28 Mayıs 2020 Perşembe

YAMANLAR DAĞI’NIN DOĞU ETEKLERİNDE...


SARNIÇ’TAN GÖKÇELER’E; BİR KISA YOLCULUK

Şehirler bana bir tuzak
İnsan sohbetleri yasak
Uzak olun, benden uzak
Benim meskenim dağlardır.
Sabahattin Ali

20 Mayıs 2020
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Karantina günlerinde bugün yine dağlardayız. Sokağa çıkma yasaklarıyla daralan hayat dağlara olan özlemimizi artırıyor. Bu dürtüyle bugün de Türk edebiyatının yüz akı, Sabahattin Ali’nin dediği gibi; “meskenimiz dağlardır” deyip açıldık yine Yamanlar’ın doğu eteklerine doğru. Karaçam ve Kayadibi üzerinden ulaştığımız düzlemde sırasıyla Sarnıç, Kurudere ve Gökçeler köylerine uğradık; kimisine yukarıdan baktık; kimisinin ise kalbine kadar girdik içeri; ama esas güzellik Yamanlar Dağı’nın yoğun olarak kireç taşı kayaçlardan oluşan doğu eteklerinde Gökçeler’den Manisa yönüne doğru uzanan kanyona doğru kızılçamlar altında yaptığımız yürüyüşte saklıydı. Her ne kadar faaliyeti bir günü kaplayacak denli geniş bir zamana yayamadıysak ve bu yüzden kanyonun tabanına kadar inemediysek de, şehirden dağlara doğru yaptığımız bu kaçamak dahi bizim için bir nefes alma olanağıydı.

Sarnıç köyünün üst düzleminden vadiye bakarken...
(Nisan 2020)

Gökçeler köyünün panoramik görünümü
(Mayıs 2020)

Kayadibi’nden öteye köyler; Sarnıç, Kurudere ve Gökçeler

Kayadibi’ne adını veren yekpare andezit kayalığın ardındaki düzlemde köyün son evleri yer alır. Bu evlerin önünden kuzeydoğuya doğru ilerleyen bozuk asfalt yol, köşesinde bir çoban çeşmesinin bulunduğu İkizgöl sapağını geçtikten sonra Sarnıç’a doğru yönelir. Sarnıç, Sabuncubeli Vadisi’ne yaklaşık olarak 625 metre rakımdaki bir yamaçtan bakan; şehre verilen göçlerle zayıflamış orijinal çekirdeği ve onun vadiye doğru alçalan yamaçlarına serpilmiş çok sayıda çiftlik evleriyle öne çıkan bir küçük yerleşim. Baharın coşkusunun yansıdığı bu yamaçlarda bugün yeşilin türlü tonuna tanıklık etmek mümkün… Vadiye hâkim; köyün üstündeki bir tepecikten, bu benzersiz manzarayı ve renklerin türlüsünü, içilen çayların eşliğinde seyretmenin keyfini bilmem anlatmaya gerek var mı? O tepecikte sert bir poyraza denk gelmiş olsak da o gün; yine de bu manzaraya tanıklık edilmesi şarttır.

 
Kayadibi köyü ve hemen üzerinde yer alan yekpare kaya
(MYC, Mart 2018)

 
Kayadibi'nin üzerinde andezit kayalar arasından keçilerin geçişi
(Nisan 2020)

 
Sarnıç köyü ve çevresindeki yamaca serpilmiş çiftlik evleri 
(Mayıs 2020)

Biraz ileride bozuk asfalt yol çatallanır; köyün içine doğru sapan kilit taşı döşeli yol, İzmir-Manisa asfaltına doğru çiftlik evlerinin bahçeleri arasından dolanarak iner. Diğer kol ise, Gökçeler yönüne doğru devam eder. Yol üzerindeki Sarnıç köy mezarlığını geçtikten sonra; güneybatı yönündeki bir sapak levhası, Kurudere köyünü işaret eder. Yamanlar Dağı’nın eteklerine doğru nüfuz etmiş bir vadinin tam dibinde yer alan Kurudere köyü de küçüklüğü ve terk edilmişliği açısından Sarnıç’tan farksızdır. Ama yine Sarnıç’ta olduğu gibi bu vadinin yamaçlarına doğru yaslanmış birkaç şehirli evi de köyün yeni sakinlerine dikkat çeker. Köyün merkezinde yer alan avlu duvarları sarı boyalı cami ise, meydandaki bu yalnızlığın içinde göze çarpan yegâne yapıyı oluşturur. Vadinin derinliklerinde yer alan köyün en belirgin özelliği, her zaman el ayak çekilmiş hissini veren bu sessizliğidir. Kuşların ötüşleri ve poyrazın savurduğu ağaçların yapraklarından çıkan seslerden gayrı ortalıkta başka da ses seda yoktur.

 
Kurudere köyünün camisi
(Mayıs 2020)

 
Kurudere köy meydanından bir görünüm
(Mayıs 2020)

Bir Mayıs günü bir tepeden Sarnıç köyüne baktık.
(Mayıs 2020)

Sarnıç yolunun devamında kızılçamlar başlar. Bir bayırdan vadiye doğru alçalan asfalt yolun sol tarafında Gökçeler Kanyonu’nun kireç taşından müteşekkil batı duvarı kendini belli eder aşağılarda. Yol üzerinde kalmış ormancıların yakın zamanda gerçekleştirdikleri kesim artıkları üzerinden geçer araba; Gökçeler sapağından sert bir meyille tırmanarak kuzeye doğru yönelir daha sonra.

Sarnıç'dan Gökçeler'e doğru ilerlerken geçtiğimiz yol, artık arkamızda kalmıştı.
(Mayıs 2020)

 
Gökçeler yolundan Nif Dağı'nın görünümü
(Mayıs 2020)

 
 Gökçeler'in girişindeki asırlık çınar ağacı ve altında bir yol arkadaşı...
(Mayıs 2020)
 
Gökçeler’in ilk evleri, kanyonun doğu yakasında yer alan sırtlarda belli eder önce. Yoldan yüksek bir yamaçta yer alan evlere doğru bir sapak vardır; köye girerken. Ama köyün esas merkezi ve yerleşim alanı vadinin aşağılarındadır. Köyü hissedebilmek için, girişinde yer alan önü çınar ve ceviz ağaçlarıyla kaplı muhtarlık binasının bulunduğu yerden aşağıya doğru inen yola girmek gerekir. Sokağa doğru sarkan dallarıyla altında mükemmel bir konfor alanına sahip koca ceviz ağacının yer aldığı sevimli avlu, bulunduğu sekiden kanyona doğru bakar. Sağlı sollu evlerin yer aldığı sokaktan aşağı doğru inilirse, Gökçeler’in esas yaşam alanına ve köyü merkezi diyebileceğimiz camisinin de bulunduğu kalbine ulaşılır.

Köyün girişindeki muhtarlık binasının avlusunda bulunan konforlu ceviz altı... 
(Mayıs 2020)

Gökçeler'in merkezine doğru inen kilit taşı döşeli yol
(Mayıs 2020)


Gökçeler'den kanyona doğru bakış
(Mayıs 2020)

Gökçeler’den kanyona doğru

Köye doğru inen yoldan camiye doğru yürüdük. Köydeki evlerin çoğu oldukça yeniydi. Eski tip köy evleri az sayıdaydı. Köy, adıyla anılan kanyona hâkim bir yamaçta kurulmuştu. 

 
Gökçeler'de bir anıt ceviz ağacı, kanyona doğru bakar.
(Mayıs 2020)

  
Ceviz ağacı ve inekler...
(Mayıs 2020)

Camiye giden yolun sol tarafındaki yamaçta iki tane oldukça büyük ve anıtsal görünümlü ceviz ağacı vardı. Altında birkaç inek, avarelik etmekteydiler. Poyrazla birlikte ceviz ağacının türlü sesler çıkaran yaprakları, o anda bana Tire’de bir eski Bektaşi tekkesinin kalıntılarının bulunduğu Güme Dağı’nın yamaçlarındaki Arappınarı Mevkii’nde yaşadığımız bir anı hatırlattı.

  
Seha Gidel Hoca ile Tire'de Güme Dağı'nın üstünde yer alan Arappınarı'ndayız. Arkamızda "kutsal" ceviz ağaçları...
(Haziran 2013)

 
Arappınarı'nın kara servileri
(Haziran 2013)

Ceviz ağacının dibine kadar yaklaştım; uzandım ve birkaç yaprak kopardım ağaçtan. Ellerimle ovuşturarak yaprağın içinde saklı o salgının kokusunu hissetmekti amacım. Çünkü sihir onun içindeydi. O gün de aynı şeyi yapmıştık; Güme Dağı’nda bir huzur yuvası olarak adlandırdığımız Arappınarı’nda; 2013 yılında…(1)

 
Arappınarı'nda bir eski hatıra; rahmetli Seha Hoca ile ceviz ağaçlarına doğru yürürken...
(Haziran 2013)

 
Bilge adam anlatıyor; biz dinliyoruz; Arappınarı'nda...
(Haziran 2013)

 
Seha Gidel Hoca ile Arappınarı'ndan Tire'yi seyrederken; şimdi sadece bir hatıra...
(Haziran 2013)

Tireli bilge adam; herkesin öğretmeni Seha Gidel Hoca henüz sağdı o zamanlar. Dostlarla birlikte hep beraber Arappınarı’nda Tire Belediyesi’nin gerçekleştirmiş olduğu restorasyon çalışmalarını görmeye gitmiştik Güme Dağı’na. Rahmetli Seha Hoca’nın gençlik yıllarının anları saklıydı orada. Bektaşi dedesi Hüsnü Baba’nın mezarı ile eski tekkeden kalan yapılar ayağa kaldırılmıştı; eski bir çeşme önünde, çeşmenin mimarisine dair estetik bir sohbet de yapmıştık o gün Seha Hoca ile. Artık Arappınarı’ndan ayrılma zamanı gelmişti. Tam o anda Seha Hoca, bana seslendi; “Şu cevizin birkaç yaprağını koparıp versene bana.” Kopardım verdim; meraklanmıştım doğrusu.

 
Arappınarı'ndaki Bektaşi Tekkesi; o zaman restorasyon süreci devam ediyordu.
(Haziran 2013) 

  
Heyet, Arappınarı'nda tekke restorasyonunu tetkik ediyor; eski Belediye Başkanı Tayfur Çiçek, Seha Hoca ve bizler...
(Haziran 2013)

Seha Hoca, çeşmenin önünde mimarisi ile ilgili değerlendirmelerini anlatıyor; dinliyoruz.
(Haziran 2013)

Kopardığım ceviz yapraklarını hocamız, iki eline aldı; uzun uzun ovuşturdu ve daha sonra kokusunu derin derin içine çekti. Bu koku belli ki onu gençlik yıllarına götürmüştü. Doğaya tutkun, onunla barışık bir insan, ancak birkaç ceviz yaprağının ovuşturulması ile çevreye yayılan bu kokudan bu denli mutlu olabilirdi. O gün Arappınarı’nda; Seha Hoca’nın ne kadar doğa dostu olduğuna ve doğaya ne derin bir saygıyla bağlandığına bizzat tanıklık etmiştik. Onun, yaprakları özenle önce ovuşturup, daha sonra büyük bir sevgiyle burnuna doğru götürüşü ve derin derin kokusunu içine çekişi anlatılır gibi değildi. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz; nur içinde yat, rahat uyu Seha Hoca

  
 Yolun iki yanına dağılmış Gökçeler köyünün evleri
(Mayıs 2020)

  
Gökçeler köyünün camisi
(Mayıs 2020)

 
Caminin altından geçen yoldan camiye ve avlusuna bakış
(Mayıs 2020)

Köyün camisi, modern çizgilere sahip mimarisi ile normal bir köy camisinden oldukça farklıydı. Üzerindeki yapım tarihi 1981 olarak belirtilen Gökçeler Camisi, köye İzmir’den ve Manisa’dan şehir yaşantısının boğucu etkisi nedeniyle kaçarak bu vadinin dinginliğine sığınan yeni sakinleri tarafından yaptırılmış olmalıydı. Caminin arkasında yükselen sırta yayılmış bahçeler içinde çok sayıda kır evi vardı. Caminin karşısındaki sokaktan bayır aşağı kireçtaşından dev bir kaya kütlesine dek yürüdük. Kaya, Gökçeler’den Gürle’ye dek uzanan kanyonu yukarıdan izlemek için oldukça uygun bir yerdi. Manisa yönündeki giderek genişleyen ve ovayla buluşan ağzı bile seçilebiliyordu.

 
Camiden kayalığa doğru inen sevimli yol
(Mayıs 2020)

 
Kayalığın bulunduğu düzlemden Gökçeler Kanyonu'na bakış; Gürle yönündeki kanyon çıkışı dahi görülebiliyor.
(Mayıs 2020)

 
Kayalığın üzerinden Gökçeler köyünün genel görünümü
(Mayıs 2020)

Köyün içindeki kısa keşif gezimizi tamamlamıştık. Şimdi kanyona doğru yürüme zamanıydı. Bunun için yeniden geldiğimiz noktaya ve köyün girişine doğru yürüdük. Arabayı zaten köyün girişindeki bir çınar ağacının gölgesine bırakmıştık. Köyün Gürle yönündeki çıkışında yer alan ve kızılçamların altına doğru yayılmış Gökçeler mezarlığını gördük önce. Mezarlık girişinde Yunus Emre Belediyesi’nin yaptırdığı güzel bir de çeşme bulunuyordu. Benzer bir çeşme köyün girişinde de mevcuttu. Suyu buz gibiydi ve lezzetliydi.

 
Gökçeler mezarlığı
(Mayıs 2020)

 
Gökçeler köyü; genel görünüş
(Mayıs 2020)

 
Caminin altındaki düzlemde bulunan kireçtaşı kayalık
(Mayıs 2020)

 
Ceviz ağacının boşta kalan kökleri
(Mayıs 2020)

 
Bir evin avlusundan bize bakarken yakaladık onları...
(Mayıs 2020)

Mezarlığı arkamızda bıraktıktan sonra, kanyona doğru yönelen bir patikaya saptık. Kavşaktan ayrılan diğer bir yol ise, kuzeydoğuya ve o yöndeki bahçelere doğru gidiyordu. Yürüdüğümüz patikanın solunda yoğun kızılçam ormanları yer alıyordu. Rüzgârın sesine ayak uydurmuş ormandan, doğanın kendine has diliyle bir ezgi yayılmaktaydı sanki. Aşağılara doğru kıvrılarak ilerleyen toprak yol, bir süre sonra çatallandı; biz sürekli olarak, soldaki sapaklara doğru yöneldik. Sonunda vardığımız yer, melengiç, pırnar meşeleri ve tohumlama için bırakıldığını düşündüğümüz birkaç yaşlı kızılçamın bulunduğu bir kesim alanıydı. Burada kızılçamların çoğu kesilmiş ve seyreltilmişti. Ama orman, kanyonun derinliklerine doğru bütün yoğunluğuyla devam etmekteydi.

 
Gökçeler'de dolaşırken...
(Mayıs 2020)

  
Kanyonun köy çıkışından itibaren yürüdüğümüz yoldan görünüşü
(Mayıs 2020)

Gökçeler çıkışındaki yol
(Mayıs 2020)

Kanyona doğru saptığımız patika
(Mayıs 2020)

  
Kesim yapılmış alan; en arkada kanyonun ovaya açılan ağzı
(Mayıs 2020)

Bu alandan Gürle yönüne doğru bir başka yol ayrıldı. Biz yine köye ve kanyona doğru inmekte olan yolu tercih ederek yürümeyi sürdürdük. Yürüdükçe yürüdük, virajları döndük birer birer; ama kanyonun tabanına hala ulaşamamıştık. Aşağılardan çağıldayan bir su sesi, poyrazın uğultusuna karışmaktaydı. Yolun solundaki yamaçlarda en güzel bayır gülleri açmıştı; krem rengi… Ya yaban güllerinin uçuk pembe çiçekleri ve ardındaki kanyonun heybeti; her biri görülmeye değerdi.

  
Kanyona doğru iniyoruz.
(Mayıs 2020)

 
Sırtta yer alan yaban gülleri (rosa canina) ya da kuşburnu çiçekleri
(Mayıs 2020)

 
Yaban güllerinin ardındaki sırtlar; Gökçeler Kanyonu'na doğru...
(Mayıs 2020)

Yıllarca önce, belki 2010’da; Gökçeler’den Gürle’ye doğru üç arkadaş yürümüştük. Bugün yürüdüğümüz güzergâh ise, doğrudan kanyona inen bir patikayı izliyordu ve kanyona dikti. O günkü rotamız ise, kanyonun üst düzleminden ilerleyen ve ona paralel bir rotaydı; Gürle’ye kadar. 

 
Kıvrıla kıvrıla ilerleyen patikamızda yeşilin her tonu vardı.
(Mayıs 2020)

 
Girit Ladenleri; beyaz-krem çiçekleriyle...
(Mayıs 2020)

Kesim alanının civarında rastladık bu çiçeklere; kadın aynasına benzettik ama...
(Mayıs 2020)

Kanyona doğru indikçe yalnızlığımız giderek daha da arttı; ıssızlığın ortasında yapayalnız… Kızılçamların arasından sızan ışığın etkisi de öyle. Vakit ise, akşama iyice yaklaşmıştı. Bu işin bir de Gökçeler’e ve oradan da İzmir’e dönüşü vardı. Her ne kadar vadi tabanına iyice yaklaştığımızı hissetsek de, biraz ilerideki bitmek bilmeyen dönemeçlerin birinden dönüşe geçtik.

 
Kanyona doğru; kızılçamlar arasında...
(Mayıs 2020)

Arada bir kanyon göz kırpıyordu bize; kızılçamlar ardından...
(Mayıs 2020)

Doğadaki yalnızlığımız; yemyeşil patikalarda yürürken...
(Mayıs 2020)

Vadinin tabanı hala görünmüyordu.
(Mayıs 2020)

Dönüş yolunda...
(Mayıs 2020)

Aynı yoldan daha önce kesim artığı makilikler ve az sayıda kızılçamın bulunduğu alana gelince, henüz yeni yeni baş vermekte olan taze melengiç filizlerinden toplamak amacıyla kısa bir mola verdik. Daha yeni açmıştı filizler; hepsi tazecikti, çıtır çıtır… Makilikler arasından ilerleyen toprak rampanın ucunda mavi bir gök ve bembeyaz bulutlar belirdi biraz sonra. Yürüdükçe ufkumuz genişledi; karşıda Sabuncubeli Vadisi’nin doğu yakasındaki Beşyol köyünün silueti çıktı ortaya. Melengiç filizi toplamak için verdiğimiz molayı telafi etmek için, sık basarak bir an önce ulaşmalıydık menzile. Kanyondan yol çatısına kadar, yaklaşık 1 saat yürümüştük. Buradan itibaren yol, Gökçeler’e dek bir düzlemde seyreden tabiattaydı. Köyün girişindeki çınarlar ve ceviz ağaçlarıyla kaplı geniş gölgeli alana geldiğimizde saat 7’yi geçiyordu. 

 
Taptaze melengiç filizleri
(Mayıs 2020)

 
Melengiç filizlerini topladığımız makilik bitki örtüsü
(Mayıs 2020)

Taptaze pırnar meşeleri yeni sürgünler vermekte...
(Mayıs 2020)

  
Mavi göğe ve bulutlara doğru yürüdüğümüz an...
(Mayıs 2020)

 
Bir akşam vakti Gökçeler'e girerken... 
(Mayıs 2020)

Kısıtlı zamanlarda buralara kadar uzanabilmiş, uyanan doğanın bağrında yaklaşık 5 km.lik bir yürüyüş yapmıştık. Bu da kısa günün kazancıydı doğrusu. Gökçeler köyüne veda ederek, kısa sürede Manisa-İzmir asfaltına vasıl olduk. Kayadibi’nden Gökçeler’e dek uzanan bir hatta bir öğleden sonrayı verimli bir şekilde değerlendirmiştik. Geriye kalan sadece yaşanan o andı.

Dipnotlar:
(1)     Arappınarı ile ilgili yazımız için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2013/07/gume-daginda-bir-huzur-yuvasi-arappinari.html
(2)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC