YAYLALAR ARASINDA BİR GÜN
24 Mayıs 2016
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Aydın Dağları’nda keşfedilecek köşe, gidilecek rota bitmez. Tire’nin
arka dünyasında yer alan Dibekçiler
Yaylası’ndan İncirliova ilçe sınırları içinde yer alan Karagözler Yaylası’na doğru yürüdük bugün de. Gerek Dibekçiler, gerekse Karagözler Yaylaları, İkizdere
Havzası’nı besleyen önemli su kaynaklarını bağrında taşımasıyla öne çıkarlar.
Tarih boyunca bu yaylaların derin yarıklarla ayırt edilen vadilerinden güneye
ve batıya doğru akan onlarca dere, İkizdere’ye
karışarak Menderes düzlüklerinde soluklanır. Bugün İkizdere köyü yakınlarında önü bir bentle kesilen çayın; bendin
arkasına taşıdığı su, eskisi kadar olmasa da sonuçta Büyük Menderes’e karışarak
Ege Denizi’nde son durağına ulaşır.
Dibekçiler'den Karagözler'e
Aydın’da Topyatağı’nın
üstünden itibaren bir yandan Balıkköy
ve Alatepe köyleri arasındaki hırçın
vadide saklı Karakemer’e(1) kadar, diğer yandan Karakemer’den güneye doğru yönelerek Karagözler köyünün altındaki sırtlara
dek parçalar halinde izlenebilen Antik Tralleis
Kenti’nin su yollarının kaynağı işte bu yaylalara kadar uzanmaktadır.
Balıkköy ve Alatepe arasındaki vadiyi aşan Karakemer
Bugün belki Karagözler
Yaylası’nın derinliklerine doğru yürüyemedik, ama iki yaylayı birbirinden
ayıran Yüğlük Yarı ve Kabak Deresi ile Karlık Deresi çevresinde yeterince dolaştık. Şimdi geçelim hikâyesine…
Yüğlük Yarı'ndan Karagözler Yaylası'na ve Karlık Vadisi'ne bakış
Dibekçiler’den Yüğlük Yarı’na doğru
Sabah erken saatlerde
vardığımız Tire’de kahvaltı sonrası Dallık
yoluyla Dibekçiler Vadileri’ne doğru
yola çıktık. Dallık sırtlarında bahar
bize benzersiz sürprizler hazırlamıştı yine. Dallık’a varmadan koyu pembe renkli bir topu andıran nakılların bir
başka türü çıktı önümüze. Uzaktan bakıldığında kırmızı kantaron hissini veren
bu çiçeklerin tespitini büyük bir dikkatle Hasan Hoca’nın rehberliğinde yaptık.
Bu sırada; biraz ilerde maydanozgillerden civan perçemleri ve kadın aynaları göz
kırpıyordu bizlere. Yola devam ettik. Dallık-Kemerdere-Dibekçiler
kavşağına ulaştığımızda hava değişti. Aşağılardaki sıcak havadan buralarda eser
yoktu. Resmen serindi buralar.
Dallık sırtlarında koyu pembe renkli nakıllar (silene compacta)
Nakılların bir topu andıran çiçekleri; yakından...
Dallık'da karamuklar
Civan perçemleri (ak yavşanlar)
Civan perçemleri (ak yavşanlar); yakından...
Dallık papatyaları (achillea tanacetum; özel bir tür civan perçemi)
(Tanımlama: Hasan Doğan)
(Tanımlama: Hasan Doğan)
Dibekçiler yönüne doğru ilerlerken altımızdaki vadinin
kuytularına sinmiş Büyükkemerdere
köyünün evlerini görebiliyorduk. Yaklaşık 1300 metrelerde seyreden yolculuğumuz
Söğüt Gediği Mevkii’nden sonra, kıl
çadırlarda geçen yüzlerce yıllık bir göçerlik hayatının izlerini bugüne taşır
gibi vadinin yamaçlarında birbirinden uzaklara saçılmış onlarca evin bulunduğu Dibekçiler köyüne yöneldi.
Dibekçiler vadileri
Dibekçiler evlerinden biri
Burası; kahvehanesi,
camisi ve muhtarlık gibi merkezi bir çekirdeğin çevresinde gelişen klasik bir
köy kalıbına oturtabileceğimiz yapıda bir yerleşim değildi. Bu durumu
hazırlayan nedenlerden birisi topografya ise bir diğeri de göçerlik kültürünün
tarih boyunca bu topraklarda günümüze kadar geçirdiği evrimin sonuçları olmalıydı.
Aydın Dağları’nın kalbinde derin yarıklarla parçalanmış bu topografyada,
birbirinden çok uzaklarda da olsa yüzlerce yıllık yaşanmışlıkların imbiğinden
süzülerek gelen bir tanışıklıkla; birbirlerini lakaplarıyla hatırlayan bir
derin bellek vardı. Eğridere Vadisi’nin
üst düzlemindeki Karaçamur’dan güneye
doğru; vadiler boyunca kendine yol bulup akan, aktıkça çoğalan Kabak Deresi’nin iki yakası boyunca
yerleşmiş bu derin belleğin günümüzdeki son temsilcileri; Tekelioğulları,
Fışkınlar, Girginler, Gökoğulları, Çakıroğulları, Dikkulaklar, Hacahmatlar, Soylular
ve diğerleri bu dağların sessiz sahipleriydiler.
Dibekçiler köyünün evleri, bu vadinin iki yakasına saçılmış gibidir.
Çan çiçeği
Dibekçiler köyü; Tekelioğulları aile mezarlığı
Dibekçiler’den Karagözler
Yaylası’na doğru alçalan bir topografyada akan Kabak Deresi’ne paralel; yılan gibi ilerleyen daracık asfalt yolu
takip ederek, karşı kıyıdaki köyün minaresiz camisinin hizasına kadar geldik.
Derenin çağıldayan suyunun ve yemyeşil çınarların rüzgârla oyunundan yansıyan
sesleri birbirine karışıyordu. Vadinin dibine ulaşmadan çınarlarla kaplı koyu
gölgelik bir cepte arabayı bırakarak Karagözler
Yaylası yönünde güneye doğru hafif bir eğimle yükselerek yürümeye başladık.
Dibekçiler çıkışındaki Tekelioğulları aile mezarlığı
Mezarlığın yakınındaki kır çeşmesi
Dibekçiler çıkışında çan çiçekleri
Dibekçiler orkidesi (limodorum)
Anadolu Meşesi ve Hasan Hoca
Takip ettiğimiz patika
boyunca yine birbirinden yüz metrelerle ifade edilebilecek uzaklıktaki köyün
son evlerini ardımızda bırakarak Yüğlük Yarı’na doğru ilerledik. Kampana
çiçeklerinin türlüsü çıktı karşımıza. Sanki birkaç farklı tür vardı içlerinde.
Tepeye doğru kızılçamlar başladı. Bu noktada Tekelioğulları’nın aile mezarlığı ve suyu akmakta olan bir kır
çeşmesi ile karşılaştık. Çamların arasında mor renkli çiçekleriyle bir orkide
dikkatimizi çekti. Ulaşması biraz zorda olsa, çalılıklarla boğuşarak ve biraz
da çizilmek pahasına yanına kadar yaklaşabildik. Gölgelik alanda bugüne kadar
canlı kalabilmişti çiçekleri; fotoğrafladık.
Yüğlük Yarı'na ilk bakış
Kaya kekikleri çiçekte...
filizgin olarak bilinir. (ziziphora)
Yüğlük Yarı civarında dağ karanfili
Dam korukları (sedum sp)
Vadi boyunca sel
yataklarına dikilmiş ceviz ağaçları, yaşlı Anadolu meşeleri, zaman zaman
kızılçamlar, çınar ağaçları ve zeytinlikler hâkim ağaç örtüsünü oluşturmaktaydı.
Karagözler’e doğru uzanan vadinin
güzelliği benzersizdi. Bir ara yürüdüğümüz patika doğuya doğru yöneldi.
Sağımızda giderek derinleşen vadinin bir kolundan ışığa doğru uzanan kavak
ağaçları, sırım gibi göğe doğru yükseliyordu. Kavaklar o kadar derinlerden
bizim yürüdüğümüz düzleme kadar ulaşmışlardı ki, köklerini görebilmek neredeyse
imkânsızdı. Çınarlarla kaplı kuytu bir sel yatağından aşağıya doğru akan suyun,
vadinin tabanındaki Kabak Deresi’ne
ulaşmak için acelesi vardı. Çınarların altında azıcık soluklandık. Bu noktadan itibaren
artık Yüğlük Yarı’nı görebiliyorduk. Dibekçiler köyü muhtarının anlattığı
kadar dik ve ürkütücü bir yanı vardı. Yarın doğuya bakan yüzü bıçak gibi
kesilmişçesine vadinin dibine doğru dimdik iniyordu. Yar ile aramızda derin bir
vadi uzanıyordu.
Sel yatağında çınarlar altında bir konfor alanı
Yüğlük Yarı'na doğru sel yatağında gezginlerin soluklanma anı
Küçük bir dereydi Kabak Deresi'ne doğru akan.
Dibekçiler'den Karagözler'e akardı dereler.
Yüğlük Yarı ile baş başayız. Hemen ardında görünen tepeler, Karagözler Yaylası...
Yüğlük Yarı
Vadi geçişlerinden biri
Vadinin doğu yamacından
dolaşan patika, bizi bir süre sonra cevizler altında terk edilmiş bir ev ve
müştemilatı diyebileceğimiz birkaç dam yıkıntısına ulaştırdı. Ceviz ağaçlarının
koyu gölgeleri altında Hasan Hoca’dan dinlediğimiz hazin bir hikâye sonrası
terk edildiğini öğrendiğimiz bu evlerin arkasından dolanarak Yüğlük Yarı’nın karşısına denk düşen
tepeye doğru tırmandık.
Hiyaluk
Gezginler, Yüğlük Yarı'na doğru yürürken...
Ceviz ağaçlarının altında hatıra yorgunu bir eski ev
Karagözler yolundayız.
Tepede bizi bekleyen sürpriz; aşılması imkansız bir uçurum ve tam karşıda Karagözler Yaylası...
Bulunduğumuz tepeden Yüğlük Yarı'nın görünüşü
Tepede bizi bir sürpriz
bekliyordu. Bulunduğumuz noktadan ötesi derin bir uçurumdu. Sanki ikinci Yüğlük
Yarı gibiydi. Altımızdaki derin vadiden İkizdere
Havzası’na doğru akmakta olan Karlık
Deresi’nin öte yakasında Karagözler
Yaylası ile yüz yüze gelmiştik. Antik çağların ve zamanımızın önemli su
kaynaklarından biri olan bu yayla, yıllardır aklımızda olan bir hedef noktaydı.
Tepesine dek sarmış çamlıklar içindeki yemyeşil sırtları, Karagözler ve Beyköy
arasındaki derin vadide akmakta olan Karlık
Deresi’nin zorlu yatağı; hepsi bir tablo gibi karşımızdaydı. Manzara ne
kadar etkileyiciyse, bulunduğumuz noktadan oralara ulaşmamız da o kadar zordu.
Karagözler Yaylası
Yüğlük Yarı ve ötesi
Yüğlük Yarı'na doğru indiğimiz patika
Hasan Hoca, Yüğlük yolunda...
Yüğlük Yarı önünde dağ karanfilleri
Yüğlük Yarı önündeki düzlükte gördüğümüz ağıl benzeri yapı kalıntıları
Yüğlük Yarı önünde dağ karanfilleri
Yüğlük Yarı önündeki düzlükte gördüğümüz ağıl benzeri yapı kalıntıları
Tepeden Karagözler ve Yüğlük topografyasını inceleyerek nasıl bir rota izlememiz
konusunda aramızda fikir yürüttük. Yüğlük
Yarı’nın güney doğu yönünden Karlık
Deresi’ne doğru inen bir geçiş aradık, ama bu taraflardan karşıya geçiş imkânsızdı;
çünkü hemen altımızda derin bir uçurum vardı. Bu nedenle geriye dönerek
bulunduğumuz tepenin batı yamacından Yüğlük
Yarı’na doğru ilerleyen bir patikayı takip ederek batıya doğru yürümeye
başladık. Meşelikler arasında beliren birkaç atın hemen önümüzden Yüğlük Yarı’nın önündeki düzlüğe doğru
kaçışması, bize geçişleri işaret etmesi açısından bir fırsat oluşturdu. Atlar,
biraz sonra sık makilikler ve meşe ağaçları arasında gözden kayboldular.
Yüğlük Yarı
Yüğlük Yarı ve Karagözler Yaylası
Dağ karanfilleri kolonisi
Kayrak taşlarla örülmüş duvar kalıntıları
Yapılara bir başka açıdan bakış
Bulunduğumuz hafif
eğimli düzlemin kuzey ve güney yönlerinde iki derin vadi boşluğu bulunmaktaydı.
Dolayısıyla ilerleyeceğimiz yönün batıya doğru; çalılıklar arasında beliren
patika olduğunu anladık. Bulunduğumuz alanın Yüğlük Yarı’na doğru hafifçe yükselmeye başladığı noktasında, yerel
malzeme olan kayrak taşlardan yapılmış, oldukça eskilere dayandığını
düşündüğümüz damlarla karşılaştık. Hepsinin çatısı yoktu. Sadece taşlarla
örülmüş duvarların bir kısmı ayaktaydı. Acaba bunlar ağıl benzeri yapılar mı,
yoksa Yörüklerin bir süreliğine konakladıkları yaşam alanları mıydı? Tam bir
fikir edinemedik. Ama Yüğlük Yarı’nın
çevresinden dolaşarak biraz daha güneye doğru indiğimizde de benzer yapı
kalıntılarıyla karşılaştık. Doğrusu merak uyandırıcıydı bütün gördüklerimiz.
Cevizlerin gölgesinde
Yüğlük Yarı'nın batı yamaçlarında rastladığımız bir başka yapı grubu kalıntısı
Yapıların yakından görünümü
Anadolu meşeleri
Gezginlerin Yüğlük Yarı çevresinden ilerleyişleri
Bir kelebek türü, gece kelebeği; avuç içi büyüklüğünde...
Anadolu meşeleriyle
kaplı sırttan yürüyerek Yüğlük Yarı’nın
çevresinin nerdeyse yarısını kat etmiştik. Bu yalçın tepeyi, güneye doğru kat
ettikten sonra Karagözler coğrafyası
yine bütün haşmetiyle görüş alanımıza girdi. Hemen altımızda evler vardı.
Patika da zaten evlerden birine doğru iniyordu. Evin hanımı terasta karşıladı
bizi. Hacamatlar’ın evi olduğunu
ondan öğrendik. Bu ev, Dibekçiler’in
sınırındaki son ev gibiydi. Ama öğrendiğimize göre biraz daha aşağılarda Dikkulaklar’ın evleri vardı. Dibekçiler’in sınırını teşkil eden ev,
işte orasıydı.
Yüğlük sırtlarından Dibekçiler yönünde vadiye bakış
Yüğlük patikalarında...
Zaman ilerlemiş, sıcak
hava ile birlikte devam eden yürüyüş biraz yormuştu bizi. Karagözler’e karşıdan bakıp dönmek her ne kadar bizi üzse de, sarp
sırttan Karlık Deresi yatağına inmek
nedense zor geldi bugün bize. Bulunduğumuz noktadan geri dönmeye, Karagözler köyünden Karagözler Yaylası’na bir başka günde yeniden yürümeye karar
verdik.
Hacamatlar Evi'ne doğru inerken...
Karagözler Yaylası önünde Hacamatlar Evi
Hacamatlar Evi'nden bir başka görünüm
Hacamatlar evi, Dibekçiler’den
Karagözler Yaylası’na doğru
yaptığımız bugünkü yürüyüşümüzün son noktası olmuştu. Aşağıda; Karlık Deresi ile Dibekçiler’den gelen Kabak
Deresi’nin birbirine karıştığı yere köylülerin verdiği isimle Çaykavuşuğu Mevkii’nden geriye döndük.
Dönüş yolunda; gelirken yürüdüğümüz patika düzleminin yaklaşık 50 metre kadar
altından geçen toprak yolu izledik.
Çiçek açmakta olan yılan yastığı
Karagözler vadileri
Atlarla dönüş yolunda yeniden karşılaştık.
Dönüş yolunda ceviz bahçeleri
Dibekçiler'e dönüş yolumuz
Sağlı sollu ceviz
bahçelerinin arasından geçerek yürüdüğümüz yol, dere yatağından içerlere doğru
kavisler çizerek ilerliyordu. Bunlardan en derinine girdiğimizde yol, bizi
çınarlar altında yukarıdan gelen bir sel yatağının başına çıkardı. Burası,
gecikmiş yemek molamız için ideal bir yerdi. Işığa doğru yükselen kavak ağaçları,
koyu gölgelik çınarlar ve eğrelti otları arasında akan suyun sesini dinleyerek
yemeğimizi yedik.
Yemek molasına doğru
Yeşilin binbir tonu
Yemek molası verdiğimiz vadi dibindeki küçük dere
Çeşme
Gezginler mola anında...
Yeşilin binbir tonu
Yemek molası verdiğimiz vadi dibindeki küçük dere
Çeşme
Gezginler mola anında...
Yemek molası sonrasında Dibekçiler’e doğru yeniden dereye
paralel olarak yürümeye devam ettik. Toprak yol, bir süre sonra hafifçe
yükselerek geldiğimiz patikaya kavuştu. Artık Dibekçiler’e iyice yaklaşmıştık. Vadinin karşı yamaçlarına saçılmış
Dibekçiler evleri ve camisi
görünmüştü bile. Bir süre sonra asfaltın kıyısındaki bir gölgelik alanda
bıraktığımız arabamıza ulaştık.
Dönüşte Dibekçiler'le karşılaştığımız an
Biraz geçmiş de olsa Ovacık Laleleri
Bu da diğeri
Ovacık'da gördüğümüz eşek dikenleri (onopordum sp); üstten görünümü
Günü tamamlamış, Dibekçiler’den Karagözler Yaylası’nın başlangıcına kadar yürümüş, Yüğlük Yarı’nın karşısındaki tepeden Karlık Deresi’ni seyretmiş, Karagözler’in uzaktan kapkaranlık
görünen, kızılçamlarla kaplı yoğun örtüsüne keyifle bakmıştık. Hele dönüş
yolunda; Ovacık Yaylası’nda
gördüğümüz bu yılın son köfün lalelerine
ne demeli; sanki bunca zamandır solmamak için bizi mi beklemişlerdi ne? Geçen
yıllardan edindiğimiz deneyimle muhtemel yerlerinde ararken onları, solmak
üzere olan ikisini, Ovacık yolunda
gevenlerin arkasına sinmiş bir şekilde yakaladık. Bu da bizim için günün ödülü
gibiydi sanki. Fotoğrafladık ve Tire’ye doğru dönüş yoluna vasıl olduk.
Dipnotlar
(2) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında gezi sırasında İF tarafından çekilmiştir. Nebat tanımlamaları, Hasan DOĞAN tarafından yapılmıştır. Rota haritası Mehmet Yavuzcezzar'a aittir.
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Sevgili gezginler, sizlerle aynı anda gezinize iştirak etmemiş olsak da , fotoğraflarınızın ve anlatım üslubunuzun etkileyiciliği sayesinde , bilin ki , bizlerde aynı rotayı gezmiş gibi oluyoruz. sağ olun var olun .
YanıtlaSilSağolun, o sizin takdirinizdir. Dileriz önümüzdeki yeni sezonda birlikte yepyeni hedeflere yürürüz.
Silİyi tatiller dilekleri ve sevgilerimizle...İF
Elinize ayağınıza ve gönlünüze sağlık çok çok teşekkürler , saygılarımla DR. R.Dinç
YanıtlaSilEstağfurullah... Esas biz sizlere bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz ve geri bildiriminiz için teşekkür ederiz. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
SilBizim oralarda bahar mevsiminde çok bulunur. Toplanıp kurutularak bitki çayı olarak tüketilir. Kışın özellikle halsizlik kırgınlık ve soğuk algınlığı gibi durumlara çok iyi gelir. Müthiş bir kokusu ve tadı vardır. Buharı nefes açar. Bir yüksek lisans tezi çalışmasında bitkiyle ilgili şu kısımlar yazılmış:
YanıtlaSilBitkiler yüzyıllardır biyoaktif bileşik kaynağı olarak kullanılmaktadır. Türkiye florası, 10.000 takson ve % 30’luk endemizim oranıyla çok büyük bir biyoçeşitlilik ve tıbbi bitki potansiyeline sahiptir [40]. Bazı Ziziphora türleri sakinleştirici, gaz giderici ve antiseptik etkilerinden dolayı Anadolu’da halk arasında çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle “Filiskin otu” olarak adlandırılan Z. taurica subsp. cleonioides’in ve “Nane ruhu” (Mint spirit) olarak adlandırılan Z. taurica subsp. taurica, infüsyonları ve karın ağrısı gibi gastrointestinal semptomları tedavi etmede oldukça sık kullanılmaktadır. Z. taurica subsp. taurica yara iyileştirici özelliğinden dolayı harici olarak ta kullanılmaktadır [33, 41, 42]. Bunların yanında Z. tenuior, Z. taurica subsp. taurica ve Z. taurica subsp. cleonioides’ ten elde edilen esansiyel yağlar üzerine yapılan bir araştırmada bu üç Ziziphora türüne ait yağların akut letal toksisiteleri çalışılmış, ve fareler üzerinde yüzme performansında düşüşe neden oldukları dolayısıyla merkezi sinir sistemi depresan aktivitesi gösterdikleri, bu nedenle de halk arasında antistres ve merkezi sinir sistemi depresyonlarına karşı kullanıldıkları bulgularına ulaşılmıştır [43].
Kaynak: Deniz, G. (2007). Türkiye'de yetişen Ziziphora L.(Lamiaceae) taksonlarının moleküler sistematiği (Master's thesis, Balıkesir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü).
Katkınıza teşekkürler...İF
Sil