10 Nisan 2022
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Denizköy; Çandarlı’dan Dikili’ye doğru sahile paralel bir
yoldan ilerlerken volkanik kütle Karadağ’ın
eteklerinin dik bir şekilde denize doğru alçaldığı bir noktada ve Bademli’den önce konumlanmış eski bir
balıkçı köyü… Yıllar önce Karadağ’ın
volkan konisi Karagöl’e doğru bir
yürüyüş sırasında; Yörük yerleşimleriyle kaplı bu dağın batı yüzünden ilerleyerek,
Merdivenli’den Denizköy’ün üst düzlemine kadar ulaşmış ve bugünkü gibi baharın
başlangıç günlerinde Karadağ’ın
eteklerindeki yeni hayatın uyanışına tanıklık etmiştik.(1) Bugün ise, daha aşağılarda bir eski Ceneviz
gözetleme kulesinin de yer aldığı Corciyo
(Georgio) adasının karşısındaki
sahilden Denizköy’e doğru yürüdük. Denizköy’ün içinde ve Bademli’de avarelik ettik. Yüksek
yamaçlardan denize doğru sarkan melengeçlerin baş vermiş taze filizlerini
toplamak, Denizköy’ün üstündeki
sekilerden adalara doğru bakmak, Denizköy’de
yeni sayfiye sezonuna hazırlanma sürecinde; köyün eski hallerini bilen biri
olarak her yana saçılmış derbeder hallere şaşa kalmak ve Bademli’de eski zaman hikâyelerini zamana yorgun düşmüş yıkık dökük
Rum evlerinde ya da bir fırının üzerinde yıllardır duran bir eski kitabede
aramak bu avareliklerin bazılarıydı. Günü ise Dikili sahilinde denize bakan kahvehanelerden birinde sonlandırdık.
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
(Haziran 2013)
Denizköy’e doğru…
Çandarlı’dan Dikili'ye deniz kıyısından ilerleyen
karayolu izlenirse yaklaşık 18 km. sonra Dikili’ye
ulaşılır. Bu yol denize doğru uzanan zeytinlikleri ve bakir plajlarıyla benzersiz
görünümler sunar. Ancak son yıllarda yoğunlaşan yazlık sayfiye yapılaşmaları,
ne yazık ki her yerde olduğu gibi artık buralarda da doğayı tehdit eder
düzeyde… Deniz seviyesinden oldukça yüksekten seyreden yol boyunca Dikili’ye kadar manzarayı izlerken, Corciyo adasını geçince, yamaçta bir
üzüm salkımı gibi asılı duran beyaz badanalı yazlıkçı evlerin civarında, yukarıdan
kıyıda güzel bir balıkçı köyü seçiliyor. İşte Denizköy burası. Eski
yıllarda son derece bakir ve tenha bir balıkçı köyü görünümünde olan Denizköy, son yıllarda ülkedeki genel
eğilim çerçevesinde; giderek daha fazla betona boğuldu. Eskiden kıyıda yer alan
bir iki kır kahvesi, geniş ve temiz kumsalı ile dikkat çeken sakin köy,
şimdilerde bir dizi yazlık sitenin hücumuna uğramış durumda. Artık sezonda
köyün o eski huzur veren, dingin havasını bulmak pek mümkün değil.
(Nisan 2022)
Denizköy kumsalı; arkada bir kamu kuruluşunun tesisleri, yamaçlarda salkım salkım yazlıklar...
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Köyün eski camisine ek olarak; girişte ve biraz
daha yukarıda son yıllarda bir başka cami daha yapılmış durumda. Yine köyün
girişinde hemen dikkat çeken ve bazalt taşlardan yapılmış tek tip birkaç villa ise,
diğer yazlıkçı evlerine göre farklılık arz ediyor. Kumsala doğru sağda, bir
kamu kuruluşuna ait konaklama tesisi (İl Özel İdaresi) bulunmakta.
(Şubat 2010)
Anadolu’daki 7 kutsal kilisenin izini süren Rahip
Arundel’in anılarında bu bölgeden de geçtiği ve buralarda Bademli’ye doğru; Makaroni Çiftliği
diye bir yerde konakladığı yazılı. (Arkeolog Şükrü Tül aktarımı) Zamanında bu civarda; Denizköy’den Bademli’ye
doğru; eski Fransız Başbakanlarından Eduard Balladur’un ailesine ait
geniş çiftlik arazileri varmış. Bilindiği gibi Balladurlar, köken olarak
İzmirli bir Levanten ailesi...
(Mart 2012)
(Mart 2012)
1862’de Osmanlı’nın; Türkmen göçerleri yerleşik
hayata zorlayan baskı ve yaptırımları, bu ahaliyi Çandarlı – Dikili arasında yer alan bu koyaklara sıkıştırmış. Açık
ve bulutsuz bir havada Denizköy’den
güneye doğru bakıldığında eski zamanların stratejik Sakız – Çeşme Boğazı’nı ve hatta Sakız’ın hemen kuzey batısında yer alan Psara (İpsala) adasını bile seçmek mümkün.
Kale gibi köy; Sakız adasında Nea Moni Manastırı yakınlarında sarp bir kayalığın üstünde konumlanmış Anavatos...
(Şubat 2017)
(Şubat 2017)
(Şubat 2017)
Psara adası taşlık ve bir
bakkaliye deposu olarak kullanılan ve halkının genellikle ticaretle uğraştığı
bir ada olarak biliniyor. 19.yy.da adada konaklayan ve burasını bir üs gibi
kullanan Rum kapetanlar, Osmanlı’ya karşı 1821 yılında gerçekleşen Mora İsyanı sonrasında isyan ateşini
adalardan ana karaya doğru taşımaya çalışmışlar; kıyıdaki kasabalara baskınlar
düzenlemişler. Samos (Sisam) ve Sakız’ın
kuzey batısında yer alan Psara
adalarından yola çıkıp Sakız
adasındaki dağların arasına gizlenmiş Anavatos
köyünde üstlenen Kanaris ve
arkadaşları, Osmanlı Devleti’ne karşı tezgâhladıkları isyanı buralardan
yönlendirmişler. Ateş gemileri adını
verdikleri korsan gemileriyle Osmanlı donanmasına yanaşan bu Rum kapetanlar, gemileri ateşe vererek
Osmanlı kuvvetlerine büyük kayıplar verdirmişler.
II.Mahmut döneminin kaptan-ı deryalarından Nasuhzade Ali Paşa'nın katili; Yunanistan'ın milli kahramanlarından Psaralı kapetan Kanaris'in Sakız'da Halk Bahçesi'ndeki heykeli
(Şubat 2017)
Sakız Kalesi'nde Türk mahallesinde yer alan Türk mezarlığı; arkadaki gösterişli mezar Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa'ya ait...
(Şubat 2022)
(Kaynak: Wikipedia)
Bunların içinde en önemlisi bugün Sakız
Kalesi’nin içinde; Osmanlı Mezarlığı’nda
yatmakta olan zamanın Kaptan-ı Deryası Nasuhzade
Ali Paşa ya da Rumların ifadesiyle Kara
Ali Paşa… Osmanlı’nın amiral gemisinin saldırıya uğraması ve Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa’nın şehit edilmesi
ise, daha sonra Batı dünyasında resimlere ve şiirlere konu olacak Sakız Kıyımı diye adlandırılan süreci
tetikler. Rum kapetanların Batı Anadolu’daki kıyı kasabası Çandarlı’ya yönelik bir seher baskınının düzenlenmesi sonrasında; Sakız İsyanı, Osmanlı Yönetimi
tarafından kanlı bir şekilde bastırılarak sonlandırılır.(1822)
Osmanlı’nın Çandarlı Baskını'nın intikamını almak için Sakız adasındaki isyancılara yönelik düzenlediği karşı saldırıyı konu alan Fransız ressam Delacroix'in Sakız'da Mecidiye Camii'nde asılı Sakız Katliamı tablosunun replikası
(Ocak 2012)
(Ocak 2012)
“Mora İsyanı sırasında Ada Rumlarının
baskınlarından biri de Çandarlı’ya
yapılmıştır. 1822 (Hicri 1239) yılında, Sakız,
Sisam ve Psara (İpsala) adalarından kalkan korsan
gemileri, gece yarısı Çandarlı’yı
basarlar. Gece yarısı gerçekleşen bu baskın sırasında haydutlar, çoluk çocuk
ayırımı yapmaksızın evlere saldırıp her şeyi talan ederler. Sadece Çandarlı Kalesi, zamanın Çandarlı
Voyvodası Kırantaoğlu Mehmet Ağa’nın Kulesi (şimdiki çarşıdaki caminin
arka yönünde yer alıyordu) ve Ziynet Hoca Kulesi (yok olmuş) gibi
savunmaya elverişli yerlerden piştovlarla karşı konulur. Rum haydutlar,
kaledeki şiddetli direnişi kırmak için kalenin dibindeki Taşlı Cami’yi ateşe verirler. Daha sonra ele geçirdikleri esirleri
gemilere sürüklerler, direnenleri ise öldürürler. Çatışma sonrası şafak
sökerken 90 civarı tekneyle denize açılan haydutlar arkalarında büyük bir
vahşetin iniltisini ve 100’den fazla masum insanın ölüsünü bırakmışlardır. Rum
çetecilerin arkalarında bıraktıkları kıyım öylesine büyüktür ki; Bergama’ya ancak sabah vakti haber
ulaştırılabilir. Ağalardan ve eşraftan 20–30 kişi atlarına atlayarak Çandarlı’ya geldiklerinde
karşılaştıkları tablo dehşet vericidir. Ölülerin sayılmasının ardından 130
kadar çocuk ve kadının kaçırıldığı anlaşılır. Ölüler, Çandarlı’nın o zamanki şehitliğine gömülür. Bugün Çandarlı Büyük Mezarlığı’nda bulunan Halimağa oğlu şühedadan Molla Mehmed’in 1239 Hicri tarihli mezar
taşı bu olayın tek şahidi olarak durmaktadır. (Şehitlik ise, 1930 yılında kaldırılmış bulunmaktadır.)
Çandarlı doğu sahilinde yer alan ve Çandarlı Baskını sonrasında (1859) inşa edilmiş; bu baskının korkusunun izlerini taşıyan Koçanlı Konağı
(Eylül 2007)
Konağın yan sokağa bakan üst katının pencereleri savunma refleksi ile demir parmaklıklarla korunmuş; alt kat ise, bir tür kule ev izlenimi yaratacak denli sağır olarak inşa edilmiş.
(Eylül 2007)
(Nisan 2008)
Baskının ardından konu İstanbul’a; Saraya
bildirilir. Serdar Ömer Paşa ve Konya Ereğlisi
derebeyi Davaslıoğlu Hasan Bey adalardan intikam almakla
görevlendirilir. Ayvalık ve Sakız adasına yapılan baskınlarla
intikam alınır. Oradan getirilen kız ve erkek çocukları zengin ailelerine
evlatlık verilir. Bunların tümü Müslüman olurlar. Midilli adasının ayanı olan Kulaksızoğlu, adalara
kaçırılan Türk çocuklarından 30 kadarının, 32’şer altından diyetini ödeyerek Çandarlı’ya geri dönmelerini sağlar.”(2)
(Şubat 2022)
(Şubat 2022)
(Nisan 2022)
Bimeyko evlerinin arasından denize doğru inen
kesme taş kaplı yolu izleyerek ulaştığımız sahil, neredeyse tamamen yazlık
sitelerin baskısı altındaydı. Birçok yerden denize dahi ulaşmak imkânsızdı
artık. Sitelerin arasından birkaç dere yatağı ve patikayı takip ederek ancak
denize ulaşmak mümkündü. Biz de bir kamu kuruluşunun kapattığı sahile yakın bir
düzlükte arabamızı bıraktık ve bir dere yatağını takip ederek denize
ulaşabildik. Denizköy’de Corciyo adasını karşıdan gören bir
sahilde uzun süre yürüdük. Corciyo
adasının anakaraya bakan bir koyunda yer alan balık çiftliklerine gidip gelen
tekneler vardı denizde. Kıyıda ise balık çiftliklerine lojistik destek sağlayan
ve teknelerin yanaşabildiği büyük bir iskelesi de bulunan bir istasyon
bulunmaktaydı. Kumsal boyunca güzel bahar havasının tadını çıkaran amatör
balıkçılar, bir yandan piknik ateşlerini yakmış ve yemeğe hazırlanırlarken,
diğer yandan da oltalarına takılacak balıkların bekleyişi içindeydiler.
Denizden karaya doğru esen sert rüzgâra rağmen kıyıda bir süre oturduk ve Corciyo adasıyla arkasında bir hayal
gibi uzanan Midilli’nin siluetini
izledik.
(Nisan 2022)
Denizköy sahilinden Karadağ'ın yamaçlarına doğru bakış
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Midilli adası, Denizköy’ün kuzey batı yönünde yer
alıyor. Karaburun yarımadasından
kuzeye doğru Çanakkale açıklarına dek
uzanan bu büyük adayı, Foça, Dikili,
Ayvalık ve Babakale kıyılarından
gözlemlemek mümkün. Midilli ile
ilgili olarak zamanında Arkeolog Şükrü
Tül’den dinlediğimiz bir eski söylenceyi de yeri gelmişken burada analım; Midilli ile Anadolu anakarası arasında
bir Kum Nili varmış. Hızır Aleyhisselam; kendisini kovalayan
haydutlardan kaçarken bir yandan da eteğine kum doldurmuş, bu doldurduğu
kumları serpe serpe Midilli’ye doğru
ilerliyormuş. Önden kumları serpiyor, kendi de üstlerine basa basa suyun
üstünde yürüyormuş, Hz. Musa gibi...
Arkasından gelen haydutlar da Hızır’ın
suyun üstündeki kumların üzerinde ilerlediğini görünce, bu görüntüye aldanıp, onlar
da arkasından gitmişler; ancak hepsi suya gömülerek boğulup yok olmuşlar.
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
(Haziran 2013)
Denizköy’de sahilde sezon öncesi hummalı bir çalışma vardı. Her yer
her taraftaydı aslında. Kıyıdaki kahvehanelerde henüz hayat başlamamıştı. Kahvehanelerden
ilki en uygunuydu; oraya oturduk. Batıdan esen hafif bir esintinin etkisi
altındaydı deniz. Kumsala uzanmış güneşlenen birkaç kış kaçkını aile, güneşin
tadını çıkarmakla meşguldü. Arka arkaya devirdiğimiz birkaç kupa çayın
eşliğinde yanımızda getirdiklerimizi burada yedik. Bu civarda dağ tepe
melengeçlerle doluydu ve şimdi taze filizlerinden toplayıp limon, bol
zeytinyağı, sarımsak ve biraz da tuzla tatlandırılmış melengeç salatası
yapmanın tam zamanındı. Aradığımız taze melengeç filizlerine Denizköy’ün hemen üst düzleminde;
ziyaretçisine benzersiz bir konfor alanı sunan bir sekide rastladık.
(Nisan 2022)
Denizköy'ün üst düzleminde taze filizlerini topladığımız yaşlı melengeçten ötede bir ağıl eskisi vardı.
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Gövdesi oldukça geniş,
çevresine sıcak ve bunaltıcı Ege yazlarında yeterince gölge verebilecek bir
potansiyele sahip yaşlı ve bilge melengeç ağacı, beklediğimiz taze filizlerini
bize cömertçe sundu. Hemen kuzey yönünde denize doğru alçalan yamaçta bir ağıl
ve daha aşağılarda otlamakta olan bir sürünün bağırışları duyulmaktaydı. Ben biraz
aşağıya indim; işte o anda solumdaki o eşsiz görünümüyle; bana doğanın bir
armağanı olan zeytin ağacının altındaki konforlu gölgeliği gördüm. Etkilenmemek
imkânsızdı. Karşımda Ege’nin masmavi derinlikleri, çevremde uyanmakta olan yeni
hayatın bin bir alameti ve denizden karaya doğru esen tatlı bir imbat; yaşayıp
da böyle bir “mucize”ye tanık olmanın sıradan farkındalığı ve heyecanı kapladı
içimi o an.
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Biraz önce Denizköy-Dikili asfaltından melengeç
ağacına doğru inerken, çevreye acımasızca atılmış onlarca plastik ve cam şişe
atığının arasından geçmiş ve inanın çok üzülmüştük. Doğaya karşı bu hoyrat
davranışı bin kez ve umursamazcasına yapabilecek bir kötülük potansiyelini
içinde taşıyan bu yaratıklar neslinin çaresizliğine işte o an bu zeytin ağacının
gölgesinde bir kez daha yandım. Dünyaya sadece tüketmek ve yok etmek için gelen
bu neslin de sonu aynı davranış sistematiğine sahip öncekiler gibi hüsran ve
yok oluş idi. Bu anlatılamaz ve kaçınılmaz bir gerçekti. Bu yaratıklara hiç
kızmadım; o an derin maviliklere doğru bakarak sadece zeytin ağacının
sessizliğine ortak oldum. O an benim için sanki bir tapınımdı.
O zeytin ağacının gölgesinin altındayız. Karşımızda Denizköy sahili ve hemen arkasında Corciyo adası...
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Corciyo
Adası
Çandarlı’dan Denizköy’e doğru kıyıdan karayolunu
takip ederken, Çandarlı Körfezi
girişinde, şimdiki Bimeyko kooperatif arsalarının bulunduğu mevkide;
solda denizde, üzerinde bir gözetleme kulesinin de yer aldığı bir adalar kümesi
ile karşılaşılır. Bunlardan en büyüğü yerel halk dilinde Corciyo adası olarak
adlandırılmaktadır. Piri Reis, üzerinde yer alan kaleden dolayı aynı
adayı Burgazlı / Bergazlı Ada olarak
anmaktadır. 19.yy.da birkaç çiftçi, adaya çıkarak yamaçlara teraslar yapmışlar
ve adanın ortasındaki düzlemde tarla açmışlar ve hububat tarımı yapmışlar. Şu
anda adada herhangi bir tarımsal faaliyet bulunmamakta… Ancak adanın ana karaya
bakan kıyılarında bir balık çiftliği ekonomik faaliyetini sürdürüyor.
(Google Earth'de işaretlenmiştir)
Üzerinde Ortaçağ'da Ege'deki deniz trafiğini denetlemek amacıyla Cenevizlilerin yaptığı bir gözetleme kulesinin bulunduğu Corciyo adası
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Ada, uzun yıllar boyunca Çandarlı körfezinin ağzında, Ege denizindeki deniz trafiğini
kontrol eden bir konumda olduğundan, stratejik öneme sahipti. Ada; bir yandan Aliağa, Yeni Foça ve Karaburun yarımadasının kıyılarını ve Sakız adasını görürken, diğer yandan Midilli adası ve Edremit körfezini
gözetleyebilecek bir pozisyonda konumlanmıştı. Bugün bile yüksek kulesi
körfezin birçok yerinden fark edilebilmektedir. Yeni Foça’daki Cenevizlilerin pamuklu kumaşların boyanmasında son
derece önemli bir hammadde olan şapın üretimini ve şap madenlerini güven
altında tutabilmek kaygısı ile o dönemde İlkçağ’da Apollon’a adanmış bir tapınağın da yer aldığı Şakran’daki Temaşalık Mevkii’nde
Çıfıtkale (Gryneion), Çandarlı’daki Çandarlı Kalesi ile Yeni Foça
ve Karaburun yarımadasında da bu
amaçla kaleler ve gözetleme kuleleri yaptırdıkları biliniyor. Andreola
Caattaneo döneminde Yeni Foça’ya
yerleşerek bir kale inşa eden(3),
Eski Foça ve Çandarlı’da da hatırı sayılı savunma hisarları yaptırtan
Cenevizliler, dış sulardan gelecek akınlara karşı böyle bir savunma düzeni
oluşturmuşlardı.
(Ağustos 2020)
(Şubat 2022)
(Şubat 2022)
(Şubat 2022)
“Bu adadaki kule de bu dönemde aynı
amaçla Cenevizliler tarafından yapılmıştır. Kule, kare planlı ve 15,70*14,90
mt. (Şükrü TÜL Hoca, Ege TV çekimleri sırasında ölçmüş) ölçülerinde bir
yapıdır. Devşirme taşlar ve tuğla ile yapılmış. Tuğlaları düzgün görünümlerine
bakılırsa, yapı inşası sırasında üretilmiş olabilirler. Devşirme malzeme içinde
lahit kapakları gibi kızıl renkli trahitten örneklere rastlanıyor. Kulenin
dıştan girişi asma merdivenle sağlanıyordu. Tepe noktasındaki çapraz tonozlu
odalarda gözetleme işiyle görevli askerler kısıtlı bir yaşam sürmüş olmalılar.
Tonozlu üst kat günümüzde yıkılma sürecinde. Defineciler kuzey yüzde hatırı
sayılır bir oyuk açmışlar. Güney sırtlara düşmüş bir mermer üstündeki yazıt,
Bizans karakterli. Yapıya ilişkin olup olmadığı belli değil. 5,5 cm.
yüksekliğinde harflerden oluşan iki satırdan arta kalanlarla anlam çıkarmak
olanaksız.” (Şükrü TÜL anlatımı)
(Şubat 2022)
(Ocak 2015)
(Şubat 2022)
Bu adanın konumlanması bahsinde Midilli’de saltanat süren Cenevizli Gattilusio
hanedanından da söz etmek gerek. Ege adalarını ve Anadolu’nun kıyı kentlerini
Venediklilere ve Türklere karşı koruyamayan, artık bir donanma yaşatacak gücü de
bulunmayan Bizans İmparatorluğu bölgenin güvenliğini sağlamak amacıyla bu
yerleri Cenevizlilere emanet ediyor. Ceneviz derebeyleri, bu dönemde Amasra, Enez ve Foça limanlarına hâkim
oluyorlar. Midilli adası da İmparator
İoannes Palaiologos tarafından 1355 yılında kızkardeşi Maria’nın
çeyizi olarak, Ceneviz soylusu Francesco Gattilusio’ya veriliyor.
Gattilusio hanedanının Midilli
adasındaki egemenliği 1462
yılında Fatih Sultan Mehmet’in adayı fethine kadar devam ediyor.
Hanedan, Fatih zamanında donanma komutanı Mahmut
Paşa’nın 1456’daki adayı
almak için çıktığı seferde Osmanlı’ya vermekte oldukları 3000 Duka altını tutarındaki
haracı arttırarak kurtuluyor ancak, bu geçici kurtuluş 1462’de Fatih’in adayı
fethi ile son buluyor. Bu hanedanın adada hüküm sürdüğü dönem, alt alta
ikişerli dört adet “B” harfinden oluşan bir amblemle temsil ediliyor. Bu
dört “B” harfinin anlamı ise şu: “Krallara
hükmeden Kralların Kralı” (Basilleus)
Üzerinde Basilleus sembolünü taşıyan; Francesco Gattilusio dönemine ait bir sikke
(Kaynak: Wikipedia)
(Mayıs 2015)
(Mayıs 2015)
Denizköy’den Bademli’ye
doğru devam ettik seyrimize… Hayıtlı Bükü
de beton lobisi tarafından hal edilmişti. Sağlık olsun be; kalmasın deniz, yok
olsun yamaçlardaki yeşil… Su mu dediniz; zor bulursunuz onu da bu kargaşa ve
yok oluş “davamız”da…
Denizköy ile Bademli arasında yer alan cennet gibi Hayıtlı Bükü; ama sağdaki yamaçlara geçerken bakmayın. Çünkü beton beyazı...
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
(Haziran 2008)
Sonra ıssızlığın
ortasında bir su kıyısında Kanai’ye
ulaştık. Toprak altında uyuyup kalmış eski bir Aiol yerleşimi Kanai… Karadağ’ın eteklerinden güç bulup “kalem” gibi bir adaya atmış kendini. Şimdi derbeder ve oldukça
bitkin bir balıkçı barınağındaki balıkçı karılarına karşı kıyıdan bakar; yırtık
ağları yeniden ve yeniden örerken ötekiler. Anakaranın barınağa açılan yol
çatısının hemen köşesine konumlanmış eski bir Rum yapısı (19.yy.da gümrük
binası olarak kullanılmış); taştan söveleri ve yaralı lentosu ile kaçıncı
restorasyonunu bekler gölgesizler diyarının gölgelerinden. İlerde dalyanın
kıvrımlarından birinde; bir eski taş yapıda hayat bulmuş balıkçı lokantası;
belki bugün belki yarın; ya açılır ya da hiç açılmaz. Şarkılar çalınmaz;
susmuştur Kanai, sayfiyeye bulanmış yalnızlıklarında...
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Kanai ya da Bademli
Kanai, adını; Çandarlı
– Dikili arasında yer alan Karadağ’dan (İlkçağ’da Karadağ’ın Kane ya da Kanai ismiyle
anıldığını Strabon’dan öğreniyoruz) alan
Aiolis yerleşimlerinden biri... Bugün bu yerleşimin üzerinde Bademli köyü yer alıyor. Bademli, mübadele öncesi Rum nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir
balıkçı köyü olarak biliniyor. Bugün eski bir fırının üzerinde; burada Rumların
yaşadığı dönemde kahvehane işleten bir Rum’a ait mermer bir plaka yer alıyor.
Levhada 1880 Ağustos tarihi ile kahvehanenin sahibi Rum Emmanuel Karaoğlu’nun
ismi bulunmakta. Bademli’nin en önemli
miraslarından birisi ise; İstanbul’da, Sütlüce’deki
Rahmi Koç Sanayi Müzesi’nde yer alan zeytinyağı
sıkım tesisi. 1928 yılında Bademli
köyünde buharlı makinalarla imalata başlamış olan Araser Zeytinyağı Fabrikası, bir anlamda Rahmi Koç Müzesi’nde yeniden
hayat bulmuş.
( Kaynak: Rahmi M. Koç Müzesi )
( Kaynak: Rahmi M. Koç Müzesi )
Bademli zeytinyağı fabrikasının enkazı, bu yüksek duvarların ardında...
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Bademli’ye Denizköy yönünden ulaşılabileceği gibi, Çandarlı – Dikili yolu üzerinden Esentepe köyünden sola
sapılarak yaklaşık 20 km. sonra Katıralanı ve Merdivenli köyleri
üzerinden de gelmek mümkün. Solumuzda uzanan Karadağ sönmüş volkanının
üzerindeki krater gölünü de (Karagöl) aklımızın bir köşesine koyarak
denize doğru Bademli’ye muhteşem bir
topoğrafyayı izleyerek ulaşılabilir.
(Şubat 2010)
(Şubat 2010)
Halk arasında Kalem Adası diye bilinen,
kireç taşı oluşumlarından (45 derece eğimle oluşmuş) ibaret ıssız adanın
biraz ötesinde ve Bademli ana karasına ince bir kıstak ile bağlanan bir
yarımadanın üzerinde yer alan Kanai kentine dair her hangi bir yer üstü
kalıntısına rastlanmıyor.
Bademli'deki eski Rum yapılarından biri; kırık dökük bir kapı, pencereler örülmüş. Saçak altındaki ve köşedeki alçı süslemelerin zarifliğine bakın.
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Pitane’den Elaia’ya; oradan da daha kuzeye doğru
uzanan bir rotada; Kanai ile ilgili
olarak Strabon, Geographika isimli yapıtında şu bilgileri aktarıyor:
“Sonra 100 stadia ötede (Elaia’dan sonra-İF), Kane’ye ulaşılır. Burası Lekton’un (bugünkü Baba Burnu-İF) karşı tarafında yükselen bir burundur ve Elaitikos (bugünkü Çandarlı-İF) körfezini de içine alan Adramyttenos (bugünkü
Edremit-İF) körfezini oluşturur. Kanai,
Kynos’dan (Yunanistan’da Lokris bölgesinde bir kent-İF) gelmiş olan Lokrislilere
ait küçük bir kasabadır ve Lesbos’un
(Midilli-İF) en güney ucunun
karşısındaki Karialıların topraklarında bulunur. Bu topraklar, Arginussai adaları (Kalem adası ve karşısında yer alan bugünkü Garip adaları-İF) ve üst
tarafındaki burna kadar uzanır. Bazıları bu burna hayvanın ismine dayanarak Aiga (Keçi Burnu-İF) demektedir… Şimdi Kane veya Kanai denen
dağın (şimdiki Karadağ-İF) tümüne
eskiden Aiga denirdi. Dağ, güney ve
batıda denizle, doğusunda daha aşağıda Kaikos
(şimdiki Bakırçay-İF) ovası ile ve
kuzeyde Elaia topraklarıyla
kuşatılmıştır. Bu dağlar, kitle halinde Aigaion
(Ege-İF) denizine doğru
meylettiklerinden, onun adını almışlardır. Daha sonra Sappho’da (İlkçağ’da yaşamış
Midillili kadın ozan-İF) geçtiği gibi burnun kendisine Aiga denmiş, geri kalan kısım Kane
veya Kanai olarak adlandırılmıştır.”(4)
Kanai; tarihi liman mendireğinin bulunduğu Killik Burnu'nun en ucundaki Tuzla kayalıkları; karşıda Midilli adası
Kanai; İlkçağ'da Selevkoslara karşı Bergama Krallığı'nın bağlaşığı Roma donanmasının konakladığı Killik Burnu ve plajı
(Erkmen Senan: Kanai Antik Kenti, Dikili/Bademli/Killik)
(Erkmen Senan: Kanai Antik Kenti, Dikili/Bademli/Killik)
Köy içinden plaj yönüne dönünce; kıstağı
geçtikten sonra, sola doğru toprak yoldan kıyı boyunca devam edilirse, dalyana
paralel adayı güzel bir kumsala (yazın plaj olarak kullanılıyor) kadar dolaşmak
mümkün. Kıstağı takiben sağdaki asfalt yol, bizi Killik Kumsalı’na
götürüyor. En uçta bir jandarma karakolu bulunmakta… Buradan tekrar sağa ve
kuzeye ayrılan bir başka yol ise, halk arasında Yahudi Kalesi olarak da bilinen
bir ören yerine ulaştırıyor yolcusunu. Kanai kenti, varlığının hiçbir
döneminde gelişmiş, bayındır, önemlice bir kent durumunda olmamış. Yukarıdaki
metinde de belirtildiği gibi Strabon; çağında Kanai’yi küçük bir
kasaba olarak tanımlıyor. İ.Ö. 191 – 190 kışında Roma donanması, Selevkos
Kralı III. Antiokhos’a karşı sürdürülen savaş sırasında bağlaşık Bergama Krallığı’nın sınırları içinde
yer alan bu kentin limanında (şimdiki Killik Kumsalı) konaklamıştı.
Bademli'de zaman direnen eski bir Rum evi daha...
(Nisan 2022)
(Nisan 2022)
Akşama
doğru Dikili’de…
Dikili’de akşama doğru denize döndük yüzümüzü.
Sahildeki kahvehaneler ve diğer mekânlar, oldukça kalabalıktı. Bir yorgunluk
çayı, belki güneşin batışı; ama daha fazla bir şey yok ortalıkta… Baharın
getirdiği doğadaki uyanış; gün boyu esas gözlemimizdi. Ne olursa olsun; ister
savaş, ister kriz ve isterse başka bir şey; o uyanışı kimsenin durdurma imkânı
yoktu. Yeni hayat yeniden ve her zaman ölümün bıraktığı yerden filizlenecekti; Kanai’den Bademli’ye; Pitane’den Çandarlı’ya ve Elaia’dan Zeytindağ’a;
işte böyle…
(Kasım 2016)
Dipnotlar:
(1) Çandarlı Karadağ Karagöl yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2011/04/candarli-karadag-karagol-yuruyusu.html
(2) Bergama’da Yakın Tarih
Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları, Osman
BAYATLI; 1957 Baskısı; Sahife:45–46’dan yararlanılmıştır.
(3) “Nea Phokaia’dan Yeni
Foça’ya” yazımız için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2020/06/nea-phokaiadan-yeni-focaya.html
(4) Strabon; Antik Anadolu Coğrafyası, (Geographika: XII-XIII-XIV);
Çeviren: Prof. Dr. Adnan PEKMAN; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; 3.Baskı,
İstanbul 1993; sayfa: 118, C615-68)
(5)
Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
gezilerinizi beğenerek izliyorum
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Devamlılığı dileğiyle...İF
SilGeliştirerek yayınladığın yazılarını ve fotoğraflarını ilgiyle takip ediyorum.
YanıtlaSilKim olduğunuzu çıkaramadım, ama ilginize teşekkürler... Devamlılığı dileğiyle...İF
Sil"Bademli'de zamana direnen eski rum evi" ile önündeki değişik markalara ait bira kasaları. ve tam karşıda bir dondurma markasının adını taşıyan buzdolabı.... Bir tarihte o evde yaşayanlarla o bira kasaları ve dondurma markası arasındaki arasındaki ilişkiyi düşündüm, karmakarışık düşünceler geçti aklımdan....
YanıtlaSilSonra o mezarlık, bir çoğunun taşlarında okunur bir isim bile yok. Oysa tarihin bir anında çocuktular ,gençtiler,anne veya baba idiler. Her birinin bir ismi bir yaşamı vardı.... Bilmem kaç yüz yıl sonra bizde bilinmez bir mezar taşı olacağız ama bu günden bileceğiz, "aslolan hayattır"
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Bugün gezdiyim bu yerleri araşdırırken yazınıza rastlaşdım ve bir daha etkilendim. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSil