SÖĞÜTÖREN’DEN ÇAMLIBEL’E
2 Şubat 2024
İbrahim
Fidanoğlu
Giriş
Bugün
yine ovasından bal, dağlarından yağ akan güzelim Bayındır coğrafyasının derinliklerinde dolaştık durduk. Bazen dik
yamaçlardan derin vadilerin dibindeki dere yataklarına doğru indik, bazen de
dağ taş zeytinliliklerle kaplı o dik yamaçlara tırmandık yeniden. Kızılçamlar,
zeytin ağaçları, pırnar meşeleri, kirazlıklar, dere yataklarına doğru tek tük
sandal ağaçları ve ağaç çilekleri hâkim bitki örtüsünün dikkat çeken
unsurlarıydı. Sabah yaklaşık olarak 10.45 gibi başladığımız yürüyüşümüzü
akşamüstüne doğru saat 16 civarında yine başladığımız nokta olan Söğütören köyünde tamamladık. Öğle
yemeğimizi saat 14’de ulaştığımız; Söğütören’den
daha içerlerdeki, yüksekçe bir tepenin üzerine kurulu olan Çamlıbel köyünün kahvehanesinde yedik. Her iki köy de; dağın
başında, oldukça büyük Yörük köyleri idi. Genellikle zeytincilik ile geçinen
her iki köy, bir asfalt yol ile birbirine bağlanmış durumdaydı. Toplamda
yaklaşık 14,5 km.lik bir parkuru 4,5 saatte tamamladık.
Bayındır'ın arka dünyasında; dağlar, zeytinlikler arasında...
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Söğütören’den Çamlıbel’e
Söğütören, Bayındır’ın
arka dünyasında yer alan bir dağ köyü… Çevredeki köylerden en büyük olanı ve
bir Yörük yerleşimi Söğütören.
19.yy.dan kalan ismi Karaburgaz’ı da
bir yana koyarsak; her iki isimde de saklı olan bir geçmişi olmalı köyün. Gerek
Söğütören’deki ören sözcüğü ve gerekse eski ismi Karaburgaz’daki kale, burç anlamına gelen burgaz sözcüğü, bize civarda eski zamanlardaki bir kale
yerleşiminin varlığına işaret ediyor. Köyün 1928 yılındaki kayıtlara göre ismi,
Karaburgaz olarak geçiyor. Burgaz, Yunanca prygos sözcüğünden dilimize geçmiş; kale ya da kule anlamına gelen
bir sözcük. Bir vadi tabanından (Uladı
Vadisi) başlayarak yükselen ve Küçük
Menderes ovasını, Kemalpaşa
yaylalarına bağlayan Yakapınar-Osmanlar
geçişine hâkim bir tepede yer alan Uladı
Kalesi’nin kalıntıları, yakınlarda yer alıyor. Bugünkü yürüyüşümüz
esnasında aslında Söğütören’den Çamlıbel’e doğru geniş bir alanda çevre
topografyayı gözlemleme şansımız oldu; ancak Söğütören’e yaklaşık kuş uçuşu 2 km kadar uzaklıktaki Uladı Kalesi dışında benzer bir kale
kalıntısına rastlamadık. Ama bu isimler de boşuna konmuş olamaz. Burada kast
edilen burgaz; ya yakınlardaki Uladı Kalesi olmalı ya da çevrede bir
başka hâkim mevkide kurulu bir gözetleme kalesi daha bulunmalı diye
düşünüyoruz.
(Şubat 2024)
(MYC; Mart 2017)
(MYC; Mart 2017)
Mart
2016’da ziyaret ettiğimiz Uladı Kalesi(1)
ile ilgili olarak şunları yazmışız o gün:
“Kale, Uladı vadisine hâkim
tepenin batı ucunda ve kuzeye bakan keskin bir uçurumun kıyısında kurulmuştu.
Konumu itibariyle, Küçük Menderes Ovası’ndan
Nif (Kemalpaşa) ve dolayısıyla Sardeis yönüne doğru ilerleyen önemli
bir dağ geçidini denetlemekteydi. Ayrıca Uladı
vadisinin güneye doğru açılan ucundan; Belevi
yakınlarındaki Alaman Dağı’nın
üzerinde yer alan ve tüm Kaystros
(Küçük Menderes) havzasındaki kalelerle haberleşme yeteneğine sahip Keçi Kalesi’ni (Lazarus Manastırı) de görebilecek bir konumdaydı.”(1)
Uladı Kalesi'nden Uladı Vadisi'ne ve Küçük Menderes Ovası-Kemalpaşa yaylaları geçişine bakış; Uladı tarafı...
(MYC; Mart 2017)
(MYC; Mart 2017)
Bizans döneminde iki
metropolitlik merkezi olan Ephesos ve
Sardeis geçişlerinden birini
denetleyen kaleden günümüze birkaç duvar parçası ve defineciler tarafından
kazılmış birkaç çukurun dışında pek bir şey kalmamış durumda.
Söğütören'in yerel malzemesi kayrak taşları kullanılarak yapılmış geleneksel sivil mimari örneği evlerinden biri; silindirik yapı evin dışına kondurulmuş eski tip hela...
(Şubat 2024)
Söğütören’e
Torbalı-Bayındır-Ödemiş karayolu üzerinden Eski
Furunlu köyüne doğru ayrılan bir
sapağı takip ederek ulaşılabiliniyor. Dağa doğru tırmanan yol, geçmişte ziyaret
ettiğimiz Eski Furunlu köyünün(2)
yıkık evlerinin hemen kıyısından geçerek ilerliyor. Köyde son yıllarda restore
edilen oldukça eski ve değerli bir cami var. Söğütören, Bayındır karayolundan yaklaşık 5,5 km uzaklıkta kıvrıla
kıvrıla tırmanılan yaklaşık 400 metre rakımlı bir tepenin ardında yer alıyor.
(Mayıs 2019)
(Mayıs 2019)
(Şubat 2024)
Köye
saat 11’e doğru girdik. Köyün girişindeki üç yol ağzında bulunan zeytinyağı
fabrikasının solundan kuzeybatıya doğru yönelen asfaltı takip ederek önce Söğütören köyünün meydanı
diyebileceğimiz kahvehanelerin bulunduğu mevkiye; daha sonra da köyün ara
sokaklarından ilerleyerek köyün camisine yakın konumdaki belediye otobüslerinin
baş durağına ulaştık. Durağın karşısında köy muhtarlığının binası vardı.
Arabamızı bırakabileceğimiz uygun alan burasıydı. Park sonrası hemen yürüyüşe
başladık.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Çocukluğu;
şimdilerde terk edilmiş ve ovaya Söğütören’in
eteklerindeki bir yamaçtan bakan Eski
Çıplak köyünde geçmiş bulunan Coşkun Ağabey bize Söğütören ile ilgili şu hatırasını aktarıyor:
“1957
yılı olmalı; ilkokulun son yılları… Bayındır'ın
bütün köylerinde ilkokul vardı o zamanlar. Hatta birçoğunda öğretmen lojmanı da...
Yürüme mesafesindeki yakın köy okulları hep birbirini ziyaret eder, voleybol
gibi birçok müsabakalar yapılırdı. Şimdiki adı Söğütören; o zamanın Karaburgaz
köyünün okul binası, çevre köyler arasında kiremit çatıya sahip tek yapısı idi.
Köy sadece odunculukla geçinirdi. Belki biraz koyun, keçi gibi küçükbaş
hayvancılık vardı. Bütün evler toprak damlıydı. 5-6 sene önce kiraz mevsiminde Söğütören’e yeniden yolumuz düştü. Kiraz,
köyü ihya etmiş ve bahçelerin bir köşesindeki helâlar, artık modern görünümlü
kiremit çatılı evlerin içine dâhil olmuştu. Kısacası Söğütören, artık eskisi gibi değildi.”
Arapini dere yatağına doğru inerken; kirazlıklar...
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Köyün
kuzeyinde yer alan ve kayrak taş çıkarmak için kullanılan bir taş ocağının
altından geçen Arapini Deresi’ne
doğru yürüdük. Bu bölgede isminin içinde Arap
sözcüğü geçen birçok mevki ve yer adı bulunuyor. Bu da dikkatimizi çeken bir başka
durum… Tireli araştırmacı yazar; rahmetli Munis
Armağan, Bayındır Belediyesi Kültür
Yayınları arasında çıkan “Tarihin
Gizemli Kenti; Bayındır” isimli kitabında Araplı grubundan Arap Dede,
Işık Dede, Nur Dede ve Fatma Pınarı’ndan,
içine Kızılcaova’nın dâhil olduğu Araplı köylerinden, yine aynı kitapta Kemalpaşa sınırındaki Kızılkeçili diye bir yerleşimden
bahsederken, Türkmenlerin yöreye ulaştıkları 12.yy.dan itibaren ortaya çıkan
sürecin ünlü Türkmen emirlerinden Arap
Bey’i anımsatan Arap Mezarı’ndan
söz ediyor. Lütuflar’da Arap Yeri, Yakacık’ta Arap Deresi
ise, yine Bayındır civarında Arap ismiyle anılan muhtelif atıflara
işaret etmekte.(3)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Arapini Deresi’ne
doğru alçalan dik bir yamaçtaki kirazlıkların arasından inerek derenin karşı
yakasına ulaştık. Bizi burada oldukça dik bir yamaç daha bekliyordu. Ondan
sonra da bahçeyi sınırlandıran kayrak taşlarla örülmüş bir duvar… Bütün bunları
aştıktan sonra nihayet Çamlıbel’e
doğru ilerleyen bir toprak yola kavuştuk. Yürüdüğümüz yol, solumuzdaki İnce Gedik Tepesi ile yaklaşık 451 metre
yüksekliğindeki Çakal Tepesi arasındaki
Arapini Deresi’nin üst düzleminden
kıvrılarak ilerliyordu.
(Şubat 2024)
Biz
bir süre sonra rotamızın gereği olarak, Arapini
Deresi’nin cılız bir şekilde aktığı vadi tabanına doğru ilerleyen bir başka
toprak yola yöneldik. Vadi tabanına ulaştığımızda derede neredeyse hiç su yoktu;
sadece cılız bir sızıntının dışında. Dereyi geçtikten sonra, doğu yönünde
ilerleyen bir toprak yolu takip ederek, sırta doğru tırmanmaya başladık.
Çevremizdeki bütün vadi yamaçları, geçen Bayındır yürüyüşünde olduğu gibi
zeytinliklerle kaplıydı. Söğütören’den
Çamlıbel’e yaklaşırken yer yer
kızılçamlardan oluşan ormanlık alanlarla da karşılaştık.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yeni
yılın ilk anemonlarına Bayındır
sırtlarında; Arapini Deresi’nden Değirmendere’ye yürürken rastladık. Mor
ve beyaz renkli anemonların kimi açmış; kimi açmaya hazırlanıyorlardı.
Yürüdüğümüz yol bir süre sonra zeytinlikler arasındaki bir tepelikten güney
yönündeki dere yatağına doğru kıvrıldı. Sanki bu patikadan uzun süredir kimse
geçmemiş gibiydi. Otların boyu, neredeyse belimiz hizasında idiler. Değirmendere yatağına doğru alçalırken,
dere kıyısındaki sık çalılardan bir geçiş yolu bulmakta ve derenin hemen
kıyısından oldukça dik bir şekilde yükselen yamaçtan inmekte zorlandık. Dere
kıyısına yaklaşmak için daha uygun bir geçiş yolu bulur muyuz umuduyla yamacın
yukarılarına doğru indik, çıktık. Ama ileride yamaç daha da dikleşerek bizi
dereden uzaklaştırıyordu. Yeniden geriye dönüp böğürtlen çalılarının arasından
bulduğumuz bir daracık geçişi kullanarak dere kıyısına ulaştık.
Zeytinliğin içinde sulama amaçlı olduğunu düşündüğümüz beton bir havuz vardı.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Değirmendere akıyor; güneyden kuzeye doğru...
(Şubat 2024)
Değirmendere,
bugün Söğütören’den Çamlıbel’e doğru yürürken aştığımız dere
yatakları içinde suyu en fazla olanıydı. Bayağı akıyordu dere. İri taşların
bulunduğu bir noktadan karşı kıyıya geçtik. Ama bu kez karşımızda yine dimdik
bir yamaç vardı ve buradan çıkmak zorundaydık. Oldukça kaygan bir zemini
kullanarak, çalıların izin verdiği bir geçiş patikasını takip edip, kendimizi
bir şekilde yukarıya attık. Yamaçtaki zeytinliklerde yine muhteşem sekiler
vardı. Bunlardan destek alarak, zeytinliğin arkasındaki toprak yola doğru
tırmandık. Yol düzlemine ulaştığımızda, artık kısa bir süre dinlemeyi ve
yanımızdaki termostan birer bardak çay içmeyi hak etmiştik. Şimdi çay molası
zamanıydı.
(Şubat 2024)
Yürümekte zorlandığımız oldukça dik bir yamaçta emekle meydana getirilmiş zeytin sekilerinin güzelliği
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yorgunluk
çaylarını keyifle yudumladıktan sonra, zeytinliğin üzerinden güneye doğru
ilerleyen patikayı takiben, yeniden yürümeye başladık. Patika bazen kuzeye,
bazen doğuya doğru yönelerek, bizi oldukça yüksekteki bir sırta kadar taşıdı.
Sırttaki zeytinlikleri aşıp kıyısındaki yola ulaştığımızda ise, bu kez
kızılçamlar başladı. Onların arasından da karşı tepede yer alan Çamlıbel köyü göründü bir süre sonra.
Köy, iki parça halinde karşımızdaki tepeye yayılmıştı. Bize göre berideki
yerleşim, esas Çamlıbel köyü; daha
ilerideki sırtta yer alan evler ise, yine Çamlıbel’e
bağlı ve Karşı Mahalle olarak anılan
yerleşime aitti. Yürüdüğümüz yol, gayet muntazam ve konforlu idi. Köye kadar bu
şekilde devam ettik.
(Şubat 2024)
Vadi tabanına doğru dik bir şekilde alçalan yamaçlarda kirazlıklar vardı; karşıda ise Çamlıbel köyü ve solda Karşı Mahalle...
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Solumuzdaki
derin vadiye doğru alçalan yamaçlarda incir ağaçları vardı. Bunların dallarına
dikkatle baktığımızda, uçlarındaki tomurcukların yeni bir hayata merhaba
dercesine; neredeyse patlamaya hazırlandıklarını gördük. Havalar o kadar ılıman
gidiyordu ki; besbelli ki her şey uyanmak üzereydi.
Kızılçamların arasından Çamlıbel'e baktık.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Bir
Cuma namazı vakti Çamlıbel’e giriş
yapmıştık. Köyün girişindeki iki kahveden birinin önünde birkaç kişi ve masalar
vardı. Diğeri kapalıydı zaten. Onlarla selamlaşıp boş masalardan birine
oturduk. O sırada ezan okundu ve ortalıkta kimse kalmadı. Çaresiz; bizim için
yemek ve mola zamanıydı. Söğütören’den
beri sürekli yürümekteydik. Epeyce yorulmuştuk. Şimdi dinlenmek hakkımızdı.
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Herkes
namaza gidince köyle ilgili soru soracak kimse de kalmadı ortalıkta. Yerel
malzeme olan kayrak taşlardan yapılmış evlerle kaplı sokaktan bile yürümek
gelmedi içimizden. Aslında köy oldukça büyük bir köydü ve uzaktan baktığımızda
içlerinde üç-dört katlı modern evler de vardı yamaçlarda. Sokakta peşimiz sıra
gelen, ama temkini de elden bırakmayan küçük bir köpekten başka kimsecikler
yoktu. Biz de gidelim gayrı dedik ve yeniden başladık yürümeye; bu kez dönüş
yolunda, Söğütören’e doğru…
Çamlıbel'in Söğütören yönündeki çıkışında yer alan köy mezarlığının yanından geçtik.
(MYC; Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Köyün
mezarlığının da bulunduğu Söğütören
asfaltını takip ederek Çamlıbel’den
ayrıldık. Köyün çıkışında birkaç işçi, eski
Bayındır yolu olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir toprak bayıra kilit taşı döşüyordu.
Camiden gelen bir kepçe operatörü de onlara iş makinesi ile kilit taşlarını
taşıyıp önlerine yığıyordu. İşçilerden duvara yaslanıp ayakta dikilen birisi,
telefonundan Arapça müzik dinliyordu. Anladık ki taşeronun işçileri Suriyeli
mültecilerdi. İçlerinden birine sordum; Halepli imiş. Türkçesi oldukça
düzgündü. “Sen Türkmen misin?” “Yok abi, Arabım ben; 2011’den beri
Türkiye’deyim. Ondan iyi konuşuyorum Türkçe’yi” diye cevap verdi bana.
“Vatandaşlık aldınız mı?” dedim; “Yok henüz ama bekliyoruz” dedi. Halep’ten;
Halit Bin Velid Camii’nden, Halep’in Kapalı Çarşısı’ndan, meşhur kalesinden söz
ettik. Adamın gözleri daldı gitti derinlere. Vedalaşıp ayrıldık yanlarından.
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Eski Bayındır yolunu
takip ederek Karanlıkdere’nin
yatağına paralel bir şekilde alçaldık. Doğudan batıya doğru uzanan Karanlıkdere ve kuzeybatı-güneydoğu
yönünde ilerleyen Gökçam deresinin aktığı
zamanlarda taşıdığı su, sanırım gün içinde zorlukla ulaştığımız Değirmendere’ye doğru akmaktaydı. Değirmendere de Uladı Deresi’ne doğru… Biz Karanlıkdere’nin
bulunduğu vadiden ayrılarak, Gökçam
dere yatağına paralel ilerleyen yola girdik.
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yol,
Gökçam vadisinden bir süre sonra bir
sırta doğru evrildi. Köyden bu yolun sonunda Çamlıbel-Söğütören asfaltına kavuşacağı bilgisini almıştık.
Gerçekten de öyle oldu. Rampanın sonunda Söğütören
asfaltına ulaştık. Bundan sonra yaklaşık 2,5 km kadar yolu asfaltın kıyısından
yürüdük. Solumuzda Küçük Menderes ovası,
düzlükteki çiçek seraları ve güneydoğuda ise Bayındır’ın evleri görünüyordu. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş
sonrası Söğütören girişindeki
zeytinyağı fabrikasının da bulunduğu kavşağa ulaşmıştık. Saat 16 civarı Söğütören’e girdik. Köyün kahvelerinden
birinde verdiğimiz çay molası, güne veda anlamını taşımaktaydı. Yorgunluk
çayları sonrası köye ve Söğütören
köylülerine veda ederek ayrıldık yanlarından. Bayındır’ın pazarıydı bugün ve pazardan dönen köylülerin meraklı
bakışları içinde yürüdük arabamıza doğru… Su mu arıyorduk; jeotermalci miydik;
neyin nesiydik biz? Beklemedik; dağlardan ovalara doğru aktık aşağılara; Bayındır’ın dağ köylerinden biri; Söğütören’den İzmir’e doğru…
Dipnotlar:
(1) Uladı Kalesi ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2017/04/armutludan-bayindira-dogru.html
(2) Eski Furunlu köyü ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2019/07/bayindir-kirsalinda-terk-edilmislik-ruhu.html
(3) A. Munis Armağan; Tarihin Gizemli Kenti; Bayındır; Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları,
2.Baskı, Şubat-2013; sayfa:32-33-34
(4) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Bundan uzun süre önce sizi Şırnak tan takip ediyor ve azda olsa özlemimi gideriyordum. Memleket toprağına geri döndüm. Torbalı Tire Bayındır arasında güzel bir 7 yıl geçirdim. Kaderin cilvesi olmalı şimdi de o sevdiğim diyarlardan uzakta sizi Muş tan takip edip hasret gidermeye çalışıyorum. Biraz burnum sızlıyor biraz gözlerim yaşarıyor. Yine sizinle gezip dolaşıyorum mis kokulu memleketimi. Bedenen olmasam da ruhen sizinleyim. Teşekkür eder iyi günler dilerim.
YanıtlaSilDeğerli dost; sizi tanımasak da samimi, içten ve bizi duygulandıran satırlarınız sizi bizim için dost kılıyor çünkü, öncelikle değerli geri bildiriminiz için çok teşekkürler. Bir Ege evladı olduğunuz her sözcüğünüzden belli. Yaklaşık 2009 yılından beri Ege'nin muhtelif coğrafyalarının güzelim dağlarında, derin vadilerinde yürüyoruz. Yaptığımız işin bizim için değeri büyük. Öncelikle bizim de bir bileşeni olduğumuz doğanın içinde olmak açıkçası bize bir ibadet gibi geliyor. Bir de bunun ötesi var; bilerek ya da bilmeden bu güzelim doğamıza biçare insanımızın verdiği hoyratça zararları görüp bunları aktarmada bir elçiyiz biz aynı zamanda. Hele ki sizin gibi bunun farkında olup eksikliğini hissederek bize geri bildirimlerde bulunan takipçilerimiz yok mu; işte onlar bizi gerçekten duygulandırıyor, yürüyüşlerimizi anlamlandırıyor. Yazdığımız yazıların güzel ülkemin taa öbür ucundan karşılık bulması bizim için en büyük kıvanç kaynağıdır. Tekrar teşekkürler... Size görevinizde başarılar, sağlık ve huzur diliyorum. Kendinize iyi bakın. İF
Sil