuzeyden ve gerekse güneyden birkaç kez yürüdüğümüz bir rotadır aslında. Bu kez batıdan; çıkış noktası Çamlık’tan başlayarak Şirince’ye ulaşmayı hedefledik. Soğuk bir gecenin ardından yer yer buz tutmuş bir zemin karşıladı bizi. Tire gezginlerini aldığımız Belevi’de yaptığımız kahvaltı sonrası, Selçuk üzerinden Çamlık’a doğru yola çıktık. Çamlık’a ulaştığımızda saat 9.30 gibiydi. Güne erken başlamıştık. 

 Buza ismimizi yazdık.

Ama kahvaltıda Hasan Hoca’nın Datça diyarlarından derleyip turşusunu yaptığı ve hepimizin Belevi’de ilk kez tattığı özel bir lezzet; yerel ağızla Geneviz’den söz etmesek olmazdı. Geneviz, aslında kaya koruğu olarak adlandırılan ilginç bir bitki… Denize yakın bölgelerde kayalıkların arasında yetişen, tuza dayanıklı bir bitki imiş. Sirke, limon ve sarımsakla yapılan turşusu, kendine has bir tada sahip. Çiğ halini yemek, yapraklarının sertliği nedeniyle pek tavsiye edilmiyor.

Hasan Hoca'nın Geneviz turşusu

Çamlık, 19.yy.da İngilizler tarafından inşa edilen İzmir-Aydın demiryolunda önemli bir kilometre taşıdır kuşkusuz. Bunu da bize bugün; İzmir-Aydın karayolunun Kuşadası sapağında yer alan Tren Müzesi hatırlatıyor. Osmanlı Padişahı Abdülaziz’in ismiyle anılan o zamanın Aziziye’sine, Cumhuriyet döneminde; belki de demiryoluyla yaşıt çamlardan ilham alınarak, Çamlık adı verilmiş. İzmir-Aydın demiryolu inşaatında görev alan İngiliz mühendislerin konaklaması için o yıllarda yaptırılmış olan tarihi köşk ise, bugün Çamlık’taki Sultanköy turistik tesislerinin içinde yer alıyor.

26 Haziran 2014 Perşembe

GÖRÜNMEZ TEPE ÜZERİNDEN BELEVİ - ŞİRİNCE YÜRÜYÜŞÜ

BELEVİ'DEN ŞİRİNCE'YE
BİR BAŞKA GEÇİŞİN ÖYKÜSÜ 
02 Nisan 2014
İbrahim Fidanoğlu

2012 yılında Şirince'den Belevi'ye yaklaşık 20 km.lik bir yürüyüş yapmıştık. Şirince'de bıraktığımız arabamıza akşamüstü Belevi üstünden ulaşabilmek için, Tire-Selçuk ve Selçuk-Şirince minibüslerini kullanmıştık. Bu kez güzel bir bahar gününde; 2 yıl önceki rotanın tam tersi yönünde, farklı bir güzergahı kullanarak Belevi'den Şirince'ye yürümeyi hedefledik. 
 
Belevi - Şirince rotası 15km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Bu kez çıkış noktamız Belevi idi. Sabah erkenden; Belevi Köy Meydanı'ndaki kahvehanede verdiğimiz kısa mola sonrasında, Belevi'nin arka mahallelerine doğru yürüyüşe başladık.

 Belevi'de refah günlerinden kalma bir ağa konağı

 Belevi'nin kalbine doğru...

Köyün bu noktasında fotoğraf çektirmeliydik. Öyle de yaptık.

Belevi'nin arka mahallerinin ara sokaklarında; eski bir ağa konağı ve üç yol ağzındaki eski bir çeşmeyi arkamızda bıraktıktan sonra, köyün içindeki sola doğru giden yoldan köyün sonuna doğru ilerledik. Yolun sonunda tamamen bitmemiş ve bazılarına yerleşilmiş  tek katlı evlerden oluşan bir siteye ulaştık. Bu evler, köyün son yerleşimleriydi. Topraktan bir traktör yolunu takip ederek Şirince yönüne doğru giden vadide ilerledik.

 Belevi-Şirince rotasında eski bir çeşme

Ilgınlar

 Ardımızda bıraktığımız Belevi

Vadiye doğru ilerledik.

Ağaç çilekleri çiçekte...

Yol boyunca ılgınlar, ağaç çilekleri ve erguvanlar pembeden eflatuna ve beyaza; renk ve ahenk içindeydiler. Baharın bütün coşkusu nebatı uyandırmıştı. Suyu usul usul akan bir kır çeşmesinin yanından geçtik. Hafif bir meyille vadide yükseliyorduk. Sağımızda solumuzda bizi takip eden bir dere yatağının içinden cılız bir akışın sesi duyuluyordu.

 Giderek yükseliyoruz; arkamızda kavaklar...

Karaağaçlar; yada Aydınlıların deyişi ile "karıngeçler"

Gezginler, bir soluklanma anında...

 Erkenci katırtırnakları

Toprak yol, zaman zaman tarlalara ayrılan yol çatılarıyla kesintiye uğrasa da, bizim hedefimiz 2 yıl önceki Şirince'den Belevi'ye yürüyüşümüzdeki aştığımız kireç taşı kayalıklarıyla dikkat çeken Görünmez Tepe'ydi. Vadi boyunca karşılaştığımız yol ayrımlarında o, bizim için bir nirengi noktası oldu hep.

 Vadideki erguvanlar

İşte, bu yola saptık; en soldakine yani...

Yeniden erguvanlar...

Tepeye ulaştığımızda Halkapınar Köyü yönünde yer alan bir başka vadinin bulunduğunu fark ettik. Ama amacımız Şirince yönüne yürümekti; dolayısıyla Görünmez Tepe öncesinde ulaştığımız bir başka tepeyi aşınca, 2 yıl önceki yürüdüğümüz vadiye geldiğimizi anladık. Burada sağa ve sola doğru devam eden üç adet şose sapağı vardı. Sağdaki, dere yatağını takip ederek Selçuk-İzmir karayolu yönüne doğru ilerleyen yol, geçen yürüyüşümüzdeki üzerinde Sinan Baba isminde bir yatırın bulunduğu rotayı izliyordu. Bu yolun sonu Selçuk Orman Fidanlığı'nın hemen yanından İzmir-Selçuk asfaltına kavuşuyordu. Karşımızdaki yol ise, bizim önceki yürüyüşümüzdeki Görünmez Tepe'den inip geldiğimiz yoldu. Bu kez en soldaki toprak yola girdik ve diğer yolun daha üst düzlemindeki bir rotayı izleyerek, sonunda yine Görünmez Tepe'nin Şirince yönünde geçiş verdiği bele ulaştık.

 Yol üstünde rastladığımız; suya yol açan eski bir menfez yapısı

 Görünmez Tepe'den Belevi düzlemine bakış

Görünmez Tepe'den güneye bakış; vadilerin ötesinde Şirince

 Şirince yolunda bir patikayı takipteyiz.

 Şirnce'ye doğru; belki bir sel yatağı belki bir patika

Görünmez Tepe'nin üstündeki bele ulaşıncaya kadar Belevi ve daha ötesindeki Torbalı Ovası'na dek bütün topografyayı izleyebiliyorduk. Yolun kenarında erozyona karşı dikilmiş olduğunu düşündüğümüz akasyalar da oldukça büyümüştü. Hemen hepsi çiçekteydiler. Karaağaçlar, katırtırnakları, çiriş otları, akasyalar, kızıl çamlar,sandal ağaçları  ve çınarlar bu rotanın yaygın florasını oluşturmaktaydı.

Kovuklu çınar ağacı


Gezginin kovuk merakı 

Çınarın yüzeyine doğanın attığı çizikler

Görünmez Tepe'den  güneye doğru sarkınca, iki yıl önceki ağılın silüeti göründü uzaktan. Ağıla doğru yürüdüğümüzde o gün rastladığımız 82 yaşındaki İsmail Amca ile yolda karşılaştık. O, yine keçilerini otlatmaya yamaçlara doğru çıkarıyordu. Kendimizi tekrar hatırlattık; ancak pek çıkaramadı. Geçen yürüyüşteki rotayı kullanmamak için İsmail Amca'dan Şirince'ye giden ve ağılın altındaki yamaçtan Selçuk yönündeki aşağıdaki dere yatağına doğru inen patikayı öğrendik. Kendisiyle vedalaşıp yola devam ettik.

