25 Aralık 2016 Pazar

KEMALPAŞA YİĞİTLER VADİSİ’NDE; POMAK KÖYLERİNDE…



KAMBERLER’DEN KURUDERE’YE
8 Aralık 2016
İbrahim Fidanoğlu

Yiğitler Deresi, Bozdağlar silsilesi içinde yer alan Ören Tepe ile Dededağı arasındaki yer yer kanyona dönüşen derin bir vadide güneyden kuzeye doğru akar. Baharda coşan, köpüren tertemiz Yiğitler Deresi, ovaya doğru dinginleşir, yatağı genişler ve Yiğitler köyünün aşağılarında önce Nif Çayı’na, daha sonra ise birlikte Gediz Irmağı’na karışarak Menemen’den ötede, Maltepe önlerinde; Ege Denizi’nde sonlanacak ve türlü kimyasal atıkla kirletilmiş yolculuğunu sürdürür. Yiğitler Deresi’nin derin yatağında çınarlar, kirazlıklar, yukarılara doğru vadinin iki yamacında meşelikler ve kızılçamlar zengin bitki örtüsünü oluşturur. Sonbaharın benzersiz güzellikleriyle kaplı bu vadiden yukarıya Bayındır yönüne doğru yükselirken, Kamberler köyü yol sapağında vadi ikiye çatallanır; sağa doğru Kamberler köyüne ayrılan yol, yolcusunu; yaklaşık 700 metre yüksekliğindeki Kamberler Yaylası’na, sola doğru ayrılan yol ise, vadinin diğer kolu boyunca Yeni Kurudere köyüne ve arkasındaki Alankıyı Yaylası’na ulaştırır. Alankıyı, yazın kavurucu sıcakların etkisi altındaki Bayındırlıların, kurtuluşu aradığı serin köşelerden biri olarak bilinir. Kısacası, Alankıyı, Bayındır’ın yaylağıdır.

 
Kamberler Yaylası

 
Yiğitler Vadisi ve Yeni Kurudere köyü

 
Yiğitler Vadisi ve deresi
(Fotoğraf: İF; Ocak-2004)

 
Yiğitler deresi üzerindeki tek kemerli köprü
(Fotoğraf: İF; Ocak-2004

Yiğitler Vadisi’nin bir diğer özelliği ise Kemalpaşa’nın Pomak köylerinden ikisinin bu yörede yer almasıdır. Bugün yürüyüş güzergâhımızın iki ucunda yer alan Kamberler ve Yeni Kurudere köyleridir bunlar. Çevredeki diğer Pomak köyleri ise, Armutlu Vadisi’nde yer alan Bayramlı, Bayındır’a doğru Çınardibi ya da Kavakalanı, Kemalpaşa’nın karşısında Spil’in eteklerinde Beşpınar’dır. Bugünkü yürüyüşümüzü biraz doğa, biraz da Pomak hikâyelerinden oluşturduk.

 
Sabah ayazında; Kamberler köyünün sessiz sokaklarında...

 
Kamberler köyünde terk edilmişlik ruhunun ele geçirdiği bir eski evin avlusu; en arkada Ören Tepe 

Pomaklar, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi diye bilinir) ve onu takip eden Balkan Savaşları sonrasında Balkanlar’daki yeni statünün ortaya çıkışı ile birlikte Anadolu’ya yönelen bu topraklardaki Müslüman halkların kaderini paylaşan bir başka Slav kökenli Balkan halkıdır. Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk ve Türkiye sınırları içinde yaşamlarını sürdüren Pomaklar, neredeyse 100 sene öncesinin Bulgarcasının ağırlıkta olduğu, belki bugünkü Bulgarlarla bile zor anlaşabilecekleri bir dil konuşurlar. Dillerinde Türkçe ve Yunanca sözcükler de yer almaktadır. Yaklaşık yüz yıldır Anadolu’da yaşamakta oluşlarına rağmen yine de kendi kültürlerini; dillerini ve geleneklerini bugüne taşıyabilmişlerdir. Bu da Anadolu toprağının bir güzelliği ve kültürünün çeşitliliği adına bir kazanım olarak görülmelidir. Pomaklar için; günümüz Balkan devletlerinden Bulgaristan ve Yunanistan, kendi ulusal kökleriyle ilişki kursalar da, bütün ileri sürülen bu tür milliyetçi savlar onları açıklamaya yetmez. Ama Pomaklar için feda edilemeyecek bir şey varsa, o da Müslüman kimlikleridir ve belki de etnik kimliklerinden dahi önde gelmektedir. Bu gerçek bile Balkanlar’ın alt üst olduğu o yıllarda Pomakların niye bu topraklara savrulduklarını daha iyi açıklayacaktır.

 
Kamberler köyünde bir ara sokak

 
Kamberler köyü; zamana direnen eski bir ev

Pomakların Müslümanlığı kabul ediş sürecinde ise, Boşnaklara benzer bir yolu izlediklerine dair yaklaşımlar bulunmaktadır. Osmanlıların Balkanlar’a geçiş sürecinde; Ortodoks ve Katoliklerin baskısı altında kalan ve kendilerini Bogomil diye tanımlayan Boşnaklar ve Pomaklar, kendi kimliklerini korumak adına Müslümanlığı kabul etmiş olmalılar. Daha sonraki süreçte Osmanlı Devleti’ne sadık birer halk olarak öne çıkan Boşnaklar ve Pomaklar, 20 yüzyılın başlangıcında Balkanlar’daki ayaklanmalar ve etnik-dini arındırma süreçleri içinde Anadolu’yu yurt belleyerek Balkan Türkleriyle birlikte bu topraklara göç etmişler. Bütün katlanılan bu acıların hatırası, belki de hala Kemalpaşa’nın arka dünyasındaki Kamberler ve Çınardibi Yaylaları’nda hayatlarını sürdüren Pomakların torunlarının hafızasında yaşıyor. Kim bilir?

 
Kamberler köy meydanı; solda mezarlık; arkada kırağı yağmış tepeler

 
Sabahın erken saatlerinde Kamberler sokaklarında ışık oyunları

 
Kamberler köyünden Ören Tepe'ye bakış

Sabahleyin erken saatlerde Kamberler köy meydanına ulaştığımızda, hava sıcaklığı 1 derece civarındaydı. Karşı dağları, gece kırağı vurmuştu; kızılçamlarla ve meşelerle kaplı tepeler bembeyazdı. Köy meydanında kimseleri göremeyince, kahvehaneye uğrayalım dedik. Aklımızdaki düşünce; daha önceki gelişlerimizden hatırladığımız Rahmi Amca’yla karşılaşmaktı. Kapıdan içeri girince, köylülerin çoğunun ortadaki sobanın çevresindeki masalarda öbeklendiğini gördük. Rahmi Amca da cama yakın masalardan birinde oturuyordu. Kendimizi tanıtınca hatırladı ve masaya buyur etti. Bir yandan yudumladığımız sıcacık çaylar, bir yandan Rahmi Amca’nın muhabbeti; zaman nasıl geçti anlayamadık.

 
Kamberler köyü

 
Kamberler çıkışında yalnız bir servi ve ardında kırağı yağmış tepeler

 
Kamberler sırtlarındayız.

Rahmi Amca’nın anlatımına göre; Bulgaristan’ın Rodoplar bölgesinden buralara ilk göç edenler, geldikleri yerlere benzemeleri nedeniyle Kemalpaşa’nın arkasında yer alan bu yaylalara yerleşmişler. Yiğitler Vadisi’nin tertemiz havası, yemyeşil ormanlarıyla kaplı tepeleri onları buralara çekmiş. Önce beş on ev kurmuşlar yaylada. Dağlar hep meşe ormanlarıyla kaplıymış. O zaman Kamberler ve Kurudere’deki Pomakların en iyi bildikleri iş, bu meşelerden elde ettikleri kömürü ve meşe odununu son derece zor koşullarda İzmir’e indirmekmiş. O yıllarda Yiğitler Vadisi; son derece zorlu, dere ise oldukça hırçın akarmış. Meşe odunlarıyla yüklü beygirlerin sırtında; derin Yiğitler Kanyonu boyunca daracık patikalardan ovaya doğru yapılan tehlikeli yolculuklar, kuşaklar boyunca anlatıla gelmiş. Bu destansı hatıralar, bugün bile Kamberler köy kahvehanesinde sohbetimize konu olmakta.

 
Arkamızda Kamberler; Kurudere yolundayız.

 
Yaşlı kızılçamların ardından beyaz örtüsüyle Ören Tepe'ye bakış

 
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC) 

Yiğitler’i vadi boyunca Pomak köylerine bağlayan yollar, 1960’lı yılların başında açılmış. Köylülerin anlatımına göre; yolun açılmasında, köylüler kazma kürekleriyle bizzat çalışmışlar. Bilindiği üzere; İzmir’de dağ yollarının birçoğu İzmir’in Cumhuriyet dönemindeki ilk valilerinden rahmetli Kazım Dirik zamanında açılmıştır. Kazım Dirik, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu bayındırlık eserlerini taçlandırmak ve imece usulüyle yöre halkının desteği de alınarak yürütülen bu çalışmaları onurlandırmak amacıyla, açılan yol güzergâhlarına bir de çeşme yaptırtmıştır. İşte bu çeşmelere Yiğitler-Bayındır rotasında hiç rastlanılmaması, köylülerin de tanıklığıyla örtüşen bir biçimde; bu yolun çok daha sonraları açıldığını gösteriyor.

 
Kurudere yolunda rastladığımız ilk çeşme

 
Gezginler, Kurudere yolunda...

 
Kamberler Yaylası'nın batısında yükselen tepeler

Kamberler köyü kahvehanesinden Rahmi Amca’nın Kurudere’ye ulaşan orman yolu tarifini aldıktan sonra köyün meydanından doğuya doğru ilerleyerek, yerel malzeme kullanılarak yapılmış eski evlerin arasından yürüdük. Kayrak taşlar burada o kadar yaygın bir yapı malzemesi ki, bazen evlerin çatılarında bile çatı örtüsü olarak kullanılıyor. Sabah ayazı nedeniyle köyün sokaklarında kimsecikler yoktu. Hafif meyille yükselen köy yolu, bizi sonunda Yeni Kurudere’ye giden orman yoluna ulaştırdı. Geceden kalma kırağı, karşı tepelerde bembeyaz görüntüsüyle uzaktan kar etkisi yaratıyordu. Güneşin erişemediği gölgelik alanlar ise daha soğuktu.

 
Orman yolunda rastladığımız kızılçam kütükleri

 
Kesim sahasındaki yamaçlarda dizili haldeki kesim ürünü kompartımanlar

 
Yol kıyısındaki bir diğeri...

Uzun süre Kamberler Vadisi boyunca kuzeye doğru yürüdük. Yolda kesim alanlarının içinden geçtik. Kesilmiş odun kütüklerinin bazıları, yamaçlardan aşağıya doğru kompartımanlar şeklinde dizilmişti. Hava güneşli, ancak sıcaklık oldukça düşüktü. Gün boyunca sıcaklık, 5 dereceden yukarı çıkmadı. Kamberler Vadisi, biz yükseldikçe derinleşti. Yürüdüğümüz orman yolunun altında da dere yatağına paralel ilerleyen başka yollar yer alıyordu. Yola bırakılmış kalın kızılçam kütükleri vardı. Bir süre sonra sağımızdaki yamaçta; çınar ağaçlarıyla kaplı hoş bir alana geldik. Burada birden fazla çeşme vardı; ama şu anda sadece birisi faaldi. Çevredeki pastoral görüntü ise, oldukça etkileyiciydi. Altımızdaki vadinin ötesinde; Kamberler köyü, güneşin üstüne vuran ışıklarıyla pırıl pırıl parlamaktaydı.

 
Gezginler, Kamberler sırtlarında...

 
Çınarlar, çeşmeler ve bir kütükten yapılmış su yalağı

 
Gezginler, huzurun ortasında...

 
Kamberler'den Kurudere yönüne; güneye döndüğümüz düzlük

Çeşmenin suyundan içtik; sularımızı tazeledik. Yolumuza devam ettik. Vadinin üst kodlarında kıvrılarak ilerleyen yol, sonunda bizi Kamberler’den Yiğitler’e doğru ulaşan iki vadi kolunun birleşim noktasında; vadi tabanına doğru bir gemi pruvası gibi sert bir şekilde alçalan bir düzlüğe ulaştırdı. Amacımız Yeni Kurudere köyüne doğru yürümekti. İki köyün arası, haritadan hesapladığımız kadarıyla yaklaşık 9 km.lik bir uzaklığa karşılık geliyordu. Bu nedenle bu düzlükten güneye doğru neredeyse 180 derecelik bir dönüş yaparak Kurudere köyüne doğru yöneldik. Her taraf yine kızılçamlar ve meşeliklerle kaplıydı. Güneye döndükten sonra sol yanımızda Yiğitler Deresi ve onun üstünde yükselen yaklaşık 1400 metre yüksekliğindeki Dededağı uzanıyordu. Birkaç yıl önce Sarılar köyünden ulaştığımız Ovacık Yaylası’ndan Dededağı üzerinde yer alan bir eren babanın; Çaldede’nin mezarına kadar tırmanmıştık.(1) Sert ve rüzgârlı bir havada tepedeki yangın kulesinin sundurmasının altına sığınarak yemek yemiş ve o noktadan Kurudere köyüne bakmıştık. Bu defa ise; tam ona karşısındaydık. Meşelerin kahverengisi, kızılçamların yeşiline karışmıştı tepelerde. Bu güzel peyzaj, Kurudere’ye kadar yol boyunca sürdü gitti.

 
Yiğitler Vadisi ve karşı yamaçlar

 
Gezgin, Kurudere'ye doğru dönüş noktasında...

 
Kurudere yolundaki yerel kayaç tabakaları

Güneye doğru döndükten sonra sol yanımızda yükselen sırttaki kayaçlarda; köylerde yapı malzemesi olarak da kullanılan tabakaları gözlemleme fırsatımız oldu. Orman yolunun açılması sırasında ortaya çıkan bu kayaç tabakaları, sanki kahverengi peynir kayalıkları gibiydi. Son derece kolay ufalanabilir, birbirinden tabakalar halinde ayrılabilen bu yapılar, Kurudere yolunda en ilginç manzaralardan birini oluşturmaktaydı.

 
Kurudere orman yolu

 
Kayaçlardaki tabiatın dili

 
Yiğitler Vadisi'nin üst düzlemindeki Kurudere orman yolundan Kemalpaşa Ovası'na doğru bakış

 
Ovacık Yaylası'nın üstünde yer alan Dededağı 

Kurudere’ye yaklaşmıştık. Ancak, bulunduğumuz kod oldukça yüksekti. Vadiye inen solumuzdaki bayır ise, oldukça dik ve sık kızılçamlarla kaplıydı. Bu sıralarda, yol boyunca bırakılmış bir dizi arı kovanının yanından geçtik. Artık Kurudere yönüne dönme zamanımız gelmişti. Altımızda tatlı bir eğimle alçalan kirazlığı görünce, hemen toprak yoldan ayrılıp Kurudere yönüne doğru inmeye başladık. Bir süre sonra kiraz tarlasının içinden geçerek ulaştığımız bir patika, bizi Yeni Kurudere’den Bayındır yönündeki Balcılar köyüne giden asfalt yolla buluşturdu. Bu noktadan itibaren Kurudere’ye yaklaşık 1,5 km kadar yolumuz kalmıştı. Yol kenarındaki bir çeşmeden yeniden sularımızı tazeledik ve kısa sürede köye ulaştık.

 
Kurudere orman yolu boyunca arı kovanları

 
Bizi Kurudere-Balcılar asfaltına ulaştıran orman içi patika

 
Kurudere-Balcılar yolu üzerindeki çeşme; suyu tatlıydı.  

Kurudere’nin üstünden geçen köyün çevre yolunu takiben, camiye yakın bir yerden köyün meydanı sayılabilecek kahvehanelerin bulunduğu alana doğru yürüdük. Kamberler’den beri 9 km kadar yürümüş ve oldukça yorulmuştuk. Şimdi dinlenme ve yemek molası zamanıydı. Kahvehanelerden birinin bahçesindeki bir masaya attık kendimizi. Yaklaşık yarım saatlik bir moladan sonra yeniden Kamberler’e doğru hareket ettik.

 
Yeni Kurudere'ye bu noktadan girdik.

 
Yeni Kurudere köy kahvehanelerinden birindeki takdir edilesi hassasiyet

 
Yeni Kurudere köy kahvehanesindeyiz.

 
Yeni Kurudere-Balcılar asfaltı 

Balcılar asfaltı üzerindeki çeşmenin yakınlarından kestirme olsun diye saptığımız patika yol, bir süre sonra bir tarla kıyısında son buldu. Bundan sonrası sert bir eğimle yükselen ve kızılçamlarla kaplı dik bir sırttı. Zigzaglar çizerek ve zaman zaman soluklanarak çalıştığımız bu tırmanışımız 1 saate yakın sürdü. Tekrar geldiğimiz orman yolu düzlemine ulaştığımızda epey yorulmuştuk. Tepede bir süre dinlendikten sonra, kuzeye doğru yeniden yürüyüşe geçtik.

 
Gezginlerin sık kızılçamlar ve dik bayırla imtihanı

 
Kızılçamların arasından Dededağı'na bakış

 
Dönüş yolunda Kurudere köyüne bakış

 
Kurudere-Kamberler dönüşünde sonbaharın renkleri

 
Akşam güneşiyle önümüze düşen kızılçamların gölgeleri

 
Kamberler köyü girişindeki bir evin avlusu

Bu kez geldiğimiz güzergâhtan sapmadan, yine yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüş sonrasında Kamberler’in ilk evlerine ulaştık. Akşam, Kamberler Yaylası’nın üstüne çökmekteydi. Hava, yine sabah ilk geldiğimizdeki gibi 1 derece civarındaydı. Sobalarda yanan odun ateşinin dumanı, köyün evlerinin bacasından usul usul göğe yükselirken, sessiz sokaklardan yine köyün kahvehanesinin bulunduğu meydana doğru yöneldik. Gün boyu yaklaşık 6 saat sürekli yürümüştük; yorulmuştuk ama sonuçta iyi bir iş yapmış; Kemalpaşa’nın Pomak köylerinin çevresindeki vadilerde; Sonbahar manzaraları eşliğinde gün boyu dolaşmıştık. Beyaz tenli, renkli gözlü ve Türkçeyi kendilerine has bir Balkan şivesiyle konuşan bu güzel insanlarla sohbet etmek ise, günün ayrı bir rengiydi doğrusu. Vakit tamamdı; şimdi gitmek zamanıydı İzmir’e.

Dipnotlar
(1)       Ovacık Yaylası-Dededağ-Çaldede yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/11/kemalpasa-ovacik-yaylasi-dededag.html
(2)      Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında MYC tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder