5 Kasım 2017 Pazar

BİR KÖYCEĞİZ GÜZELLEMESİ



"ŞU KÖYCEĞİZ YOLLARI"
19-21 Ekim 2017
İbrahim Fidanoğlu


Giriş

Köyceğiz, bizim için şehirde sıkışan yaşamda bir nefes alma, bir kaçış noktası ve bir konfor alanı özelliği taşır. Yıllardır tatillerde; kendimize fırsat yarattığımız nefes alma zamanlarında kaçtığımız Köyceğiz’e dair, şimdiye kadar bir şeyler yazmadığımı fark ettim geçenlerde. Yine Köyceğiz’deydik o an. Yaz bitmiş, Köyceğiz daha bir dinginleşmiş; göl, akşama doğru daha bir huzurlu iken; biz yine bir kaçış zamanında, Köyceğiz’de göl kıyısındaydık. Karşıda Ölemez (Imbros / Olympos) Dağı’nın üstündeki güneş giderek kayboldu; kızıllık ele geçirdi gölü. Birazdan gecenin karanlığı, gölün üstünü kapkara bir örtü gibi örtecek. Ölemez Dağı’nın eteklerinde kırpışan ışıklar; Sultaniye Kaplıcaları’nın ışıkları, göle yoldaş olacak bütün gece. Sabah yeniden güneş göründüğünde Sandras’ın üstünde; Köyceğiz Gölü’nün üstündeki su buharı aydınlanacak; ısındıkça yükselecek ve suyun mavi-yeşil berraklığı bir aydınlığı fısıldayacak gün ortasına doğru.

 
Ekincik yolundan Köyceğiz Gölü'ne bakış
(Nisan-2006)

 
Köyceğiz Gölü ve yenilenen rıhtım
(Kasım 2011)

 
Dalyan'da; deltaya doğru...
(Mayıs 2010) 

 
Dalyan'da tapınak cepheli kaya mezarları
(Mayıs 2008)

Ne gam Köyceğiz’de; gerçek bir citta-slow örneği, yaşamı besleyen bir yerdeyiz.

"Şu Köyceğiz yolları"nda

Ula’dan sonra değişir hava. Tireli taş ustası Taşçı Rıza’nın Cumhuriyet’in ilk on beş yılında Ege kasabalarının saklı köşelerine bıraktığı izlerden birisi; mermer bir kaidenin üstünde yükselen Atatürk büstünün bulunduğu küçük bir meydanın biraz ilerisinden Kale-Köyceğiz sapağına doğru kıvrılır yol. Bembeyaz badanalarıyla her zaman gıpta ile baktığımız o güzelim Ula evlerinin arasından geçerek, Geyik Kanyonu’na paralel bir sekiye konumlanmış; kızılçamlarla kaplı bir dünyada güzelim Çiçekli köyüne ulaşıverirsiniz sonrasında. İçimi oldukça lezzetli Sandras suyunu köy çeşmelerinden arılarla birlikte yudumlarsınız; ama doyamazsınız. Radyocu Kemal’in ekşili tavuğu, Efe Kamil’in; namı artık Ula sınırlarını çoktan aşmış köy kahvaltısı derken, sekinin başında yaşı 90’a dayanmış Memiş Amca’nın çınarlar altındaki mütevazı kır kahvehanesinde buluverirsiniz kendinizi. Burası Ula-Köyceğiz geçişinde benzersiz bir soluklanma noktasıdır. Eski zamanlarda bahar aylarında kuyuda oğlak tandırıyla meşhur bu mekân da, artık zamana yeniliyor gibi; ne yazık ki. Önce Memiş Amca kayboldu ortalıktan; son geçişlerimizde göremez olduk onu… Bu kez sımsıkı kapalıydı kapılar. El ayak çekilmiş, hazanla birlikte sarıya boyanmış dut yaprakları yerlerde; kahvehanenin kapısı sürmeli; ortalıkta sessizlik ve hüzün…

 
Ula'da Taşçı Rıza'nın elinden çıkan Atatürk büstü; "Tire Rıza" yazısı okunsun diye profilden olanı koyduk.
(Eylül 2015)

 
Ula'nın simge evlerinden biri; cihanüması ile birlikte...
(Ekim 2009)

Bir başka Ula evi
(Ekim 2009)

 
Çiçekli köyü
(Kasım 2006)

 
 Çiçekli köyü ve Memiş Amca'nın mekanı; hazanda sarıdır zaman...
(Kasım 2006)

Memiş Amca ile Çiçekli'de...
(Ekim 2016)

  
Efe Kamil'in kahvaltı mekanı; Çiçekli'de hava hafiften yağmurlu...
(Ekim 2005)

Çiçekli’den ovadaki Karabörtlen’e doğru alçalan yol, yoğun kızılçam örtüsünün içinden kıvrıla kıvrıla aşağılara doğru iner. Solunuzda kireç taşından yalçın kayalıklarıyla dikkat çeken Sandras’ın düzlüğe doğru alçalan etekleri göz alıcıdır. Gökova Körfezi’nin arka dünyasında kalan bu topografyadaki bir dizi yerleşim arasında yer alan Karabörtlen bunlardan biridir ve bahar aylarında yol kenarlarında türlü renkleriyle hatmi çiçeklerinin arasından geçerek Köyceğiz karayoluna vasıl olur insan.

Şu Köyceğiz Yolları; Tolga Çandar'dan...
(Youtube'dan alınmıştır.)
 
 
Karabörtlen hatmileri
(Mayıs 2008)

 
Gökova-Kadın Azmağı yakınlarında Kanuni Yolu ile ilgili bir tanıtım levhası
(Ekim 2017)

 
Kanuni Yolu üzerinde eski bir su sarnıcı; Gökova-Kadın Azmağı
(Ekim 2017) 

 
Gökova-Kadın Azmağı ya da Azmakbaşı
(Ekim 2017) 

Bu rota, rivayet odur ki; aynı zamanda Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos Seferi’ne çıkarken takip ettiği güzergâhın içinde yer almaktadır. Kütahya üzerinden güneye inen ordu, Aydın Bozdoğan’a uğramış; bir süre orada dinlenmiş; daha sonra Madran Dağı’nın güneye bakan yüzünden ilerleyerek Kavaklıdere üzerinden bugünkü İzmir-Muğla karayoluna yakın bir rotadan Ula’ya ve daha sonra da Çiçekli üzerinden Gökova-Marmaris güzergâhına ulaşmış. Bugün Ula’dan itibaren Gökova çevresindeki köy yollarında ve Marmaris rotasında Kanuni Yolu etiketiyle işaretlenmiş bu güzergâhı izlemek mümkün.

 
Gökova-Kadın Azmağı
(Ekim 2009)
Gökova-Azmakbaşı yakınlarında kaya mezarları
(Ekim 2009)

 
Sandras'ın Beyağaç'a bakan yüzü
(Mayıs 2004)

Eskiden bir belediyelikti Karabörtlen. Köy irisi bir yerleşimdi burası... Mevzuatta yapılan değişikliklerle Karabörtlen Ula’ya, Köyceğiz yakınlarındaki Toparlar ise Köyceğiz’e bağlı birer mahalle konumuna indirgenmiş durumda. Belli ki ismini böğürtlen bitkisinden almış ve yöresel ağza uygun bir şekilde Karabörtlen olarak yuvarlanıp gelmiş yüzyılların içinden. Karabörtlen’e girmeden önceki son sapak Portakallık köy yolu. Buradan Kanuni Yolu rotasını izleyerek Gökova köy merkezine, oradan da balıkçı lokantalarıyla ülke çapında tanınmış Kadın Azmağı’na dek ulaşmak mümkün.

 
Kadın Azmağı
 (Ekim 2009)

 
Muğla-Kale yolu düzleminden Geyik Kanyonu'na bakış
 (Ekim 2007)

Geyik Kanyonu
(Ekim 2007)

Bu civarda bulunan ilginç çekim merkezlerinden birisi de Muğla-Kale karayolunun altına kadar uzanan ve Karabörtlen-Köyceğiz yol ayrımından yaklaşık 27 km kadar uzaklıkta bulunan Geyik Kanyonu… Rehbersiz girilmemesi önerilen kanyon, ülkedeki önemli kanyonların arasında yer alıyor.

 
Ağla'da bahar
(Haziran 2013)

Sandras Dağı ve çevresi

Sandras Dağı, içinde barındırdığı bitmeyen su kaynaklarıyla Köyceğiz düzlüğündeki narenciye bahçelerini ve Köyceğiz Gölü’nü besler. Topgöz kaynağından doğarak aşağılara doğru akan Yuvarlak Çay, Beyobası’nda soluklanır. Beyobası ile Pınar köyü arasındaki Yuvarlak Çay üzerinde kurulmuş bir dizi kır restoranı, ziyaretçisine unutulmaz anlar yaşatır. Kerevetleri, suya uzanan salıncakları, suyun dinlendiği yapay havuzlar, yazın sıcağında benzersiz doğasıyla Yuvarlak Çay, Köyceğiz sahilinden farklı bir konfor sunar ziyaretçilerine. Her zaman soğuk kalan suyu, civarda alabalık yetiştiriciliğinin dikkate değer ölçüde gelişmesine yol açmıştır. Beyobası’nın hemen yukarısında yer alan alabalık tesislerinin arkasından dolanan toprak yolu izleyerek yapılacak yürüyüşler, sabırlı yolcusunu Topgöz kaynağına ve şelaleye dek götürür. Topgöz’e ulaşan diğer bir yol ise, Pınar’daki Yuvarlak Çay’ın aktığı; neredeyse bir kanyona dönüşen dar vadinin önüne kurulmuş Pınar Tesisleri’nin kıyısından başlayan patikadır. Zaman zaman küçük derecikleri aşarak devam eden yolculuk Topgöz’de son bulur.

 
Pınar Köyü, Yuvarlak Çay
(Mayıs 2010)

 
Pınar köyünde; Yuvarlak Çay üzerinde...
(Mayıs 2005)

 
Yuvarlak Çay
(Mayıs 2005)

Yakın zamanlarda Yuvarlak Çay üzerine kurulması planlanan HES girişimi ve ağaç katliamı ile gündeme gelen yöre, bu vesileyle sivil toplum kuruluşlarının önderliğinde ve Köyceğiz halkının katılımıyla ortaya çıkan bir sivil direnişe de sahne olmuştur. Özellikle Pınar köyü çevresinde çok sayıda ağacın katledilmesine yol açan girişim, yöre halkının; yaşadığı çevreye sahip çıkmasıyla ete kemiğe bürünen örnek bir davranışla engellenebilmiştir. Böyle güzelim bir coğrafyaya bu katliamı layık gören bu vandal zihniyete ne demeli? Pınar köyü yakınlarındaki Yuvarlak Çay üzerine kurulu tesislere uğrayan dikkatli gözler, çaya doğru inen yolun üst düzleminde ne yazık ki, hala bu katliamın silik izlerini görebilirler.

 
Sandras üzerinde Kartal Gölü
(Mayıs 2004)

 
Başı karlı Sandras
(Mayıs 2004)

 
Sandras'ın karları besler Köyceğiz'deki hayatı.
(Mayıs 2004)

Sandras Dağı bir yüzü Köyceğiz’e diğer yüzü ise Denizli’nin Beyağaç ilçesine bakan, yaklaşık 2300 metre yüksekliğinde, üzerinde Türkmen göçünün bugüne ulaşan izlerini barındıran bir güzel dağdır. Beyağaç’a bakan yüzünde yer alan Kartal Gölü yakınlarındaki Çiçek Baba’nın makamı başında, her yıl Ağustos ayının 3. haftasında düzenlenen Mahya Şenlikleri, Batı Anadolu’nun birçok yüksek zirvesinde gerçekleştirilen ritüele uygun şekilde bu büyük göçün hatırasını tazeler. Zirvedeki eriyen karlarla beslenen gölün suyu her zaman soğuktur. Çevresinde kamp kurulmasına uygun alanın da yer aldığı göle ulaşabilen ziyaretçiler, gölün yakınlarında yaşı 1000 yılı aşkın anıt karaçamlarla karşılaşabilirler. Dalları yıldırımlarla budanmış, zamanın ve doğanın tüm yıpratıcılığına karşın yine de direnerek dal budak sarmış bu dev ağaçların gövdesine sevgiyle dokunmak, farklı bir duygudur ve ayrıcalıktır.

 
Sandras sümbülleri
(Mayıs 2004)


 
Sandras'ın dereleri
(Mayıs 2004)

 
Kartal Gölü'nden bir hatıra
(Mayıs 2004)

Çiçek Baba ile ilgili olarak yörede bir de söylence anlatılmaktadır. Söylenceye göre; Horasan’daki 72 eren, ellerindeki asaları Anadolu’ya, Balkanlar’a, Ortadoğu’ya fırlatır. Asaların tekmili farklı dağların zirvelerine saçılır. Erenlerin beşinin asası bu yörenin ulu dağlarına; bölge sakinlerinin verdiği adlarla Atkuyruksallamaz, Şimşir, Ölemez, Aygır ve Sandras’ın zirvelerine düşer. Asalar bir süre dağ yücelerinde sahiplerini bekler. Beş eren, sırrına kolayca vakıf olunamayacak içsel yolculuklardan geçerek asalarına doğru yola çıkar. Erenlerden Çiçek Baba, Sandras’ın zirvesinde asasına kavuşur ve bu dağın yücelerini mekân tutar.

 
Sandras'ın anıt karaçamları
(Mayıs 2004)

 
Bin yaşındaki bir anıt karaçamın başında...
(Mayıs 2004)

 
Sandras'ın arka dünyası; karaçamlarla baş başa...
(Mayıs 2004)

 
Sandras'ın çiçekleri; bir tür karanfil olmalı...
(Mayıs 2004) 
 
Ulu karaçamlara saygı...
(Mayıs 2004)

Sandras Dağı’nın Köyceğiz’e bakan yüzünde; çağıldayan pınarlar arasında bir de saklı bir köy bulunur. İsmi Ağla’dır, Köyceğiz Gölü’ne nazır; yükseklerdeki bu köyün. Pınarların topraktan fışkırışını mı anlatmaktadır bu isim bilinmez, ama Sandras’ın kıvrımları arasına saklanmış bu köyü tırmanırken aşağılardan asla göremezsiniz. Ne zaman ki son düzlüğü dönünce yolun kıyısındaki uçurum giderek yola yakınlaşır ve çevredeki topografya bir yayla düzlemine dönüşür; işte o zaman Ağla baş verir ve kendini gösterir. Köyceğiz’e 12 km uzaklıkta; İzmir-Antalya karayolu üzerinde bulunan Ağla sapağından itibaren asfalt bir yolla ulaşabilen köyün girişinde, sizi asırlık dev çınar ağaçları karşılar. Aralarından akan küçük derelerle hayat bulan bu saygı duyulası çınarların çevreye verdiği huzur anlatılmaz.

 
Ağla yaylasında...
(Mayıs 2008)

 
Ormanın içinde yürümek; Ağla'da...
(Mayıs 2008)

 
Ağla çınarları
(Mayıs 2008)

Köyün üstünde yer alan yol üstündeki kahvehaneleri, kasapları, küçük lokantası Ağla’nın merkezi gibidir. Burada soluklanırsınız. Hayat burada canlıdır, daha aşağılarda bahçeler içindeki evlerden dışarı taşan insan sesleri, yeşillikler arasında coşkuyla şakıyan kuş seslerine karışır; güzel bir armoni içinde Sandras’ın yükseklerine doğru kaybolur giderler.

 
Ağla ve Sandras
(Mayıs 2008)

 
Ağla'dayız.
(Mayıs 2008)

 
Ağla florasında; ayı fındığı çiçekleri
(Mayıs 2008)

 
Ağla florasından; bahara uyanış...
 (Mayıs 2008)

Bu köyde geçirilecek anlar, inanın; ömürden değildir. Hele aşağıları kavuran yaz sıcağında buralara uğranılırsa; buraların değeri daha iyi anlaşılacaktır. Tertemiz ve serin havası, her taraftan patlayan su gözeleri, hafif esintilerde hışırdayan çınarlar, çağıldayan suyun sesi, çeşit çeşit meyve ağaçları; her yiyeceğin hası, hilesizi hepsi Ağla’da mevcuttur. Kısacası burası sanki cennetten bir köşe gibidir. Ağla’dan Köyceğiz’e doğru inerken virajların ardı sıra göl bir görünür, bir kaybolur.

 
Ağla dereleri
(Mayıs 2008)

 
Yayla köyü Ağla planı; bir köy öğretmeninin elinden...
(Mayıs 2008)

Ağla'da, ormanın içinde; şırıl şırıl akar bir çeşme...
(Mayıs 2008)

Sandras Dağı’nın anlatılası bir de o dehşetli yağmurları vardır. Öyle bir yağar ki yağmur; Sandras’ın yıldırım ve şimşeklerde billurlaşan öfkesi, Köyceğiz’e; göle doğru sel olur, akar. Köyceğiz yolculuklarımızda; bilhassa sonbahar ve kış aylarında Sandras’ın bu öfkeli anlarına pek çok kez tanık olmuşuzdur. Toparlar’ın hemen ötesinde dağdan gelen suyun karayolunu esir aldığı zamanlar, yıl boyunca çoğunlukla kupkuru olan Namnam Çayı’nın delirircesine o geniş yatağına sığamaz halleri, Balıklı Deresi’nin benzer bir halde göle doğru sürüklenişi; bütün bunları asla unutmak mümkün değildir. Ama Köyceğiz; Sandras ve dağı saran ormanlarıyla biraz da yağmur ve bereket demek değil midir?

 
Sandras'ın suları, Köyceğiz yolunu basmış.

(Ekim 2005)


 
Köyceğiz Gölü kıyısında yağmur...
(Ekim 2005)

 
Köyceğiz Gölü; Ekincik yolundan...
 (Ekim 2005)
Köyceğiz / Kaunos

Sandras’ın bağrından çıkan suların eninde sonunda vardığı yer Köyceğiz Gölü’dür. Bu su kaynakları, hem ovayı sular, hem de gölü besler. 1950’li yıllarda gölün suyunun taşarak şehir merkezine hücum etmesi sonucunda yaşanan seller, o yılların sıradan hadisesi gibidir. 90’lı yıllarda Köyceğiz’de lokantacılık yapan Ahmet Amca’dan dinlediğimize göre; Türkiye siyasetinde bir dönem önemli bir rol oynamış Menteşe Ailesi’nin çabaları ile yapılan rıhtım, çarşının içine dek nüfuz eden bu sel baskınlarını önlemiştir.

 
Köyceğiz rıhtımı
(Kasım 2011)

 
Köyceğiz Gölü; biraz dalgalı bugün...
 (Ekim 2008)

 
Köyceğiz; kıyıdaki Molla Halil Camisi
(Ekim 2008)

Köyceğiz'in simge sivil mimari örneklerinden biri; şimdi Belediye'nin kullanımında...
(Nisan 2006)

 
Köyceğiz Gölü; Ekincik yolundaki sazlıklar
(Nisan 2006)

  
Kaunos Aslanı; Köyceğiz-Atapark
(Ekim 2008)

  
Köyceğiz'in ana caddesi; Atatürk Bulvarı
(Ekim 2008)

Göl, şimdi sabaha uyanmaktadır. Geceden kalan sis örtüsü yavaş yavaş güneşle birlikte gölü terk eder; bir berraklık ve aydınlık mavilikler sarar gölün üstünü. Sonbaharda begonvillerin son coşkusu, melisaların geceyi saran kokusu her yandadır daha. Çarşıdaki Atapark’ta hayat yeni yeni uyanmaktadır. Çok önceki yıllarda Köyceğiz’in simitleri evdeki bir fırında pişerdi. Tok hamuru ve az susamlı narin halkası ile hafızamıza kazınmıştır Köyceğiz simitleri. Sıcak sıcak ve az sayıda gelirdi Atapark’ın arkasındaki tezgâhlara o zamanlar. Ama şimdi orada da endüstriyel fırınlarda pişiyor simitler. Tabii ki o eski lezzeti pek de bulmak mümkün değil şimdilerde. Bu boşluğu, göle doğru inen ana caddedeki (Atatürk Bulvarı) pastaneler kapatmış besbelli. Sabah sıcacık poğaçaların iştah açan kokuları içeri çağırmakta müşterisini. Son yıllarda parkın göle bakan bir köşesine taşınmış Kaunos Aslanı, pençesiyle bastırdığı boğanın başını ezmekle meşgul gene. O ne vakur duruş, göle doğru bakarken… Atapark’da sabahın ilk çayları yudumlanırken usul usul, Fevzi Paşa Caddesi’nde ağır ağır uyanıyor yeni güne; Köyceğiz çarşısının esnaf mekânları.

 
Köyceğiz Gölü kıyısında...
(Ekim 2005)

 
Köyceğiz; Ekincik
(Nisan 2006) 

  
Kaunos Aslanı ve Atapark
(Ekim 2008)

Zaman burada yavaş ilerler sanki. Sessizlik hâkimdir Köyceğiz sokaklarına. Bu dingin iklim kişiyi sarıp sarmalar sabahtan akşama dek. Adeta çalışanların sesleri duyulmaz gün boyu Köyceğiz’de. Yaşayana huzur veren; göle uzun uzun baktığınızda, sanki insan belleğindeki her şeyi alıp götüren bir havası vardır buraların. Her şeyi sönümler Köyceğiz’de zaman. Yaşadıkça tadı çıkar Köyceğiz’in ve gölün; yaşadıkça…

 
Kaunos söylencesini  anlatan Köyceğiz Gölü kıyısındaki çeşmelerden biri
(Kasım 2011)

 
Farklı bir açıdan; çeşme...
(Kasım 2011)

 
Ve üstünde yer alan Ovidius'un Byblis'in imkansız sevdasını anlatan dizeleri
(Kasım 2011) 

Şimdi Köyceğiz Gölü kıyısında bir baştan bir başa uzanan rıhtım boyunca yapılacak gezintilerde; çeşmelerden ve borulardan göle doğru boşalan sular, sizi asla terk etmez. Su sesleri adımlarınıza karışır. Ölemez Dağı’nın suya yansıyan aksi, Döğüşbelen ve Hamitköy yönündeki gölün içinde can bulmuş sazlıkların rüzgârla salınışı, sizi bir yerlere doğru götürür sanki. Tam o sırada Kaunos Otel’in yakınlarında bir yerde, mermerden bir çeşmeli yazıt çıkar karşınıza. Mitolojiye dair bir saklı hikâyeyi birkaç satırda özetleyiverir. Çarpılırsınız o anda.

“Bir bak kesilmiş çam kabuğundan damlayan sakıza,
Yerden fışkıran yapışkan zifte,
Güneş vurunca esen yumuşak serin yellere,
Soğukta kaskatı kesilen sıcak yellere,
Esenlik veren dalgalara,
İşte onlar gibi değişti, tükendi gözyaşları içinde,
Byblis şimdi bir oylumda,
Kendi adı ile anılan sık yapraklı bir meşenin altında,
Fışkıran pınara dönüşünceye dek.”

Publius Ovidius Naso

 
Dalyan'dan İztuzu'na doğru...
 (Mayıs 2008)

 
Dalyan'da dolaşırken...
(Ekim 2007)

Romalı şair Ovidius bu satırları yazdığında, Köyceğiz Gölü ve onun o günkü sahipleri; bir Karia kentinden fazlasına sahip Kaunoslular, nasıl yaşadılar bu topraklarda? Şimdi gölün bir kanalla denize kavuşan kıvrımlı yolları, yalı çapkınları, saksağanlar ve tanımadığımız su kuşları uçarken sazlıkların arasında; İztuzu plajında denize kavuşan caretta carettaların en şanslıları; şimdikilerin yüzlerce yıl geride kalmış ataları; yeniden ve yeniden üretmekte denizin kıyıcığındaki hayatları…

Kaunos'un akropolünden İztuzu'na ve Dalyan Deltası'na bakış
( Nisan 2004)

 
Dalyan'da kaya mezarları
(Nisan 2004)

İlkçağ’da kentlerin kuruluş öyküleri vardır o kentlerden daha ötelere geçen. Kaunos’un da böyle bir kuruluş söylencesi olmalı değil mi? Azra Erhat’ın aktarımıyla; Şair Ovidius’un anlattığı bir söylenceye göre;

Miletos’un kızıymış Byblis, Miletos’un kızı olmakla da Apollon’un torunu. Anasının kim olduğu konusunda söylentiler çeşitli, en akla yakını şu: Anası Maiandros, yani Büyük Menderes ırmağının kızı Kyane’dir. Masmavi, koyu mavi anlamına gelen Kyane, bir ırmak kızı için güzel bir ad. Ama Byblis’in serüveni acı: Bir ikiz kardeşi var Kaunos adında. Byblis ikizini öyle sever, öyle beğenirmiş ki, doyamazmış okşamaya, öpmeye. Bu sevginin kardeş sevgisinden öte bir şey olduğunun nasıl farkına vardığını uzun uzadıya anlatıyor bize Ovidius. Byblis anlar sevgisinin doğa dışı olduğunu; gene de dayanamaz, bir mektupla bildirir aşkını Kaunos’a. O da öfkeyle, tiksintiyle kınar bu aşkı, ikizini bir daha görmemek için kaçar yurdu Miletos’tan, gider gider de Karia ile Lykia sınırında Kaunos kentini kurar. Byblis çıldırır, o da düşer yollara, deli gibi dolaşır Anadolu’yu boydan boya, rahat bulamaz hiçbir yerde. Sonunda yüksek bir kayadan aşağıya atar kendini, ama nympha’lar acır ona, kızı bir pınara çevirirler, pınar Byblis’in çağlayan göz yaşları gibi akar durur.”(1)

Tıpkı Sandras’ın Köyceğiz’e ve Dalyan’ın sazlıkları arasından İztuzu’na doğru akan pınarları gibi…

 
Dalyan Deltası ve İztuzu; Sandras'ın suları denize doğru...
(Nisan 2004)

 
Dalyan iskelesinde tekneler 
(Haziran 2013)
Kaunos

Bugün Dalyan’dan denize doğru uzanan kanallardan biri aracılığıyla tekneyle ya da Köyceğiz-Ekincik yolunu takip ederek Çandır köy sapağından karayolunu kullanarak arabayla ulaşılabilecek Kaunos, bir Karia yerleşimi olarak dikkat çekiyor.

“Kaunos, Köyceğiz Gölü’nü Akdeniz’e bağlayan Dalyan Çayı’nın (Calbis) sağ kıyında, Köyceğiz ilçesinin Çandır köyü sınırları içinde, bugünkü Dalyan kasabasının karşısında yer almaktadır.

Döneminde bir liman kenti konumunda olan şehir, Dalyan deltasının oluşması nedeniyle bugün deniz kıyısından uzaklaşmıştır. Kent, kuzey ve batı yönlerinde arkasındaki görkemli Ölemez Dağı’nın etekleri olan Sivrihisar ve Balıklar Dağı ile Kızıltepe tarafından kuşatılmıştır.”(2)

 
Kaunos coğrafyası; deniz, göl ve kanallar...
(Nisan 2004)

Kentin yeri ilk kez 1840 yılında İngiliz Arkeolog Hoskyn tarafından belirlenmiş. Kaunos hakkındaki ilk ayrıntılı bilgiler ise, yine bir başka İngiliz Arkeologu George Bean tarafından aktarılmış. Kentteki arkeolojik kazılar, Prof. Baki Öğün başkanlığındaki Türk kazı ekibi tarafından 1966-2001 yılları arasında sürdürülmüş, Kazı Başkanı Prof. Baki Öğün’ün 2001 yılında vefatı sonrası ise, arkeolojik kazılar; halen Prof. Cengiz Işık’ın başkanlığında yürütülüyor.

 
Akropol'e doğru; Kaunos ve Sülüklü Göl; eskiden antik liman...
(Nisan 2004)

“…İonya’ya baş eğdiren Harpagos, Karyalılar, Kaunoslular ve Likyalılar üzerine yürüdü…”
Herodot 1, 171.

Bu pasaj, Pers Savaşları sırasında (İ.Ö. 546) Kaunos’un önemi hakkında bizi aydınlatmaktadır. Çünkü bilindiği üzere; Karya ve Likya birçok şehirleri ve köyleri olan geniş bölgelerdir. Burada, adı tıpkı Karya ve Likya’ya benzer bir şekilde bir bölge adı gibi geçtiğine göre, Kaunos, o zamanlar kendisi bağımsız olduğu gibi, etrafında ona bağlı şehirler ve köyleri de içine alan ve onun adını taşıyan bir bölgenin merkezi durumundadır.

Yine Herodot’tan öğrendiğimize göre, Kaunoslular kendilerinin Girit’ten gelmiş olduklarını söylemişlerdir. Fakat Herodot onların yerli olduklarına inanmaktadır. Der ki:

“…Kaunoslular bana kalırsa, buranın yerlisidir; ama kendileri Girit’ten gelme olduklarını söylerler. Dillerinde Karya etkisi vardır ya da Karya dilinde onların etkisi. İyice açıklığa kavuşturamadığım bir noktadır bu…”
Herodot 1, 172

Kaunoslular’ın öylesine adetleri vardır ki, bu adetleri başka hiçbir etnik grupta görmemekteyiz. Bu konuda şöyle der Herodot:

“Fakat bunların adetleri Karyalılar’ın ve diğerlerinin adetlerinden ayrılır. Bunların en çok saygı gösterdikleri adetlerinden biri, dostların yahut yaşça akran olan kimselerin, ister erkek, ister kadın, ister çocuk olsunlar, bir arada toplanıp şarap içmeleridir…”
Herodot 1, 172(3)

 
Palaestra Terası; Kubbeli Kilise
(Nisan 2004)

 
Kubbeli Kilise'nin apsisi
(Nisan 2004)

Kaunos, tanrıları ve dilleri ile de komşu bölgelerde yaşayan diğer halklardan ayrılmaktadırlar. 1973 yılında Letoon’da ele geçen üç dilde yazılı (Likçe, Aramice ve Grekçe) bir yazıtta (Letoon Trilingi) Pers Satrabı Mavsolos’un küçük kardeşi Piksodaros’un Xanthos’u zapt ettikten sonra, burada Kaunos’un en önemli tanrısı Basileus Kaunios için bir altar yaptırarak; halka bu tanrıya tapınmalarını istediği aktarılmaktadır. Bu tür bir gelenek ise, Anadolu ve Suriye’de yaşayan kavimlere özgü bir davranış olarak bilinmektedir. Yine aynı yazıtta Kaunos’un isminin Likçe metinde Kbid olarak ifade edilmiş olması da Kaunos’u kuranların Anadolu’ya özgü yerli bir halk olduğuna dair uzmanlarca bir kanıt olarak kabul edilmektedir.(4)

 
Kaunos; Teras Tapınağı, Çandır köyü ve liman...
(Nisan 2004) 

İ.Ö. 4. yüzyılın sonlarına kadar kullanımda kalan yerli Karia dilindeki Karca Kbid isminin, daha sonraları İ.Ö. 6. Yüzyıldan itibaren Kaunos olarak geçmesi, kentin Hellenler tarafından kolonize edilmesinin hemen ardından, diğer Anadolu kentlerinde uyguladıkları gibi, yerli isminin değiştirilerek Grekçe bir ismin kente verilmiş olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

 
Tapınak terası; Kaunos
(Nisan 2004)

Asya’nın Büyük İskender tarafından istila edilmesiyle, Persler’in bölgedeki yönetimi sona erer. Makedonyalıların bölgeye ulaşmasından sonra Kaunos kentinin yönetimi, Büyük İskender tarafından Mavsolos’un küçük kız kardeşi Prenses Ada’ya bırakılır. Büyük İskender’in ölümü sonrasında ise, bir dönem Mısırlı Ptolemaioslar’ın idaresinde; daha sonraları ise Pontus Kralı VI. Mithridates’in Roma ile amansızca bir savaşa tutuştuğu ve Anadolu’da bir dönem Roma egemenliğine kafa tuttuğu İ.Ö.1.yy.a dek Rodoslular’ın himayesinde kalır. İ.Ö. 129 yılında Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’da yaptığı idari düzenlemeler çerçevesinde; tüm Karia bölgesinin Roma’nın Asya eyaletine bağlanmış olmasına karşılık, Kaunos bu bütünün içinde yer almaz ve Mithridates Savaşları’na dek Rodos himayesi sürer.

 
Sülüklü Göl ve arkada Çandır köyü
(Nisan 2004)

VI. Mithridates döneminde onunla birlikte hareket eden Kaunoslular, bunun bedelini savaş sonrasında öderler ve Roma Valisi Sulla tarafından yeniden Rodoslular’ın himayesine bırakılırlar. Kaunoslular’ın uzun süre Roma nezdinde buna itirazları ve Roma’ya doğrudan bağlanma istekleri, İ.Ö. 1.yy.ın 2.yarısında gerçekleşir ve Kaunos, Roma’nın Asya Eyaleti’nin bir parçası haline gelir.

 
Kaunos surlarına örnekler
(Nisan 2004)

Kaunos’un; Hıristiyanlık Çağı'nda da uzun ve önemli bir tarihi vardır. Kentte farklı dönemlerde inşa edilmiş üçü büyük, dört kilisenin bulunması, şehrin bu çağdaki önemini vurgulamaktadır. Geç Antik Dönem'den başlayarak Orta Çağ'ın içlerine kadar Doğu Roma ve Likya Kilisesi Eyaleti'ne bağlı kalan kent, iki piskoposla temsil ediliyordu. Kalkedon Konsülü belgeleri ve 6.yy.da yaşamış İstanbul Patriği Epiphanieus, bir Basilieos ve bir Antipatros'tan Kaunoslular'ın piskoposu olarak bahsetmektedir. Bu dönemle birlikte kent, artık iki isimle anılmaktadır: Kaunos-Hagia.

 
Kaunos; tiyatro ve akropol
(Ekim 2007)

Bölgede Doğu Roma-Bizans egemenliği, 13.yüzyılın üçüncü çeyreğinde son bulur. Giderek bir köy kimliğine bürünen Kaunos’un çevresinde 1260 yıllarına doğru ilk kez Türkler görünmeye başlar. Onların bu civarda yerleştikleri yerler ise, Dalyan Çayı’nın karşı yakası, yani Dalyan Kasabası’nın bugün bulunduğu yer ile karşı kıyıdaki Çandır köyüdür. Bölgede 15.yy.ın başlarında ise artık Menteşeoğulları’nın egemenliği tesis edilmiştir.(5)

 
Kaunos tiyatrosu
 (Nisan 2004)

Bir de Amasyalı Strabon’un Roma Dönemi’ndeki Kaunos’dan nasıl söz ettiğine bakalım ve bu tarih faslını kapatalım:

“Kent (Kaunos), kapatılabilen bir limana ve tersanelere sahiptir. Kentin yukarısında tepe üzerinde bir kale olan İmbros (Ölemez Dağı-İF) uzanır. Her ne kadar ülke verimli ise de herkesçe kabul edildiği üzere kentin, sonbaharda olduğu gibi, yazın da sıcaktan, meyve bolluğundan ötürü fena bir havası vardır. Gerçekten aşağıdaki türden küçük öyküler üst üste tekrarlanır. Kitaracı Stratonikos, Kaunosluların acınacak derecede solgun olduğunu görerek, “İnsanların ömrü de yapraklarınkine denkti” dizesiyle düşüncelerini belirtir ve halk onun kentin hastalıklı olduğunu düşünerek kendileriyle alay ettiğinden yakınınca, “Orada, etrafta cesetler dolaşırken, bu kente hastalıklı diyerek, o denli küstah mı olmalıydım” diye yanıtlar. Bir keresinde Kaunoslular, Rodoslular’a karşı ayaklanmışlardı, fakat Romalıların aldığı bir mahkeme kararı ile gene onlara bağlandılar. Molon’un “Kaunoslular’ın aleyhine” başlıklı bir konuşması bugüne kadar kalmıştır. Onların Karialılarla aynı dili konuştukları, fakat Kreta’dan (Girit’ten-İF) geldikleri ve kendi geleneklerini sürdürdükleri söylenir.”(6)

 
Tiyatro'dan limana bakış; önde sahne yapıları
(Nisan 2004)

Cumhuriyet dönemine dek sıtma, Dalyan’daki kanallar çevresinde ve Köyceğiz’de varlığını hep sürdürmüş. Atatürk zamanında ülke çapında bir seferberlik kampanyası şeklinde sürdürülen sıtma ile savaş sayesinde bu illet buralardan def edilebilmiş. Ancak yine de Köyceğiz ve Dalyan civarındaki konaklamalar sırasında pencerelerin açılması asla önerilmez. Çünkü bu hata, her ne kadar sıtma bulaştıran türde olmasalar da sivrisineklerin acımasız saldırılarına maruz kalmak anlamına gelecektir.

 
Kaunos; tiyatrodan bir görünüm daha...
(Nisan 2004)

Kaunos Topografyası ve antik yapıların konumlanışı

Şehir, denizden 152 metre yüksekliğindeki Akropolis ile onun güneybatısındaki; yüksekliği yaklaşık 50 metre olan Küçük Kale (Herakleion) ve bu iki tepenin kuzeybatı eteklerinin oluşturduğu, denize bir dil gibi uzanan yarımada üzerine kurulmuştur.

 
Kaunos kent planı; ören yeri levhasından...
(Ekim 2007)

Arkaik ve Erken Klasik Çağlar’da Kaunos, Akropolis ve Küçük Kale’nin sırtlarından geçen surlar ile şehrin ortasında, agoradaki Vespasian Çeşmesi’nin 30 metre kadar güneydoğusunda açığa çıkartılan sur duvarlarının arasındaki çanak içinde bulunuyordu. Genişliği çoğu yerde 4 metre civarında olan Kaunos’un bu eski sur duvarı, kuzeydoğu yönde arazinin topografyasına göre bazen zigzaglar, bazen de hafif yuvarlak dönüşler yaparak, yukarıdaki palaestranın güneybatı teras duvarının altına girmektedir. Burada ortaya çıkarılan tek şehir kapısı, Arkaik Dönem Kaunosu’na aittir.

 
Sülüklü Göl; kentin eski limanı
(Ekim 2007)

Küçük Kale’nin kuzey yamacı ile liman (bugünkü Sülüklü Göl) arasında kalan düzlükte yapılan araştırmalara göre açığa çıkartılan işlenmiş kaya düzlüğünün eski Kaunos’un liman agorasına ait olabileceği kazı yürütücüleri tarafından öngörülmektedir.

 
Tiyatro ve Sülüklü Göl; eski liman
(Ekim 2007)

Kazı Başkanları Baki Öğün ve Cengiz Işık’ın yaklaşımlarına göre; bugünkü arkeolojik belgelerin ışığında kent, Karia’lı Hekatomnidler Dönemi’nde; İ.Ö.4 yy.dan itibaren artık daha çok teras yapıları üzerine inşa edilmeye başlanmış. Dönemin saptanan teras yapıları içinde en önemli olanları şunlardır: palaestra terası üzerindeki kubbeli kilisenin altında bulunan bir kutsal binanın oturtulduğu teras, Küçük Kale’nin kuzeydoğu uzantısı üzerindeki teras ile Küçük Kale’nin ortasında; kuzeybatı yamacındaki Demeter terası, çeşme binasının hemen arkasındaki teras, liman agorası stoasının arkasında kalan ve Hellenistik Dönem’de Apollon için yeniden düzenlenen Basileus Kaunios’a ait kutsal alanın yer aldığı teras.

 
Kaunos, akropolis
(Ekim 2007) 

Bu şehir modeli; yani tepelerin yamaçlarında destek duvarları inşa ederek vücuda getirilen teraslar üzerine yapılar yapmak suretiyle kurulan şehircilik sistemi, başta Hekatomnidler olmak üzere, Satraplık Dönemi’nde Persepolis örnek alınarak Batı Anadolu’da uygulanmaya başlanmış. Yine Baki Öğün ve Cengiz Işık’a göre; bu sistemin esas yaratıcıları Urartular’dır. Persler’in bu sistemi Urartular’dan aldığı konusunda şüphe edilmemelidir.

 
Kaunos, tiyatro ve sahne yapısı bir arada...
(Ekim 2007)

Takip eden dönemlerde, önceki teraslar onarılarak kullanılmaya devam edilirken, yeni ve büyük teraslar da inşa edilmeye devam edilir. Zeus Soteros Tapınağı’nın üzerine oturtulduğu teras, Roma Hamamı’nın hemen kuzeybatısında yer alan Korint Tapınağı ve önündeki su deposu için inşa edilen teras ile ölçüm platformu, hamam ve kubbeli kilisenin üzerinde yer aldığı palaestra terası bunların en önemlileridir. Şehri yaklaşık 5000 kişilik tiyatrosu, palaestra terası ve hamamın güneybatısındaki yamaçlarda; hayli yüksek bir bölümü alttaki Roma Dönemi binalarının duvarları üzerinde yükselen Bizans Çağı yapıları da, yine teraslar üzerine inşa edilmişlerdir.

 
Kubbeli Kilise; Palaestra Terası
(Ekim 2007)

Kentteki doğal düzlükler, liman çevresi boyunca dar bir alanda uzanmaktadır. Agora ve onun bir parçası olan stoa, bu düzlük üzerine inşa edilmişlerdir. Klasik Çağlar içindeki agoranın yeri henüz tam olarak belirlenmemiş olsa da, limanın kuzeyinde açığa çıkartılan ve farklı formlarda eksedralar, heykel kaideleri ve anıtlarla donatılmış agora ve onu kuzeyden sınırlayan stoa ile güneydoğusunda yer alan çeşme binası, şehrin kalbinin İ.Ö. 3.yy.ın başından itibaren artık burada attığının belgeleri olarak değerlendirilmektedir. Küçük Kale’nin kuzey eteği ile liman arasında yer alan monopteros (mezar anıtı) ve Hellenistik Dönem liman agorasının batısındaki büyük bir bazilika, bu düzlükte sonraki dönemlerde inşa edilen binalardır.

 
Kaunos'un anıt çitlembik ağaçlarından...
(Ekim 2007)

Gerek teraslar üzerinde ve gerekse düzlükte inşa edilen binaları birbirine bağlayan cadde ve sokakların bugüne kadar çok azı ortaya çıkartılmıştır. Şehir içindeki ana arterlerin en önemlisi, Zeus Soteros Tapınağı terası ile Apollon Kutsal Alanı’nı kuzeyden sınırlayan caddedir. palaestra terasının dolgusunun altında da devam eden bu cadde, öyle anlaşılıyor ki; şehrin batı kapısından kuzey nekropolüne doğru, önemli alanlara bağlantı kolları vererek uzanmaktadır.

 
Tiyatro yakınlarındaki ölçüm platformu yapısı
(Ekim 2007)

 
Kaunos; teraslar halinde düzenlenmiş akropolis
(Ekim 2007)

1966 yılından itibaren Kaunos kazılarını sırayla yöneten Prof. Baki Öğün ve Prof. Cengiz Işık’ın hazırladığı Kaunos tanıtım kitapçığından yararlanılarak yukarıya aktarılan kent topografyası içindeki şehrin yayılımı ve tarihsel süreç içindeki yapılaşmalar oldukça ilgi çekicidir. Ama Balıklar Dağı’nın oldukça sarp; güneybatı cephesinde ziyaretçisini ilk karşılayan ve adeta hayret verici bir hayranlıkla seyrine neden olan kalıntılar elbette ki tapınak cepheli kaya mezarlarıdır. Kimisi tamamlanamamış olsa da; antalar (kayaya oyulan yan duvarların uç kısımları-İF) arasındaki sütunların taşıdığı üçgen alınlıklı cephenin gerisindeki basamaklarla çıkılan pronaos (Hellen tapınaklarında tapınağın çekirdeği olan cella’nın giriş kısmı-İF) ve bir kapıyla açılan mezar odasından oluşan bu kaya mezarlarının özellikle Dalyan kasabasının derinliklerine doğru nüfuz eden koy boyunca seyri doyumsuzdur; hele ki bir de zaman olarak gün batımını yakalamışsanız o sıralarda.(7)

 
Dalyan'da gün batarken...
(Ekim 2017)

Yaz aylarında geceye doğru Dalyan Deltası’nın kanalları ve göl uykuya yatar; tekneler çekilir kıyıya, hareket durur. Göl kıyısında; Köyceğiz’de geceye karışan sesler, Kaunos’tan günümüze dek ulaşan yaşamın dinamiklerini yeniden ve yeniden üretir biteviye. Her ne kadar yaşayanlar değişse de; Köyceğiz’de bir şey, hep aynı kalır ve hiç değişmez; o da Karia’nın alabildiğine yerli ve alabildiğine Anadolulu yaşam kültürüdür hiç şüphesiz.

Dipnotlar:
(1)   Byblis ve Kaunos söylencesi için bkz. Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi; 11. Basım-Kasım-2002; Byblis maddesi, sayfa: 77
(2)  Kaunos, Kbid; 35 Yılın Araştırma Sonuçları (1966-2001) Derleyen: Baki Öğün-Cengiz Işık; MOPAK Kültür Yayınları 2002; sayfa: 1
(3)  Kaunos, Kbid, a.g.e; sayfa: 11
(4)  Kaunos, Kbid, a.g.e; sayfa: 12
(5)  Kaunos, Kbid, a.g.e; sayfa: 14-26
(6)  Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XII-XIV), Çeviren: Prof.Dr.Adnan PEKMAN, Arkeoloji ve Sanat Yayınları; 3.Baskı-İstanbul 1993; sayfa: 173-174
(7)   Kaunos, Kbid, a.g.e; sayfa: 28-32’den yararlanılmıştır.
(8)    Yazıda belirtilenler dışındaki fotoğraflar, Köyceğiz ve Dalyan gezileri sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

2 yorum:

  1. Daha önceleride sizlere yorumlar atmıştım. Köyceğizde evimiz var ama iş güç derken bir defa bile gidip göremedim. Sizler ile bu diyarları adeta geziyorum.içime umut doluyor su beton binalar arasında. İlgi ile yazılarınızı takip ediyorum Allah a emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli takipçimiz, bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginize teşekkür ederiz. Köyceğiz'de eviniz olup da oraya bir kez dahi gidip görmemeniz gerçekten büyük bir kayıp. Bence şu ahir ömrünüzde bu eksikliği; eğer bunu gerçekleştirmeye mani bir engeliniz yok ise, en kısa zamanda mutlaka telafi edin derim. Çünkü Köyceğiz, insanı yeniden üreten bir coğrafyada yer alıyor. Katkılarınız için bir kez daha teşekkür ederiz. İF

      Sil