 Şirince yolundan Selçuk düzlemine doğru uzanan vadi

Mola verdiğimiz zeytinli tepe

 Şirince'ye doğru yürüdüğümüz şirin patika

Kaktüsler, bir bahçe duvarı ve gezgin

Patika; son derece keyifli, bazen dere yatağını atlayan, bazen sırta paralel eteklerden seyreden konforlu bir rota şeklinde devam etti. Vadiyi aşıp bir tepeye doğru tırmandığımızda sıcağın da etkisiyle epey yorulmuştuk; bir zeytin ağacının gölgesinde epey dinlendik. Kendimizi toparlayınca; Şirince yönünde önümüzde beliren yeni bir tepenin alt düzlemindeki bir çiftlik evinin sınırlarına paralel ilerledik. Evin bahçe sınırları yakınından geçerken birden köpeklerin hücumuna uğradık. Bir süre bizi takip ettiler, ama korumakla "görevli" alanlarından uzaklaşınca sesleri kesildi ve bizi izlemekten vazgeçip yeniden bahçelerine döndüler. 

Yol üstünde rastladığımız bir ağıl; köpeklerle temas...

 Şirince yolundaki dere yatağı


Karşımızda Şirince Köyü


Şirince yönünde panoramik bir görünüm


Dağdan indik düze; bizi Şirince merkezine götürecek şose


Zeytinlikler ve arka planda Matematik Köyü


Biz ise, bu sırada sırtı tırmanmıştık bile. Bu noktadan itibaren Şirince altımızdaki vadinin ilerisinde tam karşımızda belirmişti. Sağımızda Sevan Nişanyan'ın hapse girmesine yol açan kayaya oyulmuş mezar ve alt düzleminde ise Ali Nesin'in Matematik Köyü bulunmaktaydı. Yamaçtan aşağıya vadinin dibine doğru yürümeye başladık.

 Şirince'nin atıklarının bırakıldığı dere yatağı; nasıl da köpürmüş.

Yolun bittiği noktada tarlaların arasından patikayı izleyerek bizi Şirince'ye götürecek yeni bir toprak yola ulaştık. Yarım saatlik bir yürüyüş sonrasında şimdi restoran olarak hizmet veren eski ilkokul binasının bulunduğu meydana ulaştık. Belevi'den bu yana daha kısa bir rotada; 15 km.yi yaklaşık 4,5 saatte yürümüştük. Bu süreye yürüyüş boyunca verdiğimiz molalar da dahildi. 

 Şirince

 Dağdan indik şehire; Şirnce Köy Merkezi'ndeyiz.

Şirince sokaklarından biri

Artık; Şirince merkezindeki kalabalığı karışmak, Rumlardan kalma eski çeşmenin hemen yanındaki köy kahvehanesinde dinlemek hakkımızdı. Gecikmiş yemeğimizi de burada atıştırdık. Selçuk'daki 30 Mart yerel seçimleri ile ilgili sürüp giden tartışmaları dinlediğimiz uzunca bir mola sonrasında; Belevi'de bıraktığımız aracımıza ulaşmak için, iki yıl önce uyguladığımız yöntemin tam tersini gerçekleştirerek Şirince-Selçuk minibüsüne binip Selçuk'a indik. Selçuk Minibüs Garajı'ndan kalkan Selçuk-Tire minibüsü ise, bizi Belevi'ye götürecek yegane araçtı. 

 Şirince'de ayva çiçek açmış; yaz mı gelecek?

Sonuçta akşama doğru, aktarmalı bir minibüs yolculuğu sonrasında Belevi Köy Meydanı'na ulaşmış, bugün de yine doğanın içinde bir farkındalık yolculuğunu tamamlamıştık. Yeniden ve yeniden kendini üreten; düzen ve düzensizliğin iç içe girdiği o büyük cümlede biz de bir kıpırtı yarattıysak ne mutlu bize dedik ve motorlarımızı sürdük İzmir'e doğru...





Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Fotoğraflar: A.Aydemir
Düzenleyen: M.YC