3 Temmuz 2015
İbrahim Fidanoğlu
Bu yaz ortalığı kasıp kavuran cehennem sıcaklarının eli kulağındaydı.
Oldukça serin bir Temmuz sabahı yürüyüş sezonunu kapatacağımız son bir yürüyüş
daha yapmak üzere, bu kez nikelin kalbi olarak bilinen ve bu yüzden de başına
gelmedik kalmayan; Turgutlu Ovası’nın tam ortasındaki Çaldağ’a doğru dümeni
kırdık.
Çaldağ, Turgutlu
Saruhanlı üzerinden Turgutlu yönüne doğru planladığımız rotada, bir dizi
belde eskisi; şimdi mahalle mi desek; yoksa köy mü; işte onlardan yan yana
sıralanmış birkaçını arka arkaya kat ederek ulaştık Çaldağ havzasına ansızın.
Ama önce sabah erkenden sahurun sessizliğinin üstüne çöktüğü o köy irisi
kasabalardan söz etmesek olmaz.
Manisa Ovası'nda sulama kanalları arasında bir döşeme yol
Önce Saruhanlı kavşağından Halitpaşa yönüne doğru saptık. Birkaç kilometre
sonra ise, bizi Çaldağ Havzası’na ulaştıracak olan Mütevelli ve Koldere
Kasabaları’nın bulunduğu yöne doğru dönerek Halitpaşa ve Gölmarmara
güzergâhından ayrıldık. Sabahın erken saatlerinde Mütevelli’nin yorgun ve uyku
mahmurluğu vurmuş sokaklarından bir hayalet gibi süzülürken, daha kepenk
kaldırmamış birkaç köy kahvehanesinin önündeki sandalyelere ilişmiş birkaç
kasaba sakininin dikkatini de çekmedik değil. Ama her şeye rağmen, hayat
uyanmamıştı daha Mütevelli’de… Balkanlar’dan yüzyıllık bir eski hikâyenin bu
ovaya savurduğu muhacirlerin torunları, beyaz badanalı evleri ve avluya açılan
koca kapılarının ardında, şimdi derin bir uykudaydılar daha. Sessizce bir
sonraki kasabaya doğru yol aldık.
Manisa Ovası'nda; Gediz Havzası'nda hayıtlara merhaba dedik.