29 Ekim 2020 Perşembe

POLİKHNE ya da BALIKLIOVA

14 Ekim 2020

İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Balıklıova ya da İlkçağ’dan 19.yy.a taşınan ismiyle Polikhne, aslında sırtını Akdağ’a dayayarak kendini sağlama almış; balıkçılık, enginarla öne çıkan sebze tarımı ile geçinen, yaz aylarında ise, temiz denizi ve yine deniz ürünleriyle şenlenen güzel bir Ege köyü. Karaburun yarımadasının doğu yakasında yer alan Balıklıova, İlkçağ’da iki Ion şehir devleti; Erythrai ile Klazomenai’nin sınırında hayat bulan bir konumdaydı. Perslerin Batı Anadolu’yu istila ettiği zamanlara dek ulaşan köklü geçmişi yanında bugün estetikten yoksun yazlıkçı evleri, kıyıdaki kumsalı ve balıkçı barınağı ile kendi kabuğunda mütevazı bir sahil yerleşimi olarak dikkat çekiyor.

Balıklıova kumsalı
(Ekim 2020)

Balıklıova gezginleri; kumsalda...
(Ekim 2020)

Artık şimdilerde Balıklıova, Akdağ’a yaslandığı eski yerinden aşağıya, denizin kıyısına taşınmış durumda. İzmir’den gelen ve son yıllarda genişletilerek; Karaburun yarımadasının doğasından sosyolojisine, yeryüzü özelliklerinden kültürüne dek tepeden tırnağa her şeyini alt üst edecek bir imkân sunan karayolu, Balıklıova yakınlarında üçe çatallanır. Bunlardan biri Mordoğan’a doğru yeni yapılan geniş yolun devamıdır. Yine Mordoğan’a doğru sahili takip ederek devam eden ikinci yol seçeneği, mavilikler boyunca kıvrım kıvrım meşhur virajlarıyla dolanır gider. Kuzeye doğru seyreden üçüncü yol seçeneği ise, Ildırı ve Gerence Körfezi’nin kıyısı boyunca yarımadanın batı yüzünü ve arka dünyasını dolaşacak olan güzergâhtır. Eski Balıklıova köyünün hemen altından kuzeye doğru kıvrılan yol, Dede Sultan’ın müritlerinin yüzlerce yıl önce Beyazıt Paşa’nın 30.000 kişilik donanımlı Osmanlı ordusuyla kozlarını paylaştıkları Cehennem Vadisi’nin başlangıcından (Koz Çeşmesi) geçerek önce Ildırı sapağına, daha sonra da bambaşka hikâyelerle yüklü bir dünyaya doğru yönelir. Bu coğrafyada hikâyeler vardır, yaşanmıştır; ancak üstü ağır bir şalla örtülmüş vaziyettedir. Masallar ve hayaller aynanın ön yüzündedir; gerçekler ise hala saklıdır içinde.

Balıklıova balıkçı barınağı
(Ekim 2020)

Mendirekten Balıklıova'ya bakış
(Ekim 2020)

Polikhne’den Balıklıova’ya

Klazomenai’nin Khora’sında bir yerleşim; Polikhne

İlkçağın ünlü coğrafyacısı Strabon, bölgeden bahsederken şunları yazıyor: 

“Ondan sonra Khalkideis’e ve Teoslularla Erythrailılara ait olan Khersonesos berzahına(1) (Karaburun ya da Çeşme Yarımadası’nı anakaraya bağlayan kıstak-İF) gelinir. Halen Erythrailılar, berzahın beri yanında, fakat Teoslular ve Klazomenailılar bizzat berzahın üzerinde otururlar; berzahın güney tarafı yani Khalkideis, Teoslular; kuzey yanı ise, toprakları Erythrailılarla birleşen Klazomenailılar tarafından işgal olunur. Berzahın başladığı yerde, bir tarafta Erythrai, diğer tarafta ise Klazomenai toprakları bulunan Hypokremnos denen yer vardır. Khalkideis yukarısında Philippos oğlu Aleksandros’a tahsis edilmiş olan kutsal bölge yer alır, burada Aleksandreia denen ve İonların genel meclisi tarafından ilan edilen oyunlar oynanır. Berzahı, Aleksandros’un kutsal bölgesinden ve Khalkhides üzerinden Hypokremnos’u aşarak geçiş elli stadiadır.(2) Hemen yolun ortalarında bir yerde, önünde Hippi (Atlılar anlamında-İF) adında dört adacığı ve bir limanı olan Erythrai kenti yer alır.”(3)

Akdağ eteklerindeki Eski Balıklıova köyü
(Ocak 2010)

Gülbahçe'de 19.yy.dan kalma Agios Georgios Kilisesi'nin bugünkü hali; köyün camisi
(Ocak 2010)

 Eski Balıklıova köyünden denize ve yeni Balıklıova'ya bakış
(Ekim 2020)

Bölgenin topografik özellikleri Strabon’un tanımı da göz önünde bulundurularak incelendiğinde, Güzelbahçe’den Seferihisar’a dek uzanan depresyon alanının Klazomenai’nin Teos ve Smyrna ile olan sınırını oluşturduğu söylenebilir. Bu depresyon alanı, batıda yüksekliği 300 metre civarında olan tepeler ile çevrilidir. Depresyon boyunca uzanan Azmak Deresi, Çiftlik Dağı, Değirmen Dağı, Pertevpaşa Dağı, Kocadağ, Sivricetepe ve Çalıtepe, Klazomenai khora’sının batı sınırı boyunca uzanırlar. Strabon, Erythrai ile Klazomenai arasındaki sınırın ise, berzahın başlangıcında yer alan Hypokremnos adlı yer olduğunu söyler. Hypokremnos’un neresi olduğu tam olarak bilinmese de, burasının Urla-İçmeler ve Gülbahçe civarında olduğu düşünülmektedir. Klazomenai’nin batı sınırını Gülbahçe’den Uzunkuyu’ya ve Kokar Koyu’na dek uzanan hat oluşturuyor olmalıdır.

Yıldıztepe Şehitliği'nden Urla İskelesi'ne (Skala) bakış
(Aralık 2018)

Eski Klazomenai'nin denizle buluştuğu yer; Urla İskelesi
(Aralık 2018)

Klazomenai kazı evinde eski bir hatıra; rahmetli Güven Bakır Hoca anlatıyor, yine rahmetli Şükrü Tül Hocamız ve bizler dinlemedeyiz.
(Kaynak : Ebruli Turizm Arşivi; Ocak 2010)

Dağa Kaçtım gezginleri, Uzunkuyu'da Çınaraltı'nda...
(Şubat 2014)

Klazomenai kazılarının yürütücülerinden Doç Dr. Elif Koparal’ın Klazomenai khora’sında Savunma Sistemi isimli makalesinde bir polis’in khora’sı ile ilgili şu bilgiler aktarılıyor:

“Artalanın (khora) bütünlüğünü korumak ve savunmak, ekonomisi temelde tarıma bağlı olan polis için bir gereklilik idi. Hemen tüm polis’lerin artalanları coğrafi bir birim oluşturmakta ve dağ, nehir, vadi gibi doğal sınırlarla tanımlanmakta idi. Antik Yunan siyasi coğrafyasında polis’in kırsal alanını oluşturan khora’nın etrafında yüksek tepe ve dağlık alanlara kale, surlu yerleşim, garnizon veya gözetleme kulesi yerleştirmek sureti ile tüm khora’nın bütünlüğünü koruyan bir savunma ağı oluşturmak oldukça yaygın kullanılan bir savunma tekniği idi. İzmir İli Urla İlçesi İskele Mevkii’nde yer alan Klazomenai yerleşiminin kırsal alanında yürütülen sistemli arkeolojik yüzey araştırmaları benzeri bir savunma ağının Klazomenai khora’sını da çevrelediğini ortaya koymuştur. Önerilen savunma ağını oluşturan arkeolojik sitlerde yüzey buluntusunun sayıca az olması ve aralarında kesin tarihlemeye yarayacak buluntunun çoğu zaman bulunmayışı, söz konusu savunma sisteminin ne zaman oluştuğunu arkeolojik buluntu ile belgelememizi zor kılsa da bu olgunun polis’in oluşum sureci ile beraber ortaya çıktığı öne sürülebilir. Polis nüvesinin oluşum süreci olan Erken Demir Cağı’nda artalanın sınırlarına ilişkin bir farkındalığın var olduğu yerleşim dokusundan okunabilmektedir. Buna bağlı olarak artalanın bütünlüğünü koruyan savunma ağının oluşum sürecinin Erken Demir Çağı olduğu öne sürülebilir.”(4)

Klazomenai khora'sında bir kült mağarası; Söğüt Mevkii Kutsal Alanı, aynı mağara 19.yy.da Rumlar tarafından Meryem Ana Kaya Kilisesi olarak kullanılmış.
(Şubat 2016)

Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nda üzerinde haç şeklinde rölyefin bulunduğu sunak
(Şubat 2016)

İ.Ö. 499-494 arasında Ionia kentlerinin Perslere karşı ilk isyanının başarısızlıkla sonuçlanması sonrasında, Perslerin ılımlı politikalarının sona ermesinden Klazomenai de etkilenir. Kent sakinleri anakaradaki topraklarını terk ederler; Pausanias’ın aktarımına göre “Pers korkusu yüzünden adaya geçmişlerdir". Sözü edilen ada bugün Urla İskelesi’nin hemen karşısında yer alan ve Pers istilası sonrasında Büyük İskender döneminden kalan bir yolla ana karaya bağlanmış olan Karantina Adası’dır. 

Urla İskelesi ve Karantina Adası
(Mart 2016)

 Eski Balıklıova köyünün ilk okulunun arkasındaki yaşlı servi köyün yaşı ile ilgili ipucu veriyor.
(Ekim 2020)

Eski Balıklıova evlerinin yaslandığı Akdağ
(Ekim 2020)

Klazomenai, İ.Ö. 487’den itibaren Atina tarafından kurulan Attika-Delos Deniz Birliği’ne düzenli olarak vergi öder. Peloponnesos Savaşı esnasında Klazomenai önce Atina'nın yanında yer alır, ancak Atina’nın İ.Ö. 413’de Sicilya’da Sparta’ya karşı bozguna uğraması sonrasında Sparta saflarına geçerek, anakarada yer alan Polikhne’yi (bugünkü Balıklıova) tahkim etme denemesinde bulunurlar.

Eski Balıklıova köyünün girişindeki meydanlık alan
(Ekim 2020)

Eski Balıklıova köyünün bulunduğu sekiden yeni Balıklıova'nın görünümü
(Ekim 2020)

İ.Ö. 499’daki Ionia İhtilali ile başlayan siyasi sürecin getirisi olarak, tüm Ionia kent devletlerinde olduğu gibi Klazomenai’de de çalkantılı ve istikrarsız bir siyasi süreç başlar. Ionia İhtilali’ni takiben İ.Ö. 404 yılında Atina’nın Doğu Ege’de sürdürdüğü egemenliğini kaybetmesi ile birlikte Sparta yanlısı oligarkların kentte hâkim olması sonucunda, Perslerden kaçarak Karantina Adası’na yerleşen Klazomenai halkı arasındaki oligarşi yanlıları, Klazomenai ana karasında Polikhne isimli yeni bir yerleşim kurarlar. Siyasi erkin Atina ve Sparta arasında sürekli el değiştirmesi sonucunda istikrarlı bir kentleşme süreci gösteremeyen bu yerleşimden ele geçen ithal amphoralar, kentin bu süreçte ticari ilişkide bulunduğu merkezlerin saptanmasında önemli rol oynamaktadır.

İ.Ö. 6.yy.dan kalma Urla İskele Mevkii'ndeki Klazomenai zeytinyağı işliği; Ebruli gezginleri, taş baskı değirmenleri döndürmeye çalışıyor. 
(Ocak 2010)

Klazomenai zeytin yağı işliği; dışardan görünümü
(Ocak 2010)

Atina, bölgede egemenliğini kısa sürede yeniden kurar, ayaklanmanın önderleri ise, Daphnus(5) isimli yerleşime sığınırlar. İ.Ö. 405’de Spartalı komutan Lysandros’un kısa ömürlü Anadolu’da egemenlik kurma girişimi esnasında da, Klazomenai'den bir kesimin isyan girişimlerini tekrarlayarak anakarada adaya yakın Khytron adlı bölgede bir kent kurdukları anlaşılmaktadır. Adadaki Klazomenai ile anakaradaki Khytron arasındaki savaş hali uzun süre devam eder, Klazomenai bu dönemde İzmir Körfezi kuzeyindeki, Hermos (Gediz) Nehri'nin eski deltası yakınındaki arazilerde küçük bir kolonizasyon hareketine girişerek, günümüzde Kuş Cenneti yakınlarındaki Üçtepeler, İlkçağ’da ise Leukai olarak bilinen bir yerde bir koloni kurarlar. Leukai, daha ilerideki zamanda; son Bergama Kralı III. Attalos’un vasiyetiyle Bergama Krallığı’nın topraklarının Roma’ya bırakılmasına itiraz ederek isyan eden tahtın gayrimeşru varislerden Aristonikos’un da bir anlamda harekât merkezi haline dönüşür. Roma İmparatorluğu döneminde İ.Ö. 188 tarihli Apameia Barışı sonrasında Klazomenai, Romalılar tarafından özgür bırakılan kentler arasında yer almaktadır ve Drymoussa (Uzunada) adasının da kent topraklarına katılmasına izin verilmiştir. İ.S. 5. yüzyılda adadaki kentin terk edildiği anlaşılmaktadır.

Gediz Deltası'nda Antik Leukai yerleşiminin kurulduğu tepe; Kuş Cenneti
(M. Yavuzcezzar; Aralık 2017)

Leukai yerleşiminin bulunduğu tepeye çıkarken...
(M. Yavuzcezzar; Aralık 2017)

Leukai sırtlarından Çamaltı Tuzlası'nın tuz tavalarına bakış
(M. Yavuzcezzar; Aralık 2017)

Erythrai ile Klazomenai’nin sınırında bulunan Balıklıova’da Klazomenai kazı ekibinin Klazomenai’nin khora’sına ait sınırların tespitine yönelik sürdürülen yüzey araştırmalarında elde edilen bulgulara göre; Balıklıova ile Gülbahçe arasında bir de gözetleme kalesine ait kalıntılar bulunuyor. Cinderesi Mevkii olarak adlandırılan; deniz seviyesinden yaklaşık 50 metre kadar yükseklikteki bir alçak tepede poligonal duvar örgüsüne sahip bir savunma sistemi mevcut. Bu bölgede yapılan yüzey araştırmasında İ. Ö. 4.yy.a tarihlenen Geç Roma ve Bizans dönemine ait seramik parçaları; ayrıca Cinderesi Mevkii’nin kuzeyinde uzanan alanda ise yine Hellenistik, Geç Roma ve Bizans dönemine ait seramikler bulunmuş.(6)

Eski Balıklıova evleri; yıkıntıdan ibaret...
(Ekim 2020)

Bu kapıdan kimler girdi?
(Ekim 2020)

Eski Balıklıova; zamanının gösterişli evlerinden biriydi besbelli.
(Ekim 2020)


Börklüce İsyanı ve Balıklıova

Polikhne’deki ilk hayatın üzerinden yüzyıllar geçer; 13.yy.dan itibaren tüm Batı Anadolu’ya olduğu gibi bu topraklara da yeni sahipleri olan Türkmenler nüfuz ederler. Osmanlı Devleti’nin Anadolu birliğini yeniden tesisi sonrasında ortaya çıkan iktidarın gücü, Timurlenk’in Anadolu’ya yönelen askeri seferi sonrasında kesikliğe uğrar ve Fetret Devri olarak bilinen tarihsel süreçte Yıldırım Beyazıt’ın şehzadeleri arasında sürüp giden amansız bir taht kavgasına dönüşür. İşte bu kargaşa ortamında hayat bulur Şeyh Bedrettin İsyanı… İsyan, müritleri eliyle Batı Anadolu’nun birçok yöresine yayılır; bu bölgelerden biri de Karaburun yarımadasıdır.

Koz Çeşmesi-Kösedere geçişinde yer alan Aşağı Ovacık
(Ocak 2010)

Cehennem Vadisi olarak anılan geçiş yolu
(Mart 2011)

Çelebi Mehmet’in; kendisiyle taht kavgasına girişen diğer kardeşlerini birer birer ortadan kaldırması sürecinde alevlenen Karaburun İsyanı, öncelikle Saruhan Valisi Sisman’ın ve yine Saruhan ve Aydın illerinin Sancak Beyi Timurtaş Paşazade Ali Bey’in kuvvetleri tarafından bastırılmaya çalışılır. Ancak tüm bu girişimler, Bizanslı tarihçi Dukas’ın deyimiyle Stilaryon’un (Karaburun’un Ortaçağ’daki ismi) dar geçitlerinden ileriye geçmeye muvaffak olamazlar. Stilaryonlular, 6.000 kişilik bir kuvvetle geçişi neredeyse olanaksız daracık dağ geçitlerinden aşıp gelerek, Sisman’ın ve arkasından Ali Bey’in ordularını perişan ederler. Kazanılan bu zaferlerle, Börklüce Mustafa’nın çevresinde öbeklenen mürit kitlesi de çığ gibi büyür. Durumdan haberdar edilen Çelebi Mehmet, bu kez henüz çocuk denecek yaştaki oğlu Şehzade Murat ile Sadrazam Beyazıt Paşa’yı 30.000 kişilik, son derece iyi teçhiz edilmiş bir ordu ile Stilaryonlular üzerine bir kez daha gönderir.

ARKO'dan Aşağı Ovacık'a doğru; ardımızda Balıklıova denizi...
(A. Aydemir; Ekim 2014)

Koz Çeşmesi-Aşağı Ovacık geçişinde yer alan eski bir çeşme
(Mart 2011)

Dağa Kaçtım gezginleri, Cehennem Vadisi geçişinde...
(Mart 2011)
 

Tarihi kaynaklara göre bu kadar büyük bir ordunun Karaburun Yarımadası’nın derinliklerine doğru ilerleyişi sırasında su temini önemli bir problemdir. Bu anlamda bugünkü yer adlarıyla Karapınar, Kaynarpınar ve Kozağaç Mevkilerindeki su kaynaklarının varlığı, ordunun ilerleyişinde anahtar bir rol oynar.

Aşağı Ovacık yaylasında yerleşim izleri; bir sütundan kalan...
(Ocak 2010)

Aşağı Ovacık; yıkıntılar arasında...
(Ocak 2010)

Aşağı Ovacık; bir toprak künk...
(Ocak 2010)

Yarımadaya Gülbahçe-Balıklıova ekseninden yaklaşan 30.000 kişilik dev ordu, daha sonra kabaca bugünkü Balıklıova’yı Gerence Körfezi’ne bağlayan karayolu üzerinden Kozağacı Mevkii’ne kadar ilerler. Bugün de çok eski karakteristik bir Karaburun çeşmesinin (Koz Çeşmesi) bulunduğu bu mevkiden kuzey batı yönünde; Kaynarpınar’a doğru ilerleyen ve birbirine neredeyse paralel iki vadiden içeri girer. İşte bu vadiler, Beyazıt Paşa kuvvetleri ile Börklüce müritlerinin; yani Stilaryonluların en kanlı çarpışmaları gerçekleştirdikleri Cehennem Vadileri’dir. Bugün bu vadilerde dolaşırken, eski çeşmelere, kuyulara, özellikle terk edilmiş Aşağı Ovacık ve Yukarı Ovacık köylerinin bulunduğu havalide çok sayıda yerleşim izlerine, küme küme yığılmış taş havuzlarına, sütun ve başlık kalıntılarına rastlanmaktadır.

Aşağı Ovacık-Koz Çeşmesi-Balıklıova geçişi; yani Cehennem Vadisi;  sola ve yamaca doğru tırmanan yol ise ARKO'ya gider.
(A.Aydemir; Ekim 2014)

Kösedere'den Yukarı Ovacık'a doğru; aşağıda Mahmutoğlu Sıracası...
(Ekim 2019)

Yukarı Ovacık'tan Akdağ'a doğru...
(Ekim 2019)

Akdağ'a doğru; Çürükçü Mevkii'nde Rumlardan kalma eski bir kuyu
(Ekim 2019)

19.yy. da yeniden hatırlanan Polikhne mi acaba?

Yunan yazar Georgios Nakracas, Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni isimli kitabında Urla civarındaki Rum köylerinden söz ederken en büyüklerinin Gülbahçe (Rodonas), Yağcılar ve Tolos olduğunu, geriye kalan on köyün ise Rumca konuşan nüfuslarının önemsiz sayılacak ölçüde az olduğunu belirtiyor. 19.yy.da küçük bir kasaba görünümündeki Gülbahçe’de Karistos, Ildırı ve Kiklad takımadalarından gelen 2.500, Yağcılar’da Urla, Gülbahçe, Çeşme ve Samos adasından gelen 750, Tolos’da ise Çeşme ve Kythera adasından gelen 1.500 kişi yaşarmış.(7)

Gülbahçe yakınlarında Roma Hamamı; hala canlı...
(Şubat 2014)

Gülbahçe; Tatar Deresi'nin deltası
(Şubat 2014)

Nakracas’ın aktarımına göre; Urla civarındaki köyler de, 1821 Mora İsyanı sonrasında adalardan Batı Anadolu’ya yönelen Rum göçünden nasibini almış gibi duruyor. 19.yy. öncesinde bölgenin demografik yapısı nasıldı; o konuda pek bilgimiz yok. Ama 13.yy.da Aydınoğulları’nın Urla civarını ele geçirmesi, bölgenin Türkleşmesi yolunda önemli bir adım olarak görünüyor.

Gülbahçe; köy meydanı
(Ekim 2019)

Gülbahçe Camii'nin alt bölümü; Rumlardan kaldığı gibi...
(Ocak 2010)

Yine Ari Çokona’nın “20.yüzyıl başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri” isimli kitabında ise Gülbahçe’nin 18.yy.ın ikinci yarısında bölgedeki çiftliklerde çalışmak üzere Eğriboz adasındaki Kayrstos (Karistos) köyünden Anadolu’ya göç edenler tarafından kurulduğunu belirtiyor. Yazarın aktarımlarına göre; “ilk yerleşim, birbirlerine bitişik, dairesel sıralanmış evlerden oluşuyordu. Evler bir iç avluya açılıyordu ve dışarıya iyi korunan tek bir kapıdan çıkılıyordu. Adalardan gelen göçlerle mübadele öncesinde köyün nüfusu 2500’e ulaşmıştı. Halkı bağcılık, buğday ve fasulye ziraati, hayvancılık ve balıkçılıkla geçiniyordu. Köyde Ayios Yeoryios Kilisesi, bir kız ve bir erkek okulu vardı. Köy dışında Sotiras Hristos, Ayios Pandeleimon, Ayios İoannis, Panayia i Mersinyotissa ve Profitis İlias şapelleri vardı.”(8)

Gülbahçe  Camii'nin bodrum katında doğu yönünde yer alan bir kapı girişi
(Ocak 2010)
 
Gülbahçe Camii'nin bugünkü hali; eski Agios Georgios Kilisesi
(Ocak 2010)

Gülbahçe ve Balıklıova konum olarak birbirlerine oldukça yakın konumdalar. Ama Rum nüfusun ağırlıklı olarak Gülbahçe’de yoğunlaştığı, hatta Birinci Dünya Savaşı öncesinde uyruğunu taşıdıkları Osmanlı Devleti’nin aleyhine İngilizlerle birlikte bir casusluk şebekesi bile kuracak kadar bir pervasızlığın içine sürüklendikleri bilinmekte. Georgios Nakracas, bu ihanetin 1915 yılında köy halkının Alaşehir’e sürgünüyle son bulduğunu Milionis isimli bir şoven Yunan yazarına dayanarak aktarıyor.(7)

Gülbahçe Camii'nin (eski Agios Georgios Kilisesi) tavanında yer alan alçı süslemelerden biri
(Ocak 2010)

Tavan süslemelerinden bir diğeri
(Ocak 2010)

Gülbahçe’nin hemen komşuluğunda yer alan Balıklıova’da ise, durum daha farklı. Yukarıda adı geçen kaynaklarda 19.yy.da Urla’nın köylerindeki Rum nüfus hareketlerine bakıldığında Balıklıova’nın ismi hiç geçmiyor bile. Köyün eskilerinden aldığımız bilgiler de Eski Balıklıova köyünün Rumlarla hiç ilgisi olmadığı yönünde.

Eski Balıklıova köyünün girişi; sağdaki sarı bina köyün eski ilkokulu...
(Ekim 2020)

Eski Balıklıova köyünde bir anıt ağaç; melengeçin gölgesindeyiz.
(Ekim 2020)

Balıklıova’da…

Rüzgârlı Mimas’ın eteklerine yaslanmış Eski Balıklıova köyü bugün birkaç yerleşimcinin dışında tamamen metruk ve terk edilmiş halde meraklı ziyaretçilerini hüzün yüklü halde karşılıyor. Cumhuriyet’in İzmir Valisi Kazım Dirik zamanından kalma bir ilkokul var köyün girişinde. Çatısı çökmüş, alınlığındaki arması bile yok olmuş bir biçare yapı; bütün evlerin duvarları yıkık, çatıları içine göçmüş durumda; köyün yukarılarında bir yerde, bir evin duvarına bitişik konumda eski ve suskun çeşmeden kalanlar… Bir yük hayvanının geçebileceği genişlikte ve yer yer döşemeleri hala mevcut; eski zamanların sokakları, aşağılarda bir mezarlık; servilerinden belli kadimliği…

Eski Balıklıova'da tükenmiş hayatların izinde...
(Ekim 2020)

Kimler yürüdü bu döşeme taşlar üzerinden?
(Ekim 2020)

Kimler su içti bu çeşmelerden?
(Ekim 2020)

Kim çıktı bu merdivenlerden?
(Ekim 2020)

Şimdi bu kara servilerin altında kimler yatıyor?
(Ekim 2020)

Ama 1968 yılında İzmir civarında meydana gelen bir deprem nedeniyle köyün evlerinin üzerlerine Akdağ’dan kayaların düşmesi ile bir tedirginlik oluşmuş Eski Balıklıova’da. Bunun üzerine aynı riskle yeniden karşılaşmamak düşüncesiyle Akdağ’ın eteğindeki köy zamanla ovaya ve denizin kıyısına taşınmış. Bu taşınma sürecinde de Eski Balıklıova evlerinin birçoğu, ovadakilere malzeme temini gayesiyle yerlerinden sökülmüş; eski köy dağın eteğinde cıscıbıldak bırakılıvermiş. Zaten kıyıdaki Balıklıova’nın köy evlerine bakıldığında bu derme çatma anlayışı görebiliyorsunuz. Tabii ki imkânsızlıklar ve yoksulluğu da göz ardı etmemeli.

Eski köyün yıkık dökük ilkokulu; 2020 hali...
(Ekim 2020)

Aynı okulun 10 yıl önceki hali; henüz çatısı çökmemişti.
(Ocak 2010)

Köydeki en sağlam durumdaki evlerden biri
(Ekim 2020)

Evin içinden bir görünüm; alt kat ahır olarak kullanılmış.
(Ekim 2020)

Evin ahşap tavanı ve pencereleri; ovaya doğru kimler baktı acaba?
(Ekim 2020)

Köydeki en dikkate değer yapılardan biri Polikne (Polikhne değil) Köşkü olarak bilinen ve şimdi bir butik otel olarak hizmet veren, denizin hemen kıyısındaki bir konak. Bu gösterişli yapı, İzmir’in ünlü tüccar ailesi Hocazadeler’e aitmiş. Aslen Karaburunlu olan bu aile, Cumhuriyet döneminde üzüm tarımı ve ticareti ile öne çıkıyor. İzmir’in meşhur üzüm tüccarı Hocazade Ragıp Üzümcü, bu ailenin en önde gelen üyelerinden. Alsancak’taki Hocazade Camii’nin banisi de kendisi. Köşk, anlaşıldığı kadarıyla 1940’lı yıllarda aile üyelerinden birisinin sağlık problemleri nedeniyle yaptırılmış. Daha sonra ise miras yoluyla Yemişçiler ailesine geçmiş. Şimdi ise; yeni sahiplerinin ellerinde bir butik otel işlevi görüyor.

Polikne köşkü; şimdi butik otel...
(https://tr.foursquare.com/v/villa-polikne/57b96e96498ec386e3c8f3f5?openPhotoId=59410415e075503e1cbbe284)

Hocazade ailesi tarafından yaptırılan Balıklıova sahilindeki Polikne Köşkü; şimdiki adıyla Villa Polikne...
(https://www.facebook.com/VillaPolikne/)

Villa Polikne
(https://www.facebook.com/VillaPolikne/)

Köyün içinden kıyıya paralel devam eden yol üstünde köyün camisinin avlusuna uğruyoruz bir ara. Avlunun tam ortasında; kırmızı renkli sardunyalar arasında bir Kurtuluş Abidesi var; belki de ilk yerinden taşınarak getirilmiş ve bir mozaik kaide üzerine yerleştirilmiş mermer abidenin ön yüzünde şöyle yazıyor:

“Mehmetçik; Senin İçin… 1935”

İşgali ve kurtuluşu yaşayan bütün Batı Anadolu kasabaları ve köylerinde olduğu gibi bu küçücük balıkçı köyünde de unutulmamış bir hatıra var; Cumhuriyet’e ve vatanı düşman çizmesinden kurtararak, bu mahzun halka canları pahasına özgürlüğü bağışlayan o isimsiz kahramanlara; minnet duygusuyla…

Ne mutlu unutmayanlara; unutturulmayanlara…

Balıklıova Camii
(Ekim 2020)

Balıklıova Camii'nin avlusundaki Kurtuluş Abidesi
(Ekim 2020)

1980 sonrasında Balıklıova da bir balıkçı köyü kimliğinden sıyrılarak yazlıkçıların keşfettiği bir beldeye dönüşmüş giderek. Kıyıdaki salaş balık lokantaları ve özellikle son yıllarda un kurabiyesi ile hatırlanan Balıklıova köyünün sahilinde uzanan balıkçı barınağı, her sabah canlanan balık mezatlarıyla güne erken başlıyor. Bin bir lezzet, bin bir cefa; hangisini anmalı acep?

Balıklıova balıkçı barınağı ve Balıklıova köyü
(Ekim 2020)

Balıklıova'ya adını veren balıkların yüzbinlercesi oradaydı.
(Ekim 2020)

Balıklıova panoraması
(Ekim 2020)

Balıklıova balıkçı barınağı yakınlarındaki azmak
(Ekim 2020)

Şimdilerde ıssız kumsalda bir yaz bitmekte daha. Sonbaharda ise bir başka güzel Balıklıova’nın denizi; usul usul şıpırtıları suyun, sabahın erken vaktinde bildiğimiz bir makamdan fısıldamakta müziğini kulaklarımıza. Azmaklar, rüzgârla boyun büken sazlar, sıvaları dökülmüş o eski kulübeler; şimdi her şey sessiz orda. On binlerce, yüz binlerce yeni hayat başlamakta Balıklıova denizinde; küçücük ama milyonlarca; birbirinin peşi sıra, o deniz senin, bu kıyı benim; hayat bitene kadar… Ne mutlu bize; ne mutlu bu güzelliği duyumsayanlara…

Dipnotlar:

(1)   Berzah sözcüğü, Arapça’da bir yarımadayı anakaraya bağlayan kıstak anlamında kullanılmaktadır. Burada sözü edilen bölge, Karaburun ya da Çeşme Yarımadası’nı anakaraya bağlayan ve Söğüt Mevkii Kutsal Alanı’nın da içinde olduğu Urla’dan Seferihisar kıyılarına dek uzanan dar kıstaktır.

(2)  1 stadia=185 metre olarak kabul edilirse, kıstağın en dar yerini işaret eden geçiş uzunluğu 50 stadia yaklaşık olarak 9,25 km.ye karşılık gelmektedir.

(3)  Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları; 3.Baskı-İstanbul 1993; Kitap XIV, C644; sayfa: 163

(4)    Doç Dr. Elif Koparal, Klazomenai Khora’sında Savunma Sistemi; İsmail Fazlıoğlu Anı Kitabı, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; 1. Baskı; Trakya Üniversitesi

(5)    Klazomenai Kazı Ekibi’nin yüzey araştırması raporlarında Daphnus yerleşiminin kıstağın ötesinde; tahkimli ve korunaklı bir yerleşme olduğu, güney yönünde Sığacık yönündeki Azmak Koyu’na dek uzanan Çobanpınar vadisine hâkim bir konumda olduğu belirtiliyor. (Yaşar Ersoy-Elif Koparal- Klazomenai Khorası’ndaki 2006 yılına ait yüzey araştırmaları; Mayıs-Haziran 2007-Kocaeli)

(6)    Bkz. Yaşar Ersoy-Elif Koparal-Klazomenai Khora’sı, Teos Sur İçi yerleşim yüzey araştırması 2006 yılı çalışmaları; Mayıs-Haziran 2007-Kocaeli

(7)   Dr. Georgios Nakracas, Anadolu ve Rum Göçmenlerinin Kökeni, 1922 Emperyalist Yunan Politikası ve Anadolu Felaketi, Yunancadan çeviren: İbram Onsunoğlu; Belge Yayınları; 1.Basım-Şubat 2003; sayfa:89-90

(8)  Ari Çokana; 20.yüzyıl başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri, Literatür Yayınları; sayfa: 284

(9)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

 

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC