31 Mayıs 2013 Cuma

GALLESION'un FETHİ



Mehmet Yavuzcezzar
08 Mayıs 2013

Daha önce iki kez etrafında dolaşıp da zirvesine ulaşamadığımız Metropolis'in kutsal dağı Gallesion'a (bugün Alaman Dağı), bu kez daha kısa ama çok eğimli zor bir rotayı izleyerek ulaşmayı hedefledik.

Önceki yürüyüşlerimizin ilkinde; Ahmetli Köyü'nden başladığımız yürüyüşümüzü, zirvenin altındaki çam ağaçları ve makilerden oluşan sık ormanlık alanı aşamayarak sonlandırmak ve  geri dönmek zorunda kalmıştık.(1)  

İkincisinde ise; yine Ahmetli Köyü'nden başladığımız yürüyüşümüzü, Manastır Mevkii'ne ulaşıp, Gallesion'un zirvesi yönünde bir süre ilerledikten sonra, önümüze çıkan uçurumu geçemeyerek geri dönmüştük.(2) 


Gallesion rotaları
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Bu amaçla, sabah adet olduğu üzere Belevi'de kahvaltımızı yaptıktan sonra, saat 10 gibi Aydın-İzmir Otoyolu'nu takip edip, Belevi-Torbalı arasındaki dinlenme tesisine vardık. Alttaki tünelden yolun karşı tarafına geçerek aracımızı park ettik. Önce tesisi çevreleyen tel çitleri, ardından su kanalını ve son olarak da ot ve çalılardan oluşan alanı aşarak ormanlık alana ulaştık. Orman sonradan dikilmiş, sağlıklı ve düzenli çam fidanlarından oluşmuş, etrafı da tel örgüyle çevrilmişti. Yönümüzü Gallesion'a çevirip  eteklerindeki ormanlık alana doğru oldukça sıcak bir havada yola koyulduk.

(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Bir süre orman kenarındaki yolu takip ettikten sonra, tel örgünün açık olduğu bir yerden ormanlık alana girdik. Yönümüzü kestirebilmek için olabildiğince yukarılara tırmanmamız gerekiyordu. Bu nedenle dikili fidanların arasından, önümüze çıkan çalıları ve zaman zaman 70 dereceye yakın eğime sahip tehlikeli kayalıkları tırmanarak, etrafı rahatça görebileceğimiz yüksekçe bir alana ulaştık. Bir süre soluklandıktan sonra rotamızı belirledik: Karşıdan yumuşak eğimli ve rahat yürünebilecek gibi görünen yangın yolunu takip ederek önce Gallesion eteklerine varacak, orada mola verip ardından zirveye tırmanacaktık.

Yangın yolunun başlangıcı

Plan iyi güzeldi ama uygulama hiç de öyle olmadı. İki tarafı kara servilerle çevrili yangın yolunda yürümeye başladıktan birkaç dakika sonra, yolun taşlık, kayalık ve oldukça dik bir yokuş olduğunu gördük; oflaya-puflaya yola devam ettik, tabir yerindeyse yürümedik tırmandık. 

Yokuş tırmanırken, arkada altta otoyol

Bu şekilde, kâh yürüyerek kâh tırmanarak ama su kaynatmamak için sıklıkla dinlenme molaları vererek, yaklaşık 2,5 saatlik bir yürüyüş-tırmanıştan sonra, sisler altındaki Gallesion'un zirvesini gören yamaca vardık, Çok terleyip yorulmuştuk,  terden sırılsıklam olan giysilerimizi çıkarıp ağaçlara astık ve bir süre dinlendik.

Gallesion'un zirvesini sisler basmış

Mola verdiğimiz yerden zirve çok dik görünüyor, sık orman ve makilikten oluşan bitki örtüsü bizi zorlayacağa benziyordu. Zirveye çıkabileceğimiz patikaları tespit edebilmek için kısa bir ön keşif yaptıktan sonra, henüz kurumamış olan giysilerimizi ağaçlara asılı olarak ardımızda bırakarak yola koyulduk.

Mola yerinden zirveye giden patikayı keşfe çıkan gezgin 

Zirveye çıkmadan önce son dinlenmeler

Bir kaç yüz metre kısmen rahat yol aldıktan sonra topografya birden sertleşti, önümüzde dik bir yokuş vardı, artık tırmanma zamanı ... Bitki örtüsünün sıklığı ve eğimin 70 dereceye yaklaşması nedeniyle oldukça zor anlar yaşadık, yürüyüşe başladığımızdaki sıcak hava, zirveye yaklaştıkça sisin de etkisiyle soğumaya başladı. Bir ara geri dönmeyi düşündük  ancak bu üçüncü seferimizdi, daha kaç kez Gallesion'a gelecektik? Tırmanmaya devam ettik.

Yaklaşık 1 saatlik bir tırmanıştan sonra zirvenin hemen altındaki kısmen düz sayılabilecek   ağaçsız alanda son molamızı verdik.

Zirveden önce son mola

Bir süre daha dinlendikten sonra tekrar tırmanışa geçerek birkaç yüz metre ötedeki zirveye ulaştık. Havanın sisli olması nedeniyle Gallesion'un zirvesinden görmeyi umduğumuz manzaraların hiçbirini görememenin hayal kırıklığı ile "Ama olsun, Gallesion'u fethettik ya" deyip dönüşe geçtik.

Zirvede sisler altında

Çıktığımız yollardan bu kez daha dikkatli, ama bir o kadar da yorgun olarak dönmeye başladık. Çevrede görebildiğimiz nadir çiçekleri fotoğraflayarak giysilerimizi bıraktığımız mola yerine kadar geldik. Üzerimizi yeniden değiştirip karnımızı doyurduktan sonra yürüyüşümüze başladığımız yere doğru harekete geçtik.

Gallesion'un çiçekleri

Yol boyunca tahminimizden fazla su kaybettiğimiz için yanımızdaki suları tükettik, bu nedenle yürüyüş bittiğinde dinlenme tesisinde kana kana  su içtik, iki-üç bardak çay takviyesinden sonra da; adale ağrılarıyla beraber, yorgun ama Gallesion'u fethetmenin huzuruyla eve doğru yola koyulduk. Öyle ya İlkçağ'da Ana Tanrıça Meter'in adıyla anılan Metropolis Antik Kenti'nin kutsal dağı Gallesion bizim için bilinmez değildi artık.


(1) Yürüyüşümüz ile ilgili yazımıza ulaşmak için: http://dagakactim.blogspot.com/2012/05/metropolisin-kutsal-dagi-gallesion.html

(2) Yürüyüşümüz ile ilgili yazımıza ulaşmak için: http://dagakactim.blogspot.com/2013/01/ahmetli-koyu-gallesion-alaman-dag.html

Yazan/düzenleyen: MYC
Edit: İF









22 Mayıs 2013 Çarşamba

AYDIN DAĞLARI’NDAN BEŞPARMAKLAR’IN ETEKLERİNE DOĞRU BİR BAHAR YOLCULUĞU


28.Nisan 2013
İbrahim Fidanoğlu

Güneşli bir bahar günü Tire –Selçuk yolundan Başköy’e doğru yola çıktık. Amaç bahardan çok yazı andıran bu güzel günde Aydın Dağları’nda avarelik etmekti biraz. Başköy’e gelmeden Aydın Dağları’na doğru Güney yönünde Habibler Köyü’ne giden yola saptık. Tırmanışla geçen belli bir süreden sonra Aydın Dağları’nın ara yüzünde yer alan ve göz alabildiğine incir ağaçlarıyla bezenmiş derin vadilerle yüz yüze kaldık.

 Habibler'e doğru Aydın Dağları geçişi

Küçük Menderes Ovası’na en tepeden baktığımız son noktadan sonra yolumuzu Habibler’e çevirdik. Önceki yıllarda geleneksel olarak düzenlenen Mahya şenliklerinde çıktığımız Çaldede zirvesine doğru uzanan o güzelim vadileri izlemeye doyamadık bir süre. Erguvanlar buralarda da geçmek üzereydi. Karşımızda Çaldede zirvesi bütün tepelerin ardında ihtişamı ile uzaktan da olsa seçilebiliyordu.

 Habibler yolundayız; ardımızda Çaldede'nin uzaktaki zirvesi

Habibler, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan işgalinin hüzünlü hatıralarını, Germencik’e uzanan yolun üstündeki köyün kahvehanesinin bulunduğu düzlükte yer alan ve tamamen unutmayanların çabası ile dikilmiş mütevazı bir abidede somutlaştırmış. 

 Habibbler'de bize hikayeyi anlatan köylü ve arkasındaki mütevazı abide

Yunanlar, işgalin son günlerinde Aydın’ın kurtuluş günü olan 7 Eylül’e doğru bu toprakları terk ederlerken köyün erkeklerini topladıkları camide acımasız bir katliam gerçekleştirmişler. Abide, hatırlayanlara kurtuluşu ve bu toprakların yeniden nasıl kazanıldığını bir kez daha hatırlatıyor.

 Habibler'de suyu akmayan Paşa Çeşmesi

Köyün Tire yönünden girişinde çalılar arasında kaybolmuş eski bir çeşmenin kitabesinde yazanlar ise bir başka hatırayı gözümüzde canlandırıyor. Çalıları kaldırarak okuduğumuz kitabede aynen şöyle yazıyor:

“Cumhuriyet’in mübarek eserlerinden Vilayet Hususi İdaresi’nin ve köylünün büyük yardımile açılan Tire Çamköy Germencik yolunun hatırası olmak üzre Vali Kazım Paşa zamanında yaptırılmıştır. 1933”

 Paşa Çeşmesi'nin kitabesi

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında kıt kaynaklarla bir kalkınma seferberliği başlatan devrimin temsilcilerinin, taşrada yarattığı bir bayındırlık hamlesinin nazarlığı gibi duruyor Aydın Dağları’nın geçişlerinde. İzmir’in çalışkan Valisi Kazım Dirik’in görev zamanlarına denk düşen bu dağ geçişleri ile ilgili bayındırlık faaliyetleri, genellikle ince bir düşünce ile çeşme veyahut tak gibi sanat yapıları ile taçlandırılmış. Yeni bir çağın mimarlarının bu tarz bir tutuma sahip olmaları da anlaşılır bir şey olsa gerek diye düşünüyor insan.

Yalnız çeşmenin bugünkü halini anlatmak inanın çok zor. Çünkü her yanı sarmış çalıların arkasında kalan çeşmeyi fark edebilmek bile bugün çok zor. Ayrıca çeşmenin akmayan suyu, sökülmüş musluğu ve harap olmuş yapısı da bunların tuzu biberi sanki. 

 Hıdırbeyli girişindeki kuyu ağzı

Aydın Dağları’nı Büyük Menderes’e doğru aşarken; avareliklerimiz, bu şekilde hüzünlerle de kesiliyor zaman zaman. Ne diyelim; yolcu yolunda gerek. Habibler’den sonraki köy Dampınar’ın içinden geçiyoruz. Hıdırbeyli’ye doğru iniyoruz. 

 Hıdırbeyli girişindeki kuyu ve lahit

Hıdırbeyli, hemen Germencik’in üstünde yer alan küçük bir kasaba… Aydın Dağları’nın hemen eteklerinde konumlanmış. Girişinde yer alan bir kuyunun yüzyıllarca kullanılmışlıktan aşınmış giriş ağzının taşını ve hemen yanındaki Roma döneminden kalma mermer lahdi fotoğraflayıp yolumuza devam ettik. Germencik yönüne dönüşümüzde hemen sağımızda köşede; yeni yapraklanmış dut ağaçlarının altında, koyu gölgeli kahvehane vardı. Ancak, Habibler’deki molamız nedeniyle yeniden durmadık; bu güzel mekânı aklımızın bir köşesine not ettik.