31 Ekim 2022 Pazartesi

KARABURUN’UN DOĞU YAKASINDA BİR BAHAR GEZİNTİSİ...

15 Mayıs 2022 
İbrahim Fidanoğlu 
 
Efsaneleşmiş tanrılara karışmış ulu Mimas Dağı, 
bir kez daha görkemli ve Apollon’un kutsal ışığıyla parlayarak; 
seyrediyordu Ege’nin sularının yaslandığı yerinde… 
(Homeros)

Giriş 
 
Baharın en güzel günlerinden biriydi. Karaburun coğrafyasına epeydir uğramamıştık. Şimdi sapsarı katırtırnaklarının, açık pembe renkli çiçekleriyle yaban güllerinin (kuşburnu) coştuğu zamanlardı. Hem onları görmek, hem de Karaburun’un doğu kıyısındaki; varsa iyi-kötü değişiklikleri yerinde gözlemlemek üzere yönümüzü Karaburun yarımadasına çevirdik bugün. Bakalım neler görmüşüz; haydi hayırlısı… 
 
Önde katırtırnakları, arkada Homeros'un andığı Rüzgarlı Mimas ya da Akdağ...
(Mayıs 2022)
 
İnecik girişinde yaban gülleri (kuşburnu ya da rosa canina)
(Mayıs 2022)
 
Karaburun İskelesi
(Mayıs 2022)
Sabah vakti; Uzunkuyu 
 
Eski İzmir-Çeşme karayolu üzerindeki Uzunkuyu, adını köyün merkezinde yer alan bir ulu çınar ağacının hemen yakınındaki eski bir su kuyusundan alıyor. Bu kuyulardan köyde birkaç tane daha var. Demek ki Çeşme coğrafyasında eskiden beri devam ede gelen bir su problemi ve bunun ortadan kaldırılmasına yönelik çabalar hep süre gelmiş. 
 
Uzunkuyu'da Çınaraltı kahvesinde eski  bir hatıra...
(A.Aydemir; Şubat 2014)
 
Uzunkuyu Camisi
 (Mayıs 2014)

 
Çınaraltı kahvehanesinde baharda bir Pazar sabahının erken uyanışı vardı sanki. İçilen çaylara karışan, köylülerin ve şehirden gelip buralara yerleşen emekli taifesinin muhabbeti yankılanıyordu çınar altında. Ya köyün camisinin girişindeki bir mermer plakada yazan şu dizelere ne demeli; anlayanlar için sanki hayat dersi gibi… 
 
“Mala mülke mağrur olma 
Deme yoktur ben gibi 
Bir muhalif rüzgâr eser 
Savurur harman gibi” 
 
Yunan işgalinde Yunanların karakol olarak da kullandığı eski Barbaros İlkokulu; şimdi turistik amaçla kullanılıyor.
(Nisan 2007)
 
Barbaros'da su kuyuları
(Nisan 2007)
 
Çınaraltı’nda simit, peynir ve arka arkaya gelen çaylarla zenginleşen mütevazı kahvaltımız sonrasında, Uzunkuyu’dan Manzara Kahvesi yoluyla Barbaros köyüne doğru hareket ettik. Amacımız Karaburun yarımadasının doğu kıyılarını takip ederek kuzeye doğru ilerlemek; Barbaros-Karapınar boğazını aşarak, Karapınar deresi boyunca uyanan doğadaki değişime tanıklık etmekti. Acaba katırtırnakları ne durumdaydı; karabaş otları açmış mıydı? Doğanın kokusu, baharın kokusuna ne kadar karışmıştı? Merakla Manzara Kahvesi sapağından yangın amaçlı bir dizi göletin de bulunduğu Barbaros düzlüğüne doğru indik. 
 
Barbaros İlkokulu; ön cephesi (eskiden bu haldeydi)
(Nisan 2007)
 
Barbaros sokaklarında...
(Nisan 2007)
Barbaros’tan Karapınar’a 
 
Barbaros köyü, son yıllarda Urla-Çeşme sahanlığındaki tüm köylerde olduğu gibi ziyaretçilerine hoş sürprizler hazırlayan bir değişim içinde… Yunan işgali döneminde askeri karakol olarak da kullanılan; köyün girişindeki 1912 yılından kalma tarihi ilkokul binası, Çanakkale Savaşı’nda verdiği şehitlerle duyduğu gururu atalarına bir selam gönderircesine somutlaştırdığı saygı anıtı, meydanında yer alan canlı kahvehaneler, yerel ürünlerce zengin hoş dükkânlar, birbirine bitişik nizamda yapılmış bembeyaz badanalı evlerinin arasından geçen daracık sokaklar; bu sokaklarda dolaşırken karşınıza ansızın çıkıveren sevimli korkuluklar, hafif bir meyille köyün derinliklerine doğru yükselen yolun sonunda eski tarihi cami ve özellikle hafta sonları şehrin bunaltıcı hayatından kaçan ziyaretçilerine sunduğu sakin, ama neşeli ve aktif zamanlar; işte size Barbaros’un özeti…
 
Şimdi bu binanın altında yerel ürünleri satan bir dükkan var.
(Nisan 2007)
 
 
Barbaros köyünün yukarısında yer alan eski cami
(Nisan 2007)

Caminin avlusundaki saygıyı sonuna kadar hak eden bilge zeytin ağacı
(Nisan 2007)

 
Köyün üst düzleminde yer alan eski caminin yanından geçerken avlusundaki bilge zeytin ağacını selamlayarak Karapınar yoluna doğru yürüdük. Daha önce 2015 yılında Karapınar’dan Barbaros’a doğru gerçekleştirdiğimiz yürüyüşümüzde, iki köyü birbirine bağlayan ve batısındaki Kocadağ’ın eteklerine yalayarak Barbaros yakınlarında Ildır’a doğru kıvrılan dereye paralel yol topraktı. Şimdi ise asfaltlanmıştı. 
 
Barbaros'da bir koca kapı; ardında koskoca bir dünya...
(Mayıs 2015)
 
Barbaros kahveleri
(Mayıs 2015)

Barbaros köyünün Karapınar yönündeki çıkışında yer alan bir eski yel değirmeni yıkıntısı
(
Mayıs 2022)
 
Barbaros’un çıkışında yolun kıyısında 19.yy.dan kalma eski bir yel değirmeni yıkıntısı vardı. Kuzeyli sert rüzgârlara açık duvarın büyük bölümü yıkılmıştı. Üst katına çıkmak için yapılmış merdiven basamaklarından küçük bir bölüm hala belirgin durumdaydı. Silindirik değirmen duvarının üst kat zeminini taşıyan ahşap hatılların yuvaları ise hala mevcuttu. 
 
Barbaros yel değirmeni
(Mayıs 2022)
 
Değirmenin başka bir açıdan görünümü
(Mayıs 2022)
 
Karapınar'a doğru katırtırnakları...
(Mayıs 2022)

Yemyeşil ceviz ve çınar ağaçlarıyla kaplı bir bahçedeyiz.
(Mayıs 2022)

Dereye paralel seyreden yolun Karapınar çıkışına doğru ilerledik. Çıkışa yakın konumda; yol düzleminden daha alçak seviyedeki bir düzlükte yoğun ceviz ve çınar ağaçları altında bir koyu gölgelik vardı. Dereye inen kısa patikanın iki yanında sapsarı çiçekleri ve etkileyici kokusuyla katırtırnakları doluydu. Narenciye ve ceviz ağaçlarının bir arada bulundukları bu düzlük, Karapınar’a doğru genelde makilik bitki örtüsünün hâkim olduğu topografyada benzersiz bir konfor alanıydı. 
 
Aslında Karapınar deresinin bulunduğu bir vadideyiz.
(Mayıs 2022)

Sapsarı çiçekleri ve hoş kokularıyla Karapınar katırtırnakları
(Mayıs 2022)
 
Barbaros'dan Karapınar'a; denize doğru...
(Mayıs 2022)

Karapınar, Karaburun yarımadasının pınarlarla anılan iki köyünden biridir aslında. Bir diğeri de Karaburun ilçe merkezine yaklaşık 12 km uzaklıkta olan Kaynarpınar’dır. Her iki kaynak da; özellikle Şeyh Bedrettin’in müridi Börklüce Mustafa’nın bu yarımadada ağırlık kazanan 15.yy.daki Çelebi Mehmet iradesine karşı önderlik ettiği ayaklanmanın askeri ve lojistik hikâyelerinde su temini açısından önem taşır. Özellikle Börklüce kuvvetlerine karşı, zamanına göre son derece donanımlı Şehzade Murat ve Beyazıt Paşa komutasındaki 30.000 kişilik Osmanlı ordusunun günlük su ihtiyacının karşılanması o gün için önemli bir lojistik problemi olmalıdır. Bu da Osmanlı ordusunun Kanlıburun’a doğru evrilecek rotasının belirlenmesinde anahtar meselelerden biri olarak kabul edilmelidir. 
 
Kaynarpınar İskelesi'nde bir başka çınaraltı
(Mayıs 2019)
 
Karapınar, deniz ve en arkada Uzunada
(A.Aydemir; Mayıs 2015)
 
Karaburun-Yeni Liman arasında Kanlıburun
(Ocak 2010)
 
Eğlen Hoca ve İnecik 
 
Karaburun’u Çeşme-İzmir asfaltına bağlayan ana yola çıktıktan sonra Balıklıova ve Mordoğan üzerinden Eğlenhoca köyüne doğru devam ettik. Yarımadayı çepeçevre saran kıyı çizgisi boyunca konumlanmış; kimi Akdağ’ın yamaçlarında, kimisi ise hemen kıyıda bulunan köylerin isimlerinin hepsi ayrı bir hikâyeyi saklar gibidir. 
 
Eğlenhoca köyünün meydanı
(Mayıs 2022)
 
Eğlenhoca baraj yolundan İnecik yönüne bakış; önde katırtırnakları; arka plandaki tepede İnecik köyü
(Mart 2010)
 
Eğlenhoca'nın üst düzleminden köye ve denize bakış
(Mart 2010)
 
Çevredeki köy adları; Eğlen Hoca, Kösedere, İnecik; biraz daha ilerde Ambarseki ve Saip; Gerence Körfezi’ne bakan yüzde Tepeboz ve sanki bozgunlar ve korsan saldırılarına karşı sinmiş ve derin bir vadinin ardına saklanmış gibi denizi gözetleyen Bozköy, Gerence’nin diğer köyleri; Hasseki, Sarpıncık, Eski Rum köyü Sazak, Parlak, Salman ve Küçükbahçe ve dağdaki Meli ile deniz kıyısındaki Kara Reis 
 
Karareis üstünde terk edilmiş eski Rum köyü Meli
(Nisan 2015)
 
Tepeboz'dan Yeni Liman'a bakış
 (Temmuz 2008)

Küçükbahçe
(Mart 2016)

 
Eski Rum yerleşimi Sazak'ın yıkıntıları arasında...
(Mart 2016)
 
Bu köylerin bir kısmı 15.yy.daki bu coğrafyada yaşanmış bir büyük deneyimin ve kavganın tanıkları olmuşlardı. Öyle bir alt üst oluş ve kıyımı yaşamış olmalı ki yarımada; belki Osmanlı’nın bu toprakları lanetlemesi, belki de kıyımdan kurtulan kılıç artığı halkın korkudan ve acıdan sinerek, bu dar geçitlerin hikâyelerinden uzaklaşıp unutmak düşüncesiyle bu vadilere ve eski yerleşim alanlarına en az iki yüz yıl uğramayışı sonrasında her yer balkanlık olmuş. 
 
Eğlenhoca Camisi
(Mart 2010)

Eğlenhoca Camisi'nin önünden köyün arka evlerine doğru çıkan meyilli yol
(Mart 2010)

Bütün bunlar; Karaburun yarımadasında yaşanan o toplumsal dramın izlerinin üstünü doğanın yorganıyla örtüvermiş sanki. Bütün patikalar, bütün yollar kapanmış gitmiş. Yaşam alanları battal olmuş; evlerin taş duvarları birer yıkıntıya dönerek zaman içinde ağıl malzemelerinde değerlendirilmiş. Kırsalda taşların çevrildiği dev taş havuzlarına dönmüş yaşam mekânları. 
 
Eğlenhoca sırtlarında baraja bakış
(Mart 2010)

Baraj yolunda dere yatağına doğru katırtırnakları
(Mart 2010)
 
Eğlenhoca barajının önünü kestiği dere üzerinde eski bir köprü
(Ocak 2010)
 
Eğlenhoca da bu eski yerleşimlerden biri… Köyün isminde belli ki kadim hatıralar ve sırlar saklı; hoca kim; neden oyalanıp eğleniliyor? Beklenen kimdir? Akla hemen bu toprakların eski hikâyeleri geliyor; Börklüce Mustafalar, Dede Sultanlar; yârin yanağından gayri her şeyin ortak olduğu bir ütopyanın peşinde koşarak Kanlıburun’da kılıçtan geçirilen ak libaslı Bedrettin yiğitleri, Sakızlı Rum gemiciler, on binler geliyor akla? Sisli bir hayal gibi; yüzyıllar ötesinde şimdi…(1) 
 
Eğlenhoca Camisi'ne çıkan yol; köyün kahvehanesine doğru...
(Mayıs 2022)
 
Eğlenhoca Camisi'nin önündeyiz.
(Mayıs 2022)

Eğlenhoca Camisi'nin minaresi
(Mayıs 2022)
 
Biz ise, sıcak bir bahar sabahında köyün meydanından eğimli bir araziye oturtulmuş tarihi camiye yürüyoruz şimdi. İki yanımızda çınarlar, salkım söğütler ve başkaları… 
 
Minaresinde yer alan kitabesinden anlaşıldığı kadarıyla 19.yy.da inşa edilmiş köyün camisi son yıllarda kapsamlı bir restorasyon süreci yaşadı. Caminin de yer aldığı köyün merkezi sayılabilecek bu yokuşun iki yakasında kahvehaneler ve küçük dükkânlar yer alıyor. Caminin karşısında yer alan iptidai bir çeşmeden Akdağ’ın derinliklerindeki katmanlardan süzülüp gelen tatlı ve şifalı bir suyun aktığını belirten bir levha var; üzerinde aynen şöyle yazıyor:
 
Eğlenhoca pınarları hakkında iptidai çeşmenin hemen yanındaki levha
(Mayıs 2022)
 
 Eğlenhoca'nın şifalı suyu; bu basit çeşmeden akıyormuş.
(Mayıs 2022)
 

Eğlenhoca sırtlarında; 2010 yılında...
(Mart 2010)
 
“Su, Yeraltı Nehri; Akdağ’a yağan kar ve yağmur sularının geri dönüşümü; Alacan Çeşmesi, Baldır Pınarı, Aşapınar (yani Aşağı Pınar), Köprü; Solca Çeşme, Kerim Pınarı, Aksu; köyün içinde üç yerde 24 saat kaynaklar… 
 
Eğlenhoca’da yaşayanlar, bu su kaynaklarıyla 100 yaş üzeri yaşam sürmüşler. Bu akan su, yukarı pınardan gelmekte; %100 şifa, pet şişelerinizi doldurun. Ücretsiz…” 
 
Derme çatma levhada bundan sonra yer alan kısım ise, bu suların ve su kuyularının Mordoğan’ın içme suyu ihtiyacını karşılayabileceği, Eğlenhoca’nın üst düzleminde DSİ tarafında geçmiş yıllarda yapılmış olan gölete ihtiyaç bulunmadığını belirten ve kendince konuyla ilgili eleştiriler de getiren ifadeler yer alıyor. Naifçe ama içten yazılmış; sanki makama yönelik açık bir dilekçe gibi… 
 
EğlenhocaCamisi'nin avlusunda...
(Mayıs 2022)

Avlu düzleminden basamaklarla erişilen Eğlenhoca Camisi'nin üzerinde onarım tarihi olan 1902'yi taşıyan giriş kapısı
(Mayıs 2022)

Eğlenhoca Camisi'nin harimi; mihrap, kürsü ve minber...
(Mayıs 2022)
 
Eğlenhoca Camisi’nin avlusunda ve karşı yakadaki kahvehanenin bahçesinde çınar ağaçlarının koyu gölgesine sığınmış yoğun bir müşteri kalabalığı var. Biraz cami avlusunda soluklanıyoruz; çaylarımızı içerken bir yandan. 
 
Eğlenhoca Camisi ve minare birlikte...
(Mart 2010)
 
Eğimli bir topografyaya oturtulmuş Eğlenhoca Camisi, dıştan bakıldığında dikdörtgen formuna sahip; ama son cemaat yeri olarak adlandırılabilecek girişi, kare planlı harim bölümü ile bütünleşmiş bir anlamda. İki katlı bu bölümün üst kısmı, caminin kadınlar mahfilinin bir uzantısına dönüşmüş. Caminin dış cephesinin köşeleri kesme taştan, diğer yüzeyler ise moloz taştan örülmüş durumda. Kitabesinde Hicri 1239; Miladi 1824 tarihinin okunduğu minarenin ana gövdesi, kesme taştan örgülü bir kaidenin üstünde yükseliyor. Üzerinde bir ay-yıldız motifinin de yer aldığı caminin giriş kapısında yer alan 1902 tarihi ise, bir onarım tarihine işaret ediyor. 
 
Eğlenhoca Camisi
(Mart 2010)
 
19.yy.dan kalma İzmirli Rum saat ustası Anghelidakis'e ait bu antika duvar saati Mart 2010'da çalışmasa da caminin hariminin bir köşesinde duruyordu. Ama 2022'de yoktu. Acaba ne oldu?
(Mart 2010)
 
Saatin ana gövdesinde yer alan benzersiz süslemelere sahip sarkacı
(Mart 2010)
 
Üzerinde kırmızı renki üzüm salkımları ve yeşil asma yapraklarıyla bezenmiş; 19.yy.daki ustasının isminin (J.A. Anghelidakis) yazılı olduğu Smryna saati
(Mart 2010)

Caminin iç mekânları, Barok tarzı süslemelerle kaplı… Ahşap tavanın ortasında dışarıdan algılanamayan, içi ahşap süslemelerle bezeli; yine ahşaptan bir kubbe yer alıyor. Alçı süslemelerin ağırlıkla kullanıldığı yarım daire görünümlü bir nişe yerleştirilmiş, yukarıdan aşağıya doğru dökülen, alçıdan püsküllü kordonla iki yana doğru çekilerek önü açılmış perdeler, iki yanında kompozit başlıklı sütuncelerin ortasına yerleştirilmiş mihrap oldukça göz alıcıdır.
 
Caminin  hariminde yer alan mihrap
(Mayıs 2022)
 
 
Mihrabın üzerindeki Barok tarzı alçı süslemeler
 (Mart 2010)

Eğlenhoca Camisi; kadınlar mahfili
(Mayıs 2022)
 
Mihrap nişinin üzerinde dikdörtgen şekilli bir çerçevenin içinde bir ayet kitabesi yer alır. Kitabenin iki yanında yana yatırılmış lotus motifleri, kitabenin üzerinde ise, üzüm salkımları ve asma yapraklarından oluşan alçıdan kompozit bir süsleme bulunmaktadır. Bu süslemelerin hemen üzerinde alçıdan bir saçak ve onun üzerinde mihrap süslemelerini bir anlamda tamamlayan üçgen görünümlü dallar ve yapraklardan oluşan bitkisel alçı süslemeler mevcuttur.(2) 
 
Eğlenhoca Camisi; ahşap kürsü
(Mart 2010)
 
Eğlenhoca Camisi; minber
(Mayıs 2022)
 
Harimin tavanında yer alan ahşap kubbe
(Mayıs 2022)
 
Mihrabın solundaki köşede yer alan kürsü ve sağındaki oldukça sade ahşap işçiliği ile dikkat çeken minber ile harimi çevreleyen kemerli pencereler caminin iç mekânını tamamlayan diğer unsurlardır. 
 
Özetle dışı son derece sade görünümlü, taş ve ahşap örgülü bu caminin içindeki süslemeler gerçekten etkileyici… Yakın zamanda tamamlanan uzun süreli bir restorasyon sonrasında Eğlenhoca Camisi 19.yy.ın başlarından kalan bir ibadet mekanı olarak Karaburun yarımadasındaki diğer benzerleri arasında öne çıkıyor. 
 
Harimin minber yönünde görünüşü
(Mayıs 2022)

Kadınlar mahfili ve tavandaki ahşap kubbe birlikte...
(Mayıs 2022)
 
Caminin bulunduğu eğik düzlemin alt kodunda yer alan köyün meydanı özellikle hafta sonları canlanıyor. Yakınlarda yapılan ve yöresel yiyeceklerin sunulduğu küçük bir lokanta-kafeterya, köylülerin kendi ürettiği ürünleri sattıkları sıra sıra dükkânlar ve kesme taş kullanılarak yakında yapılmış bir çeşme meydandaki çerçeveyi dolduruyor. Köyün girişinde yer alan kalkınma kooperatifinin mandırasında ise, Karaburun yarımadasının kıl keçilerinden sağlanan keçi sütünden peynir v.b. ürünler üretilip satış mağazasında satılıyor. Fiyatları da şehre göre oldukça ehven… 
 
Eğlenhoca meydanı
(Mayıs 2022)

Meydandaki yerel ürünlerin satıldığı dükkanlar
(Mayıs 2022)

Eğlenhoca köy meydanındaki çeşmeden akan pınar suyu
(Mayıs 2022)

Karaburun köyleri, Akdağ’ın bağrındaki saklı koyaklara korkuyla sinmişlerdir hep. Korsan baskısı bir yandan, diğer yandan Osmanlı’nın Fetret Devri’nden kalan isyan ve zulüm hatıraları, coğrafyanın hafızasına kazınmıştır sanki. Denize paralel kıyı boyunca seyrederken Akdağ’ın eteklerine gizlenmiş bu köyleri neredeyse hiç göremezsiniz. Oralara ulaşmak için emek ister, sevgi ister; o topraklara tutku ile bağlanmak ister. Yarımadanın ucundaki bir Bozköy, bir Tepeboz, batıya dönünce yarımadanın Sakız’a bakan yüzünde yer alan Hasseki, Sarpıncık, terk edilmiş Rum yerleşimi Sazak, Salman, Parlak ve Küçükbahçe, Karareis üstündeki yine terk edilmiş eski Rum köyü Meli, yukarıda tarif edilen ve denizden bakıldığında asla fark edilemeyecek bir konumda yerleştirilmiş gibidir.
 
Eğlenhoca'dan bağlara bakış
(Mart 2010)
 
Eğlenhoca'dan İnecik köyünün görünümü
(Mart 2010)
 
İnecik; bir kale köy gibi… 
 
Eğlenhoca’dan yine Akdağ’ın bağrında saklı bir başka köye; İnecik’e doğru yöneldik. Bahçe aralarından ilerlerken, köyün çıkışında; önce bir zeytinyağı fabrikasının, hemen sonra da suyu gürül gürül akan eski bir Karaburun çeşmesinin önünden geçtik. Kösedere-İnecik kavşağına gelince İnecik’e doğru yöneldik. Köyün girişinde yemyeşil bağlar, tarlalar arasındaki toprak bir yol sapağının köşesinde yeni çiçeklenmiş yaban gülleri (kuşburnu ya da rosa canina’lar) ve yeni yapılmış modern çizgide evler vardı. Ama bizim için esas çekici olan, köyün meydanının çevresinde konumlanmış ana çekirdek idi. 
 
İnecik önünde kuşburnu (yaban gülü) çiçekleri
 (Mayıs 2022)

İnecik'de yemyeşil bağlar
(Mayıs 2022)

İnecik'de baharla gelen; passiflora...
(Mayıs 2022)

İnecik, gerçekten isminin şirinliği bir yana; hem o “-cik” ekindeki minikliğe ve denize doğru; kıyıdaki iskelesi Kaynarpınar’a doğru alçalan bir eğimli arazinin hemen tepe ucunda konumlanmasına işaret eden bir topografyaya sahip. Ege’deki Yunan adalarında dolaşırken, yine denizden gelebilecek korsan akınlarına karşı bir refleks olarak evlerin bitişik nizamda sırt sırta vermiş şekilde; sanki bir kale gibi yerleşim sınırlarını çepeçevre sarması, aynen İnecik’te de gözleniyor. Çünkü orası da aynı korkuyu yaşamış olmalı. Köyün tam ortasındaki şirin meydanın bir köşesinde, yarımadanın doğu denizine bakan ve aynı zaman da kahvaltı evi olarak da işlev gören köyün kahvehanesi vardı. Kahvehanenin kızılçamların gölgesindeki avlusunun güzelliği bir yana, denize bakan verandası ise benzersizdi. Tabii ki bu manzarayı yudumlamak şarttı. Avludaki eski bir zeytinyağı işliğinin zamanında zeytin ezmek amacıyla kullanılmış olan taş baskı düzeneği, dış cephesi dekoratif tuğla ile kaplı bir kaidenin üstünde yükselen bir Atatürk büstü, piknik masaları, meydana bakan halen faal bir taş çeşme meydanın önemli unsurlarındandı. 
 
İnecik köy meydanı
(Mayıs 2022)
 
İnecik kahvehanesi ve önündeki avlu
(Mayıs 2022)
 
Eski bir zeytinyağı işletmesinden kalan taş baskı değirmeni
(Mayıs 2022)

İnecik köy meydanı ve kahvehane
(Mayıs 2022)
 
Verandanın hem alt düzleminde bulunan bir iğde ağacının çiçekleri yeni açmıştı anlaşılan. Baharın tam ortasında aşağılardan gelen bu eşsiz kokular, balkondaki ziyaretçilerin başını döndürecek düzeydeydi. Hiçbir parfüm bu kokunun yerini asla tutamazdı. Karşımızdaki Ayvaz Boğazı’ndan denize doğru alçalan yemyeşil bir topografya ve onun ardında uzanan körfezin mavilikleri; İnecik’in doğu yönündeki manzarası da oldukça etkileyiciydi. Kuzey yönündeki Değirmentepe ise kızılçamlarla kaplıydı. Solumuzda kuzeye ve denize doğru inen yol, İnecik’i aşağıdaki köyün iskelesi konumundaki Kaynarpınar’a bağlıyordu. 
 
İnecik Zeytin Okulu
(Mayıs 2022)

İnecik'den İzmir Körfezi'ne bakış; sağda Ayvaz Boğazı, solda ise kızılçamlarla kaplı Değirmentepe
(Mayıs 2022)

Hemen altımızda Zeytin Okulu isminde; zeytin kültürü ve tarımından yola çıkarak, ekolojik tarım ve yaşam biçimleri üzerine odaklanmış bir sivil toplum girişiminin binası yer alıyor. Okul, kendi ifadeleriyle(3) ekolojik yaşam pratikleri konusuna ilgi duyan ve çoğunluğu İzmirli akademisyenlerden oluşmuş; kuruluş tarihi 2013 yılı olan Zeytince Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin geliştirdikleri ortak girişimlerden biri… Daha önceleri köyün ilkokulu olarak kullanılan, ama kırdan kente yönelik göçler ve taşımalı eğitim sistemleri nedeniyle işlevsizleşen ve yıkık dökük bir yapıya dönüşen bu bina, İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin katkılarıyla bir tür zeytin ve zeytincilik üzerine bir araştırma ve bilgi paylaşımı merkezine dönüştürülmüş. 2017 yılında devreye alınan İnecik Zeytin Okulu’nun çarpıcı bir de sloganı var; “Zeytinin bi’ bildiği var! 
 
İnecik köy camisi
(Mayıs 2022)

İnecik'de iğde ağaçları çiçek açmıştı.
(Mayıs 2022)
 
İnecik Camisi'nin avlusundan Kaynarpınar İskelesi'ne bakış
 (Mayıs 2022)
 
Köyün kahvehanesinin de bulunduğu meydanın kuzey cephesinde ise İnecik’in oldukça eski ve sade görünümlü camisi yer alıyor. II. Abdülhamit döneminde yöredeki Müslüman ahalinin azınlıkların kabarışı karşısında moralini yükseltmek amacıyla bir kampanya şeklinde yaptırılan minarelere bir örnektir İnecik köy camisinin minaresi de. O dönemde bordoya çalan sarımsak taşından tek tip mimari çizgilere sahip bu minarelere Karaburun yarımadası dışında İzmir’de Basmane’de Çorakkapı ve Soğukkuyu’da Çömezcizade Mehmet Efendi camilerinde, Menemen’de Gediz ovasında, nehrin doğu yakasında; Dumanlıdağ’ın eteklerine sıralanmış bazı köylerin (Yanıkköy gibi) camilerinde de rastlanır. 
 
İnecik Camisi'nin II.Abdülhamit döneminde yaptırılan minaresi
(Mayıs 2022)

İnecik Camisi, son cemaat yeri  ve avlusu
(Mayıs 2022)

İnecik Camisi; harimde mihrap ve minber
(Mayıs 2022)

İnecik köy camisi, zamanla geçirdiği restorasyonlar sürecinde oldukça değişikliğe uğramış olsa da, yarımadanın bu yakasında önemli tarihi yapılardan birisidir. Minare kaidesinin üzerinde yer alan 1902 tarihli kitabe büyük olasılıkla onarım tarihine işaret etmekte olup, caminin ahşap tavanla örtülü plan şeması ve yöredeki diğer yapılarla benzerliği dikkate alındığında inşa tarihinin 18 ya da 19.yy. aralığında olması muhtemeldir. 
 
İnecik Camisi
(Mayıs 2022)
 
Caminin mihrabı
(Mayıs 2022)
 
Kızılçamlar altnda caminin avlusu
(Mayıs 2022)
 
Cami; dikdörtgen planlı, girişi ve son cemaat yeri kuzey yönünde yer alan, minaresi cami yapısı ile ayrık özellikte, mihrap dışında harimde yer alan minber ve diğer unsurlar son derece sadedir. Mihrab yarım daire şeklinde bir nişe yerleştirilmiş ve çerçevesi basit silmelerle oluşturulmuştur. Niş içinde yer alan süslemeler yakın zamana ait olup oldukça basit tarzdadır. Mihrabın üst bölümünde ise Karaburun yarımadasındaki diğer köy camilerinde görülene benzer Barok tarzda alçıdan bir üçgen tepelik şeklinde süslemeler yer alır. Burada süsleme elemanı olarak daha çok bitkisel yaprak ve dallar kullanılmıştır. Üzerleri yaldız boyalıdır.(4) 
 
Pencere detayı
 (Mayıs 2022)

 
Harimin tavan detayı
(Mayıs 2022)
 
İnecik Camisi; kadınlar mahfili
 (Mayıs 2022)

 
Harimin üzeri düz ve ahşap bir tavanla örtülmüştür. Tavan, son cemaat yerinde olduğu gibi çaprazlamasına yerleştirilmiş ahşap çıtalarla bezenmiştir. Harimin kuzeyinde dört ahşap destekle taşınan ve harime doğru küçük bir balkoncukla sonlanan kadınlar mahfili yer alır. Kadınlar mahfiline çıkan ahşap merdiven ise, son cemaat yerinde konumlanmıştır. Caminin kuzey yönündeki avlusu; meydanın konumlandığı sekinin nihayet bulduğu ve kızılçamların altındaki koyu gölgeliği ile özellikle sıcak yaz aylarında ziyaretçilerine oldukça konforlu bir alan sunar. Aşağıdaki deniz kıyısında Kaynarpınar İskelesi’ne hâkim konumdaki bu avludan manzara yine doyumsuzdur. 
 
Köy meydanındaki çeşme
(Mayıs 2022)

Daracık sokaklar ve İnecik evleri; sanki sırt sırta vermiş gibi...
(Mayıs 2022)

El değiştiren evlerin hepsi restorasyon görmüş. Diğerleri ise sus pus viranelik...
(Mayıs 2022)
 
Köyün meydanına açılan bir daracık sokaktan güneye doğru yürüdük. Birbirine yaslanarak sırt sırta vermiş; çoğu 19.yy.dan kalma eski taş evler, bugüne dek hızlı bir devinim içinde sürekli el değiştirmiş; çoğu bugünkü sahiplerinin elinde yaşadıkları onarımlar sonrasında belli oranda temel özelliklerini koruyabilmiş durumdaydılar. Sokak ıpıssızdı; ayak seslerimiz evlerin duvarlarında yankılanıyordu sanki. Sakinlerinin içinde olduğu bazı evlerden ise sesler ulaşıyordu sokağa doğru. 
 
İnecik evleri
(Mayıs 2022)

Kale içi gibi; daracık sokaklar
(Mayıs 2022)

Sokak aralarında yürümeye devam...
(Mayıs 2022)
 
İnecik'de bir başka köşe; artık "kale"den çıkıyoruz.
(Mayıs 2022)
 
Evlerin hemen hemen hepsi taştan… Pencere kepenklerinin çoğu kapalı; sakinleri teşrif etmemişler henüz. Olasıdır ki; Mayıs sonrasında buralarda hayat canlanır ve insan sesleri yankılanır bu daracık sokaklarda. Hala içlerinde el atılmamış boş ve yıkık dökük birkaç ev eskisi daha var İnecik’de. Ama yakın zamanlarda buralarda da başka hayatlar filizlenecektir mutlaka. 
 
İnecik sokakları
(Mayıs 2022)
 
Bir dutun gölgesinde soluklandık.
(Mayıs 2022)

Zamana meydan okuyan İnecik evleri
(Mayıs 2022)

Kaynarpınar İskelesi 
 
Kaynarpınar, Akdağ’ın eteklerinde sanki üçlü bir sacayağı gibi konumlanmış Eğlenhoca, İnecik ve Kösedere köylerinin denize ulaştıkları son nokta; bir anlamda iskelesi gibidir. Karaburun’a doğru daha ilerideki Boyabağ ve Esendere iskeleleri de bu köylere yakın diğer iskeleler olarak dikkat çekerdi eski zamanlarda. Esendere, Ambarseki’ye yakınlığı nedeniyle o köy için daha işlevseldi. 
 
Kaynarpınar İskelesi'nde bir yürüyüş etkinliği öncesi girizgah
(Mart 2012)

Kaynarpınar çeşmesi
(Mayıs 2019)

Kıyıda balıkçı tekneleri, birkaç balık lokantası, denize doğru bakan bir sekide konumlanmış ulu çınarın altındaki kahvehane, hemen arkasındaki çeşme ve eski bir zeytinyağı fabrikası yıkıntıları arasından göğe doğru yükselen tuğla örgülü bir fabrika bacası; Kaynarpınar’ın kıyıdaki dikkat çeken unsurları… 
 
Kaynarpınar Çınaraltı kahvehanesinin arkasındaki eski bir zeytinyağı işletmesinden kalan tuğla baca; gezginlerin tetkiki sırasında...
(Mayıs 2019)
 
Kaynarpınar, Esendere, Boyabağ ile daha ilerideki Saip Altı’ndaki bu derme çatma ahşap iskelelerden 19.yy.da Karaburun yarımadasının bu yakasının üzüm ve zeytin gibi yerel ürünleri, şimdi izi bile kalmayan İzmir Körfezi’nin karşı kıyısındaki (Deniz Bostanlısı’nın hemen kuzeyinde) eski Menemen iskelesine mavnalarla taşınırmış. Oradan alınan başka ürünler ise, bu yakanın ihtiyacını gidermek adına dönüşte yine bu iskelelere indirilirmiş. Kim bilir ne çileli yolculuklardı o eski zamanlarda; o günün dar imkânlarıyla? 
 
Kaynarpınar Çınaraltı kahvehanesi
(Mayıs 2019)
 
Kaynarpınar, Karaburun yarımadasının doğu sahilinde su kaynaklarıyla bilinen ve bunu ismine taşımış bir küçük balıkçı köyü aynı zamanda. Şimdilerde yazlıkçıların rağbet ettiği küçük iskele, muhtemelen Börklüce Ayaklanması’nı bastırmak için 30.000 kişilik ordusuyla yarımadaya gelen Şehzade Murat ve Beyazıt Paşa’nın askerlerinin su ihtiyacını karşılamak için seçtikleri bir rota üzerinde yer alıyor olmalıydı. Bugün Balıklıova-Gerence Körfezi geçişi üzerinde yer alan Kozağaç Çeşmesi’nden Kaynarpınar’a doğru ilerleyen ve tarihte yaşanan olaylardan esinlenerek Cehennem Deresi olarak adlandırılan bu rota, Börklüce kuvvetlerinin yarımadada sıkıştırıldığı ve bugün Karaburun’un kuzey-batı ucunda yer alan Kanlıburun’a doğru sürüldüğü coğrafyanın bir parçasını oluşturmaktadır. 
 
Kozağaç-Kaynarpınar rotasında Cehennem Deresi olarak bilinen vadide; Aşağı Ovacık'ın hemen altındaki bir dere yatağına yakın konumda bulunan eski bir çeşme
(Ocak 2010)
 
Aşağı Ovacık çeşmesi
(Ocak 2010)
 
Kaynarpınar İskelesi’nden ayrıldıktan sonra Karaburun yolu üzerindeki Ambarseki ve Saip köylerine uğradık. Son durağımız ise, Karaburun (Ahırlı) İskelesi oldu.
 
Akdağ'ın eteklerinde; bir sekide Ambarseki'de...
(Mayıs 2022)

Ambarseki'de köy mezarlığının üst düzleminde yer alan köy kahvehanesi; bazen de kahvaltı evi...
(Mayıs 2022)


 Ambarseki 
 
Ambarseki, adından anlaşılacağı gibi Karaburun yarımadasının doğu yakasında; denize Akdağ’ın eteklerinde yer alan bir sekiden bakıyor. 19.yy.da köyün iskelesi olarak işlev görmüş Esendere’yi geride bıraktıktan sonra Akdağ’a doğru kıvrılan bir rampa ile ulaşılır köye. 19.yy.da Rumların ve Türklerin birlikte yaşadığı köyün merkezi diye tanımlayabileceğimiz caminin hemen doğu yönünde yer alan kızılçamların gölgesindeki köyün kahvehanesi, son yıllarda kahvaltı evi olarak işlev görüyor. Kır kahvesinin bulunduğu sekinin alt düzleminde; göğe doğru uzanan kara servilerin arasında köyün mezarlığı yer alıyor. Cengiz Gürbıyık’ın Karaburun yarımadasında Türk Mimarisi isimli kitabında verilen bilgilere göre “1831 yılı nüfus sayımında 42 hane olarak belirlenen köyde, az sayıda Rum nüfusa da rastlanmaktadır. 1923 yılı nüfus sayımında ise köyün 66 haneye yükseldiği görülür. Bazı yerleşmelere göre nüfusun fazla olması, işlek bir iskelesi bulunan Saip köyüne yakınlığından dolayı olmalıdır.”(5) 
 
 
Ambarseki mezarlığı
(Mayıs 2022)

Ambarseki'de bir sokak
(Mayıs 2022)

Ambarseki'den Karaburun ve Büyükada'ya doğru bakış
(Mayıs 2019)

 
1891 yılına ait salnamede ismi Ambarseki olarak belirtilen köyün adını aldığı sekiden başlayarak denize doğru alçalan topografyada, Saip Altı İskelesi, Bodrum Plajı ve Karaburun kasabası ile iç körfezin mavilikleri uzanıyor. Korsan baskısı nedeniyle savunma refleksiyle Akdağ’ın bağrına sinmiş Ambarseki, Kurtuluş Savaşı sonrasında ada Rumlarını kaybederken, 1924 mübadelesi ile Kıta Yunanistan’ından ve özellikle Selanik civarından gelen Türk mübadillere kucağını açmış. 
 
Ambarseki Camisi
(Mayıs 2022)
 
Ambarseki Camisi; son cemaat yeri ve kadınlar mahfline çıkan sağdaki merdiven...
(Mayıs 2022)
 
Ambarseki Camisi; harim ve mihrap; orjinal halinden oldukça uzakta...
(Mayıs 2022)
 
Köyün camisi; kare planlı bir harim, harimin kuzeyinde bir son cemaat yeri ve hemen batı köşesinde ise 1968 yılında onarım gören minareden oluşuyor. Cami, yakın zamanlarda gördüğü onarımlar sırasında tamamen değişime uğramış; örneğin mihrap fabrikasyon çinilerle kaplanarak orijinal özelliğini tamamen yitirmiş. Ahşap desteklerle taşınan kadınlar mahfiline son cemaat yerinden merdivenle erişilmekte olup, harimin tavanı ise ahşap bir örtü ile kaplıdır. Kürsü ve minberin herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Caminin 18.yy-ile 19.yy arasındaki bir zaman diliminde yapıldığı sanılmaktadır. 
 
Ambarseki sokaklarında...
(Mayıs 2022)

Ambarseki'de bir köy evi
 (Mart 2010)

Akdağ'ın eteklerinde; Ambarseki sokaklarında...
(Mayıs 2022)

Bir evin bahçesinden sarkan bir ceviz ağacı neredeyse sokağın üstünü örtmüş gibi...
(Mayıs 2022)

Ambarseki’nin daracık sokaklarından geçerken bahçe duvarlarının ardından sokağa doğru sarkan narenciye dallarında yüzlerce çiçeğin kokusu karışıyor hafiften esen rüzgâra. Akdağ’ın eteklerinde sapsarı katırtırnakları; ceviz ağaçları yapraklanmış tümden… Şehirden gelip yerleşenlerin yaptığı kimi gösterişli konakların yanı sıra, zamana meydan okuyan Ambarseki’nin kimi kesme taştan ya da beyaz badanalı duvarlarıyla 19.yy.dan kalma mütevazı köy evleri; bahçelerde sardunyalar, yeni açmış güller ve başka çiçekler; hep birlikte yeni hayatın uyanışına ayak uydurmuşlar gibi… Bahçelerden yükseliyor akşamın telaşı; insan sesleri karışıyor ayak seslerimize; yürüyoruz Saip’e doğru… 
 
Yepyeni bir Ambarseki evi; ama çevresiyle uyumlu...
(Mayıs 2022)
 
Bahçelerde narenciye çiçekleri
(Mayıs 2022)
 
Köyün eski evlerinden...
(Mayıs 2022)

 
Saip yolunda Kavimler Kapısı olarak anılan bir sanat atölyesinin hemen yakınlarında; bir ulu çınarın altında eski bir kır çeşmesi bulunuyor. Ötepınarı çeşmesi olarak anılan bu çeşmenin suyu halen akıyor. Köyün içinde Küppınarı, Mordoğan-Karaburun yolu üzerinde de Pençepınarı isimli iki çeşme daha var Ambarseki’de… Bir de Mordoğan-Karaburun yolu üzerinde Ambarseki’ye henüz gelmeden, Kaynarpınar’ı geçince; zamanın İzmir Valisi Kazım Dirik tarafından bu yolun 1933 yılında açılışının hatırasına yaptırılan mermerden bir çeşme bulunuyor. Çeşmenin ön cephesinde yer alan 4 ayrı pencerede kenara doğru toplanmış izlenimi veren açılmış perdeler ve onların üzerinde birer İzmir rozeti mermere işlenmiş. Çeşmenin üst alınlığında yer alan kitabede ise çeşme ile ilgili olarak şu ifadeler yer alıyor: 
 
Ambarseki'de Saip çıkışında yer alan Ötepınarı
(Mayıs 2019)
 
Karaburun-Mordoğan yolu üzerinde; Ambarseki ile Kaynarpınar arasında Paşa Çeşmesi
(Kasım 2009)

Paşa Çeşmesi'nin alınlığında yer alan kitabesi
(Kasım 2009)
 
“Cumhuriyetin mübarek eserlerinden Mordoğan Karaburun yolunun hatırası olarak İzmir Valisi Kazım Paşa tarafından yaptırılmıştır. Şubat-1933”
 
Saip’e doğru 
 
Saip; Karaburun’a oldukça yakın konumda; yine korsan akınlarına karşı tüm yarımadada gelişen savunma refleksinden kaynaklanan nedenlerle Akdağ’ın eteklerindeki bir başka sekide yer almaktadır. 19.yy.da genellikle Osmanlı’dan elde edilen bağımsızlık sonrası geçim kaygısı nedeniyle Ege adalarından Batı Anadolu kıyılarına yönelen Rum ahalinin göçleri sonrası, Ege kıyılarındaki kıyı kasabalarında Rum nüfusun artışı gözlenmektedir. Batı Anadolu şehir ve kasabalarındaki 19.yy.daki Rum nüfus hareketlerinin esas nedeni genellikle budur. 
 
Saip kır kahvesinden denize ve Karaburun yönüne bakış
(Eylül 2010)

Saip kır kahvesi
(Eylül 2010)

Saip sokaklarında...
(Şubat 2010)

 
Saip köyü de bu zaman diliminde Ege adalarından Rum tebaanın göçünden etkilenen Karaburun köylerinden biridir. Ari Çokana’nın 20.yy. başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri isimli kitabından Saip köyünde 19.yy.da 800 Rum ile 300 Türkün birlikte yaşadığını öğreniyoruz.(6) İsmini bilemediğimiz; ama Saip kırsalında yıkıntıları bulunan kilisenin varlığı 19.yy.da köydeki Rum cemaatin varlığına işaret ediyor. 
 
19.yy.dan kalma bir taş döşeme sokak
(Şubat 2010)

Makilikler arasında 19.yy.dan kalma Saip kilisesinin bir duvarı
Güzel mi güzel bir Saip sokağı daha...
(Şubat 2010)
 
 
Saip köyünden 3 km uzaklıktaki Karaburun’un merkezinde (Ahırlı olarak anılıyordu o yıllarda); bugün kafeteryaların bulunduğu sekinin hemen altındaki düzlemde; dere yatağına doğru, otların arasında yere uzanmış vaziyetteki iki sütun parçası bize Karaburun merkezindeki bir Rum Ortodoks kilisesinin varlığını gösteriyor. Ama sağa sola saçılmış taş yığınlarından başka bir işaret yakalamak mümkün değil. Yine Ari Çokana’nın kitabında belirttiğine göre aynı dönemde (19.yy.da) Karaburun’da (Ahırlı) 750 Rum ve 350 Türk yaşamaktaymış. Belki de bizim sütunlarını yerde gördüğümüz kilisenin ismi ise Agios Nikolaos Kilisesi olarak veriliyor. 
 
Karaburun'un merkezinde (Ahırlı) 19.yy.dan; Agios Nikolaos kilisesinden kaldığını düşündüğümüz sütunlardan biri
(Ocak 2010)
 
Saip köyü ve camisi
(Şubat 2010)

Eski bir hatıra; Saip'te yeni çiçeklenmiş bir badem ağacının altındayız.
(Şubat 2010)
 
Ambarseki’den Akdağ’ın eteklerini dolaşarak Saip’e ulaşan dağdaki yolun dışında, köye Mordoğan-Karaburun karayolu üzerindeki iki farklı noktadan ayrılan tali asfalt yollarla da ulaşma imkânı mevcut aslında. Zaten köyün Karaburun ve Mordoğan yönündeki esas ulaşım rotaları bu iki yolla irtibatlı… 19.yy.da oldukça işlek olduğu bilinen kıyıdaki Saip Altı İskelesi bugün de balıkçıların ve yazlıkçıların uğrak noktasını oluşturuyor. Ari Çokana’nın kitabından alınan Saip köyüne ve Karaburun merkezine (Ahırlı) ait 19.yy. nüfus rakamlarına göre, Saip köyünün en az Ahırlı kadar önemli bir yer olduğu anlaşılıyor. Saipliler, o yıllarda daha çok tarım, hayvancılık ve kıyı balıkçılığı ile uğraşırlarmış. Hayvanlarının ahırları da Saip’ten yaklaşık 3 km kadar uzaklıkta bulunan bugünkü Karaburun merkezindeymiş. Bu hayvan damlarının bulunduğu yer nedeniyle bugünkü Karaburun merkezi, o yıllarda Ahırlı adıyla anılırmış. 
 
Saip Camsi
(Şubat 2010)

Caminin tertemiz avlusundan bir görünüm
(Şubat 2010)

Caminin giriş kapısı
(Şubat 2010)
 
Saip köyünün camisi, bugün daha çok bir kahvaltı evi olarak işlev gören ve aşağılardaki Saip Altı İskelesi’nin bulunduğu deniz kıyısına hâkim konumdaki köyün kahvehanesinin hemen arkasında yer alıyor. Yapı doğudan batıya doğru eğimli bir arazide; dikdörtgen planlı bir yapı olarak inşa edilmiş. Caminin duvarları sıvalı ve badanalı… Caminin girişindeki ahşap sütunların taşıdığı sundurmanın altındaki son cemaat yerinin iki penceresinin üzerinde birer vazo içinde yaprak ve çiçeklerden oluşan kalem işi bitki süslemeleri, harimin doğudaki ve batıdaki cephelerinde ise, yine pencere alınlıklarının üzerinde bu kez iki ayrı cami tasviri yer alıyor. 
 
Pencere alınlıklarının üzerinde yer alan kalem işi süslemelerden biri
(Şubat 2010)
 
ve diğeri
(Şubat 2010)

Kadınlar mahfili ve üzerinde yer alan süslemeler
 
Pencere ve alınlık üstündeki süslemesi
  
Son cemaat yerinden harime açılan basit görünümlü kemerli ahşap kapının en üstünde ise, bir kitabenin iki yanında birer servi ve birer ay-yıldız motifi bulunuyor. Harimin üstü ahşap bir tavanla örtülü olup, diğer Karaburun camilerine benzer şekilde harime doğru uzanan küçük balkonlu bir kadınlar mahfili; mahfilin harime bakan korkuluklarının yüzünde mahfil boyunca uzanan, koyu yeşil renkli, stilize edilmiş sivri tepeler ve tepelerin arasında ağaç siluetleri yer alıyor. Minber ve kürsü, ahşaptan olup herhangi bir özelliğe sahip değil. 
 
Caminin minberi
Harimin ahşap tavanı ve ahşap kubbe
Saip Camisi; oldukça modifiye edilmiş mihrabı
Saip Camisi'nin avlusu; arkada caminin girişi
Caminin inşa tarihine ilişkin bir bilgi olmamakla birlikte; harime giriş kapısının üzerinde yer alan kitabeden, caminin (Hicri 1250/Miladi 1835 yılında Ali Efendi tarafından onartıldığını öğreniyoruz. Onarım tarihinin 19.yy.ın ilk yarısı olduğu dikkat edilirse, caminin ilk inşasının 18.yy. içinde gerçekleştirilmiş olması olasıdır. 
 
Eski bir Saip evinden kalan...
(Şubat 2010)

Saip'te; köy arasında...
(Şubat 2010)
 

Önde bir Saip evi; arkada Akdağ...
(Şubat 2010)

Saip ve bahçe duvarlarının ardındaki deniz
(Şubat 2010)

 
Saip köyünün daracık sokaklarında dolaşırken, moloz taş/köşelerinde ise kesme taş kullanılarak yapılmış; sıvalı ve badanalı ya da sıvasız çok sayıda eski köy evini görmek mümkün. Bunların bir kısmı yıkılmak üzere, bir kısmı ise restorasyon geçirip günümüze daha sağlam bir şekilde ulaşabilmiş durumdalar.
 
2010 yılından kalma eski bir Saip hatırası
(Şubat 2010)
 
 
Saip’ten Ahırlı’ya 
 
Saip’den Ambarseki’ye doğru kırsaldan ilerleyen bir patika üzerinde ve bir rampanın hemen başlangıcında; belki de 19.yy.dan kalma ve suyu halen akmakta olan eski bir çeşme vardı. Karaburun yarımadasındaki karakteristik örneklerinden biri olan bu taş örgü çeşme, bir yarım daireye karşılık gelecek şekilde; bir sıra taşla örgülü kemeri, ortasındaki kilit taşı, ön cephede kemerin iki yanında yer alan; yine taşla örülmüş silmeler, toprağın içinde gömülü kalmış haznesi ve buz gibi akan suyuyla oldukça gösterişliydi. 
 
Ambarseki-Saip arasında; bir rampanın başında yer alan bir kır çeşmesi; suyu hala akmakta...
(Mayıs 2019)
 
Abdullah Ağa Camisi'nin arkasındaki dere yatağında gördüğümüz Agios Nikolaos Kilisesi'nin diğer sütunu
(Ocak 2010)
 
Sağdaki yıkıntı da kiliseye ait olabilirdi.
 (Ocak 2010)
 
Karaburun'da Abdullah Ağa Camisi'nin bulunduğu sokak
 (Mayıs 2022)
 
Abdullah Ağa Camisi'nin ön planı; sokak
 (Mayıs 2022)

 
Akdağ’ın eteklerini yalayarak kıyıya inmeden yükseklerden ilerleyerek Karaburun köylerini birbirine bağlayan; kısmen döşeme, kısmen patika yollardan hep vardı yarımadada. Belki de korsan baskısı ve Karaburun İsyanı sonrası içine kapanmışlık hissiyatı içinde yarımadada yaşayanların hayata tutunma şekliydi bu. Zaten Osmanlı Devleti tarafından bastırılan isyan sonrası ülkede yeniden birliği sağlayıp kargaşanın önüne geçen merkezi yönetim, neredeyse iki yüzyıl kadar yarımadada yerleşime engel oldu. Bir anlamda devletin isyan nedeniyle yarımadada yaşayanlara kestiği bir cezaydı bu. Bunun en büyük delili ise, bugün Karaburun’un üzerinde konumlanmış eski Çullu köyünün kalıntıları arasında saklıdır. Yakın zamanlarda restore edilen Çullu Camisi’nin kitabesi üzerinde inşa tarihi olarak Hicri 1016 / Miladi 1604 okunmaktadır. 
 
Karaburun; arkada Abdullah Ağa Camisi ve minaresi
(Eylül 2010)

Karaburun'un kurtuluş günü çelenkleri; 17 Eylül 2010...
(Eylül 2010)

Aynı sokakta eski bir Karaburun evi; kapısında kurtuluş günü münasebetiyle bayrağımız asılı...
(Eylül 2010)

Benzer tarzda Saip’den Karaburun merkezine (eski Ahırlı) kadar ulaşan bir başka patika yol, Karaburun’dan Yaylaköy’e doğru ilerleyen asfaltın altından ve eski Karaburun mezarlığının hemen yanından kıvrılarak Karaburun’a doğru ilerliyordu. Mezarlıktan Abdullah Ağa Camisi’nin alt düzlemine kadar taş döşeme şeklinde devam eden yol, buradaki otoparkın kıyısında sonlanıyordu.
 
Abdullah Ağa Camisi
(Mayıs 2022)
 
 
Caminin minaresi ve kitabesi
 (Mayıs 2022)

Caminin giriş cephesi
(Mayıs 2022)

Minare kitabesi
(Mayıs 2022)

 
Caminin yanındaki çeşmenin kitabesi
(Eylül 2010)
 
Çeşme kitabesinin tercümesi
(Mayıs 2022)
 
Diğer Karaburun camileri gibi 18.yy.dan kalma olduğu sanılan Abdullah Ağa Camisi, dikdörtgen planlı harim, kuzeyinde yer alan son cemaat yeri ve kuzeybatısında ise bordoya çalan renkte sarımsak taşından yapılmış minareden ibarettir. Kadınlar mahfili, son cemaat yerinin üstünü örtecek şekilde kuzeye doğru taşırılmış ve üstüne üçgen bir alınlık yerleştirilmiştir. Kadınlar mahfiline minarenin yanında bulunan bir merdivenli girişten ulaşılır. Caminin son yıllarda yapılan onarımları sırasında eski halinden oldukça farklılaştığı söylenebilir. Örneğin mihrap, bazı Karaburun camilerinde olduğu gibi bozularak tamamen çini kaplı hale getirilmiş durumdadır. Yapı süsleme açısından zengin değildir. Harimi örten ahşap tavanda bulunan göbekte; kalem işi asma dalları, yaprak ve üzüm salkımları betimlenmiştir. Göbeğin zemini sarı, asma yaprakları yeşil, üzüm salkımları ise siyah renktedir. 
 
Abdullah Ağa Camisi'nin mihrabı
(Eylül 2010)
 
Abdullah Ağa Camisi; genel olarak harim
 (Eylül 2010)

Ahşap tavan süslemeleri
(Eylül 2010)
 
 
 
Tavan süslemeleri
(Eylül 2010)

Abdullah Ağa Camisi; kadınlar mahfili
(Eylül 2010)

Minber
(Eylül 2010)

Caminin hemen yanında yer alan çeşmenin kitabesinde; çeşmenin Hicri 1183/Miladi 1770 yılında Hüseyin Ağa ile Halime Kadın tarafından yaptırıldığı ifade edilmekte; caminin minaresinin ise, üzerindeki kitabeye göre Hicri 1316/ Miladi 1898 tarihinde inşa ettirildiği anlaşılmaktadır.(7) 
 
Abdullah Ağa Camisi; kızılçamların ardında...
(Mayıs 2022)
 
Cami yakınlarında eski bir Karaburun evi
(Mayıs 2022)
 
Caminin yan sokağında yer alan bir başka taş ev
(Mayıs 2022)
 
Aynı sokağın köşesindeki bir başka ev
(Mayıs 2022)
 
Karaburun’da son durağımız İskele oldu. Kıyı boyunca Yeni Liman yönünde tamamlanan rıhtım ve yürüyüş yolu boyunca İskele Mevkii’ne en yakın konumdaki mavi bayraklı Kuyucak Plajı’na dek yürüdük. Karşıda Büyük Ada (belki de İlkçağ’da Sidoussa yerleşimi); kıyı boyunca başta Karaburun kefali (topan kefal) olmak üzere türlü deniz ürünün servis edildiği balık lokantaları, çökertme ağ tekniğiyle; özellikle kefal sürülerinin ağlarla sınırlandırılmış dalyanlara sıkıştırılarak avlandığı deniz içindeki derme çatma gözlem kuleleri, dibi görünen tertemiz bir deniz; hepsi bizle birlikteydi o an.
 
Kuyucak Plajı'na doğru ıslah edilen Karaburun rıhtımı
(Mayıs 2022)

Kuyucak Plajı'na doğru Karaburun sahiline ve Büyük Ada'ya bakış
(Mayıs 2022)
 
Sahilde gelincikgillerden glacium
(Mayıs 2022)
 
Deniz kıyısında tuza dayanıklı ılgınlar
 (Mayıs 2022)
 
Kuyucak Plajı'na doğru...
(Mayıs 2022)
 
İki adımlık yerde binbir çiçek; binbir hayat...
(Mayıs 2022)
 
Karşıda Karaburun...
(Mayıs 2022)
 
Karaburun’da çökertme dalyancılık 
 
Çökertme tekniğiyle yapılan dalyancılık, Karaburun koylarında çok eskilerden sürdürülen bir geleneksel balık avlama yöntemi olarak biliniyor. Çökertme dalyanlarının en önemli özelliği, kıyıya yakın konumda kurulmaları… Balık sürülerinin hareketinin izleneceği kuleler ya deniz kıyısında bulunan yüksekçe yamaçlara ya da kıyıdan fazla uzakta olmayan denizin içindeki iskelelerin üzerine kuruluyor. 
 
Karaburun'da; Kuyucak Plajı'na yakın konumda çökertme ağ ile yapılan balık avcılığında kullanılan denizin içindeki gözetleme kulelerine örnek
(Mayıs 2022)
 
Aynı kulenin bir başka görünümü
(Mayıs 2022)
 
Çökertme işi ağların denizin içindeki kazıklara serilmesiyle başlıyor. Bir küçük kayık, ağların serpilip toplanmasında, düzeltilmesinde ve ağlarla sınırlandırılmış dalyanın içine hapsolup ağa takılan balıkların toplanmasında önemli bir işleve sahip. Çökertme ağlar, kazıklar arasında taş ağırlıkla yardımıyla dibe çökertildikten sonra, gözlem kulelerinden topan kefal sürülerinin geçişi gözleniyor. Bu en zahmetli iş; sıcakta, poyrazda ve yağmurda bitmek bilmeyen uzun bir bekleme süreci; balıkçıyı en çok yoran aşaması… Gözünü bir an bile denizden ayırmamak gerek; saniyeler mertebesinde balık sürüsü önünüzden geçip gidebilir. 
 
Ambarseki'nin iskelesi konumundaki Esendere kıyısında karaya kurulan bir gözetleme kulesi
(Şubat 2016)

Bu fotoğrafta karaya kurulan gözetleme kulelerinin kıyıdan yüksekçe bir yere kurulduğu daha belirgin...
(Şubat 2016)

Balık sürüsü çökertme ağın üzerine geldiği anda, ya yardımcı tayfaların ya da eğer tek başınaysa; kuledeki gözlemcinin ağa bağlı ipleri çekerek ağın balık sürüsünün geçişi sonrasında dalyanın içine hapsedilmesi sağlanıyor. Dalyana hapsolan balıklar ise, kayık yardımıyla toplanmakta. Balıkların ağlardan toplanması sonrasında ağlar yeniden düzenlenerek denizin dibine çökertilmesi işlemi tekrarlanıyor. Avın sonunda yapılacak bir tek iş kalıyor; Karaburun çarşısında ve sokaklarında tutulan balığın pazarlanıp satılması… 
 
Esendere kıyısı
(Şubat 2016)

Balık sürüsü ağın üstünden geçtikten sonra ağı yukarı çekmeye yarayan tertibat
(Şubat 2016)

 
Doğanın göç takvimine ve geleneğine bağlı olarak gelişen bir avcılık tekniği özetle çökertme avcılığı… Karaburun’un Gülbahçe’den başlayarak Balıklıova, Kaynarpınar, Esendere, Boyabağ, Karaburun, Hasseki ve Denizgiren’e kadar uzanan; neredeyse tüm kıyıları boyunca bu geleneksel yöntemle balık avcılığı halen sürdürülmekte. Bunu da nereden anlıyoruz; kıyının yakınlarında, denizin içinde kurulu gözetleme kulelerinden… 
 
Karaburun kıyısındaki davetkar masalar
(Mayıs 2022)
 
Masamızdaki sevimli misafirimiz...
(Mayıs 2022)

 
Karaburun coğrafyası benzersizdir; derinliklidir. Anlatmakla bitmez. Yarımadada hayat; Akdağ’ın vadi koyaklarında, engebeli coğrafyasında; bahara doğru yamaçları saran sapsarı katırtırnaklarının, ölmez otlarının ve karabaş otlarının arasında, Ege’nin derin maviliklerinde topan kefal sürülerinin peşinde, iristen nergise dek; yarımadanın yüzlerce yıl geriye giden kadim geçmişinden beslenen mitolojik hikâyelerinde, yaşanmışlıklarda ve isyanlarda saklıdır. Umut da peşi sıra gelir; hayatın içinde o da vardır çünkü Karaburun’da… 

Dipnotlar: 
(2)  Cengiz Gürbıyık, Karaburun Yarımadası’nda Türk Mimarisi; Arkeoloji ve Sanat Yayınları-2010; Sayfa: 59-67 
(3)  Cengiz Gürbıyık, a.g.e.; Sayfa: 120-125 
(4)  Zeytin Okulu için bkz. HAKKIMIZDA – ZEYTİN OKULU (zeytinokulu.net) 
(5)  Cengiz Gürbıyık, a.g.e.; Sayfa: 86 
(6)  Ari Çokona, 20 yüzyıl başlarında Anadolu ve Trakya’da Rum Yerleşimleri; Literatür Yayınları; 1.Basım, Kasım 2016; sayfa: 284 
(7)   Cengiz Gürbıyık, a.g.e.; Sayfa: 77-82 
(8)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 

Yazan: İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: MYC