28 Haziran 2016 Salı

KARAGÖZLER KÖYÜ’NDEN KARAGÖZLER YAYLASI’NA



10 Haziran 2016
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Geçen hafta Tire’nin arka dünyasında yer alan Dibekçiler Yaylası’ndan Aydın il sınırları içinde bulunan Karagözler Yaylası’na kadar yürümüş, Yüğlük Yarı’nın çevresinden dolaşarak her iki yaylalar dünyasını birbirinden ayıran Karlık Vadisi’nin Dibekçiler yakasından Karagözler’i seyretmiştik(1). Belki de zamanı etkin kullanamadığımızdan olacak; Karlık Vadisi’ni aşıp Karagözler Yaylası’na ulaşmamız o gün mümkün olamamıştı. İşte bu hafta aynı coğrafyaya İkizdere Baraj Gölü’nün üstündeki Karagözler köyünden ulaştık. Yanına kadar yaklaşmamız için epey zorlandığımız Karlık Deresi üstündeki Roma Dönemi yıkık su kemeri günün ödülü gibiydi. Onlarca gözenin hayat verdiği Karagözler Yaylası ve ötesindeki saklı dünyada hala keşfedilecek çok şey vardı bizim için.

 
Karagözler Yaylası ve karşısındaki Yüğlük Yarı

Yürüyüş rotası 11 km (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Karagözler köyünden Karagözler Yaylası’na

Sıcakların giderek daha çok etkisini gösterdiği bu günlerde sığınacak bir kuytu köşe gibiydi Karagözler Yaylası. Sezonun son yürüyüşü olarak planladığımız bugünkü yürüyüşümüzün ilk buluşma noktası yine Tire idi. Tire’de kuytu bir sokakta Hasan Hoca’nın gösterdiği ve daha çok Karadeniz coğrafyasında görmeye alışık olduğumuz Laz kirazı ya da karayemiş ağaçları günün ilk sürprizi gibiydi. Aslında Karadeniz Bölgesi’nde iri çalı boyutunda rastlanan bu bitkiler, Tire sokaklarında kendilerine dokunulmayınca, meyveleri koparılamayacak denli bir yüksekliğe ulaşmıştı. Üzerindeki meyveler henüz olgunlaşmamıştı, tadamadık.

 
İzmir il sınırları içinde nadir bir durum; Laz kirazı yada kara yemiş

 
Laz kirazının meyveleri, oldukça cazip görünse de henüz olgunlaşmamıştı.

 
Güme Dağı'nda hanımelleri

 
Tire sırtlarında pembe nakıllar

 
Nakıllar, geçen haftaki gibi oldukça canlıydılar.

 
Güme Dağı'nda ada çayları

 
Bilyalı kekikler (thymus sp) çiçekte, Güme Dağı'nda...

 
Bilyalı kekikler (thymus sp), yakından...

 
Tire'den ayrılırken...

Tire’den ayrıldıktan sonra İncirliova yönünde Güme Dağı’na tırmandık ve Kömürcü Gediği yoluyla ulaştığımız İkizdere Vadisi’ndeki pastoral görüntüler eşliğinde, baraj suları tarafından ele geçirilmiş topografyayı kat ettik. İkizdere Vadisi’nden Karagözler köyüne yönelen yolculuğumuz, köyün girişindeki bir sırtta kesikliğe uğradı. Nedeni ise, tırmanırken uzaktan seçebildiğimiz Tralleis’e su taşıyan su yolunun bir parçasına yakından bakabilmekti. Aşağıdan sırta yapıştırılmış hissini veren kemer parçalarının nerede olduğunu, yukarılardan kestirebilmemiz o kadar da kolay değildi. Nitekim öyle de oldu; küçük bir kemer parçasını görmek niyetiyle indiğimiz sırtta yine çiçeklerin peşinden gittik. Ama kemere yakından bakamadık.

 
Karagözler köyü yakınlarında limon (thymus sp) kekikleri

 
Limon kekiği (thymus sp)çiçeği; yakından...

 
Kapari çiçeği; Karagözler sırtları

 
İsmini bilemedik.

 
Karagözler sırtlarında; ismini bilemedik.

 
Dördü bir arada; ancak ismini bilemedik.

Karagözler köyüne, ilk kez bu yıl Mayıs ayının başlarında; Karakemer yürüyüşü sonrasında, dönüş yolunda uğramıştık. Köy, İkizdere Vadisi’ne ve baraj gölüne hâkim bir noktadaki konumuyla ve göle nazır görkemli manzarasıyla dikkatimizi çekmişti. Bu hafta da hedefimiz olan Karagözler Yaylası’na işte bu köyden yürüdük. Kahvehanedekilerle selamlaştıktan sonra, köyün hemen çıkışında; yol kenarında arabamızı bıraktık ve Karagözler Yaylası’na doğru muntazam bir toprak yoldan yürümeye başladık. Kahvehanede Karlık Deresi üzerinde yer alan kemeri sormuştuk; aldığımız bilgiye göre kemere, karşı yakadaki Beyköy köyünü geçtikten sonra vadiye doğru inen bir patikayla ulaşılıyordu. İlk hedefimiz bu kemerdi.

 
Karagözler köyü girişinden İkizdere Vadisi'ne bakış; önde sığır kuyrukları ya da tozlanga
 (Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)

 
Maydanozgillerden ferula; Karagözler Yaylası yolunda...

 
Karagözler köyünden sonra ilk çeşme: sıcağın yaptıkları; gezgin susamış.

 
Karagözler'de hanımelleri bir başka güzeldi.

Hava yaylada bile sıcaktı. Karagözler çıkışında rastladığımız bir çeşmeden yüzümüzü yıkadık. Biraz ileride büyük bir ağaç halini almış sapsarı hanımelleriyle karşılaştık. Doğrusu doğada bu kadar güzelini az görmüştük. Kokmasa da, görünüşleri çok çekiciydiler. Sol altımızda giderek derinleşen vadi, Dibekçiler yönüne doğru ilerliyordu. Karşıda Beyköy’ün sırta yerleşmiş evleri görünmekteydi. Hemen altımızda bahçeler arasında yer alan birkaç evi arkamızda bıraktıktan sonra ilk kızılçamlar başladı. Demek ki, kemere doğru giden patika ayrımına yaklaşmıştık.

 
Karagözler'den Dibekçiler'e; en arkada Çaldede Zirvesi

 
Gezginler, patikadan aşağıya kemere doğru inerken...

 
Her yer ağaçlar ve çalılarla kaplıydı.

 
Karlık Vadisi; Karagözler köyü yönünde bakış; vadinin dibinde yıkık kemerin bir ucu göründü.

 
Sarmaşıklar (burgamcık-kaplumbağa otu) çiçekte...
 (Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)

Biraz sonra karşımızdan gelen bir araca; kemere giden patikanın yerini sorduk. Arabadakiler, bize biraz ilerde; cevizlikler içinden geçen bir patikanın kemere kadar ulaştığını söylediler. Gerçekten de biraz sonra derin vadi tabanına doğru inen patikayı gördük. Önce konforlu bir şekilde başlayan inişimiz, giderek sıkıntılı bir hal almaya ve topografya indikçe dikleşmeye başladı. Ceviz ağaçlarına henüz ulaşamamıştık. Dere tabanı, sık ağaçlık ve çalılardan görünmüyordu bile. Sabırla inmeye devam ettik.

 
Su kemerini yakından ilk gördüğümüz an

 
Karagözler Kemeri

 
Vadideki yaşlı sandal ağaçları kabuk yeniliyor.

Bir süre sonra ceviz ağaçlarıyla kaplı bir bölgeye geldik. Ağaçların arasından dere görünüyordu; ancak kemerden iz yoktu. Yayladan gelen köylülerin tarifine göre; Dibekçiler yönünde biraz fazla ilerlediğimizi düşündük ve geldiğimiz yönde geriye doğru ve dere yatağına paralel uygun geçiş yollarını kestirerek yürüdük. Sık makiliklerle boğuşarak dere yatağına doğru indiğimizde dere kıyısının hemen üstünde yer alan bir cevizliği fark ettik. Zaten yıkık kemer de biraz sonra görüş alanımıza girdi. Karşılaştığımız manzara ise, düşündüğümüzden oldukça farklıydı. Biz, geçtiğimiz haftalarda yürüdüğümüz Kemerdere Vadisi’nde karşılaştığımız kemerli köprülerden bir benzerini daha göreceğimizi düşünürken, karşılaştığımız şey; yıkık da olsa Karakemer benzeri kocaman bir su kemeriydi. Belli ki üç katlı bu kemer yapısı kurulu olduğu derenin son derece zorlu bir noktasında inşa edilmiş olmanın dezavantajlarını da taşıyarak bir şekilde günümüze ulaşabilmişti. Tralleis’e su taşıyan su yollarından biri üstünde yer alan su kemeri, Karlık Deresi’nin oldukça dik iki yakasını birleştiren görkemli bir yapıydı. Ancak, topografik şartlardan olsa gerek, Karagözler Kemeri’nin ana gövdesi, Karakemer’in yapı taşları gibi dev kesme taşlardan örülememişti. Yerel malzeme olan kayrak taşlar kullanılarak inşa edilmiş dev kemer yapısı, ne yazık ki zamanın ve doğanın yıpratıcı etkisi nedeniyle; ancak bu yıkık haliyle günümüze ulaşabilmişti. Kemer, Karagözler köyü girişine yakın konumda sırta asılı hissini veren diğer kemer parçalarıyla birlikte düşünüldüğünde; Dibekçiler yönünden Karagözler’e, oradan da Karakemer’e doğru ilerleyen bir su yolunun üzerindeydi ve büyük olasılıkla İÖ. 2.yy. civarına tarihlenebilecek bir Roma Dönemi yapısıydı.

 
 Su kemeri yıkılmış olsa da, Karlık Vadisi'nin iki yakasını birleştiren oldukça görkemli bir yapıydı.

 
Vadiye doğru uzanmış bir sandal ağacı

 
Gezginler, Karagözler Kemeri'nden Karagözler köyüne doğru ilerleyen antik su yolu üzerinde; bu su yolu modifiye edilerek günümüzde de kullanılıyor.

 
Gezgin, vadideki dev sandal ağaçlarından birinin yanından geçerken

 
Tralleis su yolu üzerindeki yeni dönem su yapılarına bir örnek

 
Su yolu üzerindeki hava tahliye vanalarından biri 

Su kemerinin yanından ayrıldıktan sonra, cevizliğin içinden derin vadinin doğu yamacına tırmanan bir patikayı takip ederek halen kullanılmakta olan bir su yoluna ulaştık. Bu suyolu, büyük olasılıkla Tralleis’e İlk Çağ’da su taşıyan kemerler sisteminin bir parçasıydı. Giderek vadi tabanından yükselen ve yer yer derin uçurumlarla devam eden dar patikanın bazı yerlerinde; sistemdeki havanın çıkışı için yerleştirilmiş hava tahliye vanalarını gördük. Patika, zaman zaman daralsa da oldukça etkileyici ve düzgündü. Bir ara kızılçamlar içinde patika kayboldu ve biz yeniden makiliklerle boğuşmaya başladık. Ama sonunda çalılar arasındaki dar geçitlerden geçerek ulaştığımız bir başka patika, bizi Karagözler köyü çıkışındaki birkaç yayla evinin bulunduğu bir bayıra taşıdı.

 
Gezginler, dar patikadan derin vadiye bakarken...

 
Vadinin doğu yamacı boyunca tahkim edilmiş patika

 
Karlık Vadisi'nin kıyısındayız; altımız derin bir uçurum...

 
 Beyaz zambaklar vadisinde; Karlık yamaçlarındayız.

 
Beyaz zambaklar (yerel adı: çay zambağı) çiçekte...
 (Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)

 
Karlık sırtlarında kantaron denizi 

 Yukarılarda sapsarı kantaronlarla kaplı bir yamaç bizi bekliyordu. Son bir gayretle oraya ulaştık. Ardımızda bıraktığımız derin Karlık Vadisi şaşırtıcıydı. Ama artık bundan sonrası daha kolaydı; epey zamandır kullanılmayan ve bahçelere ulaşmak için açıldığını düşündüğümüz geniş bir toprak yolun başlangıcında; geçen haftalarda Kemerdere Vadisi’nde tomurcukta gördüğümüz beyaz zambaklar karşıladı bizi. Benzersiz güzellikteki çiçekleriyle hatmiler kucak kucağa idiler. Yanlarından usulca süzülerek Karagözler Yaylası’na giden toprak yola yeniden ulaştık. Bu noktadan itibaren yeniden Karagözler’in kalbine doğru yürümeye devam ettik.

 
Gezginler, hatmiler (yerel adı: oğlan otu) ve ferulalar arasında..
 (Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme).

 Tarihte Karagözler Yaylası’nda öne çıkanlar

Amasyalı Strabon, Geographika isimli yapıtında; Tralleis’in uydusu konumundaki Larisa isimli köy ölçeğinde bir yerleşimden söz ediyor. Tralleis’den 30 stadia uzaklıktaki yerin kentin yukarısında yer aldığını, Meter Isodromos adlı tanrıçanın tapınağının yakınlarına, Kaystros Vadisi’ne giden ve Mesogis Dağı’nı aşan yolun üstünde olduğunu, çevresinin sulak ve bağlarla kaplı bulunduğunu belirtiyor. (Geographika, IX 5, 19)

 
Karagözler Yaylası; hatmiler ve ferulaların güzelliği başdöndürücü

Arkeolog Şükrü Tül’e göre;

Karagözler Yaylası olasılıkla Zeus inanışının ortaya çıkış yeridir. Zeus inancı zamanla kuvvetlenmiş ve yerel tanrıça Isodrome Meter’in yerini almış görünüyor. Bu Zeus, örnekse Kyrysaoris’li Zeus, Panamara’lı Zeus, Karia’lı Zeus, Labraunda’lı Zeus gibi, nereli olduğunu gösteren Larisios / Larisaios / Larasios sıfatını alarak Larisa’lı Zeus adıyla anılmaya başlamıştır. Strabon’un bahsettiği; sikkelere(2) işlenen Larisa’lı Zeus Tapınağı’nı Karagözler Yaylası’nda aramak doğru olacaktır.”(3)

 
 Tralleis sikkesi, İÖ. 15 yılları; Ön yüzünde Augustus’un arkadaşı Vedius Pollio’nun büstü, arka yüzünde 8 sütunlu Zeus tapınağı resmedilmiş. Tapınağın alınlığında kartal var.(10)

 
 Tralleis sikkesi, İÖ.27-İS.14 yılları; Ön yüzünde Augustus’un büstü, arka yüzünde 8 sütunlu Zeus tapınağı resmedilmiş. Tapınağın alınlığında yine kartal var.(10)

 Yine Arkeolog Şükrü Tül, Bitek Topraklar Üstünde, Aydın isimli kitabında; bu coğrafyaya 1978 yılında daha henüz genç bir öğrenci iken yaptığı zorlu yolculuktan söz eder. Yazara göre; Karagözler Yaylası, olasılıkla Larisa köyünün olduğu yerdir. O tarihte Karagözler Yaylası’nda orman örtüsü altında küçük bir bostan içinde ortalığa saçılmış mermerlerin bulunduğunu, bunların içinde yer alan bir heykel kaidesinin Khairemon Heykeli’ne ait olduğunu belirtiyor. Kaidenin üzerinde yer alan yazıt, İ.Ö. 26’da Tralleis’in yaşadığı büyük deprem sonrası kentin imarı için Roma İmparatoru Augustus’un kentin yeniden imar edilmesi için yaptığı yardımlara yönelik övgüleri içeriyor.

 
Arkeolog Şükrü Tül tarafından 1978’de Karagözler Yaylası’nda fotoğraflanan Khairemon Heykel Kaidesi(9)

“Tralleis’in uydusu Zeus Larasios tapınağının yer aldığı Karagözler Yaylası’nda; Mesogis (Aydın) Dağı’nın üstünde batıya dönük bir vadinin ortasında duran bir alanda bulunan bu yazıt, kentin depremle yıkılması ve de Tralleis’li Khairemon isimli bir yurttaşın Cantabria’da bulunan Augustus’a ulaşarak kentin yenilenmesi isteğini iletmesi olayını anlatmaktadır. Tralleis heykeltıraşlar birliği bu yurttaşı, yaptığı işten ötürü onurlandırmıştır ve bir heykel dikmiştir. Söz konusu heykel altlığı 1970’li yılların ortalarında Karagözler Yaylası’nda sağlam biçimde durmaktaydı ve yüzyıllar sonra, bu ayrıntıyı, heykel kaidesi üstündeki yazıtı kaleme almış Myrinalı tarihçi Agathias’ı doğrulamaktaydı”(4)


 
İlk Çağ'ın dillere destan Karagözler Yaylası; en arkada Çaldede Zirvesi ve Ovacık Yaylası var.


Şükrü Tül’ün anlatımına göre daha sonraki yıllarda bölgeye giden arkeologlar (Bir dönem Tralleis kazılarını yöneten Dr. Rafet Dinç) ne yazık ki bu değerli malzemelerin ufalanmış ve parçalanmış olduğunu tespit ederler. Yani bu önemli yazıt, artık yoktur.

Yazıtın tercümesi şu şekildedir:

“(Tralleis) Heykeltraşlar Birliği, Senatus’a ve İmperator Caesar’a Tralleis kentinin yeniden kuruluşu için elçi olarak gitmiş ve (Senatus ve İmperator ile) konuşmuş olan; (Tralleis’li) Theophiletos’un oğlu (Tralleis’li) Khaimeron’a (teşekkür eder / bu heykeli yaptı).

Bir depremle yıkıldığında yurt,
Kurtarmak için vatanı,
Derhal Cantabria’ya gitti Khaimeron.
Kapanıp dizlerine Caesar’ın,
Yerle bir olan görkemli Tralleis’i kaldırdı ayağa.
Bunlara karşılık Tralleis’liler,
Kurucularının heykelini, yasaya uygun olarak,
Bu kaide üzerine koydular ki,
Ona duyulan minneti taşısın.
(Zeus Larisaios’un rahibi (Tralleis’li) Menodoros (heykelin dikilmesi ve kitabesinin yazılması ile ilgilendi).

(Çeviri ve yeniden kurma: Dr.Murat Aydaş)

Augustus, bu isteği geri çevirmemiş ve kenti yeniden ayağa kaldırmıştır. Adındaki değişikliklerden biri de bu nedenle ortaya çıkar ve kent Nero dönemine dek Caesarea/Kaisareia olarak adlandırılır.”(5)

  
Karagözler Yaylası'nın verimli bahçeleri

Şükrü Hoca, 1978 yılında Karagözler Yaylası’nda yaptığı tespitler doğrultusunda Bizans önemine ilişkin şu bilgileri aktarmaktadır:

“Alanda görülen Bizans dönemine ilişkin bir mihrap dönüşü, Larisa’nın sonraki dönemlerde de yaşantı alanı olarak kullanıldığını bize bildirmektedir. Bir kilise templonuna(6) ilişkin baklava biçimli, ortadan kırılarak ikiye bölünmüş kabartmalı korkuluk levhasının yan yüzünde ise Hellenistik dönemden bir bağışlama yazısı parçası da Larisa’da görülenler arasındadır. Korkuluk levhasının ikinci kez kullanıldığı açıktır. Kilise levhasının çağrışımı ise, Hıristiyanlık çağında dağdaki bir tapınağın yıkılıp yerine bir manastır yapıldığı bilgisidir. Büyük olasılıkla Zeus Larios Tapınağı yıkılıp yerine bir manastır yapılmıştır.”(7)

 
Karagözler Yaylası'ndan İkizdere Havzası'na doğru bakış

Yine aynı kitapta, Ephesoslu Ioannes’in Kilise Tarihi (Historia Ecclesiastica) isimli yapıtında anlatılan pagan tapınağın idollerinin yok edilip Mesogis (Aydın) Dağı üzerinde dört yerde manastır ve 24 kilise yaptırıldığı, Derira adlı köyde bulunan manastırın da güçlü pagan tanrılardan birinin tapınağı üzerine kurulduğu bilgisi aktarılıyor. Ephesoslu Ioannes’e göre Derira’daki pagan tanrının 1500 kadar tapınağı varmış ve ona tapınma yılın 12 ayına yayılırmış. Derira Manastırı için Bizans İmparatoru Justinianus tarafından çıkarılan özel yasalar bulunmaktaymış. Yapımından 6 yıl sonra Tralleis piskoposu, bu manastırı kendi kilisesinin parçası olarak tanımlamış ve sıcak yazları orada geçireceğini bildirmiş.(8)

 
Karagözler Yaylası, bahçeler ve karşıda Yüğlük Yarı

Tarihin derinliklerinden süzülerek bugüne gelen bu bilgiler, bizlere Karagözler Yaylası’nın, o zamanlarda da bir nefes alma ve kendini yeniden üretme mekânı olduğunu gösteriyor.

Karagözler Yaylası’nda bir öğle vakti

İçinden Karlık Deresi’nin aktığı derin vadiyi terk ettikten sonra, Karagözler köyünü Karagözler Yaylası’na bağlayan yolu takip ederek, geçen hafta çevresinden dolandığımız Yüğlük Yarı’nın karşısına ulaştık. Karşımızda doğanın görkemli bir manzarası vardı. En arkada siluet halinde seçilen Çaldede Zirvesi ve Ovacık Yaylası, onların önünde Kabak Deresi boyunca uzanan Dibekçiler Yaylası, hemen karşımızda Yüğlük Yarı, arkamızda; haritada Karagözler’i karaya boyayan sık kızılçamlarla kaplı sırtlar ve Karlık Deresi’nin iki yakasını birbirinden ayıran derin bir vadi… Bu noktadan itibaren, yaylanın bahçeler içindeki evleri başladı. Adı üstünde; onlarca “kara” gözeden gelen buz gibi sularla beslenen bu topraklarda neler yetişmezdi ki?

 
Gezginler, Karagözler Yaylası'nda; bir su başında yemek molasındalar.

 
Karagözler Yaylası ve Yüğlük Yarı bir arada...

Toprak şosenin içeriye doğru kıvrım yaptığı bir yerde, çınarlarla kaplı bir sel yatağı ile karşılaştık. Bir ağaç kütüğünden yapılmış yalağın içine doğru yukarılardan akmakta olan suyun sesi eşliğinde soluklandık. Yemek molası için burası tam istediğimiz nitelikte bir yerdi. Günün sıcağından eser yoktu buralarda. Hemen altımızdaki Karlık Vadisi’nin dibinde; kavaklıklar ve başka yayla evleri seçiliyordu. Biraz ilerde vadinin tabanına doğru inen toprak bir yol ayrımı vardı. Yemek molası sonrası biraz daha ileriye gittik.

 
Karagözler Yaylası'nda bahçeler arasında...

 
Bir kızılçamın ardındaki hikaye; Yüğlük Yarı ve Ovacık'a doğru bakış; arkadaki toprak yol, kavaklıklar ve bahçelerle kaplı Karlık Vadisi'nin tabanına iniyor.

 
Karagözler Yaylası'nda bir yemek molası hatırası; önlerinde bir ağaç gövdesine oyulmuş su yalağı...

Yukarı doğru kıvrılan yol, geldiğimiz yolun üst düzleminden batıya doğru kıvrılarak yeniden Karagözler köyüne yöneliyordu. Şoseden doğuya ve yukarı doğru ayrılan oldukça zorlu bir yol ise Tire Ovacık Yaylası’na doğru gidiyordu. Yayladaki köylülerden aldığımız bilgilere göre yol oldukça zorluydu. Zaten başlangıçtaki görüntü de onu anlatıyordu. Aklımızın bir köşesine; ilerideki yürüyüşlerimizin birinde Ovacık-Karagözler rotasını gerçekleştirmeyi not edip, ilerleyen zamanı da dikkate alarak bu noktadan geriye dönmeye karar verdik.

  
Beyaz zambaklar

 
Dönüş yolunda Beyköy sırtları

Dediğimiz gibi; Aydın Dağları’nda peşinden gidilecek hikâye, yürünecek rota, bitmez. Kalanını da başka zamanlara bırakmak kaydıyla Karagözler köyüne doğru hareket ettik. Köye vardığımızda ikindi vaktiydi. Bastıran sıcaklar ve Ramazan ayı nedeniyle el ayak çekilmişti köyün sokaklarından. Bizden sonra kahvehanenin avlusuna gelen Karagözler’den Muzaffer Amca ile köydeki yaşam üzerine bir süre sohbet ettik. Zaten bizden başka da kimse yoktu avluda. Tire’ye dönme zamanı gelmişti.

 
Bir tür katırtırnağı (fabecae sp); İkizdere Vadisi...

 
katırtırnakları yakından...

 
Dönüş yolunda dağ karanfilleri (dianthus sp)

 
Sığır kuyrukları ya da tozlangalar (yerel isim)
 (Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)

Sezonun son yürüyüşünü Karagözler köyünden Karagözler Yaylası’na doğru sıcak bir havada gerçekleştirmiştik. Verimli geçen bir günün sonunda Karagözler anıları ve yanına büyük emek harcayarak ulaştığımız yıkık Roma su kemerinin gözümüzün önünden gitmeyen görüntüleri eşliğinde Karagözler köyünden İkizdere Vadisi’ne doğru indik ve bizi dağın arka yüzündeki Kaystros Ovası’na ulaştıracak; 1300 metrelik Kömürcü Gediği’ne doğru yola koyulduk.

 
Somak köyünün üstünden İkizdere Vadisi'ne doğru son bakış

Yeni sezonda; yeni yürüyüş rotalarında buluşmak üzere şimdi vedalaşmanın zamanıdır; İzmir’e doğru…

Dipnotlar
(1)    Dibekçiler’den Karagözler’e yazısı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/06/dibekcilerden-karagozlere.html
(2)   Arkeolog Şükrü Tül, Ege Defterleri-Kış 2011 sayısındaki Mesogis üstündeki Larisa-Derira-Siderus isimli makalede kent sikkelerine yansıyan Zeus ile ilişkili bir tapınaktan söz ediyor. Erken dönem Augustus sikkelerine yansımış olan Korinth düzenindeki bir tapınak, görüldüğü kadar, kısa kenarında 8 sütunu olan büyük bir yapıdır. Alınlığı içinde bir kartal gösterilmiştir.
(3)   Ege Defterleri, Sayı 2, Kış 2011, Yayınlayan: Şükrü Tül; Mesogis Üstündeki Larisa-Derira-Siderus, sayfa:6
(4)  Arkeolog Şükrü Tül, Bitek Topraklar Üstünde AYDIN; Ege Yayınları,2013; sayfa:62
(5)   Arkeolog Şükrü Tül, a.g.e; sayfa:63
(6)  Templon, Bizans kiliselerinde bulunan kutsal alanı “naos”tan (Ortodoks kiliselerinde halkın ibadet mekânı) ayıran bir mimari elementtir. Templon, günümüz doğu kiliseleri mimarisinde yer alan ve halkla rahiplerin bulunduğu kutsal alanı birbirinden ayıran “ikonastasis”in öncülüdür.
(7)   Arkeolog Şükrü Tül, Bitek Topraklar Üstünde AYDIN; Ege Yayınları,2013; sayfa:88
(8)  Arkeolog Şükrü Tül, a.g.e; sayfa:88
(9)  Ege Defterleri, Sayı 2, Kış 2011, Yayınlayan: Şükrü Tül; Mesogis Üstündeki Larisa-Derira-Siderus, sayfa:7, Resim-4
(10) Sikkeler, http://www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=164 adresinden alınmıştır.
(11)Fotoğraflar, gezi sırasında İF tarafından çekilmiştir. Yürüyüş rotası haritası Google Earth'de Mehmet Yavuzcezzar tarafından çizilmiştir. Nebat isimlendirmesi Hasan Doğan'a aittir.


Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Bumerang - Yazarkafe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder