7 Ağustos 2024 Çarşamba

TİRE’NİN ORTA YERİ; TAHTAKALE…

 ŞEHRİN KALBİ BURADA ATIYOR.
 
5 Ağustos 2024
Hasan Doğan
 
Tahta Kale / Tahtın Kale
 
Yıl 2023; günlerden Pazar… Kasım ayı ile birlikte kışın ayak sesleri yavaş yavaş hissediliyor. Evler, odun ve kömür istiyor. Tire’nin çarşıları da derin bir sessizlik içinde. Ben, bu sessizliği Pazar gününe yoruyorum. Şu anda bendeniz Tire’nin bu derin sessizliğinin içinde, kendi ayak seslerimi dinleyerek Tahtakale’ye kadar geldim. Hem de tam çeşmenin dibine oturdum. Ortamın bu ıssızlığı beni biraz tedirgin etti. Biraz da ürperdim diyebilirim. Birden Salı Pazarı geldi aklıma. Çoğu kadın olmak üzere binlerce insanın cıvıl cıvıl kaynaştığı bir pazar yeri olarak kalmış aklımda burası.
 
Tahtakale Meydanı; bir Kasım ıssızlığı; Pazar günü...
(Kasım 2005)
 
Tahtakale'de Salı Pazarı kaynaşması
(Haziran 2013)

Bir tepeden baktım sana Tire...
(Şubat 2004)

Sağımda Fevzipaşa Caddesi, solumda Atatürk Caddesi olmak üzere yönümü kuzeye doğru çevirdim. Sağım solum, arkam önüm; adeta buram buram tarih kokuyor. Yeni restorasyon geçiren Kutu Hanı ve bitişiğindeki Kapalı Çarşı (Arasta) tam önümde. Kapalı Çarşı dendiğinde aklıma çocukluğum geliyor hemen. Arasta, içi genelde ayakkabıcı esnafının çoğunlukta olduğu bir çarşıydı. Onunla bitişik Kutu Han, restorasyon sonrası gerçekten muhteşem gözüküyor. Sadrazam Lütfi Paşa tarafından yaptırılmış, kare planlı, çevresinde onlarca dükkânı ile çift katlı bir han burası. Yüzlerce yıldır İpek Yolu üzerinde ilk konaklama yeri olan Tire’deki bu han, kervancıları ve yolcularını ağırlamış. Yıllarca alt katta hayvanlar, üst kattaki odalarda ise yolcular kalmış. Kutu Han’ın karşısında, yani batı yakasında; Tahtakale Hamamı, buraya gelen yolcuların temizlenme, arınma mekânı olarak işlev görmüş aynı dönemlerde. Roma, Bizans, Beylikler derken; Osmanlı ile birlikte geçen yaklaşık iki bin yıl… Dile kolay…
 
Kutu Han; restorasyon öncesindeki hali
(Aralık 2006)
 
Restorasyon sonrasında Kutu Han; avlu...
(Aralık 2022)

Arasta; Kutu Han'ın arkasında...
(Aralık 2022)
  
Tahtakale Meydanı
(Aralık 2022)

Kutu Han’ın çaprazında ve kuzey batısında tek katlı Çöplüce Hanı ve bu hanın batısında da bir diğeri Kurşunlu Hanı (Bakır Hanı olarak da bilinir) bulunuyordu. Eskiden bakır ticareti yapan tüccarlar kalırmış bu handa. Çarşımızın en gözde mekânı olan bu han, Yavuz Sultan Selim’in damadı ve Kanuni’nin veziri Lütfi Paşa tarafından yaptırılmış. Yakın zamanda bir kardeşim büyük emekler harcayarak bu hanı kiralayıp aktif hale getirdi. Başlangıçta ev yemekleri sundu. Akşamları paneller de yapıldı. Bir hayli de tutuldu. Kentin entelektüel kesimi yazarlar, şairler orada toplandılar. Ama kardeşimin sağlık sorunları çıkınca orayı devretti. Şimdi başka bir dostum devam ettiriyor bu güzel mekânı.
 
Çöplüce Hanı; şimdiki hali...
(Mayıs 2023)
 
Çöplüce Hanı
(Mayıs 2023)
 
Kurşunlu ya da Bakır Hanı
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1045)
 
Bakır Hanı'ndan Arasta'ya doğru; dükkanlar bugün kapalı...
(Kasım 2005)
 
Bu hanın doğusunda kalan Çöplüce Hanı da tek katlı hanlarımızdan biri olarak biliniyor. Bu han, zamanında muhtelif yiyecek malzemesinin alınıp satıldığı ve fiyatlandırıldığı bir mekân imiş. Kare şeklindeki bu hanın odaları tahrip olmuş vaziyette, restore edilmeyi bekliyor. Bu hanın hemen doğusunda ise; küçük, ama kırık yivli minaresi ile dikkat çeken güzel bir cami yer alıyor; Hüsamettin Camii… Adını banisi Şeyh Hüsamettin Efendi’den alan ve Beylikler Dönemi yapısı olarak bilinen bu cami, Hasır Pazarı Camii olarak da anılıyor. Merdivenle çıkılan üst katındaki ibadet mekânı oldukça küçük olmakla birlikte, şehrin kalbinde yer alması nedeniyle yapı ayrı bir önem taşıyor.
 
Kırık yivli minaresiyle dikkat çeken Hüsamettin Efendi ya da Hasır Pazarı Camii
(Aralık 2015)
 
Hasır Pazarı ve Hüsamettin Camii
(Aralık 2015)
 
Salı Pazarı'nda kaynaşma halleri
(Aralık 2015)
 
Bu caminin doğu yakasında da eskiden Kara Mülazım Hanı olarak bilinen bir han varmış. Ne yazık ki bu han, yakın tarihte özel bir şahsın eline geçmiş. 1960’lı yıllarda burada Peynirci Ahmet ve oğlu Sırrı Ağabey, peynir imalatı yaparlardı. Şimdilerde artık ikisi de rahmetli oldular. Aslında kentin ortasından geçen ve doğu batı doğrultusunda kenti ortadan bölen Gümüşpala Caddesi’nin eski adının Kara Mülazım Caddesi olarak Tire’de anıldığını da biliyorum.
 
 Tahtakale'de pazar...
(Haziran 2013)
 
Tahtakale Camii
(Aralık 2006)
 
Tahtakale'de bayram alışverişi
(Aralık 2006)

Kutu Han’ın çevresindeki dükkânları ve arkasında geniş bir boş alanı ile Tahtakale Meydanı, yıllarca Tire için bir pazar alanı olmuş. Yaklaşık 1800 tezgâhın kurulduğu Salı Pazarı’nda şimdilerde bu alanın payına düşen ise, ev eşyaları, tuhafiye ve hazır giyim ürünleridir. Şimdi hanın doğusundaki Kapalı Çarşı’ya bakınca neler geçmiyor ki aklımdan. Yakın tarihe kadar tüm ayakkabıcı esnafı bu kapalı çarşıda idi. Hemen aklıma gelen isimlerin başında Zihni Güngören, Çiriş Amca (Mehmet Yavaş) Nevzat Yenigün, Kıtırcı Mehmet Amca, Ali ve Sezai Kolay, Yılmaz Yıldır, Hüseyin Çolak, Kazıkçı lakabı ile bilinen ayakkabı ve top tamircisi İbrahim Amca ve daha niceleri...
 
Kutu Han'a açılan kapılar; restorasyon öncesi...
(Aralık 2006)
 
Bir arife günü; çarşı pazar halleri
(Aralık 2006)
 
Kapı kapı içinde; han kapının içinde; restorasyon öncesi Kutu Han
(Aralık 2006)
 
Tire’de üretilen pek çok malın satıldığı özel noktalar vardı. Eskiden o noktalara pazar denirdi. Örneğin Yağ Pazarı, Urgan Pazarı, Gök Bezi Pazarı, Hasır Pazarı, Çıra Pazarı, Soğan Pazarı, Bardak Pazarı, Portakal Pazarı ve daha nicelerini saymak mümkün burada. Tahtakale’de de özellikle tuhafiye esnafının yoğun dükkânları vardı. Haftanın her günü özellikle kadınların uğrak yeri olurdu buralar. Bir de bu meydanın doğu kısmında; tarihi Gök Bezi Pazarı’nın olduğunu biliyorum. Gök bezi, gerçekten rengini gökyüzünden almış ve genellikle Cambazlı köyü kadınları tarafından dokunan bir bezdi.
 
Suratlı Camii
(Ocak 2004)
 
Suratlı Camii
(Mehmet Ali Soylu'nun kara kalem çalışması)
 
Geçmişin ayak izlerinde; Suratlı'da bir Tirelinin arayışı...
(Ocak 2004)
 
Ah o yorgun sokaklar; dili olsa da konuşsa bu duvarlar...
(Ocak 2004)
 
Bakın; Tahtakale için Evliya Çelebi neler anlatıyor?
 
Tire’de düzenlenen bir sempozyumda bir bilim adamı açıklamıştı da öğrenmiştik. Tahtakale aslında Tahtınkala; yani kale altı demekmiş. Bizler de hep kale nerede diye sorardık birbirimize. Demek ki kale, bu yapının gerisinde; belki de Narin Camii’nin bulunduğu alanda idi. Zaten bu caminin adı da kale içi camilerine verilen isimden geliyormuş.
 
İlkçağ kalesi içinde olduğu düşünülen Narin Camii
(https://www.erolsasmaz.com/foto_y/2013/07/b/1681110503.jpg)
 
Aydınoğlu Mehmet Bey Camii
(Ocak 2004)

Sarıca Yusuf'ta; dik yokuşlarda...
(Ocak 2004)

Tahtakale Meydanı, Tire’nin tam orta yeri... Tire, doğu ve batı yönünde büyümüyor. Tam tersi; önündeki verimli ovaları yok ederek, kuzeye doğru gelişiyor. Verimli Menderes’in suladığı ovaya doğru... Kimse de bu olumsuz gelişmeye karşı bir şey demedi, demiyor. Bir zamanlar o güzelim arazilere organize sanayi kurduk. Sonra da Menderes’i kuruttuk. Nehir aksa bile kimyasal akıyor. Derken ovaya indik; ben yine Tahtakale’ye dönüyorum.
 
Özellikle sıcak yaz günlerinde Tahtakale Meydanı'nda bir konfor alanı; Fikri Özçelik Çeşmesi
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=2457)
 
Fikri Özçelik Çeşmesi; bir başka açıdan...
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=2457)
 
Çeşmenin başına kurulmuş, oturuyorum. Çeşme çok güzel ve Tireli bir hayırsever tarafından (Fikri Özçelik ve eşi adına) 1955 yılında yaptırılmış. Suyu hala akıyor. Özellikle Salı ve Cuma Pazarı günleri çok gerekli oluyor bu çeşme. Yorgun pazarcının yüzünü çırptığı, yaz sıcağında susuzluğunu giderdiği bir konfor alanı burası. Tam arkamda işlemeli minaresi ile halk arasında temelsiz cami olarak bilinen Tahtakale Camii var. Bu cami meydana anlam kazandıran tarihi yapılarımızdan birisidir. 15.yüzyılın sonlarında Hoca Hacı Emir tarafından yaptırılan caminin sağından ve solundan güneye doğru iki sokak çıkıyor.
 
Tahtakale Meydanı'nda Tahtakale Camii
(Aralık 2022)

Hasan Doğan'ın babası "Bekir'in Kahvesi"
(Aralık 2022)

Tire'nin Orta Yeri; Tahtakale Meydanı; arkada Tahtakale Hamamı...
(Aralık 2022)

Doğusundaki sokak, Uzun Çarşı olarak bilinir. Bazı kaynaklarda bu çarşının adını, Yorgancılar Çarşısı ya da Bakırcılar Çarşısı olarak da duydum. Zira bütün yorgancılar ve bakırcı esnafı, eskiden bu sokakta idi. Şu anda bir tane bile kalmadı. En son Mustafa Kocabaş Amca vardı. O da rahmetli oldu, gitti. Dükkânında her türlü bakır eşyası bulunurdu. Genelde Muğla kökenli olan bakırcı esnafı, bir bir tarih sahnesinden çekilip gittiler. Bir zamanlar Evliya Çelebi’nin tertemiz sokağından ve alışverişe gelen insan selinden söz ettiği tarihi Uzun Çarşı; işte burası. Onca kalabalıklığına rağmen, yerden bir toz zerresinin dahi kalkmayışından söz eder büyük gezgin. Hey be; nerelerden nerelere gelmişiz. Bakınız; şimdilerde bu sokak, düğünleri götüren çalgıcı kardeşlerimin yoğun olduğu bir sokak haline geldi. Sokak, yukarıda Ali Efe Hanı (ya da Abdülselam Hanı) ile sonlanıyor.
 
Uzun Çarşı ve Tahtakale Camii
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Uzun Çarşı'da kapalı mekan kapıları; yorgun ve hüzünlü..
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Bir başka Uzun Çarşı kapısı
(Hasan Doğan Arşivi)

Uzun Çarşı'nın dükkanlarından birinin kapı süslemesi detayı
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Ali Efe Hanı
(Kasım 2005)
 
Sokağın ucunda ve Ali Efe Hanı’nın karşısındaki tarihi Bedesten, yakın zamanlarda iyi niyetli bir çabanın ürünü olarak tekrar ayağa kaldırıldı. Çok da güzel oldu. Aslında Bezistan olarak bilinen bu kapalı mekân, çok değerli ürünlerin ve ipekli kumaşların satıldığı ve saklandığı bir yer imiş. Bu günlerde burada resim sergileri gibi çeşitli sanatsal etkinlikler gerçekleştiriliyor. Bedesten’in karşısında duran Ali Efe Hanı ise, bugün restore edilerek yeniden ayağa kaldırılmayı bekliyor. İki katlı ve üst katında küçük odaların bulunduğu bu han, yakın zamana kadar hizmet veriyordu ve dışarıdan gelmiş pek çok gariban için bir sığınma yeri idi. Şimdilerde sadece ön yüzde kahvehanesi çalışıyor. Ali Efe Hanı’nın önleri, doğu batı yönünde; tamamen Yağ Pazarı olarak anılırdı.
 
Avludan dışarı bakış; Ali Efe Hanı'nın giriş kapısı
(Kasım 2005)
 
Ali Efe; kahvedeki fotoğraf...
(Kasım 2005)
 
Ali Efe Hanı'nın harap hali, 2005 yılı...
(Kasım 2005)
 
Tahtakale Camii’nin batı yüzünde de bir sokak var. O sokak da Terziler Sokağı olarak bilinirdi. Tire’de artık her yerde olduğu gibi terzilik de bitti. İnsanlar, hazır ve sentetik giyime yöneldiler. Özellikle yabancı markalar, her yerde olduğu gibi Tire’de de cirit atıyor. Gençler yerli ürünleri beğenmez oldular. O güzelim yünlü ve pamuklu kumaşlar alınmıyor ve satılmıyor ne yazık ki. Terziler Sokağı, kapalı dükkânlarıyla sessizliğini yaşıyor. Çarşımızın eski terzilerinden rahmetli Zihni Ağabey, söylemişti de şaşırıp kalmıştım. Tire’de 317 terzi dükkânı varmış bir zamanlar. Bunlar özellikle arife günleri sabaha kadar çalışırlardı. Şimdilerde bu sokakta çalışır halde bir tane terzi dükkânı bile yok. Salı ve Cuma günleri köylülerin ürünlerinin pazarlandığı bir sokak artık burası...
 
Ali Efe Hnı'nın karşısında yer alan Bedesten'in restorasyon öncesi hali
(Kasım 2005)
 
Ali Efe Hanı'nın arkadan görünümü
(Kasım 2005)
 
 Tire Bedesteni
(Tire Belediyesi Web Sitesi)
 
Tahtakale’nin Tuhafiyeci Esnafı
 
Şu anda ben Fikri Özçelik Çeşmesi’nin başında ve soluma doğru bakıyorum. Hemen dibimde Çapkınlar’ın mekânı vardı. Tire’nin en köklü ailelerinden olan Çapkınlar; önceleri kırtasiye, sonrasında ise beyaz eşya ve tüp işi yaparlardı. Şimdi çarşıda Çapkınlar’dan hiç bir fert yok. Yine Çapkınlar dükkânının tam karşısında; Aksoylar’ın gelinlik ve çeyiz mağazası vardı. Bu mağazanın yerinde 1915 yangınına kadar bir kilise olduğu söylenirdi. Ne yazık ki büyük yangında bu kilise kül olup gitmiş. Çapkınlar dükkânının batısında Ömerler vardı. Konfeksiyon deyince, Tire’de onlar akla gelirdi. Ömerler’den de kimse kalmadı. Tacettin Kıvanç Mobilya, Tire’de ilk üçün içinde idi. Onlar da yeni düzene ayak uyduramadılar ve çarşıda yok oldular. Sokağın karşısında Aksoylar, daha düne kadar hazır giyim sektörünün başa güreşen ailelerindendi. Ne yazık ki kimse kalmadı Aksoylar’dan da. Bu isimler Tire’de gerçekten birer marka olmuş önemli aile işletmeleri iken, arkalarından gelen kuşaklar bu markaları sürdüremediler. Fahri ve Faruk kardeşler de kumaş ve hazır giyim sektörünün duayeni idiler. Çallı Kardeşler’in, düzgün giyimli ve müşteriye sürekli güven veren, adeta dükkâna mıknatıs gibi çeken bir yanları vardı. Onlardan da şu anda kimse yok Tahtakale’nin boş kalan meydanında. Hafızbahalar da aynı iş kolunda faaliyette idiler. Çok büyük mağazaları vardı. Bir zamanlar bu mağazaların müşterileri, özellikle Güme Dağı’dan kasabaya inen köylüler idi.
 
Tahtakale Meydanı; alışveriş mekanı...
(Aralık 2022)
 
Tahtakale esnaflarından Çallı Kardeşlerden Faruk Çallı; ortada oturan...
(Kaynak: Bahadır Çallı)
 
Tahtakale esnaflarından Çallı Kardeşler...
(Kaynak: Bahadır Çallı)
 
Tire köylülerinin eski bir geleneği; Pusat Kesme…
 
Pusat kesme diye bildiğimiz bir gelenek vardı eskiden. Kız ve oğlan tarafı Tire’ye gelirler ve bir hazır giyim mağazasında elbiseler kesilirdi. Bu kesilen elbiseler, paketlenip hediye olarak yakınlarına dağıtılırdı. Bir de aynı gün ayakkabıcıya gidilir ve en az 100 çift ayakkabı alınır, bunlar da yakın akrabalara dağıtılırdı. Daha sonra yakınlardaki helvacıya gidilir, yüzlerce yuvarlak kutu tenekenin içine baklavalar ısmarlanır ve olacak düğünün yakınlarına bu baklavalar dağıtılırdı. Yakın tarihlere kadar kasabanın sokaklarında köy kökenli kalabalıklar, bize o gün pusat kesme gününü hatırlatırdı. Bu iş yerleri de o yıllarda dolup dolup taşardı pusat kesim günlerinde. 
 
Tahtakale Meydanı'nda...
(Aralık 2022)
 
Güme Dağı'nda; Cambazlı'da bir köy düğünü yemeği
(Kasım 2005)
 
Meyhaneci Salomon’dan Ratip Usta’ya; Tire’de Yeme İçme Kültürü
 
Bakkaliye denince Tire’de İmamişli lakaplı ve aynı zamanda köylüm (Peşreflili) Mehmet Aslan ve oğlu Sefa Aslan gelir akla. Bu tür dükkânlar, belirli kalemlerde oldukça uzmanlaşmış ve ona göre müşterisi ile bütünleşmiş yerlerdir. Örneğin Tire’de sirke alacaksan, bunun adresi Sefa Aslan’dır. Buna benzer onlarca kalemin hangi noktada en iyisinin satıldığını müşteri bilir. Alsoyları Tire’de her insan hatırlar. Yönü kuzeye doğru bakan ve her türlü bakkaliye malzemesinin bulunduğu çok büyük bir dükkân; deyim yerinde ise harıl harıl çalışırdı. Bu geniş dükkân, her an onlarca müşteriye hizmet verirdi. Alsoy ailesinin iki damadı; Sami Gamsız ve Güngör Kantur öldükten sonra, bu koca dükkân kapandı.
 
Tire Çarşısı'nda bakkaliye esnafından İmamişli lakabıyla tanınan Peşrefli köyünden Mehmet Arslan
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Toptan ve perakende bakkaliyenin son temsilcilerinden Alsoylar'ın rahmetli damadı Sami Gamsız...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Yine bu büyük dükkânın karşısında Yahudi Salomon’un şarap imalathanesi vardı. Burası bir çıkmaz sokaktı. Tire bağlarından getirilen özellikle siyah çekirdekli üzümler, burada şaraba dönüştürülürdü. Salomon, biraz ileride Cumhuriyet İlkokulu alt sokağının karşı köşesinde meyhane işletirdi. Ürettiği şarapları meyhanesinde müşterilerine sunardı. Seha Gidel Hocamızın anlatımına göre; Salomon, özellikle devetabanı köfte ve ondan türetilen saçaklı köfte ile kaşarlı köftenin mucidi idi. Tire’de meyhane kültürü deyince önce Yahudi Salomon, sonra da Rum Sokağı’nda Apostol’un Meyhanesi gelirdi akla. Sonraları bu ayrıcalıklı kültürü Tire’de Meyhaneci Ratıp Usta yürütmüştür. Koluna taktığı sepeti ile tüm kasapları dolaşıp vitrinden kuzuyu seçip, onu hem parçalayan, hem de köftesi için dana eti ile karıştıran ve bu işlemleri yaparken yanına kimseyi yaklaştırmayan Ratıp Usta, köfte işinde Tire’de yıllarca marka olmuştur. Yine koluna taktığı sepetiyle aldığı bostan patlıcanlarını; kalın kalın dilip, kızgın yağda kızartan, üzerine bolca sarımsaklı yoğurt, onun da üzerine domates sosu ekleyen Ratıp Usta’ya ait bu kızartmanın aynısını kimse bir daha yapamamıştır.
 
Seha Gidel ve öğretmen arkadaşları bir Tire meyhanesinde; belki Ratıp Usta'da yemekte...
(Nedret Sezgin'e teşekkürler...)
 
Tire meyhanelerinden bir an...
(Saygın Kütahyalı Arşivi)
 
Ratıp Usta, küçük yaşlarda tuğla ocağında çalışmayı bırakıp, Salomon’un yanında bulaşıkçı çırağı olarak işe başlar ve her türlü bilgiyi bu ustanın mekânında öğrenir. Lokantacılık için söylenen meşhur sözü hatırlatalım o zaman; “İyi bir usta olacaksan, bu işte bulaşıkhaneden başlamalısın.” Ratıp Usta da aynen böyle yapmış ve sonunda Tire’de lokantacılığın duayeni olmuştur. Sonraki yıllarda Ratıp Usta, mesleğini daha da çok ilerletecek; hatta mekânındaki merdivenin başında müşteri seçer hale gelecektir. Ratıp Usta, önünüze ne koyarsa, yersiniz. Seçme hakkınız yoktur. Her şey tazedir. Özenle hazırlanmıştır. İlave bir şey isteyemezsiniz. Sarhoş olma lüksünüz yoktur o mekânda. Ummadığınız bir anda garsonu önünüzü toplarken görürsünüz. Bu mekândan gönderilmek kimsenin işine gelmez. Ratıp Usta, yıllarca küçücük mekânında müşterilerine hizmet vermiş, ölünce de mekânı kapanmıştır. Oğulları ne yazık ki bu kültürü devam ettiremediler.
 
Ratıp Usta mekanında müşterileriyle birlikte...
(Hasan Doğan Arşivi)

Ratıp Usta; bütün asaletiyle...
(Hasan Doğan Arşivi)

Ratıp Usta; karlı bir günde eski bir hatıra...
(Hasan Doğan Arşivi)

Gördüğünüz gibi oturduğum yerden aşağılara indim. Tekrar yerime geleyim de, biraz sağıma bakayım. Pastacılığın ve dondurmacılığın duayeni Şahin (asıl adı Şehri) Usta... Asıl memleketi Tokat-Erbaa olan Şahin Usta, okuma isteğine babası karşı çıkınca evinden kaçmış. Önce Tire-Eskioba köyüne, oradan da Tire’ye gelip, sonradan kayınpederi olacak Şerbetçi Hüseyin’in dükkânında çırak olarak çalışmaya başlamış. Mesleğini de bu dükkânda öğrenmiş. O yıllarda Tahtakale’de geceleri süt ve salep satarmış Şahin Usta. Oysa şimdilerde Tahtakale’de geceleri in cin top oynuyor. Şahin Usta’yı rahmetle anıyorum burada.
 
Ratıp Usta'nın yaşadığı mahalle ve sokağı
(Ekim 2011)
 
 
Ratıp Usta'nın evi ve kapısında eşi; eski bir hatıra...
(Ekim 2011)
 
Aynı sokakta yer alan ve restorasyon geçirmiş güzel bir Tire evi
(Ekim 2011)
 
Biraz daha ileri sağda Fahri ve Nazmi Harputlu kardeşler... Önce hazır giyim işleri, sonra beyaz eşya derken; onlardan sonra oğlu hazır giyim anlamında hizmete kısmen devam ediyor. Biraz daha yukarıda Tokatlı Bakkaliyesi, kuru bakliyatta marka olmuş ve bu markayı yıllardır sürdürmekte olan nadir işletmelerden. Orhan Tokatlı’yı çok yakın zamanda kaybettik. Rahmetli Orhan Tokatlı, bu dükkânı babasından devraldı. Şimdilerde de Orhan Bey’in iki oğlundan bir tanesi, Tokatlı Bakkaliyesi adı altında, özellikle kuru bakliyat işini hala aynı kalite ile sürdürme gayreti içinde hayatiyetini devam ettiriyor.
 
Gülcüoğlu Konağı
(Kasım 2005)
 
Gülcüoğlu Konağı
(Mehmet Ali Soylu'nun sulu boya çalışması)

Gülcüoğlu Konağı'nın avlusu
(Kasım 2005)

Gülcüoğlu
(Kasım 2005)

Yine Tokatlı’nın altında, Tire’de ilk kuyu kebapçısı Mehmet ve oğlu Cemil Kocabey’lerin dükkânı vardı. Onlar bir müddet sonra Tire’yi terk edip gittiler. Nereye ve neden gittiklerini asla bilemedik. Aynı caddede ve Tokatlı’nın karşısında Canoğlu Pastanesi vardı. Şerbetçi Hüseyin’in çırağı olan Tacettin Canoğlu tarafından açılan pastane, Canoğlu ailesinin Tire’deki ilk pastanesidir. Sonraları bu aile, Tire’de yıllarca pastane işkolunda faaliyet yürüttüler. Şimdilerde onlar da artık ortalıkta yoklar. Yine bu caddede bir şiş köfteci vardı. Bu dükkân Hapçılar’ın dükkânı olarak bilinirdi. Hapçı ailesi, belki de Tire’nin ilk şiş köftecilerinden idi. Sonraları bu aile de bu işi bıraktı.
 
Kaziroğlu Çeşmesi
(Ocak 2007)
 
Kaziroğlu servileri
(Ocak 2007)
 
Molla Arap Külliyesi'nden...
(Ocak 2007)
 
Tahtakale’nin doğu yakasının ara sokaklarında şeker ve lokum üreten iş yerleri vardı. Hepsi birer birer kapandılar. Ne kadar güzeldi o kaba şekerler... Yine akide şekerleri ve lokum, çocukluğumuzun çocuk kadar güzel tatlarıydılar. Ramazan bayramlarında bir kaba şeker için kapıları aşındırdığımız çocukça yıllar... Şekerci Yalçın Ağabeyimiz vardı. Kendisi de şeker tadında bir büyüğümüz idi. Onu Tire’de her insan tanırdı. Uzun boylu, yakışıklı ve cana yakın birisiydi; esnaflığın en güzel davranışlarını onda görebilirdiniz. Nişan, nikâh ve düğün şekerleri alınırdı ondan. O da rahmetli oldu ve Tire sahnesinden çekilip gitti.
 
Tire Çarşısı'nın tanınmış simalarından; Şekerci Yalçın Usta...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Bir yaşayan değerimiz; Dondurmacı Ayhan Usta
 
Tahtakale Meydanı’nın batı yakasından girişte; küçücük bir dükkânda kuru kahve satan rahmetli Mustafa Tankaş Amca’yı da anmam gerekir. Şu anda Mustafa Amca’nın oğlu bu dükkânı işletmeye devam ediyor. Hala kahvede bir numara... Yine arkamda kalan tarihi Dokumacılar Kahvesi hizmete devam ediyor. İşletmecisi İsmet Şık, aramızdan erken ayrıldı. Dokumacılar Kahvesi, onun zamanında daha da anlam kazanmıştı. Yaz aylarına girerken, yediveren üzümünün koruğundan yapılan koruk şerbeti muhteşemdir Tire’de. Tire’den başka yerlerde de mutlaka vardır, ama bu kadar revaçta olan bir başka yer ben duymadım. Çarşı esnafının ve dağ köylerinden gelen köylülerin sıcak mekânı idi bu güzelim Dokumacılar Kahvesi.
 
Dondurmacı Ayhan Usta
(Hasan Doğan Arşivi)

Dondurmacı Ayhn Usta'nın mekanı Florya Pastanesi'nin afişi
(Hasan Doğan Arşivi)

Tire tarihinde yer alan ve bir acı badem imalatı olan somata, o yılların en meşhur içeceklerinden biri idi. Özellikle kış aylarının vazgeçilmezi olan bu içecek, üzerine ekilen tarçın ile daha bir lezzetli olurdu. Şimdilerde Ayhan Toran Ağabeyimiz, bu içeceği üretiyor. Dükkânı da Tahtakale’ye çok yakın konumdadır. Fikri Özçelik Çeşmesi’nin doğu yakasına giden yoldan (Tahtakale Caddesi) sola dönüşte ilk dükkân onundur ve ismi de Florya Pastanesi’dir. Hala geleneksel olarak ürettiği damla sakızlı dondurması, çevre illerden bile insanların ilgisini çekiyor. Ayhan Ağabey, bugünlerde incirli, karadutlu, cevizli, acı bademli ve en son bu yıl piyasaya sürdüğü koruklu dondurmaları ile üretimine devam ediyor. Ne yazık ki yaşı seksenlerini çoktan geçmiş bulunan Ayhan Ağabey’in bu geleneksel dondurma kültürü de onunla birlikte yok olup gidecek.
 
Dondurmacı Ayhan Usta'nın duvardaki ödüllerinden; Bornova Rotary Kulübü Meslek Ödülü...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Duvardaki ödül beratlarından bir diğeri; "Terra Madre Awards"; 2015...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Tahtakale, aslında yılların tecrübelerinin kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir esnaf kitlesinin toplandığı mekânlar bütünüdür. Şekerciler, lokumcular, manifaturacı ve tuhafiyeci esnafı, terzi, ayakkabıcı; daha neler neler... Artık Tire, ülke genelinde olduğu gibi son yıllarda Çin mallarının etkisi altında... Kullan, at dönemi başladı. Oysa eskiden buradan bir şemsiye al, kullan kullan, koy evinde dursun. Tamircisi bile vardı. Raşit Taşer Ağabeyimiz bu zanaatın son temsilcisiydi; onu da kaybettik yakınlarda. Sözünün tam eri olan rahmetli Raşit Ağabey, söz verdiği şemsiyeyi mutlaka zamanında tamir ederdi. Hatta parça bulamaz ise, yeni bir şemsiyeyi alır, bozar ve o şemsiyeden elde ettiği parçayı bozuk şemsiyeye takar, müşteriyi öyle gönderirdi.
 
Şemsiyeci Raşit Ağabey Tire Çarşısı'nı anlatıyor.
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Rahmetli Raşit Ağabey şemsiyeci dükkanında; nur içinde yatsın.
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Raşit Ağabey; şemsiyeci dükkanının önünde...
(Nisan 2011)
 
Rahmetli Raşit Ağabey; hayata bakışını aktarıyor.
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Şimdi gelin; yine benim oturduğum çeşme başının altında ve sol tarafta bir küçücük dükkândan bahsedelim. Dükkânında kolonya satardı bu amca. Adı da Lütfi Kayacan idi. Kibar, düzgün giyimli ve efendi… Onun dükkânı, Tahtakale’de her insanın uğrak yeri ve tüm Tirelilerin kolonya ihtiyaçlarını temin ettiği bir mekândı. Çok kibar ve aslen de Tireli olan Lütfi Amca, kendisinin ürettiği kolonyaları satardı. Aslında o yıllarda esnaflık yapan tüm Tahtakale esnafı, müşteri ağırlamada müthiş bir meziyet sergilerken, Lütfi Amca’nın kibarlığı her zaman ön plana çıkardı. Rahmet ile anıyorum kendisini. 
 
Tire Çarşısı'ndan...
(Kasım 2005)

Arasta ya da Kapalı Çarşı; restorasyon öncesi...
(Kasım 2005)

Tire'nin geleneksel el sanatlarından; keçecilik ürünleri askıda...
(Kasım 2007)

Tire yüzlerce yıllık geçmişi ve esnaf kenti olması nedeniyle, gerçekten çekirdekten yetişmiş insan kalitesi ile de ön plana çıkıyor. Bu çarşının yarım asırdan fazla geçmişinde bulunduğumdan dolayı da çok fazla insanla birlikte oldum, onları dinledim. Tertemiz kıyafetlerinden tutun da, müşteri karşılama ve ağırlamadaki sabırları beni her zaman hayrete düşürmüştür. Bu insanların yaşadıkları ortamdan elde ettikleri bilgi birikimleri, emekleri ve döktükleri dil, hayatlarını kazanmaları için nasıl bir yol izlemeleri gerektiği konusunda onları yönlendirmiş olmalı. Oysa günümüz insanı, daha kolay yaşamı tercih etme adına; hep gösterişi ve daima göze hitap etmeyi yeğlemiş gibi geliyor bana. Bu yüzden de insanımız sabır denilen ve insana mahsus; o büyük özveriyi unutmuş görünüyor. Ne yazık ki tüketimin esiri olmuş bir nesil var ortalıkta. Tüketimin de bir sınırı olmayınca, toplum olarak fütursuzca önüne geleni ezmeye çalışan ve paraya tapan kalabalıklardan ibaretiz artık. Bu nedenle de hala yaşayan çınarları varken; bu çarşının ve geleneğinin, bilim insanlarının elinde incelenmesi ve bu birikimlerin kayda geçirilmesi dileğimdir.
 
Dere Mahalle'de geleneksel Tire evlerinden biri; eyvanlı...
(Kasım 2006)

Eski Askerlik Şubesi
(Kasım 2006)

Karahasan Camii karşısında; Adalı Halil'in Evi
(Kasım 2006)

Bakınız size ayakkabıcılığın üstatlarından Zihni Güngören’den örnek vereyim; kibarlığın, efendiliğin ve olgunluğun simgesi olan bu adam, her sabah dükkânına gelirken, çarşı esnafı ona olan saygısını göstermek adına ayağa kalkıp selamlardı onu. Keza Terzi Sadık Akıner, eline geçirdiği bir çantayı bozarak çantacılığa başlamış ve ürettiği çantaları tüm Türkiye’ye göndermiş olan Kamil Karsel ve oğulları, manifaturacı Fahri ve Faruk Çallı kardeşler... Say say bitmez.
 
Zeybek Hoca Evi'nin köşe süslemesi detayı
(Kasım 2006)
 
Zeybek Hoca'nın Evi
(Kasım 2006)
 
Dere Mahalle'deki eski evlerden biri daha...
(Kasım 2006)
 
Berberlik mesleğinin piri; Gani Usta
 
Berberliğin nasıl yapılması gerektiği konusunda yazılı bir kurallar bütününü ben duymadım. Gerçi her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır deyip de berberliği bu esnekliğin ortasına bırakmak da olmaz elbette. Eğer berberliği, Tire gibi esnaflığın doruk noktalara ulaştığı bir ahi yerleşiminde görmek, tanımak istiyorsanız, buyurun; sizlere buradan değerli bir örnek sunabilirim. Aslında diğer geleneksel mesleklerde olduğu gibi berberlik de çıraklık dönemi ile başlayıp kalfalıktan ustalığa dek uzanan uzun bir sürece karşılık geliyor. Kalfalıkta pişen usta adayı, askerlik dönüşü yeni bir dükkân açma mücadelesine girişiyor genellikle. Tabii ki bu yolda Ahilik geleneğinin bir gereği olarak ustasının da iznini almalı elbette.
 
Gani Çıbıkçı; Tire'nin efsane berberlerinden... Ayakkabısından pantolonuna, gömleğinden kemerine dek; bir bakar mısınız Gani Usta'nın şıklığına...
(Gönen Çıbıkçı Arşivi)
 
Gani Usta, gençliğinin başında; belki de 1930'lu yıllar... Papyonu ile tamamlanan bir zerafet dikkat çekici...
(Gönen Çıbıkçı Arşivi)
 
Bizim berberimiz Gani Usta da Birinci Dünya Savaşı’nın her tarafı yakıp yıktığı yıllarda adeta savaşın küllerinden; Tire Karagazi Mahallesi’nde; 1917 yılında doğmuştur. Oğullarından emekli öğretmen Gönen Çıbıkçı’nın ifadesine göre; Tire’de Yorgancılar sokağındaki bir berber dükkânında Berber Arif Usta’nın çırağı olarak mesleğe adım atar. Gani Usta’nın o yıllarda Arif Usta tarafından çok iyi yetiştirildiği kesin. Sonraları Perakende Hali’nin kuzeye bakan kısmında kiraladığı dükkânında ölünceye kadar mesleğini sürdürmüştür. Berber Gani Usta, mesleğini icra ederken yakasından kravatını hiç bir zaman eksik etmedi. Bembeyaz ve taranmış saçları, yine bembeyaz ve lekesiz önlüğü altında, beyaz gömlek ve de her gün tıraşlı suratı; onun bu mesleğe duyduğu saygıyı gösterir. O, her akşam evine dönüp de sofraya oturduğunda; ağzına aldığı her lokmanın karşılığının, dükkânında döktüğü alın teri olduğunun bilincindedir. Onun beyaz gömleği ve ütülenmiş pantolonunda hiç leke bulunmadığı gibi meslek hayatı da aynen o lekesiz gömleği gibi tertemizdir.
 
 
Berber Gani Çıbıkçı (kıravatlı); her zaman, her yerde bir beyefendi... Sene 1951; arkadaşlarıyla...
(Gönen Çıbıkçı Arşivi)
 
Aslında Tire, Berber Gani Ustası ile ne kadar övünse azdır. O dükkânına gelen müşteriye saygıda asla kusur etmemiş ve koltuğuna oturan müşterisinin üzerine titremiştir. Onun üzerine bir su damlasının dahi sıçramaması için verdiği mücadeleyi gördüğümden, bu satırları kaleme alıyorum. Ağzından asla küfürlü ya da kaba bir söz duyulmaz. O bu mesleği sayesinde iki oğlunu da öğretmen yapmıştır. Her zaman bir dikili ağacının dahi olmadığını söyleyen Usta, kimseye muhtaç olmadan ailesine ve çocuklarına da hiç yokluk çektirmeden yetiştirmiştir onları. Onun mesleki ve insani mirasının bugün Tire’de berberlik mesleğini icra eden ardılları tarafından sürdürüldüğünü söyleyebilirim. Ne mutlu Gani Ustalara; arkalarında iz bırakıp gidenlere…
 
Seha Gidel'in berberi Samim Kabaağaçlı; her ikisini rahmetle anıyoruz.
(Hasan Doğan Arşivi)

İsmail Bayhan; Çarşı’daki anıt gibi…
 
Faruk ve Fahri Çallı kardeşlerin dükkânlarından doğuya doğru; Fevzipaşa Caddesi’ne geldiğimizde, o caddenin biraz kuzey tarafında ve sağda, askerlik dönüşü; kendisine yeni bir dünya kurmak için yola çıkan ve 1958 yılında aldığı demirci dükkânını boşaltıp, orada terziliğe başlayan İsmail Bayhan Ağabeyimizin mekânına ulaşırız. O yıllarda Fevzipaşa Caddesi, demirci esnafının yoğun olarak bulunduğu bir yer olduğundan, aynı zamanda Demirciler Çarşısı olarak da bilinirdi. Bugün 90’lara yaklaşan yaşına rağmen, hala kibar duruşundan, düzgün konuşmasından, oturuşundan, kalkışından ve insana hitaptaki nazikliğinden taviz vermeyen İsmail Bayhan, halen mesleğini icra eden bir anıt gibidir çarşıda.
 
 Tire Çarşısı'nın tek duayen terzisi; İsmail Bayhan
(Hasan Doğan Arşivi)
 
İsmail Bayhan; çocukları ile...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Saçının telinden, parmağının ucuna kadar her noktasıyla ben esnafım diyen bir ustadır İsmail Bayhan. Sanki O, Fevzipaşa Caddesi’nin geçmişten günümüze uzanan son eli gibidir. Artık onlar birer birer terk ediyorlar bu çarşıyı. Dünya değişirken, bu akışa ayak uydurmaları giderek zorlaşıyor. Hayat yorgunu hepsi… Biliyorum bu büyük ustaların yerine, yenileri asla gelmeyecek. Çarşıya çırak da gelmiyor artık. Eğer bir boşluk bulur da İsmail Bayhan’a uğrarsanız, bu unutulan değerleri hatırlatır sizlere. Ona sağlıklı ve huzur dolu bir ömür diliyorum.
 
Terzi İsmail Bayhan, Gön Geçidi'nde Hasan Doğan'ın rahmetli annesi Fatma Doğan ile birlikte...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Merkez Pastanesi ve Cavit Amca ile ünlenen Tulumba Tatlısı
 
Bembeyaz takım elbisesi, beyaz saçları ve başında fötr şapkası ile Singerci Zihni Amca, bu caddenin en ucunda Singer dikiş makinesi bayiliği yapardı. Sanırsınız bir diplomat; o kadar nazik ve kibardı ki. İşte bu çelebi ruhlu Singerci Zihni Amca’nın dükkânının karşısında, Cavit Amca’nın Merkez Pastanesi yer alıyordu. Cavit Amca, küçücük dükkânında Tire’de pek meşhur tulumba tatlısını sabah erkenden hazırlayıp satışa sunar ve tüm Tireliler bu tatlıyı erkenden alabilmek için dükkânına koşarlardı. Öğleden sonraya kalmazdı çünkü tulumba tatlısı. Yine bu küçük tatlı evinin dondurmaları da benzersiz lezzette idi. Cavit Amca’dan sonra revani, ne yazık ki piyasadan kalktı. Ama tulumba tatlısı, keşkül, kadayıf ve kuru pasta ile torun Bahadır Öztürk, bu küçücük dükkânda ve kalitesinden ödün vermeden dede mesleğini halen sürdürüyor.
 
Merkez Pastanesi sahibi Cahit Amca, 21 Ekim 1998 tarihinde Pastacılık Ödül Töreni'nde Halit Kıvanç'tan ödülünü alırken...
(Hasan Doğan Arşivi)

Merkez Pastanesi'nin kurucusu Osman Efendi
(Hasan Doğan Arşivi)

Merkez Pastanesi'nin vazgeçilmezlerindendi. Revani tatlısı...
(Hasan Doğan Arşivi)

Sami Günel; Tire’de ilk eczacı…
 
Fevzipaşa Caddesi’nde Tire’nin ilk eczanelerinden Hilal Eczanesi vardı. Bu eczanenin kurucusunun Balkanlardan Tire’ye göç etmiş olan Eczacı Ali Bey olduğunu, rahmetli Seha Gidel’den dinlemiştim. Eczacı Ali, geldiği yerde bir Yahudi’nin eczanesinde çırak olduğu için, Tire’de de açtığı eczaneye Sami Günel (Samuel Beja; doğum tarihi: 1922) Amca’yı çırak almış. Sami Amca’nın mandıracı Hayım ile ev hanımı Bohora’nın iki oğlundan küçüğü olduğunu duymuştum. İsrail’e göç eden abisi Nesim Beja ile ara sıra telefonlaşarak ilişkilerini sürdürmüşler. Ailenin soyadı olan Beja, Portekiz’de bir bölgenin adı imiş. Demek ki ailenin kökeni oralara kadar uzanıyor ve yüzlerce yıl önce oralardan bu topraklara göç edip gelmişler. Eczacı Ali erkenden ölünce, onun eşi ile Sami Amca’nın eczaneyi yıllarca beraber yürüttüklerini ben biliyorum. Bu arada Jale Gidel de eczacı halanın oğlan kardeşi olan Orhan Rahmi Gökçe’nin kızıdır ve o da eczacıdır. Bu nedenle bu eczane, yıllarca Jale Gidel’in sorumluluğunda ve Sami Günel tarafından çalıştırılmıştır.
 
Tire'de son Yahudi; Tire'nin ilk eczacılarından Sami Günel ya da Samuel Beja...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Tire Organize Sanayi Bölgesi yakınlarına taşınan Yahudi mezar taşlarından biri
(Haziran 2010)
 
bir diğeri...
(Haziran 2010)
 
Eczacı Sami Günel, yıllar önce bir doktor gibi yaptığı ilaç terkipleri ile insanlara şifa kaynağı oldu. Takım elbiseli, temiz giyimli ve çok kibar bir beyefendiydi. Tire onu bağrına bastı. Bizlerden birisi idi. Bize o kadar yakındı ki; annem ya da babam rahatsızlandığında, hemen ona koşardık. Onun etnik ya da dini kimliği hiç gündeme gelmedi. O hep Tireli’nin Sami Amcası oldu. Bendeniz de onu çok sevdiğimi bu arada belirtmeliyim. O bu topraklarda doğdu, bu toprakların çocuğu olarak büyüdü. Binlerce insana sağlık alanında hizmet verdi. Tire’de hastası ya da hastalığı olan her insan hep ona koştu. O da usanmadan, bıkmadan dertlere deva olmaya çalıştı.
 
Eczacı Sami Günel; evinde bir konuğuyla...
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Tire Yahudilerinden yadigar; bir mezar taşı daha...
(Haziran 2010)
 
 
 bir diğeri...
(Haziran 2010)
 
Tire’de O, hep tek başına idi. Son yıllarında İzmir Yahudi Cemaati, ona bir yardımcı kadın gönderdi. Son defa görmek için evlerine uğradığımızda, kadın balkondan üzüntü içinde bizi geri çevirdi. Komşusu olduğumu nereden öğrenmiş bilmiyorum; ama arkamdan koşarak geldiğini gördüm ve benden defalarca özür diledi. Sami Amca’yı bu haliyle görmemizi istemediğini nazik bir üslupla anlattı. İleride Tire’nin tarihi yeniden yazılırsa eğer, tarih yazıcıları Sami Amca‘ya da yer vereceklerdir eminim.
 
Tire'den bir mekan; Sarıca Yusuf, Süleyman Çıkmazı
(Öğretmen M. Sinan Ergin Arşivi)
 
Yalınayak yolunda Yarpuzlar'ın Evi; belediye satın aldı.
(Mehmet Ali Soylu'nun suluboya çalışması)
 
Sami Amca; doğduğun bu topraklar, seni bağrına bastı. Hepimizin zayıf anlarında birlikte oldun, bizlere şifa dağıttın. Sen giderken, hepimizden alacaklı olarak gittin. Buna rağmen sen rahmete erdiğinde, bütün Tire yekvücut oldu ve seni, sana da ait olan bu topraklara gömdü. Her insan üzüldü ve sana dua etti. Bütün insanlar senin güzel ve tatlı sohbetlerinden feyz aldılar. Rahmetle, ışıklar içinde uyu Sami Amca...
 
Ahmet Karcı Evi; şimdi yok. Yandı.
(Mehmet Ali Soylu'nun suluboya çalışması)
 
Ahmet Şenel Evi; Ankara Caddesi, Bahçekahve'ye inerken; sağda...
(Mehmet Ali Soylu'nun suluboya çalışması)
 
Konumuz Tahtakale Meydanı olunca; o meydanın sağındaki Fevzi Paşa Caddesi’nden kuzeye doğru indiğinizde, hemen sağdaki Hilal Eczanesi ve içerideki Sami Günel Amca, kibar bir şekilde sizi karşılar, hal ve hatırınızı sorardı. Benim de onu anmadan geçmem, bu yazıyı çok anlamsız kılardı. Bu tür insanlar ve yaşanmışlıkları, hem Tire’yi, hem de yazının başından beri sözünü ettiğimiz Tahtakale Meydanı’nı daha da anlamlı kılıyor. Hepsi zamanı gelince, sırayla aramızdan ayrılıp gittiler. Oysa onlar, bu çarşının temel direkleri idiler. O direkler, birer birer devrildi. Şimdi yoklar artık.
 
Dipnotlar:
(1)     Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: Hasan Doğan
Düzenleyen: İbrahim Fidanoğlu

14 yorum:

  1. İyi bir yazı olmuş,tire'yi tekrar bana yaşattı... emeğinize elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Ne söylesem az gelir. Çok güzel ve yorucu bir emek. Yüreğinize sağlık. Halil Güney

    YanıtlaSil
  3. Sanki doktora tezi olmuş. Yazılarınızı takip ediyorum. Çok güzel. İyi bir araştırmacısınız. O fotoğraflara nasıl ulaşmışsınız. Emek isteyen bir çalışma. ÇÇocukluğumun, ilk

    YanıtlaSil
  4. Daha kaçtım ekibi ve Hasan hoca yazınızı iki defa okudum keyfine doyamadım dikkatimi çeken birkaç noktaya değinmeden edemeyeceğim sarıca yusuf yokuşunda ki dekoratif güzellik beni büyüledi buram buram tarih kokuyor pazar yerindeki malların tazeligi ve çeşidi bir başa Florya pastanesi nin dondurmalarinı yemeden ölmek yok hele hele Hasan hocanın babasının kahvehanesıne bayıldım Hasan hocanın iyi çaydan anladıgını şimdi anladım emeğinize yüreğinize ayagınıza saglık iyiki varsınız ıyıki sizi tanıma şerefine eriştim✌✌❤❤

    YanıtlaSil
  5. O gunleri yasattığınız için teşekkürler Hasan Hocam...Yureginize sağlık..

    YanıtlaSil
  6. Çook eskilere gittim bu yazıyı okuyunca. Çocukluğumun ve gençliğimin Tire sine. Emeğine yüreğine sağlık Hasan hocam. Ahmet Egesel

    YanıtlaSil
  7. Sağlık ve esenlikler diliyorum. Derli toplu güzel bir yazı olmuş. Kutluyorum Hasan hocam. Bu yazı diğerleri ile kitaplaştırılacaksa, Yeni Cami karşısındaki ünlü işkembe çorbacısı Halit Yalçın, Seç mandranın güneyindeki ünlü börekçi- katmerci Naci Açar abimiz eklenebilir. Kale kunduranın olduğu yerde şiş kebapçı Mehmet Terzibaşı, Hilal eczanesinin üst tarafında Tekel bayii güvercin yetiştiricisi Sami Medin ( Gençlik yıllarında, Pastacı Mehmet Ağan'ın ve şerbetçi Hüseyinin yanında çalışmış, daha sonra Dokumacılar kahvesi'nin karşısında lokum ve akide şekeri imalatçısı Nazmi ve Necati ustaların kalfası ve bilahare ustası olmuştur)...Börekçi Naci abi, Babası Ali amca ve kardeşi Nadir ile birlikte eski perakendeci halinin güney karşısında börek ve katmercilik işini yapmıştır...
    M.Sadık Medin

    YanıtlaSil
  8. Sabriye Ayarcılar11 Ağustos 2024 13:24

    Hasancığım ellerine sağlık.Çok güzel bir yazı olmuş.Çocukluğumun,gençliğimin geçtiği yerlerde gezindim,bana anılarımı hatırlattın,andığın isimlerin çoğu ile yaşanmışlıkları var.bu arada çok da hüzünlendim.Başta babam olmak üzere kaybettiğimiz büyüklerimize Allahtan rahmet diliyorum.,nur içinde uyusunlar.Tekrar ellerine sağlık,çoook teşekkür ederim.Yeni yazılarında buluşmak üzere...

    YanıtlaSil
  9. Ellerine emeğine sağlık Hasan Öğretmenim.

    YanıtlaSil
  10. Sami Günel burnumu sızlattı.Nerelere gittik..

    YanıtlaSil
  11. Aklınıza elinize sağlık zamanda yolculuk için Kıymetli Hasan hocam. Alaaddin Ağca

    YanıtlaSil
  12. Çok güzel bir çalışma olmuş. Emeğinize, yüreğinize, kaleminize sağlık. O eski sade, temiz Tire'mizde hoş bir gezinti yaptık sayenizde, tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil
  13. Merhaba İbrahim bey, bir zamanlar sizinle Ebruli gezilerinde karşılaşıyorduk.Yazılarınızı ilgiyle izliyorum.Sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize çok tesekkürler... Ebruli ile gezmek; hele değerli hocamız rahmetli Şükrü Tül ile o rotaları yapmak gerçekten bir ayrıcalıktı. Retoriği ve bitmeyen öğrenme merakıyla gerçekten özel bir insandı. Bana gezme kültürü konusundaki katkısı büyüktür. Saygıyla anıyorum onu her zaman. Sizi profil fotoğrafınızdan hatırladım. Belki bir gün yine bir gezide karşılarız. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF

      Sil