28 Mayıs 2015 Perşembe

KARA REİS VADİLERİ



İRİS GÖLÜ’NDEN CAMİ BOĞAZI DERESİ BOYUNCA

24 Nisan 2015
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Yine bahar ve yine Karaburun Yarımadası… Karaburun, kendine özgü bitki örtüsünün bu mevsimde yeniden canlanışı ile bir başka güzel olur. Nergisler, sümbüller geçmiştir, ama kayısı çiçekleri, arkasından katırtırnakları, irisler, gevenlerin sapsarı çiçekleriyle tostoparlak görüntüleri, tabii ki anemonlar, papatyalar ve diğerleri; bu mevsimde sırasıyla birbirini izler doğanın o heyecan verici devinimi içinde… Yazın kuruyan derecikler hala akmaktadır; Akdağ’dan denize doğru alçalan bir dizi vadi boyunca yarımadanın batısındaki büklere doğru akışını sürdürürler usulca. Kimisi birbirine karışır; daha da büyür zamanla ve Denizgiren’den yada Kara Reis önlerinden; belki de kuzeye doğru daha da dikleşerek denize ulaşan derin vadilerden Badem Bükü’ne, Hamza Bükü’ne doğru denize kavuşurlar.

 Meli'den Kara Reis önlerine doğru

Bu heyecan verici coğrafyada dolaşmak kadar biz doğa dostu gezginler için keyif verici ne olabilir? Her yıl yaptığımız gibi; bu bahar da Karaburun Yarımadası bize güzelliğini ve sürprizlerini hazırlamıştır; emekle elde edilen bilgi ve gezme kültürü bunun armağanı gibidir en sonunda…


Bugün Karaburun Yarımadası’nın Gerence Körfezi’ne bakan yüzündeki Kara Reis Çiftliği’nin üst düzleminde yer alan İris Gölü, Cami Boğazı Deresi Vadileri ve Meli Köyü civarında dolaştık. Sabah 10.30’da İris Gölü’nün kıyısında başlayan doğadaki dolaşmalarımız, toplamda 18 km.lik bir yürüyüşe karşılık geldi ve saat 17.30 gibi yine İris Gölü’nün yakınlarında; şimdi bir barajın projelendirildiği Cami Boğazı Deresi’nin ana ekseninde yer alan vadinin yamaçlarında sona erdi.

 İris Gölü'nde bir bahar sabahı

Sabah Balıklıova’ya indiğimizde hava biraz serindi; ama biz yine de denizin hemen kıyıcığında; suların üstündeki bir iskelede çay ve simitle mütevazı kahvaltımızı yaptık. Sabahın sessizliği ve denizin usulca kıpırtısı, martıların çığlık sesleriyle bölündü zaman zaman. Yandaki restoranın verandasında bir adam, bir leğen dolusu ekmeği parçalayarak suya doğru fırlattı; bir anda ördeklerin ekmeğe üşüşüşleri ve ekmeğin ortadan aniden kayboluşu… Sonra birkaç balıkçı motoru pata pat sesleriyle açıldılar körfeze doğru. Arka arkaya içtiğimiz çaylar, sabah serinliğinde içimizi ısıttı bir yandan. Yeniden yola çıkma zamanıydı; Eski Balıklıova Köyü üzerinden Gerence Körfezi’ne, yani yarımadanın batı yüzüne doğru.

 Dağa Kaçtım Ekibi İris Gölü kıyısında...

 Göl kıyısında Karaburun orkideleri (serapias cordigera) (*)

Orkidelerin güzelliği

İris Gölü


Sabah İris Gölü, bu yılki yağışlarla yükünü tutmuş, sazlıkların içinde belli belirsiz bir çalkantı; bizi karşıladı topraktan yeni baş vermiş Karaburun orkideleriyle. Gevenler, Girit ladenleri, karabaş otları, bodur ardıçlar ve sakız çalıları önümüzü kesti göle yaklaşırken. Yürümekle yol olmuş daracık patikaları izleyerek gölün kıyısına kadar ulaştık. Etraf orkideden geçilmiyordu. O kadar çoktular ki; yerden fışkırmış gibi çevreyi sarmışlardı. Mitolojik açıdan Karaburun’un sırtını dayadığı Mimas Dağı’na (şimdiki Akdağ) Zeus’un çapkınlıklarını gözetlemek üzere karısı Hera tarafından bekçi konulan İris’e dayandırılan bir hikâye olsa da bu bölgede sıkça rastlanan süsen yada iris çiçeklerinin göle adını vermiş olması daha muhtemel gibi geldi bize. Kara Reis Çiftliği’ne varmadan yayla formatında düzlük bir alanda yer alan yarımadanın bu en önemli sulak alanı, yazları kurusa da, aynı zamanda Cami Boğazı Havzası’nı besleyen önemli kaynaklardan biri olarak biliniyor. Cami Boğazı Vadileri, ise bizim bugünkü güzergâhımızın omurgasını oluşturdu denilebilir.

İris Gölü; bir başka açıdan...

İris Gölü'nün kıyısında bayır gülleri (Girit ladeni) ve karabaş otları

Hepsi bir arada; İris Gölü florası 

Cami Boğazı Deresi Vadileri

Şimdi yazlık sitelerle dolmuş Kara Reis Çiftliği’nin eski sahipleri hasbelkader çiftçiliğe devam ediyor tarlalarında… Bugün Kara Reis sahiline doğru genişleyen yatağıyla denize ulaşan Cami Boğazı Deresi’nin iki yakasında uzanan arazilerde bunun izleri var hala. Bağ evleri, küçük çiftlik kulübeleri ve ağıllar, birbirinden uzakta da olsa; Cami Boğazı Deresi’nin içerilere doğru daralan yatağının iki yakasında konumlanmış durumdalar. Bir yandan eski Rum Köyü Meli’yi güneyden saran tepecikler, diğer yandan ise İris Gölü yönünde yükselen bir tepenin arasından ilerleyen vadi, kapı görevi gören iki büyük kayanın ardından geniş bir alana açılıyor. Dere buradan kuzeye dönerken, doğu yönünde bir başka vadiden gelen daha küçük bir dere yatağından da besleniyor. Burada terk edilmiş bir mıcır ocağından kalan makine parkı bir hurdalık görünümünde ve tek hayat belirtisi ise şantiye binasına bağlı vaziyetteki bir köpeğin ısrarlı havlama sesleri…

 Cami Boğazı Deresi; bu köprüden karşı kıyıya geçtik.

Cami Boğazı Vadisi; önde son çiriş otları

 Cami Boğazı Vadisi'nde fotoğrafladık; gleyörler (gladius anatolicus)(*)

Karabaş otları

Cami Boğazı Deresi üzerinde bugünlerde özellikle turizmin girdabındaki Çeşme’yi besleyecek bir baraj inşaatı başlamak üzere. Basından izlediğimiz kadarıyla Çeşme’de yazlıkçıların kronik su problemini çözeceği söylenen baraj inşaatı, şimdilerde çevredeki arazilerin kamulaştırma bedellerindeki anlaşmazlıklar üzerine gelişen hukuki süreç nedeniyle bekleme aşamasında imiş. Barajın bu vadilerin bugünkü görünümünü ne ölçüde değiştireceğini bugünden kestirmek güç olsa da şimdiki gibi kalmayacağı kesin. 

 Meli'ye doğru kızılçamlar

 Meli yolunda...

 Meli'den Kara Reis Çiftliği'ne bakış; kıyıda Mercankoy Tatil Sitesi

Bir Meli panoraması

Terk edilmiş mıcır ocağından başlayarak Meli Köyü’ne doğru yürüyoruz. Derenin üstündeki köprüden karşı kıyıya geçerek, iki yıl önceki Meli-Yaylaköy rotasına(1) yöneliyoruz. O yürüyüşte Meli’den başlayarak Küçükbahçe üzerinden Yaylaköy’e ayrılan asfalta kadar yürümüştük. Daha sonra da Yaylaköy’e arabayla devam edip akşama doğru ıssız bir çeşme başında yemeğimizi yemiştik. Bugünkü yürüyüş bir anlamda o yürüyüş rotasının, yürümediğimiz İris Gölü’ne kadar olan kısmını tamamlamak anlamına da geliyor.

 Meli'de hüzün

 Meli sırtlarında her şeyin tanığı yaşlı keçiboynuzu

 Keçi boynuzunun gövdesi kayanın üstüne akmış gibi...

Yürüdükçe yükselen topografyada geriye dönüp baktığımızda Cami Boğazı Deresi’nin güneşin ışıklarıyla gümüşe dönmüş rengi göz kamaştırıyor uzaktan. Meli Köyü’ne doğru yaklaştıkça derenin aktığı vadiden ayrılıyoruz artık. Kızılçamlar, ardıçlar ve anmazsak olmaz bilhassa mor çiçekleriyle göz alıcı karabaş otları; ayaklarımız sürtündükçe karabaşlara; o lavanta kokusu sarıyor her yanı.

 Meli, karşı yaka

Meli sırtlarında yıkık evler ve boğazdan silüet halinde seçilen Sakız Adası

Biraz ilerde Meli’den gelen toprak yol, yürümekte olduğumuz İris Gölü’nden Yaylaköy’e doğru giden yola kavuştu. Bu üç yol ağzından Yaylaköy’e kadar olan rotayı iki yıl önce yürümüştük zaten. Meli’ye uğramazsak olmaz deyip köyün yıkıntılarının bulunduğu alana doğru döndük. Kısa bir süre sonra terk edilmiş Rum Köyü Meli ve Kara Reis sahili önümüzde göz alabildiğine uzanıyordu.

 Gezginler, keçiboynuzu ağacının altında...

Meli… Hüzünlü mü hüzünlü, yalnız mı yalnız bir köy eskisi… Yıkık duvarlarıyla hala ayaktayız demeye çalışan köyün evlerinin arasından bayır aşağıya inen daracık sokaklar, artık zamanın yıpratıcılığına dayanamayan duvarların yıkıntılarıyla dolu. 1922’de sonlanan Anadolu’daki hayat, Rumları Ege’nin öte yakasına sürüklemiş. Anlatılan hikâyelere göre Yunan Ordusu’nun Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli işbirlikçi rolüne soyunan Rumlar için bu macera, bu köyde de en yakın ada olan Sakız’a doğru gece vakti teknelerle yapılan bir kaçış yolculuğuyla sonlanmış ne yazık ki. Meli Köyü’nün üstünde yer alan bir kayayı adeta sarıp sarmalamış yaşlı keçiboynuzu ağacı ve onun güneyindeki tepede; belki bir yel değirmeninden bugüne kalanlar, o acılı günlerin tanığı olmalı.(1)

Terk edilmiş Rum Köyü Meli

Fethiye’deki Kayaköy, yine Karaburun Yarımadası’nın batı yüzündeki Parlak Köyü yakınlarında bir yamaca tutunmuş Sazak Köyü ve diğer terk edilmiş bütün köylerdeki gibi mekândaki yaşanmışlıklar, bütün bu yıkıntılar arasına sıkışmış her türlü hatırayı değerli kılıyor. Bir de şunu söylemeliyiz ki; halklar açısından savaşın hiçbir zamanı kazananı olmamıştır.

 Meli'ye son bakış; kırmızı kiremitli evlerden biri kilise...

Meli’nin güney yakasındaki tepeden Cami Boğazı Deresi’nin Kara Reis Sahili’ne yaklaştığı düzlüğe doğru indik. Dere bu düzlükte, güneye doğru geniş bir kavis çizerek Kara Reis Çiftliği’ne doğru akıyordu. Biz ters yönde dere boyunca yürüdük. Yoldaki en büyük sürpriz, Karaburun orkideleriydi. Kadife kıvamındaki çiçekleri görülmeye değerdi. Fotoğrafladık. 

Kara Reis orkideleri (ophrys reinholdii) (*)

 Cami Boğazı'na doğru keçilere rastladık.

 Cami Boğazı'na doğru göz alabildiğine düzlükler...

Yeniden Cami Boğazı Deresi; başladığımız yere döndük.

Cami Boğazı Deresi yatağındayız; önümüzde Akdağ...

Biraz ilerideki çayırda ise, otlayan keçi sürüleri ve etrafa dağılmış haldeki ağıllar vardı. Saat 13 civarıydı. Dere kıyısındaki bir ağacın gölgesinde yanımızdaki azıklarımızı yedik. Yaklaşık 2,5 saattir dağda yürüyorduk. Yemek sonrası terk edilmiş mıcır ocağının yanından bir kez daha geçerek Akdağ yönündeki bir başka vadiye girdik. Bu vadiden bir orman yolu Yukarı Ovacık Yaylası yönünde, diğer yol ise sabah yürüdüğümüz Cami Boğazı Deresi yatağına paralel; Yaylaköy’e doğru ilerliyordu. Biz Yaylaköy yönüne kıvrılan vadiye ilerledik. Vadinin dibinde akan küçük bir dere, biz yükseldikçe bizden uzaklaştı ve giderek suyun akışı duyulmaz oldu.

 Bodur ardıç ve karabaş otları birarada...

 ardımızda bıraktığımız kızılçam ormanları

sarı papatyaların albenisi

 Yaylaköy yönünde Karaburun Vadileri

 Akdağ ve etekleri; orman kesim alanında stoklanmış kütükler

Akdağ’a paralel bir seyir izleyen yürüyüş rotamız, yaklaşık 400 metrelere dek yükseldi. Bu yükseklikten İris Gölü, Gerence Körfezi ve Ildır önündeki küçük adalar dahi izlenebiliyordu. Doğu yönünde; Akdağ’ın eteklerinde ise Yaylaköy yönüne doğru ilerleyen bir başka patika yol daha vardı. Kesim sonrası kütüklerin geçici olarak stoklandığı bir alana dek ilerleyen patika, buradan derin bir vadiyi takip ederek Yaylaköy yönüne doğru kıvrılıyordu. Biz de aynı yönde, ama vadinin batı yakasında yürümeye devam ettik. Sonunda Yaylaköy yakınındaki rüzgâr elektrik santralleri göründü; arkasından da tabii ki Yaylaköy’ün evleri…

 Yaylaköy'e doğru yürüdüğümüz orman yolu

 Vadiye paralel yürüdük.

Yol boyunca kızılçam ormanında yapılan kesim ürünü kütükler, yol kenarına istiflenmişti. Bu noktada bir üç yol ağzına ulaştık. Vadinin aşağılarına doğru inen yol kesim alanına; diğer yol ise biraz ileride çatallanarak Yaylaköy ve Cami Boğazı Deresi Vadisi’ne doğru inecek orman yollarına doğru ilerliyordu. Biz bu ikinci seçeneği kullanarak önce batıya, daha sonra ise güneye doğru yöneldik. Gerçekten de yaklaşık 500 metre kadar sonra Küçükbahçe-Yaylaköy asfaltına inen orman yolu sapağına geldik. Biz bu noktada sabah yürüyüşe başladığımız Cami Boğazı Deresi’nin denize doğru yay çizdiği düzlüğe dönmek üzere güneye ayrılan bir başka patikaya girdik.

 Arkamızda bıraktıklarımız; Gerence Körfezi ve Çeşme Yarımadası hayal meyal seçiliyor.

Yaylaköy yolunda İris Gölü'ne uzaklardan bakış; arkada Çeşme Yarımadası ve Ildır açıklarındaki adalar

Yürüdüğümüz yolun iki yanı kızılçamlarla kaplıydı. Biraz sonra bitki örtüsü yeniden bodur ardıçlar, karabaş otları, gevenler, katırtırnakları ve sakız çalılarından oluşan makiliklere dönüştü. Aşağıya doğru yeniden Cami Boğazı Vadisi’ne yönelen orman yolu, kavisler çizerek bizi dere yatağına ulaştırdı.

Dönüş yolunda Cami Boğazı Vadisi'ne bu kez kuzeyden baktık.

 Cami Boğazı Deresi Vadisi; son kez...

Düzlüğe doğru vadinin başlangıcındaki terk edilmiş mıcır ocağı uzaktan göründü. Tesise yaklaştıkça bizden ısrarla yardım isteyen bir köpeğin sesi duyuluyordu. Sabah da dikkatimizi çeken havlamalar, bu kez çaresizlik belirten bir tondaydı. Köpeğin yanına vardığımızda çaresizliğini anladık; Golden Retriever cinsi sevimli köpek, zincirli halde; açlık ve susuzluktan bitkin düşmüştü. Son bir ümitle biteviye havlayarak gelenden geçenden yardım isteyen zavallı hayvancığa, yanımızda kalan bütün yiyecekleri verdik; bulduğumuz eski bir tencereyle de dereden su taşıyarak hayvanın susuzluğunu giderdik. Köpek kendine gelmişti; vedalaşarak yanından ayrıldık ve dönüş yolculuğu için İris Gölü yolundaki arabamıza doğru yürüdük.

Karnını doyurup suyunu içtikten sonra bize böyle baktı.

Bugün, ne zamandır yürümeyi düşündüğümüz Kara Reis civarındaki vadileri dolaşmış, doğayla birlikte yaklaşık 7 saat geçirmiştik. Artık dönme zamanıydı; Gerence Körfezi’ne paralel kıyı boyunca; dönüş yolunda sapsarı çiçekleriyle katırtırnaklarının insanı çarpan kokuları içinden süzülerek, Balıklıova üzerinden İzmir yoluna vasıl olduk.

Dipnotlar:
(1)      Meli Köyü ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2013/11/karaburun-rotalari-meliden-yaylakoye.html
(3)    Çiçeklerin Latince isimleri Hasan Doğan'dan alınmıştır.
(2)      Fotoğraflar, yürüyüş esnasında A. Aydemir tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe



2 yorum:

  1. Ευχαριστω για την ευαισθησια που ειχατε ..Ο παππους μου ηταν απο το Μελι και η προγιαγια μου απο το Μποινακι [Parlac]

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Thank you for your interest and back-declaration. Meli (Kara Reis) and Parlak (Binaki; according to Greeks) on the westbank of Karaburun peninsula; both of them are historical places; but much more loaded sadness and painful lifes. I wish you that let your grandgrandmother and grandgrandfather sleep in peace and quitness forever. İF

      Sil