9 Eylül 2024
İbrahim Fidanoğlu
“Ve
o gün, Miletus, o günde
Sen;
kötü örgütlenen şehir,
Düşmana
bereketli av olacaksın.
Sürülere
ve insan sürülerine kurulmuş bir şenlik masası,
Kadının
ayaklarını yıkayacak
Uzun
saçlı ve sakallı savaşçıların
Ve
yabancılar, Ah Didyma,
Tapınağın
üzerine ellerini uzat diyecek.”
Delphi kâhininin kehaneti
Akköy; Miletus ile Didyma arasında…
İlkçağ’ın doğa
gözlemcisi bilgeleriyle öne çıkan liman kenti ve 12 İyon yerleşiminden belki de
en önemlisi olan Miletus ile onun
kutsal alanı Didyma’nın ortalarında
bir yerdedir Akköy… Köyün ismi,
Türkçe ve büyük olasılıkla geleneksel yapı malzemesi olan ve çevredeki
ocaklardan çıkarılıp kullanılan beyaz renkli kireç taşından geliyor olmalı. Akköy ve biraz berideki Yeniköy, Balkan muhacirleri ve Lozan Mübadillerinin torunlarının
yaşadığı iki ayrı yerleşim aslında… Bir başka muhacir yerleşimi olan Akyeniköy ise, Akköy’den biraz beride ve Didim-Milas
kavşağının yakınlarında yer alıyor. Selanik
ve Kavala’dan gelen Lozan Mübadillerinin yerleştirildiği Yeniköy’ün ismine daha sonraki
zamanlarda Ak sözcüğü de eklenerek yerleşim Akyeniköy
olarak anılmaya başlanmış. Batı Anadolu’daki Yeniköyler, aslında 19.yy sonu-20.yy. başlarında Balkan bozgunları
sonrasında perişan halde Anadolu’ya yönelen muhacirlerin yerleştirildiği yeni
yerleşimlere işaret ediyor. Batı Anadolu’da dolaşırken, bir Yeniköy levhası ile karşılaşırsanız
eğer, tarihimizdeki bu çileli günleri hatırlayın.
(Ekim 2010)
Köyün içinden geçen Didim karayolu, köyün merkezinde
kahvelerin olduğu meydandan sola doğru kıvrılarak, deniz kıyısına; oradan da Didim’e yöneliyor. Köyün içinde
pazaryeri ile kahvelerin bulunduğu meydanı birbirine bağlayan ve şimdi Şükran Güngör Sokağı ismini taşıyan
19.yy.dan kalma döşeme yol, bize Akköy’ün
eski sakinleriyle ilgi hala ayakta olan yaşanmışlıkları sergiliyor.
(Mart 2023)
(Ekim 2005)
Köyün ilk kuruluşu, Menteşe Beyleri’nin yöreye ulaşmasıyla
(13-14.yüzyıllar) gerçekleşmiş olmalı. Miletus’a
giden yol üzerindeki bir zamanlar Menteşe
Beyliği’nin limanı ve başkenti olarak işlev görmüş olan Balat ve yakınlarındaki İlyas Bey Camii, bugün bu muhtemel
gerçeğin delili gibi duruyor. Bu anlamda Akköy
aslında bir Yörük köyü… Ama zaman içinde gelişen tarihsel olaylar, Akköy’ü de farklı bir demografik yapıya
doğru sürüklemiş.
(Ekim 2005)
(Ekim 2005)
(Ekim 2005)
(Ekim 2005)
Osmanlı Yönetimi
sırasında 18.yy.dan başlayarak köyde hastalıklar ve deprem nedeniyle azalan
nüfusu takviye etmek için; adalardan ve Girit’ten
getirtilen Rumlar, Akköy’e
yerleştirilmişler. 4 tepenin arasına kurulmuş Akköy’de 19.yy.da 400 civarında Rum ailenin yaşadığı belirtiliyor. “Tütün ve hububat ekilen köyde balıkçılık
ve civardaki Yörüklerle yapılan ticaret en önemli ekonomik etkinliklerdendi.
Köyde Ayios İoannis (İlahiyatçı Yahya-İF)
Kilisesi ve bir okul vardı. Akköy’ün
batısındaki küçük balıkçı köyü Plaka’da,
Milet’te arkeolojik kazılar yapan
Almanlar modern bir liman kurmuştu. Buradan arkeolojik eser ve tütün
kaçakçılığı yapılıyordu.”(1)
Bölgede ayakta kalan Rum kiliselerinden biri; Güllübahçe yakınlarındaki Gelebeç köyünde Rumlardan kalma Aya Nikola Kilisesi'nin çan kulesi
(Ocak 2007)
(Ocak 2007)
(Ekim 2010)
Akköy’de tütün ekimi, uzun yıllar boyunca sürmüş; ancak Tekel’in
özelleştirilmesi sonrasında, yabancı yatırımcıların eline geçen ülkedeki sigara
fabrikalarının Amerika’dan ithal edilen Virginia tütününü tercih etmeleri
nedeniyle, Türk tütünü giderek önemini kaybetmiş ve tütün tarımı da ülke
genelinde olduğu gibi Akköy’de de
tarih olmuş.
(Mart 2023)
(Mart 2023)
(Mart 2023)
İlkçağ’ın Kutsal Yolu
Akköy, aynı zamanda İlkçağ’da Miletus
ve onun kutsal alnı olan Didyma
(bugünkü Didim) arasındaki hac yolu
üzerinde bulunuyor. İlkçağ’da Miletus’dan
başlayıp, Didyma’nın limanı
konumundaki Panormos’a (Didim’den önce Mavişehir kıyısında yer alan ve eskiden Kovela olarak bilinen liman) yönelen ve oradan da yaklaşık 3,5
km.lik ve iki yanında heykel ve anıtların bulunduğu bir döşeme yolla Apollon Tapınağı’na bağlanan yaklaşık 17
km uzunluğundaki bu kutsal yolu yürüyen Miletuslu hacılar, yol boyunca çeşitli
ritüelleri gerçekleştiriyorlardı. Bunlardan belki de en önemlisi İlkçağ’da bir
bilicilik merkezi olan Apollon Tapınağı’nda
adaklarını yerine getirmekti. Pagan dönemde baharı karşılamak adına Miletus’tan Didyma’daki Apollon Tapınağı’na
dek uzanan bu çileli yolculuklar, her yıl tekrarlanırdı. Bugün bu döşeme yolun
bir kısmı açığa çıkarılmış olup, 19.yy.da Rumların yaşadığı Yoran köyündeki İlahiyatçı Yahya Kilisesi’nin hemen arkasında sonlanmaktadır.
Döşeme yolun iki yanında yer alan ve alandaki ilk kazıları yapan İngiliz
arkeolog Sir Charles Newton’un
bulduğu heykel ve anıtların çoğu ise, zamanında ülkemizden kaçırıldığı için bugün
British Museum’da sergileniyor.
Didymaion; Apollon Tapınağı, Anadolu'daki Apollon'a adanmış kehanet merkezlerinden...
(Ekim 2005)
Kutsal Yol'un tapınak yakınlarındaki açılan döşeme bölümü; İlkçağ'da Panormos'tan Apollon Tapınağı'nın girişine dek ulaşan bu yolun iki yanında Branchidlerin (tapınağa bağlı rahip ve rahibelerin), oturan aslanların heykelleri ve sfenksler vardı.
(Ekim 2010)
“Delphinion (Kehanet Merkezi), Miletus
ve Didyma’yı bağlayan Kutsal Yol’un
başlangıç noktası olarak kabul edilir. Miletos’un
Kutsal Kapısı’ndan Panormos Limanı
(Akköy’ün yukarısında) kıyısı yönünde güneye giden ve limandan
güneydoğuya dönen yol, Didymaion’a
çıkardı. Yenihisar sınırları içinde Kutsal
Yol, asfalt ana yolun kenarına yakın olarak, yol boyunca uzanırdı.
Kazılarda Kutsal Yol’un bir kısmı
ortaya çıkarılmıştır ve son yıllarda araştırma çukurları kazılmıştır. Yine de,
belirli bir takım bürokratik engeller nedeniyle, Kutsal Yol’un tapınakla olan bağlantısını ortaya çıkarmak henüz
mümkün olmamıştır. Yolun her iki tarafında, yola etkileyici bir görüntü veren, Branchidlerin (tapınağa bağlı rahip ve
rahibelerin) ve oturan aslanların heykelleri ve sfenksler vardı. Önemli
kişilere ait anıt mezarlar ve lahitler de yol boyunca yayılmıştı. 1858’de Kutsal Yol’da Newton
tarafından yürütülen çalışmalarda ortaya çıkartılan Branchidlerin heykelleri British
Museum’a götürülmüştür. Heykellere ait bazı parçalar Didyma’da (Didim) kazı evindeki depoda tutulmaktadır. Hitit
etkisinin gözle görünür olduğu ve tarihi M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzanan Branchid
heykellerinden dört tanesi, Miletus’taki
(Milet’teki) müzede sergilenmektedir.
M.S. 100 ve 101 yıllarında İmparator Trajan,
Kutsal Yol’u restore etmiştir. Yolun
çöken bölümleri doldurularak yükseltilmiştir ve diğer bölümleri de
onarılmıştır. Yazıtlar, restorasyon işinin çok kısa bir süre içinde tamamlandığını
belirtir.
(Ekim 2010)
Kutsal Yol'un iki yakasında yer alan Branchid (Apollon Tapınağı'nın rahip ve rahibeleri) heykelleri; şimdi British Museum'da...
(https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/arkeoloji/tapinaklar-arasinda-kutsal-bir-yolculuk#google_vignette)
Kutsal Yol'un kıyısındaki sütun kaidelerinden biri
(Ekim 2010)
Kutsal Yol'un her iki yanında sıra sıra dükkanlar, sebiller, anıt mezarlar, lahitler, hamamlar ve Artemis kültü vardı.
(Ekim 2010)
Kazılarda ortaya çıkartılan bir kilometre
taşından, yolun 16,6 km.
uzunluğunda olduğu anlaşılmıştır. Meydana çıkartılan parçalara göre; taş
bloklardan yapılan yolun genişliği beş metre ve yedi metre arasında
değişmektedir. Yolun her iki tarafında sıra sıra dükkânlar, sebiller, anıt
mezarlar, hamamlar ve Artemis kültü için
alan vardır. Bulgular bu bölgede yoğun bir yerleşimin olduğunu gösterir. Her
ilkbaharda Didymaion’da düzenlenen
yıllık kutlamalara ve festivallere katılmak için Miletus’tan yola çıkan insan grupları, uzun bir yürüyüşten sonra
tapınağa ulaşırlardı. Bu yüzden, Kutsal
Yol’un kenarında dinlenme alanları bulunmaktadır. 1985’te Akköy’ün 4 km.
güneyinde yapılan kazılarda bulunan Sfenksli
Taraça’nın dinlenme amaçlı inşa edilen bir mola yeri olduğu anlaşılmıştır.”(2)
(https://www.guneyegeturkiye.net/mekan/kutsal-yol-yuruyusu)
(https://www.didimguide.com/akkoy/)
(https://www.didimguide.com/akkoy/)
Bugün Akköy’ün eski Rum mahallesinin bulunduğu
sokağın ucunda meydanlık alandaki pazar yerinden başlayan Kutsal Yol yürüyüşleri, İlkçağ’daki hac rotasını izleyerek önce Panormos’a, daha sonra da döşeme yolun
bulunduğu Yenihisar’daki İlahiyatçı Yahya Kilisesi’ne dek
sürüyor. Bu yürüyüş rotası, toplamda yaklaşık 13 km civarında bir mesafeye
karşılık geliyor.
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
Yoran-Akköy havalisinde eski hatıralar üstüne…
Küçük Asya Felaketi sonrasında diğer kıyı Anadolu kasaba ya da
köylerinde yaşayan Rum ahali gibi Akköy
ve Yoran’daki Rumlar da 5 Eylül
1922’de bir akşam vakti Didim
açıklarında bekleyen Yunan gemilerine ya da Dilek
Yarımadası’nın dağlık geçitlerinden kıyıya ulaşıp, Sisam’a ve diğer adalara kaçarak belki de doğdukları bu toprakları
terk etmek zorunda kaldılar.
(A.Aydemir; Ekim 2015)
(A.Aydemir; Kasım 2014)
(A.Aydemir; Kasım 2014)
(Nisan 2008)
O insanlar, karşı kıyıya sadece hatıralarını götürdüler yanlarında;
acılarıyla birlikte. İçlerinde ihanetin sancısı, tam Megali İdea’yı hayata geçirdik derken, Küçük Asya Felaketi’nin şok dalgaları eşliğinde; beyinlerinde yurt
bildikleri topraklardan koparılmış olmanın şaşkınlığıyla nasıl vardılar Gâvur Çamlı’dan, Yoran’dan, Akköy’den Samos’a 7-8 Eylül 1922 sabahlarında; kim
bilir?
(Mart 2019)
(Mayıs 2017)
Onların torunlarından biri olan ve şimdilerde Samos’da yaşayan Elsa Hiu,
ninesinden ona kalan hikâyeleri bir kitapta topladı ve İzmirli Nine ismiyle her iki yakada da yayınlandı. Kitap, iki
yakada yaşayan halkların kardeşliğine adanmıştı ve 1997 yılında Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’nü
kazandı.
Ataları Yoran'dan karşı yakaya; Samos'a giden Elsa Hiu'nun 1997 yılında Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü'nü kazanan İzmirli Nine isimli kitabının kapağı
Didim’de Apollon Tapınağı’nın hemen
yanında; şimdi yıkıntılar içindeki Hieronda
ya da Yoran(3)(4) köyünün sakinleriydi onlar. Köyde o günden
bugüne kalan en önemli yapı İlahiyatçı
Yahya Kilisesi, Apollon Tapınağı’nın
tam karşısında; şimdi bir cami olarak işlev görüyor. Kilisenin hemen arkasında
ise, Miletos’dan Didyma Kutsal Alanı’na uzanan yaklaşık 17 km.lik döşeme hac yolunun
izleri sonlanıyor. Yoran’ın yıkık
kulübelerinin arasındaki daracık sokaklarında dolaşırken insan, bin yıllar
ötesinden gelen bir kültürün çağrısına uyarak sadece anlamaya çalışıyor
olanları ve olacak olanları...
Eski Rum köyü Yoran'da; Apollon Tapınağı'nın karşısısnda yer alan İlahiyatçı Yahya (Aziz Ioannis) Kilisesi
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
Elsa Hiu anlatıyor:
“Alman arkeologlar Apollon Tapınağı'nı
yeni kazmaya başlamıştı. İşçilerin başında, eli kırbaçlı Rum bir kâhya vardı.
Tapınağın karşısındaki kilisenin papazı Yorgi’nin kapısı çaldı bir gece. Gelen
eli kırbaçlı Rum kâhyaydı. Anlattığına göre; bir Rum asilzadeyi karşıdaki büyük
adadan getirip dağların tepesindeki bir kulübeye tek başına kapatmışlar.
İhtiyaçlarını karşılasın diye bir çobanın karısını hizmetçi tutmuşlar.
Asilzadenin yüzü hep kapalıymış. Çünkü o lanet olası hastalık bütün suratını
sarmış. Soylu aile, çocuklarının cüzamlı olduğunu ada halkından gizlemek
istemiş, ailenin adı kirlenmesin diye. İşte o asilzade, dün sabah ölmüş.
Öyküsünü bitirdikten sonra istediğini dile getiriyor Rum kâhya: “Ailesi, ölü
duasını senin okumanı istiyor Peder Yorgi. Türklerle sorun çıkmasın diye naaşın
buradan başka bir kayıkla açık denize çıkarılmasını istiyorlar. Bakıcı kadın
kefenleyecek. Önce kireç kuyusuna atıldı mikrop saçmasın diye. Heykele döndü
talihsiz delikanlı.”
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
Kulübeden cenazeyi almışlar. Önde dört
kişi; mumya gibi sarılmış cesedi taşıyor, arkada Peder Yorgi dua ediyormuş. Rum
kâhya pedere dönmüş bir ara. “Önümüze gece zaptiyeleri çıkarsa sen konuş.
Cüzzamlı ölüyü anlat.”
Sonunda kıyıya varmışlar. Hep beraber
binmişler tekneye. Rum kâhya küçücük kumsalı olan kayalıklara gelince,
“İndirin” demiş. Pederin şaşkın bakışları arasında kefeni açmaya başlamışlar.
Peder Yorgi, dehşetle görmüş taşıdıkları cenazenin, aslında yekpare mermerden
bir Artemis heykeli olduğunu. Beddualar etmeye başlamış. Arkasından gümüş
buhurdanlığını öne arkaya doğru sallamaya başlamış. “Papaz aklını oynattı”
demiş adamlardan biri; “Heykeli tütsülüyor.””(5)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
Peder Yorgi, bu öyküyü anlatan Elsa Hiu'nun ninesinin babası. Şimdiki adı Didim olan Hieronda köyünün
de mübadeleden önceki son papazıymış. Yıl 1913 ve henüz sonlanmamış hayat Yoran’da.
(Ekim 2010)
Şükran Güngör Sokağı; Rumlardan Kalan…
Cumhuriyetin ilk
yıllarında Nahiye Müdürlüğü'nün bulunduğu bir zamanlar çevre köylerin öğrencilerinin
de geldiği okulun ve jandarma karakolunun (köyün Didim çıkışında) yer
aldığı Akköy, bugün itibarı ile 450 hane ve 1.400 nüfusa sahip
bulunuyor. Jandarma karakolunun bulunduğu meydanda iki gölgeli kahve ve meyve –
sebze satıcıları yer alıyor. Meydanda İzmir yönüne dönüldüğünde kahvenin
solundan İzmir yoluna paralel, aşağıya doğru inen, ortası arıklı taştan yolun
her iki yanında özgün köy mimarisine sahip Rumların yaşadığı evler harap ve
metruk vaziyette duruyorlar. Ama görmek isteyene, yine estetik inceliklerini
sunuyor hala bugüne kalanlar.
(Mart 2023)
(Mart 2023)
(Mart 2023)
(Mart 2023)
Sokağın kendisi, başlı
başına insanı alıp götürüyor başka yerlere. Ortada bir su arığını andıran ve
sokağın iki yanındaki evlere dek uzanan döşeme yoldan daha düşük bir koda sahip
kanal oldukça dikkat çekici. Döşeme yolun iki yanında yıkık dökük evlerin
kemerli pencereleri, ahşap pencere doğramalarından bugüne kalanlar; kanatların
çoğu kopuk… Bir tek edilmişlik iklimi var sokakta. Hüzün ve acılar yıkık
duvarların arkasına saklanmış sanki.
(Mart 2024)
(Mart 2023)
Bir tanesinin ön
cephesinde ve kemerli bir giriş kapısının hemen üzerinde 1858 tarihi ile Beta ve Sigma harflerini taşıyan bir mermer yazıt var. Belki evin eski
sahiplerini tanımlıyor bu harfler. Diğer ifade ise okunmuyor. Bina tek katlı
olduğundan ve sokağın girişine yakın bulunduğundan, kahve ya da meyhane gibi ortak
amaçlı kullanılan bir mekânı andırıyor. Sokağa bakan pencerelerinden birinde;
devrilmek üzere olan bir demir parmaklık, belki de zamanında içerdeki bir
şeyleri koruma telaşında… Yine aynı cephedeki ayakta kalan tek duvarın arkasında
belki bir mutfaktan geriye kalanlar var; duvara gömülü bir ocak, ahşap bir
tabaklık, yanında bir pencere; yandaki komşunun bacasına bakıyor.
(Mart 2023)
(Mart 2023)
(Mart 2024)
Biraz ileride bir başka
evin temelinden fışkıran bir incir ağacı her şeyi özetler gibi; ocağına
dikilmiş bu eski evin. Yine karşıdaki bir sokağın başlangıcında yer alan taş
evin köşe duvarında ise, dönüşte binek hayvanlarının duvara çarpmamaları için
duvarın keskin köşesinin nasıl yumuşatıldığını (pah kırma) görüyoruz. Köyün pazaryeri
olarak kullanılan sokağın aşağıdaki girişine doğru; restore edilmiş ve şimdi
köyün kütüphanesi ve etnoğrafik arşivinin bulunduğu, kapısı mavi boyalı bir başka
yapı bulunuyor. Üzerindeki levhada Didim
Belediyesi Güven Pamukçu Halk Kütüphanesi, Sanat Galerisi ve Etnoğrafya Arşivi
yazıyor. Kemerli giriş kapısı saçtan ve mavi boyalı… Meydanda ise, güzelim
zeytin ağaçları ve onların gölgesinde bir kahvehane mevcut. Kutsal Yol’un Akköy
başlangıcı da bu meydanda bulunuyor.
Şükran Güngör Sokağı'na açılan tali bir sokağın köşesindeyiz. Binanın köşe duvarındaki pah kırma detayı ne kadar değerli...
(Mart 2023)
(Mart 2023)
(Mart 2023)
Sokağın batı yönündeki girişinde
ise, iki katlı ve oldukça iyi durumda taştan bir ev hemen dikkati çekiyor. Didim – Milet sapağına gelirken karşıdan
hemen seçilen ve bahçesi kır kahvesi olarak kullanılan oldukça iyi durumdaki
zamanın konağı; güzel bir ev daha var. İstikamet sağa Milet, sola ise Didim...
Duvar örgü detayı
(Mart 2023)
(Mart 2024)
(Mart 2023)
(Mart 2023)
Gerek Didim'e, gerekse Milet harabelerine yakın olmasına rağmen, tarıma dayalı ekonomisi
nedeniyle turistik açıdan gölgede kalmış bulunan Akköy, ülkemizin örnek köylerinden biri olmasının yanında, doğal
güzellikleri, avcılığa müsait koyları, ağırlıklı olarak Şükran Güngör Sokağı’ndaki yıkık dökük de olsa sivil mimari örneği
Rum kültürel mirasıyla dikkat çeken ve mütevazı bölge yaşamını halen eski
yıllarda olduğu gibi sürdüren şirin bir Ege köyü. Ayrıca Türkiye'nin en büyük
köy kütüphanelerinden birisi de yine aynı sokağın ucundaki bir Rum yapısının
restore edilmesiyle oluşturulan mekânda; Akköy’de
yer alıyor.
(Mart 2023)
(Mart 2023)
(Mart 2023)
Dünden Bugüne Bakarken...
Bugünkü Didim’den Milet’e; oradan da Samsun
Dağı ya da Dilek Yarımadası’na
dek uzanan coğrafyanın karşısında; ana karadan en yakın yeri birkaç mil
uzaklıkta bulunan Yunanistan’ın Samos
ya da Osmanlı’da anılan ismiyle Sisam
Adası bulunuyor. Geceleri bizim yakadan; İyonya’nın doğacı filozoflarından Miletuslu Thales’in öğrencisi olan Pisagor’un (Pythagoras)
memleketi Samos’un yanıp sönen ışıkları
seçilir uzaktan. Ataları 1922’deki Küçük Asya
Felaketi sonrasında bir gece vakti karşıdaki Samos’a geçen; şimdilerde ise hayatını bu adada sürdüren barış
elçisi ve edebiyatçı Elsa Hiu, 6-8
Eylül 2009 tarihinde İzmir’de
düzenlenen Kuvayı Milliye’nin 90.yılı ve
İzmir başlıklı sempozyumda katılımcılara şöyle sesleniyordu:
(Mayıs 2017)
(Mayıs 2017)
Samos Adası; Spiliani Manastırı'nın altında yer alan mağaradaki Bakire Meryem Kilisesi ve Ayazma
(Mayıs 2017)
(Mayıs 2017)
(Mayıs 2017)
“Bellek,
anılar hayattır. Sadece yaşamış insanların eserlerini taşımakla kalmaz;
varlığımızı derinden etkileyerek hayatımızı da belirler. Sözlü belleğin
tanıklıkları beni 1919-1922 döneminin ilk araştırmalarına götürdü. Nüfusların
mübadelesi olmasaydı, belki bugün İzmir’in nüfus dairelerinde bu güzel şehrin
bir sakini olarak kayıtlı olacaktım ve eğer 7 Şubat 1954’te Sisam Adasının 1,5
mil doğusunda doğmuş olsaydım bu ülkenin vatandaşı olurdum.
(Ekim 2005)
(Ekim 2010)
Geçmişi
öğrendim, tüm insanlık medeniyetinin ilk doğum yeri olan Ege’nin topraklarına
ve denizine böyle saygısızlık edilmemesi için, bunun tekrar olmaması için
mücadele veriyorum. Geçmiş en büyük sağduyu dersini verebilir, bu yüzden
öğrenmeye değer, dokümanterleri derlemeye, olanlarla ilgili malzemeleri toplamaya
değer. Şiddetin ve katliamın anısı, kaybolmuş vatanlar ve iki taraftan dehşet
olaylara olan tanıklıkları, düşmanlık uçurumları da yaratabilir; dostluk ve
karşılıklı anlayış köprüleri de kurabilir. Her zaman geleceğe bakarak
anılarımızı, belleğimizi yönetmemiz gerekiyor. Ne anılarımız, ne unuttuklarımız
masum; çünkü diğer çıkar ve güç unsurlarının saptadığı stratejilerle,
propagandalarla, organize düşüncelerle biçimlendiriliyorlar.”(6)
Dipnotlar:
(1) Ari Çokona, 20.Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri; Literatür Yayıncılık, 1.Basım,
Kasım 2016; sayfa: 302
(2)
Bu sayfalar, Keskin
Color A.Ş. tarafından yayımlanan Suzan
Bayhan’ın “Priene- Miletus – Didyma”
isimli kitabındaki bilgilerden hazırlanmıştır. Kültür Bakanlığı Web Sitesi’nden alınmıştır.
(3) Yoran ya da eski ismiyle Hieronda,
Didim’deki Apollon Tapınağı’nın karşısında Yenihisar’ın üst bölgesinde yer alıyor. Tapınağın hemen karşısında
Rumlardan kalan İlahiyatçı Yahya
Kilisesi, bugün camiye dönüştürülmüş durumda. İlahiyatçı Yahya’nın Didim’in tam karşısında yer alan Patmos adasında bir süre yaşadığı ve
buraya gömüldüğüne dair bir inanış var.
(4) Yoran ile ilgili bir bilgi de Halikarnas
Balıkçısı’nın Necati Cumalı’ya
yazdığı bir mektupta yer alıyor. Mektup, Halikarnas
Balıkçısı’nın bölgeye yaptığı bir gezideki izlenimlerini içeriyor: “Sana cevap yazmakta geciktim. Çünkü Istanbul Üniversitesi’ne
mensup iki Fransız profesörü geldi. Sanki çuvalmışım gibi beni palas pandıras
bir otomobilin içine aldılar. Yallah Bodrum! Oradan gerisin geriye Aydın. Aydın'dan
Söke. Söke'den Menderes’i geçmek şartıyle Yoran. Menderes geçit vermedi. Otomobili bırakıp bir sala
bindik. Bafa gölü tarafında tam derebeylik zamanının derebeyi bir bay bulduk.
Beli tabancalı fakat Amerika'da tahsil görmüş. Onun kamyonu varmış, bindik
kamyona, gittik Yoran'a!
Yollar berbat! Ne başta boynuz ne kıçta pantolon kaldı. Fakat Didim mabedi
müthiş. Oradan dahettik Balat Ovası'na. Ovada Millet mi bizi buldu biz mi
Millet'e uğradık farkında olmadım. Fakat orada gördüğüm amfiteatır Londra'nın,
Paris'in, Roma ve Milano'nun opera binalarını tatar ağası gibi yolda bırakır.
Avrupa medeniyetinin bu yoldaki binası işporta malı çocuk oyuncağı kalır.
Efendime söyleyim, oradan vardık Priyen'e. Şehri deniz kenarında set set
yapmışlar. Şehir yukarıda vakur bir uçuruma varıyor. Bu setlerden aşağı sete ve
ondan da daha aşağısına her on metrede bir şelâleler akıyormuş. Beyaz mermerler
üzerinden şarıl şarıl akan sular ta aşağıya mavi Arşipel'e atılıyor. Hey gidi
tarihi kadim hey! Neyse arada da bir de gripe yakalandık. Buraları 39 derece
hararetle gezmişim. Fakat gebe kadınlarda, gebelik sırasında verem hastalığının
durduğu gibi hararetin farkında olmamışım. Buraya varınca cumburlop yatağa.
Dört gün dört gece, Millet amfiteatrosunda Sophocles'in eserlerini oynadım,
Priyen belediyesinin toplantı yerinde dört lisandan nutuk irad ettim ve oralara
uğrayan yollara sövüp saydım. Eğer beşinci gün ateş yakamı salıvermemiş olsaydı
galiba çoluk çocuk beni tımarhaneye tıkacaktı. Neyse bunlar olup bitti. Şimdi
mektubunu önüme koyarak, cevap veriyorum.” (Halikarnas Balıkçısı’nın 1948 yılında Necati Cumalı’ya yazdığı
mektuptan)
(5) Bkz. Radikal / Celal Başlangıç
yazısı; http://www.radikal.com.tr/hayat/koklerinin-pesindeler-757135/
(6) Elsa Hiu; Tarihsel Bellek isimli
bildirisi; Kuvayı Milliye’nin 90.yılında İzmir ve Batı Anadolu; Uluslar arası
Sempozyum Bildirileri, 6-8 Eylül 2009; 1.Kitap, Yayına Hazırlayan: Oktay
Gökdemir; sayfa: 115
(7) Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder