PETRA'DAN AMMAN'A DOĞRU
10-15 Mart 2015
İbrahim Fidanoğlu
Al Karak yada Kerak
Akabe-Amman yolu üstünde; Şeria (Ürdün) Irmağı’nın doğusunda inşa
edilmiş, çevresindeki topografyaya müthiş egemen konumu ile dikkat çeken 1450
metre rakımlı Kerak Kalesi’nin
çevresinde gelişen modern Kerak,
bugün giderek kalenin yer aldığı tepenin eteklerine doğru sarkmış ve Lut
Gölü’ne doğru birbiri ardına sıralanan derin vadiler ve tepelerle bölünen bir
topografyayı seyrediyor. Amman’ın yaklaşık 140 km. güneyinde yer alan kent,
bugünlerde Suriye’deki IŞİD militanlarının eline esir düşen ve daha sonraki
süreçte yakılarak öldürülen Ürdünlü pilotun memleketi olması nedeniyle acayip
ajite olmuş bir kent görünümünde. Kentin duvarları pilotun hatırasına dair
afişlerle donatılmış durumda. Yakın tarihlerde Ürdün Kraliçesi Rayna bile şehit
pilotun ailesine taziye ziyaretinde bulunmak amacıyla kente gelmiş. Böyle bir
ruh haliyle donanmış kentin en tepe noktasında yer alan Haçlı Kalesi’ne doğru
kıvrılarak tırmanan yolu bu duygularla kat ediyoruz. Haçlıların Müslümanların
Hac yolunu denetlemek amacıyla seçtikleri bu stratejik nokta, dış kalenin
duvarlarıyla nihayetlenen ve ardındaki derin vadilere doğru alçalan bir
uçurumun kenarındaki avludan aşağılara doğru bakarken daha bir anlam kazanıyor.
Kalenin de yer aldığı bir tepeye tutunmuş Kerak Şehri
Kerak Kalesi
Kaleden aşağı; Kerak Vadileri
Kerak Kalesi önündeyiz; hava ayaz mı ayaz...
Yaklaşık 1000 metre yüksekliğindeki bir tepeye inşa edilmiş Kerak Kalesi, bir dış kale ve onun
avlusundan başlayan bir merdivenle ulaşılan bir iç kaleden oluşuyor. Kale
1140’lı yıllarda Haçlılar tarafından yapılmış. Hac yolunu kontrol eden ve son
derece stratejik bir konuma sahip kale, 1183’de ve 1187’de Selahaddin Eyyubi tarafından iki kez kuşatılmış; son olarak da
1190’da Eyyubi kuvvetlerinin eline geçerek Kerak’daki
Haçlı egemenliğine son verilmiş. Memluklular döneminde bir ara Sultan Baybars’ın Kerak’da güç devşirdiği yıllara tanıklık eden kaleye bu yıllarda
kuzeybatı köşesine bir kule inşa edilmiş. 1840 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından ele geçirilen kalenin birçok direnç noktası
bu sırada zarar görmüş. Osmanlı Yönetimi boyunca hac ve kervan yollarının
üzerinde olması nedeniyle stratejik önemini her zaman koruyan kale, bugün
savaşlarla yorgun düşen bedenini Lut Gölü’ne doğru derin vadilerle alçalıp
giden topografyaya nazır bir konumda dinlendirmeye çalışıyor sanki.
Kalenin çevresinde yer alan savunma amaçlı derin hendek
Kerak Kalesi; dış avlu
Kerak Kalesi; dış avludan Lut Gölü'ne doğru bakış
Kerak Kalesi; iç kaleye çıkan merdivenler
Dış avludaki bir savunma penceresinden Kerak Vadilerine bakış
Kerak Kalesi, dış avlu
Kerak Kalesi, iç kalenin bedenleri
Kerak Kalesi, dış avluya iç kaleden bakış
Oldukça soğuk ve rüzgârlı bir havada dolaştığımız Kerak Kalesi’nde Akabe’deki sıcağı aramadık değil. Düdük gibi öten
bir rüzgâr, kalenin bedenlerinden aşağıya; belli bir eğimle inen yapay
yamaçları yalayarak surlara doğru tırmanıyordu sanki. Alt avluda yer alan
arkeolojik malzemenin sergilendiği müze kapalıydı o gün. Önce alt avluyu, daha
sonra ise geniş ve taş örgülü basamaklarla ulaşılan üst avluyu dolaştık.
Memluklular zamanından kalma saray, karanlık galerilerden geçilerek ulaşılan
yüksek tavanlı konuk odaları, mescit ve avlular; sarnıçlar, mutfak ve hamam
yapıları, belki de Haçlılardan kalma; şarap yapmak amacıyla kullanılan üzüm
sıkma mahzeni ve diğer yapılar dikkat çekiciydi.
İç kalenin galerileri
Memluk Sarayı'ndan günümüze kalanlar
İç kalede bir duvar üstünde yer alan süsleme ayrıntısı
Kerak'ın yerlisi
Konuk odaları ve mescit
Kerak Kalesi, şehre bakan cephedeki kale duvarları
İç Kale
Kerak Kalesi; İç Kale'de tonozlu geçitler
İç Kale'de yer alan mutfak vb. alanlardan biri
Üst avludan Kerak ve
çevresindeki vadilerin seyri doyumsuzdu. Lut Gölü’nün sisler ardında bir silüet
halinde zor seçilebildiğini söyleyebiliriz. Dönüş yolunda Kerak Kalesi’nden inerken çarşıdan aldığımız çelimsiz ama lezzetli
muzlardan da söz etmeliyiz. Kerak Kalesi’ni
ardımızda bırakarak dinler tarihinde önemli bir yeri olan; Hz. Musa’nın vaat
edilmiş topraklara son kez baktığı Nebo
Dağı’nın bulunduğu Ma’daba’ya
doğru yola çıktık.
Kerak Kalesi'nden bakış; en arkadaki sisli alan Lut Gölü
Ma’daba Mozaikleri ve
Hz.Musa’nın Nebo Dağı
Amman’ın yaklaşık 30 km kadar güneyinde yer alan Ma’daba, 70.000 civarı nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan
Hristiyan ahalisiyle dikkat çeken, Müslümanlarla Hristiyanların yan yana barış
içinde yaşayabildiği Hristiyanlık ve Yahudilik tarihi açısından önemli bir
yerleşim noktası olarak dikkat çeker. M.S. 6.yy.da Bizans Dünyası’nda Filistin
ve Nil Deltası’ndan Lübnan’daki Byblos’a kadar uzanan geniş bir coğrafyadaki vadileri,
ırmakları, kentleri ve köyleriyle Kutsal Şehir Kudüs’ün ayrıntılarını da içeren
bir mozaik haritanın bulunduğu St.George
Kilisesi ile Hz. Musa’nın Mısır’dan çıktıktan sonra vaat edilmiş topraklara
son kez baktığı rivayet edilen kutsal Nebo
Dağı da bu kent sınırları içinde yer almaktadır.
Ma'daba Ziyaretçi Merkezi-1907'de yapılan bina, kentin ileri gelenlerinden Süleyman İbrahim Bejjaly'nin eviymiş.
Ma'daba-önde Virgin Mary Kilisesi; aynı zamanda Arkeoloji Parkı; arkada ise büyük bir cami
1883’de Kerak kentinde
Müslüman ve Hristiyan cemaatlerin arasında yaşanan bir kavga sonrası,
Kudüs’teki Katolik Patrikliği’nin temsilcisi iki İtalyan piskoposun
önderliğinde Ma’daba’ya göç eden 90
kadar Hristiyan aile, bugünkü Ma’daba’nın
bir anlamda temelini atar. Kentte yer alan birçok kilisenin geçmişi o günlere ve
daha eskilere dek uzanmaktadır.
Ma'daba Harita Kilisesi'ne giderken içinden geçtiğimiz çarşı
Ma'daba; Aziz George Kilisesi yada Harita Kilisesi
Modern Ma’daba, diğer Ürdün
şehirlerinde olduğu gibi Kraliyet Ailesi’ne mensup tarihsel şahsiyetlerin
isimleriyle anılan geniş caddeleri, temellerinde Bizans Dönemi’ne kadar uzanan
arkeolojik geçmişleri ve onların üzerine bina edilen 19.yy.dan kalma
kiliseleri, turistik dükkânları ve az sayıda da olsa sivil mimari örnekleriyle
dikkat çekiyor. Ma’daba Mozaik
Haritası’nın zemininde yer aldığı Aziz
George Kilisesi’ne giderken içinden yürüyerek geçtiğimiz çarşı, oldukça
hareketli. Özellikle renkli çöl kumundan resimlerle bezenmiş cam şişelerin
ağırlıkla yer aldığı hediyelik eşya satan dükkânlar, Batı tarzı giyimleriyle dikkat
çeken Hristiyan Ürdünlüler, sokakların görece temizliği; Ma’daba’daki kısa süreli gezintimizden aklımızda kalanlar. Renkli
kum şişeleri dükkânının önünde imal eden bir satıcı ile yaptığımız kısa
sohbetin, hoşgörü ikliminin kentte o kadar da derin olmadığını gösteriyor.
Radikal İslam’ın ele geçirdiği Ortadoğu coğrafyası, bugünlerde sancılı ve yine
ne yazık ki; bu radikal yapıların pek çoğu tarihte olduğu gibi bugün de; büyük
devletlerin bölgeye yönelik yeni planlarının cephe hattındaki uygulayıcıları
konumuna düşmüş durumda. Yeni oluşumlar ise, Ortadoğu’nun yeni fay hatlarına
göre şekilleniyor.
Aziz George Kilisesi'nin içi
6.yy.dan kalma Bizans Kilisesi'nin zemininde yer alan mozaik haritanın bir bölümü-Lut Gölü'ne dökülen Ürdün Nehri resmedilmiş.
Yerleşimler mozaik haritaya Grek dilinde tek tek işlenmiş.
Aziz George Kilisesi'nin zeminindeki haritanın bir başka bölümü
Aziz George Kilisesi'nin ikonastasisi
Ma'daba Aziz George Kilisesi- ana nef
Mozaik Şehri olarak da anılan Ma’daba,
özellikle İ.S.6 yy.dan kalma mozaikleriyle ün salmış. Bugün kiliselerin
tabanlarında yer alan bu mozaikler, bize Hristiyan Dünyası’nın eski zamanlarına
ve o yıllardaki yaşama dair ipuçları veriyor. Bu arkeolojik keşiflerin temeli,
19.yy.daki Kerak’dan yöreye yönelen Hristiyan ahalinin Ma’daba’ya yerleşimi sonrasına denk geliyor. Bir anlamda geçmiş
bugün ile buluşuyor.
Ma'daba Aziz George Kilisesi-Kilisenin avlusundaki ziyaretçi salonunda yer alan mozayiğin tıpkı basımı
Ma'daba-Aziz George Kilisesi
Bu son derece değerli mozaiklerin belki de en önemlisi, Kral Hüseyin’in
babası Kral Talal’ın adıyla anılan cadde üzerindeki Grek Ortodoks Kilisesi; St. George yada Harita Kilisesi’nde yer alıyor. St.George Kilisesi, İ.Ö.
6.yy.dan kalma eski bir Bizans Dönemi kilisesinin kalıntıları üzerine 1884
yılında yapılmış. Kilisenin tabanında yer alan ve İ.S. 560 yıllarına tarihlenen
Ma’daba Haritası’nın yalnızca bir
kısmı günümüze ulaşabilmiş. Orijinal haritanın 16*6 metre boyutlarında olduğu
ve iki milyon civarında mozaik taşı kullanılarak yapıldığı uzmanlarca
belirtiliyor. Harita; Nil Deltası, Filistin toprakları ve Kutsal Şehir Kudüs’ü
de kapsayacak şekilde Lübnan’daki Fenike şehri Byblos’a kadar geniş bir
coğrafyayı tanımlıyor. Mozaik haritayı yapanlar, İncil’de geçen yer isimlerini
ve diğer yerleşim yerlerinin adlarını önem sırasına göre belirtmek amacıyla
kırmızı, siyah ve beyaz renkli harfleri kullanmışlar.
Akşama doğru Aziz George Kilisesi'nin avlusu
Ma'daba'da akşam, cami kubbelerinden yansıyor.
Ma'daba-Ürdün'ün çöl kumlarından boya kullanılarak yapılan hediyelik dekoratif süs şişeleri
Haritada, coğrafik çizgileriyle Nil Deltası, Ölü Deniz, Ürdün Nehri,
vadiler ve tepeler, Jericho, Nablus, Hebron, İ.S. 6.yy. Kudüs’ünün surları,
giriş kapıları ve kuleleri, şehrin ana caddeleri; Cardo ve sütunlu cadde, sur
içindeki Golgota Kayalıkları üzerinde inşa edilmiş ve Hz. İsa’nın kabrinin de
yer aldığına inanılan Kutsal Kabir Kilisesi ayrıntılı bir şekilde tasvir
edilmiş. Harita içinde yer aldığı kilise gibi doğuya doğru yönlendirilmiş.
Kilise içinde fotoğraf çekmek yasak; ancak ziyaretçilere harita hakkında
anlatımların yapıldığı konferans salonunda haritanın bir kopyası yer alıyor.
Kutsal Nebo Dağı
817 metre yüksekliğinde; Lut Gölü, Ürdün Nehri ve vaat edilmiş
topraklardaki yerleşimlere nazır konumda; Ma’daba’ya
yaklaşık 10 km uzaklıkta; İncil’de Hz. Musa’nın İsrail Ülkesi’ne ulaşmak için o
topraklara son kez baktığı, ama ulaşamayıp gömüldüğü aktarılan; Hristiyanlar ve
Yahudiler için bir hac yeri konumundaki kutsal bir mekândır Nebo
Dağı.
Hz.Musa'nın Vadedilmiş Topraklar'a en son baktığı yer; Nebo Dağı'ndan biz de baktık.
Nebo Dağı'ndan çevredeki topografyaya bakış
Nebo Dağı'nda bir İtalyan heykeltraşın yaptığı bronzdan haça dolanmış yılan heykeli; Hz.İsa'nın çilesi haçta, Hz.Musa'nın çölde göğe yükselişi ise haça dolanmış yılanda sembolize edilmiş.
Bir İtalyan heykeltıraş tarafından yapılan ve Hz.Musa’nın ruhunun çölden
göğe yükselişinin; yüzü olmayan bir yılanın haç şeklindeki bronzdan bir sütuna
aşağıdan yukarıya doğru sarılışıyla temsil edildiği dev heykelin yer aldığı
teras alanı, Nebo Dağı Kutsal
Alanı’nın en etkileyici bölümü olarak dikkat çeker. İnanışa göre Hz. Musa’nın
kutsal topraklara son kez buradan baktığı kabul edilmekte; ama oraya ulaşamayıp
Nebo Dağı’nda öldüğüne ve şimdi bu
dağın bilinmeyen bir yerinde gömülü olduğuna inanılmaktadır. Bu teras; aynı
zamanda o dönemlere ait bir mezarlık alanı barındırması açısından ayrı bir
öneme sahip bulunmaktadır. Terastan Lut Gölü, Ürdün Nehri ve hemen onun karşı
kıyısındaki Jericho (Filistinlilerin Eriha’sı) Kasabası çıplak gözle
rahatlıkla seçilebilmektedir.
Nebo Dağı'ndan kutsal topraklardaki yerleşimlere olan uzaklıkları gösteren grafik
Şeria Vadisi ve Jericho Kasabası
Nebo Dağı'nda yeniden yapılan 4.yy.dan kalma Musa Kilisesi
Nebo Dağı'ndayız; arkamızda Şeria yada Ürdün Irmağı'nın derin vadileri
Terastaki küçük
plakette; Ölü Deniz, Herodium, Bethlehem, Qumran, Jerusalem (Kudüs)/Mount of Olives (Zeytin Dağı), Ramallah,
Jericho, Nablus ve Tiberias Gölü’nün
bulunduğu yönler ve Nebo Dağı’ndan uzaklıkları belirtilmektedir. Terasın
bulunduğu alanın bir üst düzleminde İ.S. 393 yılında var olan eski kalıntıların
üzerine inşa edilmiş, daha sonraki yıllarda iki kez (530 ve 597 yıllarında)
genişletilmiş olan Musa Kilisesi yer alıyor (Musa Memorial Church). 16.yy.da terk edilen eski kilisenin yapı
kalıntıları üzerine, 1933 yılında şu andaki mevcut kilise yeniden inşa edilmiş.
Kilise şu anda yine bir restorasyon sürecinden geçiyor ve ziyarete halen kapalı
durumda bulunuyor.
Kilisenin tabanından kalan en eski bölüm
Nebo Dağı'nda 4.yy.dan kalma kilisenin taban mozaiklerinden biri
Kilisenin arkasındaki
düzlükte ise, dağın anlamını ve kutsallığını belgeleyen küçük bir müze ile üstü
örtülü bir alanda Bizans Dönemi’nden kalma yer mozaikleri yer alıyor.
2000 yılında Papa'nın Nebo Dağı'nı ziyareti anısına dikilen anıt; burası Hristiyanlar için de bir hac mekanı...
Nebo Dağı, 2000 yılında Papa II. John Paul ve 2009
yılında Papa XVI. Benedictus tarafından ziyaret edilmiş. 2000 yılındaki Papa
II. John Paul’un ziyaretinin anısına ören yerinin girişinde dev bir mermer
kütlesinin yontulmasıyla elde edilmiş bir heykel yer alıyor.
Umm ar Rasas
Amman’ın güneyinde; Ma’daba’ya
yakın konumda yer alan Umm ar Rasas, Unesco Kültür Mirası
Listesi’nde yer alan ve Bizans Döneminden kalma kiliseleri ve bunların
tabanlarında yer alan mozaikleriyle tanınan önemli bir ören yeri. Kelime anlamı
olarak “kurşun yeri” anlamına geliyormuş. İlkin bir Roma askeri garnizonu
olarak kurulmuş bu bölgede, İ.Ö. 6-7.yy.larda inşa edilmiş çok sayıda kilise,
manastır ve rahip evlerinden oluşan bir ruhani dünya mevcut. Kiliselerin
tabanlarında yer alan mozaikler, Hristiyanlık tarihi ve dönem coğrafyası
açısından son derece değerli kabul ediliyor. Mozaiklerde bölgedeki şehirler, o
yerleşimleri temsil eden figüratif sembollerle temsil edilmiş. Ören yeri, 3-4
yıl önce ziyarete açılmış ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne de 2004
yılında girmiş.
Umm ar Rasas Ziyaretçi Merkezi-6.yy. Bizans dönemi kilise mozaikleri ile ünlü ve UNESCO Kültür Mirası Listesi'nde yer alıyor.
St. StephenKilisesi-Bizans Kilisesi'nin taban mozaikleri
Mozaiklere örnekler
Bir bordür detayında kayık desenleri
Kilisenin bir başka bölümündeki mozaiklerden bir kare
Umr ar Rasas-Birbirine geçmiş sonsuz halat desenleri-mozaikler
Mozaiklerin en önemli özelliği; daha sanki dün yapılmış hissini veren
canlılıkları. Bu da onların çok iyi bir şekilde korunduklarını ve günümüze
neredeyse ilk günkü halleriyle ulaşabildiklerini gösteriyor. En değerli
mozaikler, St.Stephen Kilisesi’nin
tabanında yer alıyor. Kara ve deniz avcılığını anlatan av sahneleri, Philadelphia (Amman), Ma’daba, Kerak, Ma’an, Kudüs, Nablus, Gazze ve Caesarea gibi
bölgedeki önemli kentleri betimleyen simgesel resimler, geometrik
desenlerle bezenmiş dekoratif bordürler dikkat çekici. Umm ar Rasas’ın bir başka ilginç yönü ise, Osmanlı Dönemi’nde de
bölgede yerleşimlerin olduğunu gösteren izlerin ve yapı kalıntıların bugüne
ulaşabilmiş olması.
Umm ar Rasas Öreni
Umm ar Rasas-kemerli yapılar ve Osmanlı evi
(DEVAM EDECEK)
Yazan ve fotoğraflayan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Mozaikler şahane.
YanıtlaSil