10 Haziran 2016
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Geçen hafta Tire’nin arka dünyasında yer alan Dibekçiler Yaylası’ndan Aydın il sınırları içinde bulunan Karagözler Yaylası’na kadar yürümüş, Yüğlük Yarı’nın çevresinden dolaşarak
her iki yaylalar dünyasını birbirinden ayıran Karlık Vadisi’nin Dibekçiler
yakasından Karagözler’i seyretmiştik(1). Belki de zamanı etkin
kullanamadığımızdan olacak; Karlık Vadisi’ni
aşıp Karagözler Yaylası’na ulaşmamız
o gün mümkün olamamıştı. İşte bu hafta aynı coğrafyaya İkizdere Baraj Gölü’nün üstündeki Karagözler köyünden ulaştık. Yanına kadar yaklaşmamız için epey
zorlandığımız Karlık Deresi üstündeki
Roma Dönemi yıkık su kemeri günün ödülü gibiydi. Onlarca gözenin hayat verdiği Karagözler
Yaylası ve ötesindeki saklı dünyada
hala keşfedilecek çok şey vardı bizim için.
Karagözler Yaylası ve karşısındaki Yüğlük Yarı
Karagözler köyünden
Karagözler Yaylası’na
Sıcakların giderek daha çok etkisini gösterdiği bu günlerde sığınacak
bir kuytu köşe gibiydi Karagözler Yaylası. Sezonun son
yürüyüşü olarak planladığımız bugünkü yürüyüşümüzün ilk buluşma noktası yine
Tire idi. Tire’de kuytu bir sokakta Hasan Hoca’nın gösterdiği ve daha çok Karadeniz
coğrafyasında görmeye alışık olduğumuz Laz
kirazı ya da karayemiş ağaçları
günün ilk sürprizi gibiydi. Aslında Karadeniz Bölgesi’nde iri çalı boyutunda
rastlanan bu bitkiler, Tire sokaklarında kendilerine dokunulmayınca, meyveleri
koparılamayacak denli bir yüksekliğe ulaşmıştı. Üzerindeki meyveler henüz
olgunlaşmamıştı, tadamadık.
İzmir il sınırları içinde nadir bir durum; Laz kirazı yada kara yemiş
Laz kirazının meyveleri, oldukça cazip görünse de henüz olgunlaşmamıştı.
Güme Dağı'nda hanımelleri
Tire sırtlarında pembe nakıllar
Nakıllar, geçen haftaki gibi oldukça canlıydılar.
Güme Dağı'nda ada çayları
Bilyalı kekikler (thymus sp) çiçekte, Güme Dağı'nda...
Bilyalı kekikler (thymus sp), yakından...
Tire'den ayrılırken...
Tire’den ayrıldıktan sonra İncirliova
yönünde Güme Dağı’na tırmandık ve Kömürcü Gediği yoluyla ulaştığımız İkizdere Vadisi’ndeki pastoral
görüntüler eşliğinde, baraj suları tarafından ele geçirilmiş topografyayı kat
ettik. İkizdere Vadisi’nden Karagözler köyüne yönelen yolculuğumuz, köyün
girişindeki bir sırtta kesikliğe uğradı. Nedeni ise, tırmanırken uzaktan
seçebildiğimiz Tralleis’e su taşıyan
su yolunun bir parçasına yakından bakabilmekti. Aşağıdan sırta yapıştırılmış
hissini veren kemer parçalarının nerede olduğunu, yukarılardan kestirebilmemiz
o kadar da kolay değildi. Nitekim öyle de oldu; küçük bir kemer parçasını
görmek niyetiyle indiğimiz sırtta yine çiçeklerin peşinden gittik. Ama kemere
yakından bakamadık.
Karagözler köyü yakınlarında limon (thymus sp) kekikleri
Limon kekiği (thymus sp)çiçeği; yakından...
Kapari çiçeği; Karagözler sırtları
İsmini bilemedik.
Karagözler sırtlarında; ismini bilemedik.
Dördü bir arada; ancak ismini bilemedik.
Karagözler köyüne, ilk kez bu yıl Mayıs ayının başlarında; Karakemer yürüyüşü sonrasında, dönüş yolunda uğramıştık. Köy, İkizdere Vadisi’ne ve baraj gölüne hâkim
bir noktadaki konumuyla ve göle nazır görkemli manzarasıyla dikkatimizi
çekmişti. Bu hafta da hedefimiz olan Karagözler
Yaylası’na işte bu köyden yürüdük. Kahvehanedekilerle selamlaştıktan sonra,
köyün hemen çıkışında; yol kenarında arabamızı bıraktık ve Karagözler Yaylası’na doğru muntazam bir toprak yoldan yürümeye
başladık. Kahvehanede Karlık Deresi
üzerinde yer alan kemeri sormuştuk; aldığımız bilgiye göre kemere, karşı yakadaki
Beyköy köyünü geçtikten sonra vadiye
doğru inen bir patikayla ulaşılıyordu. İlk hedefimiz bu kemerdi.
Karagözler köyü girişinden İkizdere Vadisi'ne bakış; önde sığır kuyrukları ya da tozlanga
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
Maydanozgillerden ferula; Karagözler Yaylası yolunda...
Karagözler köyünden sonra ilk çeşme: sıcağın yaptıkları; gezgin susamış.
Karagözler'de hanımelleri bir başka güzeldi.
Hava yaylada bile sıcaktı. Karagözler çıkışında rastladığımız bir
çeşmeden yüzümüzü yıkadık. Biraz ileride büyük bir ağaç halini almış sapsarı
hanımelleriyle karşılaştık. Doğrusu doğada bu kadar güzelini az görmüştük.
Kokmasa da, görünüşleri çok çekiciydiler. Sol altımızda giderek derinleşen
vadi, Dibekçiler yönüne doğru
ilerliyordu. Karşıda Beyköy’ün sırta
yerleşmiş evleri görünmekteydi. Hemen altımızda bahçeler arasında yer alan
birkaç evi arkamızda bıraktıktan sonra ilk kızılçamlar başladı. Demek ki,
kemere doğru giden patika ayrımına yaklaşmıştık.
Karagözler'den Dibekçiler'e; en arkada Çaldede Zirvesi
Gezginler, patikadan aşağıya kemere doğru inerken...
Her yer ağaçlar ve çalılarla kaplıydı.
Karlık Vadisi; Karagözler köyü yönünde bakış; vadinin dibinde yıkık kemerin bir ucu göründü.
Sarmaşıklar (burgamcık-kaplumbağa otu) çiçekte...
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
Biraz sonra karşımızdan
gelen bir araca; kemere giden patikanın yerini sorduk. Arabadakiler, bize biraz
ilerde; cevizlikler içinden geçen bir patikanın kemere kadar ulaştığını
söylediler. Gerçekten de biraz sonra derin vadi tabanına doğru inen patikayı
gördük. Önce konforlu bir şekilde başlayan inişimiz, giderek sıkıntılı bir hal
almaya ve topografya indikçe dikleşmeye başladı. Ceviz ağaçlarına henüz
ulaşamamıştık. Dere tabanı, sık ağaçlık ve çalılardan görünmüyordu bile.
Sabırla inmeye devam ettik.
Su kemerini yakından ilk gördüğümüz an
Karagözler Kemeri
Vadideki yaşlı sandal ağaçları kabuk yeniliyor.
Bir süre sonra ceviz
ağaçlarıyla kaplı bir bölgeye geldik. Ağaçların arasından dere görünüyordu;
ancak kemerden iz yoktu. Yayladan gelen köylülerin tarifine göre; Dibekçiler
yönünde biraz fazla ilerlediğimizi düşündük ve geldiğimiz yönde geriye doğru ve
dere yatağına paralel uygun geçiş yollarını kestirerek yürüdük. Sık
makiliklerle boğuşarak dere yatağına doğru indiğimizde dere kıyısının hemen
üstünde yer alan bir cevizliği fark ettik. Zaten yıkık kemer de biraz sonra
görüş alanımıza girdi. Karşılaştığımız manzara ise, düşündüğümüzden oldukça
farklıydı. Biz, geçtiğimiz haftalarda yürüdüğümüz Kemerdere Vadisi’nde karşılaştığımız
kemerli köprülerden bir benzerini daha göreceğimizi düşünürken, karşılaştığımız
şey; yıkık da olsa Karakemer benzeri
kocaman bir su kemeriydi. Belli ki üç katlı bu kemer yapısı kurulu olduğu
derenin son derece zorlu bir noktasında inşa edilmiş olmanın dezavantajlarını
da taşıyarak bir şekilde günümüze ulaşabilmişti. Tralleis’e su taşıyan su yollarından biri üstünde yer alan su
kemeri, Karlık Deresi’nin oldukça dik
iki yakasını birleştiren görkemli bir yapıydı. Ancak, topografik şartlardan
olsa gerek, Karagözler Kemeri’nin ana
gövdesi, Karakemer’in yapı taşları
gibi dev kesme taşlardan örülememişti. Yerel malzeme olan kayrak taşlar kullanılarak
inşa edilmiş dev kemer yapısı, ne yazık ki zamanın ve doğanın yıpratıcı etkisi
nedeniyle; ancak bu yıkık haliyle günümüze ulaşabilmişti. Kemer, Karagözler köyü girişine yakın konumda
sırta asılı hissini veren diğer kemer parçalarıyla birlikte düşünüldüğünde; Dibekçiler yönünden Karagözler’e, oradan da Karakemer’e
doğru ilerleyen bir su yolunun üzerindeydi ve büyük olasılıkla İÖ. 2.yy. civarına
tarihlenebilecek bir Roma Dönemi yapısıydı.
Su kemeri yıkılmış olsa da, Karlık Vadisi'nin iki yakasını birleştiren oldukça görkemli bir yapıydı.
Vadiye doğru uzanmış bir sandal ağacı
Gezginler, Karagözler Kemeri'nden Karagözler köyüne doğru ilerleyen antik su yolu üzerinde; bu su yolu modifiye edilerek günümüzde de kullanılıyor.
Gezgin, vadideki dev sandal ağaçlarından birinin yanından geçerken
Tralleis su yolu üzerindeki yeni dönem su yapılarına bir örnek
Su yolu üzerindeki hava tahliye vanalarından biri
Su kemerinin yanından
ayrıldıktan sonra, cevizliğin içinden derin vadinin doğu yamacına tırmanan bir
patikayı takip ederek halen kullanılmakta olan bir su yoluna ulaştık. Bu
suyolu, büyük olasılıkla Tralleis’e
İlk Çağ’da su taşıyan kemerler sisteminin bir parçasıydı. Giderek vadi
tabanından yükselen ve yer yer derin uçurumlarla devam eden dar patikanın bazı
yerlerinde; sistemdeki havanın çıkışı için yerleştirilmiş hava tahliye
vanalarını gördük. Patika, zaman zaman daralsa da oldukça etkileyici ve
düzgündü. Bir ara kızılçamlar içinde patika kayboldu ve biz yeniden
makiliklerle boğuşmaya başladık. Ama sonunda çalılar arasındaki dar geçitlerden
geçerek ulaştığımız bir başka patika, bizi Karagözler
köyü çıkışındaki birkaç yayla evinin bulunduğu bir bayıra taşıdı.
Gezginler, dar patikadan derin vadiye bakarken...
Vadinin doğu yamacı boyunca tahkim edilmiş patika
Karlık Vadisi'nin kıyısındayız; altımız derin bir uçurum...
Beyaz zambaklar vadisinde; Karlık yamaçlarındayız.
Beyaz zambaklar (yerel adı: çay zambağı) çiçekte...
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
Karlık sırtlarında kantaron denizi
Yukarılarda sapsarı kantaronlarla
kaplı bir yamaç bizi bekliyordu. Son bir gayretle oraya ulaştık. Ardımızda
bıraktığımız derin Karlık Vadisi
şaşırtıcıydı. Ama artık bundan sonrası daha kolaydı; epey zamandır
kullanılmayan ve bahçelere ulaşmak için açıldığını düşündüğümüz geniş bir
toprak yolun başlangıcında; geçen haftalarda Kemerdere Vadisi’nde tomurcukta gördüğümüz beyaz zambaklar
karşıladı bizi. Benzersiz güzellikteki çiçekleriyle hatmiler kucak kucağa
idiler. Yanlarından usulca süzülerek Karagözler
Yaylası’na giden toprak yola yeniden ulaştık. Bu noktadan itibaren yeniden Karagözler’in kalbine doğru yürümeye
devam ettik.
Gezginler, hatmiler (yerel adı: oğlan otu) ve ferulalar arasında..
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme).
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme).
Tarihte Karagözler Yaylası’nda öne çıkanlar
Amasyalı Strabon, Geographika isimli yapıtında; Tralleis’in
uydusu konumundaki Larisa isimli köy
ölçeğinde bir yerleşimden söz ediyor. Tralleis’den
30 stadia uzaklıktaki yerin kentin yukarısında yer aldığını, Meter Isodromos adlı tanrıçanın
tapınağının yakınlarına, Kaystros
Vadisi’ne giden ve Mesogis Dağı’nı
aşan yolun üstünde olduğunu, çevresinin sulak ve bağlarla kaplı bulunduğunu
belirtiyor. (Geographika, IX 5, 19)
Karagözler Yaylası; hatmiler ve ferulaların güzelliği başdöndürücü
Arkeolog Şükrü Tül’e göre;
“Karagözler
Yaylası olasılıkla Zeus inanışının ortaya çıkış yeridir. Zeus inancı
zamanla kuvvetlenmiş ve yerel tanrıça Isodrome Meter’in yerini almış görünüyor.
Bu Zeus, örnekse Kyrysaoris’li Zeus, Panamara’lı Zeus, Karia’lı Zeus,
Labraunda’lı Zeus gibi, nereli olduğunu gösteren Larisios / Larisaios /
Larasios sıfatını alarak Larisa’lı Zeus adıyla anılmaya başlamıştır. Strabon’un
bahsettiği; sikkelere(2)
işlenen Larisa’lı Zeus Tapınağı’nı Karagözler Yaylası’nda aramak doğru
olacaktır.”(3)
Tralleis sikkesi, İÖ. 15 yılları;
Ön yüzünde Augustus’un arkadaşı Vedius Pollio’nun büstü, arka yüzünde 8 sütunlu
Zeus tapınağı resmedilmiş. Tapınağın alınlığında kartal var.(10)
Tralleis sikkesi, İÖ.27-İS.14
yılları; Ön yüzünde Augustus’un büstü, arka yüzünde 8 sütunlu Zeus tapınağı
resmedilmiş. Tapınağın alınlığında yine kartal var.(10)
Yine Arkeolog Şükrü Tül, Bitek Topraklar Üstünde, Aydın
isimli kitabında; bu coğrafyaya 1978 yılında daha henüz genç bir öğrenci iken
yaptığı zorlu yolculuktan söz eder. Yazara göre; Karagözler Yaylası, olasılıkla Larisa
köyünün olduğu yerdir. O tarihte Karagözler
Yaylası’nda orman örtüsü altında küçük bir bostan içinde ortalığa saçılmış
mermerlerin bulunduğunu, bunların içinde yer alan bir heykel kaidesinin Khairemon Heykeli’ne ait olduğunu
belirtiyor. Kaidenin üzerinde yer alan yazıt, İ.Ö. 26’da Tralleis’in yaşadığı büyük deprem sonrası kentin imarı için Roma
İmparatoru Augustus’un kentin yeniden
imar edilmesi için yaptığı yardımlara yönelik övgüleri içeriyor.
Arkeolog Şükrü Tül tarafından 1978’de Karagözler Yaylası’nda
fotoğraflanan Khairemon Heykel Kaidesi(9)
“Tralleis’in uydusu Zeus Larasios
tapınağının yer aldığı Karagözler Yaylası’nda; Mesogis (Aydın) Dağı’nın üstünde
batıya dönük bir vadinin ortasında duran bir alanda bulunan bu yazıt, kentin
depremle yıkılması ve de Tralleis’li Khairemon isimli bir yurttaşın Cantabria’da
bulunan Augustus’a ulaşarak kentin yenilenmesi isteğini iletmesi olayını
anlatmaktadır. Tralleis heykeltıraşlar birliği bu yurttaşı, yaptığı işten ötürü
onurlandırmıştır ve bir heykel dikmiştir. Söz konusu heykel altlığı 1970’li
yılların ortalarında Karagözler Yaylası’nda sağlam biçimde durmaktaydı ve
yüzyıllar sonra, bu ayrıntıyı, heykel kaidesi üstündeki yazıtı kaleme almış
Myrinalı tarihçi Agathias’ı doğrulamaktaydı”(4)
İlk Çağ'ın dillere destan Karagözler Yaylası; en arkada Çaldede Zirvesi ve Ovacık Yaylası var.
Şükrü Tül’ün anlatımına göre daha sonraki yıllarda
bölgeye giden arkeologlar (Bir dönem Tralleis kazılarını yöneten Dr. Rafet Dinç) ne yazık ki bu değerli
malzemelerin ufalanmış ve parçalanmış olduğunu tespit ederler. Yani bu önemli
yazıt, artık yoktur.
Yazıtın tercümesi şu
şekildedir:
“(Tralleis) Heykeltraşlar Birliği,
Senatus’a ve İmperator Caesar’a Tralleis kentinin yeniden kuruluşu için elçi
olarak gitmiş ve (Senatus ve İmperator ile) konuşmuş olan; (Tralleis’li)
Theophiletos’un oğlu (Tralleis’li) Khaimeron’a (teşekkür eder / bu heykeli
yaptı).
Bir
depremle yıkıldığında yurt,
Kurtarmak
için vatanı,
Derhal
Cantabria’ya gitti Khaimeron.
Kapanıp
dizlerine Caesar’ın,
Yerle
bir olan görkemli Tralleis’i kaldırdı ayağa.
Bunlara
karşılık Tralleis’liler,
Kurucularının
heykelini, yasaya uygun olarak,
Bu
kaide üzerine koydular ki,
Ona
duyulan minneti taşısın.
(Zeus
Larisaios’un rahibi (Tralleis’li) Menodoros (heykelin dikilmesi ve kitabesinin
yazılması ile ilgilendi).
(Çeviri ve yeniden kurma: Dr.Murat Aydaş)
Augustus, bu isteği geri çevirmemiş ve
kenti yeniden ayağa kaldırmıştır. Adındaki değişikliklerden biri de bu nedenle
ortaya çıkar ve kent Nero dönemine dek Caesarea/Kaisareia olarak adlandırılır.”(5)
Karagözler Yaylası'nın verimli bahçeleri
Şükrü Hoca, 1978 yılında
Karagözler Yaylası’nda yaptığı
tespitler doğrultusunda Bizans önemine ilişkin şu bilgileri aktarmaktadır:
“Alanda görülen Bizans dönemine ilişkin
bir mihrap dönüşü, Larisa’nın sonraki dönemlerde de yaşantı alanı olarak
kullanıldığını bize bildirmektedir. Bir kilise templonuna(6) ilişkin baklava biçimli, ortadan kırılarak ikiye
bölünmüş kabartmalı korkuluk levhasının yan yüzünde ise Hellenistik dönemden
bir bağışlama yazısı parçası da Larisa’da görülenler arasındadır. Korkuluk
levhasının ikinci kez kullanıldığı açıktır. Kilise levhasının çağrışımı ise,
Hıristiyanlık çağında dağdaki bir tapınağın yıkılıp yerine bir manastır
yapıldığı bilgisidir. Büyük olasılıkla Zeus Larios Tapınağı yıkılıp yerine bir
manastır yapılmıştır.”(7)
Karagözler Yaylası'ndan İkizdere Havzası'na doğru bakış
Yine aynı kitapta, Ephesoslu Ioannes’in Kilise Tarihi (Historia Ecclesiastica) isimli yapıtında
anlatılan pagan tapınağın idollerinin yok edilip Mesogis (Aydın) Dağı üzerinde dört yerde manastır ve 24 kilise
yaptırıldığı, Derira adlı köyde
bulunan manastırın da güçlü pagan tanrılardan birinin tapınağı üzerine
kurulduğu bilgisi aktarılıyor. Ephesoslu
Ioannes’e göre Derira’daki pagan
tanrının 1500 kadar tapınağı varmış ve ona tapınma yılın 12 ayına yayılırmış. Derira Manastırı için Bizans İmparatoru Justinianus tarafından çıkarılan özel
yasalar bulunmaktaymış. Yapımından 6 yıl sonra Tralleis piskoposu, bu manastırı kendi kilisesinin parçası olarak
tanımlamış ve sıcak yazları orada geçireceğini bildirmiş.(8)
Karagözler Yaylası, bahçeler ve karşıda Yüğlük Yarı
Tarihin derinliklerinden
süzülerek bugüne gelen bu bilgiler, bizlere Karagözler
Yaylası’nın, o zamanlarda da bir nefes alma ve kendini yeniden üretme mekânı
olduğunu gösteriyor.
Karagözler Yaylası’nda bir öğle vakti
İçinden Karlık Deresi’nin aktığı derin vadiyi
terk ettikten sonra, Karagözler
köyünü Karagözler Yaylası’na bağlayan
yolu takip ederek, geçen hafta çevresinden dolandığımız Yüğlük Yarı’nın karşısına ulaştık. Karşımızda doğanın görkemli bir
manzarası vardı. En arkada siluet halinde seçilen Çaldede Zirvesi ve Ovacık
Yaylası, onların önünde Kabak Deresi
boyunca uzanan Dibekçiler Yaylası, hemen
karşımızda Yüğlük Yarı, arkamızda; haritada
Karagözler’i karaya boyayan sık kızılçamlarla
kaplı sırtlar ve Karlık Deresi’nin
iki yakasını birbirinden ayıran derin bir vadi… Bu noktadan itibaren, yaylanın
bahçeler içindeki evleri başladı. Adı üstünde; onlarca “kara” gözeden gelen buz
gibi sularla beslenen bu topraklarda neler yetişmezdi ki?
Gezginler, Karagözler Yaylası'nda; bir su başında yemek molasındalar.
Karagözler Yaylası ve Yüğlük Yarı bir arada...
Toprak şosenin içeriye
doğru kıvrım yaptığı bir yerde, çınarlarla kaplı bir sel yatağı ile
karşılaştık. Bir ağaç kütüğünden yapılmış yalağın içine doğru yukarılardan akmakta
olan suyun sesi eşliğinde soluklandık. Yemek molası için burası tam istediğimiz
nitelikte bir yerdi. Günün sıcağından eser yoktu buralarda. Hemen altımızdaki Karlık Vadisi’nin dibinde; kavaklıklar
ve başka yayla evleri seçiliyordu. Biraz ilerde vadinin tabanına doğru inen
toprak bir yol ayrımı vardı. Yemek molası sonrası biraz daha ileriye gittik.
Karagözler Yaylası'nda bahçeler arasında...
Bir kızılçamın ardındaki hikaye; Yüğlük Yarı ve Ovacık'a doğru bakış; arkadaki toprak yol, kavaklıklar ve bahçelerle kaplı Karlık Vadisi'nin tabanına iniyor.
Karagözler Yaylası'nda bir yemek molası hatırası; önlerinde bir ağaç gövdesine oyulmuş su yalağı...
Yukarı doğru kıvrılan
yol, geldiğimiz yolun üst düzleminden batıya doğru kıvrılarak yeniden Karagözler köyüne yöneliyordu. Şoseden
doğuya ve yukarı doğru ayrılan oldukça zorlu bir yol ise Tire Ovacık Yaylası’na doğru gidiyordu. Yayladaki köylülerden
aldığımız bilgilere göre yol oldukça zorluydu. Zaten başlangıçtaki görüntü de
onu anlatıyordu. Aklımızın bir köşesine; ilerideki yürüyüşlerimizin birinde Ovacık-Karagözler rotasını
gerçekleştirmeyi not edip, ilerleyen zamanı da dikkate alarak bu noktadan geriye
dönmeye karar verdik.
Beyaz zambaklar
Dönüş yolunda Beyköy sırtları
Dediğimiz gibi; Aydın
Dağları’nda peşinden gidilecek hikâye, yürünecek rota, bitmez. Kalanını da
başka zamanlara bırakmak kaydıyla Karagözler
köyüne doğru hareket ettik. Köye vardığımızda ikindi vaktiydi. Bastıran sıcaklar
ve Ramazan ayı nedeniyle el ayak çekilmişti köyün sokaklarından. Bizden sonra
kahvehanenin avlusuna gelen Karagözler’den
Muzaffer Amca ile köydeki yaşam üzerine bir süre sohbet ettik. Zaten bizden
başka da kimse yoktu avluda. Tire’ye dönme zamanı gelmişti.
Bir tür katırtırnağı (fabecae sp); İkizdere Vadisi...
katırtırnakları yakından...
Dönüş yolunda dağ karanfilleri (dianthus sp)
Sığır kuyrukları ya da tozlangalar (yerel isim)
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
(Tire-Somak köyünden Arıcı Metin'den alınan yerel isimlendirme)
Sezonun son yürüyüşünü Karagözler köyünden Karagözler Yaylası’na doğru sıcak bir havada gerçekleştirmiştik. Verimli
geçen bir günün sonunda Karagözler anıları ve yanına büyük emek harcayarak
ulaştığımız yıkık Roma su kemerinin gözümüzün önünden gitmeyen görüntüleri
eşliğinde Karagözler köyünden İkizdere Vadisi’ne doğru indik ve bizi dağın
arka yüzündeki Kaystros Ovası’na
ulaştıracak; 1300 metrelik Kömürcü Gediği’ne doğru yola koyulduk.
Somak köyünün üstünden İkizdere Vadisi'ne doğru son bakış
Yeni sezonda; yeni
yürüyüş rotalarında buluşmak üzere şimdi vedalaşmanın zamanıdır; İzmir’e doğru…
Dipnotlar
(1)
Dibekçiler’den Karagözler’e yazısı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/06/dibekcilerden-karagozlere.html
(2)
Arkeolog Şükrü Tül, Ege Defterleri-Kış 2011
sayısındaki Mesogis üstündeki
Larisa-Derira-Siderus isimli makalede
kent sikkelerine yansıyan Zeus ile ilişkili bir tapınaktan söz ediyor.
Erken dönem Augustus sikkelerine yansımış olan Korinth düzenindeki bir tapınak,
görüldüğü kadar, kısa kenarında 8 sütunu olan büyük bir yapıdır. Alınlığı
içinde bir kartal gösterilmiştir.
(3)
Ege Defterleri, Sayı 2, Kış 2011, Yayınlayan: Şükrü Tül; Mesogis Üstündeki Larisa-Derira-Siderus, sayfa:6
(4) Arkeolog Şükrü Tül, Bitek Topraklar Üstünde AYDIN; Ege Yayınları,2013; sayfa:62
(5)
Arkeolog Şükrü Tül, a.g.e; sayfa:63
(6) Templon, Bizans
kiliselerinde bulunan kutsal alanı “naos”tan (Ortodoks kiliselerinde halkın
ibadet mekânı) ayıran bir mimari elementtir. Templon, günümüz doğu
kiliseleri mimarisinde yer alan ve halkla rahiplerin bulunduğu kutsal alanı
birbirinden ayıran “ikonastasis”in öncülüdür.
(7)
Arkeolog Şükrü Tül, Bitek Topraklar Üstünde AYDIN; Ege
Yayınları,2013; sayfa:88
(8) Arkeolog Şükrü Tül, a.g.e; sayfa:88
(9) Ege Defterleri, Sayı 2, Kış 2011, Yayınlayan: Şükrü
Tül; Mesogis Üstündeki
Larisa-Derira-Siderus, sayfa:7, Resim-4
(10) Sikkeler, http://www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=164
adresinden alınmıştır.
(11)Fotoğraflar, gezi sırasında İF tarafından çekilmiştir. Yürüyüş rotası haritası Google Earth'de Mehmet Yavuzcezzar tarafından çizilmiştir. Nebat isimlendirmesi Hasan Doğan'a aittir.
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder