BAŞKENT VİENTİANE'DE...
29 Aralık 2023-10 Ocak 2024
Oğuz Tatlıoğlu
Yolculuğumuz,
İstanbul’dan Doha aktarmalı (4 saat), Vietnam-Hanoi havaalanına (7 saat),
oradan da Laos-Vientiane’e (1,5 saat) olmak üzere; İzmir-İstanbul arası uçak yolculuğunu ve havaalanlarında beklemeleri
de hesaba katarsak 20 saat civarında sürdü. Hanoi ve Vientiane havaalanları
İstanbul ve Doha havaalanları ile karşılaştırıldığında son derece köhne ve
küçük. Bu ülkelerin havaalanlarında görevli askeri personel duruşları ve
bakışlarıyla oldukça can sıkıcı olmasına karşın, sivil halk çok yardımsever ve
güler yüzlü; özellikle Hanoi havaalanında yapılan güvenlik taraması inanılır
gibi değil. Ayakkabılarınız çıkartılıp, detektörler tabanlarınızda dâhil, tüm
vücudunuza tutuluyor. Bunun nedenini daha sonra anlıyoruz; çünkü komşu Bangkok'a
gittiğimizde, burada “marijuana”nın serbest olduğunu gördük, demek ki oradan
uyuşturucu alıp, diğer ülkelere taşıyan insanlar oluyor. Laos’a girişte Laoslular
20 $, komşu ülkeler 30 $, bizim gibi ülkeler ise 40
$ kapı vizesi ödüyor.
Şimdi biraz yakın tarihinden başlayarak Laos’u tanıyalım. Komünist yönetimden önce krallıkla
yönetilen Laos; sürekli olarak Çin ve Tayland saldırılarına hedef olunca,
1893'te Fransız himayesine girerek, Fransız
Çinhindi ülkelerinden biri haline geliyor (Laos, Kamboçya ve Vietnam). Bu da
sömürge döneminin başlangıcı oluyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonlar
tarafından işgal ediliyor, savaştan sonra Fransızlar tekrar kontrol sağlamaya çalışıyor. Laos'daki Luang Prabang kralı
Boun Khong'un oğlu; Fransa’da hem çalışıp, hem de inşaat mühendisliği okuyan
Souphanouvong, Hanoi’de buluştuğu Ho Chi Minh’den öyle etkilenir ki, İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra ülkesine dönünce, hemen Fransızlara karşı savaşanlara katılır. Lao Itsala Hareketi’nin önderi olur ve “Kızıl Prens” olarak ünlenir.
Laos, 1953'te bağımsızlığını kazanır. Daha sonra
(1959-1975) CIA tarafından desteklenen, eğitilen ve silahlandırılan dağ
köylülerinden oluşan ayrılıkçı etnik grup olan Hmonglar ve Laos Kraliyet
Hükümeti’ne karşı SSCB ve Vietnam tarafından desteklenen Pathet Lao komünist
güçleri arasında kirli bir iç savaş yaşanmış. 2 Aralık 1975'te Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti kurulmuş. Başa
geçen Kaison Phonvihane, 1979’lara gelindiğinde, Laos’un sosyalizme hazır
olmadığını itiraf etmiş; Çin'in piyasa reformlarını başlatan Deng Xiaoping’in
yolundan giderek kolektifleştirmelerden vazgeçmiş ve köyleri bu konuda serbest bırakması
ile köylülerin hemen
hepsi bu kollektiflerden ayrılmışlar. Bunu ülke
çapında bir liberizasyon hareketi takip etmiş. Şu anda yönetim biçimi komünizm
olarak tanımlanıp bir politbürosu olsa da, sistem devlet kademelerindeki
bürokratlar ve bazı büyük aileler tarafından yozlaştırılmış ve yeni oligarklar
türemiş; kapitalist üretim ilişkilerinin belirleyici olduğu bir ortam piyasaya hâkim
olmuş. Vietnam'ın da aşağı yukarı aynı durumda olduğunu öğrenince, biraz da
belleğimdeki Ho Amca (Ho Chi Minh) ve Vo Nguyen Giap hayalini kaybetmemek için, Vietnam'a gitmekten vazgeçtim; benim için hala ”Ho Ho Ho Ho
Chi Minh; İki, üç, daha fazla
Vietnam; Ernesto’ya bin selam”...
Başkent Vientiane yüzölçümü 3920 km² ve nüfusu 768.743; Mekong Nehri
Vadisi’nde, düz verimli alüvyonlu bir ovaya sahip… Çinli yatırımcıların
büyük bir iştahla saldırdıkları bir bölge burası; çevresinde kumar oynayıp,
golf yapabileceğiniz alanlar
var.
Viantiane’de ilk durağımız Potuxay Zafer Anıtı oldu.
1957'de inşa edilen bu anıtın üzerinde efsanevi kuş “Kinnari”nin motifleri var.
Resimde yanımızdaki kızlar geleneksel kıyafetleri içinde daha önce bahsettiğim özerklik isteyen Hmong etnisitesinden. Zafer Anıtı Potuxay, Fransız
sömürgecilere karşı verilen bağımsızlık savaşına katılanlar
anısına yapılmış. Aşağıdaki resimde ise, Budist ve
Hindu inançlarındaki efsanevi kuş Kinnari...
İkinci
olarak gittiğimiz yer That Luang Stupa; büyük kutsal tapınak M.Ö.307'den beri kullanılmakta, orijinal yapı 1566'da yapılmış, 1953'de restore
edilmiş. 45 metre yüksekliğindeki altın tapınakta Buda'nın emanetlerinin olduğu
söyleniyor (bizdeki Peygamber'in emanetlerine benzer).
Muhteşem bir yapı; ancak her zaman açık olmadığı için dışarıdan görülebiliyor.
Üçüncü
olarak gittiğimiz yer; muhteşem Xieng
Khovan (ruhların şehri) Buddha Parkı… Heykeller eski görünse de, 1950’de bir
rahip şaman tarafından inşa edilmiş.
Yüzlerce Hindu ve Buddha heykeli,
değişik ağaç ve çiçek örtüsü olan bir yeşil alana yerleştirilmiş; görülmesi
gereken, olmazsa olmaz yerlerden.
Xieng Khovan Buddha Parkı'nda "cehennemin çenesi"; tuhaf ve dev balkabağının girişi olan iblisin ağzı...
Xieng
Khovan'a girdiğinizde, üzerinde manevi ağacın büyüdüğü tuhaf dev bir balkabağı
göreceksiniz. Balkabağına bir iblisin ağzından giriyorsunuz (cehennemin çenesi
olarak adlandırılıyor). Daha sonra cehennemi, dünyayı tasvir eden çeşitli seviyelerde garip bir yolculuğa çıkarken,
üç kata tırmanıyorsunuz. Çeşitli dramatik sahne canlandırmalarında her seviyede
çok sayıda heykel var. Karanlık, tozlu yapı içerisinde yürürken, karşınıza çıkan bazı heykeller, kendinizi bir korku
filminin içine girmiş gibi hissettiriyor.
Hindu tanrıları Vishnu ve ok atan Arjuna
gibi Hindu folklorundan karakterler…
Kırk metre
uzunluğundaki dinlenen Buda
Bir
sonraki durağımız Nampien Yorla Pa Parkı; yer yer 30 - 40 m derinliğe sahip bir
vadi aslında. 20’den fazla, halatlar ve bambulardan yapılmış
köprülerden geçerek dolaşabiliyorsunuz; tam bir Vietkong işi...
(DEVAM EDECEK)
Yazan: Oğuz Tatlıoğlu
Edit: İF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder