4 Mayıs 2012
İbrahim Fidanoğlu
Ortalama hava sıcaklığının 25 derecenin altına pek düşmediği sıcak bir günde
Torbalı yakınlarındaki Yeniköy’de yer alan antik Metropolis kentinin kutsal
dağı Gallesion’a doğru yürümek üzere sabah saat 8’de Bornova’dan yola çıktık.
Belevi’de yakın zamanlarda yeniden düzenlenen köy meydanındaki kahvehanelerden
birinde kahvaltımızı yaptıktan sonra, Fertek çayını geçip Keçi Kalesi’ni sol
arkamızda bırakarak Sağlık köyüne doğru hareket ettik. Otoyolun altındaki
geçitten Ahmetli köyü yönünde ilerledik. Arabamızı Ahmetli köy meydanında
bıraktık. Köy kahvehanesinde oturan köylüler meraklı gözlerle görüş açılarının
dışına çıkıncaya kadar göz ucuyla bizi takip ettiler. Saat 10 gibi başladığımız
yürüyüşümüze Ahmetli – Zeytinköy asfaltından sola doğru ayrılan toprak yola
saparak devam ettik.
Hava sıcaklığı yürüyüş boyunca oldukça etkili oldu. Vücuttaki su kaybını
mümkün olduğunca yanımıza aldığımız her zamankinden fazla miktarda su ile
gidermeye çalıştık. Ovada yer alan kahverengi ve yeşilin egemenliğinde yeni
sürülmüş tarlaların oluşturduğu görsel zenginlik içinde önce bir süre kuzey – güney
yönünde ilerledik.
Önde domates tarlaları, en arkada Gallesion
Daha sonra doğuya dönerek, tatlı bir meyille doğu - batı yönünde tırmanmaya başladık. Bu
tırmanış, terk edilmiş mermer ocaklarının ve Yörük çadırının bulunduğu tepeye
kadar aynı eğimle devam etti.
Başlangıç noktasından yaklaşık 1 saat kadar sonra, sıcak nedeniyle
dinlenme molası verdik. Dinlenme esnasında arkamızdaki küçük tepenin üstünden
gelen bir guguk kuşunun ötüşü, çevremizde durmaksızın öten diğer yüzlerce kuşun
sesleri arasında ayırt ediciydi. Dinlenme sonrası hala devam etmekte olan
traktör yolunu takip ederek yukarı doğru ilerledik.
Ana Tanrıça Kenti Metropolis’in kültü Ana Tanrıça Meter Gallesia’nın evi;
kutsal dağ Gallesion’u sürekli sağımızda gördük. Dağın bir hörgücü andıran
heybetli tepesi Torbalı ovasına ve ovanın batı yakasında yer alan Metropolis
antik kentine hâkim bir konumda; güney doğudan kuzey batı yönüne doğru daha
alçak tepeler ve onların aralarında yer alan sık makiliklerle kaplı vadilerle
Ahmetli yönünde ovaya doğru alçalıyordu. Bu vadilerden birinde de; Zeytinköy
yoluna bakan konumda ve Eski Barutçu köyünün üst yanında Bizans döneminden
kalma harap halde bir manastırın kalıntılarının da yer aldığını; bir dönem
orayı ağıl olarak kullanan tepedeki Yörük çadırındaki Mehmet Ali Amca’dan
öğrendik.
Gallesion dağı
Uzun yıllar Prof. Dr. Recep Meriç başkanlığında sürdürülen kazılarla gün
yüzüne çıkarılan Metropolis kenti ve Hititlerin çağdaşı Arzawa Krallığı’nın
Batı’daki önemli kentlerinden Puranda olarak ileri sürülen Bademgediği
Höyüğü’nden (Kalesi); M.Ö. 2000’lerden başlayarak Bizans dünyasına kadar uzanan
geniş bir zaman diliminde bu coğrafyaya dair çok değerli bilgiler elde edildi.
Recep Meriç tarafından Bademgediği Kalesi;
Metropolis’in öncüsü konumunda, Arzawa Krallığı dönemine denk düşen Puranda
kenti olarak önerilmektedir. Hitit yazılı kaynaklarından elde edilen bilgilere
göre; II.Murşili, M.Ö. 1315 yılında başkenti bugünkü Selçuk Kalesi’nin
bulunduğu yerde Aphasa (Apasas) olan Arzawa Krallığı’nın başka bir kenti
Puranda’ya saldırır ve kentin su yolunu keser. Surla çevrili kenti, Arzawa
kralının oğlu Prens Tapalazunavli savunmaktadır. Murşili kenti kuşatır, halkı
aç ve susuz bırakır. Sonunda prens tek başına kaçmayı başarır, ama bütün
Puranda halkı tutsak alınarak Hitit başkenti Hattuşaş’a götürülür. Recep
Meriç’e göre çok stratejik bir konuma sahip Bademgediği tepesinin II.
Murşili’nin kestiği bugünkü Ayrancılar (Diryanda) yönünden gelen su yolunun
izleri tepenin doğu yamaçlarında izlenebilmektedir.
Ahmetli-Zeytinköy yolu
Metropolis kazı raporlarında Sağlık köyü üstünde
yüksek bir tepede; Batı Anadolu kıyılarındaki 6.-7.yy.a tarihlenebilecek İon
kolonizasyonu sırasında askeri amaçla kullanılmış olabilecek Sağlık üstü
Kalesi’nden ve yakınlarında daha yakın zamana ait mermer ocaklarından söz
edilmektedir.
Yörük çadırı
Bizim yürüyüş rotamızın sonunda ulaştığımız
noktada da bu mermer ocaklarının izleri vardı. Ancak; Yörük çadırında kalan
Banazlı Mehmet Ali Amca’nın koyunlarının ağılı olarak kullanılan avlunun
çevresinde yer alan mermer çekirdeğin kuzey doğu ve güney doğu yönlerinde dış
çepere doğru üçer dörder basamakla çıkılan merdivenler bulunmaktaydı. Bu avlu
son derece korunaklı bir alanı oluşturduğundan bugün de ağıl olarak
kullanılmaktadır. Gallesion yolunda yer alan; aşağı doğru basamaklarla inilen
ve çepeçevre bir duvar gibi ana kayayla çevrili avlu, bize bir sunak alanını
çağrıştırmaktadır. Aslında tepeye ulaştığımızda Mehmet Ali Amca’yı sürüsündeki
koyunların yünlerini bu alanda kırparken gördüğümüz manzara da bir zamanlar bu
topraklardaki tanrılara adanan kurban törenlerini hatırlatır gibiydi.
Mermer ocağı yakınında bir yer, belki de bir sunak alanı...
Mehmet Ali Amca’dan, dönüşte tekrar uğramak üzere
ayrıldık ve çam ormanının içindeki patikayı takip ederek yukarı doğru
tırmanmaya devam ettik. Yol boyunca mika şist kayalardan basamaklı geçişler ve
kapıyı andıran geçitler gördük. Delice zeytin, sandal, ağaç çileği, pırnar
meşesi ve melengeçlerle iç içe geçmiş kızıl çamlardan oluşan ormanın
başlangıcındaki tepenin üstünde yer alan düzlüğü geçtikten sonra eğimli bir
alanda Pegasus (Belevi) bataklığını ve Küçük Menderes (Kaystros) ovasını
seyrederek öğle yemeğimizi yedik. Sıcağın baskısı nedeniyle daha fazla ileri
gidemedik. Bir süre dinlendikten sonra aşağıdaki düzlüğe doğru inişe geçtik.
Tepeye giden ilk kapı
Yörük çadırına yaklaşırken Mehmet Ali Amca, bize
uzaktan seslenerek çay içmeye davet etti. İki büklüm ortalıkta dolaşan eşi,
bardakları hazırladı; çadırdan çayı getirdi, bardaklara doldurdu. Ortaya bir
çul serdiler; hepimiz üstüne iliştik. Çayları içerken, teyze bize üç ayaklı
keçisi Aysel ile ayakları çarpık, tırnakları kıvrık; belli ki bir hastalığı
olan diğer keçisi Veysel’i anlattı.
Aysel, yakın zamanda ölmüş. Veysel ise
ortalıkta dolaşıp duruyordu. Bir garip keçiydi, Veysel. Boynunu büküp başını
yana doğru çevirerek insana saf saf bir bakışı vardı ki; anlatılır gibi
değildi. Hele teyzenin omzuna, annesine sarılır gibi yaslanması yok mu? Teyzeye
göre; keçinin beyni sulanmıştı. Beyni rahatsızdı; ona göre… İşte böyle; keçi
sohbetlerinin eşliğinde arka arkaya çaylarımızı içtik. Mehmet Ali Amca’ya
teşekkür ederek aşağı inmek için izin istedik.
Veysel keçi
Yörük Mehmet Ali amca ve eşi
Saat 16’da aşağı doğru inişe başladık. Aynı yolu
izleyerek, kuşlarla arkadaşlık ederek; bazen çan çiçeklerinin, sarı
papatyaların, karabaş otlarının, adını sanını bilemediğimiz envai çeşit çiçeğin
selamını alıp fotoğraflarını çekerek yaklaşık 1,5 saatte aşağı indik. Toplamda
5 saate yakın bir yürüyüş bu sıcak günde bize fazlasıyla yetti. Ahmetli köyüne
girer girmez soluğu köy bakkalının yanında aldık. Gazozdur, sodadır arka arkaya
yuvarladık. Camide ezan okunmak üzereydi. Şadırvanında güzelce elimizi yüzümüzü
yıkayıp kendimize geldikten sonra Yeniköy – Torbalı üzerinde İzmir yoluna vasıl
olduk.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder