25 Ocak 2023 Çarşamba

YUNT DAĞI’NDA; AİOLYA’DA…

15 Ocak 2023
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş 
 
Volkanik bir yükselti olan Yunt Dağı, kütlesel olarak bakıldığında, Dumanlı Dağ ile sınırını oluşturan Güzelhisar Çayı’nın kıyısından başlayarak kuzeydoğuya doğru tedrici olarak artan yükselme eğilimi, insanda sanki kuzeydoğu yönünden Çandarlı Körfezi’ne doğru eriyip akmış hissini veren yapısal görünümü ve bunun yanında yüzeyine de yansımış; çekirdeğini oluşturan volkanik yapısıyla öne çıkan ilginç bir coğrafyayı kapsıyor. Andezit, bazalt; yer yer mika şist ve kireç taşı oluşumlarla neredeyse birçok jeolojik yapıyı içinde barındıran bu dağ kütlesi, Çandarlı Körfezi’nden Soma, Kırkağaç ve Akhisar havalisine kadar uzanan oldukça geniş bir alanda kendini gösteriyor. Dağın jeolojik yapısına uygun şekilde gelişen bitki örtüsü çeşitliliği içinde kızılçamlar, yoğun olarak meşeler ve pırnar meşeleri, melengeçler, keçilerin bayıldığı kesme çalıları, zeytinlikler, ahlat armutları, son zamanlarda Osmancalı, Türkmen, Ortaköy düzlüklerinde geliştirilen kara üzüm bağları dikkat çekiyor. 
 
Yüksekköy yakınlarında Yunt Dağı'ndan Çandarlı Körfezi'ne bakış; en arkada siluet halinde Karadağ'ın hayali...
(Ekim 2022)
 
Elaia; Bakırçay'ın deltası
 (Mart 2021)

 
Reşadiye İskelesi
 (Ocak 2023)

 
Bugün bu aslında çok da fazla yüksek olmayan, ama küçük çaylarla derinliğine işlenmiş bir volkanik coğrafyanın kıyısından başlayarak iç dünyasına doğru nüfuz edip keyifli bir gezinti yaptık. İlk durağımız denizin hemen kıyısındaki İlkçağ’dan kalma bir su kaynağının bulunduğu Çaltıdere, 19.yy.da Kiliseköy ya da bugünkü ismiyle Zeytindağ’ın iskelesi konumundaki Reşadiye İskelesi, daha sonra Pergamon’un İlkçağ’daki limanı Elaia, Aigai’nin arka dünyasındaki İlkçağ’dan ve Ortaçağ’dan kalma kopuk döşeme yolları ve ağırlıklı olarak hayvancılık ve zeytin tarımıyla geçimini sağlayan Yörüklerin yurdu Yunt Dağı köylerinde dolaştık. 
 
 Kocaçay üzerindeki köprülerden biri; Pelitalan yolunda...
(Mart 2008)
 
Köprü ve Kocaçay
(Mart 2008)
 
Çaltıdere ya da Akhaion Limanı 
 
Bizim çocukluğumuzdan beri Çaltıdere diye bildiğimiz, son yıllarda halk arasında çaltı olarak adlandırılan bir tür makilik bitkisinden kaynaklanan ismin cebri bir evrimleşme ile dönüşmüş şekli “Çaltılıdere”de İlkçağ’dan kalma bir tatlı su kaynağı yer alıyor. Rahmetli Şükrü Tül Hoca ile bölgeye yaptığımız bir gezi esnasında Şükrü Tül, hemen denizin dibindeki bu tatlı su kaynağının Troya Savaşı’ndan dönen Agamemnon’un savaşçılarının gemilerine su ikmali yapmak için kıyıya yanaşıp su tedarik ettikleri kaynak olduğunu söylemişti. Bugün çevresi bazalt taşlarla örülü bir duvarla çevrili tatlı su kaynağı, buralara gelip denize karşı demlenen insanımsıların bıraktığı her türlü pisliğe bulanmış olsa da, hala faal ve hala inatla bulunduğu yerden kaynayıp yeryüzüne doğru akmaya devam ediyor. 
 
19.yy.da Çandarlı (Elaitikos) Körfezi; haritada Achaion Limen işaretli...
(Kaynak: H. Kiepert; The New York Public Library, www.nypl.org)
 
Bugün Çaltılıdere olarak adlandırılan bu köyün hemen denize doğru uzanan bir burun ucundaki korunaklı doğal limanı, İlkçağ’ın coğrafyacısı Strabon tarafından anılan Akhalıların limanı; Akhaion Limen olmalı. Burası antik coğrafyada konum olarak yine bir liman yerleşimi olan Myrina (19.yy.da Kalabasar/Kalabakhisar) ile Apolllon Tapınağı’nın bulunduğu kült merkezi Gryneion (bugünkü Şakran-Temaşalık Mevkii) arasında bulunuyor. 
 
Çaltıdere; Akhaion Limanı; tatlı su kaynağı
(Aralık 2022)

 
Strabon’un Geographika’sında yazdığına göre, bu bölgedeki Aiol coğrafyası şöyle tanımlanıyor: 
 
“Şimdiki Aiolis kentlerine Aigai’i (Yunt Dağı’ndaki Köseler köyü) ve keza, “Retorik Sanatı”nı yazmış olan Temnos’u (Gediz ovasına nazır Görece köyü) da katmalıyız. Bu kentler Kyme (Çakmaklı), Phokaia (Foça) ve Smyrna (İzmir) topraklarının üst kısmında bulunan dağlık arazide yer alırlar. Hermos (Gediz) nehri bu topraklar boyunca akar. Romalılar tarafından bağımsız bir kent olarak ilan edilen ve Sipylos (bugünkü Spil) dağının aşağısında bulunan Magnesia (Manisa) da bu kentlerden uzak değildir. Bu kent de son depremlerde zarar görmüştür. Kaikos’a (Bakırçay) doğru olan karşı kısımlarda, Larisa (Menemen yakınlarındaki Buruncuk köyü) üzerinden Hermos’u aşarak Kyme’ye uzaklık yetmiş stadia(2), buradan Myrina’ya (19.yy.da Kalaba ya da Kalabakhisar; bugün Karadut Mevkii) kırk, buradan Gryneion’a (Şakran) aynı ve buradan Elaia’ya (Kazık Bağları) gene aynıdır. Artemidoros’a(1) göre bir kimse, Kyme’den Adaia’a (Kyme yakınlarında bir başka yerleşim; bugün için yeri tam tespit edilememiş) ve buradan da kırk stadia daha uzağa giderse, Hydra (Arslan Burnu) denen bir burna ulaşır. Bu burun karşısındaki Harmatos (Elaitikos / Çandarlı Körfezinin kuzey ucundaki burun) burnu ile Elaitikos (Çandarlı) körfezini oluşturur. Halen bu körfezin ağzının genişliği yaklaşık seksen stadiadır. Limanı bulunan ve bir Aiol kenti olan Myrina altmış stadia içerdedir. Sonra, iki tanrının sunakları bulunan Akhaialılar limanına gelinir ve sonra Gryneion(3) denen bir köye, bir Apollon sunağına, bir eski kehanet ocağına, beyaz mermerden yapılmış görkemli bir tapınağa ulaşılır. Burası kırk stadia uzaklıktadır. Yetmiş stadia sonra, Menestheus ve onunla İlion seferine katılmış olan Athenalılar tarafından kurulmuş olan ve Attaloslara (Pergamon hanedanı) ait bir limanı ve Deniz Merkezi bulunan Elaia gelir.”(4) 
 
Çaltıdere su kaynağının yakınlarındaki İlkçağ'dan kalma sütun parçaları ve kesme taşlar; arkada Çaltıdere piknik alanı...
(Aralık 2022)
 
Strabon, Akhalıların Limanı’nda iki sunak alanından söz ediyor. Büyük olasılıkla bu sunak alanları, bugün Çaltılıdere’de denizin dibinde hala varlığını sürdürmekte olan tatlı su kaynağının yakınlarında olmalıdır. Bugün su kaynağına göre kuzey yönünde tatlı bir meyille yükselen ve kızılçamlarla kaplı piknik alanı, kanaatimizce bu sunaklar için en uygun yeri teşkil etmektedir. Zaten dört yanı bazalt taştan bir duvarla çevrili havuzun ortasında ve piknik alanının hemen başladığı hatta bir dizi Dorik ve İon tarzı sütun parçaları bulunmaktadır. 
 
Çaltıdere'de su kaynağı yakınlarındaki İon ve Dor tarzında sütun parçaları
(Aralık 2022)
 
Denizin kıyısındaki kızılçamlarla kaplı sırtı kuzeye doğru aştığımızda karşımıza çıkan manzara, Akhalıların Troya dönüşünde su ikmali için karaya çıktıkları mevkiinin bugün de küçük ve derme çatma bir iskeleyle balıkçı kayıklarına hizmet vermekte olduğu doğrultusunda. Her ne kadar Çaltılıdere kıyısındaki alüvyonlarla kaplı alan, bugün bir yat ve tekne imalatı için bir kooperatif inşaatının kullanımına terk edilmiş ve bu nedenle de çevre topografyayla epeyce oynanma olasılığı ortaya çıkmış olsa da, arka planında saklı bu hikâyelerin de en azından yerel yöneticiler tarafından sahiplenmeye ihtiyacı var. 
 
Çaltıdere; "Achaion Limen"; tatlı su kaynağı; her türlü pislikle zenginleştirilmiş(!) durumda...
(Aralık 2022)
 
İzmir-Çanakkale asfaltının iki yanına serpilmiş köyün eski çekirdeği İlkçağ’dan kalma bir kale kalıntısı ile temsil edilen tepenin eteklerinde yer alıyor. Son yıllarda köyün Çandarlı-Dikili yönündeki yazlıkçıların gidip dönerken uğradıkları bir uğrak yerine dönüşmesine yardımcı olan kahvehane ve yiyecek mekânları ise, hemen yolun kenarında konumlanmış durumda. 
 
Çaltıdere; Akhaion Limanı; tatlı su kaynağına bir merdivenle ulaşılıyor. Su, betonla çevrili küçük havuzun içinden sürekli kaynamakta. Havuzun ortasında ise, bir sütun parçası ve bir sütun başlığı var.
 (Aralık 2022)

 
Kıyıdan yaklaşık 200 metre içerde; Çaltılıdere eski köy mezarlığı yakınlarında bulunan Çaltılıdere Höyüğü ile ilgili olarak ise, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-TAY projesi kapsamında şu bilgiler aktarılıyor: 
 
“İzmir İli Aliağa İlçesi'nin kuzeydoğusunda; Çaltılıdere Köyü'nün 1 km güneybatısında; Bergama-İzmir karayolunun batısında yer almaktadır. Çandarlı Körfezi'nin güney kıyısında; denizden yaklaşık 200 m kadar içerdedir. Yerleşme J. Mellaart tarafından bir Son Kalkolitik Çağ buluntu yeri olarak verilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.”(5) 
 
Çaltıdere; piknik alanının bulunduğu alçak tepenin ardındaki iskele
 (Aralık 2022)

Akhaion Limanı'ndan Şakran'a doğru bakış
(Aralık 2022)
 
Myrina-Gryneion arasında 2016 yılında gerçekleştirilen yüzey araştırmaları sırasında yapılan tespitler çerçevesinde; Adnan Menderes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Emre Erdan’ın Aliağa Belediyesi’nin Aliağa Kent Kitaplığı yayınlarından Myrina-Gryneion-Arkeolojik Yüzey Araştırmaları-Cilt-1 isimli kitapta yer alan Myrina-Gryneion arasında bir Höyük Yerleşimi: Çaltıdere Höyüğü 2016 yılı Araştırmaları isimli makalesinde höyük ile ilgili şu bilgiler aktarılıyor: 
 
“Çaltıdere Höyüğü, İzmir ili Aliağa ilçesinin kuzeyinde Çaltıdere mahallesi sınırları içerisindedir. Güneyinde, höyüğe ismini veren ve yaz aylarında kuruyan Çaltıdere geçmekte, yaklaşık olarak 200 metre batısında ise, Çandarlı Körfezi sınırları içinde Mersinli koyu yer almaktadır. Höyük, Güzelhisar (Pythikos) deltası ile deltayı kuzeyden sınırlandıran yaklaşık 100 metrelik tepenin arasında kalır. Korunan yüksekliği, yaklaşık 2-3 metre olan höyük, İzmir (1) nolu Koruma Kurulu tarafından 09.02.2005 tarihli ve 444 sayılı kararla tescil edilmiştir. Buna karşın yerleşimin keşfi, çok daha erken bir tarihe dayanmaktadır. 20. Yüzyılın ortalarında tespit edilen merkez, J.Mellaart, J.Driehaus, D.French, R.Meriç ve E.Doğer ve son olarak B.Horejs tarafından incelenmiştir. 
 
Kimi yayınlarda Akhaion Limen olabileceği de öne sürülen (Bilge Umar; 1993) Çaltıdere, 2011 yılında Aliağa ve çevresinde yer alan arkeolojik yerleşmelerin mekânsal analizi konusunda çalışan G.Pişkin tarafından ziyaret edilmiş (2011), höyüğün batı yönlü ve yaklaşık 5 metre eğimli bir araziye kurulduğu saptanmıştır. 
 
Çaltıdere Höyüğü, konumu itibariyle önemli bir prehistorik merkez olarak dikkati çekmektedir. Burada gerçekleştirilen çalışmalar sırasında buluntuların özellikle kuzey ve güney düzlüklerde yoğunlaştığı görülmektedir. Yakın çevresinde yer alan Panaztepe, Höyücek, Ege Gübre ve Arap Tepe gibi önemli prehistorik merkezlerin yanı sıra, höyüğün özellikle kuzeyinde yer alan Aşağı Bakırçay Vadisi prehistorik yerleşimleriyle doğrudan bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Çaltıdere’de tespit edilen Geç Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı seramikleri, buranın Beycesultan’dan kuzeyde Troia ve adalara kadar geniş bir alan ile etkileşimli yapısını ortaya koymakta, ilgili dönemler içerisindeki yeri, önemi, sosyo-kültürel yapısı hakkında bilgiler sunmaktadır. Aynı zamanda höyüğün Çandarlı Körfezi aracılığı ile Ege Denizi ile olan bağı, erken dönemlerde “liman” hüviyeti taşıyan bir merkez olduğunu ve gerek kıyı Ege, gerekse adalar arasında ticari faaliyetler açısından değerlendirilmiş bir nokta olabileceğini düşündürtmektedir. Yukarıda değindiğimiz üzere, kuzeyden Troia-Yortan kültür bölgeleriyle çevrili olan Çaltıdere Höyüğü’nün güneyde İzmir ve doğuda Akhisar-Manisa kültür bölgeleriyle sosyo-ekonomik ve kültürel ilişkiler içerisinde olması oldukça doğal bir sonuçtur. Çaltıdere Höyüğü, Aiolis bölgesinde yer alan pek çok merkezin aksine, M.Ö.2.bin yıla dair herhangi bir buluntu sunmamaktadır. Höyüğün yaklaşık 10-150 metre batısında yer alan delta alanı, hemen yanındaki Çaltıdere’nin taşkın tarihi, merkezin farklı mevsimlerde jeofizik yöntemler kullanılarak araştırılması gerektiğini ortaya koymaktadır.”(6) 
 
Höyük yakınlarındaki Çaltıdere köyü eski mezarlığı
(https://sinirlarolmadan.blogspot.com/2018/10/caltldere-koyu-myrina-antik-kenti.html)
 
Çaltıdere eski köy camii; köşk minare örneği
(https://sinirlarolmadan.blogspot.com/2018/10/caltldere-koyu-myrina-antik-kenti.html)
 
Çaltıdere eski köy camii; iki sütunla sınırlandırılmış girişin iki yanında yer alan son cemaat yeri ve caminin girişi
(https://sinirlarolmadan.blogspot.com/2018/10/caltldere-koyu-myrina-antik-kenti.html)
 
Bir yandan yat limanı ve yat imalatçıları kooperatifine tahsis edilen inşaat alanı, diğer yanda Çanakkale yolu üzerindeki meslek hastalıkları hastanesi inşaatı; güneydeki Pınarcık yönünde yer alan tepeye tahsis edilen TOKİ evleri projesi arasında sıkışıp kalmış Çaltıdere deltasına artık kuşlar da pek uğramaz olmuşlar. Beton duvarlarla raptı zapt altına alınmış Çaltıdere, bugün susuzluktan Çandarlı Körfezi’nin sularının nüfuz ettiği bir azmağa dönüşmüş durumda. Artık bizim de buralardan gitme vaktimizdir gayrı; yönümüz ise, Aiolya’nın bir başka liman yerleşimine; Elaia’ya, Pergamon’un antik limanına ve kuzeye doğru… 
 
Bakırçay’ın deltasında labirenti andıran binbir kanal karşılar sizi.
(Ocak 2023)
 
Elaia antik limanı;  Bakırçay'ın (Kaikos) taşıyıp getirmeye doyamadığı alüvyonlu çamurları içinde, ama hala ayakta kalabilmiş Batı mendireği
(Eylül 2008)
 
Elaia ya da Kazık Bağları 
 
Kazık Bağları’ndaki akaryakıt istasyonunun karşısındaki kilit taşı döşeli yoldan denize doğru yürürseniz, deniz kıyısında varacağınız son nokta; halk arasında Taş Liman olarak da anılan; şimdi Bakırçay’ın alüvyonlu bataklıkları arasında kaybolmuş, İlkçağ’da Pergamon’un askeri ve ticari limanı olan Elaia’dır. 
 
19.yy.da Elaitikos (Çandarlı) Körfezi; S.Reinach ve E. Pottier'in 1887 tarihli Myrina nekropolü hakkındaki özel yazılarında yayınlanan harita
(Ersin Doğer, Aliağa Tarihi; Aliağa Kent Kitaplığı; sayfa:54)
 
Elaia’nın; M.Ö. 11.yy.da Orta Yunanistan’dan başlayıp Kuzey Ege üzerinden Bakırçay ve Gediz vadileri ile sınırlandırılan alan üzerinde yoğunlaşan, ama onunla da sınırlı kalmayıp Midilli - Limni hattındaki bazı adalarda da kolonize olan Aiol göçünden daha önce kurulmuş olduğuna dair destansı gelenekten kaynaklanan savlar bulunmaktadır. Kentin; Troya Savaşı dönüşünde bu savaşa 50 parça gemi ile Atinalıların başında katılan “kara kargılı Peteos oğlu Menestheus tarafından kurulduğuİlyada destanında anlatılmaktadır.(7) Bu nedenle de 12 kentten oluşan Aiolis kent birliğine Elaia alınmamıştır.
  
Elaia; Batı mendireği
(Ocak 2023)

Mendireğin taş blokları binlerce yıldır tuzlu suyun aşındırıcı etkisine maruz kalmış durumda...
(Mart 2021)
 
Elaia bataklıklarında deniz börülcesi toplama telaşındayız.
(Ocak 2023)

İlkçağ’daki ismiyle Elaitikos ya da bugünkü ismiyle Çandarlı Körfezi’nin kuzey doğu köşesinde İ.Ö. 5.yy.dan başlayarak tarihte adından söz ettiren bir liman kenti olarak Elaia, en görkemli günlerini ise İ.Ö. 3.yy.dan itibaren Bergama Krallığı’nın askeri ve ticari açıdan denize açılan kapısı haline dönüştüğü zamanlarda yaşar. 
 
Elaia; bataklık florasının ortasında; kovalıklar, kaya korukları, deniz börülceleri, türlü yosunlar...
(Ocak 2023)
 
Batı mendireği üzerinde yer alan blok taşların üzerindeki doğanın dokunuşları
(Mart 2021)
 
Elaia; Bakırçay'ın yaptıkları; arka planda ise Çandarlı yarımadasının volkanik kütlesi Karadağ ...
(Eylül 2008)

Helen dilinde Elaia zeytinlik anlamına gelmektedir. Gerçekten de bugün bile çevrenin hâkim bitki örtüsü göz alabildiğine dağlara doğru uzanan dönümlerce zeytin ağacıdır. Meyvesi İlk Çağ’da ilaç niyetine kullanılan ve kendisinden şifa beklenen ölümsüz zeytin ağacının adının burada bir liman kentine isim olması oldukça dikkat çekicidir. Tarihin yıkıcı etkisi altında sahneden çekilen Elaia’nın yerine ise zeytin ismini, sanki tarihteki kente nazire olsun diye hemen üstünde yer alan Zeytindağ beldesi bugün taşımayı sürdürmektedir. 
 
Elaia; Batı mendireği
(Eylül 2008)

Aynı mendireğin bir başka görünümü
(Ocak 2023)
 
Blok taşları birleştiren kurşun kenet yuvaları; kurşunlardan bir haber yok.
(Mart 2021)

Kenet yuvası; yakın plan...
(Mart 2021)
 

Bakırçay’ın (Kaikos) çamurlarına bulanmış antik limanın tam karşısında yer alan alçak bir tepe Elaia’nın akropolü olarak tanımlanıyor. Deniz seviyesinden yaklaşık 15-20 metre yüksekliğindeki bu tepenin üzerinde şimdilerde güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanan yoğun zeytinlikler yer almakta. Zeytinin verimliliği için her yıl toprağın sürülerek alt üst edilişi sonrasında, onun derinliklerinde saklı kalmış Elaia’nın 2500 yıllık geçmişi yavaş yavaş yükselir yüzeye doğru. Gri renkli Aiol seramik kırıkları, kırmızı renkli terrakottalar üzerinde siyah boyalı süslemeler içeren çanak çömlek parçaları; hepsi araziye saçılmış durumdadır. Binlerce kırık; irili ufaklı binlerce seramik parçası; her yıl tarlalar yeniden sürülürken yeniden parçalanır; ta ki anlamsız bir büyüklüğe indirgenerek yeniden toprağa mal oluncaya dek. 
 
Elaia akropolünden Bakırçay deltasına bakış
(Eylül 2008)

Akropolden Batı mendireğine bakış
(Eylül 2008)
 
Elaia bataklıklarından bir detay; suyun ve havanın hareketlerine göre doğanın değişimi
(Ocak 2023)
 
Akropolün karşısında yer alan antik limanın batı mendireği, Kaikos’un çamurlarına saplanıp kalmış olsa da hala ayaktadır. Kaikos’un deltasında; onun kopan kolları boyunca karaya doğru nüfuz eden su, yağmurla da beslenerek mendireğin büyük ölçekli taş kütlelerinin arasına sokulur kışları. Bataklık kıvamındaki alüvyonlu toprakta ise, uzun yıllardır hayat bulan deniz börülceleri, kaya korukları, kamçı gibi saplarıyla kovanlıklar ve başka bataklık bitkileri mendireğin üzerinden denize doğru ilerlerken her yanınızdan çepeçevre sarar sizleri. Ama bir de denizin kışın karaya doğru fırlatıp attığı bir yığın pislik de onların arasına sıkışmış durumdadır. Bazen gezgin, mendireğin kesme taşları arasında yüzlerce yıllık suyun ve tuzun aşındırmasıyla açılmış aralıklar nedeniyle ayağını nereye basacağını şaşırır; atlar ileriye doğru. Taşları birbirine bağlayan kenet yuvalarının içine İlkçağ’da dökülmüş kurşun kenetlerden ise bir haber yoktur artık yitik zaman tünelinde. Eritilmiş ve hepsi yeniden başka amaçlarla kullanılmıştır büyük olasılıkla. 
 
Elaia florasından; kaya korukları
(Mart 2021)

Elaia florasından; deniz börülceleri
(Eylül 2008)
 
Elaia; Batı mendireğinin ucunda yer alan derme çatma kulübe yapısı
(Ocak 2023)
 
Batı mendireği ve Elaia bataklıkları
(Eylül 2008)
 
Kuzey–güney yönünde uzanan körfez, gemilerin rahatlıkla sığınabileceği korunaklı doğal bir liman görünümündedir. Yine kuzey–güney yönünde uzanan mendirek temelleri de bu hat boyunca alüvyonlu toprağın üstünde izlenebilmektedir. Yaklaşık 180 metre civarında bir uzunluğa sahip mendireğin andezit kayalardan elde edilmiş taş blokları, kurşun kenetlerle birbirine bağlanmış olmalıdır. Kelebek kanadı şeklindeki taşa oyulmuş kenet yuvaları, mendirek üzerinde denize doğru ilerlerken kolaylıkla fark edilebilmektedir. Bir süre devam eden taştan duvar temelleri, alüvyonlu çamurun içinde kaybolup gitmektedir. Liman bölgesinde son yıllarda Bergama Müzesi’ne bağlı olarak Alman arkeologlar tarafından yürütülen yüzey araştırmaları ve jeofizik ölçümler, Elaia’da tahmin edildiğinden daha büyük bir yapılar kümesinin bulunduğu ihtimalini güçlendirmiştir. Bu bölgede çamur içinden ele geçirilen gülleler, limanın askeri önemine işaret etmektedir. Burada yürütülecek daha derin boyutlu kazı ve araştırmalar, Antik Pergamon’un deniz gücü hakkında değerli bilgilere ulaşmamıza yardımcı olacaktır. 
 
Elaia; zeytinlik anlamında...
(Mart 2021)

Elaia bataklıkları
(Ocak 2023)
 
Bakırçay deltası
(Eylül 2008)

 
Helenistik dönemde Büyük İskender sonrasında; bir ara Selevkoslar’ın (Suriye Krallığı) istilasına uğrayan kentin; Selevkoslar’ın Anadolu’daki egemenliğini sona erdiren bugünkü Manisa önlerindeki büyük Magnesia Savaşı’nda önemli bir lojistik rolü olmalıdır. M.Ö. 190 yılı kışında Bağlaşık Roma – Bergama Ordusu, Selevkoslar’ın üstüne yürür. Filler, atlılar ve piyadelerden oluşan yaklaşık 34 000 kişilik bu dev Roma ordusunun Elaia önlerinden Batı Anadolu’ya çıkışı muhteşem olmalıdır. Ordu; buradan, bugün de Şakran’ın hemen üstünde yer alan ve Kapukaya - Köseler arasında halen izlenebilen döşeme bir yol üzerinden Aigai’ye ulaşır. Bu kadar büyük bir ordunun iaşesi ve onlarla ilgili her türlü lojistik destek, küçük Aigai kentinin altından kalkabileceği bir durum olmasa gerektir. Ancak Bergama Krallığı’nın desteği ile bu ordunun konaklaması ve Magnesia ad Sipylum (yani bugünkü Manisa) önlerinde gerçekleşecek büyük karşılaşmaya en iyi bir şekilde hazırlanması mümkün olabilmiştir. Elaia limanından sağlanan lojistik desteğin bu anlamda ne kadar hayati olduğu tartışılmaz. Son derece yüksek kabiliyetli ve disiplinli Bağlaşık Roma – Bergama Ordusu, Aigai’den hareket ederek Yunt Dağı’nı aşar ve Manisa önlerinde Harmandalı Ovası’nda Selevkoslar’ın Kralı III.Antiokhos’un ordusunu yenilgiye uğratır. Bu savaş, Selevkoslar’ın Batı Anadolu’daki egemenliğine son verecek ve M.Ö. 188 yılında bugünkü Dinar’da yapılacak Apameia Barış Antlaşması ile Selevkoslar Toros Dağları’nın ardına çekileceklerdir. 
 
Reşadiye İskelesi; bir mezbelelik şimdi...
(Ocak 2023)
 
Reşadiye İskelesi; derme çatma tahta iskeleler, balıkçı tekneleri v.s.
(Ocak 2023)
 
Reşadiye camiinin restorasyon öncesi hali; bu hali daha değerli...
(Şubat 2010)

 19.yy.dan kalma kıyıdaki antrepolardan biri
(Şubat 2010)
 
Elaia bugünkü adıyla Kazık Bağları; hemen altında uzandığı Zeytindağ kasabası ile modern çağda hayatiyetini bir şekilde sürdürmektedir. Osmanlı döneminde bir ara V. Mehmet Reşat’ın tahta çıkışı ile Reşadiye ismini alan Zeytindağ (eski Kiliseköy), şimdilerde bu ismi Şakran yönünden Bergama’ya doğru ilerlerken deniz kıyısında yer alan İskele mevkiinde yaşatmaktadır. Halk arasında Reşadiye İskelesi olarak da bilinen bu bölgede 19.yy. Osmanlı döneminden kalma eski bir cami kalıntısı ve kıyıdaki antrepolar dikkat çekmektedir. Her ne kadar cami son yıllarda tuhaf bir restorasyon geçirip yenilenmiş olsa da kıyıdaki tarihi antrepo binalarının kaderi eski yıllarda gördüğümüz şekilde kaderine terk edilmiş durumdadırlar. Kıyı boyunca balıkçı tekneleri, denize doğru uzanan derme çatma ahşap iskeleler, hemen denizin dibinde konumlanmış bir dizi yazlık benzeri tuhaf yapılar; hatta bir turistik tesise doğru evrimleşmekte olan bir taş yapının çevresinde öbeklenmiş başka oluşumlar Reşadiye İskelesi’nde bugün gördüğümüz manzaranın bileşenleriydi. 
 
Yunt Dağı'nda Kocacay
(Ekim 2022)
 
Kapıkaya'dan Yunt Dağı'nın volkanik kayalıklarına bakış
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 
Kapıkaya'dan Yüksekköy'e doğru bakış
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 

Yunt Dağı’na doğru…
 
Reşadiye İskelesi’nden ayrıldıktan sonra, Şakran’dan Yunt Dağı’na; içerilere doğru giden bir tali asfalt yola saptık. Bu yol sapağında aslında dağda yer alan Aşağı Şakran, Bahçedere ve Yüksekköy’ün isimlerinin yer aldığı bir yol levhası yer alıyordu. Şengül Zeytinyağı Fabrikası’nı geçtikten sonra yol ikiye çatallanmaktaydı. Biz burada Yüksekköy yönüne devam ettik. Küçük dere yataklarıyla önü kesilmiş asfaltı takip ederek küçük köprülerin üzerinden ve Çanakkale otoyolunun altından geçerek Yüksekköy’e doğru tırmandık. Her ne kadar bugün görüş mesafesi, yüksek basınç nedeniyle oldukça kötü olsa da, Artık Çandarlı Körfezi tamamen karşımızdaydı. Bir düzlükte körfeze karşı içilen çayların keyfi başkaydı. Issızlığın ortasındaydık; sadece yakınlardaki Yüksekköy’den zaman zaman gelen köpek sesleri, arada bir geçen birkaç araba ve çevredeki makilikler içinde yuvalanmış kuşların kanat çırpıntıları dışında ses seda yoktu ortalıkta. Doğrusu bu sessizlik hepimize iyi gelmişti. Bir süre tadını çıkardık. Daha sonra Yüksekköy-Kapıkaya sapağından Kapıkaya köyüne doğru yöneldik. 
 
Kapıkaya; soldaki karayolu Şakran'a inen yol...
(A. Aydemir; Aralık 2015)
 
Kapıkaya evleri
(A. Aydemir; Aralık 2015)
 
Deniz seviyesine göre oldukça yüksekteydik. Denize doğru giderek alçalan volkanik topografyada türlü şekillerdeki dev kaya kütlelerinin üst düzleminden geçen virajlı asfaltı takip ederek, bir süre sonra kuzey yönünden Kapıkaya’nın ilk evlerinin bulunduğu köyün girişine doğru ilerledik. Andezit yapı taşlarıyla örülmüş, her biri sivil mimari örneği Kapıkaya evlerinin kendine özgü bir karakteri vardı. Daracık sokaklardan geçerek önce köyün meydanına daha sonra da Kara Ahmetli yönündeki çıkışına ulaştık. Burada taş duvarlarla çevrili bir avlunun içinde bir sürü kuyu ağzı vardı. Su burada büyük sorundu; zaten çoğunlukla hayvancılıkla geçinen bu coğrafyadaki insanların hem kendilerine hem de hayvanlarına su temin etmek için yüzlerce yıl gölet ve sarnıçlardan yararlandıkları bir vakıaydı. 
 
  
Yunt Dağı'nın susuzluğu; hayvanları sulamak için kullanılan göletlerden biri
(A. Aydemir; Aralık 2015)
 
  
Yunt Dağı; Kapıkaya çıkışında bir avlunun içinde bir sürü kuyu ağzı
(Ocak 2023)
 
Kapıkaya
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 
Aigai’yi gezenler bilirler, dağın tepesinde buradaki gibi bir sürü sarnıç vardır. Yağmur sularının toplanması prensibine dayanan bu sistemde tüm şehirde drene edilen yağmur suları, şehrin altını bir ağ gibi saran bir kanal sistemi ile sarnıçlara taşınırmış. Bu, halkın tüketmesi için stoklanan temiz su sistemi imiş. Bunun dışında hayvanların ihtiyacı olan su ise atmosfere açık göletler vasıtasıyla temin edilirmiş. Bu göletle sulama usulü, Yunt Dağı’nda hala yaygın olarak sürdürülüyor. Suyun bu denli hayatiyet kazandığı Yunt Dağı’nın çorak ve taşlık arazisinde bir damla su bile ziyan edilmezmiş Aigai’de. 
 
Kapıkaya çıkışında bir açık ağıl
 (Ocak 2023)

Karaahmetli köyünün çıkışında yer alan bir kısmı (soldaki blok ve iri taşlarla döşeli kısmı) İlkçağ'dan, diğer bölümü (moloz taş ile kaplı sağdaki bölümü) ise büyük olasılıkla Osmanlı döneminden kalma Yunt Dağı yol şebekesine ait örneklerden biri...
(Ocak 2023)  

İlkçağ'da bir rivayete göre Gryneion'daki Apollon Tapınağı ile Aigai'deki kült merkezi Apollon Kheristerios tapınağını birbirine bağlayan döşeme yol
(Ocak 2023)

 
Kapıkaya’dan ayrıldıktan sonra bir sonraki köy olan Karaahmetli’ye doğru hareket ettik. Köyün çıkışındaki son tepeden aşağı doğru sarkarak ulaştığımız bir virajda, yoldan da fark edilebilecek bir uzaklıkta İlkçağ’dan kalma bir döşeme yolun parçası vardı. Yol, Karahmetli köyü yönünde tepeye doğru ilerliyordu. Köye yaklaştıkça mevcut asfalt yola daha paralel konuma gelen yol, bir süre sonra makiliklerin arasında tamamen toprak bir şoseye dönüştü. Yolun ilk ortaya çıktığı noktadan yaklaşık 100 metrelik bir mesafede; ikili bir yapıda devam ettiği söylenebilir. Yaklaşık 1 metreye yakın bir genişlikteki bölümü, daha büyük boyutlarda gnays taşlardan yapılmıştı; yolun enine kesitinde kalan bölüm ise Arnavut kaldırımını andıran tarzda; yine ufalanmış gnays malzemeden ibaret daha düzensiz bir yapıya sahipti. Yukarıda sözü edilen 100 metrelik mesafe geçildikten sonra tepenin arkasına ve Karaahmetli köyüne doğru yönelen yol, tamamen teküze bir yapıda; ufak boyutlardaki taş malzemeyle elde edilmiş bir zemine dönüşüyordu. 
 
Karaahmetli köyü çıkışında yer alan döşeme yol; bu yol, İlkçağ'dan kalma bir yol şebekesi olarak; Gryneion'dan Magnesia ad Sipylum'a dek uzanmaktaydı. Arka planda günümüzde Karaahmetli'yi Köseler'e bağlayan asfalt yol...
(Ocak 2023)
 
Aynı yolun 2015 yılındaki hali; soldaki bölüm yer yer ortadan kalkmış da olsa da; moloz taştan döşeli durumda Karahmetli'ye dek uzanıyor.
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 
Aigai ören yerinin girişinden başlayarak 2,5 km kadar uzaklıktaki Apollon Khresterios Tapınağı giden döşeme yolun başlangıcındaki bir bölüm
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 
Bu yolun Gryneion ile Magnesia ad Sipylum’u birbirine bağlayan İlkçağ’ın dağdaki en önemli ulaşım şebekesinin bir parçası olduğuna dair bilgiler var.(4) Aigai kentini Apollon Khresterios Tapınağı’nın yer aldığı kutsal alana bağlayan ve Kocaçay’a paralel bir şekilde ilerleyen yaklaşık 2,5 km.lik parçasının da bu yol güzergâhı ile bağlantısının bulunması olası… Çünkü Gryneion’da bulunan Apollon Tapınağı ile Aigai kırsalındaki Apollon Khresterios Tapınağı’nın İlkçağ’da birbiriyle bağlantılı olması makul görünüyor.
 
Aigai-Apollon Khresterios Tapınağı yolunda döşeme yolun parçalarından biri
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 
Kocaçay'ın üst düzleminden Apollon Khresterios Tapınağı'na doğru ilerleyen bir patikada yol yeniden belirdi.
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 
Apollon Khresterios Tapınağı'nın çekirdeği; "cella"sına giriş kapısının söveleri ve yerdeki Ion tarzı sütun tamburları
(A.Aydemir; Aralık 2015)
 
Döşeme yolu yürüdükten sonra Aigai ören yerinin bulunduğu Yuntdağı Köseler köyüne doğru hareket ettik. İki köy birbirine o kadar yakındı ki; bulunduğumuz noktadan köyü ve Aigai antik kentinin kurulmuş olduğu Gün Dağı’nı görebiliyorduk. Köseler köyü de geride bıraktığımız diğer iki köy gibi genellikle çevrede bulunan andezit ve bazalt ağırlıklı yerel malzemeden yapılmış evlerden oluşuyordu. Daha önceleri birçok kez gezdiğimiz Aigai ören yeri, zaman darlığı nedeniyle bugünkü rotamızın dışındaydı. Dolayısıyla Köseler’e girmeden, bölgenin en büyük yerleşimlerinden biri olan Yuntdağı Yenice köyüne doğru hareket ettik. 
 
Yunt Dağı'nda sonbaharın renkleri; meşeler, ah o sarı-kahve rengi meşeler...
(Ekim 2022)
 
Yuntdağı Yenice yolunda renklerin sudaki oyunu
(Ekim 2022)
 
Köprünün ve her şeyin aksi vurmuş suya; Kocaçay'a...
(Ekim 2022)

Yunt Dağı'nın Kocaçay'ı...
(Ekim 2022)

Yunt Dağı dünyası, Kocaçay’ın iki yakasına konumlanmış bir dizi köyle devam eder; Yuntdağı Köseler’den öteye. Bölgedeki su ihtiyacının karşılanması amacıyla çok sayıda sarnıç, küçük gölet ve sulama baraj gölünün bulunduğu güzergâhımızda biraz ötede Seklik, bölgenin en büyük köylerinden Yuntdağı Yenice ve bir zamanlar halı dokumacılığıyla öne çıkan Örselli köyleri yer alıyor. 
 
Örselli'den dağların ötesine bakabilmek...
(Ekim 2022)

Örselli'de bir evin bahçesinde yaratılan cennet
(Ekim 2022)

Aynı bahçeden bir köşe; insan isterse yapabilir.
(Ekim 2022)

 
Bir zamanlar diyoruz; çünkü Ekim 2022’de yine Yunt Dağı’nda dolaşırken köye uğradığımızda köylülerle konuşma fırsatı bulmuştuk. Onların anlatımına göre köydeki halıcılık faaliyetleri aslında çok eskilere dayanıyor. Ama son yıllardaki varmış olduğu nokta ise, pek de iç açıcı değil... Halıcılık bu köyde atadan gelen bir zanaat imiş. Her evde dokuma tezgahları varmış. Evine konuk olduğumuz Cennet Hanım, halı dokuma demonstrasyonları için 15 kez Amerika’ya, 3 kez Norveç’e, 2 kez ise Almanya’ya gitmiş. O zamanlar eşi de kooperatifte kök boya üretimi ile uğraşıyormuş. Kooperatif zaman içinde ürünlerini satamaz olmuş. Ayasofya’da eski yıllarda 1 ay süren bir halı sergisi düzenlemişler; ama bir tane dahi halı satamamışlar. Anlattığına göre müşterisizlik yüzünden halıcılık köyde bitmiş. Kooperatif bu günlerde köyde tasfiye sürecinde imiş. Halıların metrekare fiyatı dokumacılığı bırakma noktasında 250 dolar civarında imiş. Şimdi köyde halı dokuyan sadece tek bir aile kalmış; onlar da özel sipariş üzerine dokuma yapıyorlarmış. 
 
Örselli; cami ve ötesi...
(Ekim 2022)

Köyün mezarlığı; önde musalla taşı; sondan bir öncesi...
(Ekim 2022)
 
Evlerin arasında bir dar geçit...
(Ekim 2022)
 
Elde kalan son örnek; dokumacı günlerinden yadigar...
(Ekim 2022)
 
Arazinin volkanik bir yapıda olması, tarıma elverişli düzlük alanların azlığı nedeniyle Yunt Dağı köylerinde temel geçim kaynağı hayvancılık gibi görünüyor. Son yıllarda Aliağa’nın arkasındaki Türkmen, Ortaköy ve Osmancalı civarında çekirdekli kara üzüm bağları yaygınlık kazanıyor. 
 
Yunt Dağı'nda dolaşırken; taş köprülerden biri daha...
(Ekim 2022)
 
Pınarköy-Süngüllü yakınlarında bir tarihi taş köprü; hemen yanında modern köprü
(Ocak 2023)
 
Köprünün üstünden geçtik.
(Ocak 2023)
 
Tarihi taş köprü ile bağlantılı olduğunu düşündüğümüz Yunt Dağı döşeme yol şebekesinin kopan bir parçası daha... 
(Ocak 2023)

Köprünün yandan görünümü
(Ocak 2023)


Kocaçay’ın kıvrımlar çizerek ilerlediği derin vadinin zaman zaman alçaldığı noktalardaki yol geçişlerinde, dere yatağını aşan andezit taştan yapılmış tek yada iki kemerli tarihi köprüler mevcut. Kimisi yıkılmış, kimisi de üstü asfaltla kaplanarak modern zamanlarda da kullanılıyor olsa da en dikkat çekicileri olduğu gibi korunan bir kaçı… Yuntdağı Yeniceköy’den sonra Pınarköy ve Süngüllü’yü geçtikten sonra Kocaçay’a paralel seyreden asfalt köy yolunun kıyısında; Kocaçay’ın kuzeydoğuya doğru bir kıvrım yaptığı noktada; Pelitalan yolunda köprülerin üçü bir arada bulunuyor. Kocaçay’ın yatağı, bu noktadan itibaren tamamen kuzeydoğuya doğru yöneliyor. İşte tam bu noktada Kocaçay’a güneyden gelen bir başka küçük dere katılıyor. Her iki derenin üstünde biri yıkık toplam üç köprü bulunuyor. 
 
 
Kocaçay'ın kıyısında ikiz meşeler; Zeus nerede? (İlkçağ'da Lidya coğrafyasında bölgenin en önemli geçim kaynağı olan meşe ağaçlarını koruyan İkiz Meşeler Zeus'una bir göndermedir. İhtiyaçtandır yani...)
(Ocak 2023)

Kocaçay'ın kıyısında; Pelitalan yolunda...
(Ocak 2023)
 
Yunt Dağı'nın akan lavları, gelip Kocaçay'ın kıyısında taşlaşmışlar sanki.
(Ocak 2023)

 
Kocaçay; usul usul akıyor, akşama doğru... Sessizliğin ortasında zaman gibi ...
(Ocak 2023)
 
Bölgenin panoromik görünümü; Kocacay, volknik püskürtüler, meşeler ve her şey...
(Ocak 2023) 
 
Akşamın ayazı iyice çökmüş durumda. Köprünün yakınlarındaki düzlükte yanımızdaki son çayları da içtik. Yunt Dağı’nın en büyük köylerinden Pelitalan’a uğrayıp Süngüllü’deki köylülerden yerli sığır kesimi yaptığını öğrendiğimiz Kasap Veysel’in dükkânını bulduk ve pek merak ettiğimiz yerli sığır etlerinden satın aldık. Akşama yaklaşan bir zaman diliminde Pelitalan’dan ayrılarak, yeniden Bağyolu-Üçpınar yönüne doğru hareket ettik. Vakit bir hayli ilerlemişti; ama biz hala dağ başlarından o köyden bu köye doğru ilerlemekteydik. 
 
Pelitalan yolunda üç köprülerden biri
(Ocak 2023)
 
Aynı taş köprü; Kocacay ile beraber...
 (Ocak 2023)
 
Küçük bir dere üzerindeki diğer köprü; bu tahrip olmuştu, üstünkörü onarılmış.
(Ocak 2023)

Yunt Dağı'nın bir pastoral şiiri
 (Ocak 2023)
 
Pelitalan yolunda üç köprülere tepeden bakış
 (Ocak 2023)
 
Pelitalan köyü; meydana doğru...
(Ocak 2023)
 

Karanlık basmadan Üçpınar’a ulaşmaktı amacımız. Kasaba içinde Köfteci Mustafa ya da geçen yıl kaybettiğimiz rahmetli Şaban Usta’nın Göçmen Kızı lokantaları bizi beklemekteydi. Pelitalan’ın dışından geçen asfaltı takip ederek, sırayla; Karaveliler, eski ve otantik taş evleriyle dikkat çeken Kozaklar, Küçükbelen, Çamlıca ve Bostanlar köylerini arkamızda bıraktık. Sonunda vardığımız nokta; Manisa-Muradiye yakınlarındaki Bağ Yolu yol ayrımı, oradan da bir kasaba lokantasında günü tamamlayacağımız Üçpınar idi. 

Dipnotlar: 
(1)   Artemidoros; İ.Ö. 2.yy.da yaşamış, Efesli olduğu düşünülen, Akdeniz’e yaptığı yolculuklardan yararlanarak 11 ciltten oluşan bir coğrafya kitabı yazan antik çağın önemli gezginlerinden; Agatarkhides ile Strabon dönemlerini birleştiren önemli bir ara kaynak olarak değerlendirilmektedir.
(2)  1 stadia: İlkçağ’da bir uzunluk ölçüsü olan stadia yaklaşık 185 metreye karşılık gelmektedir. 
(3)  Gryneion; İlkçağ’da bugünkü Şakran yakınlarında Temaşalık Mevkii’nde; denize bir dil gibi uzanan bir yarımadanın üzerinde mermerden görkemli Apollon Tapınağı’nın bulunduğu bir kült merkezi ve yerleşimidir. Bizans’ın çöküş döneminde Yeni Foça sırtlarındaki stratejik şap madenlerini denetlemek amacıyla Foça’dan Çandarlı’ya kadar geniş bir alanda kolonize olan Cenevizliler, kıyı boyunca yaptıkları gibi Gryneion’da da tapınak harabelerinin üzerinde kaleleşmiştir. Bu dönemden itibaren Sakız Boğazı’ndaki deniz trafiğini denetlemeye dönük olarakyarımda üzerinde inşa edilmiş bu savunma kalesi de Çıfıt Kalesi olarak anılmıştır. 
(4)  Strabon; Antik Anadolu Coğrafyası, Geographika: XII-XIII-XIV; Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; 3..Baskı-1993; sayfa:127 
(6)  Myrina ve Gryneion, Arkeolojik Yüzey Araştırmaları, 1.Cilt; Aliağa Kent Kitaplığı; Editörler: Murat Çekilmez, Emel Dereboylu Poulain; 2017; Sayfa: 175-176-180 
(7)   Aiolis Şiirleri ve Meraklısına Notlar; Prof. Dr. Ersin Doğer; Ege Yayınları; sayfa:85 
(8)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir. 
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC