ellema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ellema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Nisan 2020 Pazar

ÇANDARLI’DA BAHAR; YENİDEN...


14 Mart 2020
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

İzmir’in kuzeyinde tekinsiz denizi ile meşhur; aynı adla anılan körfezin kıyısında kurulu Çandarlı, bugünkü uğrak noktamızdı. Yanlışlıkla girdiğimiz İzmir-Çanakkale otoyolunun Çandarlı’ya dek uzanan bölümünü kullanarak ulaştık ilk kez kasabaya. Her zaman kullandığımız denize yakın seyreden İzmir-Çanakkale asfaltının doğusunda yer alan tepelerin ardındaki vadilerden geçtik bu kez. 

 Çandarlı'da; batı sahilinde...

 
En arkada volkanik Karadağ, önde Çandarlı'nın batı sahili; sessiz ve sakin...
(Nisan 2008)


Kasaba oldukça sakindi. Dünyayı giderek teslim alan Covid19 kasırgası, Çandarlı sokaklarına da nispeten yansımıştı. Issız sokaklardan geçerek kimseciklerin olmadığı batı sahiline doğru yürüdük. Bir alçak falezi andıran ve kuzeybatı yönüne bakan kıyıda henüz yapraklanmamış bir dut ağacının altındaki banka oturduk. Karşımızda masmavi, ama hafiften çalkantılı bir deniz, ensemizi yalayıp geçen tatlı bir esinti, yalnız yapayalnız…

 
Cenevizlilerden kalma Çandarlı Kalesi
(Mart 2018)

 
Çandarlı'da; baharın ve denizin kıyısındayız. Hafiften bir esinti var.

Çandarlı’ya bakarken…

Volkanik Karadağ’ın eteklerinde yer alan Yörük köyü Yaylayurt’tan aşağılara doğru bakarsanız, güneye doğru bir dil gibi uzanan yarımadanın üzerinde kurulu Çandarlı’yı ve sahip olduğu konumu daha iyi hissedersiniz. Yerleşimin tam ortasındaki Ortaçağ’dan kalma Ceneviz kalesi kasabanın alâmetifarikası gibidir. Yarımadanın güneyindeki denize doğru açılan sokaklarda yer alan kimi evlerin duvar diplerinde izlenebilen kesme taştan temel izleri, kalenin aslında İlkçağ’a dek uzanan kadim geçmişini ele verir. Bembeyaz badanalı “macır” evleri ise, çok daha ilerideki bir zaman diliminin tabakalarından birini temsil eder. Bu anlamda; Bulgaristan’dan farklı dalgalarla gerçekleşen soydaş göçlerinin yöneldiği bir nokta olmuştur Çandarlı.

 
Çandarlı'nın tipik "macır" evleriyle kaplı bir sokağı
(Nisan 2008)

 
Çandarlı; Ellema sokağı
(Eylül 2019)

Aiolya’nın liman kentlerinden biri olan Pitane, bugün Çandarlı adıyla anılan bu kasabanın altında yatmaktadır. Kaikos ya da bugünkü adıyla Bakırçay’ın deltası yakınlarında kurulu; İlkçağ’ın bir diğer liman yerleşimi Elai(1) ise, doğrudan bölgenin parlak yıldızı Pergamon ile ilişkilidir. Bugün Çandarlı Limanı’nın baskısı altında kalmış Elai’nın (Kazık Bağları) İlkçağ’dan kalma liman mendireğinin kalıntılarını denizin içine doğru uzanan Kaikos’un deltasına karışmış bataklıkların içinde görmek hala mümkündür.

 
Pergamon'un limanı, Elai'daki antik liman
(Eylül 2008)

 
Kaikos'un deltasında; Elai'nın limanında... 
(Eylül 2008)

Elaia'da tarihe dokunmak; hayatın imbiğinden süzülüp gelmiş deltaya...
(Eylül 2008)

Pitane’den Çandarlı’ya

Pitane, İlkçağ’da Orta Yunanistan’dan Trakya yoluyla Batı Anadolu’ya inen çoban halk Aiollerin yaşadığı bir kent olarak biliniyor. Osman Hamdi Bey tarafından geçen yüzyılın başlarında yapılan kazılarda elde edilen bulgulara göre, kentin İ.Ö. 2 binli yıllara dayanan bir geçmişe sahip olduğu belirtiliyor kaynaklarda.

 
Çandarlı ve deniz; bahar zamanı
(Mart 2018)

 
Karadağ; Karagöl'de bahar
(Şubat 2010)

İlkçağ’ın önemli coğrafyacısı ve gezgin Strabon, meşhur Geographika isimli eserinde Pitane’den şöyle söz ediyor:

“Buradan sonra (Dikili’deki Atarneus kast ediliyor-İF), çifte limanlı bir Aiol kenti olan Pitane’ye ve Eunos nehrine gelinir; bu nehir, kentten Adramyttionluların yapmış olduğu suyoluna ulaşır. Zenon’la birlikte, Polemon’un öğrencisi olan akademisyen Arkesilaos Pitane doğumludur. Pitane’de kıyıda, Eleussa adası (Çandarlı’nın karşısında yer alan Karaada-İF) hizasında “Pitane’nin altındaki Atarneus” denen bir yer vardır. (Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis isimli kitabında Pitane maddesinde bu yerin Karaada’nın karşısındaki Karagöl Mahallesi olduğunu belirtiyor; yani Çandarlı’nın doğu yakasının karşı kıyısı-İF) Pitane’de tuğlalar suyun üstünde yüzmektedir. Tyrrhenia’da da, bir cins toprak nedeniyle aynı şey söz konusudur, çünkü bu toprak aynı hacimdeki sudan daha hafif olduğu için yüzer. Poseidonios, İberia’da kile benzer bir topraktan, kalıp halinde tuğlalar gördüğünü, bununla gümüş temizlendiğini ve bunların su üzerinde yüzdüklerini söyler. Pitane’den sonra Kaikos nehrine (Bakırçay-İF) gelinir. Bu nehir, otuz stadia ötede Elaitikos körfezine (bugünkü Çandarlı Körfezi-İF) dökülür. Kaikos’un karşı kıyısında, nehirden on iki stadia ötede bir Aiol kenti olan Elaia (bugünkü Kazıkbağları Mevkii-İF) bulunur. Pergamon’dan yüz yirmi stadia uzaklıkta bulunmasından ötürü burası Pergamonluların limanıdır.”(2)

 
Bakırçay'ın deltasındayız; karşıda Kazık Bağları...
(Eylül 2008)

  
Çandarlı sahilinde...
(Mart 2018)

  
Bakırçay'ın deltası
(Eylül 2008)

Prof. Dr. Bilge Umar, Çandarlı isminin kökeni ile ilgili olarak Osmanlı’nın Fatih Sultan Mehmet dönemi sadrazamlarından Çandarlı Halil Paşa ile ilişkilendirmeye çalışan bazı kaynakların aksine, İlkçağ’a dayanan bazı tezler ileri sürmekte. Bunu da Çandarlı’nın kuzeyinde bulunan volkanik Karadağ’ın volkan ağzında oluşan Karagöl ile ilişkilendirmekte.

  
Çandarlı; doğu denizi
(Haziran 2013)

 
Karadağ'dan Corciyo adasına bakış
(Şubat 2010)

Karadağ'ın volkan ağzı; Karagöl...
(Şubat 2010)

“Çandarlı’nın yanı başındaki Atarna gölcüğünün adı, Sandarla (Sanda-Arla, Sanda’nın Gölü) biçiminde de söyleniyordu. Böyle –a bitişli Anadolulu adların o bitişi, İlkçağ’ın geç döneminde eta harfiyle yazılmış ve harfin gösterdiği ses önce e, sonra i değerini almıştır: Smyrna, Smyrne, Zmirni… Burada da Sandarla’nın Sandarli, Tsandarli’ye döndüğü anlaşılıyor: gerçekten son dönemde Rumlar Tsantarli adını kullanıyorlardı… Tsandarli adı, elbette ki, Türk ağzında Çandarlı edilir.”(3)

Çandarlı, Orta Çağ’da Ege kıyılarında; o zamanların stratejik hammaddesi şap ticareti ile uğraşan Cenevizli ailelerin kolonizasyonuna tabi olmuş yerlerden biri olarak dikkat çeker. Bizans’dan aldıkları imtiyazlarla Foça, Yeni Foça, Şakran (Temaşalık ya da eski Gryneion(4)) ve Denizköy önlerindeki Corciyo adası (ya da Büyük Ada) gibi önemli noktalarda bu zenginliği elde tutmak ve ticaretini yönlendirmek amacıyla kaleler oluşturmuşlardır. İlkçağ’dan kalma bir yapının üzerine bina edilmiş Çandarlı Kalesi, bu çağda Cenevizliler tarafından bir savunma yapısı haline getirilmiş, daha sonra da kapısının üstündeki tuğradan da anlaşılacağı üzere II. Mahmut döneminde onarılarak bugünkü hüviyetine kazandırılmıştır.

 
Çandarlı Kalesi
(Nisan 2008)

 
Kalenin duvarlarında yer alan ve savunmaya dönük olarak kullanılan seng endaz (taş atan) oluklarından biri
(Nisan 2008)

Kalenin bedenleri ve burçlardan ikisi
(Nisan 2004)

Çandarlı yarımadasında zamanın tahribatına direnen birkaç ev ve kule dışında eskiden günümüze kalan tek yapı Çandarlı Kalesi’dir. Zamanın güçlü elleri, sadece kaleyi yerinden oynatamamış durumdadır. Kale; yakın geçmişte, bazı eski Türk filmlerine doğal plato görevi de görmüş bulunmaktadır. Cenevizlilerin yaptığı kale, beş burcuyla yarımadanın ortasında sapasağlam göğe uzanmaktadır. Kalenin kapısında II. Mahmut’un tuğrası yer almakta ve kalenin son aldığı biçiminin tanıklığını yapmaktadır. Kargaşalardan ve eşkıya saldırılarından yorulmuş bu topraklara huzur ve düzen getirmeyi amaçlayan Padişah II. Mahmut, hapishane olarak kullanma düşüncesiyle kalenin yeniden onarımını yaptırmıştır. 

 
Kalenin kabaralı demir kapısı
(Nisan 2004)

 
Kaleyi 19.yy.ın başlarında restore ettirip bugünkü haline getiren Padişah II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan giriş kapısı üzerindeki mermer kitabe
(Nisan 2004)

 
Kale düzleminden batı denizine bakış
(Mart 2018)

Yukarıda sözü edilen eşkıya saldırılarından en bilineni ise, yakındaki Ege adalarından Çandarlı’ya yönelik olarak gerçekleşen girişimdir. Tarihte Çandarlı Baskını(5) olarak bilinen bu önemli olayda 1822 yılında Sakız ve Psara adasından gelen Rum kapetanların bastığı Çandarlı kasabasındaki korkunun izleri, bugüne ulaşabilmiş doğu sahilindeki Koçanlı Konağı’nın alt katı sağır, üst katında ise yer alan demir parmaklıklı ve ızgaralı pencerelerinden hala okunabiliyor. Yerel idarecilerin iyi niyetli bir girişimi olarak öne çıkan Koçanlı Konağı’nın restorasyonunun tamamlanmış olmasına karşılık bu volkanik esaslı andezit taşından mamul güzelim yapının hala eski metruk halini koruması ve “halk için” yararlı bir amaç uğruna kullanıma açılmamış olması da tuhaf doğrusu.

 
Koçanlı Konağı; restorasyon öncesi...
 (Eylül 2007)

Korku dağları bekler; altı sağır; üst katın demir parmaklıklı, yandan sokağı ve geleni gören pencereleri; 1822'deki Çandarlı Baskını'nın sonraki hayata etkileri...
(Eylül 2007)
 
Koçanlı Konağı ve Çandarlı'nın batı sahili
(Nisan 2008)

Kasaba içindeki; Çandarlı Baskını ile ilişkilendirilebilecek bir diğer yapı ise, yarımadanın doğu yakasındaki sahile paralel sokaklardan biri olan Ellema Sokağı’nda yer alan düzgün kesme taştan yapılmış ve görünürde tamamen sağır olan kule tipi evdir. Evin üstünde ilave bir kat var mıydı; zamanla bu kat yıkıldı mı; tam olarak anlaşılmasa da bu yapı da savunma refleksiyle bir evden daha çok bir kale burcunu andırmaktadır.

 
Ellema sokağındaki kule tipi yapı
(Şubat 2002)

 
Aynı yapının 2018 yılındaki hali; geçiş yolu demir kapı ile kapatılmış. Duvarlar çatlamış halde...
(Mart 2018)

 
Ellema sokağında bir koca kapı
(Mart 2018)

 
Ellema sokağı
(Mart 2018)

Bergamalı yerel tarih araştırmacısı ve Bergama Kermesi’nin fikir babası Osman Bayatlı’nın Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları isimli kitabında anlattığı Çandarlı Baskını ile ilgili bölümde bir gece yarısı Rum eşkıyalar tarafından gerçekleştirilen baskın sırasında sadece Çandarlı Kalesi, zamanın Çandarlı Voyvodası Kırantaoğlu Mehmet Ağa’nın Kulesi (şimdiki çarşıdaki caminin arka yönünde yer alıyordu) ve Ziynet Hoca Kulesi (artık yok) gibi savunmaya elverişli yerlerden piştovlarla karşı konulduğunu aktarmaktadır(6). Kesin olarak bilinmez, ama belki de o geceki Rum kapetanlara karşı direniş noktalarından birisi de bu eski kule evdir. Çevresindeki modern evlerle kuşatılmış olan bu yapının üzerinde yer alan derin çatlaklar, yapının gelecek zamanlara taşınması olasılığını giderek zayıflatmaktadır.

 
Çandarlı'nın eski belediye başkanlarından Tevfik Kıranta'nın ismini taşıyan sokaktayız.

Kasabanın içindeki sokaklarda dolaşırken bir köşedeki sokak levhasının üzerinde Tevfik Kıranta isminin yazılı olduğunu fark ediyoruz. Önündeki bir yaşlı kızılçamın gölgesine sığınmış; beyaz badanalı tipik bir Çandarlı evinin üzerine çakılmış sokak levhası. 1963-1973 yılları arasında Çandarlı Belediye Başkanlığı görevini yürütmüş olan bu kişinin, 1822’deki meşhur Çandarlı Baskını’na karşı koyan kule evlerden birisinin sahibi, ama aynı zamanda Çandarlı Voyvodası olan Kırantaoğlu Mehmet Ağa’nın ailesine mensup birisi olma olasılığını güçlendiriyor.

 
Baharın utangaç halleri; hafif ve benzersiz kokularıyla meraklısını ele geçiriveren defne çiçekleri

 
Çandarlı'nın merkezinde yer alan kızılçamlarla kaplı parkta rastladık onlara; defne çiçeklerine... 

Çandarlı’nın tam ortasında; kızılçamlarla kaplı büyük parktan yürüyoruz kuzeye doğru. Parktaki defne ağaçlarının yeni açmış çiçeklerinin oldukça hafif ama baş döndürücü kokusu ele geçiriveriyor bizi. Kimi açmış; kimi tomurcuk halinde daha defne çiçekleri… Ne güzeldir defne çiçeklerinin kokusu baharda; sadece aklınızı çeler yanından geçerken, biraz da dikkatliyseniz eğer. Kendini herkese teslim etmez defne çiçekleri; tanıdığına bildiğine sunar güzelliğini. Ne mutlu onu fark edenlere; çünkü benzersizdir kokusu…

 
Eski halinin bir kule tipi yapı olduğunu düşündüğümüz taş ev; hamam yakınlarında rastladık ona.

 
Köşesinde bulunduğu sokağın içinden eve ve yanındaki avluya bakış

Biraz ileride denize doğru çıkan sokakların birinde bir Osmanlı hamamına rastladık. Restore edilmişti; ama kapalıydı. Sanki kültür merkezi gibi bir işlev üstlenmiş gibi geldi bize. Yan sokağa doğru saptık buradan; köşede oldukça bozunmuş, alt katlarında pencerelerin sonradan açıldığı anlaşılan bir kule tipi evden kalanlar vardı; kötü bir şekilde değişikliğe uğratılmıştı yapı. Hemen yanında ise; yıkık bir avlu duvarının ardında; duvara bitişik konumda eski ve “sönmüş” bir ocak, avlunun ortasında bir zamanlar bir evin varlığını çağrıştıran taş yığınlarının yanında kırık dökük bir bahçede ise çiçeğe durmuş diri baklalar vardı; esintiyle birlikte iki yana sallanan. 

 
Taş evin yanındaki avluda yer alan ocak ve bahçedeki baklalar

 
Aynı sokağa deniz yönünden bakış

İncirli Çeşme sokağından denize doğru yürüdük. Sokağın ortalarında bir yerde; üzerinde neredeyse kaybolmuş kitabesinde Hicri 1102 (Miladi 1691) tarihini zorlukla seçebildiğimiz çok eski bir çeşme, hemen duvarın arkasında ise bir mescit ölçeğinde tarihi Hacı Ali Ağa Camisi vardı. Cami ise daha yakın tarihlerde; 19.yy.da (Hicri 1228) Veli Ağa oğlu Ali Ağa isminde bir kişi tarafından yaptırılmıştı. Yol seviyesinden yüksekte konumlanmış caminin kuzey doğuya bakan kapısına bir merdiven ile erişilmekteydi. Sokağın karşı köşesindeki evin sürmeli koca kapısı ve avlu duvarının dibindeki henüz uyanmamış incir ağacı ise sokağın bekçisi gibiydiler. Belli ki bu çeşme ve incir ağacı, bu sokağı sahiplenmişlerdi kendince.

 
İncirli Çeşme sokağında yer alan Hacı Ali Ağa Camisi ve önündeki tarihi çeşme

 
İncirli Çeşme

  
Çeşmenin üstünde yer alan kitabede zor da olsa Hicri 1102 tarihi okunmakta.

İncirli Çeşme sokağının deniz tarafındaki köşesinde bir başka kişilikli ev daha vardı; gri pencere söveleri, çatısının köşelerinden dışarı doğru taşmış turnagagasını andıran kiremitleri, kemerli giriş kapısı ve uçuk bej rengi kırık dökük sıvasıyla; bu iki katlı, kapı ve pencereleri sürmeli ve terk edilmiş ev, nedense bize hoş göründü. Yılların birikimiyle artık yorgun düşmüş bu yapının üzerine iliştirilmiş; turistik mekânı işaret eden bir sürü yönlendirici levhanın yaratmış olduğu ilave yük ise, bütün bunların cabasıydı sanki. Denize doğru yürüdük. 
  
İncirli Çeşme sokağının denize yakın köşesinde yer alan Çandarlı evi

 
Aynı eve arkadan bakış

 
İncirli Çeşme sokağında bir suskun koca kapı; 21 numara...
Çandarlı’ya ulaştığımız ana göre; kumsaldaki insan kalabalığı artmıştı. Şezlonglarını kumsalın üzerine atmış şehir kaçkınları, deniz kıyısında güneşlenerek keyif yapmaktaydılar. Bugün yazı aratmayan bir gün vardı Çandarlı’da… Kaleye doğru ilerledik yeniden. Göğe doğru yükselen beş burcuyla görkemli Çandarlı Kalesi, başından geçenleri yolcuların kulaklarına fısıldar gibiydi akşama doğru. Yazlıkçıların kapı-pencere sürmeli evlerinin neredeyse hepsi kapalıydı.

 
Çandarlı'da bütün sokaklar ya kaleye ya da denize açılır.

  
Kaleye yakın yorgun evlerden biri daha...

Topraktan fışkıran Pitane'den kalan; eski bir sütun parçası...
(Nisan 2008)

  
Kaleden aşağıya, doğudaki denize doğru; akşam vakti...

Kaleden doğudaki denize doğru açılan bir sokağa girdik. Beyaz badanalı eski “macır” evlerinin yanından geçtik usulca. Ocağına incir ağacı dikilmiş bir eski evin önünde, sağda solda, her yerde yapıtaşı olarak kullanılmış Pitane’nin kadim kesme taşları vardı. Sanki Çandarlı’nın altında gömülü Pitane’nin ruhu, bir akşam vakti gömülü olduğu yerden dışarı taşarak, denize açılan sokaklarda devriyeye hazırlanır tondaydı. Koçanlı Konağı’nın arkasındaki antik çömlekçiler, kırık keramik parçaları, kalenin bedenlerinde saklı eski hayatın izleri… Ah o kesme taşlar; üstü çürümüş gibi, volkanik püskürmenin azabına dayanmış andezitler, trahitler; ah o kadim taşlar; Pitane’den Çandarlı’ya neler taşıdılar neler? Dilleri çözülse de hele bir anlatsalar…

Dipnotlar:
(2)  Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV), Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 3.Baskı; İstanbul 1993; sayfa: 117
(3)  Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis, Bir tarihsel coğrafya araştırması ve gezi rehberi, 2002, İnkılâp Kitabevi; sayfa: 124
(5)  Çandarlı Baskını ve sonuçları ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2013/04/pitaneden-candarliya.html
(6)  Osman BAYATLI, Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları, 1957 Baskısı; Sahife:45–46
(7)     Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

5 Nisan 2018 Perşembe

ÇANDARLI'DA BİR BAHAR GÜNÜ


24 Mart 2018
İbrahim Fidanoğlu
Giriş

Havada huysuz bir lodos, bazen bulutların ardına saklanan bir güneş ve alerjik bünyelileri zorlayacak denli tozlaşmaya başlamış nebat eşliğinde bugün kuzeye; Çandarlı’ya doğru uzandık. Amacımız Şakran’a uğrayıp Aşağı Şakran yolundaki bir fabrikadan zeytinyağı almak, oradan da biraz ötedeki ayarsız denizi ile meşhur Çandarlı kıyısında baharın alametlerine bakmaktı.

 
Çandarlı'nın batı kıyısında...

 
Çandarlı'nın doğu kıyısında; ilerde Karaada...

Pitane’den Çandarlı’ya

Bugünkü Çandarlı, adıyla anılan körfezin kıyısında ve halen oldukça diri bir fay hattının üzerindeki bir yarımadada yer almaktadır. Söz konusu yarımada, kuzeyden güneye doğru denize sanki bir dil gibi uzanmaktadır. Şehir, eski Aiol yerleşimi Pitane’nin neredeyse tam üzerinde kurulmuştur. Öyle ki, Ortaçağ’dan kalma Ceneviz kalesinin ve yer yer denize doğru akan sokaklardaki bazı evlerin temellerinde İlkçağ’dan kalma kesme taşlardan birkaç sıra duvar izine bile rastlanabilmektedir.

  
Cenevizlilerden kalma Çandarlı Kalesi

Osman Hamdi Bey tarafından ilk kez kazılan Pitane’de, Cumhuriyet döneminde; 1958 kışında, yarımadanın kıstağına yakın bir bölgedeki kentin nekropolünde köylülerin Arkaik döneme ait bir Kuros heykeli bulması sonucunda, 1959 yılından 1965 yılına dek yine ağırlıklı olarak nekropolis civarında Ord. Prof. Ekrem Akurgal tarafından bir dizi kazı gerçekleştirilmiş. Bu kazılarda yoğun olarak İ.Ö. 6.yy.a tarihlenen mezarlara, çeşitli keramiklere, vazolara, kadehlere, kylixlere (açık ağızlı ve ayaklı içki kapları) ve ölü külü kaplarına rastlanılmış. Buluntuların çoğu bugün İstanbul ve İzmir Arkeoloji Müzeleri’nde sergileniyor. Bu kazıya neden olan Arkaik Kuros heykeli ise, Bergama Müzesi’nde bulunuyor.


Şimdi Bergama Müzesi'nde sergilenen, 1958 kışında Pitane nekropolünde köylülerin bulduğu Arkaik Kuros heykeli
(Kaynak:http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/09/pitane-pitana-antik-kenti-ii-izmir.html)

Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, kendisinin yürüttüğü Pitane Nekropolis kazılarıyla ilgili olarak; 1960 yılında Arkeoloji Dergisi’nde yayımlanan Pitane Kazı Raporu’nda şu bilgileri aktarıyor:

 
Çandarlı yarımadasının batı sahili

“Arkaik heykelin Çandarlı yarımadasının berzahında bulunmuş olması ve civarında vazo kırıklarının ele geçmiş olması, buluntu mahallinin bir eski İon mezarlığı olduğu kanaatini veriyordu. Anadolu’da şimdiye kadar yeri belli arkaik mezarları sayısı pek az olduğundan Çandarlı kazısının önemi, daha işe başlamadan kendisini göstermekte idi… Çandarlı Nekropolisi, Arkaik Çağ Anadolu ölüm gömme adetleri hakkında mükemmel ve sarih bilgi vermektedir. Cesetler (6.asırın ilk yarısında) yakılmakta ve yakma ameliyesi mezarlıkta yapılmaktadır. Yer yer koyu yangın izleri tespit edildiği gibi birçok vazolar da sarih yangın izleri göstermektedir… Ölünün cesedi yakıldıktan sonra, çeşitli büyüklüklerdeki adi küplere hediyelik vazolarla birlikte konmakta ve ağzı bazen muntazam bir şekilde düzeltilmiş, bazen de kabaca bir şekilde sokulmuş olan taşlarla örtülmekte idi. Küp ağızlarının veya içindeki iskeletlerin muayyen bir istikamete tevcih edilmemiş oldukları anlaşılmaktadır. İnce uzun kaplar yere yatırılmakta, geniş kaplar ise kaideleri üzerine oturtulmaktadır. Birçok mezar küpleri, etrafı kaba taşlarla çevrili 3-5 metre kutrunda daire şekilli bir aile mezarlığı içinde yer almaktadır. Böylece bir aileye mensup kimselerin taşla çevrili bir mahalli, hususi mezarlıkları olarak kullandıkları ve toprak üstüne koydukları işaretler yardımıyla vefat vukuunda ölülerini kendi mezarlıklarına gömdükleri anlaşılmaktadır. Hediye vazolar, mezar küplerinin içinde ve bilhassa yanı başlarında bulunmuşlardır.”(1)

  
Çandarlı'da bir inşaat alanında gördüklerimiz; Pitane'ye ait temel izleri

Ancak, birçok ören yerindeki gibi Pitane’nin şansızlığı olarak değerlendirilebilecek modern yerleşimin tam da bu İlkçağ kentinin üzerine kurulmuş olması nedeniyle kentin içinde herhangi bir kazı faaliyeti gerçekleştirilememiş. Ancak zaman zaman yapılan inşaat faaliyetleri öncesinde bir takım kurtarma kazıları yürütülmüş. Biz de bugün Çandarlı’da dolaşırken, eski Ceneviz kalesine yakın bir konumda bir yerde böyle bir kazı faaliyetinde ortaya çıkarılan açmalara ve Pitane’nin toprak altındaki izlerine rastladık. Bugünün en büyük sürprizi bizim için buydu.

 
Bir döşeme yol ve daha üst tabakalarda başka şeyler...

Baharın gelişiyle birlikte Çandarlı’da hayat hareketlenmişti bile. Kıyıdaki kafeteryalar kendini deniz kenarına atmış insanlarla doluydu. Yarımadanın batı kıyısında da durum farklı değildi. Kalenin yakınlarındaki bütün tesisler yaza hazırlanmaktaydılar. Birçoğu da zaten hiç kapanmamıştı ki. Plajda insanlar şezlonglarını yanlarında getirmişler; bir nevi kıyıda piknik yapar gibiydiler. Çarşı ise, yine en hareketli mekândı. Yalı Çamisi’nden ötede balıkçıların başı her zamanki gibi kalabalıktı. Yazlıkçılar, havanın da güzelliğini fırsat bilerek Çandarlı’nın sahillerine atmışlardı kendilerini. Biz ise, günün sürprizlerine hazır bir halde; epeydir uğramadığımız Çandarlı’nın kale çevresindeki sokaklarına bıraktık kendimizi.

 
Çandarlı Kalesi'nin önünden batıdaki denize bakış

Pitane, İlkçağ’da Orta Yunanistan’dan Trakya yoluyla Batı Anadolu’ya inen çoban halk Aiollerin yaşadığı bir kent olarak biliniyor. Osman Hamdi Bey tarafından geçen yüzyılın başlarında yapılan kazılarda elde edilen bulgulara göre kentin İ.Ö. 2 binli yıllara dayanan bir geçmişe sahip olduğu belirtiliyor kaynaklarda.

 
Çandarlı Kalesi yakınlarında bir sokakta bahar filizleniyor.

İlkçağ’ın önemli coğrafyacısı ve gezgin Strabon, meşhur Geographika isimli eserinde Pitane’den şöyle söz ediyor:

“Buradan sonra (Dikili’deki Atarneus kast ediliyor-İF), çifte limanlı bir Aiol kenti olan Pitane’ye ve Eunos nehrine gelinir; bu nehir, kentten Adramyttionluların yapmış olduğu su yoluna ulaşır. Zenon’la birlikte, Polemon’un öğrencisi olan akademisyen Arkesilaos Pitane doğumludur. Pitane’de kıyıda, Eleussa adası (Çandarlı’nın karşısında yer alan Karaada) hizasında “Pitane’nin altındaki Atarneus” denen bir yer vardır. (Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis isimli kitabında Pitane maddesinde bu yerin Karaada’nın karşısındaki Karagöl Mahallesi olduğunu belirtiyor; yani Çandarlı’nın doğu yakasının karşı kıyısı-İF) Pitane’de tuğlalar suyun üstünde yüzmektedir. Tyrrhenia’da da, bir cins toprak nedeniyle aynı şey söz konusudur, çünkü bu toprak aynı hacimdeki sudan daha hafif olduğu için yüzer. Poseidonios, İberia’da kile benzer bir topraktan, kalıp halinde tuğlalar gördüğünü, bununla gümüş temizlendiğini ve bunların su üzerinde yüzdüklerini söyler. Pitane’den sonra Kaikos nehrine (Bakırçay-İF) gelinir. Bu nehir, otuz stadia ötede Elaitikos körfezine (bugünkü Çandarlı Körfezi-İF) dökülür. Kaikos’un karşı kıyısında, nehirden on iki stadia ötede bir Aiol kenti olan Elaia (bugünkü Kazıkbağları Mevkii-İF)(2) bulunur. Pergamon’dan yüz yirmi stadia uzaklıkta bulunmasından ötürü burası Pergamonluların limanıdır.”(3)

 
Çandarlı yarımadasının batı kıyısında yer alan ve 19.yy.dan kalma eski zeytinyağı fabrikası

 
Bugün Dikili Kültür Evi olarak işlev gören zeytinyağı fabrikasına kuzey yönünden bakış

 
Aynı fabrikanın restorasyon öncesi hali
(Şubat-2004)

Prof. Dr. Bilge Umar, Çandarlı isminin kökeni ile ilgili olarak Osmanlı’nın Fatih Sultan Mehmet dönemi sadrazamlarından Çandarlı Halil Paşa ile ilişkilendirmeye çalışan bazı kaynakların aksine, İlkçağ’a dayanan bazı tezler ileri sürmekte. Bunu da Çandarlı’nın kuzeyinde bulunan volkanik Karadağ’ın volkan ağzında oluşan Karagöl ile ilişkilendirmekte.

Çandarlı'nın sırtını dayadığı volkanik Karadağ'ın krater gölü Karagöl'de baharın alametleri; çiriş otları
(Şubat-2010)

“Çandarlı’nın yanı başındaki Atarna gölcüğünün adı, Sandarla (Sanda-Arla, Sanda’nın Gölü) biçiminde de söyleniyordu. Böyle –a bitişli Anadolulu adların o bitişi, İlkçağ’ın geç döneminde eta harfiyle yazılmış ve harfin gösterdiği ses önce e, sonra i değerini almıştır: Smyrna, Smyrne, Zmirni… Burada da Sandarla’nın Sandarli, Tsandarli’ye döndüğü anlaşılıyor: gerçekten son dönemde Rumlar Tsantarli adını kullanıyorlardı… Tsandarli adı, elbette ki, Türk ağzında Çandarlı edilir.”(4)

 
Cenevizlilerin eski bir İlkçağ yapısı üzerine bina ettikleri Çandalı Kalesi

 
Çandarlı Kalesi'nden bir başka görünüm

Çandarlı, Orta Çağ’da Ege kıyılarında o zamanların stratejik hammaddesi şap ticareti ile uğraşan Cenevizli ailelerin kolonizasyonuna tabi olmuş yerlerden biri olarak dikkat çeker. Bizans’dan aldıkları imtiyazlarla Foça, Yeni Foça, Şakran (Temaşalık ya da eski Gryneion(5)) ve Denizköy önlerindeki Corciyo adası (ya da Büyük Ada) gibi önemli noktalarda bu zenginliği elde tutmak ve ticaretini yönlendirmek amacıyla kaleler oluşturmuşlardır. İlkçağ’dan kalma bir yapının üzerine bina edilmiş Çandarlı Kalesi, bu çağda Cenevizliler tarafından bir savunma yapısı haline getirilmiş, daha sonra da kapısının üstündeki tuğradan da anlaşılacağı üzere II. Mahmut döneminde onarılarak bugünkü hüviyetine kazandırılmıştır.

 
İlkçağ surlarından bir bölümü denizin içinde; batı sahilinde...

Çandarlı yarımadasında zamanın tahribatına direnen birkaç ev ve kule dışında eskiden günümüze kalan tek yapı Çandarlı Kalesi’dir. Zamanın güçlü elleri sadece kaleyi yerinden oynatamamış durumdadır. Kale; yakın geçmişte, bazı eski Türk filmlerine doğal plato görevi de görmüş bulunmaktadır. Cenevizlilerin yaptığı kale, beş burcuyla yarımadanın ortasında sapasağlam göğe uzanmaktadır. Kalenin kapısında II. Mahmut’un tuğrası yer almakta ve kalenin son aldığı biçiminin tanıklığını yapmaktadır. Kargaşalardan ve eşkıya saldırılarından yorulmuş bu topraklara huzur ve düzen getirmeyi amaçlayan Padişah II. Mahmut, hapishane olarak kullanma düşüncesiyle kalenin yeniden onarımını yaptırmıştır.

 
Çandarlı Kalesi'nin kapısı
(Nisan-2008)

 
Çandarlı Kalesi'nin kapısının üstünde yer alan II. Mahmut döneminde gerçekleştirilen onarımla ilgili kitabesi ve padişahın tuğrası
(Nisan-2008)

Çandarlı Kalesi’nin kapısı orijinaldir. Kapının arkasındaki küçük avlunun duvarlarında yer alan alttan üç dört sıra düzgün yontulmuş taşlar, burada bir ilk çağ yapısının olduğuna işaret etmektedir. Bu yapının bir ilk çağ kalesi ya da agora duvarı olabileceğine dair yaklaşımlar bulunmaktadır. Kale, bu ilk çağ duvarlarının üstüne, Yeni Foça’yı kuran ve buradaki şap madenlerini işleten Andreola Domenico Cattaneo adlı Cenevizli bir reisin adamları tarafından körfezin güvenliği için 13. yy.da inşa ettirilmiştir. O dönemde Yeni Foça’da Kozbeyli’nin arkasındaki Şaphane Dağı’ndan şap elde ediliyordu. Şap, o zamanlar dokumacılıkta boya sabitleyici olarak kullanılan stratejik bir madendi. Bu yatakları kontrol edenlerin sahip olduğu güç emsalsizdi. Ancak; zamanla gelişen kimya teknolojisi sayesinde, şapın günümüzde artık herhangi bir ekonomik değeri kalmamış durumdadır.

 
Çandarlı Kalesi'nde bulunan ve düşmana kızgın yağ dökmek ya da gülle atmak amacıyla kullanılan seng-i endaz örneği
(Nisan-2008)

 
Çandarlı'daki Rum evlerinden birine örnek
(Eylül-2008)

 
Bir başka evin giriş kapısı
(Nisan-2008)

  
Aynı evin genel görünümü
(Nisan-2008) 

 
Doğu sahiline açılan bir sokak

 
Eski bir Çandarlı evi daha; Pitane yapı taşlarının kullanıldığı aşikar...  

Çandarlı’nın 19.yy. hayatında Rumlarla ilgili acı bir hatıra da saklı. Çandarlı’da önemli bir Rum nüfusu var mıydı; bunu pek bilmiyoruz ancak, kasaba; Rum sivil mimarisinin örneği diyebileceğimiz yapı kırıntılarından hala bazı izleri dikkatli gözler için bağrında barındırıyor. Ama Rumlar deyince ilk akla gelen II. Mahmut dönemindeki Sakızlı Rum kapetanların 1822 yılında bir gece yarısı Çandarlı’ya yönelik gerçekleştirdikleri kanlı bir baskındır. Mora Yarımadası’ndan başlayan Yunan Bağımsızlık süreci, adalardaki milliyetçi ayaklanmalarla hız kazandı. Bunlardan biri de Sakız, Sisam ve Psara (İpsala)’dan kaynaklanan Rum kapetan eşkıyalarının ayaklanmalarıdır. Yunan muhibbi Batılı şair ve ressamların Osmanlı’nın bu baskını cezalandırmak için Sakız adasına yönelik sindirme harekâtını “destansı” bir şekilde eserlerinde işlemelerine yol açacak olan süreç de Çandarlı Baskını ile başlamıştır. Bu baskın ve sonrasında gelişen olaylar, Pitane’den Çandarlı’ya isimli yazımızda ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.(6)

 
Koçanlı Konağı; restorasyon öncesi
(Eylül-2007)

  
Koçanlı Konağı'nın giriş kapısı
(Eylül-2007)

  
Kapı üstündeki demir ferforjedeki yapımı tarihi 1859 ve anlamını bilemediğimiz N,A ve P (R) harfleri; büyük olasılıkla Helen alfabesiyle yazılmış.
(Eylül-2007)

 
Kule evin yan sokağa bakan pencereleri
(Eylül-2007)

 
Evin üst katına çıkan orjinal merdivenlerin restorasyon öncesi hali
(Eylül-2007)

Ama bu baskının izleri, Çandarlı’nın üzerinden uzun süre kalkmaz. Bu hüzünlü olayın ardından türküler yakılır ve Çandarlı’nın üzerine sinen korku bu baskından sonra yapılan binaların mimarisine dek yansır. Bunların son örneği diyebileceğimiz ve son yıllarda Çandarlı / Dikili Belediyesi tarafından restore edilen kule tipi ev, bugün Çandarlı yarımadasının doğu sahilinde yer almaktadır. Bugün Koçanlı Konağı olarak da anılan bu taş yapı, gerek ilk yapıldığında alt katı tamamen sağır (penceresiz) olarak inşa edilmiş olması ve yan sokağa taşan parmaklı pencereleriyle bir evden çok bir savunma yapısını andırması nedeniyle Çandarlı Baskını’nın halk üzerinde yaratmış olduğu izleri taşır. Evin giriş kapısının üzerinde yer alan demir ferforje üzerinde yapım tarihi 1859 ve N, A ve P harfleri yer almaktadır. Çandarlı Baskını sonrasına denk gelen 1859 yılında yapılan bu kule evin ilk sahibinin zeytinyağı işletmeciliği ile uğraşan zengin bir Rum olduğu, 1924 Nüfus Mübadelesi sonrasında da Çandarlı’yı terk ederek Midilli’ye göç ettiği söylenmektedir. Evin daha sonraki sahiplerinin ise, Lozan Mübadilleri’nden olan ve Kavala’dan göçerek Çandarlı’ya yerleştirilen Soykan Ailesi olduğu bilinmektedir. Çandarlı’nın 19.yy. tarihine ilişkin bir hatırayı barındırması açısından; bu konağın restore edilip yaşatılması, takdire değer bir çaba olarak değerlendirilmelidir.

 
Çandarlı'da zaman; Rumlardan kalan ama onların yaşattığı korkunun izlerini taşıyan Çandarlı'nın sembol yapısı; Koçanlı Konağı
(Şubat-2004)


Çandarlı'da Ellema Sokağı yakınlarında yer alan kule tipi ev

 
Kule evin geçişe kapalı sokağa bakan yan duvarı

 
Aynı evin  2004 yılındaki hali
(Şubat-2004)

Şehir içindeki; Çandarlı Baskını ile ilişkilendirilebilecek bir diğer yapı ise, yarımadanın doğu yakasındaki sahile paralel sokaklardan biri olan Ellema Sokağı’nda yer alan düzgün kesme taştan yapılmış ve görünürde tamamen sağır olan kule tipi evdir. Evin üstünde ilave bir kat var mıydı; zamanla bu kat yıkıldı mı; tam olarak anlaşılmasa da bu yapı da savunma güdüleriyle bir evden daha çok bir kale burcunu andırmaktadır. Bergamalı yerel tarih araştırmacısı ve Bergama Kermesi’nin fikir babası Osman Bayatlı’nın Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları isimli kitabında anlattığı Çandarlı Baskını ile ilgili bölümde bir gece yarısı Rum eşkıyalar tarafından gerçekleştirilen baskın sırasında sadece Çandarlı Kalesi, zamanın Çandarlı Voyvodası Kırantaoğlu Mehmet Ağa’nın Kulesi (şimdiki çarşıdaki caminin arka yönünde yer alıyordu) ve Ziynet Hoca Kulesi (artık yok) gibi savunmaya elverişli yerlerden piştovlarla karşı konulduğunu aktarmaktadır(7). Kesin olarak bilinmez, ama belki de o geceki Rum kapetanlara karşı direniş noktalarından birisi de bu eski kule evdir. Çevresindeki modern evlerle kuşatılmış olan bu yapının üzerinde yer alan derin çatlaklar, yapının gelecek zamanlara taşınması olasılığını giderek zayıflatmaktadır.

 
Eski bir gezinin hatırası; Karagöl'de baharı karşılarken...
(Şubat-2010)

 
Karagöl'de erkenci katırtırnakları
(Şubat-2010)

 
Karagöl'de baharın alametleri; ahlatlar çiçekte
(Şubat-2010)

Çandarlı’da bahar, sırtını dayadığı Karadağ’ın kuytu köşelerine usul usul gelir. Denizköy’e doğru alçalan kütlenin volkan ağzı, bugün Karagöl diye anılan ve Merdivenli’den güney batıya doğru eski bir Türkmen mezarlığının yanından geçilerek ulaşılan rota üzerinde yer alır. Karadağ’ın volkan ağzı da Yamanlar Dağı’nın volkan ağzı gibi en yüksek zirvesinde değil, güneye ve batıya doğru alçalan bir sırtında bulunmaktadır. Bu anlamda her iki dağın kraterlerinin alçalan sırtlarda yer alması gezgini bazen şaşırtsa da, onları arayıp bulmanın da ayrı bir keyfi vardır şüphesiz. Meşelerle kaplı Karadağ, göle doğru alçalırken baharın bütün izlerini önünüze serer. Çiriş otlarından bayır güllerine, katırtırnaklarından sarmaşıklara, yabani kuşkonmazlara ve daha nicelerine…

 
Çandarlı'da batı sahilindeyiz.

 
Çandarlı sahilinden Karadağ'a bakarken...

Oysa deniz, Karadağ’a göre daha önce karşılar baharı. Her ne kadar Çandarlı Körfezi’nin rüzgârı ayarsız olsa da, baharın alametleri deniz kıyısındaki çay bahçelerinde filizlenir. Yaz kış Çandarlı’yı terk etmeyen emekli yazlıkçılar, Çandarlı’nın yerlileri ve çevreden gelenlerle şenlenir bahçeler, çarşı içi ve dükkânların hepsi. Yavaştan hareketlenir sokaklar; kışın sokak aralarına dek nüfuz eden o sert rüzgârdan giderek eser kalmaz. Hafif bir esintiye dönüşür; Çandarlı sahil boylarında antik zamanlardan beri esen Aiolos rüzgârı…

Bir evin duvarının dibinde; Pitane'den kalan...
(Nisan-2008)

  
Çandarlı Yalı Camisi

  
Yalı Camisi

 
Çandarlı'da bir kurtarma kazısından...

 
Pitane'nin su künkleri

  
Aynı alanda bir başka açmadan görünüm

 
Kazı alanının arka alanı; en arkada Merkez Camisi'nin minaresi görünüyor.

 
Çandarlı Merkez Camisi; çarşı içi

Bugün de yarımadanın neredeyse tümünü yürüyerek dolaştık. Doğudan batıya doğru geçerken Çandarlı Kalesi’nin beş burcuyla göğe doğru yükselişine bir kez daha şapka çıkardık. Kale çevresindeki sokaklardan birindeki bir inşaat alanında Pitane’nin izlerini saklayan açmalar vardı; onlara tanıklık ettik. Bir döşeme yol parçası, yapı temelleri, andezit kesme taştan yapı elemanları, kanalizasyon künkleri, döşeme yol parçalarının daha üstündeki bir tabakada onlara dik planda devam eden oluk şeklinde geçişler; farklı zamanda farklı amaçla kullanılmış mekânların hepsi oldukça ilginçti. Anladığımız kadarıyla bir kurtarma kazısı gibi duruyordu.

 
Kale yakınlarındaki kazı alanından bir başka görünüm

 
Pitane yerleşim planı
(Kaynak: http://ermensenan.blogspot.com.tr/2010/01/bir-aiol-antik-kentipitanecandarl.html)


 
1805 yılında Emine Hanım tarafından babası Müslihü'd-dinzade Yakub için yaptırılan Çandarlı çarşısındaki tarihi şadırvan
(Nisan-2008)


Ellema Sokağı


Çandarlı burun ucuna doğru denizin içinde sur duvarının yapı taşları
(Nisan-2008)


Çandarlı doğu sahili

Pitane’nin tüm sırları, bugünkü modern şehrin altında yatmaktaydı. Bu gördüklerimiz bile bunun bir kanıtı gibiydi. Pitane’nin doğu kıyısındaki tiyatrosu, burun ucuna yakın bir konumdaki stadyumu ve batı kıyısında bugün de yer yer izlenebilen sur duvarları ile kıstaktaki nekropolisi kentin bilinen ana unsurları içinde yer alıyor. Ama ne yazık ki, çağlar boyunca modern şehrin inşasında yapı malzemesi olarak kullanılması nedeniyle, bugün bunların çoğunun yerini dahi tespit etmek pek mümkün değil. Sadece eski zaman fotoğraflarından bazılarının delilleri mevcut… Ama yine de Pitane’nin bütün sırrı, hala Çandarlı’nın altında yatıyor.

Dipnotlar:

(1)   Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, Çandarlı (Pitane) Kazısı, Arkeoloji Dergisi, Sayı-10-1, Ankara 1960, Milli Eğitim Basımevi; sayfa:5-6; bkz. www.kulturvarliklari.gov.tr/sempozyum_pdf/turk_arkeoloji/10_1.turk.arkeoloji.pdf
(3)  Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV), Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 3.Baskı; İstanbul 1993; sayfa: 117
(4)  Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis, Bir tarihsel coğrafya araştırması ve gezi rehberi, 2002, İnkılâp Kitabevi; sayfa: 124
(6)  Çandarlı Baskını ve etkileri ile ilgili olarak bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2013/04/pitaneden-candarliya.html
(7)   Osman BAYATLI, Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları, 1957 Baskısı; Sahife:45–46
(8)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC