ELAZIĞ
24-29 Eylül 2013
İbrahim Fidanoğlu
Kömürhan Köprüsü
Harput’a bakar (mı?)
Karakaya Baraj Gölü’ne paralel Elazığ’a doğru ilerliyoruz. Karakaya Barajı’nın su tutması sonrasında, tarihi
Kömürhan Köprüsü’nün , 1980’lerin ilk
yarısında sular altında kalması ve yeni köprünün bu süreçte devreye alınması
ile bölgedeki hayat da köprü gibi değişmiş. Şimdi 340.000 civarında nüfusu,
Malatya yönünden; iki yanında yükselen modern sitelerle kaplı geniş
bulvarlarından geçilerek ulaşılan Elazığ’da karşılaştığımız manzara, eskiden ne
kaldı diye sorduruyor insana. Ayrıca görünmeyen bir Harput’un, artık sular
altında kalmış bir eski köprü üzerinden hatırlanmış olması da ironik olsa
gerek.
Malatya'dan Elazığ'a doğru giderken Karakaya Baraj Gölü'nde Kömürhan Köprüsü yakınlarında yer alan balık çiftlikleri
Yeni Kömürhan Köprüsü’nün Malatya yönünden girişinde; Karakaya Baraj Gölü
kıyısında kamyoncuların uğrağı kavurmacılar yer alıyor. Sabah kahvelerini baraj
gölü kıyısında içmek üzere bunlardan birine uğruyoruz. Göl kıyısında çok sayıda
balık havuzu var. Karşı kıyıda Tunceli Pertek’e giden yol seçiliyor. Göl
oldukça büyük; ucu bucağı görünmüyor. Baraj gölü, Diyarbakır ili sınırları
içinde yer alan Çüngüş ilçesindeki baraj ana gövdesinden; buralara ve
Malatya’ya kadar uzanıyor. Baraj göllerinin yüzölçümü o kadar geniş ki, karasal
iklime sahip bu topraklarda artık eskisi kadar kar yağmıyor; iklim daha ılıman
artık buralarda.
Elazığ Müzesi giriş holü
Elazığ’ın içinde
Elazığ Müzesi ile Kapalıçarşı, Elazığ kent merkezinde uğradığımız
mekânlardı. Çifte kavrulmuş çok özel bir lezzeti olan Ağın leblebisi, sütle
yapılan bizim çitlembik yada melengeç diye bildiğimiz çedene kahvesi, uzun uzun
beyaz renkli “orcik” şekerleri, dut ve üzümden yapılmış köme ve pestil,
kurutulmuş dut ve kayısı çarşıda en rağbet edilen yöresel ürünlerdi. Bu arada
bizim Erzincan Tulumu diye bildiğimiz peynire benzeyen ve küplere basılı
haldeki Elazığ’ın çok leziz tulum peynirlerini de unutmadan ekleyelim.
Elazığ Müzesi, bir kolye; sanki bugünkü gibi
Elazığ Müzesi, svestika kabartmalı mühür ve diğerleri
Elazığ Müzesi, kuş gagalı çömlek kaplar; M.Ö. 2000'li yıllar
Elazığ Müzesi; geometrik desenli bir çömlek kap
Elazığ Müzesi, kadın figürinler
Elazığ Müzesi ise, bugün Fırat Üniversitesi Kampusu sınırları içinde yer
alan; taşradaki bir kentte olmasına karşın oldukça iyi düzenlenmiş iki katlı, yeni
bir binada yer alıyor. Kapıdan hemen girişte; iki yana dizili Hitit döneminden
kalma koyun heykelleri karşılıyor bizleri. Alt katta arkeolojik, üst katta ise
etnografik eserler sergileniyor. Arkeolojik eserlerin bulunduğu bölümde; Keban
ve Karakaya barajlarının inşaatı sırasında ortaya çıkarılan prehistorik buluntularla
Urartu ve Hitit uygarlıklarına ait son derece önemli eserler yer alıyor.
Müzenin üst katında ise, 19.yy. Elazığ yaşantısından izler taşıyan objeler var
çoğunlukla.
Elazığ Müzesi, etnografik malzemeden örnekler
Elazığ Müzesi, gaz lambaları; 19.yy.
Harput; bir yorgun
kent
Tepeden Elazığ’a bakan yorgun Harput, dili olsa da anlatsa… Anlatsa,
fütuhat günlerini ve sonrasını… Artukoğulları’nın 12.yy.da yaptırdığı Ulu
Cami’nin Pisa Kulesi’ni kıskandıracak ölçüde yana yatan ama devrilmeyen
minaresi, yazdan kalma bir öğle sıcağında avlusunda dolaşırken Horasan’dan bu
diyarlara fırlatılmış tılsımlı dutun yaşlı gövdesi, son bir burulma ile yaşama
tutunmuş hala.
Harput'ta eğik minaresi ile dikkat çeken Ulu Cami
Harput Kalesi
Bu yaz; Özbekistan’da Buhara yakınlarında, Bahauddin Nakşibend’in
kabrinin olduğu büyük külliyenin arka avlusunda görmüştük; geniş havuzun
arkasında kurumuş bir dut ağacının gövdesinin içindeki kovuklara; ülkenin dört
bir yanından gelmiş Özbekler ellerini sokup tılsımlı bir şeyler arıyorlardı.
Kadim zamanların ötesinden bugünkü Orta Asya’nın gündelik hayatına yansıyan bir
kutsaldı bu. Ulu Cami’nin avlusunda gördüğümüz yaşlı dut ağacı, bize bir an
için neredeyse 2000 yıllık o kurumuş dut ağacının gövdesini anımsattı.
Ulu Cami'nin dış avlusunda bize ata yurdumuz Horasan'ı hatırlatan yaşlı dut ağacı
Harput, Artukoğulları'ndan kalma minaresinin eğikliği ile ün salmış Ulu Cami; 12.yy. yapısı
Harput, Ulu Cami'nin iç avluyu dört yandan çeviren kemerli holleri
Ulu Cami’den sonra, avlusunda dev bir çınarın boy verdiği, gölgesinin
nerdeyse bütün avluyu esir aldığı Kurşunlu Cami’nin şadırvanında soluklandık.
18.yy. Osmanlı yapısı olan caminin minberi ve mihrabı değerliydi. Ahşap
işlemeciliğinin güzel bir örneği olan minber, aslında Ulu Cami’ye aitmiş;
oradan buraya getirilip camiye eklenmiş. Biraz ilerde hediyelik eşya satan dükkânların
yanındaki bir kahvehaneye geçtik daha sonra. Çay içerken 19.yy.ın önemli
misyoner merkezlerinden biri olan Harput Amerikan Koleji’nin fotoğrafını gördük
duvarda. Sararmış bir fotoğrafın tıpkıbasımıydı duvardaki. Harput’un girişinde
soldaki yamaca yaslanmış bir kampus şeklinde binalardan oluşuyordu yapılar. Ama
şimdi hepsinin yerinde yeller esiyordu. İki katlı villalardan oluşan bir
siteler kompleksi almıştı tarihin yerini.
Harput'ta bir kahvehane duvarından, Harput Amerikan Koleji; 19.yy. yapısı, şimdi yerinde yeller esiyor.
Harput'ta Kurşunlu Cami; 18.yy. yapısı
Kurşunlu Cami'nin Ulu Cami'ye ait olan minberinin kapısı
Kurşunlu Cami; minberin kündekari teknikle yapılmış yan panosu
Taş ve ahşabın birlikte kullanıldığı Harput evlerinin bazıları
onarılmış, bunlardan bazıları yakın zamanlarda butik otel yada restoran olarak
hizmete alınmış. Kentin hemen girişinde restorasyonu devam eden oldukça
gösterişli bir konak da aynı amaç için hazırlanıyor olmalı.
Harput'un girişinde restore edilen bir dizi eski Harput evi
Harput'un girişinde restorasyonu süren bir başka Harput konağı
Harput'un butik otel olarak düzenlenmiş eski evleri
19.yy.da Ermenilerin kullandığı; kalenin alt düzleminde yer alan Kadim
Meryem Ana Kilisesi’ni, son yıllardaki konjonktürel rahatlama sayesinde yeniden
eski topraklarına dönüş yolunda olan Süryani yurttaşlarımızın oluşturduğu
cemaatin ibadet mekânı haline gelmiş.
Harput; Ulu Cami ve hatmiler
Süt Kalesi olarak da anılan Harput Kalesi, kentin kadim tarihinin
ipuçlarını veriyor. Ancak, kalenin hali içler acısı durumda. Genel olarak bir
sahipsizlik atmosferi var Harput’ta. Zamanın laneti sinmiş gibi yorgun kentin
sokaklarına. Eski zamanlardan kalma insan hikâyeleri çalınıyor kulaklara;
acılar katliamlar gibi… Sürgünler gibi. Deniz aşırı sulardan geçilerek
ulaşılacak hasretlikler gibi…
Harput Kalesi'nin Elazığ Ovası'na doğru inen sur parçaları
Harput Kalesi'nin restore edilen giriş kapısı
Sözün kısası Harput’un kolu kanadı kırık; yakın zamanlarda yapılmış Artukoğulları’na
mensup, 12.yy.da Haçlı seferleri sırasında bölgedeki kahramanlıkları ile öne
çıkan Balak Gazi’nin “zorlama” bir heykelinin etrafında; türbelerle
güçlendirilmiş “baskın” bir atmosfer kendini hissettiriyor. Bu da nedense;
Harput’un yakın tarihinde bıraktığı kozmopolit yaşamına dair izleriyle pek de ilişkili
değil.
Buzluk Mağarası'nın girişi
Harput’un yaklaşık 10 km. kadar uzağında yer alan Buzluk Mağarası ise,
henüz pek de ziyarete uygun olmayan zorlayıcı girişi, henüz turizme
kazandırılamamış iç mekânın yetersiz hali ve çevresindeki ziyaretçilerin
arkalarında bıraktıkları her türlü atık nedeniyle bizlere cazip bir ziyaret
alanı olmaktan uzak göründü. Buzluk Mağarası’ndan aklımızda tek kalan Karakaya
Baraj Gölü’nün göz alabildiğine uzanan mavilikleriydi.
Buzluk Mağarası'nın bulunduğu tepeden Karakaya Baraj Gölü'ne bakış
Ertesi gün, mütevazı Keban Kasabası civarındaki Keban Barajı’nın inşaatı
sonrası ortaya çıkan Çırçır Şelalesi’ni ve biraz daha ilerideki Keban Barajı'nı
ziyaret ettik. Keban Barajı Orta-Doğu Anadolu’daki barajlar dünyasının ilk
büyük halkası olarak her bakımdan dikkat çekiciydi. Baraj gölünün sularla
kaplanan alanlarında su tutma öncesi sürdürülen kurtarma kazıları, bu konuda
ulusal çapta iyi bir örnek olarak not edilmeliydi.
Elazığ'ın sayfiyesi Hazar Gölü'ndeki dinlenme tesislerindeyiz.
Çırçır Şelalesi
Çırçır Şelalesi'ndeki balık çiftlikleri
Keban Barajı
Karayolu üzerindeki seyir terasından, barajın ana gövdesini bir süre
seyrettikten sonra, son derece zengin sivil mimari örnekleri ve konaklarla dolu
19.yy.ın kozmopolit kasabalarından birisi olan Malatya’nın Arapgir ilçesi
üzerinden, yine bir başka mücevher kasaba Kemaliye’ye doğru yola devam ettik.
DEVAM EDECEK
Yazan ve fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
emeğinize sağlık teşekkürler
YanıtlaSilemeğinize sağlık teşekkürler
YanıtlaSilGüzel olmuş ama elazığın daha fazla bakıma ihtiyacı var sonuçta öğrencilerin bol bulunduğu bir merkezi var sadece finansal olarak hizmet verilmemeli insanlara gezicek yerlerin arttırılması gerekiyor
YanıtlaSil