ŞEHRİN
KALBİ BURADA ATIYOR.
5 Ağustos 2024
Hasan Doğan
Tahta Kale / Tahtın Kale
Yıl 2023; günlerden Pazar…
Kasım ayı ile birlikte kışın ayak sesleri yavaş yavaş hissediliyor. Evler, odun
ve kömür istiyor. Tire’nin çarşıları
da derin bir sessizlik içinde. Ben, bu sessizliği Pazar gününe yoruyorum. Şu
anda bendeniz Tire’nin bu derin
sessizliğinin içinde, kendi ayak seslerimi dinleyerek Tahtakale’ye kadar geldim. Hem de tam çeşmenin dibine oturdum. Ortamın
bu ıssızlığı beni biraz tedirgin etti. Biraz da ürperdim diyebilirim. Birden Salı Pazarı geldi aklıma. Çoğu kadın
olmak üzere binlerce insanın cıvıl cıvıl kaynaştığı bir pazar yeri olarak kalmış
aklımda burası.
(Kasım 2005)
(Şubat 2004)
Sağımda Fevzipaşa Caddesi, solumda Atatürk Caddesi olmak üzere yönümü
kuzeye doğru çevirdim. Sağım solum, arkam önüm; adeta buram buram tarih
kokuyor. Yeni restorasyon geçiren Kutu
Hanı ve bitişiğindeki Kapalı Çarşı
(Arasta) tam önümde. Kapalı Çarşı
dendiğinde aklıma çocukluğum geliyor hemen. Arasta,
içi genelde ayakkabıcı esnafının çoğunlukta olduğu bir çarşıydı. Onunla bitişik
Kutu Han, restorasyon sonrası gerçekten
muhteşem gözüküyor. Sadrazam Lütfi Paşa
tarafından yaptırılmış, kare planlı, çevresinde onlarca dükkânı ile çift katlı
bir han burası. Yüzlerce yıldır İpek Yolu
üzerinde ilk konaklama yeri olan Tire’deki
bu han, kervancıları ve yolcularını ağırlamış. Yıllarca alt katta hayvanlar,
üst kattaki odalarda ise yolcular kalmış. Kutu
Han’ın karşısında, yani batı yakasında; Tahtakale
Hamamı, buraya gelen yolcuların temizlenme, arınma mekânı olarak işlev
görmüş aynı dönemlerde. Roma, Bizans, Beylikler derken; Osmanlı ile birlikte geçen
yaklaşık iki bin yıl… Dile kolay…
(Aralık 2006)
Kutu Han’ın çaprazında ve kuzey batısında tek katlı Çöplüce Hanı ve bu hanın batısında da bir
diğeri Kurşunlu Hanı (Bakır Hanı olarak da bilinir)
bulunuyordu. Eskiden bakır ticareti yapan tüccarlar kalırmış bu handa. Çarşımızın
en gözde mekânı olan bu han, Yavuz Sultan
Selim’in damadı ve Kanuni’nin
veziri Lütfi Paşa tarafından
yaptırılmış. Yakın zamanda bir kardeşim büyük emekler harcayarak bu hanı
kiralayıp aktif hale getirdi. Başlangıçta ev yemekleri sundu. Akşamları
paneller de yapıldı. Bir hayli de tutuldu. Kentin entelektüel kesimi yazarlar,
şairler orada toplandılar. Ama kardeşimin sağlık sorunları çıkınca orayı
devretti. Şimdi başka bir dostum devam ettiriyor bu güzel mekânı.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1045)
(Kasım 2005)
Bu hanın doğusunda kalan
Çöplüce Hanı da tek katlı
hanlarımızdan biri olarak biliniyor. Bu han, zamanında muhtelif yiyecek
malzemesinin alınıp satıldığı ve fiyatlandırıldığı bir mekân imiş. Kare
şeklindeki bu hanın odaları tahrip olmuş vaziyette, restore edilmeyi bekliyor.
Bu hanın hemen doğusunda ise; küçük, ama kırık yivli minaresi ile dikkat çeken güzel
bir cami yer alıyor; Hüsamettin Camii…
Adını banisi Şeyh Hüsamettin Efendi’den
alan ve Beylikler Dönemi yapısı olarak bilinen bu cami, Hasır Pazarı Camii olarak da anılıyor. Merdivenle çıkılan üst
katındaki ibadet mekânı oldukça küçük olmakla birlikte, şehrin kalbinde yer
alması nedeniyle yapı ayrı bir önem taşıyor.
(Aralık 2015)
(Aralık 2015)
Bu caminin doğu
yakasında da eskiden Kara Mülazım Hanı
olarak bilinen bir han varmış. Ne yazık ki bu han, yakın tarihte özel bir
şahsın eline geçmiş. 1960’lı yıllarda burada Peynirci Ahmet ve oğlu Sırrı Ağabey,
peynir imalatı yaparlardı. Şimdilerde artık ikisi de rahmetli oldular. Aslında
kentin ortasından geçen ve doğu batı doğrultusunda kenti ortadan bölen Gümüşpala Caddesi’nin eski adının Kara Mülazım Caddesi olarak Tire’de anıldığını da biliyorum.
(Haziran 2013)
(Aralık 2006)
Kutu Han’ın çevresindeki dükkânları ve arkasında geniş bir boş alanı
ile Tahtakale Meydanı, yıllarca Tire için bir pazar alanı olmuş.
Yaklaşık 1800 tezgâhın kurulduğu Salı Pazarı’nda
şimdilerde bu alanın payına düşen ise, ev eşyaları, tuhafiye ve hazır giyim
ürünleridir. Şimdi hanın doğusundaki Kapalı
Çarşı’ya bakınca neler geçmiyor ki aklımdan. Yakın tarihe kadar tüm
ayakkabıcı esnafı bu kapalı çarşıda idi. Hemen aklıma gelen isimlerin başında Zihni Güngören, Çiriş Amca (Mehmet Yavaş)
Nevzat Yenigün, Kıtırcı Mehmet Amca, Ali ve Sezai Kolay, Yılmaz Yıldır, Hüseyin Çolak, Kazıkçı lakabı ile
bilinen ayakkabı ve top tamircisi İbrahim
Amca ve daha niceleri...
(Aralık 2006)
(Aralık 2006)
Tire’de üretilen pek çok malın satıldığı özel noktalar vardı.
Eskiden o noktalara pazar denirdi. Örneğin Yağ
Pazarı, Urgan Pazarı, Gök Bezi Pazarı, Hasır Pazarı, Çıra Pazarı, Soğan Pazarı,
Bardak Pazarı, Portakal Pazarı ve daha nicelerini saymak mümkün burada. Tahtakale’de de özellikle tuhafiye
esnafının yoğun dükkânları vardı. Haftanın her günü özellikle kadınların uğrak
yeri olurdu buralar. Bir de bu meydanın doğu kısmında; tarihi Gök Bezi Pazarı’nın olduğunu biliyorum. Gök bezi, gerçekten rengini gökyüzünden
almış ve genellikle Cambazlı köyü
kadınları tarafından dokunan bir bezdi.
(Ocak 2004)
(Mehmet Ali Soylu'nun kara kalem çalışması)
(Ocak 2004)
(Ocak 2004)
Bakın; Tahtakale için Evliya Çelebi neler anlatıyor?
Tire’de düzenlenen bir sempozyumda bir bilim adamı açıklamıştı
da öğrenmiştik. Tahtakale aslında Tahtınkala; yani kale altı demekmiş. Bizler de hep kale nerede diye sorardık
birbirimize. Demek ki kale, bu yapının gerisinde; belki de Narin Camii’nin bulunduğu alanda idi. Zaten bu caminin adı da kale
içi camilerine verilen isimden geliyormuş.
(https://www.erolsasmaz.com/foto_y/2013/07/b/1681110503.jpg)
(Ocak 2004)
(Ocak 2004)
Tahtakale Meydanı, Tire’nin
tam orta yeri... Tire, doğu ve batı
yönünde büyümüyor. Tam tersi; önündeki verimli ovaları yok ederek, kuzeye doğru
gelişiyor. Verimli Menderes’in
suladığı ovaya doğru... Kimse de bu olumsuz gelişmeye karşı bir şey demedi, demiyor.
Bir zamanlar o güzelim arazilere organize sanayi kurduk. Sonra da Menderes’i kuruttuk. Nehir aksa bile
kimyasal akıyor. Derken ovaya indik; ben yine Tahtakale’ye dönüyorum.
Özellikle sıcak yaz günlerinde Tahtakale Meydanı'nda bir konfor alanı; Fikri Özçelik Çeşmesi
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=2457)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=2457)
Çeşmenin başına kurulmuş,
oturuyorum. Çeşme çok güzel ve Tireli bir hayırsever tarafından (Fikri Özçelik ve eşi adına) 1955 yılında
yaptırılmış. Suyu hala akıyor. Özellikle Salı ve Cuma Pazarı günleri çok
gerekli oluyor bu çeşme. Yorgun pazarcının yüzünü çırptığı, yaz sıcağında
susuzluğunu giderdiği bir konfor alanı burası. Tam arkamda işlemeli minaresi
ile halk arasında temelsiz cami olarak bilinen Tahtakale Camii var. Bu cami meydana anlam kazandıran tarihi
yapılarımızdan birisidir. 15.yüzyılın sonlarında Hoca Hacı Emir tarafından yaptırılan caminin sağından ve solundan
güneye doğru iki sokak çıkıyor.
(Aralık 2022)
(Aralık 2022)
(Aralık 2022)
Doğusundaki sokak, Uzun Çarşı olarak bilinir. Bazı
kaynaklarda bu çarşının adını, Yorgancılar
Çarşısı ya da Bakırcılar Çarşısı
olarak da duydum. Zira bütün yorgancılar ve bakırcı esnafı, eskiden bu sokakta
idi. Şu anda bir tane bile kalmadı. En son Mustafa
Kocabaş Amca vardı. O da rahmetli oldu, gitti. Dükkânında her türlü bakır
eşyası bulunurdu. Genelde Muğla
kökenli olan bakırcı esnafı, bir bir tarih sahnesinden çekilip gittiler. Bir
zamanlar Evliya Çelebi’nin tertemiz
sokağından ve alışverişe gelen insan selinden söz ettiği tarihi Uzun Çarşı; işte burası. Onca kalabalıklığına
rağmen, yerden bir toz zerresinin dahi kalkmayışından söz eder büyük gezgin.
Hey be; nerelerden nerelere gelmişiz. Bakınız; şimdilerde bu sokak, düğünleri
götüren çalgıcı kardeşlerimin yoğun olduğu bir sokak haline geldi. Sokak, yukarıda
Ali Efe Hanı (ya da Abdülselam Hanı)
ile sonlanıyor.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Kasım 2005)
Sokağın ucunda ve Ali Efe Hanı’nın karşısındaki tarihi Bedesten, yakın zamanlarda iyi niyetli
bir çabanın ürünü olarak tekrar ayağa kaldırıldı. Çok da güzel oldu. Aslında Bezistan olarak bilinen bu kapalı mekân,
çok değerli ürünlerin ve ipekli kumaşların satıldığı ve saklandığı bir yer
imiş. Bu günlerde burada resim sergileri gibi çeşitli sanatsal etkinlikler gerçekleştiriliyor.
Bedesten’in karşısında duran Ali Efe Hanı ise, bugün restore edilerek
yeniden ayağa kaldırılmayı bekliyor. İki katlı ve üst katında küçük odaların
bulunduğu bu han, yakın zamana kadar hizmet veriyordu ve dışarıdan gelmiş pek
çok gariban için bir sığınma yeri idi. Şimdilerde sadece ön yüzde kahvehanesi
çalışıyor. Ali Efe Hanı’nın önleri,
doğu batı yönünde; tamamen Yağ Pazarı
olarak anılırdı.
(Kasım 2005)
(Kasım 2005)
(Kasım 2005)
Tahtakale Camii’nin batı yüzünde de bir sokak var. O sokak da Terziler Sokağı olarak bilinirdi.
Tire’de artık her yerde olduğu gibi terzilik de bitti. İnsanlar, hazır ve sentetik
giyime yöneldiler. Özellikle yabancı markalar, her yerde olduğu gibi Tire’de de cirit atıyor. Gençler yerli ürünleri
beğenmez oldular. O güzelim yünlü ve pamuklu kumaşlar alınmıyor ve satılmıyor
ne yazık ki. Terziler Sokağı, kapalı dükkânlarıyla
sessizliğini yaşıyor. Çarşımızın eski terzilerinden rahmetli Zihni Ağabey, söylemişti de şaşırıp
kalmıştım. Tire’de 317 terzi dükkânı
varmış bir zamanlar. Bunlar özellikle arife günleri sabaha kadar çalışırlardı.
Şimdilerde bu sokakta çalışır halde bir tane terzi dükkânı bile yok. Salı ve Cuma
günleri köylülerin ürünlerinin pazarlandığı bir sokak artık burası...
(Kasım 2005)
(Kasım 2005)
(Tire Belediyesi Web Sitesi)
Tahtakale’nin Tuhafiyeci Esnafı
Şu anda ben Fikri Özçelik Çeşmesi’nin başında ve
soluma doğru bakıyorum. Hemen dibimde Çapkınlar’ın
mekânı vardı. Tire’nin en köklü ailelerinden
olan Çapkınlar; önceleri kırtasiye,
sonrasında ise beyaz eşya ve tüp işi yaparlardı. Şimdi çarşıda Çapkınlar’dan hiç bir fert yok. Yine Çapkınlar dükkânının tam karşısında; Aksoylar’ın gelinlik ve çeyiz mağazası
vardı. Bu mağazanın yerinde 1915 yangınına kadar bir kilise olduğu söylenirdi.
Ne yazık ki büyük yangında bu kilise kül olup gitmiş. Çapkınlar dükkânının batısında Ömerler
vardı. Konfeksiyon deyince, Tire’de
onlar akla gelirdi. Ömerler’den de
kimse kalmadı. Tacettin Kıvanç Mobilya,
Tire’de ilk üçün içinde idi. Onlar da
yeni düzene ayak uyduramadılar ve çarşıda yok oldular. Sokağın karşısında Aksoylar, daha düne kadar hazır giyim
sektörünün başa güreşen ailelerindendi. Ne yazık ki kimse kalmadı Aksoylar’dan da. Bu isimler Tire’de gerçekten birer marka olmuş
önemli aile işletmeleri iken, arkalarından gelen kuşaklar bu markaları sürdüremediler.
Fahri ve Faruk kardeşler de kumaş ve hazır giyim sektörünün duayeni idiler. Çallı Kardeşler’in, düzgün giyimli ve
müşteriye sürekli güven veren, adeta dükkâna mıknatıs gibi çeken bir yanları
vardı. Onlardan da şu anda kimse yok Tahtakale’nin
boş kalan meydanında. Hafızbahalar da
aynı iş kolunda faaliyette idiler. Çok büyük mağazaları vardı. Bir zamanlar bu
mağazaların müşterileri, özellikle Güme
Dağı’dan kasabaya inen köylüler idi.
Tahtakale Meydanı; alışveriş mekanı...
(Aralık 2022)
(Kaynak: Bahadır Çallı)
Tire köylülerinin eski bir geleneği; Pusat Kesme…
Pusat kesme diye bildiğimiz bir gelenek vardı eskiden. Kız
ve oğlan tarafı Tire’ye gelirler ve
bir hazır giyim mağazasında elbiseler kesilirdi. Bu kesilen elbiseler,
paketlenip hediye olarak yakınlarına dağıtılırdı. Bir de aynı gün ayakkabıcıya
gidilir ve en az 100 çift ayakkabı alınır, bunlar da yakın akrabalara
dağıtılırdı. Daha sonra yakınlardaki helvacıya gidilir, yüzlerce yuvarlak kutu
tenekenin içine baklavalar ısmarlanır ve olacak düğünün yakınlarına bu
baklavalar dağıtılırdı. Yakın tarihlere kadar kasabanın sokaklarında köy
kökenli kalabalıklar, bize o gün pusat
kesme gününü hatırlatırdı. Bu iş yerleri de o yıllarda dolup dolup taşardı pusat kesim günlerinde.
(Aralık 2022)
(Kasım 2005)
Meyhaneci Salomon’dan Ratip Usta’ya; Tire’de Yeme İçme
Kültürü
Bakkaliye denince Tire’de
İmamişli lakaplı ve aynı zamanda köylüm
(Peşreflili) Mehmet Aslan ve oğlu Sefa
Aslan gelir akla. Bu tür dükkânlar, belirli kalemlerde oldukça uzmanlaşmış
ve ona göre müşterisi ile bütünleşmiş yerlerdir. Örneğin Tire’de sirke alacaksan, bunun adresi Sefa Aslan’dır. Buna benzer onlarca kalemin hangi noktada en
iyisinin satıldığını müşteri bilir. Alsoyları
Tire’de her insan hatırlar. Yönü
kuzeye doğru bakan ve her türlü bakkaliye malzemesinin bulunduğu çok büyük bir dükkân;
deyim yerinde ise harıl harıl çalışırdı. Bu geniş dükkân, her an onlarca
müşteriye hizmet verirdi. Alsoy
ailesinin iki damadı; Sami Gamsız ve Güngör Kantur öldükten sonra, bu koca dükkân
kapandı.
Tire Çarşısı'nda bakkaliye esnafından İmamişli lakabıyla tanınan Peşrefli köyünden Mehmet Arslan
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Yine bu büyük dükkânın
karşısında Yahudi Salomon’un şarap
imalathanesi vardı. Burası bir çıkmaz sokaktı. Tire bağlarından getirilen özellikle siyah çekirdekli üzümler,
burada şaraba dönüştürülürdü. Salomon,
biraz ileride Cumhuriyet İlkokulu alt
sokağının karşı köşesinde meyhane işletirdi. Ürettiği şarapları meyhanesinde
müşterilerine sunardı. Seha Gidel
Hocamızın anlatımına göre; Salomon,
özellikle devetabanı köfte ve ondan
türetilen saçaklı köfte ile kaşarlı köftenin mucidi idi. Tire’de meyhane kültürü deyince önce Yahudi
Salomon, sonra da Rum Sokağı’nda Apostol’un Meyhanesi gelirdi akla.
Sonraları bu ayrıcalıklı kültürü Tire’de
Meyhaneci Ratıp Usta yürütmüştür.
Koluna taktığı sepeti ile tüm kasapları dolaşıp vitrinden kuzuyu seçip, onu hem
parçalayan, hem de köftesi için dana eti ile karıştıran ve bu işlemleri
yaparken yanına kimseyi yaklaştırmayan Ratıp
Usta, köfte işinde Tire’de yıllarca
marka olmuştur. Yine koluna taktığı sepetiyle aldığı bostan patlıcanlarını;
kalın kalın dilip, kızgın yağda kızartan, üzerine bolca sarımsaklı yoğurt, onun
da üzerine domates sosu ekleyen Ratıp
Usta’ya ait bu kızartmanın aynısını kimse bir daha yapamamıştır.
(Nedret Sezgin'e teşekkürler...)
(Saygın Kütahyalı Arşivi)
Ratıp Usta, küçük yaşlarda tuğla ocağında çalışmayı
bırakıp, Salomon’un yanında bulaşıkçı
çırağı olarak işe başlar ve her türlü bilgiyi bu ustanın mekânında öğrenir. Lokantacılık
için söylenen meşhur sözü hatırlatalım o zaman; “İyi bir usta olacaksan, bu
işte bulaşıkhaneden başlamalısın.” Ratıp
Usta da aynen böyle yapmış ve sonunda Tire’de
lokantacılığın duayeni olmuştur. Sonraki yıllarda Ratıp Usta, mesleğini daha da çok ilerletecek; hatta mekânındaki
merdivenin başında müşteri seçer hale gelecektir. Ratıp Usta, önünüze ne koyarsa, yersiniz. Seçme hakkınız yoktur.
Her şey tazedir. Özenle hazırlanmıştır. İlave bir şey isteyemezsiniz. Sarhoş
olma lüksünüz yoktur o mekânda. Ummadığınız bir anda garsonu önünüzü toplarken
görürsünüz. Bu mekândan gönderilmek kimsenin işine gelmez. Ratıp Usta, yıllarca küçücük mekânında müşterilerine hizmet vermiş,
ölünce de mekânı kapanmıştır. Oğulları ne yazık ki bu kültürü devam ettiremediler.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Gördüğünüz gibi
oturduğum yerden aşağılara indim. Tekrar yerime geleyim de, biraz sağıma
bakayım. Pastacılığın ve dondurmacılığın duayeni Şahin (asıl adı Şehri) Usta... Asıl memleketi Tokat-Erbaa olan Şahin Usta, okuma isteğine babası karşı çıkınca evinden kaçmış.
Önce Tire-Eskioba köyüne, oradan da Tire’ye gelip, sonradan kayınpederi
olacak Şerbetçi Hüseyin’in dükkânında
çırak olarak çalışmaya başlamış. Mesleğini de bu dükkânda öğrenmiş. O yıllarda Tahtakale’de geceleri süt ve salep
satarmış Şahin Usta. Oysa şimdilerde Tahtakale’de geceleri in cin top
oynuyor. Şahin Usta’yı rahmetle
anıyorum burada.
(Ekim 2011)
(Ekim 2011)
(Ekim 2011)
Biraz daha ileri sağda Fahri ve Nazmi Harputlu kardeşler... Önce hazır giyim işleri, sonra beyaz
eşya derken; onlardan sonra oğlu hazır giyim anlamında hizmete kısmen devam
ediyor. Biraz daha yukarıda Tokatlı
Bakkaliyesi, kuru bakliyatta marka olmuş ve bu markayı yıllardır
sürdürmekte olan nadir işletmelerden. Orhan
Tokatlı’yı çok yakın zamanda kaybettik. Rahmetli Orhan Tokatlı, bu dükkânı babasından devraldı. Şimdilerde de Orhan Bey’in
iki oğlundan bir tanesi, Tokatlı Bakkaliyesi
adı altında, özellikle kuru bakliyat işini hala aynı kalite ile sürdürme gayreti
içinde hayatiyetini devam ettiriyor.
(Kasım 2005)
(Kasım 2005)
(Kasım 2005)
Yine Tokatlı’nın altında, Tire’de ilk kuyu kebapçısı Mehmet ve oğlu Cemil Kocabey’lerin dükkânı vardı. Onlar bir müddet sonra Tire’yi terk edip gittiler. Nereye ve
neden gittiklerini asla bilemedik. Aynı caddede ve Tokatlı’nın karşısında Canoğlu
Pastanesi vardı. Şerbetçi Hüseyin’in
çırağı olan Tacettin Canoğlu
tarafından açılan pastane, Canoğlu
ailesinin Tire’deki ilk pastanesidir.
Sonraları bu aile, Tire’de yıllarca
pastane işkolunda faaliyet yürüttüler. Şimdilerde onlar da artık ortalıkta
yoklar. Yine bu caddede bir şiş köfteci
vardı. Bu dükkân Hapçılar’ın dükkânı
olarak bilinirdi. Hapçı ailesi, belki
de Tire’nin ilk şiş köftecilerinden
idi. Sonraları bu aile de bu işi bıraktı.
(Ocak 2007)
(Ocak 2007)
(Ocak 2007)
Tahtakale’nin doğu yakasının ara sokaklarında şeker ve
lokum üreten iş yerleri vardı. Hepsi birer birer kapandılar. Ne kadar güzeldi o
kaba şekerler... Yine akide şekerleri ve lokum, çocukluğumuzun çocuk kadar
güzel tatlarıydılar. Ramazan bayramlarında bir kaba şeker için kapıları
aşındırdığımız çocukça yıllar... Şekerci
Yalçın Ağabeyimiz vardı. Kendisi de şeker tadında bir büyüğümüz idi. Onu Tire’de her insan tanırdı. Uzun boylu,
yakışıklı ve cana yakın birisiydi; esnaflığın en güzel davranışlarını onda
görebilirdiniz. Nişan, nikâh ve düğün şekerleri alınırdı ondan. O da rahmetli
oldu ve Tire sahnesinden çekilip gitti.
(Hasan Doğan Arşivi)
Bir yaşayan değerimiz; Dondurmacı Ayhan Usta
Tahtakale Meydanı’nın batı yakasından girişte; küçücük bir dükkânda
kuru kahve satan rahmetli Mustafa Tankaş Amca’yı
da anmam gerekir. Şu anda Mustafa Amca’nın
oğlu bu dükkânı işletmeye devam ediyor. Hala kahvede bir numara... Yine arkamda
kalan tarihi Dokumacılar Kahvesi hizmete
devam ediyor. İşletmecisi İsmet Şık, aramızdan
erken ayrıldı. Dokumacılar Kahvesi,
onun zamanında daha da anlam kazanmıştı. Yaz aylarına girerken, yediveren
üzümünün koruğundan yapılan koruk şerbeti
muhteşemdir Tire’de. Tire’den başka yerlerde de mutlaka
vardır, ama bu kadar revaçta olan bir başka yer ben duymadım. Çarşı esnafının
ve dağ köylerinden gelen köylülerin sıcak mekânı idi bu güzelim Dokumacılar Kahvesi.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Tire tarihinde yer alan ve bir acı badem imalatı olan somata,
o yılların en meşhur içeceklerinden biri idi. Özellikle kış aylarının
vazgeçilmezi olan bu içecek, üzerine ekilen tarçın ile daha bir lezzetli
olurdu. Şimdilerde Ayhan Toran Ağabeyimiz,
bu içeceği üretiyor. Dükkânı da Tahtakale’ye
çok yakın konumdadır. Fikri Özçelik
Çeşmesi’nin doğu yakasına giden yoldan (Tahtakale
Caddesi) sola dönüşte ilk dükkân onundur ve ismi de Florya Pastanesi’dir. Hala geleneksel olarak ürettiği damla sakızlı dondurması, çevre illerden
bile insanların ilgisini çekiyor. Ayhan Ağabey,
bugünlerde incirli, karadutlu, cevizli, acı bademli ve en son bu yıl piyasaya
sürdüğü koruklu dondurmaları ile üretimine devam ediyor. Ne yazık ki yaşı
seksenlerini çoktan geçmiş bulunan Ayhan Ağabey’in
bu geleneksel dondurma kültürü de onunla birlikte yok olup gidecek.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Tahtakale, aslında yılların tecrübelerinin kuşaktan
kuşağa aktarıldığı bir esnaf kitlesinin toplandığı mekânlar bütünüdür.
Şekerciler, lokumcular, manifaturacı ve tuhafiyeci esnafı, terzi, ayakkabıcı;
daha neler neler... Artık Tire, ülke
genelinde olduğu gibi son yıllarda Çin mallarının etkisi altında... Kullan, at
dönemi başladı. Oysa eskiden buradan bir şemsiye al, kullan kullan, koy evinde
dursun. Tamircisi bile vardı. Raşit Taşer
Ağabeyimiz bu zanaatın son temsilcisiydi; onu da kaybettik yakınlarda. Sözünün
tam eri olan rahmetli Raşit Ağabey,
söz verdiği şemsiyeyi mutlaka zamanında tamir ederdi. Hatta parça bulamaz ise,
yeni bir şemsiyeyi alır, bozar ve o şemsiyeden elde ettiği parçayı bozuk
şemsiyeye takar, müşteriyi öyle gönderirdi.
Şemsiyeci Raşit Ağabey Tire Çarşısı'nı anlatıyor.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Nisan 2011)
Rahmetli Raşit Ağabey; hayata bakışını aktarıyor.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Şimdi gelin; yine benim
oturduğum çeşme başının altında ve sol tarafta bir küçücük dükkândan
bahsedelim. Dükkânında kolonya satardı bu amca. Adı da Lütfi Kayacan idi. Kibar, düzgün giyimli ve efendi… Onun dükkânı, Tahtakale’de her insanın uğrak yeri ve
tüm Tirelilerin kolonya ihtiyaçlarını temin ettiği bir mekândı. Çok kibar ve
aslen de Tireli olan Lütfi Amca, kendisinin
ürettiği kolonyaları satardı. Aslında o yıllarda esnaflık yapan tüm Tahtakale esnafı, müşteri ağırlamada
müthiş bir meziyet sergilerken, Lütfi Amca’nın
kibarlığı her zaman ön plana çıkardı. Rahmet ile anıyorum kendisini.
(Kasım 2005)
(Kasım 2005)
(Kasım 2007)
Tire yüzlerce yıllık geçmişi ve esnaf kenti olması nedeniyle,
gerçekten çekirdekten yetişmiş insan kalitesi ile de ön plana çıkıyor. Bu
çarşının yarım asırdan fazla geçmişinde bulunduğumdan dolayı da çok fazla
insanla birlikte oldum, onları dinledim. Tertemiz kıyafetlerinden tutun da,
müşteri karşılama ve ağırlamadaki sabırları beni her zaman hayrete düşürmüştür.
Bu insanların yaşadıkları ortamdan elde ettikleri bilgi birikimleri, emekleri
ve döktükleri dil, hayatlarını kazanmaları için nasıl bir yol izlemeleri
gerektiği konusunda onları yönlendirmiş olmalı. Oysa günümüz insanı, daha kolay
yaşamı tercih etme adına; hep gösterişi ve daima göze hitap etmeyi yeğlemiş
gibi geliyor bana. Bu yüzden de insanımız sabır denilen ve insana mahsus; o büyük
özveriyi unutmuş görünüyor. Ne yazık ki tüketimin esiri olmuş bir nesil var
ortalıkta. Tüketimin de bir sınırı olmayınca, toplum olarak fütursuzca önüne
geleni ezmeye çalışan ve paraya tapan kalabalıklardan ibaretiz artık. Bu nedenle
de hala yaşayan çınarları varken; bu çarşının ve geleneğinin, bilim insanlarının
elinde incelenmesi ve bu birikimlerin kayda geçirilmesi dileğimdir.
(Kasım 2006)
(Kasım 2006)
Bakınız size
ayakkabıcılığın üstatlarından Zihni
Güngören’den örnek vereyim; kibarlığın, efendiliğin ve olgunluğun simgesi
olan bu adam, her sabah dükkânına gelirken, çarşı esnafı ona olan saygısını
göstermek adına ayağa kalkıp selamlardı onu. Keza Terzi Sadık Akıner, eline geçirdiği bir çantayı bozarak çantacılığa
başlamış ve ürettiği çantaları tüm Türkiye’ye göndermiş olan Kamil Karsel ve oğulları, manifaturacı Fahri ve Faruk Çallı kardeşler... Say say bitmez.
(Kasım 2006)
(Kasım 2006)
(Kasım 2006)
Berberlik mesleğinin piri; Gani Usta
Berberliğin nasıl
yapılması gerektiği konusunda yazılı bir kurallar bütününü ben duymadım. Gerçi
her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır deyip de berberliği bu esnekliğin ortasına
bırakmak da olmaz elbette. Eğer berberliği, Tire
gibi esnaflığın doruk noktalara ulaştığı bir ahi yerleşiminde görmek,
tanımak istiyorsanız, buyurun; sizlere buradan değerli bir örnek sunabilirim.
Aslında diğer geleneksel mesleklerde olduğu gibi berberlik de çıraklık dönemi
ile başlayıp kalfalıktan ustalığa dek uzanan uzun bir sürece karşılık geliyor.
Kalfalıkta pişen usta adayı, askerlik dönüşü yeni bir dükkân açma mücadelesine
girişiyor genellikle. Tabii ki bu yolda Ahilik geleneğinin bir gereği olarak
ustasının da iznini almalı elbette.
Gani Çıbıkçı; Tire'nin efsane berberlerinden... Ayakkabısından pantolonuna, gömleğinden kemerine dek; bir bakar mısınız Gani Usta'nın şıklığına...
(Gönen Çıbıkçı Arşivi)
Gani Usta, gençliğinin başında; belki de 1930'lu yıllar... Papyonu ile tamamlanan bir zerafet dikkat çekici...
(Gönen Çıbıkçı Arşivi)
Bizim berberimiz Gani Usta da Birinci Dünya Savaşı’nın
her tarafı yakıp yıktığı yıllarda adeta savaşın küllerinden; Tire Karagazi Mahallesi’nde; 1917 yılında
doğmuştur. Oğullarından emekli öğretmen Gönen
Çıbıkçı’nın ifadesine göre; Tire’de
Yorgancılar sokağındaki bir berber dükkânında
Berber Arif Usta’nın çırağı olarak
mesleğe adım atar. Gani Usta’nın o
yıllarda Arif Usta tarafından çok iyi
yetiştirildiği kesin. Sonraları Perakende
Hali’nin kuzeye bakan kısmında kiraladığı dükkânında ölünceye kadar
mesleğini sürdürmüştür. Berber Gani Usta,
mesleğini icra ederken yakasından kravatını hiç bir zaman eksik etmedi.
Bembeyaz ve taranmış saçları, yine bembeyaz ve lekesiz önlüğü altında, beyaz
gömlek ve de her gün tıraşlı suratı; onun bu mesleğe duyduğu saygıyı gösterir.
O, her akşam evine dönüp de sofraya oturduğunda; ağzına aldığı her lokmanın
karşılığının, dükkânında döktüğü alın teri olduğunun bilincindedir. Onun beyaz
gömleği ve ütülenmiş pantolonunda hiç leke bulunmadığı gibi meslek hayatı da
aynen o lekesiz gömleği gibi tertemizdir.
Berber Gani Çıbıkçı (kıravatlı); her zaman, her yerde bir beyefendi... Sene 1951; arkadaşlarıyla...
(Gönen Çıbıkçı Arşivi)
Aslında Tire, Berber Gani Ustası ile ne kadar övünse azdır. O dükkânına gelen
müşteriye saygıda asla kusur etmemiş ve koltuğuna oturan müşterisinin üzerine
titremiştir. Onun üzerine bir su damlasının dahi sıçramaması için verdiği
mücadeleyi gördüğümden, bu satırları kaleme alıyorum. Ağzından asla küfürlü ya da
kaba bir söz duyulmaz. O bu mesleği sayesinde iki oğlunu da öğretmen yapmıştır.
Her zaman bir dikili ağacının dahi olmadığını söyleyen Usta, kimseye muhtaç
olmadan ailesine ve çocuklarına da hiç yokluk çektirmeden yetiştirmiştir onları.
Onun mesleki ve insani mirasının bugün Tire’de
berberlik mesleğini icra eden ardılları tarafından sürdürüldüğünü
söyleyebilirim. Ne mutlu Gani Ustalara; arkalarında iz bırakıp gidenlere…
(Hasan Doğan Arşivi)
İsmail Bayhan; Çarşı’daki anıt gibi…
Faruk ve Fahri Çallı
kardeşlerin dükkânlarından doğuya doğru; Fevzipaşa
Caddesi’ne geldiğimizde, o caddenin biraz kuzey tarafında ve sağda,
askerlik dönüşü; kendisine yeni bir dünya kurmak için yola çıkan ve 1958
yılında aldığı demirci dükkânını boşaltıp, orada terziliğe başlayan İsmail Bayhan Ağabeyimizin mekânına
ulaşırız. O yıllarda Fevzipaşa Caddesi,
demirci esnafının yoğun olarak bulunduğu bir yer olduğundan, aynı zamanda Demirciler Çarşısı olarak da bilinirdi. Bugün
90’lara yaklaşan yaşına rağmen, hala kibar duruşundan, düzgün konuşmasından,
oturuşundan, kalkışından ve insana hitaptaki nazikliğinden taviz vermeyen İsmail Bayhan, halen mesleğini icra eden
bir anıt gibidir çarşıda.
(Hasan Doğan Arşivi)
Saçının telinden,
parmağının ucuna kadar her noktasıyla ben esnafım diyen bir ustadır İsmail Bayhan. Sanki O, Fevzipaşa Caddesi’nin geçmişten günümüze
uzanan son eli gibidir. Artık onlar birer birer terk ediyorlar bu çarşıyı.
Dünya değişirken, bu akışa ayak uydurmaları giderek zorlaşıyor. Hayat yorgunu
hepsi… Biliyorum bu büyük ustaların yerine, yenileri asla gelmeyecek. Çarşıya
çırak da gelmiyor artık. Eğer bir boşluk bulur da İsmail Bayhan’a uğrarsanız, bu unutulan değerleri hatırlatır
sizlere. Ona sağlıklı ve huzur dolu bir ömür diliyorum.
(Hasan Doğan Arşivi)
Merkez Pastanesi ve Cavit Amca ile ünlenen Tulumba Tatlısı
Bembeyaz takım elbisesi,
beyaz saçları ve başında fötr şapkası ile Singerci
Zihni Amca, bu caddenin en ucunda Singer dikiş makinesi bayiliği yapardı.
Sanırsınız bir diplomat; o kadar nazik ve kibardı ki. İşte bu çelebi ruhlu Singerci Zihni Amca’nın dükkânının
karşısında, Cavit Amca’nın Merkez Pastanesi yer alıyordu. Cavit Amca, küçücük dükkânında Tire’de
pek meşhur tulumba tatlısını sabah
erkenden hazırlayıp satışa sunar ve tüm Tireliler bu tatlıyı erkenden alabilmek
için dükkânına koşarlardı. Öğleden sonraya kalmazdı çünkü tulumba tatlısı. Yine bu küçük tatlı evinin dondurmaları da
benzersiz lezzette idi. Cavit Amca’dan
sonra revani, ne yazık ki piyasadan
kalktı. Ama tulumba tatlısı, keşkül, kadayıf
ve kuru pasta ile torun Bahadır Öztürk, bu küçücük dükkânda ve kalitesinden
ödün vermeden dede mesleğini halen sürdürüyor.
Merkez Pastanesi sahibi Cahit Amca, 21 Ekim 1998 tarihinde Pastacılık Ödül Töreni'nde Halit Kıvanç'tan ödülünü alırken...
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
(Hasan Doğan Arşivi)
Sami Günel; Tire’de ilk eczacı…
Fevzipaşa Caddesi’nde Tire’nin ilk eczanelerinden Hilal Eczanesi vardı. Bu eczanenin
kurucusunun Balkanlardan Tire’ye göç
etmiş olan Eczacı Ali Bey olduğunu,
rahmetli Seha Gidel’den dinlemiştim. Eczacı Ali, geldiği yerde bir Yahudi’nin
eczanesinde çırak olduğu için, Tire’de
de açtığı eczaneye Sami Günel (Samuel Beja; doğum tarihi: 1922) Amca’yı çırak almış. Sami Amca’nın mandıracı Hayım ile ev hanımı Bohora’nın iki oğlundan küçüğü olduğunu duymuştum. İsrail’e göç
eden abisi Nesim Beja ile ara sıra telefonlaşarak
ilişkilerini sürdürmüşler. Ailenin soyadı olan Beja, Portekiz’de bir
bölgenin adı imiş. Demek ki ailenin kökeni oralara kadar uzanıyor ve yüzlerce
yıl önce oralardan bu topraklara göç edip gelmişler. Eczacı Ali erkenden ölünce, onun eşi ile Sami Amca’nın eczaneyi yıllarca beraber yürüttüklerini ben
biliyorum. Bu arada Jale Gidel de
eczacı halanın oğlan kardeşi olan Orhan
Rahmi Gökçe’nin kızıdır ve o da eczacıdır. Bu nedenle bu eczane, yıllarca Jale Gidel’in sorumluluğunda ve Sami Günel tarafından çalıştırılmıştır.
(Hasan Doğan Arşivi)
(Haziran 2010)
(Haziran 2010)
Eczacı Sami Günel, yıllar önce bir doktor gibi yaptığı ilaç
terkipleri ile insanlara şifa kaynağı oldu. Takım elbiseli, temiz giyimli ve
çok kibar bir beyefendiydi. Tire onu
bağrına bastı. Bizlerden birisi idi. Bize o kadar yakındı ki; annem ya da babam
rahatsızlandığında, hemen ona koşardık. Onun etnik ya da dini kimliği hiç
gündeme gelmedi. O hep Tireli’nin Sami Amcası
oldu. Bendeniz de onu çok sevdiğimi bu arada belirtmeliyim. O bu topraklarda
doğdu, bu toprakların çocuğu olarak büyüdü. Binlerce insana sağlık alanında
hizmet verdi. Tire’de hastası ya da
hastalığı olan her insan hep ona koştu. O da usanmadan, bıkmadan dertlere deva
olmaya çalıştı.
(Haziran 2010)
(Haziran 2010)
Tire’de O, hep tek başına idi. Son yıllarında İzmir Yahudi Cemaati, ona bir yardımcı
kadın gönderdi. Son defa görmek için evlerine uğradığımızda, kadın balkondan
üzüntü içinde bizi geri çevirdi. Komşusu olduğumu nereden öğrenmiş bilmiyorum;
ama arkamdan koşarak geldiğini gördüm ve benden defalarca özür diledi. Sami Amca’yı bu haliyle görmemizi
istemediğini nazik bir üslupla anlattı. İleride Tire’nin tarihi yeniden yazılırsa eğer, tarih yazıcıları Sami Amca‘ya da yer vereceklerdir
eminim.
(Mehmet Ali Soylu'nun suluboya çalışması)
Sami Amca; doğduğun bu topraklar, seni bağrına bastı.
Hepimizin zayıf anlarında birlikte oldun, bizlere şifa dağıttın. Sen giderken,
hepimizden alacaklı olarak gittin. Buna rağmen sen rahmete erdiğinde, bütün Tire yekvücut oldu ve seni, sana da ait
olan bu topraklara gömdü. Her insan üzüldü ve sana dua etti. Bütün insanlar
senin güzel ve tatlı sohbetlerinden feyz aldılar. Rahmetle, ışıklar içinde uyu Sami Amca...
(Mehmet Ali Soylu'nun suluboya çalışması)
Konumuz Tahtakale Meydanı olunca; o meydanın
sağındaki Fevzi Paşa Caddesi’nden
kuzeye doğru indiğinizde, hemen sağdaki Hilal
Eczanesi ve içerideki Sami Günel Amca,
kibar bir şekilde sizi karşılar, hal ve hatırınızı sorardı. Benim de onu
anmadan geçmem, bu yazıyı çok anlamsız kılardı. Bu tür insanlar ve
yaşanmışlıkları, hem Tire’yi, hem de yazının
başından beri sözünü ettiğimiz Tahtakale Meydanı’nı
daha da anlamlı kılıyor. Hepsi zamanı gelince, sırayla aramızdan ayrılıp
gittiler. Oysa onlar, bu çarşının temel direkleri idiler. O direkler, birer
birer devrildi. Şimdi yoklar artık.
Dipnotlar:
(1) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Yazan: Hasan Doğan
Düzenleyen: İbrahim Fidanoğlu
İyi bir yazı olmuş,tire'yi tekrar bana yaşattı... emeğinize elinize sağlık...
YanıtlaSilNe söylesem az gelir. Çok güzel ve yorucu bir emek. Yüreğinize sağlık. Halil Güney
YanıtlaSilSanki doktora tezi olmuş. Yazılarınızı takip ediyorum. Çok güzel. İyi bir araştırmacısınız. O fotoğraflara nasıl ulaşmışsınız. Emek isteyen bir çalışma. ÇÇocukluğumun, ilk
YanıtlaSilDaha kaçtım ekibi ve Hasan hoca yazınızı iki defa okudum keyfine doyamadım dikkatimi çeken birkaç noktaya değinmeden edemeyeceğim sarıca yusuf yokuşunda ki dekoratif güzellik beni büyüledi buram buram tarih kokuyor pazar yerindeki malların tazeligi ve çeşidi bir başa Florya pastanesi nin dondurmalarinı yemeden ölmek yok hele hele Hasan hocanın babasının kahvehanesıne bayıldım Hasan hocanın iyi çaydan anladıgını şimdi anladım emeğinize yüreğinize ayagınıza saglık iyiki varsınız ıyıki sizi tanıma şerefine eriştim✌✌❤❤
YanıtlaSilO gunleri yasattığınız için teşekkürler Hasan Hocam...Yureginize sağlık..
YanıtlaSilÇook eskilere gittim bu yazıyı okuyunca. Çocukluğumun ve gençliğimin Tire sine. Emeğine yüreğine sağlık Hasan hocam. Ahmet Egesel
YanıtlaSilSağlık ve esenlikler diliyorum. Derli toplu güzel bir yazı olmuş. Kutluyorum Hasan hocam. Bu yazı diğerleri ile kitaplaştırılacaksa, Yeni Cami karşısındaki ünlü işkembe çorbacısı Halit Yalçın, Seç mandranın güneyindeki ünlü börekçi- katmerci Naci Açar abimiz eklenebilir. Kale kunduranın olduğu yerde şiş kebapçı Mehmet Terzibaşı, Hilal eczanesinin üst tarafında Tekel bayii güvercin yetiştiricisi Sami Medin ( Gençlik yıllarında, Pastacı Mehmet Ağan'ın ve şerbetçi Hüseyinin yanında çalışmış, daha sonra Dokumacılar kahvesi'nin karşısında lokum ve akide şekeri imalatçısı Nazmi ve Necati ustaların kalfası ve bilahare ustası olmuştur)...Börekçi Naci abi, Babası Ali amca ve kardeşi Nadir ile birlikte eski perakendeci halinin güney karşısında börek ve katmercilik işini yapmıştır...
YanıtlaSilM.Sadık Medin
Hasancığım ellerine sağlık.Çok güzel bir yazı olmuş.Çocukluğumun,gençliğimin geçtiği yerlerde gezindim,bana anılarımı hatırlattın,andığın isimlerin çoğu ile yaşanmışlıkları var.bu arada çok da hüzünlendim.Başta babam olmak üzere kaybettiğimiz büyüklerimize Allahtan rahmet diliyorum.,nur içinde uyusunlar.Tekrar ellerine sağlık,çoook teşekkür ederim.Yeni yazılarında buluşmak üzere...
YanıtlaSilEllerine emeğine sağlık Hasan Öğretmenim.
YanıtlaSilSami Günel burnumu sızlattı.Nerelere gittik..
YanıtlaSilAklınıza elinize sağlık zamanda yolculuk için Kıymetli Hasan hocam. Alaaddin Ağca
YanıtlaSilÇok güzel bir çalışma olmuş. Emeğinize, yüreğinize, kaleminize sağlık. O eski sade, temiz Tire'mizde hoş bir gezinti yaptık sayenizde, tekrar teşekkürler.
YanıtlaSilMerhaba İbrahim bey, bir zamanlar sizinle Ebruli gezilerinde karşılaşıyorduk.Yazılarınızı ilgiyle izliyorum.Sağlıkla kalın.
YanıtlaSilİlginize çok tesekkürler... Ebruli ile gezmek; hele değerli hocamız rahmetli Şükrü Tül ile o rotaları yapmak gerçekten bir ayrıcalıktı. Retoriği ve bitmeyen öğrenme merakıyla gerçekten özel bir insandı. Bana gezme kültürü konusundaki katkısı büyüktür. Saygıyla anıyorum onu her zaman. Sizi profil fotoğrafınızdan hatırladım. Belki bir gün yine bir gezide karşılarız. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
SilEmeğine yüreğine akıcı anlatımına sağlık bizlere nostaljiyi yaşatıyorsun değerli Hasan hocam selamlar saygılar
Sil