11 Şubat 2024 Pazar

BAYINDIR’IN ARKA DÜNYASINDA; DAĞ KÖYLERİNDE...

SÖĞÜTÖREN’DEN ÇAMLIBEL’E
 
2 Şubat 2024
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş
 
Bugün yine ovasından bal, dağlarından yağ akan güzelim Bayındır coğrafyasının derinliklerinde dolaştık durduk. Bazen dik yamaçlardan derin vadilerin dibindeki dere yataklarına doğru indik, bazen de dağ taş zeytinliliklerle kaplı o dik yamaçlara tırmandık yeniden. Kızılçamlar, zeytin ağaçları, pırnar meşeleri, kirazlıklar, dere yataklarına doğru tek tük sandal ağaçları ve ağaç çilekleri hâkim bitki örtüsünün dikkat çeken unsurlarıydı. Sabah yaklaşık olarak 10.45 gibi başladığımız yürüyüşümüzü akşamüstüne doğru saat 16 civarında yine başladığımız nokta olan Söğütören köyünde tamamladık. Öğle yemeğimizi saat 14’de ulaştığımız; Söğütören’den daha içerlerdeki, yüksekçe bir tepenin üzerine kurulu olan Çamlıbel köyünün kahvehanesinde yedik. Her iki köy de; dağın başında, oldukça büyük Yörük köyleri idi. Genellikle zeytincilik ile geçinen her iki köy, bir asfalt yol ile birbirine bağlanmış durumdaydı. Toplamda yaklaşık 14,5 km.lik bir parkuru 4,5 saatte tamamladık.
 
Bayındır'ın arka dünyasında; dağlar, zeytinlikler arasında...
(Şubat 2024)
 
Sabah; Söğütören sokaklarındayız.
(Şubat 2024)
 
Söğütören anemonlarından...
(Şubat 2024)

Söğütören’den Çamlıbel’e
 
Söğütören, Bayındır’ın arka dünyasında yer alan bir dağ köyü… Çevredeki köylerden en büyük olanı ve bir Yörük yerleşimi Söğütören. 19.yy.dan kalan ismi Karaburgaz’ı da bir yana koyarsak; her iki isimde de saklı olan bir geçmişi olmalı köyün. Gerek Söğütören’deki ören sözcüğü ve gerekse eski ismi Karaburgaz’daki kale, burç anlamına gelen burgaz sözcüğü, bize civarda eski zamanlardaki bir kale yerleşiminin varlığına işaret ediyor. Köyün 1928 yılındaki kayıtlara göre ismi, Karaburgaz olarak geçiyor. Burgaz, Yunanca prygos sözcüğünden dilimize geçmiş; kale ya da kule anlamına gelen bir sözcük. Bir vadi tabanından (Uladı Vadisi) başlayarak yükselen ve Küçük Menderes ovasını, Kemalpaşa yaylalarına bağlayan Yakapınar-Osmanlar geçişine hâkim bir tepede yer alan Uladı Kalesi’nin kalıntıları, yakınlarda yer alıyor. Bugünkü yürüyüşümüz esnasında aslında Söğütören’den Çamlıbel’e doğru geniş bir alanda çevre topografyayı gözlemleme şansımız oldu; ancak Söğütören’e yaklaşık kuş uçuşu 2 km kadar uzaklıktaki Uladı Kalesi dışında benzer bir kale kalıntısına rastlamadık. Ama bu isimler de boşuna konmuş olamaz. Burada kast edilen burgaz; ya yakınlardaki Uladı Kalesi olmalı ya da çevrede bir başka hâkim mevkide kurulu bir gözetleme kalesi daha bulunmalı diye düşünüyoruz.
 
Söğütören köyünde; yürüyüşün başlangıcında...
(Şubat 2024)
 
Eski bir hatıra; Dağa Kaçtım ekibi, Uladı Kalesi'ne tırmanırken...
(MYC; Mart 2017)
 
Uladı Kalesi; dış kaleden kalan bir duvar parçası...
(MYC; Mart 2017)
 
Mart 2016’da ziyaret ettiğimiz Uladı Kalesi(1) ile ilgili olarak şunları yazmışız o gün:
 
Kale, Uladı vadisine hâkim tepenin batı ucunda ve kuzeye bakan keskin bir uçurumun kıyısında kurulmuştu. Konumu itibariyle, Küçük Menderes Ovası’ndan Nif (Kemalpaşa) ve dolayısıyla Sardeis yönüne doğru ilerleyen önemli bir dağ geçidini denetlemekteydi. Ayrıca Uladı vadisinin güneye doğru açılan ucundan; Belevi yakınlarındaki Alaman Dağı’nın üzerinde yer alan ve tüm Kaystros (Küçük Menderes) havzasındaki kalelerle haberleşme yeteneğine sahip Keçi Kalesi’ni (Lazarus Manastırı) de görebilecek bir konumdaydı.”(1)
 
 Uladı Kalesi'nden Uladı Vadisi'ne ve Küçük Menderes Ovası-Kemalpaşa yaylaları geçişine bakış; Uladı tarafı...
(MYC; Mart 2017)
  
Uladı Kalesi; iç kaleden bir köşe ya da burç duvarı
(MYC; Mart 2017)
   
Bizans döneminde iki metropolitlik merkezi olan Ephesos ve Sardeis geçişlerinden birini denetleyen kaleden günümüze birkaç duvar parçası ve defineciler tarafından kazılmış birkaç çukurun dışında pek bir şey kalmamış durumda.
 
Söğütören'in yerel malzemesi kayrak taşları kullanılarak yapılmış geleneksel sivil mimari örneği evlerinden biri; silindirik yapı evin dışına kondurulmuş eski tip hela...
(Şubat 2024)
 
Uladı Kalesi'nden Uladı Vadisi'ne ve Kemalpaşa yaylaları yönüne doğru bakış...
(MYC; Mart 2017)

Uladı Kalesi'nden eski hatıra
(MYC; Mart 2017)
 
Söğütören’e Torbalı-Bayındır-Ödemiş karayolu üzerinden Eski Furunlu köyüne doğru ayrılan bir sapağı takip ederek ulaşılabiliniyor. Dağa doğru tırmanan yol, geçmişte ziyaret ettiğimiz Eski Furunlu köyünün(2) yıkık evlerinin hemen kıyısından geçerek ilerliyor. Köyde son yıllarda restore edilen oldukça eski ve değerli bir cami var. Söğütören, Bayındır karayolundan yaklaşık 5,5 km uzaklıkta kıvrıla kıvrıla tırmanılan yaklaşık 400 metre rakımlı bir tepenin ardında yer alıyor.
 
Eski Furunlu köyü; restore edilen caminin son hali...
(Mayıs 2019)
 
Eski Furunlu köyünde harap ilkokulun önünden eski bir hatıra...
(Mayıs 2019)
 
Çamlıbel-Söğütören yolundan Bayındır'a ve Küçük Menderes ovasına bakış
(Şubat 2024)
 
Köye saat 11’e doğru girdik. Köyün girişindeki üç yol ağzında bulunan zeytinyağı fabrikasının solundan kuzeybatıya doğru yönelen asfaltı takip ederek önce Söğütören köyünün meydanı diyebileceğimiz kahvehanelerin bulunduğu mevkiye; daha sonra da köyün ara sokaklarından ilerleyerek köyün camisine yakın konumdaki belediye otobüslerinin baş durağına ulaştık. Durağın karşısında köy muhtarlığının binası vardı. Arabamızı bırakabileceğimiz uygun alan burasıydı. Park sonrası hemen yürüyüşe başladık.
 
Söğütören ilkokulunun önünde; sabah vakti...
(MYC; Şubat 2024)
 
Köyden çıkarken rastladık onlara; Söğütören keçileri...
(Şubat 2024)
 
Arapini Deresi'ne doğru yürürken; geceden kalan ayazın izleri, otların üzerinde kırağı...
(Şubat 2024)
 
Çocukluğu; şimdilerde terk edilmiş ve ovaya Söğütören’in eteklerindeki bir yamaçtan bakan Eski Çıplak köyünde geçmiş bulunan Coşkun Ağabey bize Söğütören ile ilgili şu hatırasını aktarıyor:
 
“1957 yılı olmalı; ilkokulun son yılları… Bayındır'ın bütün köylerinde ilkokul vardı o zamanlar. Hatta birçoğunda öğretmen lojmanı da... Yürüme mesafesindeki yakın köy okulları hep birbirini ziyaret eder, voleybol gibi birçok müsabakalar yapılırdı. Şimdiki adı Söğütören; o zamanın Karaburgaz köyünün okul binası, çevre köyler arasında kiremit çatıya sahip tek yapısı idi. Köy sadece odunculukla geçinirdi. Belki biraz koyun, keçi gibi küçükbaş hayvancılık vardı. Bütün evler toprak damlıydı. 5-6 sene önce kiraz mevsiminde Söğütören’e yeniden yolumuz düştü. Kiraz, köyü ihya etmiş ve bahçelerin bir köşesindeki helâlar, artık modern görünümlü kiremit çatılı evlerin içine dâhil olmuştu. Kısacası Söğütören, artık eskisi gibi değildi.”
 
Arapini dere yatağına doğru inerken; kirazlıklar...
(Şubat 2024)

Arapini Vadisi
(Şubat 2024)

Arapini Vadisi'ne paralel şekilde yürüyoruz.
(Şubat 2024)

Köyün kuzeyinde yer alan ve kayrak taş çıkarmak için kullanılan bir taş ocağının altından geçen Arapini Deresi’ne doğru yürüdük. Bu bölgede isminin içinde Arap sözcüğü geçen birçok mevki ve yer adı bulunuyor. Bu da dikkatimizi çeken bir başka durum… Tireli araştırmacı yazar; rahmetli Munis Armağan, Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları arasında çıkan “Tarihin Gizemli Kenti; Bayındır” isimli kitabında Araplı grubundan Arap Dede, Işık Dede, Nur Dede ve Fatma Pınarı’ndan, içine Kızılcaova’nın dâhil olduğu Araplı köylerinden, yine aynı kitapta Kemalpaşa sınırındaki Kızılkeçili diye bir yerleşimden bahsederken, Türkmenlerin yöreye ulaştıkları 12.yy.dan itibaren ortaya çıkan sürecin ünlü Türkmen emirlerinden Arap Bey’i anımsatan Arap Mezarı’ndan söz ediyor. Lütuflar’da Arap Yeri, Yakacık’ta Arap Deresi ise, yine Bayındır civarında Arap ismiyle anılan muhtelif atıflara işaret etmekte.(3)
 
Söğütören'den Arapini Vadisi yoluyla Çamlıbel'e...
(Şubat 2024)
 
Zeytinliklerle kaplı Söğütören vadileri
(Şubat 2024)
 
Yılın ilk anemonlarını Söğütören sırtlarında gördük.
(Şubat 2024)
 
Arapini Deresi’ne doğru alçalan dik bir yamaçtaki kirazlıkların arasından inerek derenin karşı yakasına ulaştık. Bizi burada oldukça dik bir yamaç daha bekliyordu. Ondan sonra da bahçeyi sınırlandıran kayrak taşlarla örülmüş bir duvar… Bütün bunları aştıktan sonra nihayet Çamlıbel’e doğru ilerleyen bir toprak yola kavuştuk. Yürüdüğümüz yol, solumuzdaki İnce Gedik Tepesi ile yaklaşık 451 metre yüksekliğindeki Çakal Tepesi arasındaki Arapini Deresi’nin üst düzleminden kıvrılarak ilerliyordu.
 
Arapini Deresi'ne doğru yürüyoruz.
(MYC; Şubat 2024)
 
Arapini Deresi'ne doğru...
(Şubat 2024)

Arapini dere yatağında geçiş noktasındayız.
(MYC; Şubat 2024)

Biz bir süre sonra rotamızın gereği olarak, Arapini Deresi’nin cılız bir şekilde aktığı vadi tabanına doğru ilerleyen bir başka toprak yola yöneldik. Vadi tabanına ulaştığımızda derede neredeyse hiç su yoktu; sadece cılız bir sızıntının dışında. Dereyi geçtikten sonra, doğu yönünde ilerleyen bir toprak yolu takip ederek, sırta doğru tırmanmaya başladık. Çevremizdeki bütün vadi yamaçları, geçen Bayındır yürüyüşünde olduğu gibi zeytinliklerle kaplıydı. Söğütören’den Çamlıbel’e yaklaşırken yer yer kızılçamlardan oluşan ormanlık alanlarla da karşılaştık.
 
Bu yürüyüşte de ağaç çileklerinin tadına baktık. Ne mutlu bize...
(Şubat 2024)
 
Henüz yeni açmakta; mor renkli bir anemon...
(Şubat 2024)
 
Değirmendere'ye doğru indiğimiz patika bel hizasına gelen otlarla kaplıydı.
(Şubat 2024)
 
Bir zeytinliğin içinden Değirmendere yatağına doğru iniyoruz.
(Şubat 2024)

Yeni yılın ilk anemonlarına Bayındır sırtlarında; Arapini Deresi’nden Değirmendere’ye yürürken rastladık. Mor ve beyaz renkli anemonların kimi açmış; kimi açmaya hazırlanıyorlardı. Yürüdüğümüz yol bir süre sonra zeytinlikler arasındaki bir tepelikten güney yönündeki dere yatağına doğru kıvrıldı. Sanki bu patikadan uzun süredir kimse geçmemiş gibiydi. Otların boyu, neredeyse belimiz hizasında idiler. Değirmendere yatağına doğru alçalırken, dere kıyısındaki sık çalılardan bir geçiş yolu bulmakta ve derenin hemen kıyısından oldukça dik bir şekilde yükselen yamaçtan inmekte zorlandık. Dere kıyısına yaklaşmak için daha uygun bir geçiş yolu bulur muyuz umuduyla yamacın yukarılarına doğru indik, çıktık. Ama ileride yamaç daha da dikleşerek bizi dereden uzaklaştırıyordu. Yeniden geriye dönüp böğürtlen çalılarının arasından bulduğumuz bir daracık geçişi kullanarak dere kıyısına ulaştık.
 
Zeytinliğin içinde sulama amaçlı olduğunu düşündüğümüz beton bir havuz vardı.
(Şubat 2024)

Değirmendere; güney yönü...
(Şubat 2024)

Değirmendere; kuzey yönü...
(Şubat 2024)

 Değirmendere akıyor; güneyden kuzeye doğru...
(Şubat 2024)
 
Değirmendere, bugün Söğütören’den Çamlıbel’e doğru yürürken aştığımız dere yatakları içinde suyu en fazla olanıydı. Bayağı akıyordu dere. İri taşların bulunduğu bir noktadan karşı kıyıya geçtik. Ama bu kez karşımızda yine dimdik bir yamaç vardı ve buradan çıkmak zorundaydık. Oldukça kaygan bir zemini kullanarak, çalıların izin verdiği bir geçiş patikasını takip edip, kendimizi bir şekilde yukarıya attık. Yamaçtaki zeytinliklerde yine muhteşem sekiler vardı. Bunlardan destek alarak, zeytinliğin arkasındaki toprak yola doğru tırmandık. Yol düzlemine ulaştığımızda, artık kısa bir süre dinlemeyi ve yanımızdaki termostan birer bardak çay içmeyi hak etmiştik. Şimdi çay molası zamanıydı.
 
Değirmendere tabanından tırmandığımız zeyttin ağaçlarıyla kaplı sırt
(Şubat 2024)
 
Yürümekte zorlandığımız oldukça dik bir yamaçta emekle meydana getirilmiş zeytin sekilerinin güzelliği
(Şubat 2024)
 
Çamlıbel'e doğru; tek top ağaçla işaretlenmiş bir sırta doğru tırmanışımızı sürdürdük.
(Şubat 2024)
 
Çamlıbel'e doğru; son düzlük mü acaba?
(MYC; Şubat 2024)
 
Yorgunluk çaylarını keyifle yudumladıktan sonra, zeytinliğin üzerinden güneye doğru ilerleyen patikayı takiben, yeniden yürümeye başladık. Patika bazen kuzeye, bazen doğuya doğru yönelerek, bizi oldukça yüksekteki bir sırta kadar taşıdı. Sırttaki zeytinlikleri aşıp kıyısındaki yola ulaştığımızda ise, bu kez kızılçamlar başladı. Onların arasından da karşı tepede yer alan Çamlıbel köyü göründü bir süre sonra. Köy, iki parça halinde karşımızdaki tepeye yayılmıştı. Bize göre berideki yerleşim, esas Çamlıbel köyü; daha ilerideki sırtta yer alan evler ise, yine Çamlıbel’e bağlı ve Karşı Mahalle olarak anılan yerleşime aitti. Yürüdüğümüz yol, gayet muntazam ve konforlu idi. Köye kadar bu şekilde devam ettik.
 
Nihayet dümdüz bir patikaya ulaştık. Çamlıbel yolundayız.
(Şubat 2024)
 
Vadi tabanına doğru dik bir şekilde alçalan yamaçlarda kirazlıklar vardı; karşıda ise Çamlıbel köyü ve solda Karşı Mahalle...
(Şubat 2024)

İncir ağaçları patlamak üzereydi.
(Şubat 2024)
 
Karşı sırtta Çamlıbel köyü...
(MYC; Şubat 2024)

Solumuzdaki derin vadiye doğru alçalan yamaçlarda incir ağaçları vardı. Bunların dallarına dikkatle baktığımızda, uçlarındaki tomurcukların yeni bir hayata merhaba dercesine; neredeyse patlamaya hazırlandıklarını gördük. Havalar o kadar ılıman gidiyordu ki; besbelli ki her şey uyanmak üzereydi.
 
Kızılçamların arasından Çamlıbel'e baktık.
(Şubat 2024)

Çamlıbel köyünün girişinde incir ağacının köklerine dair bir fotoğraftır.
(Şubat 2024)
 
Çamlıbel'in girişi; kahvehanelerin önü...
(Şubat 2024)

Bir Cuma namazı vakti Çamlıbel’e giriş yapmıştık. Köyün girişindeki iki kahveden birinin önünde birkaç kişi ve masalar vardı. Diğeri kapalıydı zaten. Onlarla selamlaşıp boş masalardan birine oturduk. O sırada ezan okundu ve ortalıkta kimse kalmadı. Çaresiz; bizim için yemek ve mola zamanıydı. Söğütören’den beri sürekli yürümekteydik. Epeyce yorulmuştuk. Şimdi dinlenmek hakkımızdı.
 
Çamlıbel köyünde mola verdiğimiz kahvehane
(Şubat 2024)
 
Çamlıbel köyünün girişi; karşıdan...
(MYC; Şubat 2024)

Herkes namaza gidince köyle ilgili soru soracak kimse de kalmadı ortalıkta. Yerel malzeme olan kayrak taşlardan yapılmış evlerle kaplı sokaktan bile yürümek gelmedi içimizden. Aslında köy oldukça büyük bir köydü ve uzaktan baktığımızda içlerinde üç-dört katlı modern evler de vardı yamaçlarda. Sokakta peşimiz sıra gelen, ama temkini de elden bırakmayan küçük bir köpekten başka kimsecikler yoktu. Biz de gidelim gayrı dedik ve yeniden başladık yürümeye; bu kez dönüş yolunda, Söğütören’e doğru…
 
Çamlıbel'in Söğütören yönündeki çıkışında yer alan köy mezarlığının yanından geçtik.
(MYC; Şubat 2024)
 
Çamlıbel'den ayrıldıktan sonra Karanlıkdere vadisine doğru yürüdük.
(Şubat 2024)
 
Köyün mezarlığının da bulunduğu Söğütören asfaltını takip ederek Çamlıbel’den ayrıldık. Köyün çıkışında birkaç işçi, eski Bayındır yolu olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir toprak bayıra kilit taşı döşüyordu. Camiden gelen bir kepçe operatörü de onlara iş makinesi ile kilit taşlarını taşıyıp önlerine yığıyordu. İşçilerden duvara yaslanıp ayakta dikilen birisi, telefonundan Arapça müzik dinliyordu. Anladık ki taşeronun işçileri Suriyeli mültecilerdi. İçlerinden birine sordum; Halepli imiş. Türkçesi oldukça düzgündü. “Sen Türkmen misin?” “Yok abi, Arabım ben; 2011’den beri Türkiye’deyim. Ondan iyi konuşuyorum Türkçe’yi” diye cevap verdi bana. “Vatandaşlık aldınız mı?” dedim; “Yok henüz ama bekliyoruz” dedi. Halep’ten; Halit Bin Velid Camii’nden, Halep’in Kapalı Çarşısı’ndan, meşhur kalesinden söz ettik. Adamın gözleri daldı gitti derinlere. Vedalaşıp ayrıldık yanlarından.
 
Karanlıkdere vadisinde; dağ taş yine zeytin ağaçlarıyla kaplıydı.
(Şubat 2024)
 
Gökçam dere yatağındayız. Yine bir yol ayrımı...
(MYC; Şubat 2024)

Eski Bayındır yolunu takip ederek Karanlıkdere’nin yatağına paralel bir şekilde alçaldık. Doğudan batıya doğru uzanan Karanlıkdere ve kuzeybatı-güneydoğu yönünde ilerleyen Gökçam deresinin aktığı zamanlarda taşıdığı su, sanırım gün içinde zorlukla ulaştığımız Değirmendere’ye doğru akmaktaydı. Değirmendere de Uladı Deresi’ne doğru… Biz Karanlıkdere’nin bulunduğu vadiden ayrılarak, Gökçam dere yatağına paralel ilerleyen yola girdik.
 
Gökçam deresini aşarak bir orman yolunu takiben Çamlıbel-Söğütören asfaltına doğru yürüdük.
(MYC; Şubat 2024)
  
Çamlıbel-Söğütören asfaltına kavuştuğumuz an...
(MYC; Şubat 2024)

Söğütören asfaltından yürürken yol düzleminden Küçük Menderes ovasını seyrettik.
(Şubat 2024)
 
Yürüyüşün sonu; Söğütören'deyiz yeniden...
(Şubat 2024)
 
Yol, Gökçam vadisinden bir süre sonra bir sırta doğru evrildi. Köyden bu yolun sonunda Çamlıbel-Söğütören asfaltına kavuşacağı bilgisini almıştık. Gerçekten de öyle oldu. Rampanın sonunda Söğütören asfaltına ulaştık. Bundan sonra yaklaşık 2,5 km kadar yolu asfaltın kıyısından yürüdük. Solumuzda Küçük Menderes ovası, düzlükteki çiçek seraları ve güneydoğuda ise Bayındır’ın evleri görünüyordu. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş sonrası Söğütören girişindeki zeytinyağı fabrikasının da bulunduğu kavşağa ulaşmıştık. Saat 16 civarı Söğütören’e girdik. Köyün kahvelerinden birinde verdiğimiz çay molası, güne veda anlamını taşımaktaydı. Yorgunluk çayları sonrası köye ve Söğütören köylülerine veda ederek ayrıldık yanlarından. Bayındır’ın pazarıydı bugün ve pazardan dönen köylülerin meraklı bakışları içinde yürüdük arabamıza doğru… Su mu arıyorduk; jeotermalci miydik; neyin nesiydik biz? Beklemedik; dağlardan ovalara doğru aktık aşağılara; Bayındır’ın dağ köylerinden biri; Söğütören’den İzmir’e doğru…

Dipnotlar:
(1)   Uladı Kalesi ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2017/04/armutludan-bayindira-dogru.html  
(3)  A. Munis Armağan; Tarihin Gizemli Kenti; Bayındır; Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları, 2.Baskı, Şubat-2013; sayfa:32-33-34
(4)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

2 yorum:

  1. Bundan uzun süre önce sizi Şırnak tan takip ediyor ve azda olsa özlemimi gideriyordum. Memleket toprağına geri döndüm. Torbalı Tire Bayındır arasında güzel bir 7 yıl geçirdim. Kaderin cilvesi olmalı şimdi de o sevdiğim diyarlardan uzakta sizi Muş tan takip edip hasret gidermeye çalışıyorum. Biraz burnum sızlıyor biraz gözlerim yaşarıyor. Yine sizinle gezip dolaşıyorum mis kokulu memleketimi. Bedenen olmasam da ruhen sizinleyim. Teşekkür eder iyi günler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli dost; sizi tanımasak da samimi, içten ve bizi duygulandıran satırlarınız sizi bizim için dost kılıyor çünkü, öncelikle değerli geri bildiriminiz için çok teşekkürler. Bir Ege evladı olduğunuz her sözcüğünüzden belli. Yaklaşık 2009 yılından beri Ege'nin muhtelif coğrafyalarının güzelim dağlarında, derin vadilerinde yürüyoruz. Yaptığımız işin bizim için değeri büyük. Öncelikle bizim de bir bileşeni olduğumuz doğanın içinde olmak açıkçası bize bir ibadet gibi geliyor. Bir de bunun ötesi var; bilerek ya da bilmeden bu güzelim doğamıza biçare insanımızın verdiği hoyratça zararları görüp bunları aktarmada bir elçiyiz biz aynı zamanda. Hele ki sizin gibi bunun farkında olup eksikliğini hissederek bize geri bildirimlerde bulunan takipçilerimiz yok mu; işte onlar bizi gerçekten duygulandırıyor, yürüyüşlerimizi anlamlandırıyor. Yazdığımız yazıların güzel ülkemin taa öbür ucundan karşılık bulması bizim için en büyük kıvanç kaynağıdır. Tekrar teşekkürler... Size görevinizde başarılar, sağlık ve huzur diliyorum. Kendinize iyi bakın. İF

      Sil